@syildiz_koc
|
Medya: Sakladığın bir şeyler var (dedublüman)
Mervan, direksiyonu ufak hareketlerle çevirerek karanlık, girift yolları tepeliyordu. Uykusuz gözleri yer yer yansa da bedenindeki yorgunluğa yenilmemeye kararlıydı. Gözlerini kırparken uzun kalan kapanmalar bile onu yıldıramazdı. Yanı başında uyuyan Nazar'a baktı. Dün gece yaşadıkları kabustan habersiz ön koltukta mışıl mışıl uyuyordu. Yüzünün bebeksi hatları ve ipek saçları yaşadıkları debdebeli günlere rağmen oldukça parlak ve hacimli duruyordu.
İzmir'deki tenha ilçelerinden birine girince içindeki huzursuzluğun geçtiğini hissetti. Burada biraz olsun güvende olacak, ısınan havanın da etkisiyle canlanıp tazeleneceklerdi. Sonunda Battal'ın kendileri için hazırladığı bağ evine geldiler. Mervan, takip edilmediğinden emin olunca usulca direksiyonu büyük kapıya çevirdi. Aracını kapalı garaja yerleştirir yerleştirmez Nazar'ın kapısını araladı.
Onu uyandırmaya kıyamamış yeni yuvalarına kollarında getirmişti. Genç kadın her şeyden habersiz başını Mervan'ın göğsüne yaslayarak uykulu soluklar alıyordu. Mervan aşk dolu bakışlarını ondan ayırmadan kapıyı açtı. Nazar'ı yatağa bırakıp, ayakkabılarını çıkardı ve turkuaz rengi battaniyeyle üzerini örttü.
Elleri ipeksi sarı saçlarında dolaştı bir süre. Yüzündeki huzurlu ifade Mervan'ı yaşadığı anın dalgalarında boğmuştu. Sevdiği kadın yanındayken onun için hayat bile bambaşka bir serüvene evriliyordu. Dolgun kalp şeklindeki dudaklarına parmak uçlarıyla dokundu. Sanki Allah bu küçük kadına ayrı bir güzellik bahşetmiş, ruhuna eşsiz bir mücevher karıştırmış. Ona hayran olmamak imkânsızdı.
Bakışlarını zorda olsa ondan ayrılıp bir süre evin içinde dolaştırdı. O muhteşem deniz manzarasına huzur ve hayranlık dolu bakışlar attı. Dün geceki kan kokulu anların izleri çoktan silinmeye başlamıştı. Alışkındı Mervan bu kanlı yarım kalmış hikâyelere. Ellerini yıkadığında o kırmızı lekeler silinip gitse de ruhu hâlâ parmaklıklar ardında sızlanıp duruyordu. İşlediği cinayetlerle, kan kokan avuçlarıyla Nazar'a dokunduğu için kendinden nefret ediyordu.
Keşke başka türlü kavuşabilmiş olsalardı. Mervan tertemizken girseydi Nazar onun sevgisizlikle çoraklaşan hayatına. Tutsaydı elinden. Düşürmeseydi Kadir Bey'in tuzağına. Neden birbirlerine bu kadar geç kalmışlardı? Neden bu güzel hikâye kanla sulanıp ölüm çiçeği açmıştı.
İyi olmak istiyordu artık. Ona çocuklarına layık bir adam olmaktan başka bir dileği kalmamıştı. Bin bir emekle bir araya getirdiği belgeleri kullanarak ülkenin kanını emen yeraltı dünyasının baronlarını kodese gömecek ve ardına bile bakmadan çekip gidecekti. Artık babasına ne olduğu da Mervan'ın zerre kadar umurunda değildi. Kadir Bey kötülüğüyle kendi cehenneminin alevlerini harlamış, dost edindiklerini düştüğü yerde zebani misali peşine takmıştı. Bundan sonra onun değişeceği hayal bile değildi.
Mervan bakışlarını yeni evlerinde gezdirdi. Buraya gelir gelmez ısınmıştı. Üniversite yıllarında veda ettiği bu şehir yeniden kaderine dolaşmış ve kendisini dinmeyen öfkesine rağmen kucaklamıştı. Bir süre daha burada gizlenecek, yeniden kaçmak için kendine yol açacaktı.
