@syildiz_koc
|
Instagram: seyma_yldz_koc Medya: Nihat İlhan (Benimle gül, bu)
Ah yara Açıl açıl da büyü Sustum İçimde dünya vardı Dolaştım biraz oralarda Soğuk bir rüzgar esince aydan tatlı Bir kadın gördüm Yalnızlıkla barışık ama Gelişi bir çocuk gülüşü gibi Gökyüzünden boşaldı Söyle Nasıl yaşadın bunca sene sen? Kalbimin eşi Yaşamak güzel bir şey mi Değer mi böyle yalnız kalınca?
Aradan iki hafta geçmişti. Mervan, her geçen gün biraz daha toparlanıyor, gücünü kuvvetini yeniden kazanıyordu. Hava yine soğuktu soğuk olmaya ama ayaz bir nebze de olsa kırılmıştı. Nazar, Mervan'ın kurduğu salıncakta küçük ayak darbeleri ile hafif hafif sallanmaya başladı. Bu sıkıcı evde yapabildiği şeyler çok sınırlıydı. Canı çok sıkılıyordu fakat bunun için elinden bir şey gelmiyordu. Gidebileceği kimsesi yoktu. Evi dedikleri yer harabeden farksızdı. Defalarca suikaste uğramış, tabiri yerindeyse ölümlerden dönmüştü; fakat düşmanlarını bile tanıyamıyordu.
Yaşlı bekçinin oğlu peşindeydi ve biliyordu; o gözü kara çocuk babasının intikamını almadan asla huzura kavuşamayacaktı. Komisere güvenmişti güvenmesine ama o da kanun adamıydı. Üslerinin emrine karşı gelemez, başına buyruk davranıp ona gereğinden fazla kol kanat geremezdi. Başı böyle beladayken onun hayatını da altüst etmek istemiyordu.
Salıncakta derin derin düşünürken Mervan da Battal'ın getirdiği iki av köpeği ile uğraşmaya koyuldu. Genç adam, önce kaplarına mamalarını koydu. Onları günlerdir eğitmeye çalışıyor, önlerine koyduğu çeşitli patlayıcıları tanımalarını istiyordu. Günler süren çabanın sonucunda hayvanlarla güçlü bir bağ kurmuş derdinden, dilinden anlayacak hale getirmişti.
Köpekler birbiriyle oynarken, yeniden usulca Nazar'ın yanına süzüldü. Salıncağın arkasına geçip rahatsız etmeden Nazar'ın ipeksi saçlarına dokundu. "Sevdin mi Lisa ve Daisy'yi?" Nazar, cevap vermese de olumlu anlamda başını salladı.
"Neyin var bir tanem? Çok düşünceli görünüyorsun." Nazar, bıkkınlıkla iç çekti. "Geçmişimizi hatırlayamamak canımı sıkıyor. Kafam karmakarışık... Cevapsız sorular başımı her yastığa koyduğumda ateşten bir kelepçe gibi ruhumu sıkıyor." Mervan usulca ayaklarının kenarına diz çöktü. "Aşkım... Bunları daha önce de konuştuk. Her şey zamanla düzelecek, acele ediyorsun?"
"Bana kim olduğumu anlat!" dedi Nazar nemli gözlerle Mervan'ın süzerken. Mervan gözlerini kaçırdı. Ona sıralamak zorunda kaldığı yalanlardan nefret ediyordu; fakat gerçekleri söyleyemezdi. Bunu yaptığında Nazar'ı tamamen kaybedeceğini çok iyi biliyordu. Samimi görünmeye çalışarak tebessüm etti. Yeniden arkasına geçip salıncağı yavaş yavaş sallamaya başladı. Uydurma hayat hikayelerini anlatırken gözlerine bakmaması çok daha iyiydi.
"Senin kimin kimsen yok Nazar. Çocukluğun bir yurtta geçti. Seni çalıştığım hastanede tanıdım. Sağlık lisesini bitirdikten sonra özel bir hastanede çalışmaya başlamıştın. Kısa sürede birbirimize âşık olup evlendik. Babam akraba evliliği yapmamı istiyordu; bu yüzden evliliğimizi hiçbir zaman kabullenemedi. Bizi ayırmak için türlü yollara başvurdu; fakat başaramadı. Aşkımız öyle güçlüydü ki asla birbirimizden vazgeçemedik. Hastanede çalıştığın esnada bir hasta yakınına yanlış ilaç verdin. Ve adam öldü..."
Salıncak durmuş Nazar ise sarsıcı olan bu yalanın etkisiyle hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. "Olamaz, olmamalı!" Mervan uydurduğu hikâyeden utanç duysa da dilini ısırıp gerçekleri yutkundu. Eğilip salıncaktaki genç kadının sırtını göğsüne yasladı. Uzun, sarı saçlarının dibine şefkat dolu bir öpücük bıraktı.
"Sevgilim... Lütfen bunları konuşmayalım." Nazar, kendini toparlamaya çalışarak derin derin soludu. Bu hikâyeyi üçüncü dinleyişi olsa da hafızasının buzlarını çözmek için Mervan'dan defalarca anlatmasını istiyordu.
"Durma ne olur!" dedi bu ölür gibi. "Gerçekleri duymaya ihtiyacım var."
