@syildiz_koc
|
Medya: Hande Mehan (Bir kızıl goncaya benzer dudakların)
Merhaba arkadaşlar. Yavaş yavaş 3. kitabın sonuna geliyoruz. Birkaç bölümün ardından artık Nazar Mervan hikayesinin sonlandığı ve tüm sırların ortaya çıktığı son kitaba başlayacağız. Şimdiden söyleyeyim bizi şaşırtıcı olaylı bölümler bekliyor. Ben aksiyonsun kitap sevmediğim için genellikle çok fazla soft aşk hikayeleri yazmam. Heyecan' sırlar ve ters köşeler bence çok önemli. Hem yıldızların Melodisi kurgumda hem de Hüsran 'da bu tarzı görebilirsiniz. Bu arada Yıldızların Melodisinin yeni bölümünü tamamlamak üzereyim. Yetişirse bu gün yetişmezse yarın paylaşmayı düşünüyorum. Defne Lina bu aralar çok huysuz. Diş çıkardığı için bölüm yetiştirmekte zorlanıyorum ama her fırsatta yazmaya çalıştığımı bilmenizi isterim. Bölümle ilgili yorumlarınızı bekliyorum. Okuyan arkadaşlarımız destek olmak için yoruma en azında bir ifade bırakırsa çok mutlu olurum. Şimdilik hoşçakalın. ☺️🌹❤️
Duyurular, editler, alıntılar ve tanıtım filmleri için beni takip ediniz İns: seyma_yldz_koc ☺️
Çoğu insanın farkında bile olmadığı değerler vardı hayatta. İnsanlar saydam olmayı bir türlü beceremiyordu. Sahip olduklarına sırt çevirip başkalarının dünyasına ortak olmak istiyordu. Bazen lüks bir araba, bazen de ütülü giysiler süslüyordu sırlarla dolu hayal dünyasını. Sahip olmak her şey sanılırdı. Onlara göre esas mutsuzluğu tadanlar her şeyin en iyisine sahip olanlardı.
Sevdiği kadının yanı başındaki kıpırdanmalarını duyan Mervan, "Yalan!" diye haykırmak istedi. Her şeye sahip bir genç adamdı bir zamanlar. Yakışıklılık, nam, para... Hepsi önünde hizaya durmuş, Mervan tarafından kullanılıp şereflenmeyi bekliyordu.
Haremi ayrı imrenme konusuydu karizması ayrı. Herkesin sahip olmak için aç kurtlar gibi dişlediği hiçbir şey Mervan'ı mutlu etmeye yetmemişti. O, huzuru da aşkı da Nazar'da bulmuştu. Ele avuca sığmaz deli yüreği bir tek onun varlığıyla aşka doymuştu. Ne ondan vazgeçmişti ne de onun kendisine hissettirdiği duygulardan. Aklına koymuştu bir kere. Artık vazgeçmek yoktu. Gerekirse kanını son damlasına kadar akıtacak ama aşksız bir hayatı kabullenmeyecekti. Yaptıklarının doğruluğu ya da yanlışlığıyla ilgilenmiyordu. Vicdanının üzerini tebeşirle bir çizgi çekeli çok olmuştu. Kalan ömrünü geçmişteki acılarını unutarak mutlu geçirmek istiyordu. Bunu kendine borçluydu(!)
"Neden sustun?" dedi Nazar, Mervan'a biraz daha sokulurken. Denizin çırpınışları, içini heyecana sürükleyen rüzgârın uğultusu kalbini sıcacık yapmıştı. Mervan, kokusunu içine çekerek saçlarının ipeksi dokusuna dudaklarına değdirdi. Elleri genç kadının masum yanaklarına ilişti.
"Sen yanımdayken ne kelimelerin bir anlamı var ne de seslerin. Sadece bende bıraktığın o duyguyu hissetmek istiyorum." Nazar, siyah gözlerine bakıp gülümsemiş ama yine de yüreğini tef gibi geren öldürücü düşünceleri gizleyememişti.
"Oğlumuza ne zaman kavuşacağız?" Aynı gerginlik Mervan'ın da yakasına yapışmış, güneşin veda eden kolları kızarmasına sebep olmuştu. Sevdiği kadının çakır gözlerine bakıp, "Yakında." diyebildi.
Yüzünün her bir zerresini ne kadar çok sevdiğini, ona bakarken bile ruhunu sevda kefenine sarıp kendi elleriyle ateşe verdiğini düşünüyordu. Nazım Hikmet'in dediği gibi yar olan nasıl da darmaduman ediyordu sevdiğini. Şimdi kalksa, deli gibi aşkını haykırsa yüreğindeki kömür karası yangın ah etmekten kurtulur muydu?
"Sen çok farklı bir adamsın." dedi Nazar düşünceli ve kararsız bir ses tonuyla.
"Neden?" Mervan dudaklarındaki çarpık, afacan gülümsemeyi gizlemeksizin yüzünü ona çevirdi. "Bana dünya üzerinde ne kadar zıt duygu varsa hissettiriyorsun." Mervan, divanesi olduğu genç kadına heyecan ve merakla baktı. Sözlerinin devamını çok merak ediyordu. Nazar, boğulur gibi olduğunda utangaç tavırlarla bakışlarını kaçırdı.