Evin küçük bir mutfağı, dar bir koridoru vardı. Sadece iki odası bir de ufak bir balkonu bulunuyordu. Etrafı çitlerle çevrilmişti fakat onları gizleyen asıl detay gür ağaçlardı. Kapıyı kilitleyip yeniden Nazar'ın beyazlar içindeki yatağına yöneldi. Sol yanına uzanıp ipek saçlarını okşadı. Siyah, yaralı gözleri onun gözlerine, kirpiklerine her değdiğinde yüreği aşk seline kapılıp boğulacakmış gibi oluyordu. Öyle ki bazen soluk almayı bile unutuyor, sevgilinin yüzündeki her bir detayı arzuyla sayıklıyordu. Aralarındaki mesafeyi daraltıp alnından öptüğünde genç kadın çakır gözlerini mahmurluğunu hissettirerek açtı.
Bakışları Mervan'ın delici, yorgun bakışlarına deyince mahcubiyetle yutkundu. Etrafını şaşkınlıkla kolaçan etti. Bambaşka bir yerde olduğunu anlamış belirsizlikle tuhaf gelgitler yaşamıştı. Mervan, doğrulup omuzundan sevgiyle öptü.
"Merak etme güvendeyiz. Her şey kontrol altında. Bir süre burada kalacağız!" Nazar, bir süre suskunca bakışlarını kaçırdı. Bu kovalamacadan iyiden iyiye sıkılmıştı. "Ne zamana kadar böyle devam edecek?"
"Biz tamamen güvende oluncaya kadar." Mervan'a sırtını dönerek dolan gözlerini gizlemeye çalıştı; fakat nafile Mervan onu kendisinden bile iyi tanıyordu. "Onlar bizi öldürmeye çalıştılar. Gözlerini kan bürümüş, bizi yok etmek istiyorlar." Mervan, "Biliyorum!" diye fısıldadı. "Böyle yaşayamayız. Ben teslim olmak istiyorum. Rüyalarımda kendimi kanlar içinde görüyorum. Suçluyum; er ya da geç yakalanacağız. Bir kaçak gibi yaşamaktansa onurlu bir şekilde..."
"Şşş!" diye fısıldadı Mervan. Sesi rica yüklüydü. "Buna izin veremem. Hapse girersen ölümün kaçınılmaz olur. İçerden birini kiralayıp öldürürler seni. Böyle yaşamaktan ben de memnun değilim; fakat başka çaremiz yok! Seni korumak zorundayım."
Nazar, histerik bir şekilde gülümsedi. "Ne zamana kadar? Hangi biriyle baş edeceksin." Genç kadın Mervan'ın arzu dolu bakışlarından kurtulup cama yöneldi. Hiçbir şey olmamış gibi saklanmak ona ağır geliyordu.
"Beni koruma artık, bunu istemiyorum." Mervan pencereye yaklaşıp onu belinden kavradı. Kenetlendiği kadının kokusunu içine çekti. Bu gelgit hallerinde ne zaman vazgeçecekti? Onları bir araya kader getirmişti. Bu sele Nazar daha ne kadar direnebilecekti?
"Ne demek bu?"
"Artık korumana ihtiyacım yok. Sonu ne olursa olsun kendi sorunlarımla tek başıma yüzleşeceğim."
Nazar, gitmeye yeltendiğinde Mervan bir an bile düşünmeden kapıyı kapatıp ona engel oldu. Tam karşısında durmuş kapıdan çekilip gitmesine engel olmaya çalışıyordu. Elleri yanaklarını kavrarken onun ani hareketleriyle afallayan kadının dudaklarına bir nefes kadar yaklaştı.
"Bunu yapmana izin veremem. Benim sensiz geçirecek 1 dakikaya bile tahammülüm kalmadı. Sen benim Nazarımsın. Kimsenin mutluluğumuzu bozmasına izin vermem. Ömrünü ömrüme işledim. Artık kimse bu düğümü çözemez."
Nazar, bu işin çıkmazda olduğunu farkındaydı. Er ya da geç yakalanacaklardı ve Mervan'ın daha fazla zarar görmesine izin veremezdi. Mervan'ın ellerini öfkeyle itip kendisinden uzaklaştırdı. Çok korksa da bugün bu kovalamacayı bitirmeye kararlıydı.
"Yeter artık! Peşimde Rambo gibi dolaşıp durma. Evet, belki geçmişte bir şeyler yaşadık; fakat artık her şey bitti." Çakır gözlerini Mervan'ın gözlerine dikip, "Seni sevmiyorum." diye bağırdı. Mervan, şaşkınlıkla ne diyeceğini bilememişti. "Nazar sen!"
