Yeni Üyelik
90.
Bölüm

90. Bölüm: Yalancı Bahar

@syildiz_koc

 

Medya: Taşkın (Bahar)

 

Hançer olsa ellerin, bağrıma basarım

Kor ateş olsa gözlerin, ben yine yanarım

Bir taraftan bir tarafa savurdu hayat

Elde kalan biraz acın, bir de kırık kalp

Dağların karları erimeden gel

Yazım senin, kışım senin yâr

Hasretin boynuma dolanmadan gel

Adın cennet, gözlerin bahar

 

 

Mervan kollarının arasındaki karısına sevgiyle baktı. Uzun kirpiklerinin ince gölgelerini, yüzündeki çekici kıvrımları yanağındaki sevimli gamzesini hayranlıkla izledi. Başını çıplak göğsüne yaslamış geçmişin tüm acılarından habersiz ne kadarda masum uyuyordu. Saçlarını okşayıp yanağına sevgi dolu bir öpücük kondurdu.

 

"Söylediğim tüm yalanlar için affet beni Nazar. Keşke geçmişteki acılarının sebebi olmamış olsaydım. Keşke bambaşka hayatlardan kopup gelen ve birbirine bir tesadüf sonucu âşık olan iki yabancı olsaydık. Olamayız biliyorum. Kader bize ağlarını çoktan ördü. Bize sunulan ömrü istesek de istemesek de yaşamak zorundayız. Bize verilen bu şansı bir daha elimden kaçırmak istemiyorum. Tek umudum gerçekler ortaya çıktığında da beni anlayıp şimdiki gibi sevebilmen."

 

Nazar'a sımsıkı sarılıp varlığını hissetti. Çalan kapı ikisinin de irkilmesine sebep olmuştu. Saat sabahın sekizi bile değildi. Bu saatte kapılarını kim kapılarını çalardı ki? Yataktan kalkıp giyindi ve silahını alıp pencereden dışarıya baktı. Gördüğü yaşlı adam zihnini allak bullak etmişti. Kapısını karanlık birinin çalmayacağını tahmin etmişti etmesine ama polisleri ya da eşkıyaları görse bu kadar şaşırmazdı. Silahını beline sokup kapıyı hafifçe araladı.

 

Yaşlı adam yüzündeki durgun ifadeyi bozmadan ona yaklaştı. Üzerinde yeşil bir süveter bulunuyordu. Süveterin içinde ise beyaz gömlek vardı. Ayağındaki sarı çizmeler balıkçı teknesinde kaçıp geldiğini gösteriyordu. Kır sakalları ve zayıf yüzü, o yüzü tamamlayan minik yeşil gözleriyle uyum içindeydi. Yaşlanmıştı Hamsili Baba fakat yaşlılık gözlerindeki ışıltıyı eskitememişti.

 

"Mervan..." Genç adam onu görmezden gelmek istedi fakat kalbi bu duyarsızlığa mani olmaktan başka bir şey yapamamıştı. Giysilerini düzeltti ve dışarı çıkıp kapıyı ardından kapattı. "Beni nasıl buldun?" Karşısındaki yaşlı adam geçmişin hislerini bir huzme gibi zihnine yansıtmıştı. Hamsili Baba yüzünü asıp teessüf dolu bakışlar attı.

 

"Görmeyeli yol yordam unutmuşsun Mervan. Tanrı misafirine böyle mi davranır?"

 

Mervan dolan gözlerini kaçırıp içini acıtan duygulara direnmeye çalıştı. Hamsili Baba da durumun zorluğunun farkındaydı ama birinin cesaret edip bu küskünlüğü bitirmesi, yuvadan kaçan hırçın güvercini vatanına kavuşturması gerekiyordu.

 

Yaşlı adam, yüreği kinle yıkanan Mervan'ın yanına gelip dostça omzuna dokundu. "Demek buralara kadar gelip Hamsili Babanı görmeden gidecektin ha!"

 

Mervan elinde olmadan gülümsedi. Geçmişinin tozlu raflarına sakladığı adam alicenaplığından hiçbir şey kaybetmemişti. Bakışlarını kaldırdığında aynı tebessümün onda da açtığını gören Mervan, gururu kenara bırakıp boynuna sarıldı. Bu adamı yaşadığım hiçbir şeyden mesul tutamazdı. Tek suçu ona maziyi hatırlatan yaralayıcı bir hançer olmasıydı. Sımsıkı kucaklaşıp geçmişteki Mervan olmaya çalıştı. Küçücük bir bile olsa o temiz kalbi, güçlü ruhu dur durak bilmeyen deli yüreğinde hissetmek istiyordu.

 

Kokusu bile aynıydı Hamsili Babanın hacı yağına çalım atar gibi ortaya çıkan balık kokusu... Elleri yine suda dolaşmaktan çatlak çatlaktı. Muhtemelen akşam yorgunluktan kremlemeyi unutmuş hep oturduğu sallanan koltuğunda şömineye karşı uyuyakalmıştı. Alın çizgileri tatlı bir kavisle aşağıya iniyordu. Göz altları yaşlılığın emareleriyle hafifçe çökmüştü. Minik dişleri ise hâlâ hatırladığı gibi aralıklıydı.

 

"İyi ki geldin baba!" diye sayıkladı. "İyi ki geldin. Keşke seni kovduğumda da hiç gitmeseydin. Keşke otur lan yerine deyip beni bir güzel pataklasaydın. Pataklasaydın da bambaşka bir Mervan olarak çıksaydım karşına."

 

Hamsili Baba Mervan'ın kızaran yanaklarını kavradı ve alnından öptü. Sözlerinin vardığı yeri anlamasa da kalbindeki şefkat ilk günkü gibi tazeydi. Ona kızamıyor, içindeki özleme direnmeyi düşünemiyordu. Yumruk yaptığı elini hafifçe Mervan'ın göğsüne indirdi.

 

"Babalar evlatlarını asla terk etmez. Yiyecek dayağın, işitecek azarın varmış ki geldin gene kapıma." Mervan, "Keşke bıraktığın adam olsaydım baba." demek istedi fakat bu yaşlı adamın yüreği onun kanlı ellerini kaldıramayacak kadar hassastı. Susup tebessüm etmeyi tercih etti. Mervan'ın geçmişte yaşadığı acılara karşı elinden başka bir şey gelmiyordu artık.

 

Birlikte ağaçların arasında görünen patika yola doğru yürüdüler. Mervan, Nazar'ı uzun süre yalnız bırakamayacağını biliyordu. Bu yüzden görüşmeyi kısa tutup olabilecek en çabuk şekilde sevdiği kadına dönmek zorundaydı. Baba diyebildiği bu eşsiz adamın yanında bile belindeki silahı kollamadan edemiyordu.