"Bakışlarında çocuksu bir masumiyet var." Mervan, çaktırmadan sinsice sırıtırken Nazar bir kaşını kaldırıp, "Hemen sevinme. O keskin ifadeyi de fark ettim." diye düzeltti. Sonra yeniden önüne dönüp gözleriyle yerdi ki çakıl taşlarını taradı. "Sende hem huzur hem de huzursuzluk buluyorum. Yanında hem çok güvendeyim hem de tehlikede. Bakışların sevdanla yakıp küle çevirecek kadar güçlü. Ama biliyorum; derinliklerinde büyük bir acı gizli. Ve o kadar etkileyici ki bazen beni hipnotize edip bir kukla gibi oynattığını düşünüyorum."
Mervan, yüreğini aşkın zehriyle yıkayan o küçük kadına bir nefes kadar yaklaştı. Dudaklarının titremesi içindeki tüm duyguları aşkın rengine karıştırdı. "Sen gözlerimden değil, yüreğimden emir alıyorsun. Yüreğim inatçıdır. Ferhatlık, mecnunluk bilmez ama sen yadıma düştüğünde kanamasını iyi bilir. O senin aşkınla mücadele etmeyi, her savaş meydanında yenilip şiir bakışlarınla yıkanmayı öğrendi." Nazar, dudaklarındaki ölümün tadıyla kıvranan adama sırtını döndü. "Kim bilir benden önce kaç kadına söyledin bunları?"
Mervan, Nazar'ın yüzünü avuçlarımın arasına alıp burunlarının birbirine değdirecek kadar yaklaştı. "Sadece sen! Bir tek sen..." Nazar, kızaran yanaklarına inat haylazca dudaklarını büzdü. "Gülüşün de sesin gibi güzelmiş. Beceremediğin için az güldüğünü sanıyordum."
Mervan, tebessümü tüm yüzüne yayılırken yaşadığı bu anın bir rüya olmaması için Allah'a yalvardı. Tam her şey bitti dediği anda, vefasızlığın kollarında öldürülmüşken aşk onu nasıl da kirpik uçlarından yakalamıştı. "Gülümseyişim..." diye mırıldandı. Gülüşüme aldanma. Acılar içimi kanatırken bile gülerim haylazca. İçimdeki sele inat hayattan aldığım intikammış bu tuttuk silah... Gözyaşlarım ve sen...
"Yine iç konuşmalar başladı. Dışından konuşursan seni daha yakından tanıyabilirim." Mervan, birkaç kez kıpırdandı. "Ne öğrenmek istiyorsun." Nazar omuzlarını dikleştirip beklediği soruyu bulmanın gururunu yaşadı.
"Mesela okul hayatını. Üniversite hayatın nasıldı?" Mervan susmak zorunda kalacağı yalanlar için oldukça mahcuptu; fakat âşık olduğu kadını yanında tutabilmek için başka çaresi yoktu. Olabildiğince geçiştirmek istiyordu. Her sözün bir başka yalanı çağıracağını biliyordu ve yalanların eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu vardı. "Seni dinliyorum."
Mervan elindeki içecekten zaman kazanmak için bir yudum aldı. Yine yalanlara sığınmak zorunda kalacağını biliyordu. Saklamak zorunda oldukları o kadar çoktu ki maskelerden arınmış biri olarak karşısına çıkması imkânsız gibiydi.
"Sana anlatacağım kadar özel bir şey olmadı." Gözlerine olabildiğince yoğun bakmaya çalışırken. Özellikle kaçırmamaya özen göstermiş, yalanlarını bakışlarıyla güçlü tutmanın kaygısına düşmüştü. "Karmaşık, sıkıcı, boş konular işte!" Nazar, kaşının birini kavislendirerek kaldırdı. "Ne yani anlatacak hiçbir şeyin yok mu?"
"Yok!" Küçük bir duraksamanın ardından genç kadın huysuzca mırıldandı. "Bana nasıl âşık oldun? Bendeki hangi özellik hoşuna gitti, merak ettim." Mervan onun derinlikli gözlerine, içinde çağlayan sevda denizini boşalttı.
Yar sen de cenneti buldum. Ölümü, hayatı, arzuyu, sevdayı, bir tek senin gözlerinden ciltler dolusu okudum. Benim karanlığım senin güneşinin gölgesiydi. Yollarına varmak için çiğnediğim tüm çiçeklere inat ben bir tek senin aşkınla soluklandım. Sen benim anlatmaya kıyamadığım o yaralı çocukluğumun tek hatırası, gözlerimden damlayan her incinin yuvasısın. Şu dünyaya bin kere gelsem de kalmayacağımı, öleceğini bile bile seni yaşarım.
Nazar, yanı başında düşüncelerinin fırtınasına kapılmış olanlar Mervan'ı gıcık tutmuş gibi boğaz ayıklayarak kendine getirdi.
"Hâlâ seni bekliyorum. Lafı cımbızla ağzından alıyoruz." Mervan, ilk gençliğinde sevdalanmış delikanlılar gibi buruk ve manidar şekilde gülümsedi. İçinde okyanuslar taşarken anlatabildiği sadece bir damlaydı ve ne yazık ki onu sunarken bile kendini pek becerikli bulmuyordu. Bulamıyordu.
