@syildiz_koc
|
Medya: Ceren Gündoğdu (kapı) Battal, cam kenarındaki genç kadını huzursuzca süzdü. Geldiği andan beri yerinden bir an olsun kımıldamıyor, sadece düşünerek koskoca bir hayatın bedelini kaderinden ilmek ilmek geçiriyordu. Göğsünden kavradığı dostunu uzun, ince yapılı koltuğa bıraktı. Bir arkadaşının aracılığıyla güç bela bu evi bulmuştu. Mervan, biraz olsun kendisini toparlamadan bir yere gidemezlerdi. Amacı bir an önce hazırlıkları tamamlayıp ülkeyi terk etmekti. Bunun için de yeterli paranın bulunması, kaçış için gerekli yolların güvenliğinin sağlaması gerekiyordu. Dışarıda güçlü bir fırtına vardı. Bu yüzden ilk iş sobayı yaktı. Aldığı birkaç parça erzağı mutfağa bırakıp Mervan'a ilaçlarını verdi. Anahtarı dostuna bırakıp bazı işlemleri halletmek üzere evden ayrıldı. Nazar, bir şekilde kaçmayı düşünüyordu. Hiçbir şey hatırlamadığı için kimseye güvenmek gibi bir derdi yoktu. Karnındaki açlığı gidermek için bir şeyler hazırlaması gerekiyordu. Mervan'dan korkmuyordu. O yaralı haliyle kendisini zapt edemeyeceğinin farkındaydı. Elindeki silahı umursamıyordu, çünkü anlamıştı. Kendisine sırılsıklam âşık olan bu adam asla onu incitemezdi. Eğer incitmek gibi bir derdi olsaydı babasının karşısında durmaz kendisini öldürmesine izin verirdi. Ama yapmamıştı. Kıyamamıştı Nazar'a. Ne yazık ki genç kadın ona hâlâ güvenemiyordu. Kocası olduğunu söylese de belindeki silah ve tehlikeli duruşu Nazar'ı kararsız bırakmaya yetiyordu. Sebzeleri hazırlayıp tencerenin içine boşalttı. Birkaç dakika sonra çorbası hazırdı. Birkaç dilim ekmeği iki kâse çorbayla tepsiye hazırlayıp Mervan'ın yanına geçti. Genç adam siyah koltuğun üzerinde kahverengi battaniyesine sarılmış bir vaziyette uyuyordu. Nazar yanı başındaki boşluğa oturup yüzünü uzun uzun seyretti. Onda aşina olduğu bir şeyler vardı. Zihni bir yaşanmışlıkları olduğunu seziyor ama o yaşanmışlıklara dair bir şeyler hatırlamayı reddediyordu. Gözleri yüzündeki her bir detayda uzun uzun dolaştı. Kömür karası kirpiklerindeki her bir kıvrım badem gözlerini hoş bir çerçeveye mahkûm etmişti. Kemikli yüzü ve sol yanağındaki gamzesi yüzüne ayrı bir çekicilik ve sempatiklik katıyordu. Alnına dökülen siyah perçemler yanaklarındaki canlılığı gün ışığı gibi aydınlatıyordu. Nazar aralarında bir aşk hikayesi olduğunu söylediğinde buna hiç şaşırmamıştı. Böylesi çarpıcı birine âşık olmamak pek çok kadın için fazla lükstü. "Hâlâ beni öpmeni bekliyorum." "Ne?!" Mervan dudaklarındaki gülümsemeyi Nazar'a iğne gibi batırıp sol gözünü açtı. "Masallarda hep öyle olur ya! Şimdi beni öpmen gereken sahneye geldik. Ben yaralı ve hastayım. Beni iyileştirmen için dudaklarındaki buseye ihtiyacım var." Mervan'ın gülümsemesi genişlerken Nazar kızgın kızgın solumaya başladı. "İyice saçmaladın. Hayatımı kurtardın diye bütün isteklerine kafa sallayacak değilim. Haddini bil!" Mervan gözlerini