 

"Nasıl buldun beni?" Hamsili baba haylazca kaşını kaldırdı. "Kuşlar söyledi." Mervan kızgınlığını gizlemeden yumruklarını sıktı. "Orkun söyledi değil mi? İşgüzar züppe..." Hamsili Baba araları hafifçe ayrık duran dişlerini göstererek gülümsedi. "Söyledi tabi. Seni bulmuş bir daha bırakır mı?" Yaşlı adam kırgınca iç çekti.

 

"Bir anda ortadan kayboldun. İnsan merak ediyor işte! Babanı mı öldürdük be oğlum? İnsan onca zaman hiç mi arayıp sormaz?"

 

Mervan, başını eğip geçmişteki kötü anılardan geleceğe yönelik düşlerine sığındı. O olaylardan sonra kaçar gibi şehri terk etmişti. Ona sırtını dönen kimsenin yüzünü görmek istememiş varlığına tahammül edememişti. Hamsili Baba onu anlayamasa da Mervan artık geçmişin peşinde olamazdı. Ona kötü şeyleri hatırlatan insanlardan uzak durmak zorundaydı.

 

"Ne olur bu konuları açmayalım baba. Ben yeni bir sayfa açtım. Sevdiğim kadınla birlikte mutlu bir yuva kurmak istiyorum. Biraz buralarda tatil yapıp yurtdışına çıkacağız. Orda tertemiz bir sayfa açacağım."

 

"Misafirsin yani!" dedi Hamsili Baba sesine yansıyan hüznü gizlemeksizin. Mervan başını salladığında onun kararlı olduğunu anlamıştı. "Ne zaman?"

 

"Yakında!" diyebildi Mervan. Komiser sağ oldukça işi hiç kolay değildi. "Paraya ihtiyacım var. İşler pek istediğim gibi gitmedi. Gerekli tahsilatı yapana kadar buralardayım." Hamsili baba kızgın kızgın soludu. Elini kendi bağrına hafifçe vurup, "Vay deli oğlan vay! Madem paraya ihtiyacın var ben ne güne duruyorum. Gel açılalım seninle canına yandığımın Egesine. Tavlayalım balıkları takalım oltamıza, gül gibi geçinir gideriz. Her yer derya denizken açlık kimin haddine düşmüş! Çok kazandıramam ama haftalık olarak az buçuk bir şeyler alırsın."

 

Mervan onun şevkine gıptayla baktı. Yaşlı adamın bu yaşında bile yaşama sevinci ölmemişti. Heyecan dolu maceraperest gönlü Mervan'ın hüsran dolu vicdanını bile şevke getirmiş yeniden hayata dönmesi için fırsat vermişti. Başını olumlu anlamda salladığında yaşlı adam şen kahkahalar atıp onu omuzlarına vura vura patakladı. Yıllar sonra ilk kez biri Mervan'a böyle samimi yaklaşmıştı. O bitmek bilmez bey imajını bir kenara bıraktığında beri ilk kez kendisini huzurlu ve güvende hissediyordu.

 

Kadir Bey'le geçen onca yılda hiç böylesi bir ilişkileri olmamıştı. Onun sert duruşu oğluna karşı olan mesafeli tavırları Mervan'ı bir babası olduğu konusunda asla ikna etmemişti. Kadir Bey'in gündemi her zaman baba-oğul ilişkileri dışında bir şeylerle meşguldü. Onunla balık tutamaz, iç açıcı bir sohbet de edemezdi. Mervan'ın belki de yüreğindeki boşluğun en önemli sebebi buydu. Anne-baba sevgisinin eksikliği... Bu yüzden Nazar'a sımsıkı tutunmuş ve hayatındaki bütün boşlukları onunla doldurmuştu. Tam da bu yüzden onun çekip gitmesi Mervan'ın kalbinde yeri doldurulamaz kocaman bir boşluğun oluşması demekti.

 

***

 

Soğuk kış günleri geride kalmıştı. Havada belli belirsiz bir ayaz varlığını hissettirse de açan beyaz çiçekler ve taze bahar dalları soğuğu yalancı çıkarır gibi tüm görkemini gözler önüne sermişti. Güneş gökyüzünün turkuaz asi tonlarını denize yansıtırken büyük bir tekne usulca dalgaların dansına eşlik etti. Mıstık güverteyi elindeki uzun saplı süpürgeyle temizlemeye girişmiş, yer yer duraksayıp ağır bir iş yapıyormuş gibi alnındaki terleri elinin tersiyle silmeye başlamıştı.

 

Mervan, göz ucuyla onu kollarken elindeki ağları güç bela açmanın çabasıyla birkaç kez gerildi. İçinde tarifi mümkün olmayan eşsiz bir mutluluk vardı. Havanın güzelliğinden mi bilinmez, neşesi karşısında yaşadıklarının hüznü kamburundan sıyrılmış ve hayatının küflü mezarına sahici bir kederle gömülmüştü. Burada eski Mervan olarak bulunuyordu. Kirlenmemiş, suça bulaşmamış masum Mervan... Kendisi içten içe yaptıklarının suçuyla pare pare yansa da çevresindekilere karşı duru bir deniz gibi gizli kalmaya mecburdu.

 

Bakışları gayriihtiyari Hamsili Baba'da gezindi. Acaba şu an bir katili, bir suçluyu ağırladığını bilse yine de aynı yürekliliği, aynı sevgi dolu bakışları sunar mıydı ona? Dürüstlüğü yakut bir broş gibi göğsünde taşıyan bu adam ona kucak açıp yardım eder miydi? Mervan cevabını vermekten korktuğu bu soruyu zihninin çorak bahçesinden uzaklaştırıp içindeki dağdağayı yutkunmaya çalıştı. Burada uzun kalmayacaktı. Aksi takdirde yakalanıp Nazar'dan tamamen kopmak zorunda kalırdı ki bu asla onun tahammül edebileceği bir şey değildi.

 

"Bakalım balıklar ağlara düşmeye hevesli mi?" dedi Hamsili Baba Mervan'ı özlem yüklü bakışlarla tararken. "Senin elinden kimse kurtulamaz baba. Kolbastı yapa yapa gelecekler hem de." Hamsili baba püskül bıyıklarının arasından genişçe gülümsedi. "Kolbastı değil zeybek. Kuzular gelsin tavada zeybek oynattıracağım onlara."

 

Mervan, hüzünle gülümsedi. Aklı arkadaşlarıyla eğlendiği o güzel günlere savrulmuş, zihni buzlarından çözülüp geçmişin eteklerinde kayıp bir hatıranın bağrına sinmişti. Her şey mahvolmadan önce ne de güzel gülüyorlardı. Mervan, az parayla mutlu olunabildiğini o güzel günlerde yadından bir an olsun ayırmamıştı.