"Seni gördüğüm ilk an kalbime bir ateş düştü. Zamanı okumayı bıraktım, kuşlar sustu. Balıklar denize, aya, geceye küstü. Sanki dünya dönmeyi bıraktı ve güneş üşüdü karşımda. Varlığın cenneti ve cehennemi birlikte yaşattı. Gözlerimin her şeye küsmesini istedim. Her şeyi küsmeli ve bir tek seni görebilmeliydi. Ah Nazar! Ben seni gördükten sonra yanmalara, sevmelere ne yapsam doyamadım."
Bu adam bir kadının kalbini çelmeyi ne kadar da iyi biliyordu böyle. Kitaplardan mı ezberleyip mırıldanıyordu kendisine acaba? Nazar içindeki ırmağın kabarıp taştığını hissetti. Ondan çok etkileniyordu. Hayatında kalıcı olmayacağını düşünse de kalbinin sesi her fırsatta onu ve duygularını haykırmaktan vageçmiyordu.
Nazar, bu sözlerin yüreğinden döküldüğünü anlamıştı. O tepkisizliğini korumak istese de kalbi Mervan'ın dilinden dökülen her söze demir atıp tutulmuştu. "Çok âşık olmuştum Nazar... Senden başka hiçbir şey gözüm görmüyordu. Kalbimi, aklımı, vicdanımı öldürerek en büyük cinayeti işlemişti. Karşında dilim tutuluyordu. Çok güç açabildim duygularımı ve sonunda ellerini bana uzattın. Artık bu yol ikimizin yoluydu. Karşımıza çıkacak her engeli aşmaya yemin etmiştim."
"Demek seni hemen kabullendim." Dayanaklı sözü ve dik duruşu Mervan'ın yüreğini göğüs kafesinde hoplatmaya yetti. Yoksa Nazar bir şeyler mi hatırlıyordu? Nazar, suskunluğunu bıçak gibi kesip, "Nasıl evlendik, nerede?" diye sordu. Mervan beklentisinin boşa çıkmasıyla derin bir soluk aldı.
"Diyarbakır'da... Lüks bir otelde yaptık düğünümüzü. Daha çok arkadaş çevremizin katıldığı hoş bir davet oldu."
"Baban katılmadı değil mi?" Mervan yalanlar gibi başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır sevgilim... O evliliğimize asla istememişti. Aşkımızın önünde duramayacağını anladı. Ben asla onun istediği kadını kabullenemezdim."
Nazar dolan gözlerini gizlemek için kederli yüzünü denize döndü. Ellerini kucağına bıraktığında avuçları sert taşları var gücüyle sıktı.
Lacivert dalgalar denizde köpük köpük olmuştu. Bulutlar gri olduğu halde ardındaki güneş maviliği koruyup müthiş bir görsel ziyafet sunuyordu. Çakıl taşları kumsalı istila etmiş gibiydi. Üzerindeki deniz kabukları iki aşığın bakışlarındaki sevda dekorunu süslüyordu.
"Kimsesiz olduğum için değil mi?" Mervan gözlerini kaçırdı. Sevdiği kadına yalanlarla ördüğü bir hayatı vermek ağırına gidiyordu. Bir hiç uğuruna acı çekiyordu ve adam onunla bir gelecek kurmak için bunu yapmaya mecburdu.
"Senin kimsen benim. Benim tüm hayatımsa sensin. Kimin ne dediği umurumda değil." Sağ eliyle Nazar'ın belirgin elmacık kemiklerine dokunup yanağını kavradı. "Yalnız sen ol! Ben her şeyi razıyım." Gözlerini kapayıp dudaklarına bin yıl geçse de unutamayacağı masum bir öpücük aldı. "Seni seviyorum!" Mervan, onu incitmeden sarıp sarmalarken genç kadın yüzünü bahar ayazına bıraktı. "Aşkparem..."
Sözcük Nazar'a tanıdık gelmişti. Gözleri sımsıkı yumduğunda zihnimin kadrajına bazı görüntüler ilişti. Şampanya ile ıslanan manşetler... Gökyüzünde gördüğü o yazı. Seni seviyorum aşkparem... Kulağındaki fısıltının bıraktığı sıcak nefes... Kırılan bardaklar ve kavga... Tüm kareler hızlı bir şekilde gözünün önünden geçtiğinde yaralı nefesini verip kendini ondan uzaklaştırdı. Mervan yaptığı hatayı anlamıştı fakat artık çok geçti.
"Söylediklerin iyi hoş ama anlattığın hiçbir şey bana tandık gelmiyor. Senin bahsettiğin o kadın olduğuma inanmıyorum."
Mervan Nazar'ı yalanlarla uzun süre oyalayamayacağını anlamıştı fakat gerçekleri taşımak ikisi için de imkansızdı. En azından kaçıp gidecekleri o güne kadar susmaya ve bu yalanı devam ettirmeye mecburdu. "Neden bana inanmıyorsun? Söylediklerimde yanlış olan ne?"