tamamen açıp hafifçe doğruldu. "Demek bu yaralı adam için bu kadarcık teselliyi bile çok görüyorsun. Sana prenses demek konusunda acele ettim sanırım." Nazar kendisini yan yan süzen adama küçük bir çimdik attı. "Masallarda uyuyanı prensesler değil prensler öper şaşkın." Genç adam ellerini göğsünde kavuşturup, "Ne olacak bu sefer de prensesler öpsün. Her zaman her şeyi erkeklerden bekliyorsunuz. Artık biz de şımartılan taraf olmak istiyoruz. Şurada biraz beni nazlandırsan ölür müsün?" Nazar çatılan kaşlarıyla Mervan'a yan bir bakış attı. Bu adam kendisiyle dalga mı geçiyordu? Ne zaman öpüşecek kadar aradaki sınırları kaldırmışlardı ki? Resmen yüz verdikçe adam astarını istiyordu. Yakında birbirimize sarılıp uyuyalım derse genç kadın hiç şaşırmazdı. Elbette ona hak ettiği karşılığı vermekten de çekinmezdi. "Seni nazlandırmak gibi bir derdim yok. Bence fazla bile şımardın. Azıcık ilgi gösterdim ona bile pişman oldum. Resmen elimi verdim kolumu kaptın. Bu hasta numaralarının da bir sonu olmalı." "Öyle olsun." dedi Mervan küskün küskün bakarken. "Bana kendimi böyle yaparak kötü hissettiremezsin. Sen..." Mervan sözünü tamamlamasına izin vermeden kaşla göz arasında dudaklarından küçük bir öpücük aldı. "Ne yaptığını sanıyorsun?" "Hiçbir şey! Masallarda prensler öper demiştin. Ben de bu beklentini karşılıksız koymak istemedim." O sinsice gülümserken Nazar elindeki bir bardak suyu yüzündeki kızgın ifadeyle Mervan'ın suratına çarptı. Bu küstah davranışını görmezden gelemezdi. Yaralı olduğu için şimdilik bu kadarı kafiydi. Bakışları yüzündeki suyu koluna silen Mervan'a sabitlendiğinde genç adamın bu hamleyi umursamadığını fark etmişti. "Bunu hesabını vereceksin sefil fare. Yaptığını yanına koyacağımı sanıyorsan yanılıyorsun. Karnen şimdiden kırıklarla doldu taştı." Mervan onu üst dudağını yukarı doğru kıvırdı. "Ben hesap vermeye bayılırım." Bu adamın hazırcevaplığı iyiden iyiye canını sıkmaya başlamıştı. Yüzündeki huzur ve mutluluğu görmezden gelip tepsiyi bir kâse çorbayla birlikte kucağına bıraktı. Kendi çorbasını da yavaş yavaş içmeye başladı. Mervan, tam doğrulamadığından çorba içerken epey zorlanıyordu. Bakışları umursamazca çorbasını yudumlayan Nazar'a kaydı. "Bunu içmeme yardım etmeyecek kadar kalpsiz olamazsın değil mi?" "Yok artık. Çorbanı da bir zahmet kendin iç!" Mervan yüzündeki hüzünlü ifadeyi bozmadan yeniden kaşığa davrandı. Ne yazık ki içmeyi becerebildiği söylenemezdi. Nazar, bu duruma daha fazla kayıtsız kalamayıp kâseyi kendi kucağına aldı ve Mervan'ın usulca çorbasını içmesini sağladı. Gözlerine bakamıyordu. Genç adamın bakışlarında hem utandıran hem de heyecan uyandıran kırık bir mutluluk vardı. Ne vardı hallerinde gülecek? O soğuk evde, korkuyla titreyip duruyorlardı işte! Bu manasız mutluluğa seyirci kalmak imkansızdı. Nazar çorba içirirken kaşığın dudaklarını yaktığını fark etti. Genç