 

Babasının görkemli malikanesinde her şeyin en güzeline ve kalitelisine sahipken asla tadamadığı mutluluğu ve güveni üniversiteye geldiği o yıllarda bulmuştu. Parasız geçirdiği günler, yediği makarnalar ve sıkıntılı geçen onca zaman Mervan'ı zerre kadar rahatsız etmiyor, bilakis şu an ki haliyle o temiz kalabildiği günleri mumla arıyordu. Zihnindeki kareler ise alevin karşısında aciz kalan kibrit çöpü gibi içindeki özlemi katre katre arttırıyordu.

 

Zamanı geriye almak istedi. O günlere geri dönmeyi ve herkese, her şeye rağmen Doktor Mervan Hanzade olabileceği anı bambaşka bir tercihin eline bırakmayı diledi. Ne yazık ki artık bunun için çok geçti. Elinden akıp giden kanlar, tırnaklarındaki ceset derileri, kimse görmese de gözlerinin değdiği her an günahları yüreğini istila ediyordu. Gerçekten her şey için çok geç olabilir miydi?

 

"Delikanlı, hadi bakalım. Ağları deryaya bırakma zamanı geldi." Mervan, onu başıyla onaylayıp talimatlarını birebir yerine getirdi. Teknenin içinde mavi denize göz kırptı. Epey bir zaman sonra ağlar denizden kurtulup yeniden teknede yerini aldı. Güverte irili ufaklı balıklarla dolmuş, çırpınışları yüzleri güldürmüştü. Bereket, dümeni kısa sürede limana çevirmiş, gözlerin neşeli parıltıları iştahla sulanan ağızları sabırsızlandırmıştı.

 

Tekne usulca limana yaklaştı. Mervan, başındaki bereyle yüzünün neredeyse tamamını örtmüş, aşırıya kaçacak şekilde atkısını önce boynuna sonra da yanaklarına kadar kapatmıştı. Henüz deniz evine geçmediklerinden kalabalık ortamda tanınmak istemiyordu. Dikkat çekecek şekilde davranmamaya çalışsa da gerginliği daha şimdiden Hamsili Baba'nın gözüne batar olmuştu.

 

"Neyin var evlat? Yüzün sapsarı oldu." Zoraki gülümsemeye çalıştı. "Hava çarptı galiba. Kendimi iyi hissetmiyorum. Bir an önce koya dönsem iyi olacak. Hem Nazar da yalnız kaldı, meraklanmıştır." Hamsili Baba, Mervan'ı yakından tanıyor olsa da bu tuhaf haline anlam verememişti. "Tamam, sen tekneye geç biraz uzan. Ben balıkları teslim edip geliyorum." Mervan, onaylar gibi başını sallayıp, dikkat çekmemeye çalışarak tekneye yöneldi.

 

Buralara yabancı olması insanların bakışlarını üzerine mıhlamış, deyimi yerindeyse nefes dahi aldırmamıştı. Olası bir aksilikte çevresindeki insanların zarar göreceğini biliyor, başlarını belaya sokmamak için Hamsili Baba'dan ve diğerlerinden kaçmanın yollarını arıyordu. Güverteden geçip küçük odacığa yerleşti. Küçük bir yatak ve duvara monte edilmiş klasik bir dolap vardı. Kapalı, dar ortamları sevmese de dışarıdaki tehlikeden kurtulmak için burayı cennet kabul edebilirdi.

 

Ne yapıp edip buradan gitmeliydi. Nazar'ın gazetede resimleri çıkmıştı ve bu onların yakalanmasını çok olası bir hale getiriyordu. Hamsili baba, haber takip eden biri olmasa da yanındakiler bir şeylerin ters gitmesine sebep olabilirdi. Mervan, hayatındaki bu değerli ihtiyara zarar vermeyi asla kaldıramazdı.

 

Hamsili Baba döndüğünde dümeni bademli koyuna doğru kırdılar. Yanında Mıstık'tan ve Salih'ten başka kimse kalmamıştı. Mıstık çocuk sayılsa da oldukça uyanıktı. Bakışlarından bir şeyler sezdiğini Mervan çok rahat anlayabiliyordu. Salih ise dilsizdi ve içe kapanık yapısı Mervan için bir tehlike teşkil etmiyordu. Onlarla az konuşuyor kendisine yönelik olumsuz düşünceler beslemelerine engel oluyordu.

 

Tekne koya yaklaşınca Mervan, yakınlardaki deniz evine hasretle baktı. Nazar'ın pudra rengi, zarif elbisesini gördüğünde içindeki tüm korku bedeninden silinip gitmişti. Artık görmek istediği tek şey onu çakır bakışları, bebeksi güzel gözleriydi. Uzaktan güneşin alnında parıldayan altın sarısı ipeksi saçlarını, başına iliştirdiği küçük pudra rengi yemeniyi görüyor, onun masumiyetinin hasretiyle ruhunu ilmek ilmek dokuyordu. Dümenden yükselen sesle mavi gözler rotasını şaşırıp bedenine odaklandı. Tekne sahile yaklaştıkça içinin hararetle kavrulduğunu teninden kalbine birkaç tane serseri lavın akıp gittiğini hissetti.

 

Tekne durmadan koşar adım ipli merdivene doğru yürüdü ve ıslanan paçalarını umursamadan Nazar'a doğru koşup sımsıkı sarıldı. Yine onu gördüğü ilk günkü korku sarmıştı içini. Kaybetme korkusu... Elleri sarı saçlarında gelişi güzel dolaşırken Hamsili Baba'yı da onun neşeli eşini de görecek durumda değildi. İzleniyor olmak ise zihninin kıyısından bile geçmiyordu.

 

"Umarım yokluğumda sıkılmadın." Elleri Nazar'ın masum beyaz yüzünde ürkekçe dolaştı. "Bir sıkıntı yok değil mi?" Nazar, yüzündeki yumuşak ifadeyi bozmadan, "Yok. İyiyim." diye karşılık verdi. İçini kaplayan huzursuzluk Mervan'ın ilgili, güzel davranışlarıyla gerisin geriye akıp gitse de tam anlamıyla rahatlamış sayılmazdı.

 

"Sadece..." dedi dolgun dudaklarının arasından. "Oğlumu görmek, onu kucaklamak istiyorum artık. Güvende olduğunu bilmek, sesini duymak bu kadar zor olmamalı."