Mervan onun ipeksi saçlarını okşayarak sözlerine devam etti. İçi acısa da onu korumak için bunu yaptığını düşünüyor ve yalanlarına sıralamaktan çekinmiyordu. "Adam, yeraltı dünyasında sayılı biriydi. Her şeyi yapacak kadar gözü kara akrabaları vardı. Ailesi ölümüne ihmalin ve hatanın sebep olduğunu öğrenince başımıza bela oldu. Suçu üstlenerek seni aklamaya çalıştım; fakat sözlerime polis inansa da o karanlık adamlar inanmadı. Gerçekleri samimi olduğun bir hemşire arkadaşından öğrenip peşine düştüler. Seni öldürüp babalarının intikamını almak istiyorlardı. Polisten kaçıp yaşadığımız şehri değiştirdik; fakat bir türlü peşimizdekilerden kurtulamadık. Seni onlardan koruyabilmek için öldü gösterdim ve Nazlı Kaya kimliği ile yaşamanı sağladım. Bir süre işler istediğimiz gibi devam etse de o intihar gecesi her şey su yüzüne çıktı. Şimdi tüm bunları geride bırakıp bu ülkeden ayrılmaya mecburuz. Adamlar asla vazgeçmeyecek. Yaşamak için kaçmak zorundayız."
Nazar, duyduklarının sarsıntısıyla hıçkırdı. Sebep oldukları zarif benliğine ağır geliyordu. "Neden intihar ettim Mervan? Neden o yaşlı adamın ölümüne sebep oldum?" Mervan, gerçekleri dillendirecek gücü bulunca Nazar'ı elinden tutarak salıncaktan kaldırdı.
"Bir tanem... Sen kimseyi incitemezsin. O adam hastaydı zaten. Şiddetli baş dönmeleri yaşıyordu. Arkadaşı işi güçlükle yaptığını, tüm gününü yatarak geçirdiğini söyledi. Muhtemelen sen kendini kurtarmaya çalışırken sendeleyip düştü, belki baş dönmesi... Kendini suçlamayı bırak artık! İkimize de acı çektiriyorsun!" Nazar'ın nemli göslerini parmak uçlarıyla silip başını göğsüne yasladı.
"İntihar meselesini ben de bilmiyorum. Belki seni bulup tehdit ettiler. Zorladılar, bilemiyorum. Polisler birinden kaçtığını söylemişti. Aksini düşünemiyorum. Hayat dolu biriydin. Hayallerimiz vardı. İntihar edebileceğine asla inanmıyorum." Nazar ellerini kalbine bastırıp hıçkırdı.
"Keşke suçumu üstlenmeseydin. Bıraksaydın da çekseydim cezamı. Belki o yaşlı adam da benim yüzümden ölmemiş olurdu."
Öğrendiklerinin acısıyla sarsılan Nazar, Mervan'ı geride bırakıp avuçlarını hırsla ağaca geçirdi. "Allah kahretsin, kahretsin, kahretsin... Hayatımı kendi ellerimle mahvetmişim." Mervan onu durdurmaya çalışarak adımlarını birleştirdi. "Sakin ol sevgilim. Hepsi geride kaldı, ben yanındayım. Seni asla bırakmayacağım."
"Senin de hayatını altüst ettim. Benim yüzümden mesleğinden oldun, katil damgası yedin." dedi ıslak yanaklarını Mervan'ın göğsüne bastırırken. Yaşadıklarını kaldıramıyor, bağırıp isyan etmek istiyordu. Mervan parmak uçlarıyla nemli elmacık kemiklerini okşadı. "Aşkımız için her şeyi göze alırım. Bunun için hiç pişman olmadım. Bir an bile... Ne olur daha fazla kendini üzme!"
Nazar, bedenini sert kollarından ayırıp bir adım geriledi. Bakışları manasızca Mervan'ın gözlerinde oyalandı. "Sen polislerin elindeydin. Tutuklanmıştın! Neden bıraktılar seni? Niye savcılığa sevk etmediler?" Mervan sertçe yutkundu. İşin bu kısmını hiç düşünmemiş, kurgusundaki açıklığı Nazar'ın fark edeceğini ummamıştı. Tereddütünü gizleyip olabildiğince normal görmeye çalıştı.
"Sevk ettiler kaçtım ellerinden Nazar. Hâlâ peşimdeler. O yüzden geldik buraya. Bir süre saklanıp bu ülkeden gideceğiz." Nazar, dudaklarını birbirine bastırıp parmak uçlarıyla şakaklarını ovdu. Bir süre duraksadıktan sonra pişmanlıklar içinde devam etti.
"Belki de o adamı öldürdüğüm için pişmanlık duyup intihar ettim. Yaptıklarımın bir bedeli olarak canıma kıymaya çalıştım." Mervan, Nazar'ın elini sımsıkı tutup, "Neden yaptığını bilmiyoruz. Belki de şoka girdin. İstemeden oldu, kim bilir? Şu an bunun sebebinden emin olamazsın." Nazar içindeki vicdan azabını ne yapsa susturamıyordu. Sonunda kararını verdi.
"Ben teslim olacağım Mervan." Mervan bu çıkışı beklemiyordu. Nazar'ın adil kalbi bir suçlu gibi yaşamayı kaldıramıyordu.
"Ne saçmalıyorsun sen? Bu da nereden çıktı?" Nazar, nemli bakışlarını silip başını dimdik tuttu. Kararını hikâyeyi duyduğu an zaten vermişti.
"Bu vicdan azabı ile yaşayamam. Suçunun cezası neyse çekmeye hazırım." Mervan, onu kolundan tutup kendine çekti. Bakışları biraz önceki kadife meltemden fevri bir şekilde uzaklaştı.
