Yeni Üyelik
84.
Bölüm

84. Bölüm: Ölmesine Dayanamam

@syildiz_koc


Medya: Selena Gomez& justin bieber (let me love you)


Kapı sert bir şekilde çalınca orta yaşın üzerindeki beyaz saçlı adam korkuyla irkildi. Bu saatte kapısına dayanan eşkıyaya okkalı bir küfür savurup sarsak adımlarla ahşap merdivenleri indi ve ışıkları yakıp kapıyı açtı. Kapının açılmasıyla hayretinin dozajı biraz daha artmıştı. Karşısında kıyametten kaçan 3 kişiyi görmüş gibi şaşkındı.


Battal omzunda taşıdığı dostunu ve mecbur kaldığı Nazar'ı da alıp gece gündüz demeden kapısına dayanmıştı. Loş yüzünün yarısını zifiri karanlığa iterken bir yanı ise gümüşî bir parlaklıktaydı. Kumral teni ve açık kahverengi saçları siyah gözleriyle uyumlu bir sıcaklıktaydı. Omuzların binen yükten şikayetçi olmasa da tek dostunu, sırdaşını yaban ellerde kara topraklara terk etmemeye kararlıydı.


"Kimsiniz siz? Bu saatte ne işiniz var?"


"Bize yardım edeceksin babalık!" dedi Battal sert sert solurken. Adam, omzundaki baygın adama ve elindeki silaha bakıp yutkundu. Canına susamış olacak ki başını belaya sokmamak için ilk işi kapıyı yüzlerine çarpmak oldu. Battal kapıya indirdiği sert tekmeyle onun bu hamlesini bertaraf etti. Gözleri Nazar'ın acı dolu bakışlarının aksine felfecir okuyordu. Ayağı omzundaki yüke aldırmadan sertçe ileriye uzatıp kapının aralığını bir insanın geçebileceği kadar genişletti. Bu darbe ihtiyar doktoru gerisin geriye adım atmaya zorladı. Sırtını sert bir şekilde vestiyere çarpan doktor kendisine doğrultulan silahın verdiği panikle ellerini kaldırdı.


"B-benden ne istiyorsunuz?"


"Yaralımız var, aç muayenehanenin kapısını."


Doktor ağaran sakallarını korkuyla tırmaladı ve gözlerindeki ebleh ifadeyi gizlemekte epey zorlanıyordu. "Lütfen gidin. Ben mesleği bırakalı çok oldu." Battal korku içinde olacakları izleyen Nazar'ı kolundan çekiştirerek savurur gibi içeri iteledi. Nazar kolunu çekiştiren eli itip sırtını Battal'a çevirdi ve doktora yalvarır gözlerle baktı.


"Konuşma babalık! Sadece işini yap!" Doktor genç kadının endişeli yüzünden ve elbisesindeki kan izlerinden yanlış bir şeyler döndüğünü anlamıştı. "Eğer yaşamak istiyorsa gerçek bir hastaneye gitmek zorunda." diyen Nazar'ın serzenişi Battal tarafından anlaşılmaz bir homurdanmayla karşılık bulacaktı.


"Başka çaremiz yok! Buraya keyfimizden gelmedik." Elindeki silahı doktorun alnının tam ortasına doğrulttu. Yaşlı adamın terleyen alnı ve titreyen çenesi gündeminde olan meseleler değildi.


"Burada ya iki ceset çıkacak ya da iki memnun insan. Seçim senin!"


Adam bocalarken Battal ahşap merdivenlerin gıcırtılı sesini sık nefesleriyle tamamlayıp çoktan alt kata inmiş ve omuzlarındaki adamı ameliyat sedyesine yatırmıştı.


"Gidin buradan sizin için bir şey yapamam. Burası kirli bir ortam. Yarası mikrop kapabilir. Hayatî organları enfeksiyon kaparsa onu istesek de yaşatamayız." dedi doktor tırsak tırsak titrerken. Fakat Battal'ın gözü dönmüştü bir kere. Şu durumda zorbalaşmaktan asla geri durmayacaktı. Doktorun alın hizasındaki silahı ateşlemek için hazırladı.


"Bir şey mi dedin?"