adam, içinde bulundukları ortamın büyüsü bozulmasın diye sesini çıkarmamış, ondan gelen bu küçük acılara bile sabretmişti. Nazar, elindeki çorba dolu kaşığı hafifçe üfleyip Mervan'a uzattı. Yaralı adam ağzına iliştirdiği küçük ekmek parçalarıyla yemeğin lezzetini çok daha fazla hisseder olmuştu. "Yeterli, teşekkür ederim." Nazar, tepsiyi sehpaya bırakıp sobanın kenarına ilişti. Bu soba dışarıdaki ayazı bitirebilecek kadar güçlü bir ısı yaymıyordu; fakat bu soğukta kenarına kıvrılmaktan başka bir çare de göremiyordu. Gözlerini Mervan'dan kaçırmaktan yorulmuştu. Göğsündeki sargılar gövdesini biraz olsun kapatsa da kasları ve pürüzsüz bedeni dikkatten kaçacak gibi değildi. Belirgin göğüs kafesi açık kumrala yakın teni ile yaralı haline rağmen oldukça dikkate değer bir görüntüye sahipti. Sırtında içini acıtan izler vardı. Sanki uzun zaman işkence görmüş kırbaçlanmıştı. Nazar dikkat etmek istemese de bu izlere duyarsız kalamıyordu. Nazar'ın duygularını az buçuk tahmin eden Mervan, keyifle sırtını yastığına verip onun mahcup hallerini izledi. Sıcaklık bedeninin uykuya düşmesine sebep olmuştu. Nazar, uyuduğunu anlayıp usulca antreye doğru süzüldü. Burası o küçük kulübeye kıyasla oldukça iyi sayılırdı. Evde doğru düzgün eşya olmasa da camlarından ayaz fazla girmiyordu. Mervan'ı uyandırmamaya dikkat ederek kapıyı zorladı. Açılmıyordu. Camlara yöneldiğinde tahta doğramalıklarla sıkı sıkıya çivilendiğini gördü. Kaçmak için anahtardan başka çaresi yoktu. Anahtarı aramaya koyulduğunda spor bir çanta dikkatini çekti. Parmak uçlarıyla yürüyüp hissettirmeden çantaya ulaştı. İçini açtığında Mervan'a ait olduğunu anladığı birkaç giysi ve bir cüzdan buldu. Cüzdandaki kimliği incelediğinde gördüğü, evli yazısı Mervan'ın haklı olup olmadığını sorgulamaya sevk etti. Mervan, Gülnaz'dan boşanmış fakat kimliğini yenilemeye vakit bulamamıştı. Bu durum Nazar'ı onun yalanına biraz daha yaklaştırsa da henüz tatmin etmemişti. Kıyafetlerin arasındaki fotoğraflara göz gezdirdi. Gelinlikler içinde çekilmiş olan o fotoğrafları gördüğünde küçük bir çığlık koparmamak için ağzını sımsıkı yumdu. Gelinlikle çekilmiş olan o birkaç fotoğrafı dakikalarca incelediği halde geçmişe dair bir şeyler anımsayamamıştı. Mervan'ın yanı başındaki duruşuna göz gezdirdi. Kibirli ve özgüvenli duruşu ilk bakışta kendini fark ettiriyordu. Dans ederken çekildikleri fotoğraflara baktı. Kendisini aşkla tutkuyla baktığını, tüm dünyadan sakınır gibi belini sahiplenici bir edayla kavradığını fark etti. Yüzündeki zafer dolu o ifade tüm mimiklerine sirayet etmiştir. Bulduğu her şey Mervan'ın sözünü doğruluyordu. Bakışları duraksadığında gözlerinin önüne gelen darmadağın kareler korku ve acıyla sendelemesine sebep oldu. Aniden zihninde belirip giden anılar kafasını allak bullak etmişti. Ters giden bir şeyler vardı ve bunu öğrenmek zorundaydı. Hızla Mervan'a doğru