"Buna izin veremem Nazar. Öldürürler seni... İçerden birini bulup işini bitirirler. Sana düşmanlarımız olduğunu söylemiştim. İkinci kez suikaste uğradın; göz göre göre nasıl ölüme gidersin?"
Nazar, ağartmaya yemin ettiği yüzünü esirgemeden başını salladı. "Yapamam! Ellerimde kan varken hiçbir şey olmamış gibi yaşayamam. Hem ben hapse girersem sen de aklanırsın. Belki yeniden görevine dönersin. Sana bunu yapmaya hakkım yok." Mervan yumruklarını sıktı. Nazar'ın hapse girmekten korkup kendisine sığınacağını sanmıştı ve elbette yine yanılmıştı. Nazar'ın vicdanı ve güçlü iradesi ona ve yalanlarına üstün gelmişti. Artık Mervan için sıra son kozunu oynamaya gelmişti. Nazar'ın zayıf noktası sevdikleriydi ve Mervan onun boynunu hep sevdikleriyle bükmüştü.
"Peki oğlumuz! Onu yapayalnız, annesiz bırakmayı göze alabilecek misin?" Nazar, çakır gözlerini ona çevirip, "Ne?" diye sayıkladı. "Evet Nazar, bir oğlumuz var! Aras... Şu an dedesinin yanında... İki yaşında dünyalar güzeli bir çocuk. Hep seni sayıklıyor, seni çok özlüyor yavrumuz Nazar. Eğer hapse girersem sana yardım ettiğim için beni de tutuklarlar. Kadir Bey'i gördün, oğlumuzun böyle birinin elinde büyümesini ister misin?"
Hafızası duygularına düşman kesilmişti. Kederi vicdanının altında gizlediği o siyah gözlü çocuğu kendisini zorlayarak hatırlamaya çalıştı. Mervan, beklediği karşılığı bulmuş olmanın heyecanıyla cebinden Aras'ın resmini çıkarıp Nazar'a gösterdi. Nazar resmini öpüp göğsüne bastırdı. Onu görür görmez yüreğine bir sıcaklık, samimi bir şefkat çökmüştü. "Oğlum..."
Mervan, Nazar'ı alnından öpüp kalbine bastırdı. "Yine bir aile olacağız bir tanem. Onu da alıp gideceğiz dayan! Bizi kimse ayıramayacak!" Nazar Mervan'ın umut dolu sözlerine inanmak istedi, fakat hiçbir kötülüğün kimsenin yanına kalacağına inanmıyordu.
Canı yansa da suçunun cezasını ödemekten geri durmayacaktı. Bir başkasının acılarının üzerine asla mutluluk kuramazdı. O gün Gülnaz ve çocukların halinden habersiz tek gönül borcunun ardında bıraktığı iki ceset olduğunu sanıyordu. Oysa kalbine çöken annelik vicdanı esas vurgunu Dicle ve Melek'in varlığıyla yaşayacaktı.
Karın gıcırtılı sesi birinin yanlarına yaklaştığını haber veriyordu. Mervan başını çevirdiğinde Battal'ın gergin yüzüyle karşılaştı. Nazar bu adamın varlığından hiç hoşlanmıyordu ve biliyordu ki Battal'ın hisleri de kendisinden farklı değildi. Mervan ona temkinli bakışlar attığında onları yalnız bırakması gerektiğini anlayıp evin ahşap kapısına yöneldi. Ne konuştuklarını duymak istiyordu ama Mervan iyice uzaklaşmadan asla Battal'la görüşmezdi.
"Günlerdir senden haber bekliyorum. Umarım güzel havadisler bildirirsin."
Battal başını esefle salladı. Mervan Nazar'ın hayatına girdiğinden bu yana olumlu bir habere kendisi de hasret kalmıştı. Mervan düşen yüzünü olabilecek en hızlı şekilde toparlamaya çalıştı. "Yine felaket tellallığı yapacaksın anlaşılan."
"Maalesef efendim." Mervan sırf güçlü duruşunu bozmamak için eline aldığı kamışı oturduğu kütüğün üzerinde cebinden çıkardığı çakıyla soymaya başladı. "Dicle ve Melek pek iyi değil. Dicle yemeden içmeden kesilmiş. Sürekli sizi sayıklayıp ağlıyormuş. Annesi artık onunla başa çıkmakta zorlanıyor."
Mervan başını eğip dolan gözlerini tek dostundan gizlemeye çalıştı. İçi kan ağlıyordu. Kızının bu hali yüreğine dokunmuştu. Ona iyi bir baba olamamıştı. Nazar'a duyduğu aşk yüzünden tüm ailesini felakete sürüklemişti.
"Tahmin edebiliyorum." Dedi Mervan güçlükle yutkunurken. "Başka çarem yok Battal. Böyle olmasını istemedim. O başıma gelen en güzel şeydi fakat ben boyumu aşan bir çirkefe batmıştım. En büyük şansızlığı bir gangsterin kızı olmasıydı. Babasının günahlarının bedelini ödüyor." Battal yapılabilecek bir şey kalmadığını anlamıştı. Artık geriye dönmesi imkansızdı.
"Babamın bana sunduğu hayattan kaçmıştım yıllar önce. Böyle biri olmamak için çok direndim. Kadir Bey'in kirli mal varlığını ve imparatorluğunu elimin tersiyle ittim. Olmadı... Kader beni yeniden ona itti ve çaresizce boyun eğdim."
Battal Mervan'ın yanı başına diz çöktü. Belli etmese de ne kadar acı çektiğini anlayabiliyordu. "Yaşadıklarınız için üzgünüm efendim. Buraya dönmek zorunda kalmanız..."