Büyük sayılabilecek bir odadaydılar. Kirişlerdeki örümcek ağları genç kadını tedirgin etmiş, parke zemindeki toz ise dudaklarını iğrenir gibi büzmesine sebep olmuştu. Büyük bir ameliyat sedyesi, yanı başındaki masanın üzerinde bulunan ameliyat aletleriyle iyi bir operasyona yeterince uygun değildi. Boylu boyunca uzanan büyük kahverengi kitaplık ciltli kalın kitapları barındırıyordu. Nazar çaprazındaki dolaba baktığında irili ufaklı kavanozlarla afalladı. Bu kavanozların içinde böbrek, kalp. beyin gibi insan organları bulunuyordu. Daltonları hatırlatan kavanozlarda büyükten küçüğe dizilmiş ceninleri gördüğünde sertçe yutkundu. Burası ona Nazi toplama kamplarındaki kan emici doktorları hatırlatmıştı.


Nazar, onlara sırtını dönüp, derin derin solumaya çalıştı. Gördüğü manzaraya daha fazla dayanamayacaktı. Kendi bedeni de dahil her yer kan içindeydi ve midesi bu kokuyu kaldıramıyordu. Doktor, elleri havada dikilirken Battal, "Bak şu adama. Hadi ne duruyorsun çabuk ol!" diye gürledi. Doktor eline geçirdiği makasla Mervan'ın mermiyle delinen gömleğini aceleyle kesti. Mendili kaldırıp yarayı incelediğinde acilen müdahale etmesi gerektiğini anlamıştı.


"Kan kaybediyor. Ameliyat edilmesi lazım!"


"Yap o zaman neyi bekliyorsun!" Doktor ortamı gözüne sokar gibi hırsla ellerini savurdu.


"Hastane gerek, burası bu için uygun değil. Görmüyor musun?" Battal, "Hastaneyi unut! Bu işin çaresine gözden uzak bir yerde bakılması lazım." diye kestirip attı. Artık muhabbeti bırakıp her geçen dakika daha da solgunlaşan Mervan için bir şeyler yapmaları gerekiyordu.


"Adamı öldürmek mi istiyorsunuz?" dedi doktor korkak ama kararlı bir tavırla. Battal, doktoru itip duvara yapıştırdı. Silahın namlusunu adamın ağzına sokup, "Bu adam ölürse buradan kimse sağ çıkamaz doktor! Yaşamak istiyorsan iyileştir onu!" diye dişlerinin arasından konuştu.


Adam, ağzındaki namluyla Mervan'ın soluk yüzüne, ölümün kol gezdiği alın çizgilerine baktı. Yaralının normal biri olmadığını anlamıştı. Hastane yerine kendisine gelmesinin altında büyük bir suç ve kaçma-kovalamaca yatıyordu. Sakladıkları ve saklandıkları olmayan hiç kimse hayatı üzerine kumar oynamazdı.


"O adamın yerine oğlunu koy; yoksa seni tüm sevdiklerinle birlikte ben mezara koyarım."


Doktor, cesur görünmeye çalışarak başını salladı. Yeminini unutmayacak bir suçlu da olsa bu zavallı, yaralı adama yardım edecekti. Üzerini değiştirip ellerini temizledi. Ameliyat için hazırladığı materyalleri dezenfekte edip sedyedeki adamın karşısına geçti. Dakikalar sonra ikisi de ameliyat giysileri içinde hazırdı. Delici bir tepe lambası ortamı aydınlattı.


Cihazdan gelen ses Mervan'ın hâlâ hayata tutunduğunu müjdeliyordu. Pencereler koyu, kalın perdelerle sımsıkı kapatılmıştı ve yerde hijyenik olmayan yoğun bir leke tabakası giriştikleri çılgınlığa alaylı kahkahalar atıyordu. Battal ise hiçbirini umursamıyordu, az çok şahit olduğu bu yeraltı muayenehanesinde Mervan için çabalamaktan geri durmayacaktı.


Doktor maskesini geçirip aletlerini eline aldı. Mervan ise narkozun etkisiyle koyu bir uykuya dalmıştı. Nazar, nemli gözlerle bir süre sessizce onları takip etti. Kanın yoğunluğu midesinin bulanmasına sebep olmuştu. Bulantısına baş dönmeleri de eşlik edince kendini dizüstü yere bırakıp öğürmeye başladı.