Nazar, "Anlamıyorsun!" diye sayıkladı. "Ben senin anlattığın gibi biri olduğumu sanmıyorum. Bana söylediklerin zihnimde bir iz bırakmıyor. Kendimi az çok tanıyorum. Birini öldürüp kanundan kaçacak biri değilim ben. Böyle bir şey yaptığımda teslim olup cezamı çekmeyi yaralı bir vicdanla dolaşmaya tercih ederdim."
Mervan gerçek Nazar'ın asla söylediği şeyleri yapmayacağını biliyordu ama Nazar'a bundan başka bir hikaye anlatmak aklına gelmemişti. Genç kadın ondaki durağanlaşmadan cesaret alıp kendinden emin kararlı bir edayla devam etti.
"Üstelik suçumu senin üstlenmene izin verdiği söylüyorsun. Ben sevdiği adamın hayatını göz göre göre mahvedecek kadar düşük karakterli olduğuma inanmıyorum. Bu kadar bencil olmayı kendime yediremiyorum. Aşk bencilliği kaldıran bir duygu değil. Böylesi bir durumda göz göre göre seni ölüme itmezdim. Kalbim asla buna izin vermezdi." Kollarını hayretle kaldırdı.
"Düşünsene! Sahip olduğun her şeyi benim yüzünden kaybetmişsin. Bin bir emekle uğraşarak geldiğin doktorluk mesleğini, hayatını, özgürlüğünü... Sana bu kadar zarar veren birini nasıl sevebilirsin? Ya ben bu kadar mutsuz olacağını bile bile nasıl seni kendi mutluluğuma feda edebilirim? Her şey bu kadar basit mi?"
Mervan sakin duruşunu korumaya çalışarak kafasındaki sorulara yanıt vermeye çalıştı. "Aşk insana her şeyi yaptırır Nazar! Sana zarar gelmesine dayanamazdım. Senin çok önemli gördüğün şeyler benim için senden daha değerli değil. Seni kaybettiğimde hiçbirinin bir anlamı olamayacaktı. Oğlumuzun sana ihtiyacı vardı. Seni bunu yapmaya ben zorladım. Oğlumuz için kabullenmen gerektiğini istemesen de anladın. İnsan anne baba olduğunda sadece kendini düşünemiyor. Bencilliği bir kenara bırakıp ailen için gereken fedakarlığı yapman gerekiyor. Bunu kurduğun yuvaya borç gibi hissediyorsun."
Nazar suskunluğun pençesine sığındı bir süre fakat henüz kafasındaki tüm taşlar yerine oturmamıştı. Gözleri gerçekleri mühürlü bakışlardan cımbızla çekip aldı. "Mervan. Eğer benden gizlediğin bir şeyler varsa seni asla affetmem. Yemin ediyorum sonu ne olursa olsun canını yakarım. Yaptıklarını yanına koymam."
Mervan ayağa kalkıp ona kırgın bakışlar attı. Bu tehditlerin kuru gürültü olmadığını biliyordu. Nazar yaparım dediği hiçbir şeyden bugüne kadar geri durmamıştı ve söz konusu gerçekler ortaya çıktığında da geri durmayacaktı.
"Bana istediğini yap. Ben doğru olduğuna inandığımı yapmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Ailemi yeniden bir araya getirmek için her şeyi göze aldım."
Nazar bu kadar evhamlı olduğu için kendisine kızdı. Onu üzmek istemiyordu ama içinden geçenleri uzun süre gizleyemezdi. Suyun sığlaştığı tenha yerlere ulaştılar. "Özür dilerim."
Mervan bakışlarını kaçırdı. Nazar'a kızamıyordu, çünkü yanlış yapanın kendisi olduğunun farkındaydı. Akıllı bir kadındı ve hafızasını kaybetmiş olması onu istediği gibi kullanacağı anlamına gelmiyordu.
Mervan, Nazar'ı göz ucuyla süzerken "Bana büyü yapmış olmalısın sarı cadı. Sana kızamıyorum ve ne yazık ki uzun süre kırgın da kalamıyorum. Doğruyu söyle! Bu yüzden mi beni üzmekten vazgeçmiyorsun?"
Nazar güldü. Her şeye rağmen böyle çok sevildiği için kendisini şanslı sayıyordu. Kolay kolay hiçbir erkek sevdiği kadın için hayatından vazgeçmezdi. Mervan'ın söylediği her şey yalan olsa da aşkının gerçekliği sorgulanamazdı. En azından Nazar o gün böyle düşünüyordu.
"Yapmış olabilirim. Sanırım ben bayağı tehlikeli bir kadınım. Baksana hayatımdan aksiyon hiç eksik olmuyor. Benden uzaklaşsan iyi olur. Yoksa başın beladan kurtulmayacak."
Mervan iç çekti. "Ölüm bir kadeh şarap olsa, hiç affetmem senin elinden kana kana içerim." Birlikte yürümeye devam etseler de Nazar'ın kızaran yüzünü hala gizleme ihtiyacı hissediyordu. Koy oldukça sakindi. Etrafta ikisinden başka kimse bulunmuyordu. Mervan adımlarını yavaşlatıp Nazar'a denizi işaret etti.