"Sözümü kesme. Ben değiştim, seninle mutlu olamam artık. Geçmiş silindi, kocam falan değilsin. Benim gözümde sadece bir yabancısın. Süper kahramanlık yapacağına kendi canını kurtarmaya çalış. Bu herkes için çok daha iyi olur."
Mervan kızgınlığını yutmaya çalışarak, "Seni korumak zorundayım. Bana ihtiyacın var!" dedi mırıldanır gibi. Nazar kolunu ondan kurtarıp, "Hayır!" diye bağırdı. Yine bakışlarından kasırgalar kopuyordu.
"Senin korumana ihtiyacım yok. Kendi başımın çaresine bakabilirim ben. Öleceksem de ölürüm. Zaten yaşamak isteseydim o inşaattan atlamazdım." Bir şeyin farkına varmış gibi mırıldandı genç kadın. Ne söylediklerinin haklılığı umurundaydı ne de gerçekliği. İstediği tek şey omuzundaki yüklerden kurtulmaktı.
"Ben intihar ettim. O gece birinin ölümüne sebep olup kendimi mezara ittim. Neredeydin sen? O muhteşem, olan üstü aşkım neredeydi? Madem çok seviyordun, aşkım için canını bile verirdin neden engel olmadın? Niye yanımda yoktun Mervan?"
Mervan, başına eğdi. Ona nasıl bir cevap vermesi gerektiğini kestiremiyordu. Nazar fazla akıllıydı. Yazdığı hikayedeki çıkmazlar onun dikkatinden kaçmıyordu. "Ben... Kaçmak için planlar yapıyordum. Geleceğimizi inşa ediyordum. Buna mecburdum. Seni bırakmayı istemezdim."
"Ama oldu!" Nazar onu omzundan sertçe itip portmantoya yaklaştı. "Boş versene, kimseye minnet etmem ben! Kaybedecek neyim kaldı ki?" Üzerine geçirdiği mantosunu başına geçirdiği şapkayla tamamladı. Bu şapka yüzünün hatrı sayılır bir kısmını kamufle edebilmişti. Mervan'ın şaşkın bakışlarını umursamadan masaya yöneldi ve üzerindeki ekmek bıçağını mantonun iç cebine koydu.
"Teslim oluyorum. Ölüm umurumda değil." Nazar kapıyı hızla açıp kendini aceleyle bahçeye attı. Daha basamaklara ilk adımını atmıştı ki Mervan onu çekiştirip durdurdu. "Böyle alıp başını keyfine göre gidemezsin Nazar! Kocanım ben senin."
Nazar onu bir adım itip, "Senin Nazar'ın çoktan öldü!" diye bağırdı. Mervan, kendisini görmezden gelerek uzaklaşan kadına hızla yaklaşıp arkadan boynunu kollarının arasına alıp boğmayacak kadar sıktı. Nazar, bu davranışla neye uğradığını şaşırmıştı. Dün sevişmek üzere olduğu adam bu muydu? "Ne yapıyorsun?"
"Kendini koruyabileceğini söylüyordun sevgilim. Hadi kurtul kollarımdan. Biraz daha sıkarsam kısa bir süre sonra boğulup öleceksin." Nazar, "Ah!" diye hırıltılı bir şekilde bağırdı. Mervan, kollarını serbest bırakıp Nazar'ı çok hızlı bir hamleyle bacaklarının arasına aldı ve gövdesini baldırlarına hapsetti. Bu şekilde tüm hareket kabiliyetini bitirmiş ve başını iki elinin arasına alıp sertçe kavramıştı.
"Bu pozisyona düşersen ölmemek için maksimum birkaç saniyen var. Aksi halde boynun kırılır ve kendini tahtalıköyde bulursun."
Genç kadın, Mervan'ın bedeni bedeninden çözülünce derin bir nefes aldı. Gücü karşısında çaresizce debelenmekten başka bir şey yapamadığını anlamıştı. Üzerindeki adamı itip ayağa kalktı ve kendini ondan bir adım uzaklaştırıp sırtını ağaca yasladı. Boğuşmanın etkisiyle kan ter içinde kalmıştı ve ısınan bedeni yanaklarının kızarmasına sebep olmuştu.
Mervan, cebinden bir çakı çıkarıp Nazar'ın üzerine doğru yürümeye başladı. "Sana katil bıçakla gelse. Şu an yaptığım gibi üzerine yürürse ne yapacaksın?"