 

"Oğlumuz güvende Nazar, fakat bir süre daha bu ayrılığa mecburuz. Onu sana getirmek için elimden geleni yapacağım." Söylediği söz o kadar doğruluktan uzaktı ki buna kendisi bile inanmakta güçlük çekti. Nazar'ı buradan kurtarıp Amerika'da güvenli bir yere götürecek ve Aras'ı ortalık sakinleştiğinde ancak yanına alabilecekti. Aksi takdirde bir araya gelmelerine ne Kadir Bey ne de polis asla müsaade etmezdi. Şu an bile ensesinde bitmeleri an meselesiydi. Şimdilik bu durumu kabullenip yola devam etmeleri gerekiyordu.

 

Nazar çaresizce bakışlarını kaçırdı. Oğluna kavuşabilmek için delicesine bir arzu duyuyor, bir kez dokunabilmek, öpüp okşayabilmek için her an Allah'a yakarıyordu. Fakat sabretmekten başka çaresi yoktu.

 

"Hadi bakalım gençler, kolları sıvayıp işlere koyulma zamanı. Bakalım Ege hamsisini de beğenecek misiniz? Bugün ızgaralar benden." Mervan, oldukça keyifli bir şekilde Nazar'ın elini tutup bahçeye yöneldi. Bahçede erken açan bahar çiçekleri vardı. Ufak çaplı ısınan havaya aldanmış ve olması gereken vakitten önce boy vermişti. Mervan bilirdi, henüz soğuklar dinmemişti ve hava yeniden soğuyacaktı. O zaman kapıda biten kışın kurbanı hevesi kursağında kalan yalancı bahar çiçekleri olacaktı.

 

Deniz gözlerinin önünde dalga dalga kıyıya vuruyordu. Güneş batarken havada ıssız bir ayaz baş göstermeye başlamıştı. Mervan hazırlıklı geldiği için huzurluydu. Elindeki beyaz şalı Nazar'ın omuzlarına bıraktı. Karşılığında küçük bir tebessümün bakışlarını okşamasına izin verdi. Tepe ampulleri gergince bir telle masanın yukarısında kocaman bir kare oluşturmuştu. Mervan Nazar'ın aydınlanan yüzüne ve ışıktan rek değiştiren gözlerine sevgiyle baktı. Hayalinde bir gün buraya onunla geldiğini hep düşlemişti ve neyse ki hayalleri bir kez olsun gerçeğe dönüşebilmişti.

 

Hamsili Baba, hünerli elleriyle hamsileri dakikalar içinde temizlerken o da mangalı yakmaya koyulmuştu. Nazar ve Hayriye Hanım salata ve mezelerle uğraşırken ufak çaplı çiselenen yağmur yüzlerin tebessümüne engel olamadı.

 

Masa krem rengi bir örtüyle süslendi, üzerine Nazar'ın bahar çiçekleri eklenince her şey daha da güzelleşmişti. Nazar, Hayriye Hanım'ın huzur verici yaklaşımıyla içinde büyük bir samimiyet hissetti. Onları kısa sürede ailesi gibi kendisine yakın bulmuştu. Mervan, göz ucuyla Nazar'ı süzdü. Onun mangalda balığa hayır diyemediğini çok iyi biliyordu. Dudaklarını yalaması, çocuksu bir şevkle yutkunması kıkırdamasına sebep oldu. Elleriyle tabağına servis yapıp, "Bak bakalım sevecek misin? Bu Hamsili Babayla özel yemeğimiz. Balık pişirmek konusunda üstün yeteneklerimi ondan aldım."

 

Nazar, küçük bir lokmayı ağzına atıp mırıl mırıl keyifli sesler çıkardı. Yemeğin lezzeti damağında enfes bir tat bırakmış, guruldayan midesi büzüldüğü yerden kendisine kavuşacak lokmaların hesabını yapar olmuştu. "Nefis olmuş. Hiç böylesini yememiştim."

 

"Biz yaptım mı böyle yaparız Nazar kızım. Hadi bakalım soğutmadan yiyin." dedi Hamsili Baba, özel yufka ekmeği salatayla önlerine uzatırken. Mervan ve Nazar kendileriyle ilgili pek bir şey anlatmasa da Hamsili Baba ve Hayriye Hanım tatlı sohbetleriyle ortamı çoktan hareketlendirmişti. "Nasıl tanıştınız baba. Yıllar yılı ben evlenmem deyip dururdun. Sana tövbeni bozduran hadiseyi merak ettim." Hamsili baba Hayriye Hanım'ın yaşlı ellerini masanın üzerinde zarifçe tutup dudaklarına götürdü. "Bilirsin. Ben inatçının tekiyimdir. Balık pazarında hemen yanı başıma tezgah açtı bu inatçı kadın." Yaşlı adam büyük bir öfkeye tutulmuş gibi ellerini hayretle havaya kaldırdı. "Düşünebiliyor musun? Benim yıllardır açtığım ve kimseye kaptırmadığım tezgaha yerleşmiş." Hayriye Hanım sözün burasında Hamsili Baba'ya küçük bir çimdik attı. "Orası benim tezgahımdı bir kere. Sen yerime göz koymuştun."

 

"Benimdi hatun. Attırma deli sinirimi şimdi!"

 

"Attırırsam ne olur?" diye yalancı bir kızgınlıkla karşılık verdi Hayriye Hanım. Nazar ve Mervan yüzlerindeki tebessümle onları takip ediyor ve merakla lafın devamını bekliyorlardı. "Sonra ne oldu?" dedi Nazar onları harekete geçirmek ister gibi. Lafın burasında Hayriye Hanım devreye girdi. "Ne olacak? İlk gün herkesi güldüren bir tartışma. Sonra fiyat savaşı... Sonra balık satarken şarkılı türkülü sataşmalar..." Kahkahalar dolunayın şahitliğinde masanın sevda tınısına eşlik etti.

 

"Hayriye Hanım bir gün tezgaha gelmedi. Bekledim bekledim kimse yok. İkinci gün, üçüncü gün derken Hanım bildiğin kayıplara karıştı. Hasta olduğunu duyunca bir saksı çiçeği alıp kapısına dayandım." Hayriye Hanım başını Hamsili Baba'nın omzuna yaslayıp iç çekti. "Saçlarını tarayıp kıravat takmıştı. İki dirhem bir çekirdek karşımda görünce kız istemeye mi geldi acaba diye düşündüm."

 

"Nefretten aşka... Çok hoş bir hikâye!" Nazar'ın çiçekler açan kalbi Mervan'ı da heyecanlandırmıştı. Demek küçük Hanım böyle hikayelerden hoşlanıyordu. Nazar, aralarındaki gerçek hikayenin de böylesi bir vurgunla başladığını bilse ne hissederdi acaba? Mervan diline gelenleri yutup, "Sonra ne oldu?" diyerek karısına aşkla bakan Hamsili Babayı dürttü. "Ne olacak? Küçük bir kavga ve başlayan harika bir dostluk... Sonra ikinci baharımızı yaşayıp dünya evine girdik. Yaşayıp gidiyoruz küçük fakirhanemizde."