"Ben hiçbir şey yaşamadım." Dedi Mervan yırtıcı bir kartalı andıran bakışlarıyla. Bu çıkış Battal'ı susmaya mecbur etti. Eğer inkâr yaralarının daha çabuk kabuk bağlayacağını düşündürüyorsa buna kimsenin bir diyeceği olamazdı.
"Dönüşüm her şeyi daha da çıkmaz soktu. Belalı oldum. Katil oldum. Suçlarımdan ve yaşadığım vicdan azabından kurtulmak için çareyi sarhoşlukta buldum. Ah! Keşke unutabilseydim ven de Nazar gibi. Yaşamasaydım onca şeyi. Acılarım silinip gitseydi ömrümden." Gözleri yeniden Battal'ın hüzünlü gözleriyle buluştu.
"Evlenmeyi ben istemedim. Baba olmayı da... Anlamadılar. Bu yükü taşıyamazdım." Battal, "Biliyorum." diye mırıldandı. "Gülnaz Hanım'la olan evliliğiniz bir hataydı. İyi değildiniz efendim. Yardım almanız gerekiyordu. İyileşmeden aynı cehenneme bir başkasını itmek çift kişilik bir intihardı. Nazar Hanım'la olan evliliğiniz ise ilkinden çok daha büyük bir günahı beraberinde getirdi. Onun da hayatı mahvoldu sizin de. Keşke bir kez olsun sözümü dinleyebilseydiniz."
"Onu unutamadım Battal. Varlığı içimdeki ölü hisleri hareketlendirdi. Onunla ayağa kalktım ben. Gitmeyi çok istedim. Vazgeçip onu özgür bırakmayı. Çok geceler bunu yapabileceğim fikriyle yumdum gözlerimi fakat sabah olduğunda tüm tövbelerim bozuldu. Kendimi sığdıramadığım şu dünyaya onun günahını da koynuma alarak sığmaya çalıştım. Yapamadım. Artık istesem de bırakamam. Bana ihtiyacı var. Polislerin yanında güvende değil. Sadece birkaç gün elimi üzerinde çektim neler olduğunu gördük. Artık birlikte olmadığımız bu hayata tamam diyemem. Onun ölümü benim ölümüm demek. Ben kendi mezarıma bile hazırlıklıyım ama onunkine asla. Yüreğim kanla sıvanan duvarlara çarpa çarpa darmaduman oldu. Onun külden yağmurları yıkadı ruhumu. Artık kirlenmekten korkmuyorum. Sonuna kadar gideceğim."
"Peki ya çocuklarınız?" dedi Battal yüreğinin tüm kalelerini yalnızca Nazar'a açan adama. Bu hikâyede harcanan Dicle ve Melek olmuştu.
"Onları ne kadar özlediğimi tahmin bile edemezsin. Annelerinde ayırıp yanımda götüremem. Gülnaz, Azat'ı benim öldürdüğümü öğrenirse zaten beni bir kalemde silmekte tereddüt etmez. Polis peşimde, beş parasız kaldım. Bu şekilde istesem de dönemem. Buralarda kalamam Battal. Çekip gitmek zorundayım. Düşmanlarım beni asla bırakmaz. Onlara artık sadece bela getiririm. Artık o pislik çukuruna tahammül edemiyorum. O çipe adamların ipini çekecek belgeleri ben hazırladım. Onları kodese ancak bu şekilde tıkabilirdim. Aksi takdirde hepsini tek tek ben temizlemek zorunda kalacaktım. Nazar'ın çipi ele geçirmesi büyük bir yanılgıydı. Her şeyi başa sarmak zorunda kaldım. Nazar'ı kenara çekip onları yok etme planını tamamlamam ancak bir buçuk senemi aldı. Burada kalamam."
"Babanızı da bitireceksiniz Beyim. Pişman olmayacağınıza emin misiniz?" Mervan, dilimlediği kamışı bir kenara bırakıp cebindeki beş gümüş kurşunu çıkardı. "Mecburum. Onu durdurmak imkânsız. Benim aksime suç dünyasında imparator olmaktan fazlasıyla memnun. Bıraksam bile yerime Baran'ı geçirecek. Onun da hayatını karartacak. Sevdiği kadınla yepyeni bir hayat kurdu. Bunun olmasına izin veremem. Beni mahvettiği gibi onu da bitirecek. Kadir Bey parmaklıkların ardında çok daha iyi olacak."
***
Aradan günler geçmişti. Nazar, hazırladığı kahvaltılıkları masayı yerleştirip krem rengi örtünün üzerine tabakları koydu. Dilimlediği peynirlerden birini zarifçe ağzına götürdü. Menemeni Mervan'ın sevdiği gibi yapmış, çayı demlensin diye harıl harıl yanan sobanın yanına iliştirmişti. Camdan Mervan'a uzun uzun baktı. Genç adam köpeklerle oyuna dalmış, büyük bir özveriyle onları eğitmeye uğraşıyordu.
Mervan'ın anlattığı o korkunç gerçekleri (!) düşündü. Yapamıyordu. Onca olan biten huzuruna limon sıkmış, bir damla uykuyu gecelerce gözlerini haram kılmıştı. Bir katil olduğunu bilerek oğluna nasıl dokunacaktı? Mervan, gerçekleri görmezden gelse de Nazar inandığı hiçbir şeyden vazgeçmemişti. Oğlunu Mervan'ın kan soluyan babasından kurtarır kurtarmaz teslim olacak ve daha fazla eşini suçuna ortak etmeyecekti.