Nazar yutkunarak bir adım geriye attı. Mervan'ın kendisine zarar vermeyeceğini biliyordu; fakat yine de endişelenmeden edemiyordu. Hızla koşmaya başladı. Mervan da peşinden koşup yakalamaya çalıştı. Oyun Nazar için bunaltıcı Mervan için ise oldukça keyifli bir hale gelmişti. Mervan kısa bir süre sonra ona yetişip ince narin bedenini kollarının arasına aldı. Nazar'ın çığlığı gülümsetse de genç kadının huysuz bir kısrak gibi bacağına tekme atması birlikte sendeleyerek nemli çimlerin üzerinde yuvarlanmalarına sebep oldu. Mervan'ın ağır bedeni Nazar'ın nefeslerini daha sık almasına sebep olmuştu. Genç adam o kadar güçlüydü ki Nazar'ın ondan kurtulması ancak bir mucize olabilirdi.
Mervan, çakıyı Nazar'ın boğazına dayayıp, "Her kaçış kurtuluşa götürür mü?" dedi. Mervan'ın haklı öfkesi Nazar'ı suskunluğa mecbur etmişti. Mervan, haklılığını pekiştirmek için son kozunu henüz oynamamıştı. Nazar'ı yerden kaldırdı ve silahını doğrultu.
"Şu koşullar altında ne yapabilirsin?" Nazar kendisine doğrultulan silahın namlusuna baktı. Başına doğrultulan bu silahtan nasıl kurtulabilirdi ki? Onu öylece bırakıp soluk soluğa tam karşılarındaki ağaca sırtını yasladı.
"Haklısın! Kendimi savunmayı bilmiyorum."
"Ama kendi başının çaresine bakabileceğini zannediyorsun. Canın o kadar değersiz değil prenses. Eğer gitmezsen sana kendini savunmayı ve silah kullanmayı öğretirim. O zaman ben olmadığımda da kendini korursun."
Nazar, bir süre düşündü. Mervan haklıydı. Kız saçı yolmaya benzemiyordu bu iş, daha güvenli hünerli olmalı gözünü budaktan sakınmamalıydı. Kollarını birbirine dolayıp başını gerisin geriye o sert dokuya bıraktı. Mervan'a bir cevap vermesi gerekiyordu. Ne yazık ki haklı olan da oydu.
"Sen kazandın. Tamam Hanzade, kabul. Beni eğiteceksin; fakat her şey olup bittiğinde oğlumu kurtaracağız ve ben teslim olacağım."
Mervan, yüreklilik konusunda hiçbir kadının erişemediği bu özel kadını hayranlıkla izledi. Elbette onu cezaevine asla göndermeyecekti; fakat zaman kazanmak için itiraz etmeyi de düşünmezdi. Düşüncesini belli etmemek için, "Tamam!" dedi. "İşin sonunda özgürsün. Hayatınla ilgili kararı sen vereceksin." Tabi ben istersem diye için için güldü.
***
O gün Mervan Nazar'ı sabah beşte uyandırıp koşturmaya başladı. Bedeninin ısın diye egzersiz yaptırıyor, daha güçlü kaslara sahip olması için zorlayabildiği kadar zorluyordu. Nazar, kazandıkça Mervan bundan tuhaf bir keyif alıyor, o kan ter içinde kaldıkça için için sinsice gülüyordu.
Prenses bu işlerin sandığın kadar kolay olmadığını anlamalıydı ve yaşamak için mücadele etmeliydi. Onu hayata bağlamak istiyordu Mervan. Bunun için bir amaç gerekliydi. Bu eğitim ona hem istediği amacı verecek hem de kendine güvenmesini sağlayacaktı. Böylece gün boyu yorulan güzel karısı akşam o halsizlikle kollarında mışıl mışıl uyuyacak, kaçıp gitmeyi düşünmeyecekti.
Nazar, onuncu turunu atarken Mervan da bisikletle onu takip ediyor ne zaman durup dinlenmeye kalksa düdüğünü öttürüp devam işareti yapıyordu. Sonunda turlar tamamlandı ve Nazar yığılıp kaldı. Mervan, biraz dinlenmesine izin verdikten sonra elindeki su şişesini uzattı.
"Ders bitti mi?" dedi Nazar son medet kırıntılarını Mervan'ın yüzünde ararken. Mervan ise haylazca gülümsedi. Elindeki elmayı çöpe doğru fırlatıp, "Daha başlamadı ki bu sadece ısınmaydı." diye karşılık verdi. Nazar, gözlerini devirerek Mervan'ın kendisine uzanan elini tuttu.