Doktor ve Battal'ın birkaç saniye dikkati dağılsa da onu umursamadılar. Onlar için o an önemli olan tek şey Mervan'ın hayatıydı. Nazar kana karşı bir hassasiyeti olduğunu anlamış ve midesindeki her şeyi bir çırpıda yere boşaltmıştı. Hüzünlü kadın, ağzını silip onlara yeniden sırtını döndü. Aldığı derin soluklarla sakinleşmeye çalışıyordu. Gözlerini sımsıkı yumup başını kollarının arasına aldı. Dudaklarını dizlerine gömüp bu kâbusun bir an önce bitmesi için Allah'a dua etti. Olanlara inanamıyordu. O kurşunların hedefi kendisi olacaktı. Bu deli adam neden kendi hayatını hiçe saymıştı ki? Ona neden bu kadar değer veriyordu?


Doktor kurşunu çıkarıp yanı başındaki metal kaba bıraktı. Kabın içindeki su bu hamleyle kırpkırmız kesilmişti. İhtiyar adam gerekli dikişi atıp Battal'ın da yardımıyla yarayı sardı. En azından bir süre için iyi şeyler olacağını söyleyebilirdi. Ameliyat başarılı geçmiş olsa da Mervan henüz gözlerini açmamıştı.


Zaman akıp gittikçe Nazar, bedeninin yavaş yavaş uyuştuğunu hissetti. Hareketsiz kalmak vücuduna iyi gelmemişti. Battal ona içerdeki odayı işaret etti. Birlikte antreden geçip küçük bir odaya girdiler. Nazar, yorgun gözlerle odayı süzdü. Son olanlardan sonra Mervan'ın zorba ve sadık adamının yanında kalmaya tahammül edemeyecek bir hale gelmişti. Ona bıkkın bir edayla döndü.


"Gitmek istiyorum, beni daha ne kadar burada tutacaksınız?" Mervan bu haldeyken onun kaçmak istemesi Battal'ın iyiden iyiye sinirlerini bozmuştu.


"Ne olacağınıza Bey karar verir." dedi burnundan soluyarak.


Nazar, aralıklı kapıdan canıyla cebelleşen Mervan'a hüzün yüklü bakışlar attı. O yabancı adama karşı farklı duygular hissediyordu. Gözlerinde içten bir acı vardı ve kirpiklerindeki sevda rüzgârları kalbine işlemişti. O andan faydalanıp bırakmak istemişti, fakat ne tuhaftır ki ayakları aklını dinlememiş gerisin geriye onu Mervan'ın karasularına getirmişti.


Mervan'a bakarken biraz daha rahatladığını hissetti. Göz kapaklarının altında dinlenen koyu dehlizler eskisi kadar yakıcı değildi. Ağzındaki oksijen maskesi yüzünün bir kısmını örtmüş olsa da çehresi ilk gördüğü günkü gibi taze ve güzeldi. Gövdesi çırılçıplak kalmış ve göğüs kafesi kaslarının arasında çelik bir zırh gibi bedenine oturmuştu.


Battal'ın kolunu kavradığını fark ettiğinde bakışlarını utanarak ondan ayırdı. Arkadaşı Mervan'dan çok daha ürkütücüydü. Mervan kadar olmasa da yakışıklı bir yüzü vardı fakat bakışlarına uçurumlar inşa edilebilirdi. Mervan'la birbirlerine benziyor olsalar da Battal'ın gözlerinde Mervan'ın aksine saf bir nefret vardı.


Battal, odadan çıkıp kapıyı genç kadının üzerine kilitledi. Kaçmaya çalışıp daha fazla başına bela olmasını istemiyordu. En azından bir süre daha kilitli kapılar ardına alışması gerekecekti. Nazar yatağa uzanıp uyumak istedi. O kurşunun yankısını, Mervan'ın dizlerine ölü gibi düşmesini unutamıyordu. Belli ki kolay kolay da unutamayacaktı.


Nazar'ın günleri odada kapalı kalarak geçmişti. Battal, Mervan iyileşene kadar ortalıkta dolaşmasını istemiyor, onu durdurmak için yeri geldiğinde silahını kullanmaktan çekinmiyordu. Genç kadın, hafızasını ne kadar zorlarsa zorlasın bir şey hatırlayamıyor, geçmişini öğrenebileceği kimseyle irtibat kuramıyordu. Ruhu ıstırap denizindeki boğucu sarmaşıklara tutulmuş gibiydi. Belirsizliğin içinde kıvranıyordu kavranmasını ama bir Allah'ın kuluna sesini duyuramıyordu.