O, dalgın dalgın otururken Mervan da işkillenip yanına geldi. "Neyin var sevgilim? Seni düşünceli gördüm." Nazar, "Yok bir şey!" dedi düşüncelerini yutkunmaya çalışarak. "Sadece oğlumu düşünüyordum. Onu hatırlamıyor oluşum canımı sıkıyor. Kim bilir şu an ne durumda? Aç mı tok mu iyi mi kötü mü; hiçbir şeyden haberim yok."
"Haklısın sevgilim. Böyle eli kolu bağlı durmak çok zor." Nazar, ayağa kalkıp heyecanla karşısında yerini aldı. "Durmayalım o zaman gidelim oğluma." Mervan sandalyesine yerleşirken onun aceleciliğini görmezden gelmeye çalıştı.
"Zamanı var Nazar. Peşimizdekilerden kurtulmadan bunu yapamayız. Aras güvende. Eğer yanımızda olursa onun da hayatı tehlikeye girer."
Nazar Mervan'ın haklılığı konusunda suskunlaştı. Şu durumda bile ona defalarca yinelediği sözleri hatırlatmakta gocunmayacaktı. "Teslim olalım Mervan. Polise başvurursak oğlumuzu babanda bırakmazlar. Biz..." Mervan genç kadının sözlerini tamamlamasına müsaade etmeyecekti.
"Biz hapse gireriz; Aras yetimhaneye... İstediğin bu mu?" Nazar ondan uzaklaştı. Mervan'la bu konuda asla anlaşamamışlardır. Mervan Nazar'ın içinde kırılan dökülen hiçbir şeyi anlamıyor; vicdanının haykırışlarını duymak istemiyordu. Nazar bu vicdan yüküyle asla mutlu olamazdı. Başını yastığa her koyduğunda günahlarını düşünüp acı çekecek ve verdiği bu kötü kararın sonuçlarına tahammül etmek zorunda kalacaktı.
Mervan, konuyu dağıtmak için, "Acıktım, bir şeyler yiyelim mi?" dedi. Nazar, onu başı ile onaylayıp mutfağa yöneldi. Onun için hazırladıkları sofraya yiyecekleri yerleştirmeye başladı. Nazar, sofraya küçük deniz kabukları koyarken genç adam sevdiği kadına doya doya baktı. Ona duyduğu özlem içini pare pare yakıyordu ama kararlıydı. Bu sefer kendini sevdirecek sabırlı olacaktı. Onunla kuracağını düşündüğü sıcak yuvaya hiç bu kadar yakın olmamıştı.
Tutkuyla gözlerinin derinliklerindeki aşk kadehine fısıldadı. Varlığın öyle büyüleyici ki ne kanayan yaralarım düşüyor zihnime ne de korkularım. Nazar'a hiçbir şey anlatmak istemiyordu. Yeniden başlamak, tertemiz bir dünya kurmak tek arzusuydu. O tatlı tatlı atıştırırken kaçamak bakışlarla güzel yüzünü, masum utangaçlıklarını izledi. Yaptıkları kısa yürüyüşten sonra güneş batmaya yüz tutmuştu. Mervan, Nazar'a ortalığı toplarken yardım etti. Sonra mutfak tezgahına yaklaşıp bazı malzemeleri karıştırarak az miktarda hamur yaptı. Genç adamın ilgisinin kendisinden farklı bir yöne çevirmesi Nazar'ın dikkatini çekmişti. Mervan, keyifle hamuru şekillendirmeye çalışırken Nazar da ilgiyle onu izliyordu.
"Ne yapıyorsun?"
"Gül tatlısı... Sen çok severdin! Bakalım benim yaptıklarımı da beğenecek misin?" Nazar, onun gülen gözlerini uzunca bir hayretle baktı. "Demek tatlı yapmayı seviyorsun." Mervan, eli hamurda kaşını kaldırıp ona çapkınca göz attı.
"Senden önce ne yemeyi ne de yapmayı sevmezdim. Artık seviyorum. Hem de hepsini... Bana seni hatırlatıyorlar. Senin hatıralarınla dolu olan bir şeyi sevmemem imkânsız." Nazar, geldiği günden beri ilk kez bu kadar içten gülümsemişti.
"Demek gül tatlısı ile bol bol hatıralarımız var! Öyle mi?" Mervan, başını keyifle salladı. Gül şeklini vermek istediği hamurlar yamuk yumuk da olsa neşesinden bir şey kaybetmemişti. Bir an Nazar'dan uzak kaldığı günler geldi aklına. Yüreğine çöreklenen acılar yeniden fütursuzca su yüzüne çıktı. O gün içki şişeleri ile sabahlamış ve korkunç baş ağrıları içinde uyanmıştı. O baş ağrılar içinde bağırıp Dilan'dan ilaç isterken kim bilir kaçıncı ayrılık günü olduğunu düşünüp hasretine lanetler yağdırıyordu.
Nazar'ın odasındaydı yine. Kokusunu hissederek tüm gece onu solumuştu. Yaslandığı yastığa, eşyalarına dokunmuş; Nazar'ın beyaz elbiselerini sevgili diye kollarına alıp uyumuştu. Gün sehere yüz tuttuğunda onsuz bir güne uyanmanın acısı da yüreğine sirayet etmişti. Nazar'ın odasına korku ve telaşla giren Dilan, çekingen bir edayla ilaçlarını uzattı.