 

Tanışma hikâyeleri masada mutluluğun dozajını arttırmış, ikiliyi heyecandan heyecana sürüklemişti. Tabaklar ve içecekler büyük bir iştahla tüketilirken ortam bir başka sesin varlığıyla adeta zelzeleye uğramıştı.

 

"Afiyet olsun Hamsili Baba." Tüm gözler bir an da sesin sahibine yöneldi. Hamsili Baba, neşeyle bıyıklarını burkarken, Mervan sessizce ayağa kalktı. Onu görmeyi beklemiyordu. Yüzü unutmaya çalıştığı tüm acıları kozasından çıkarıp hayallerini siyaha boyamıştı.

 

"Hoş geldin Orkun. Geç kaldınız delikanlı, nerdeyse yemeği tamamladık. Hadi soğumadan geç otur." Mervan dudaklarını peçeteyle zarifçe silip gitmeye yeltendi; fakat Hamsili Baba bu kaçışa bu kadar kolay müsaade vermeyecekti. "Nereye Mervan? Vedalaştığımızı hatırlamıyorum." Sırtı ona dönüktü ve omzunun üzerinden de olsa eski dostuna bakmaya cesaret edemiyordu. Korkuyordu. Onun yüzünü gördüğünde kininin zayıflamasından ve kendisinden af dileyen ela bakışlara yenilmekten çok korkuyordu.

 

"Ben kalksam iyi olacak." dedi Mervan solan yüzünü öfkeyle kaçırırken. Onu durduran Hamsili Baba'dan başkası olmayacaktı. "Burada küslük olmaz evlat. 3 günlük fani dünyada bu kadar dargınlığa gerek var mı? Hadi bakalım sarılıp helalleşin. Babanızın bu kadarcık hatırını kırmayın." Mervan, ona sırtını dönüp hızla uzaklaşmaya çalıştı. Nazar a telaşla ayaklanmış ve Mervan'ın fevri davranışından ötürü dostlarına mahcup olmuştu. Bu kadar inatçı olmak zorunda mıydı Mervan? Sorsa sevdiği kadına bu küslüğün sebebini anlatır mıydı?

 

"Benim onunla konuşacak hiçbir şeyim yok." O uzaklaşırken Nazar da anlamsız bakışlar eşliğinde masadan kalkıp yanına gelmişti. Rica yüklü mimikleri Mervan'ı sakinleştirse de geri adım attırmayı başaramadı. Nazar'ın narin elleri Mervan'ın biçimli omzuna şefkatle dokundu ve birlikte deniz evine doğru yürümeye başladılar.

 

"Mervan duuuuuur!" Siyah bakışlar usulca kapandı. Bedeni kaçıp gitmek istese de ruhu bu anın deryasından sıyrılamıyordu. "Kaçma benden. Biz senle çok yakındık be! Kardeşten öte değil miydik? Herkes sırtını dönse ben sana yine de omuz vermez miydim? Bana nasıl yüz çevirirsin? Nasıl bir yabancı gibi davranırsın?" Mervan alışılageldik beylik tavırlarla ardındaki yaralı delikanlıyı aşağılar bir edayla süzdü. Dudakları titrese de her zaman yaptığı gibi alayla ve samimiyetsizce kıvrıldı. Dostunu geride bıraktığı noktaya huzursuzca dönüp histerik bir kahkaha attı.

 

"Ne dostluk ama! Ben ölümün kıyısında yürürken. Ateşten bir gömleği tenimi geçirip anbean kahrolurken neredeydin? İhanet! Sizin yaptığınız tek şey buydu. Sırtımdan vurdunuz beni. Gözünüzü kırpmadan bir kalemde harcadınız. Affetmiyorum, asla seni bir daha kabul etmiyorum anladın mı?" Orkun, gözünden damlayan yaşları avuç içleriyle silip titrek sesiyle karşılık verdi. "Sen benim kardeşimdin Mervan. Ben sana hayat borçluyum. Bir çift söz yollarımızı ayırmaya yeter mi sandın?" Mervan arkasını dönüp gitmeye yeltendiğinde önüne geçip kollarından yakaladı. "Artık kaçamazsın Kara Oğlan. Bugün yüzleşip tüm hesaplarımızı kapatacağız."

 

Mervan kollarını Orkun'un sıska bedeninden kurtarıp kendinden uzaklaştırdı. "Benim seninle konuşacak hiçbir şeyim yok Orkun. Sen dostluğumuzu mahvettin. Bir daha ne sana inanırım ne de dostluğuna. Düş yakamdan! Kardeşlik bitti!" Arkasını dönüp gitmeye yeltendiğinde Orkun bir kez daha önünü kesip onu durdurdu. "Demek o kadar önemsizim senin için. Demek bu kadar kolay yıkıp harcadın dostluğumuzu." Mervan onu itip gerisin geriye sendeletti. Orkun kendisine kıyasla oldukça sıska olduğunda olası bir kavgada bundan çok daha fazlasını yapabilirdi. Kıyabilseydi çoktan yapmış bile olabilirdi. Ama kıyamıyordu. Deliydi doluydu Orkun ama kalbinde ne kine ne nefrete uzun süre yer vermezdi. Ne varsa dilindeydi bu hıyar ağasının, kalbi elyaf yastık gibi yumuşacıktı.

 

"Harcadım lan var mı?" dedi Mervan deli gibi haykırarak. Nazar, Mervan'ın elini tutup, "Lütfen!" diye sayıkladı. Orkun, Nazar'a tuhaf bir merakla baksa da gözlerinin Mervan'dan uzaklaşmasına izin vermedi. "Hayatımı sen kurtardın şimdi nasıl arkanı dönüp gideceksin?" Hamsili Baba ve Hayriye Hanım bu ikiliyi takip ederken Nazar Mervan'ın bu kadar acımasız oluşunu içten içe kınamadan edemedi. Bu özür ve pişmanlıkların hiç mi değeri yoktu? Mervan ne yaşamıştı ki kini bu kadar zaman devam etmiş, harlandıkça harlanıp zihnini ele geçirmişti?

 

"Hayatın da sen de umurumda değilsin." Orkun, deli yürekli adamın önüne geçip peşinden hınca hınç bir öfkeyle bağırdı. "Peki ya ölümüm o da umurumda değil mi?" Mervan, yumruklarını sıkıp, "Değil, var mı bir diyeceğin?" diye bağırdı. Orkun hüzünle yutkunup biraz daha kısık bir sesle inledi.

 

"Öleyim o zaman!"