"Şimdi savunma taktikleri öğreneceksin. Sonra saldırma ve silah kullanımı..."
"Bu kadarına ihtiyacım var mı?" dedi nazar hayır demesini umarak.
Öğreneceği her şeyi gözünde büyütüyordu. Bir yanı güçlü olmak için hevesten tutuşurken diğer yanı kendisini bu hallere ait hissetmiyordu. "Şahısla karşı karşıya geldin. Sana saldırmak istediğinde kalbi normalden çok daha hızlı atar ve hareketleri bozulur. Bunu anladığın an atağa hazır olmasın. Sıkılaştıran müdahale edeceksin. Uzanan eli aşağı indirip enseden tutarak karşılık veriyoruz."
Bu hareketi Nazar'a göstermek için yaklaştı. "Bana manevra yap." Nazar, yumruklarıyla üzerine geldiğinde genç adam söylediğini çok hızlı ve profesyonelce yerine getirdi. Nazar, ne olduğunu bile anlamadan boynunu Mervan'ın kendini kollarının arasında bulmuştu. Mervan, onu bırakıp yeniden eski konumuna gelince Nazar'a silahını uzattı. "Bana doğrult!"
Nazar, silah alıp ona doğrultu. "Silahla arandaki mesafe kol hizasındaysa ellerini kaldırıp adamla göz teması kuracaksın. Başın her zaman namluyu es geçecek kadar aksi yöne meyilli olacak. Ve o dikkat dağınıklığı anında hızlıca eline vurup diğer elinle boğazına sert bir darbe indireceksin. Bunu yaparken namluya değil gözlerine bakacaksın. Dikkatini dağıtacak bir söz işini kolaylaştıracaktır. Sadece namluya vurursan silah döner; fakat yumruğuna vurursan bedeni o kasılma haliyle döner. Bu silah savunmasını yapmak için parmağının namluya değecek mesafede olması lazım."
"Ya olmazsa!" Mervan, ölümle iç içe olan yüzünü Nazar'a kaygısızca çevirdi. Elmanın son ısırığını alıp "O zaman yapacağın hiçbir hamle o silahı almaya yetmez." Dedi. "Ne kadar hızlı olursan ol mermi ile yarışamazsın. Tekme son tercihin olsun. Ayak el kadar hızlı değildir. Bu hareketten sonra adamın bedenine doğru hamle yapmakta zorlanırsın."
Nazar, onu merakla dinliyor, tüm bunları nasıl bilebildiğine hayret ediyordu. "Yumruk atarken baş parmağın dışarıda olacak bu daha çok acıtır." Nazar söylediği her şeyi defalarca uyguluyor ama bir türlü onun profesyonelliğine erişemiyordu. Bir doktor bu kadar profesyonelce kendini nasıl savunabilirdi?
"Silah başına arkadan dayanırsa hamle oldukça basittir. Ellerini havadayken rehin alan kişi sağ elini görür fakat solu göremez. Hamleni solla yapıp namluyu kendinden çevireceksin. Boynunu yüzü aşağı doğru bakacak şekilde kavrayıp dengesini kaybettireceksin. Bunun başka müdahale çeşitleri de var." Mervan, önce Nazar, sonra da kendisi üzerinde teknikleri gösterdi.
Nazar onu dikkatle dinliyor bir şeyleri kavrayabilmek için olağan üstü çaba sarf ediyordu. Mervan ise ona her gün saatlerce eşlik ediyor, başarılı olması için çok uğraşıyordu. Nazar, ilk günlerde hamlasa da zamanla bedensel açıdan biraz olsun güçlenmişti. Mervan, ona boks eldivenleri getirmiş ve güçlü yumruklar atması için yardımcı olmuştu. Kendini koruyacak kadar silah da kullanabiliyordu artık. Mervan, bizzat şişelerle antrenman yaptırmış, nişancılığını da epey geliştirmiştir. Kazandığı özgüven Nazar'a kendini iyi hissettirse de Mervan onu bir an bile gözünün önünden ayırmıyordu. Gecenin büyük bir kısmını nöbet tutarak geçiriyor, uykusuz bir avare gibi en ufak bir çıtırtıyı bile endişe ile kolluyordu.