Mervan ilaçları içince, "Başka bir emriniz var mı beyim?" diye sordu. Mervan epey duraksadıktan sonra, "Bana gül tatlısı yap!" dedi. Dilan da şaşkındı. Mervan'ın kendilerinden tatlı istemesi görülmüş şey değildi. Belli ki tek derdi Nazar'ı anıp doya doya eski günleri yaşamaktı.
Soru sormadan tatlı yapıp tabakla Mervan'ın önüne bıraktı. Mervan'ın ters bakışlarına toslayınca hızla odadan çıktı. Mervan, tatlıya hüzünle göz gezdirdi. Nazar'ın yaptıklarına benzemiyordu. O daha minik, daha katmanlı yapardı. Bunlar onunla kıyaslanamayacak kadar büyüktü. Bir tanesini ağzına götürdüğünde gözlerini yumup onun varlığını hayal etti. Onun nefretini, öfkesini bile özlemişti. Tatlı dişlerinin arasında ufalanırken soluğu kesikleşip yer yer iğneler ciğerlerini dağlamıştı.
Hızlı bir şekilde lokmasını yutup bir yenisini daha ağzına götürdü. Gözleri yanıyordu. Sanki yüreğinin alevi gözlerine vurmuştu. Gözyaşları yanaklarına süzülürken son lokmasını yutup dudaklarını birbirine bastırdı. Yumruğunu sıkıp gırtlağına kadar gelen acı dolu hıçkırıkları bastırıyordu. Sonunda öfke dolu patlama anını yaşadı. Tabağını elinin tersiyle fırlatıp küçük bir çocuk gibi hüngür hüngür ağlamaya başladı. Çaresizliği acılarına kezzap dökmüş her hatıra tarifi imkânsız hüsranları beraberinde getirmişti.
"İyi misin?" Mervan hayal aleminde sıyrılıp yanı başındaki genç kadına baktı. Dolan gözlerini gizlemek için bir adım uzaklaştı. Zayıf görünmeyi sevmiyordu. Artık üzülmek yersizdi. Nazar, yanındaydı. Artık birlikteydiler ve ne pahasına olursa olsun onu bir daha kaybetmeyecekti. Toparlanıp en sahici haliyle gülümsemeliydi. Ellerini yıkayıp kuruladı. Bakışları Nazar'ı bulduğunda sımsıkı sarıldı ve genç kadının ipeksi saçlarını, omzunu doya doya öptü. Ona hiçbir şey anlatamıyordu. Dilinden dökülen tek şey, "Seni seviyorum, seni çok seviyorum." oldu. Bunu defalarca söylemiş; çocuksu yalnızlığından onun bahar dalları gibi taze olan tenine sığınmıştı.
Dakikalar sonra bedenini ondan kurtarıp yüzünü avuçlarının arasına aldı. Gözlerinde görmeye alıştığı şefkat ve sevgiyi kana kana içti. Nazar'ın silinen nefreti hem en büyük mutluluğu hem de en büyük korkusu olmuştu. Bir şeyleri hatırlamasını istemiyordu. Onu yeniden kaybetmeye dayanamazdı. Onun sevgi dolu bakışlarına alışmıştı. Yeniden bu nefrete tahammül edemezdi.
Nazar, elindeki küçük hamuru alıp keyifle şekillendirdi. "İşte böyle!" Mervan gülümseyerek onu taklit etmeye çalıştı.
"Sanırım bu daha iyi oldu."
Nazar'ın onayını alınca oyun hamuruyla oynayan haylaz bir çocuk edasıyla işine devam etti. Kısa sürede gül şeklindeki hamurları fırına yerleştirdiler. Şerbetini dökünce tatlının iştah açıcı duruşu ikisinin de yutkunmasına sebep olmuştu.
Mervan, tatlı yerken sıcak bir şeyler içmenin iyi olacağını düşünüp elinde kahvelerle sobanın başına yerleşti. Artık hava biraz olsun ısınmaya başlamıştı. İlkbaharın ilk habercisi düşen cemreyle hissedilir olmuştu. Sobanın üzerine koydukları kestaneler cızırdayınca içini kaplayan huzur bir ömre bedeldi. O kahveyi yudumlarken Nazar tatlıyı getirip tatması için bir çatalla ağzına uzattı. Mervan, dudağındaki küçük bir tebessümle uzatılan tatlıyı yedi.
"Çok güzel!" Gözleri o çakır gözlere dalınca çözülen parmakları kupasındaki kahvenin dökülmesine sebep oldu. Küçük bir irkilmenin ardından tereddüt bile etmeden üzerindeki tişörtü çıkarıp kenara bıraktı. Nazar, onun çekici bedeninden gözlerine kaçırarak bakmamaya çalıştı. Genç kadının kızaran yüzü Mervan'ı daha da heyecanlandırmıştı.
"Benden utanıyor musun?"
"Şey ben..." Mervan, yüzünü ve bakışlarını örten sarı tutanları geriye doğru ittirdi. Nazar, utanarak da olsa onun kömür gözlerinde tükenebilmişti. Mervan, benden utanma demek istedi; fakat aynı utancın kendisinde de oluşması susmasına sebep olmuştu. Onu belinden kavrayıp usulca göğsüne bastırdı. Parmak uçları saç diplerinde dolaştıkça genç kadının kalbinin iyice ritmini şaşırır olmuştu. Artık Mervan'ın odunsu kokusunu, kalp atışlarını ruhunun ısı sahillerinde duyabiliyordu. Mervan'ın içindeki efkâr dilindeki nağmeleri yağdırır olmuştu. Kollarında sevgili varken tüm türküler aynı anda yüreğinden dökülmek için çırpındı fakat dilinden sadece bir tanesi döküldü.