O gün yemek bahanesiyle güç bela odadan çıktı. Bakışları bir süre boylu boyunca yatan Mervan'da oyalandı. O evde karşılaştıkları gün bu kömür bakışlı adamdan her türlü kötülüğü ummuş, fırlattığı biblolarla canını yakmaktan çekinmemişti. Oysa şimdi düşünceleri bile kimsesizdi. Neden yapmıştı sanki? Onu korumak için neden canını hiçe sayıp kurşunların önüne atlamıştı? Hangi sevgi, hangi bağlılık bir insanı kendi hayatından vazgeçirecek kadar tutsak ederdi ki?


Sedyedeki yaralı adamın yakınına gelip hemen sol yanında durdu. Sol elinin açık olduğunu gördüğünde elini avcunun üzerine bıraktı. Gözlerini kapayıp ona dair bir şeyler hatırlamaya çalıştı. İçini saran o tuhaf duyguyu saymazsak anımsayabildiği pek bir şey yok gibiydi.


Battal'ın bakışlarını yeniden üzerinde hissedince sol yanındaki sandalyeye oturup bakışlarını kaçırdı. Ona amaçlarına dair bir şeyler sormuş ve hiçbir cevap alamamıştı. Bu adam Mervan'a körü körüne bağlıydı ve rica etmek şöyle dursun ciğerlerine dağlasalar dönüp de tek laf etmezdi.


Telefonun sesi ortamdaki cihazın sesini bastırdı. Battal'ın gergin yüz hatları hiç de hayra alamet değildi. Bir süre bocaladıktan sonra telefonu tamamen kapattı. Aradan geçen 15-20 dakika Nazar'a bir ömür kadar uzun gelmişti. Yaşlı doktor sirke satan bir yüzle konuştu.


"Adamlar kapıya dayandı. Alacaklı gibi bağırıyorlar. Başımı belaya sokmadan gidin ne olur." Battal, "Kahretsin!" diye sayıklayıp ardı ardına küfürler sıraladı. Nazar, "Ne oluyor?" diye çırpınsa da kimse onu dinleyecek gibi durmuyordu. Genç kadını hoyratça yakalayıp yan odadaki dolabın gizli bölmesini açtı.


"İçeri gir." Nazar başta dirense de durumun ciddiyetini anlayıp susmayı tercih etmişti. İçindeki ses gelen adamların kendisine felaket getireceğini ispiyonluyordu. Nazar nefesini tutup beklerken kapı sertçe açıldı. Battal temkinli bir edayla silahını çekip beklemeye koyuldu. Nazar ise bölmenin aralığından ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu fakat mesafenin çokluğu bir şeyler anlamasına engel oluyordu.


Kadir Bey, siyah takım elbiseli adamlarının arasından tüm haşmetiyle geçip Battal'ın karşısına dikildi. "Nerede o?" Battal, yüzünü çevirip karşısında dimdik durdu. Kadir Bey, hızını alamayarak genç adamın suratına okkalı bir tokat patlattı. O şamarın etkisiyle ortamda ses dalga dalga yayılmış; ardında sevimsiz bir yankı bırakmıştı. Battal, istifini bozmadan siyah gözlerini ihtiyar kurdun kırışıklıklarla dolu yüzüne mıhladı.


"O aşağılık kadın nerede? Nereye sakladınız?"


Battal, suskunluğunu bozarken bir inleme odadaki sessizliği baltaladı. Kadir Bey gözünü Mervan'a çevirip silahını çekti ve kine bürünen gözlerini esirgemeden namluyu alnına doğrultu. Öfke gözlerinin her bir zerresine yayılmıştı. Gözleri yarı çıplak vaziyetteki yaralı oğluna baktı. Onu gördüğünde öfkesinin biraz olsun dindiğini hissetti.


İtaatsizliğine deli gibi kızıyor ama yaralı hâli yüreğinin ezilmesine sebep oldu. Namlunun hemen ucundaydı. Tek bir hareketiyle beynini dağıtıp onu bu eski sedyeye gömebilirdi. Yapamıyordu. İtaatsizliğine ve çevirdiği oyuna rağmen ölümüne seyirci kalamıyordu. Ona çok emek vermiş, gerçek bir bey gibi korkusuz yetiştirmek için elinden geleni ardına koymamıştı. O kadın her şeyi mahvetmişti. Oğlunu onun aşkından kurtarabilseydi her şey bambaşka olabilirdi.