Kara şovalye "Suya girmek ister misin?" diye sorduğunda Nazar soğuk sayılabilecek bu hava şartlarında biraz çekimser kalmaktan kurtulamadı. Mervan'dan kaçmaya çalıştığı o gün yediği soğuğu hatırlayınca içinin kırçların saldırısına uğradığını hissetti. Soğuğun acısı sıcaktan daha tercih edilebilir değildi. Bunu o gün ölmek üzereyken anlamış ve biraz olsun ısınabilmek için tehlikeli bulduğu o adamın kollarına sığınmıştı.
"Hadi ama! Yoksa korkuyor musun?" Alaycı bakışları Nazar'ı oldukça kızdırmıştı. "Korkmuyorum. Sadece hava biraz soğuk, bu yüzden girmek istemiyorum."
Hava kararmak üzereydi fakat Mervan yaz aylarının yaklaştığından mıdır bilinmez hiçbir üşüme hissetmiyordu. Kanı damarlarından daha bir deli akıyordu bugün. Kendisini tüm zincirlerinden kurtulmuş özgür bir at gibi dolu dizgin ve canlı hissetti. Beylik, Paşalık bitmişti artık! Evinde ayak bağı olacak kimse yoktu.
O takım elbiseleri giymek zorunda değildi. Bu ülkeden ayrıldığında silahını da terk edecek ve sevdiği mesleğe kavuşup âşık olduğu kadınla yepyeni yarınları yaşayacaktı. O korkulu rüyalara veda etme zamanı çoktan gelmişti. Tüm bu düşünceler Mervan'ı hayata bağlayan en önemli düşlerdi.
Hâlâ inatla denizden uzak duran Nazar'ı tüm engellemelerine rağmen bir çırpıda kollarının arasına aldı. Sol eli güzel kadının belini kavrarken sağ eli baldırlarına mıhlanmıştı.
Nazar, "Bırak beni bırak!" diye çırpınırken Mervan'ın çıplak ayakları çoktan denizin ılık suyuna ulaşmıştı. Adım adım derine inerken, "Deniz kızını suya kavuşturma zamanı geldi." diye kıkırdadı. "İndir beni!" Mervan, kesik ve imalı bir sayıklayışla "Ha ha..." diye kıpırdandı. Nazar, onun kollarında ayak parmaklarına değen suya ürkerek baktı. "Beni bu suya bırakmayacaksın değil mi?" Mervan, sinsice gülümsedi. "Beni sevdiğini söyle! Söylersen bırakmam."
"Ne!" Tiz çığlığı Mervan'ı geri adım attıracak kadar güçlü değildi.
"Evet! Söyleyecek misin?" Nazar, bir an bile düşünmeden dudaklarını öfkeyle birbirine bastırıp "hayır!" diye bağırdı. Mervan etkilenmeyen yüzünü alayla kasıp omuz sikti. "Tamam bana uyar..." Genç adam, Nazar'ı suya bıraktığında mavi bakışlı kadının ipeksi sarı saçları da tokalarına meydan okuyup açılmıştı. "Hâlâ sevmediğini iddia ediyor olamazsın."
"Mağara adamı!" Mervan haykırışı umursamadan onu yeniden suya batırıp batırıp çıkardı. Bu tuhaf oyun belli etmese de Nazar'ın da hoşuna gitmişti. "Seni seviyorum aşkım ve sen de... Duyamadım!" Nazar'ın başını sudan çıkarır çıkarmaz kollarıyla yükselttiği suyu Mervan'ın yüzüne doğru savurdu. Bu hareketi Mervan'ın kahkahalarını daha da yükseltmişti. Artık bu küçük kadınla geçirdiği her dakikanın kıymetini bilecek, asla nefret ve zorbalıkla israf etmeyecekti.
"Çok seviyorum de; yoksa acımam sabaha kadar seni burada tutarım." Nazar sıktığı sert elleriyle Mervan'a yumuşak yumruklar attı. Onları gören herkes bu fiskelerin asla can acıtmayacağını bilirdi. Sonunda kurtardığı sağ ayağıyla Mervan'ın bacağını sert bir tekme savurdu. Bu hamle ikisinin de suyun dibini bulmasına sebep olmuştu.
Birkaç saniye sonra bedenini sudan kurtaran Nazar etrafına meraklı bakışlarla göz gezdirdi. Suyun altından bacaklarını kavrayan kolları hissettiğinde dudaklarından bir çığlık firar etti. Yine kaçtığı yerdeydi. Onu riyakâr kollarında... Mervan'ın sol eli genç kadının belini kendisine yaslarken diğer elini yüzüne yaklaştırıp saç tutumlarını geriye doğru itti.
"Gerçekten beni sevdiğini söylemeyecek misin?" Nazar kömür gözlerin sahibine hassas ve dokunaklı bir hissiyatla baktı. Sesindeki rica dilini kör bir bıçağın istilasına itmişti. Yutkundu. Ona biraz daha yaklaşıp içindeki tuhaf hislere meydan okudu. "Seni... Seni..." Mervan, sözün devamını hasretle beklerken aşinası olunan yalancı bir nida tüm dikkatini dağıttı.
"Mervan!" İkisini bakışları da kıyıdaki taşlıklarda duran genç adama yöneldi. Nazar, saçlarından akan sulara aldırmadan Mervan'ın ıslak bakışlarına odaklandığında bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Dudaklarının çocuksu bir kisveyle büzüldüğünü, gözlerinin acıyla hemhal olduğunu görebiliyordu. Sanki zaman sendelemiş ağır çekimde tökezleyerek güç bela akmaya başlamıştı.