"Bir kızıl goncaya benzer dudağın,
Açılan tek gülüsün sen bu bağın,
Kurulur kalplere sevda otağın,
Kim bilir hangi gönüldür durağın.
Her gören göğsüme taksam seni der,
Kimi ateş gibi yaktın beni der,
Kimi billur bakışından söz eder,
Kim bilir hangi gönüldür durağın"
Sözler bittiğinde Nazar da düşler uykusundan uyanır gibi gözlerini açtı. Başını kaldırıp gözlerini Mervan'ın siyah kuyularına dikti. Elleri Mervan'ın belinden omuzuna doğru kaydı. Siyahında pek çok duyguyu aynı anda görmüştü. Acı, öfke, aşk, hüsran, tutku...
Mervan, eşinin çenesini yükseltip dudaklarına yaklaştı ve gözlerini kapayıp dudaklarındaki eşsiz tutsaklığı yaşadı. Nazar'a her dokunuşunda dudaklarının menekşe kokusunu kana kana içti. Mervan, yüzüne omzuna sayısız öpücükler bırakırken Nazar yalnızlığından ona sığındı.
"Nazarım..." diye sayıklamaları onu daha da heyecanlandırmıştı. Mervan'ın kısa bakımlı sakallarını şefkatle okşadı. Alınlarını birleştirip gam yüklü yalancı kimsesizliğinden ona sığındı. Ağladığının farkında bile değildi. Mervan'ın anlattığı yalanlar, Nazar'ı deli yürekli, bencil kocasına daha da yaklaştırmış; Mervan'ı bilinmezler uçurumunda güvenli bir salıncak haline getirmişti.
Mervan, tek aşkının elmacık kemiklerini parmak uçlarıyla okşarken gözlerinden ve dudaklarından tek bir kelime döküldü. "Seni seviyorum ömrüm..." Yanaklarını yanağına bastırıp gözlerini yeniden kapadı.
"Beni hiç bırakma. Dayanamam... Artık sensiz bir ana bile dayanamam." Dakikalarca öyle kaldıktan sonra duyduğu bir çıtırtı tüm ambiyansı bozdu. Mervan huzursuzca irkildi. Nazar'ı bırakıp hızlıca cama yöneldi. Perdenin ardındaki zifiri karanlığı kolaçan etti. Etraftaki adım sesleri tedirginliğini daha da arttırdı.
"Neler oluyor?" Eliyle sus işareti yapıp Nazar'ı uyardı. Tehlikeden emin olunca eşini kolundan tutup hazırladığı çelik dolaba doğru sürükledi.
"Buraya gireceksin. Sakın ben çık demeden ayrılma. Eğer bir şey olursa bu silahı alıp kendini koruyacaksın." Nazar'ın eline telefonu ve silahı uzattı. "Adamlardan kurtulduğunda Battal'ı ara. Seni koruyacaktır."
"Mervan, hayır"
"Başka çaremiz yok!" Nazar'ı bölmeye kapatıp kapısını kilitledi. Silahını alıp sesin olduğu bölüme geçti. Sesleri takip ettiğinde adamların çatıda olduğunu anlamıştı. Merdivenleri usulca çıkıp kapının arkasına saklandı. Cam kırılınca eline Nazar'ın çantasının kulpunu geçirip düşmanının kendisine yaklaşmasını bekledi. Gölgesine bakınca sıska, uzun boylu bir adam olduğunu anlamıştı. Adam, yaklaştığında hiç ummadığı bir anda ağzını kapatıp onu yan odaya soktu. Tıknaz adam neye uğradığını şaşırmıştı. Korkuyla kabul ettiği görevi Aslanhan'ın boynunu kırmasıyla son buldu. Mervan'ın siyah mühürlü gözleri zihnindeki son hatıra olacaktı.
Mervan, onu orada bırakıp yeniden antreye yöneldi. İki adamın susturucu ile kapı kilidini patlattığını anladı. Nazar'la aynı odada olmaları içinde büyük bir korkunun oluşmasına sebep olmuştu. Elindeki silaha baktı. Susturucu taktığı için sessiz bir cinayet olacaktı.
Usulca merdivenden paltoların asılı olduğu vestiyerin kenarına saklandı. Ve nişan alıp orta yaşlı düşmanını hedef aldı. Adam bir haykırışla yere yığılırken yanındaki silahla daha keskin bir şekilde etrafı taradı. Yavaş yavaş vestiyere yaklaşıp silahını Mervan'a doğrultu. Mervan'la göz göze geldiklerinde genç adam gözünü karartıp tereddütsüz sert bir tekmeyle onu yere savurdu.
Mervan adamın işini alnına mıhladığı tek kurşunla bitirirken sırtına atlayıp boğazını sıkan bir başka gangsterle neye uğradığını şaşırmıştı. Boğazına dolanan kollar nefes almasını zorlaştırıyordu. Gerisin geriye adım atıp sırtını vestiyere sert bir şekilde çarptı. Bu hareketiyle adamı afallatmayı başarmıştı.
Hırıltılı seslerinin arasından başını geriye sertçe bıraktı. Bu darbeyle burnu kırılan adamın elleri istem dışı çözüldü. Toparlanıp yeniden Mervan'a doğru yumruk sallasa da Aslanhan onu karşılamakta gecikmedi. Sarışın düşmanın kolunu ters çevirip beline hizaladı. Adam haykırmak istediğinde ağzını avucuyla kapatıp çığlığını bastırdı.