 

"Öl lan! Ölmezsen adam değilsin." Mervan bu sözleri dudağından kovduğu an içine çöreklenen acının yıkımıyla pişmanlıklara sürüklendi. Yıkılışını dostundan gizleyebilmek için yüzünü çevirip gözyaşlarını içine akıttı. Bir an önce gitmezse içinde kopan o yıkıcı fırtınalara engel olamayacak küçük bir çocuk gibi haykıra haykıra ağlayacaktı. Nazar'la birlikte birkaç adım atmıştı ki, Orkun'un kız arkadaşının çığlığı adımlarını bir kez daha sendeletti.

 

"Hayır duuuur!" Ardından Hamsili Baba'nın hayret dolu haykırışı eklendi. "Ne yapıyorsun Orkun duuuuur!" Orkun'un kendisini bıraktığı dalgalar Mervan'ın gözlerinin iri iri açılmasına sebep oldu. Ne olduğunu bile anlamadan kaşla göz arasında kendisini denizin derinliğini hissettirdiği noktaya doğru savrulurken buldu. Saniyeler önce dostunun silüetini görmüş olsa da şimdi bulunduğu yer uçsuz bucaksız bir su birikintisinden ibaretti. Sert kulaçlar eşliğinde, "Orkuuuuuuun!" diye bir feryat kopardı. Bakışları korkunç bir hızla denizi yarıp karanlık sulara gömüldü. Çaresizlik iliklerine kadar üşümesine sebep olmuştu. Yanıyordu Mervan ki o yanmalara ölmelere alışalı çok olmuştu. "Neredesin lan çık ortaya. Orkuuuuun!"

 

Nazar, kıyıdan çaresizce denize doğru koşmaya başladı. Orkun'un kız arkadaşı Sedef ise çoktan kayalıklara varmış dalgalarla cebelleşmeye başlamıştı. Onlara Hamsili Baba ve Hayriye Hanım eşlik etti. Herkes canhıraş bir şekilde Orkun'un arıyor, bir ses bir nefes bulmak için çırpınıp duruyordu. Mervan, aceleyle bir kez daha dalıp o tanıdık simayı ay ışığının yansımasıyla dalgalanan denizde aramaya koyuldu. Ölürcesine nefesini tutmuş, boğulmak pahasına her yeri santim santim arşınlamıştı.

 

Her nefes almak için çıktığında "Orkuuuun!" diye haykırsa da sesine bir cevap alamıyor, geçen her dakika umuduna öldürücü bir mızrak saplıyordu. "Neredesin Orkun. Bırak şakayı. Çık ortaya lan, çııık!" Yeniden suya daldığında eline çarpan ayakla neye uğradığını şaşırdı. Bu içindeki umudu korkakça da olsa diriltmiş ve yeniden yeşermesine sebep olmuştu.

 

Orkun'u boğazını yukarıda tutacak şekilde kıyıya yaklaştırdı. "Onu buldum." Herkes bu haberle rahat bir nefes alsa da iyi haberi duymadan kimse huzura eremeyecekti. Mervan, dostunu omuzlayıp sert kulaçlarla kıyıya çıkardı. Yerdeki kumlar ıslak ayaklarının bıraktığı izle darmadağın olmuştu. Akşam ayazı bedenini titretse de Mervan içindeki lavın hararetiyle kavruluyordu. Elleri aceleyle Orkun'un nabzına ilişti. Kalp atışlarını ve solunumunu kontrol ettiğinde korkuları katlanmıştı. Çevresindeki insanlar endişeyle çırpınırken düşünebildiği tek şey Orkun'u hayatta tutabilmekti.

 

Mervan, solunumun azlığından emin olunca bedeni düz bir zemine yerleştirip üzerine eğildi. Yapılacak en doğru hamle suni teneffüstü. Dostunun üzerine eğilir eğilmez bir elin sert bir şekilde göğsünü ittiğini hissetti. "Yok artık! Bir de öp istersen!" Sesi duyan insanlar derin bir oh çekip kızgın bakışlarını yerde boylu boyunca yatan delikanlıya çevirdi.

 

"İt herif, demek oyun oynadın bana." diye bağırdı Mervan. Sevinci ve kızgınlığı bir arada yaşamış, arkadaşını dövmek ve sarılmak arasında bocalamıştı. "Evet oynadım." dedi Orkun pişkin pişkin. "Sonunda dostluğumuzun gücünü sen de anladın. Kolay mıymış öyle tok sözlerle adam harcamak?"

 

Ayağa kalkıp yüzündeki damlacıklara aldırmadan ileri atılıp onlardan uzaklaşmak istedi, fakat ne Nazar ne de Hamsili Baba bu kaçışa izin verecek gibi durmuyordu. Kaçışının mümkün olmadığını anladığında kavgaya devam edip üste çıkmaya çalıştı. "Suç bende. Bırakacaktım seni dalgalara balıklara yem olacaktın." Orkun omuzlarını haylaz bir çocuk edasıyla indirip kaldırdı. Onu kolundan tutup sarsarak kaldıran Hamsili Baba'dan başkası değildi.

 

"Ulan hergele! Aklımız başımızdan gitti. Böyle şaka mı olur?" Orkun yakasındaki ellere dokunup, "Ne yapayım baba bu Kara oğlanı yola getirmenin başka yolu yoktu. Yavur inadı var yavur. Allah yengeye sabır versin." Ardından yan yan Mervan'ı süzüp olayları kıkırdayarak takip eden Nazar'a döndü. "Sen şerbetli olmalısın. Bu adamı çekip çevirmek hiç kolay değildir." Nazar, kollarını göğsünde kavuşturup, "Bunları öğrendiğim iyi oldu." diyerek Mervan'ı alaylı bakışlarına maruz bıraktı.

 

"Ödümüzü kopardın be oğlum. Denize karışıp öldün sandık. Hiç böyle şaka yapılır mı?"

 

"Kusura bakma annem." dedi Orkun Hayriye Hanım'ın küçük, yaşlı ellerini öperken. "Zamanla alışırsın. Benim tahtalar biraz eksik. Yıllar yonttu ama bu kadar düzelebildim." Mervan'ın dudakları hafifçe tebessüm için aralandı. Bu çocuğa uzun süre kızmak ne mümkündü? Denizin tatlı esintilerinin arasından kısa bir sessizlik oldu. Islaklık herkesin üşüyüp titremesine sebep olmuştu. Artık şu muhteşem barışma anının gelmeliydi. Aksi takdirde üşütüp zatürre olmaları işten bile değildi.

 

Orkun, mahcup bir edayla usul usul sırtı dönük bir şekilde bekleyen Mervan'a yöneldi. Bir şeyler söyleyip bu anı tatlıya bağlamak istiyor ama dostunun yalçın kayaları andıran sert gururuna karşı duramıyordu. Sırtının tam arkasında söylemeyi planladığı tüm sözleri ince bir elekten geçirip sıralıyor, kurduğu tüm cümleleri dili kusmak için fırsat kolluyordu.