yürüyüp karşısına dikildi. Uykuya hapsolan bedenini bir şeyleri anımsamak ister gibi süzdü. Gözlerini kapattığında onun kollarında uyuduğu anlar bir rüzgâr gibi gelip geçti. Gözlerini sımsıkı yummuş, bir şeyleri hatırlamak için çırpınmıştı; fakat gözünün önüne lüks bir banyodan başka bir şey gelmiyordu. Bembeyaz köpüklerin içinde bacaklarını karnına çeken o zayıf kadın ve onun saçlarını tarayan siyah bakışlı adam... Ve kulağında o sözler yankılandı. "Bakma öyle Züleyha Züleyha! Sen bir gün olsun seversin diye ne papatyalar pareledim ne güller soldurdum bir bilsen! Susma ne olur? Bağır istersen, ömrümü sensizlikle karalamaktan yoruldum. Duy beni, gör artık!" Tir tir titreyip dolu dolu gözlerle Mervan'ın yüzüne baktı. Kulaklarını onun sesini duymamak için sımsıkı yummuştu. Nazar tarumar olup bocalarken hıçkırıkları Mervan'ın gözlerini açmasına sebep oldu. "Nazar, ne oldu? Neyin var?" "Kimsin sen?" Mervan, korku ve endişe dolu gözlerle Nazar'a baktı. Nazar, zihindeki bölük pörçük anılarla Mervan'a karşı en kanlı savaşını veriyordu. Çalınan hayatının savaşını... "Senin yüzünden oldu değil mi? İntihar etmeme sebep olan da sendin. Belki o adamı da senin yüzünden öldürdüm. Kim bilir neler yaptın bana? Bu hale nasıl geldim söyle!" Mervan, karnındaki kurşun yarısına aldırmadan inleyerek doğruldu. Her şeyin altüst olmasına dayanamazdı. "Nazar sakin ol! Hiçbir şey sandığın gibi değil. Dinle beni!" Nazar, onun sözlerini duymamak için kulaklarını sımsıkı yumdu. Gözlerinden dökülen o sıcak yaşlara engel olamıyordu. Uyandığı o ilk anlardan bu yana hayatın kendisine yaptığı onca şeyi bir de elem şarkısı gibi birkaç sesten dinlemişti ve artık sadece gerçekleri duymak istiyordu. Gidecek bir yeri olmadığını biliyordu ve şu durumda devlete sığınmak yapılabilecek en doğru şeydi. Kimseye güvenemezdi. Mervan, Nazar'a doğru bir adım attığında kucağındaki anahtar bir çınlama eşliğinde Nazar'ın önüne düştü. Nazar anahtarı kaptığı gibi soluğu çıkış kapısında aldı. Karnındaki yara Mervan'ı oldukça yavaşlatmıştı. Anahtar deliğiyle cebelleşen genç kadına yaklaşıp engel olmaya çalıştı. "Gitme Nazar, dur!" Nazar, kapıyı açıp kendisini hırsla dışarı attı. Merdivenleri birer ikişer inip kaçabileceği bir bucak aradı. Son basamağa geldiğinde ayağını burkup yere düştü. Bileğinin acısı Mervan'ın kendisini yetişmesini sağlamış tüm direnişini kırmıştı. Doğrulmak için hamle yaptığında sırtına yapışan sıcak bedeni hissetti. Ne olduğunu bile anlayamadan güçlü kollar arkadan gözdesini sarmış, yüzü ise omuzlarından artakalan o boşlukta yerini almıştı. "Seni seviyorum, gitme!" dedi bir ses kulaklarına sıcak bir meltem eşliğinde. "Seni incitmem, bırakma beni. Yokluğuna dayanamıyorum." Yanaklarına temas eden sıcak yüz, Nazar'ın biraz olsun durulmasına sebep oldu. Her soluk alışverişinde yüzüne gelen saçları dalgalanıyor, dudaklarının arasından