Geçen her gün birbirlerine daha çok bağlanıyorlardı. Sanki geçmiş silinmiş, onca acı ve zulüm yaşanmamıştı. Öyle ki bazen Mervan bile bu yalana kendini kaptırıyor, yaptığı her şeyi unutacak kadar uyuşuyordu. Nazar, ona git gide çekiliyordu. Silik mazileri ve hayatını kendisi için feda edişi bu yakınlığı her geçen gün biraz daha perçinlemişti.
Battal, arada uğruyor, Mervan'la özel bir şeyler konuşuyor, Nazar'dan bir şeyleri gizleyerek yaşadıkları tüm olumsuzlukları kilim altına itiyordu.
Mervan, biraz izin Nazar'a dinlenmesi için verdiği bir gün bahçede birlikte zaman geçiriyorlardı. Nazar'ın bahar çiçekleri ile sulayışını ilgiyle izliyordu. Battal'ın varlığını Nazar'ın büyüsünden fark etmiyordu. Battal'ın boğaz ayıklama sesi tüm ambiyansı bozdu. Nazar, tedirgin bir şekilde Mervan'a baktı. Bakışları keskindi. Bundan hoşlanmasa da içeri girip kapıyı kapattı. Fakat onlar uzaklaşana dek dinlemekten kendini alamadı.
Battal, umutsuzca Mervan'ı baştan aşağı süzdü. Haline acımaktan kurtulamıyordu. İçten içe kızıyor, yaptıklarını ayıplamadan edemiyordu. Kendisini seven sadık bir karısı, dünyalar güzeli üç çocuğu varken ne gerek vardı yalan yüklü bir sevdaya kapılıp onca acıyı yüklenecek. Nasıl vazgeçecekti kızlarından? Onca emekten, mal mülkten? Nazar'ı öldürüp tüm delilleri yok ederek yeni bir sayfa açamaz mıydı? Bu gerçekleri görmek bu kadar imkânsız mıydı?
"Bir gelişme var mı Battal?"
"Haberler iyi değil efendim!" dedi Battal Mervan'ın kederli yüzüne bakarken. "Komiser, Nazar Hanım'ın sizle olduğunu biliyor. Azat Mirzanoğlu'nun ölümünü sorguluyor." Mervan yumruklarını sıktı. "Taşları yerinden oynatıp tüm haşereleri üzerime salacak."
"Bekçiyi konuşturmuş. Adam işkenceyi kabul etmiş; ama Nazar Hanım'ın suçu işlediğinden emin olmadığını söylemiş. Dahası da var. Yem olarak attığımız suikastçideki mantık hatalarını bulup su yüzüne çıkarmış. Başımız fena halde dertte. Hakkınızda tutuklama emri var. Yurtdışına normal yollardan çıkamazsınız artık. Her yerde sizi arıyor."
Nazar söylenilenleri duyamamıştı fakat Mervan'ın bir işler çevirdiğinden de emindi. "Buraya gelirken peşime adamlar takıldı. Zor atlattım; ama güvenliğiniz oldukça sıkıntılı." Mervan evden biraz daha uzaklaşıp, "Bu komiser canımı iyiden iyiye sıkmaya başladı." diye soludu. Battal, onu onaylarcasına başını salladı.
"İcabına bakmamız gerekiyor beyim. Yoksa her şey sarpa saracak. Onu ortadan kaldırmamız gerek. Hem köstebekten hem de o baş belası Komiserden kurtulmalıyız."
Mervan, yılgınlıkla alnını sıvazladı. Bu hayattan, o korkunç karanlık alemden ne kadar bıktığını artık kendi kendinden bile gizleyemiyordu. Harcamak ya da harcanmak... İki ucu da cehenneme açılanlar birer kapı gibiydi. Vazgeçmek istiyordu. Onu pislik çukuruna iten ne varsa yollarından ayıklamak ve yepyeni bir başlangıç yapmak istiyordu. Nazar'ın gül kokulu, masum evreni kollarını açıp kendisini kucaklamak için beklerken kan kokulu tırnaklarını bir günaha daha batırmak istemiyordu.
Battal, iç hesaplaşmalarını anlamış gibi rahatsız etmeyecek şekilde öksürdü. "Beyim... Boşanma belgeleri Gülnaz Hanım'ın eline ulaşmış. Çaremiz yok efendim. Mirzanoğlu bunu yanımıza bırakmayacaktır. Çoktan ölüm fermanımızı imzaladılar. Sizi bu dünyadan silip intikam almadan huzur bulmayacaklar. Bir an önce Türkiye'den kaçmalısınız. Bunun önündeki tek engel Komiser Niyazi. Ondan kurtulmalıyız."