 

"Bir şey demeyecek misin?" dedi masum bir kedi edasıyla. Dağdan taştan ses gelmişti fakat Mervan'dan bir türlü beklediği cevap gelmemişti. Sonunda okkalı bir küfürle, "Ulan ben böyle gururun..." diye hırlayıp kırgın dostunun göğsüne başını sımsıkı bastırdı. Mervan, ilkin bağırmak ve sarılmak arasında bocalasa da sonunda kalbindeki buz dağını kırıp Orkun'a karşılık verdi.

 

"Ulan hergeleeeee, yine yaptın yapacağını." Uzun bir kucaklaşmanın ardından, sonunda hasret dolu buluşma son buldu. Orkun, kız arkadaşı Sedef'i çocuksu bir heyecanla çekiştirip dostlarının tam karşısına getirdi. "Aşkilotamla tanışın. Bu güzel bayan Sedef. Benim yavuklum olur kendileri. Mayıs'ta nişanlanacağız." Sedef başını muzırca Orkun'a doğru salladı ve hemen ardından elini uzatıp tek tek herkesle tokalaştı. "Memnun oldum."

 

"Hoş geldin kızım." dedi Hayriye Hanım. Onu takip eden Hamsili Baba'dan başkası değildi. "Bu hamsi kafalıyı yola getirirsen sen getirirsin. Yıllardır biz uslandıramadık, belli ki görevi sen devralacaksın. Aman ha dikkat et. Sakın seni de kendine benzetmesin." Orkun muzır bir şekilde dudaklarını büzdü.

 

"Yapma baba ya. Benim gibi garibana bir tekme de sen vurma."

 

"Sen hâlâ konuşuyor musun?" diye bıyık burktu Hamsili Baba neşeli gülücüklerinin arasında. Ortamın gerginliği gitmiş, neşe yeniden sükunete kavuşmuştu. Şakalaşmalar ve kıkırdamalar eşliğinde yeniden deniz evine yöneldiler. Hanımlar üst katta neşeyle kıyafetlerini değiştirirken yakılan şömineden gelen ısı salonun sıcacık olmasını sağlamıştı. Hamsili Baba, büyük bakır demliğini közün üzerine koyup fokurdayan suyun iç rahatlatıcı sesiyle kestanelerini çizmeye başladı. Büyük minderler ve yastıklar ısınmak isteyen misafirlerini ağırlamak için hazırdı.

 

Nazar büyük bir ilgiyle evin içini incelemeye koyuldu. Kalbi uzun zamandır bu kadar huzurlu bir iklimi yaşamamış, soluduğu temiz hava bu yabancı şehrin rahatlatıcı kokusunu ciğerlerinde sindirip yüzünü güldürmemişti. Gözleri kahverengi, büyük bir kitaplığın en üst rafında gereğinden fazla oyalandı. Onlarca gemi ve yat maketi sıralanmış, sanatın renkli dünyası bu sade evin her karesine nüfuz etmişti. Uzanıp mavi bir gemiyi avuçlarına aldı ve güvertesinden yelkenine kadar her santimini büyük bir merakla inceledi.

 

"Sever misin gemileri?" Küçük bir irkilmeden sonra elindeki gemiyi Mervan'a uzattı. "Evet. Çok severim. Karadeniz'de takaya bindiğimi hatırlıyorum." Bu söz Mervan'ın her an titreyen kalbine endişenin bir ok gibi saplanıp kalmasına sebep oldu. Demek Nazar bazı şeyleri hatırlamaya başlamıştı.

 

"Karadeniz'le ilgili ne hatırlıyorsun?"

 

"Çok az şey. Çoğu bulanık, kesik kareler şeklinde; ama biliyorum. Benim orada bir geçmişim var. Adını duyunca bile içimde bir heyecan, bir özlem hissediyorum. Bu hisler tesadüf olamaz." Mervan, değişen yüzünün rengini gülümseyerek gizlemeye çalıştı. En büyük korkusu Nazar'ın gerçekleri hatırlayıp yeniden ondan nefret etmesi ve yuva haline getirmeye çalıştığı bu ilişkiyi hüsran dolu bir enkaza çevirmesiydi. Bir an önce gitmek için uğraşmalıydı fakat eli kolu bu kadar bağlıyken beklemekten başka bir çaresi yoktu. Bankadaki parasına ve alacaklarına ulaşmadan kaçmak onu bir beladan diğerine düşürmeye yeterdi. Babasının her şeyi öğrenmesi başını büyük derde sokmuş, kaçış için açtığı tüm yolları tıkamıştı. Bir de işe Niyazi'nin öldürücü hamleleri eklenince Mervan'a nefes alacak kadar bile alan kalmamıştı.

 

"Neden sustun? Düşüncelerimde haksız mıyım?"

 

"Haklısın sevgilim. Balayımızı Doğu Karadeniz'de geçirmiştik. O eşsiz günleri anımsamana şaşırmamalıyım. Güzel dostlar edindik Rize'de. Harika geziler, mangallar, rafting... Bir gün dönersek yine tatil yaparız Karadeniz'de." Nazar, bir an duraksadı. Mervan'ın söyledikleri hafızasında herhangi bir hareketlenmeye sebep olmamıştı, ama yine de bunu ona belli etmedi.

 

Hamsili Baba'nın çağrısıyla herkes şömine başında toplandı. Orkun, rahatlayan vicdanıyla neşeli kişiliğini çoktan konuşturmaya başlamıştı. Mervan'la yaşadıkları anıları anlattıkça Nazar'ın yüzünde güller açıyordu. Duyduğu her sözde kocasını ne kadar az tanıdığını anımsıyor, hafızasının bir an önce yerine gelmesi için Allah'a dua ediyordu. Kendisini tamamlanmış hissedebilmesi için geçmişini hatırlaması gerekiyordu, aksi takdirde kendi gerçeklerine ve hatıralarına yabancılaşmış bir insan olarak hayatına devam etmesi gerekecekti.

 

Nazar, ağzına attığı patatesin sıcaklığını hissedince parmak uçları gayriihtiyari dudaklarına ilişti. Mervan, onun buruşan yüzünden canının yandığını anlamıştı. Elleriyle dudaklarını inceleyip sevgiyle dokundu. "Çok mu yanmış?"