süzülen her nefes ufak bir buharla kendinden uzaklaşıyordu. "Bırak beni!" diye direndi. "Nazarım..." Nazar, Mervan'ın bedenine kenetlenen ellerini çözüp kendini ondan kurtardı. Bu hamlesi Mervan'ın yarasının kanamasına sebep oldu. İçi acısa da koşarak ondan uzaklaşmaya çalıştı. Mervan ise peşinden gelmeye devam ediyordu. Genç kadın, Mervan'ın bu hasta haliyle kendisine yaklaşamayacağını ve soğuğun da etkisiyle pes edeceğini biliyordu. Mervan kendisini ardında bırakan kadına "Nazar gitme! Donarsın, hava çok soğuk!" diye haykırdı. Peşinden gitmeye yeltense de birbirine savaş açan ayakları dirayetini baltalamış ve karların üzerine yüzükoyun düşmesine sebep olmuştu. "Seni seviyorum gitme!" dedi ayazı tüm bedenine katre katre işlerken. O karların üzerinde çıplak gövdesiyle ölüm uykusuna düşerken Nazar düşe kalka metrelerce yol alıyordu. Ardında bıraktığı adama nemli gözlerle son kez baktı. Vicdanına oyun oynadığını, orada öylece bayılıp kalmadığını düşünerek içindeki hassas çocuğu susturmaya çalışıyordu. Uzaklaştıkça etrafını saran ağaçlardan kurtulamıyor; farkında olmadan ormanın derinliklerine sürükleniyordu. Soğuk ciğerlerine inince boğuk boğuk öksürmeye başladı. Üzerindeki giysiler çok inceydi. Daha şimdiden bedeninin buzdan bir kayaya dönüştüğünü hissedebiliyordu. Etrafına göz gezdirdi. Kar metrelerce boy atmıştı. Her geçen dakika taneler irileşiyor ve tanelere çağıldayan rüzgar da eşlik ediyordu. Karşısına çıkan dereye korkuyla baktı. Suyun yüzeyinde küçük buz kristalleri oluşmuştu fakat kristaller güçlü akışa engel olamayacak kadar zayıftı. Nazar bir kurtuluş umuduyla kendisini dereye bıraktı ve donan bedenine aldırış etmeden karşı kıyıya doğru yüzmeye başladı. Kıyafetleri ıslanmış soğuk artık zayıf bedeni için öldürücü bir ıstırap yumağına dönüşmüştü. Yuttuğu buz gibi suyun boğazını acıtmıştı ve korkunç öksürük tufanına tutulmaktan kurtulamamıştı. Islak yüzü sırılsıklam olan saçlarıyla neredeyse tamamen kapanmıştı. Genç kadın, elinin tersiyle saçlarını geriye doğru itip umutsuzca ileri gitmeye çalıştı. Fakat yokuşu indiğinde kar tabakasının çok daha yüksek olduğunu görmüştü. Devam etmesi halinde karın altında kalacağını anlamıştı. Kurt ulumalarını duyunca daha fazla dayanamayıp geri döndü. Şimdi adımları eskisinden de hızlıydı. Ağzından çıkan buharlar yenilgiyi kabul etmesi gerektiğini ima ediyordu. Sırılsıklam olan elbiseleri ayazı katbekat fazla hissetmesine sebep olmuştu. Bu üşümek olamazdı. Yaşadığı bundan çok daha fazlasıydı. Ayaklarına dolan soğuk su ayaklarını dilim dilim eden keskin bir hançer gibiydi. Genç kadın artık onları hissetmediğinden emindi. Başına saplanan ağrı hastalığının tellalı gibiydi. Uzaklara bakar bakmaz yüreğinde bir pişmanlık peyda oldu. Hâlâ onu düşünüyordu. Ya gerçekten bayıldıysa, ya şu anda ölümün pençesinde kıvranıyorsa! Mervan'ı uzaktan gördüğünde ağlamamak için