Sarışın adam acıdan kanlı terler dökerken kulağına, "Sesini çıkarma!" diye fısıldadı. Sessiz ortamda acı içindeki inleyişlerinden başka bir ses duyulmuyordu. Ağzına yapışan parmakları aralayıp konuşması için zaman verdi. "Kim gönderdi seni?"
"K-Karun ve Kadir Bey..."
Babasının adını duyunca dudaklarını nefretle burktu. Ardından adamın tek bir söz dahi söylemesine izin vermeden çantanın ipi ile boğazına baskı yapıp saniyeler içinde boğulmasını sağladı. Elinde silahla dışarı çıktığında yerde hareketsiz yatan köpekler canının acımasına, gözlerinin dolmasına sebep oldu. İkisinin de kafasına kurşun sıkılmıştı ve tek el ateşle harcanıp gitmişlerdi. Mervan şefkat duygusuyla solmuş cesedi okşadı.
"Affet küçük dostum."
Derin bir iç çekip yaşadıklarının kâbus olmasını diledi. Öldürmeye öyle alışmıştı ki artık yastığa başını koyduğunda uykuları bile kaçmıyordu. "Ah Nazar! Ah! Keşke bu kadar kirli ve günahkâr olmasaydım. Katil olan benim sen değil."
Çeliğin tiz sesi kulağına geldiğinde yeniden ayaklandı. Pencereden içeriye göz attığında bir adamın Nazar'ın bulunduğu bölmeyi baltayla yaraladığını gördü. O üst üste dolaba vururken koşarak içeri geçti. Silahla hasmına doğru ateş etmeye çalıştı fakat hiç kurşunu kalmamıştı. Onunla karşı karşıya geldiğinde yumruklarını sıktı. Adam dolaba açtığı yaralarla Mervan'a nefret kusuyordu.
"Parçalara ayıracağım seni!"
Mervan'a doğru birkaç kez balta sallasa da hızlı refleksi genç adamı korumaya yetti. Mervan, baltayı tutan bileğini büküp adamın elindeki aleti savurdu. Epey boğuştuktan sonra nihayet attığı yumruklarla adamı etkisiz kılmayı başarmıştı. Onu cama kadar sürüyüp silahı yerden aldı ve silahın namlusunu ağzına yerleştirdi. O homurdanıp yalvaran bakışlar atarken tetiği bir an bile düşünmeden çekti. Artık duyduğu tek ses Nazar'ın ürkek, masum sesiydi.
Sehpanın üzerindeki sürahiye uzanıp suyu başından aşağı boca etti. Kirpiklerinden damlayan sulara aldırmadan tişörtünü avuçlarının arasına alıp sıktı. Tuttuğu soluğunu bırakıp dolabın yontulmuş kapısını açtı. Ortamdaki loş ışık, Nazar'ın gözlerini, kıpkırmızı olmuş yanaklarını aydınlattı. Mervan'ın sözünü dinlemiş, korksa bile sesini çıkartmamıştı. Mervan'ın kendisine uzattığı eli tutup ayağa kalktı ve ona sımsıkı sarıldı.
"Mervan ben..."
"Şşşşş! Korkma, yanındayım."
Mervan, başını göğsüne bırakan kadının masum, gül kokusunu içine çekti. "İyi olacağız." Saniyeler sonra başını kaldırıp elleriyle Nazar'ın günah yüklü gözlerini yumdu. Sevdiği kadının o korkunç manzarayı görmesini istemiyordu. Aşkının gözlerinin önünde bir daha asla birine kıymayacaktı.
Azat'ı vuruşu Nazar'a karşı olan son kanlı gösterisiydi. Genç kadının sırtını göğsüne yaslayarak "Dümdüz devam et!" dedi. Elleri gözlerini kapatırken adım adım vahşetinden uzaklaştı. Kapıyı kapattığında derin bir soluk aldı.
"Neler oluyor? Neden gözlerimi kapatıyorsun?" Nazar sıkılgan bir şekilde Mervan'ın ince parmaklarını yüzünden ayırdı. "Hayııır!"
Bakışları yerde kanlar içinde yatan köpeklere takılmıştı. Kısa bir süre sonra onlara sırtını dönüp dolan gözlerini sımsıkı yumdu. Bu kadar kısa sürede o köpeklerle güçlü bir bağ kurabilmişti. Ve şimdi onların kanlı cansız bedeniyle yüz yüzeydi. Eğer Mervan olmasaydı belki de şimdi kendi bedeni de ölümün soğukluğuyla buluşmuş olacaktı. Ya da daha kötüsü o iğrenç adamların çirkin saldırılarına muhatap olacaktı.
"Neden bunları yaşıyoruz? Bu çok ağır! Kaldıramıyorum artık!"
"Üstesinden geleceğiz. Hiçbir mutluluk ucuz elde edilmiyor Nazar. Kendi mutluluk hikayemizi kendimiz yazacağız." Nazar başını sallayıp yüzünü Mervan'ın omzuna yasladı. Bakışları o korkunç manzarayı görmeyi reddediyordu. Sakinleştiğinde daha kötü bir şeylerle karşılaşmamak için Mervan'ın kendisine uzanan elini tuttu ve araca yerleşti.
Mervan onun biraz olsun sakinleştiğini anladığında kemerini takıp gaza bastı. Onlar tenha yollarda tekerlikleri ağlatırken Battal'ın numarası telefon ekranında belirdi. Mervan telefonu açıp düz bir sesle son emrini verdi. "Kaldığım eve dön. Köpeklerin leşini kaldır, peşimden gel. İstikamet İzmir."
Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız.
|
0% |