 

"Kızarmış görünüyor." Küçük bir tebessümün ardından eğilip kızaran yere küçük bir öpücük bıraktı. Bu yatkınlık Nazar'ı utandırmaya yetmişti. Hamsili Baba'nın öksürmesiyle genç adam yeniden toparlanma ihtiyacı hissetmişti. Orkun, gevrek gevrek sırıtırken Mervan rengi değişen yanaklarını gizlemekte epey zorlaşmıştı. İki dost bakıştıktan sonra Orkun, işaret almış gibi geçmişi deşelemeye başladı. "Eeee ne kadar zamandır evlisiniz?" Nazar, bir cevap arar gibi Mervan'a odaklandı. Bu sorunun cevabını kendisi de bilmiyordu.

 

Mervan, bir boşluğu doldurur gibi, "3 yıl oldu." diye cevap verdi. "Vay be kardeşimin düğünü olmuş ve ben nikah şahidi, sadıcı bile olamamışım."

 

"Çok fazla davetli yoktu. Birkaç kişilik sade bir şeydi." Orkun, yüzünü düşürüp, "Seni hep haberlerden takip ediyordum. Yanına asla yaklaştırmadın. Ne zaman gelsem kapılar yüzüme kapandı. Belki tesadüf eseri buraya gelmesem asla bir araya gelip barışamayacaktık." Nazar biraz afalladı. Mervan bu kadar ünlü bir doktor muydu? Neden insanlar onu takip etme isteği duyuyordu ki? "Nerde tanıştınız yengeyle? Sen ketumsundur. Kolay kolay kimseye açılamazsın." Mervan iyice huzursuz olmuştu. Bu Orkun geçmişi eşelemeden duramaz mıydı? Konuyu değiştirmek için, "Aman beee! Sen de beni gömmeden duramazsın. Eskiden de böyleydin. Hep kıskançlık!" diye geveledi. Orkun dudağını ısırıp kıkırdarken, "Konuyu değiştirme!" diye yalancıktan kızdı. "Doğruyu söyle. İlk yenge açıldı değil mi? Cesaret edemedi bizim kara oğlan o yüzden kıvırıyor."

 

"Hastanede tanıştık." Dedi Nazar sözü devralırken. "Ben hemşirelik yapıyordum o da doktorluk. Mesai arkadaşlığından evliliğe..." Orkun'un yüzü bir anda düştü. Nazar bunu fark etmekte gecikmemişti. Bu karşılığı Mervan da dahil kimse beklemiyordu. Orkun Mervan'a hayretle bakıp titrek bir şekilde sırıttı. "Doktorluğu bıraktığını sanıyordum. Yani sınavlara bile girmemiştin. Holdinge ne oldu? Artık babanla çalışmıyor musun?" Nazar'ın hayret dolu bakışları Mervan'da oyalandı. Tüm bunlar da ne demek oluyordu?

 

"Bir süre sonra sınavlara girip kazandım ve doktorluk yaptım. Sonra olmadı işte! Babamla anlaşamadık. Bizde eşimle başka bir hayat kurmaya karar verdik." Bu sözler Nazar'ı tatmin etmemişti. Merakla Orkun'dan gelecek yeni bir sözü kolladı. Orkun Mervan'ın tedirginliğinde bir tuhaflık olduğunu sezmişti fakat iç güdüleri durumu daha fazla kurcalamaması gerektiğini söylüyordu. "Oh be!" dedi kyifli görünmeye çalışarak. "İçim rahat bir şekilde dönerim artık evime. Ne bitmek bilmez küslüktü ama!"

 

"Yalan dünyada küslük olmaz. Ölüm var kalım var. Barışıp affetmek büyüklüktür." Mervan, başını sallayıp Hamsili Baba'nın haklı sözlerini onayladı. Affedince üzerindeki vicdan yükü de biraz olsun hafiflemişti. Geçmişiyle ve korkunç anılarıyla barışmış, geleceğe dair umutları bataklığa benzeyen dipsiz hayatında bile çiçekler açtırmıştı.

 

Orkun'un teklifiyle eski dostlar geçmişi yad etmek için kaçamak bir tavırla bahçeye geçti. Kah üniversite yıllarından bahsediyor kah eski günleri anıyorlardı. Maziye gömdüğü dostlarını hatırlamak Mervan'a kendisini oldukça iyi hissettirmişti. Beylik, hükümranlık sandığı o hayatın çürük bir cevizden farksız bir ömrü kendisine mecbur ettiğini düşündükçe Türkiye'den kaçmak için sabırsızlanıyordu.

 

Kahvelerini keyifle yudumlayıp sıcacık sohbetlerine Orkun'un harika fikri neşe kattı. Genç adam en yakın arkadaşının düğününü görememenin hüznünü yaşıyor, bunu telafi edebilmek için Mervan'ı kandırmanın bin türlü yolunu arıyordu. Esasen Nazar'la bir kez daha evlenme fikri içten içe Mervan'ı da heyecanlandırmıyor değildi. Sevdiği kadınla değil bir kez bin kez evlense, onu her gün gelinlikler içinde görse yine de bıkmazdı.

 

Yaşattığı tüm acıları silip atmak ve Nazar'a mutlu olduğu yeni hatıralar kazandırmak istiyordu. İçinde yıkıp dağıttığı ne varsa yeniden inşa etmek ve evliliklerini daha sağlam bir temel üzerinde yükseltmek şu aşamada her ikisine de iyi gelecekti. Keşke azılı bir suçlu olmasaydı. O zaman yakalanma korkusu olmadan Nazar'a çok daha mutlu bir hayat verebilirdi ama olan olmuştu bir kere şu saatten sonra dövünmenin kimseye bir faydası yoktu.

 

"Tamam." dedi tüm duvarlarını yıkarak. "Yapalım; fakat düğün kendi aramızda olacak. Sadece sen, ben, Sedef, Nazar ve babamlar... Başka kimseyi istemiyorum. Sosyal medyada paylaşıp resim çekilmek de yok. Sakin, samimi bir düğün istiyorum."

 

Orkun kısa bir şok geçirse de anlam veremediği bu kuralları kabul etmesi uzun sürmemişti. Mervan'ın tuhaflıklarını seziyordu sezmesine ama düzelen ilişkilerini zora sokmamak için bir şey soramıyordu. "Sana krallara layık bir düğün yapacağız. Gelin Hanım da buna çok sevinecek. Ama sürpriz olsun, sakın bir şey belli etmeyin."

 

"Sen boşboğazlık etmezsen öğrenmez. Umarım yine bir çuval inciri berbat etmezsin." Orkun elini dudaklarına götürüp fermuar çeker gibi dolaştırdı. "Benden sır çıkmaz Kara oğlan. Sen daha beni tanımadın. Ben..."

 

"Tamam tamam sen bay harikasın."

 

🔫🔫🔫

 

 

Yıldız atıp yorum yapan elleriniz dert görmesin. ☺️🔥🔫

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%