Silahını indirip Mervan'ın siyah perçemlerine parmak uçlarıyla okşadı. Yaşlı elleri titrek bir şekilde oğlunun dolunayı andıran açık teninde ve berrak yüzünde dolaştı. Siyah kirpiklerinin altında dinlenen mühürlü gözlerinin kendisini görmeyeceğinden emin olduğunda yüzüne ilgiyle dokundu. Bir evlada kıyıp harcamak hiç kolay değildi. Taş olduğunu düşündüğü kalbi evladına kıyamıyordu. Onlarca kişiyi bir kalemde harcayan parmakları o tetiği çekemiyordu.


Onu diğer çocuklarından ayıran özellik Mervan'ın âşık olduğu kadına Gülçehre'ye çok benzemesiydi. Mervan'ın yüzüne her baktığında erkenden dünyadan göçüp giden karısını görüyor, yokluğuna duyduğu öfkeyi istemese de Mervan'dan çıkarıyordu. Onun varlığı Gülçehre'nin yokluğunu getirmişti ve Kadir Bey ne yaparsa yapsın bu kaybı sineye çekemiyordu. Karısını tüm dünyaya kafa tutarak elde etmiş ve hiç ummadığı bir anda kaderin ördüğü ağlar onu Kadir Bey'in elinden alıp kefenle buluşturmuştu. Bu gerçeğe alışması ve Mervan'ı geçmişiyle birlikte kabul etmesi gerekiyordu.


Nazar, tiz bir çığlık atmamak için kendini zor tutuyordu. Bu adamlar silahlıydı ve muhtemelen kendisini öldürmekten daha çok istedikleri bir şey yoktu. Mervan, aralanmış gözleriyle babasının kirli maviliğine baktı. Gözlerinde korkunun zerresi bile yoktu.


"Kıyma ona!" diye dişlerinin arasından yorgun bir sesle konuştu. Oğlunun yaralı hali bile onu durdurmaya yetmemişti. Yeniden namluyu tetiği çekemeyeceğini bile bile Mervan'a doğrulttu. "Bana seni öldürmemem için bir sebep söyle!"


"Oğlunum!"


Kadir Bey, titreyen yaşlı elleriyle namluyu Mervan'ın alnına bastırdı. "Sözümü dinlemeyen, arkamdan iş çeviren asi bir oğul..."


Mervan, yutkunup dudaklarının kenarından masumca gülümsedi. Babasının kendisini anlamayacağını bile bile konuştu.


"Çok sevdim... İncitemezdim onu, kıyamazdım." Kadir Bey, silahını indirip oğlunun yüzünü nefretle kavradı. Ve dağların titreten bir sesle haykırdı.


"Bana ihanet ettin Mervan. Babana karşı geldin. Gülnaz'ı boşadın, yüzümü dosta düşmana karşı eğdin." Bir eli yüzünü sıkarken yeniden silahını doğrultu. "Senin hakkın ölmek!" diye bağırdı. Mervan, kendi ölümünü çoktan kabullenmişti kabullenmesine ama Nazar'ı yitirmeye bin yıl geçse de dayanamazdı.


"Bana ne yaparsan yap Kadir Bey, ama yalvarırım ona dokunma. Bırak yaşasın! Yeterince acı çekti, bundan fazlasına ikimiz de dayanamayız."


Onun inleyerek söylediği bu sözler Kadir Bey'e asla etki etmeyecekti. "Onu elime geçirdiğim an mahvedeceğim. Ölüsünü bile bulamayacaklar." Mervan dolu dolu gözlerle babasına baktı. Biliyordu, Kadir Bey asla sözünden dönmezdi.


"Ona dokunursan kendimi öldürürüm. Bir an bile düşünmem!"


Kadir Bey'in öfkesi beynini uyuşturacak raddeye gelmişti. Burun delikleri nefretli solumalarından olsa gerek büyüyüp kocaman olmuştu. Mervan'a her baktığında kendi başarısızlığını görüyordu. Güçlü bir oğul yetiştirmek istemişti. Aslan gibi güçlü... Aslan gibi yürekli... Olmamıştı. Düştüğü sevda onu dönüştürdüğü adamdan her geçen gün biraz daha uzaklaştırıyordu.