Mervan, Nazar'ın elini tutup kıyıya doğru yalpalayarak yürümeye başladı. Nazar, kendini onu sürekleyişine bırakıp mana arayışına bir yenisini ekledi. Kıyıdaki adam da Mervan'ın karşı koyuşuna aldırmadan koşarak peşlerinden geliyordu. Nazar, artık karıncalanmaya başlayan bileğine bakarak, "Canımı acıtıyorsun!" diye inledi.
Mervan donmuş heykeller gibi bembeyaz olmuştu ve ne yapsa eşinin sesini duymuyordu. "Nereye gidiyoruz, o kim?" Suskunluk o yaralı kalbin ruhunda ağlayan tek şeydi. Kaçma kovalamaca 2 dakika sonra bitmiş ve esrarengiz adam tam karşılarında soluk soluğa belirmişti. Mervan'ın önünü kesip yolunu kapattı.
"Yalvarırım dur. Bir kez dinle beni!" Mervan, ona kahredici hoyrat gözlerle baktı. Nazar ise olanlardan habersiz bir şeyler duymayı bekliyordu. "Yalvarırım dinle Mervan. Kardeşiz biz. Kan kardeşiyiz unuttun mu?" Mervan, dişlerinin arasından "Kan kardeşiydik!" diye düzeltti. Yabancı başını utançla eğdi. Belli ki onun kalbinde hiçbir şey değişmemişti. "Ben hep senin arkandaydım. Sana, dostluğumuza ihanet etmedim." Mervan, Nazar'ın elini bıraktı. Onu durduran şey neydi?
"Üniversitede yaşadıklarımızı unutamazsın. Çok şey paylaştık. Birbirimizin ailesi olduk. Bu kadar kolay değil!" Mervan, eski dostunun üzerine yürüyüp onu göğsünden itti. "Sen benim hiçbir şeyim değilsin." Delikanlı toparlanmakta gecikmedi. "Ben seni bir an bile bırakmadım dostum. Sırtını dönen sendin."
Mervan, Nazar'ın hayret dolu bakışlarının arasında arkadaşını ağaca yasladı. "Sen ve ardındakiler benim felâketim olduğunuz." Gözlerinin deli nefretini yıkılmış yüzüne haykırdı. "Sakın karşıma çıkma! Bir daha hüsranım olamayacaksınız. Duydun mu; olamayacaksınız!"
Öfkeli deli bakışlarını ondan ayırıp yıkılmış yüzünü Nazar'dan gizlemeye çalıştı. Öyle yaralı öyle bitaptı ki ne yürümeye ne de konuşmaya mecali kalmamıştı. Bakışlarını kaçıracak Nazar'ın elini kavradı ve genç kadının dalgın gözlerini umursamadan evlerine doğru yürümeye başladı. Hava bozmuş, yağmur bedenlerini tümüyle sarıp sarmalamıştı.
Genç kadın ellerini tutan Mervan'ın titrediğini, her an yere yığılacakmış gibi derbeder derbeder dolaştığını anlamıştı. Fakat bu hasarlı kalbi daha fazla zorlayamayacak kadar duyarlıydı. Sonunda güç bela eve vardılar. Mervan, Nazar'ı içeri aldıktan sonra kapıyı ardından sımsıkı kilitledi. Sırtını ahşap yüzeye yaslayıp başını geriye doğru bıraktı. Nazar, Mervan'ın yumruk haline getirdiği ellerindeki parmakların beyazladığını fark etti. Bir şey sormalı mıydı yoksa onun anlatmasını mı beklemeliydi bilmiyordu.
Mervan, ona sırtını dönüp bir süre hırıltılı sesler çıkararak derin derin nefeslendi. Geçmişi ile yüzleşmek ona iyi gelmemişti. Yüzünü avuçları ile kapatıp zihninde gül misali uçuşan karelerle mücadele etti. Başını hıçkırarak reddeder gibi salladı. Ellerini yemek yedikleri masaya sertçe indirdi. Yıkıcı darbeleri beyaz masanın içindeki bahar çiçekleri ile devrilmesine sebep oldu. Kırılan porselen parçaları Nazar'ın çığlığıyla karışık bir çınlamayı misafir etti.
"Mervan yapma! Sakin ol." Mervan eline geçen birkaç bardağı yere fırlattı. Ne yazık ki eski bir sandalye de öfkesinden nasibini alacaktı. Birkaç küçük çırpınıştan sonra ona yaklaşmaması gerektiğini anladı. Yanlarındaki yatağa sinip dizlerini karnına dayadı ve korkulu gözlerle öfkenin debdebesinde kıvranan Mervan'a baktı. Mervan ne onu ne de korkulu bakışlarını göremeyecek kadar kendi buhranına gömülmüştü. Elindeki sandalyeyi hırsla defalarca duvara vurdu. Sandalye parmaklarının arasında darmadağın olurken Nazar'ı ne kadar korkuttuğunun farkında bile değildi.