Mervan, iç hesaplaşmalarının içinde boğulur gibi kesik kesik soludu. Bunu yapmak istemiyordu. Köstebek neyse ama komiser masumdu. Hal böyleyken masum bir insanı göz göre göre nasıl harcardı? Sadece işini yaptığı için birine kıymak adamlığına yakışmıyor, hesaplaşmalar vicdanının kör kuyularını kanlı harap meydanlara çeviriyordu. Ne olurdu sanki Niyazi yolundan çekilseydi? Ne olurdu bir kez olsun yanlış olsaydı yüreğinden çıkan?
Sonunda tüm gardını indirip, "Tamam!" dedi. "Tamam... Son kez elimi kana bulayacağım. Son kez birine harcayacağım."
Battal, omzuna dostça dokundu. Mervan'ın değişmek istediğini çok iyi biliyordu. Mutsuzdu; hayattan intikamını almış ve sadece aşkının kollarında huzurun yürek okşayan dokunuşlarıyla hayat bulmuştu. Bir şeylerin daha iyi olmasını umut ediyordu ve bunun için de ülkeyi terk etmesi gerektiği çok iyi biliyordu.
"Bunu nasıl yapacağız?" diyen Battal'a Mervan'ın huzursuz yüzü ve dikenli sözleri karşılık verdi. "İki düşmanı birbirine kırdıracağız." Battal onu başıyla onayladı. Bir taşla iki kuş vurma fikrini o da beğenmişti. "Tamam efendim. Haberleşelim." Vedalaşıp ayrıldıklarında Mervan'ın içi hiç rahat değildi. Bu korkunç hayat peşini kolay kolay bırakacağa benzemiyordu.
Mervan, Nazar'ın bulunduğu kulübe yönelirken Battal'ın arkasından uzun uzun baktığını biliyordu. Kapıyı açtığında genç kadını cam kenarında denizi izlerken buldu. Usulca yanına yaklaşıp kollarını gövdesine doladı ve şakaklarına dolu dolu bir öpücük bıraktı.
"Biraz dolaşamaz mıyız? Günlerdir otur otur çok sıkıldım. Sürekli tedirgin bir şekilde cellat beklemek çok yorucu." Mervan buruk bir tebessümle saç tellerine dokundu. Parmak uçları uzun perçemlerine ilişti. O yumuşak dokuyu eşsiz bir mücevhere dokunur gibi ilgiyle Nazar'ın yüzünden uzaklaştırdı. Senin için endişeleniyorum. Bir süre gözden uzak olmamız gerek."
Nazar'ın umutsuz, kırgın gözleri içindeki hasrete hüznü sedef sedef işleyerek cilalamıştı. İçinde bulundukları durumu düşündü. Ellerindeki para güneşin kollarında eriyen zayıf bir kar tanesi gibiydi. Tüm serveti elinden kayıp gitmişken kısıtlı imkanlarla yaşamaya çalışıyorlardı. Ama mutluydu işte! Belki o lüks takım elbiseleri, pahalı kol düğmeleri yoktu ama Nazar vardı... Sevdiği kadın... Onun mavi gözlerindeki sevda kıvılcımları kalbini kurşuûnî renklerine bulamış, ölümü bekleyen aciz bir hastadan hallice bulduğu ruhunu iyileştirmişti.
"Nazarım..." Avuçlarının arasına aldığı masum yüzü sevgiyle öptü. Nazar ondan uzaklaşıp keskin bir şekilde ahşap merdivenin ilk iki basamağını oturdu. Dizlerini karnına kadar çekip bir utancı izler gibi çenesini diz kapaklarına yasladı. Mervan'ın kokusunu bir nefes kadar yakınında hissettiğinde kederli soluklarına bir yenisini daha ekledi. "Çok sessiz... Haftalardır senden ve arkadaşından başka kimsenin yüzünü görmedim. Biraz dolaşalım. Söz veriyorum, hiçbir şey olmayacak!"
Mervan, gönlü razı olmasa da itiraz etmedi. İsteksizce, başını sallayıp onu onayladı. Dakikalar sonra Nazar'ın sesi kulaklarını doldurdu. "Ben hazırım!" Mervan genişçe gülümserken siyahlar içindeki karısına ukala bakışlar attı. Bakışları siyah kot pantolonunda ve aynı renk tişörtünde oyalanarak dolaştı. Hanzade malikanesindeki masum prenses tarzından oldukça uzak görünüyordu.