"Onu her şeyden vazgeçecek kadar nasıl sevebilirsin? Sana ihanet eden bir kadın için tüm ailene nasıl yüz çevirirsin? Deli misin sen? Görmüyor musun? O kadın sana ve sahip olduğun her şeye düşman. Seni mahvetmek için pusuya yatmış bir casus. Her şeyini kaybetmene sebep olacak. Hapislerde çürüyeceksin. Belki öleceksin. Tüm bunlar seni hiç korkutmuyor mu? Tüm paranı, namını kaybedeceksin."


Mervan yattığı sedyeye tırnaklarını geçirip bakışlarını çevirdi. En başından beri yaşayacaklarına hazırlıklıydı. Nazar'ın bildikleri onu diri diri mezara gömecek kadar keskindi fakat Mervan onsuz kalmaya dayanamıyordu. Tek bir şansı olsa da o bir şans için her şeyi göze almaktan korkmuyordu. Bir damlaya kavuşmak için tüm okyanusu yutması gerekse de bunu gözünü bile kırpmadan yapardı.


Kadir Bey silahını beline yerleştirdi. "Kendini kurşunların önüne attın. Ölebilirdin." Mervan bakışlarını kaçırıp kırık beyaz duvarda gezdirdi. "Başka çarem yoktu." Kadir Bey kendisini göz göre mahveden bir evlada daha ne diyebilirdi ki? Mervan ateşin üzerinde yalınayak yürümeye çoktan razı olmuştu.


"Sen duygularıyla başa çıkamayan aciz bir adamsın. Benim oğlum asla böyle biri olamaz." Sağ eli yaralı adamın boynunu sertçe kavradı. Bu hamle güçlükle nefes alan Mervan'ı daha da zorlamıştı.


"Artık yalnızsın! Nasıl biliyorsan öyle yap. Pişman olduğunda sana sahip çıkacak bir omuzu asla bulamayacaksın." Mervan, bundan çok daha fazlasını bekliyordu. Babasının bundan çok daha fazlasını yapabileceğini biliyordu. Peki onu durduran neydi?


Kadir Bey arkasını dönüp kapıya yöneldi. Son sözleri ise Mervan için büyük bir merak konusuydu.


"Sahip olduğun her şeyi senden geri alıyorum. Akıllanacaksın! Bensiz bir hiç olduğunu anladığında pişman olacaksın." İhtiyar kurt hırsla evden çıktı. Battal ise arkalarından sadece bakakalmıştı.


Nazar, diğerlerinin çekip gittiğini anladığında usulca kapağı açıp siyah bakışlı adamın bulunduğu odaya girdi. Günler sonra Mervan ilk defa gözlerini açmıştı. Gözlerini yummak istemiyordu. Siyah gözleri Nazar'ın yorgun uykusuz harelerinde oyalandı. Onca zaman sonra o gözlerde nefreti görmediği için mutluydu. Belirsizlik, şaşkınlık, hüzün vardı ve neyse ki nefret ve kızgınlık sirayet etmemişti. Nazar, yaşadıklarının şokuyla Mervan'a yaklaştı. Yarım yamalak bir şeyler duymuş çoğunu anlayamamıştı. Bu adam kendisine neden bu kadar düşmandı?


Tam karşısında yerini aldığında Mervan'a ne diyeceğini bilmiyordu. Belki bir teşekkür ya da en azından özür... Doğru kelimeleri seçmek öyle zordu ki! Ah şu kahrolası gurur... Yakasını bırakmıyor ne zaman dile gelmek istese susturmak için çekiştirip duruyordu.


Sedyenin yanındaki sandalyeye oturup güç bela "İyi misin?" diye fısıldadı. Sesi umduğumdan zayıf çıkmıştı. Mervan, bebeksi beyaz dişlerini esirgemeden gülümsedi. "Güzel yüzünü gören bir insan nasıl kötü olabilir?"


Nazar, bakışlarını kaçırdı. Ona sormak istediği pek çok soru vardı; fakat Mervan'ın şu anki hali bunların hiçbirini dile getirmesine izin vermiyordu. Genç adam, uzanıp elini tutmak istediğinde ona engel olmadı. Aralarında nasıl bir ilişki olduğunu bilmese de o kurşunlar sis perdesini aralamıştı.