Genç kadın her kırılma sesiyle bulunduğu yatağa siniyor, sakinleşmesini beklediği adamı yüzünü kapattığı kollarının arasından görebiliyordu. Kesik solumalarının arasından "Yeter artık dur!" diye bağırdı. Kulakları ahşap darbelerinde bitap düşmüş, sıçraya parçalar gözlerini göz kapaklarına meftun etmişti.
Mervan sandalye ile birlikte paramparça olan yüreğini de alıp küçük bir çocuk gibi yağmur sesleriyle çınlayan pencere altına ilişti. Kontrolünü böylesine kaybetmek istememişti; fakat içinde yıllar yılı biriktirdiği acı bir volkan gibi patlamış; hayatının ikinci baharını yakıcılığa esir etmişti.
Yerinden kalkıp usulca Nazar'ın yanına süzüldü. Korkulu gözleri yüzünün kızarmasına sebep olmuştu. Küçük bir çocuk gibi karısının kollarına sığındı. Nazar, ona bir soru sormadı. Elleri genç adamın sırılsıklam olan siyah saçlarında masum hareketlerle dolaştı. Mervan onun kollarında iyileşmek istiyordu. Geçmişi unutmak ve yeni bir hayata başlamak bu kadar zor olmamalıydı.
"Ateşin var senin!" Mervan, firaksız uykunun kollarına hapsolmuş gibiydi. Nazar, sırılsıklam olan giysilerini çıkarıp yenilerine ulaşabilmek için valizine yöneldi. Kuru giysileri alıp Mervan'a yaklaşmak istediğinde eski bir defter dikkatini çekmişti. İlk sayfalar yırtılmış olsa da hâlâ okunabilirliğini koruyordu. Onu öylece bırakıp Mervan'ın yanına gitti. Yeni giysilerini giydirip elindeki ıslak mendille önce alnına sonra da göğsünün üzerine tampon yaptı. Bulduğu ilaçla biraz olsun iyi hissetmesini sağlayabilmişti.
Ateşinin düştüğünden emin olabilmek için son kez ıslak bezi yanaklarında dolaştırdı. Dokunuşlar uykulu olan Mervan'ı uyandırmış, küçük tebessümü Nazar'ı heyecanlandırmıştı. Genç adam, yanağını okşayan o beyaz zarif ele küçük bir buse bıraktı. Arzu ettiği tek şey Nazar'ı şefkat ve sevgisini en derinlerde hissedebilmekti. Bir dokunuş, sıcak bir tebessüm, aşk dolu bir bakış Mervan'ı dünyanın en mutlu adamı etmeye yeterdi. Karanlıklara boğulan hayatındaki tek güzel şey Nazar'ın aşkıydı. Ve ne pahasına olursa olsun onu kaybedemezdi.
Başını yastıktan ayırmadan elleriyle onun yanaklarını dokundu. Gözleri birbirinden bir an olsun ayrılmıyordu. Nazarın gözbebeklerinin mavi harelerinde kendi yüzünü görünceye kadar derin derin baktı. Dışardan gelen bir çıtırtı tüm dikkatini darmadağın etti. Bu çok sık olurdu. Mervan Nazar'ı korumak için esen yelden bile nem kapar her an elinde silahı tetikte beklerdi. Uykuya hasret kalan gözleri kısa sürede düştüğü rehavetten kurtulup yeniden pencereye yöneldi. Gömleğinin yakasını düzeltmeye bile imkân bulamadan yatığın altındaki silahı aldı ve camları açtı. Hava kararmış, etraf iyice ıssızlaşmıştı.
"Silahı alıp yatağın altına gir. Konuştuklarımızı biliyorsun. Ben çık demeden de ayaklanma!" Nazar'ın cevap vermesini bile beklemeden kapıyı aralayıp geceye süzüldü. Gözlerini kısıp etrafı kolaçan etti. Hata yapmaması gerektiğini iyi biliyordu. Bu camiada hata demek ölüm ve esaret demekti.
Gargamel'in havlamaları onu duvarın arkasına yönlendirdi. Silahını doğrultup ay ışığının aydınlattığı koruluğa göz gezdirdi. Birkaç kilometre ilerde patika bir yol vardı. Mervan oralarda koyunların otladığını, tilkilerin dolaştığını iyi bilirdi. Bu çıtırtılarda sadece düşman izi ummuyordu.
"Mervan dikkat et!" Bir silah patlaması ve birkaç ciyaklama kasvetli havada dalga dalga yayıldı. Mervan ateş sesinin geldiği yere odaklandığında Nazar hâlâ tetikte bekliyordu. Kendisinin öğrettiği gibi nişan almış ve vurduğu şey her neyse tam isabet etmişti.
Mervan, silahıyla etrafı taradı. Çalıların arasında bir şey debelense de etraf hâlâ ıssızlığını koruyordu. Dolunay Nazar'ın yüzünü gecenin esrarlı karanlığında korurken Mervan elindeki feneri çalı dibine tutup seslerin sahibini görmeye çalıştı. Saniyeler içinde Nazar'da soluğu yanında almış ve korkuyla koluna yapışmıştı. "Dikkat et! Tehlikeli olabilir."