kendini zor tutmuştu. Koşarak yanına gelip soğuktan mora çalan gövdesini kollarının arasına aldı. "Mervan!" Ses duymayı bekledi; fakat aralanmış dudakları mosmordu. Titrek elleriyle yüzüne dokundu. Kemikli yüzü sanki tüm canlılığını yitirmişti. Avuçlarıyla o keskin hatları okşadığında biraz olsun canlanacağını umuyordu. "Yalvarırım uyan Mervan, aç gözlerini. Bu dağ başında beni yalnız bırakma. Sana ihtiyacım var!" Dizlerindeki solgun bedende en ufak bir hareketlenme yoktu. Kurt ulumaları daha yakından gelmeye başlayınca Mervan'ı sürükleyerek içeri taşıdı. Onu hızla sobaya yaklaştırdı; fakat soba çoktan sönmüştü. Odunlar yanalı saatler olmuş, odanın sıcaklığı açık kalan kapıyla birlikte her geçen saniye daha da düşmüştü. Dışarı çıkmayı göze alamıyordu. Karanlık birkaç dakika sonra çökecekti ve o dağ başında bir yardım bulması imkansızdı. Mervan'ın başının altına bir yastık koyup üzerini ince battaniye ile sımsıkı örttü. Kendi hâli de ondan daha iyi değildi. Tek kıyafeti üzerindekilerdi ve ne yazık ki ıslak olmaları Nazar'ın donma riskini dah da arttırıyordu. Mervan'ın yüzünün her geçen dakika rengini kaybettiğini fark etti. Nabzı düşmüştü. Onu bedeniyle ısıtmaktan başka çaresi yoktu. Aksi takdirde ıslak kıyafetleri kendisini de ölümle burun buruna getirecekti. Genç adam donma tehlikesi altında olduğundan bedenini aşamalı olarak ısıtacaktı. Önce ellerinin küçük dokunma hareketleriyle bedenini yavaş yavaş ovdu. Bunu yeterince yaptığından emin olunca kıyafetlerini çıkarıp Mervan'a sımsıkı sarıldı. Bedeninin onu biraz olsun ısıtacağını umuyordu. Başını göğsüne yaslayıp ince battaniyeyle üzerlerini tamamen örttü. Kolları tir tir titriyordu. Elindeki mendili kanayan yaraya bastırıp tampon yaptı. Şu an için elinden başka bir şey yoktu. Çok pişmandı. Sözünü dinlemeli bilip bilmeden kendisini yollara atmamalıydı. Ona bu kadar yakınken utanmaktan kurtulamıyordu. Biliyordu, bu adamın ölümüne sebep olduğunda hayatının sonuna kadar bu vicdan azabını yaşayacaktı. Ne olursa olsun sorumsuzca davranamazdı. Eğer söylediği gibi kocasıysa ona gerçekleri er ya da geç bütün çıplaklığıyla anlatacaktı. Kollarını bir kanca gibi gövdesine doladı ve kalp atışlarının ritmini dinleyerek ısınmaya ve ısıtmaya çalıştı. En azından bir şeyleri telafi etmeye çalışıyordu. Dakikalar sonra biraz olsun iyi olduğunu, ısındığını fark etti. Siyah bakışlı adamın titremeleri geçmiş bedeni sıcaklıkla birlikte huzura da kavuşmuştu. Nazar, içindeki acının biraz olsun dindiğini hissetti. Kimsesizlik, yalnızlık ve bitmek bilmez bir boşluk... Onun kollarının arasında tuhaf bir şekilde kendini güvende hissetmişti. Ölmesinden delicesine korkmuş, kocasının bedeninde aşinası olduğu bir tutku bulmuştu. Gözleri yumup onu hatırlamaya çalıştı; fakat şu an anılar genç kadını terk ettiği için belleğinde en ufak bir hareketlenme yoktu. Mervan'ın kalp atışlarını