Mervan kendisine deli gibi aşıktı. Seve seve canını vermekten çekinmiyor, tüm ömrünü ve imtiyazlarını onun hayatı için terk ediyordu. Kendi haliyle dalga geçmeden edemedi. İsmini bile bilmiyordu. Kimdi o? Nazar mı, Nazlı mı? Bu adamla aralarında nasıl bir bağ vardı? Bir insan bir başkası için nasıl hayatından göz göre göre vazgeçerdi? Bunların hepsinin cevabını almak için sabırsızlanıyordu.


Battal, onları yalnız bırakması gerektiğini düşünüp dışarı çıktı. Sonunda yalnız kalabilmişlerdi. Nazar, parmak uçlarıyla oynayarak gözlerini kaçırdı. Ona ne söyleyeceğini bilemiyordu.


"Neden yaptın bunu?" dedi Nazar cevapsız sorularla kıvranırken. Mervan tebessümünü bozmaksızın parmak uçlarıyla genç kadının avuç içlerini yuvarlak hareketlerle dokundu. Bu küçük dokunuşlar bile Nazar'ın içini titretmeye yetmişti.


"Bilmem."


"Ne demek bilmem? Orada ölebilirdin? Öylece silinip gidebilirdin dünyadan. Bir doktor bulamazdık ve sen..."


Mervan başparmağını ucuyla Nazar'ın dolgun, pembe dudaklarına dokundu. Onları duyduğu özlemi bir nebze de olsa giderebileceğini umuyordu. Dudakları genç kadının dile getirmek istediği tüm gerçeklere yüz çevirir gibi fısıldadı.


"Şşşşşş!" Kısa bir sessizlik sedyenin yanı başındaki kadını yokladı. "Solgun görünüyorsun. Bir şeyler yediğini sanmıyorum." Nazar önüne gelen uzun sarı saçlarını geriye doğru attı. "Bunun bir önemi yok." Mervan onun ince, zarif ellerini incitmeksizin kavradı.


"Benim için var. Acıktığında başın dönüyor ve gözlerinin önü kararıyor. Böyle zamanlarda eğer bir şeyler yemezsen mide bulantısı hissini yoğun bir şekilde yaşıyorsun. Bir şeyler yemeden önce şekerli bir şeyler atıştırman gerekir. Aksi taktirde bulantı hissi seni daha fazla rahatsız eder ve kusarsın. Naneli şekerle mideni yiyeceğin yemeğe hazırlamalıydın."


Nazar bu adamın kendisiyle ilgili bildiklerine hayret dolu bir yüzle karşılık verdi. Gerçekten Mervan kendisini tanıyor olabilir miydi?


"Bildiklerime şaşırdın değil mi? Dahası da var. Göbeğinin üzerinde kalp şeklinde bir doğum leken var. Küpe takmayı sevmiyorsun, çünkü kulak memenin yırtılmasından korkuyorsun. Yemeklerden en çok hamsili pilavı tatlılardan ise gülpareyi seversin. Saçlarını asla toplamazsın. Onların özgür kalması senin için önemli. Yaz kış yalınayak dolaşırsın. Denizi çok seversin. En sevdiğin şair Özdemir Asaf. En sevdiğin şiirse Sezai Karakoç'un Mona Rosa şiiri."


Nazar Mervan'ın yorgun, uykulu gözlerinde aynı sorunun cevabını aradı. "Neden ölmeme izin vermedin?"


"Çünkü ölümüne dayanamam. Ben sensiz yaşayamam." Mavi gözler gizlemeye çalıştığı şefkate bulandı. Kalbinde açan çiçekler duygularını filizleriyle günbegün ele geçiriyordu ve Nazar istemese de bu gidişata engel olamıyordu.


"Kimsin sen? Neden senin için bu kadar önemliyim?" Meftun sevdiğinin elini sımsıkı kavradı. "Sen benim karımsın!"


Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız. ☺️🥀🔫


Bu arada arkadaşlar "öteki kadın" isimli bölüm okunmamış. Muhtemelen yeni bölüm olduğu fark edilmedi. Kısa olduğu için Salı günü iki tane paylaştım. Hikayede önemli bir yere sahip olduğu için bildirmek istedim.


Loading...
0%