Mervan, onun dikkatini dağıtmasına izin vermedi. Birkaç adım sonunda yerdeki kanlı hayvan cesedi ikisinin de midesini bulandırmıştı. "Bir yaban domuzu. Sana buralar tekin değil demiştim."
Nazar yüzünü ondan kurtarıp Mervan'ı omzuna bastırırken vahşi hayvan da son nefesi veriyordu. "Sana saldırmak üzereydi ben..." Mervan Nazar'ın sözünü tamamlamasına izin vermeden genç kadını kolundan sertçe tutup eve yönlendirdi. Nazar'ın direnmelerini umursamadan merdivenleri birer ikişer çıkıp kapıyı ardından birkaç kez kilitledi.
"Sana saklan demiştim. Ne zaman sözlerimi dinlemeyi öğreneceksin?"
"Seni öldürecekti." Nazar'ın hırçın sesi Mervan'ın öfkesini kabartmaktan başka bir işe yaramayacaktı. Karısının yüzünü kavrayıp öfkesini yüreğinde demlendirdi. "Sana bir şey söylediğimde sorgulama, sadece yap. Anladın mı sadece yap! Orada bir yaban domuzundan fazlası olabilirdi. Kaşla göz arasında bir kurşunun hedefi olabilirdin." Nazar yutkundu. Bu kadar sert tepki alacağını düşünmemişti.
"Sen de ölebilirdin. Kendini Demir Adam mı sanıyorsun?"
Mervan, Nazar'ı kolunda çekip gövdesine yapıştırdı. Onu incittiğini düşünmüyordu bile. "Canımı umursadığımı mı sanıyorsun? Hâlâ anlamadın değil mi? Önemli olan ben değilim sensin. Sana birkaç numara öğrettim diye azılı bir haydut olduğunu mu düşündün? Komando musun kızım sen? Beni kurtarmak sana mı kaldı?"
Nazar yumruklarını sıkıp bedenini ondan kurtardı. Kollarını ayırırken Mervan'a tüm tırnaklarını geçirmeyi ihmal etmemişti. "İleri gidiyorsun!"
"Sende!" Mervan arkasını dönüp küçük dolabın üstündeki valizi çıkardı. Nazar'ın hayret dolu bakışlarının arasında genç kadının tüm kıyafetlerini gelişigüzel yerleştirmeye başlamıştı.
"Ne yapıyorsun?" Nazar'ın sorusu cevapsız kalacaktı. "Sana ne yaptığını sordum."
"Gidiyorsun!"
"Sen neden bahsediyorsun?" Mervan valizi yeterince doldurduğundan emin olunca kapağını kapatıp fermuarını çekti. "Daha fazla burada kalamazsın. Hayatın tehlikede. Laf söz dinlemiyorsun. Sen Amerika'ya gideceksin. Ben de buradaki işleri halledip oğlumuzla sonradan yanına geleceğim. Daha fazla birlikte dolaşmamızın manası yok."
Mervan eline aldığı valizi kapının önün bıraktı ve silahının şarjörünü çıkarıp dolu olanıyla değiştirdi. Kendisini delici bakışlardan korumak için bakışlarını yerden bir an olsun kaldırmıyordu.
"Hiçbir yere gitmiyorum. Böyle konuşmadık."
"Ben öyle uygun gördüm." dedi Mervan silahının sürgüsünü çekerken. Nazar Mervan'ı göğsünden itip birkaç adım gerisi geriye sendeletti. "Sana gitmeyeceğim dedim. Ben korkak değilim. Sürekli emirler yağdırmaktan vazgeç. Kalıp ölüm de dahil her şeyle yüzleşecek cesaretim var."
Mervan onu hayranlıkla süzerken Nazar Mervan'a yaklaşıp sert bir şekilde kocasını duvara sıkıştırdı. "Beni hafife alıyorsun."
"Almıyorum!" dedi Mervan ciddiyetle. Nazar hafife alınacak en son insan bile değildi. Sevdiği kadın yakısına yapışıp onu tehditlerle sindirirken farkında olmadan birbirlerine ne çok benzediklerini sorgulamadan edemedi. Genç kadının yakasındaki ellerini çözüp ince tehdidini umursamadan dudaklarındaki zehri tattı. Alınları birbiriyle buluştuğunda sesi çok daha zayıf ve aşk doluydu.
"Sana bir şey olmasına dayanamam. Sensizlikle yüzleşemiyorum. Ayrılığı istediğimi mi zannediyorsun? Ben sensiz bir dakika bile geçirmek istemiyorum. Sabırlı olmak zorundayız."
"Burada kalacağım." Mervan burunlarını birbirine değdirecek kadar yaklaştı. "Yırtıcı vahşi kedim. Belki de senin en çok bu halini seviyorumdur."
Yüzleri birbirine yaklaştığında onun sıcak nefesini sarılıp ölmek istedi. "Aşkım..." Elleri Nazar'ın önce beline ardında da beline sabitlenen fermuarına ulaştığında artık iki düşman olamayacaklarını düşünüyordu. Çünkü Nazar gözlerine artık nefretle değil aşkla bakıyordu. Gerçekten onu bir daha kaybetmemek üzere kazanmış mıydı, yoksa hayat alacağı intikam için yollarına hendekler mi döşüyordu?
Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız. ☺️
|
0% |