ruhunun derinliklerinde duydu. Bacakları ve kollarıyla ona sımsıkı sarılmış, çılgın bir sarmaşık gibi kendine kenetlenmişti. "Ne olur ölme! Geçmişimi bilen sadece sensin. Beni yalnız bırakma!" diye sayıkladı. Dakikalarca öyle kaldıktan sonra belirsizlik dolu bir uykuya gözlerini yumdu. Aradan geçen 3 saat birbirlerine kenetlenen iki bedeni huzur dolu bir iklime taşımıştı. Nazar, yorgunluğu ve uykusuzluğu dibine kadar yaşayan morluklar içindeki bedenini dinlendirirken Mervan usulca gözlerini açtı. Bakışları önce odada sonra da kollarındaki masum bedende gezindi. Yüreği Allah'a binlerce kez teşekkür ederken dudakları sıcacık bir tebessümle kucaklaştı. "Aşkparem biliyordum... Beni bırakmayacağını biliyordum." Onu saran bedeni daha büyük bir ilgi bir şefkatle bedenine bastırdı. Yüreğinde kaçışıp duran kelebekleri çok zor zapt ediyordu. Mutluluktan içi içine sığmaz olmuştu. Gözlerini yeniden yumdu. Bu büyülü anları uyanarak bozmak istemiyordu. Acaba dünyada sevdiği kadının kollarında iyileşmekten daha güzel bir duygu var mıydı? Kapının açılma sesini duyunca heyecanla alt dudağını ısırdı. Gelenin kim olduğunu tahmin etmek hiç de güç değildi. Nazar'ın açılan omuzlarını örtüp gözlerini yumdu. Battal'ın bu manzarayı nasıl bir anlam yükleyeceğini düşünmek onu ister istemez utandırmıştı. Fakat yapacak bir şey olmadığı da su götürmez bir gerçekti. Artık Nazar'ı uyandırsa bile toparlanmaları için çok geçti. Battal, kısa bir süre şaşkınca baka kaldı. Sonra mahcup bir edayla bakışlarını kaçırıp dudaklarını birbirine bastırdı. Yaşadığı küçük şoku düşünmemeye çalışarak evden çıktı. Mervan, tek gözünü açarak onun mora çalan yüzünü gördü. Muhtemelen hasta haliyle kalkıştığı işleri düşünüp fesuphanallah çekiyordu. Mervan'ın kıkırdamalarıyla sarsılan göğsü ve dışarıdan gelen odun sesleri Nazar'ın uyanmasına sebep olmuştu. Yüzünü göğsünden kaldırınca Mervan'ın hasret dolu bakışları ile sarsıldı. Saniyeler içinde toparlanıp battaniye ile üzerini kapattı. Yüzü utançtan mosmor kesilmişti. İçten içe Mervan'a yapacağı açıklamayı düşünüyordu. "B-ben şey..." Mervan'ın gülüşü yine sinirlerini zıplatmıştı. "Neden gülüyorsun?" dedi ateş püsküren gözleriyle. "Senin hayatını kurtardım sefil fare. Teşekkür edeceğine şapşal şapşal gülüyorsun." Mervan kahkahalarının dozajını artırarak, "Arsız cadı insafa gelip beni kollarının arasında iyileştirilmiş. Aman Allah'ım, bundan daha mutluluk verici ne olabilir?" Nazar, yastığı hızla genç adamın yüzüne fırlattı. "Kes sesini yoksa elimde kalacaksın." O kahkahalarına devam ederken Nazar üzerindeki battaniyeyle diğer odaya geçti. Ona çok kızgındı. Bu kadar utandırmasa olmaz mıydı? Çaresiz kalmıştı işte! Teşekkür edeceğine sözleriyle alını alına morunu moruna karıştırmıştı. "Ah!" dedi içinden. "Dert bir değil ki derya deniz." Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız. ☺️🔫🔥 |
0% |