"Demek Bad Girl imajına geçiş yaptın?" Nazar yaramazca yanına sokuldu. Topuz yaptığı saçlarını şapkasıyla kapattı. Şapkanın yapısı yüzünün kısmen örtmüş, kimliğini neredeyse tamamen kamufle etmişti. Mervan da benzer spor kıyafetlerle ağır kimliğinden epey uzak görünüyordu. Olası tehlikelere karşı köpeğini de yanına almıştı. Nazar, köpeği fark ettiğinde birkaç adım geri attı. Mervan, dudağına Haylazca kıvırıp etrafta gezinen köpeği tiz bir ıslıkla yanına çağırdı. Köpek kulaklarını dikleştirip Mervan'ın dizlerinin dibine yaklaştı.
"Korkma onu bizi korusun diye getirdim. Olası bir tehlikede bizi uyaracak." Nazar titreyen dizlerini belli etmemeye çalışarak yanlarına yaklaştı. Son derece ürkütücü bulduğu o hayvana yaklaşmak bile imkânsız bir hal almıştı. "İsmi ne?" dedi. "Gargamel!" Küçük bir kıkırdama genç kadının endişeli kalbini karıncalandırdı.
"Demek Gargamel! Sen kimsin; yoksa Temel reis falan mı?" Mervan ona çapkın çapkın bakışlar atıp sımsıkı sarıldı. "Sen ne istersen o olurum."
Mervan'ın samimi dokunuşlarını belinde hisseden genç kadının onun tekinsiz; fakat sıcacık olan göğsüne yüzünü yasladı. "Beyaz atlı prens olsana! Böylesi daha romantik olur!" Fısıltısı tutkulu bir rüyayı yaşayan Mervan'ın kavak yerlerinin estiği belalı başında debdebeli sarsıntılar oluşturmuştu.
"Belki de ben kara şövalyenin ta kendisiyimdir." Bu cevap Nazar'ın kalbine sisli bir çarşafa doladı. Kara şövalye... Kara şövalye... "Hayatındaki kara şovalye olmaktan bıktım. Aşkın olmak istiyorum..."
Nazar'ın bakışları tüm dünyayı gözbebeklerine sığdırmak ister gibi iri iri açıldı. Gözlerinin önüne gelen kareler, kalbine yapışan közleri daha da hoyratlaştırmıştı. Mazinin tozları kilitli bir mezardan çıkar gibi tam karşısında yerini aldı. Ondan uzaklaşarak birkaç adımı geriye doğru attı. Dolu dolu gözlerle Mervan'a baktı. Bu tanıdık sima neden kendisine korkulu düşler gösteriyordu? Mervan neye uğradığını şaşırmıştı. Kurduğun cümlenin sebep olacakları sertçe yutkunmasına sebep olmuştu. "Nazar iyi misin?" dedi omzuna dokunurken. Nazar gözlerini sımsıkı yumup o yorucu hayale sığındı.
Yalvarırım öldürme abimi.
Mervan endişeli soluklar eşliğinde ona sokuldu. "Nazar, beni korkutuyorsun."
Genç kadın yarım yamalak anımsadıklarını bir araya getiremiyor; ayaklarına kapandığı o heybetli adamın yüzünü tüm çabalarına rağmen zihnine taşıyamıyordu. Sanki belleği bir yapboz gibi paramparça olmuştu. Hangi parçayı bir araya getirmeye kalksa yarım kalıyor, zorladığında her bir parçanın beynine baskı yaptığını hissediyordu. Mervan, ona sarılıp boynuna küçük buseler bırakırken elleri boşlukta çaresizce salındı. Artık inanıyordu. Belleğindeki onca yaşanmışlık kendisini ilelebet terk etmemişti. Bir gün yeniden eski Nazar olarak açacaktı gözlerini.
Mervan, onu sımsıkı sardı. Kalbinin derinliklerindeki tek söz, "Bırakma beni!" olmuştu. Sessiz sedasız fakat bağır çağır aynı duyguları besleyip büyütüyordu. Ne olur eskisi gibi olma Nazar. Bize bahşedilen bu şansı kaybetmeyelim. Sana ihtiyacım var Nazar... Sensizliğe dayanamam.
Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız. ☺️🔥🔫
|
0% |