@syildiz_koc
|
Medya: EMRE FEL (yar bensiz yapama)
Mervan, gece Nazar'la evlerine döndüklerinde neredeyse heyecandan yerinde duramıyordu. Duygularını kontrol etmeye alışmış olsa da heyecanı zapt edilemeyecek kadar güçlüydü. Üzerindeki kıyafetlerden kurtulup Nazar'ın yanı başına uzandı. Sıcacık yatakta onun kokusuna doyarak uyumak vazgeçilmezi olmuştu. Öyle ki yokluğunda uyku bile bir işkenceydi. Ellerini genç kadının ipeksi saçlarında gezdirdi. Başını göğsüne yaslayıp, "Uyudun mu?" diye sordu. "Hayır." cevabını aldığında o küçük detayı sormak için sabırsızlandığını fark etti.
"Eğer geçmişe gidebilseydik ve sen yeniden karım olup bana evet deseydin düğünümüzde nasıl bir gelinlik giymek isterdin?"
Nazar yastığın üzerinde küçük bir iz bırakan yüze dokundu. "Neden sordun?"
"Hiç, sadece merak ettim. O zamanlar biraz aceleye gelmişti, pek tatmin olamadın gibi hissettim. Zevkine nasıl bir gelinlik uyardı sormak istedim." Nazar, Mervan'ın göğsüne biraz daha sokulup yıldızları görür gibi başını tavana dikti. Herkes bilmese de kadınlar hayallerini en çok yıldızlara fısıldar onların parlak ışıkları arasında mucizeler beklerdi. Dudakları tebessümle aralandığında Mervan alnına sabırsızca küçük buseler kondurdu.
"Sanırım balık model bir gelinlik giymek isterdim. Uzun bir kuyruğu olmalı mesela. Tülünün üzerinde küçük yıldız işlemeleri harika olurdu. Uzun tül bir duvak ve dağınık yapılmış enfes bir topuz bana yakışırdı sanırım. İncili zarif ayakkabılar, soft bir makyaj, yıldız şeklinde küpeler ve kırmızı güllerle dolu bir gelin buketine hayır diyebileceğimi sanmıyorum. Genellikle beyaz gülü yakıştırırlar ama kırmızı aşkın ve tutkunun rengi. Onca beyazlığın içine biraz sevda serpiştirmekten zarar gelmez."
Mervan, gözlerini kapayıp Nazar'ın prensesler gibi kollarında süzüldüğünü, kendisiyle müthiş bir ahenkle dans ettiğini hayal etti. Sonra gözlerini açmadan aralanan dudaklarının arasında hayalini tamamlayan o küçük detayı ekledi.
"Topuzunun hemen önüne minik beyaz gül tomurcuklarından oluşan küçük bir taç isterdin değil mi? Doğal ve samimi..." Nazar bu beklenmedik tahminle afallayıp Mervan'ın yumuşak yüz hatlarına odaklandı. "Nerden biliyorsun?"
"Çünkü seni tanıyorum sevgilim. Yıllar önce düğünümüzde taç takmıştın ve başındaki o süslü, parlak şeyle pek rahat edemediğini fark ettim."
Nazar, Mervan'ın kendisiyle ilgili bu küçük detayları bilmesini hayretle karşıladı. Demek birlikte gerçekten kayda değer zaman geçirmiş ve birbirlerini oldukça iyi tanımışlardı. Yani en azından Mervan'ın bu konuda kendisinden çok daha iyi bir konumda olduğu kesindi.
Gözlerini kapayıp gün aydınlığa hasret kalıncaya kadar uykunun kollarına teslim oldular. Nazar gözlerini açtığında Mervan ardında bir not bırakıp çoktan Hamsili Baba'yla işe koyulmuştu. Bu küçük gelir kapısı zora düştükleri o günlerde ilaç gibi gelmişti.
Nazar, kalkıp sade bir kahvaltının ardından evi toparlamaya başladı. Duş alıp, Mervan'ın getirdiği sebzeleri soyarak yemek hazırlıklarına girişti. Kafası hâlâ karman çorman olsa da bir şeylerin daha iyiye gideceğine inanmak istiyordu. Mervan'ın kendisini sevdiğinden ve eşi olduğundan şüphe duymuyordu ama gördüğü o kabusların verdiği huzursuzluk da inkâr edilemez bir boyuttaydı.
Sebzeleri tencereye boşaltıp, pilav için kolları sıvadı. Eski radyolarına koyduğu kaset şu günlerde tek müzik kaynağıydı. Çalan nostajik şarkılar hatıralarını canlandırsa da bu karelerin kendi geçmişine ait olduğuna inanamıyordu. Silik mazisi, çalkantılı hayatında oldukça basit ve önemsiz kalmış gibiydi ve genç kadın ne yapsa hayatını bir araya getiren bu iki kanadı birbirine bağlayıp tamamlayamıyordu.
Yemekler pişerken çalan kapıya yönelip gerginlikle delikten geleni yokladı. Sedef'in varlığı ona yalnız kaldığı bu anda çok iyi gelmişti. Epey zamandır Mervan'dan başkasıyla görüşmediği için yakınında akranı sayılabilecek bir arkadaş çölde su bulmak gibi değerli bir şeydi. Aceleyle kapıyı açıp onu içeri davet etti. Sedef de Nazar'dan çok hoşlanmış, ondaki olumlu güven verici havayı sevmişti. Uzun süren bir arkadaşlıkları olacağını düşünmese de onunla zaman geçirmek keyifliydi. Zevkleri ve tarzları da uyuşuyordu. Penceredeki saksı bitkilerinden evdeki resimlere ve fırından gelen harika kokulara bakılacak olursa Nazar da kendisi gibi bir ev kuşuydu. Evdeki beyaz yatak ve ahşap detaylar onun ruh dünyasını ve havasını ele veriyordu. Minik şirin bir aşk yuvası olan bu evde ne kadar mutlu olduğunu tahmin edebiliyordu.
Pencerenin kenarındaki küçük 4 kişilik ahşap masaya yerleştiler. Kırmızı güllerle dolu vazoya Sedef tatlı baışlar attı. Eğilip güllerin kokusunu ciğerleriyle buluşturduğunda kendisini çok daha iyi hissetmişti. Havadan sudan sohbetler edip geleceğe dair olan beklentileri halkında konuşmaya başladılar. Oldukça renkli bir karakteri vardı Sedef'in ve bu durum ister istemez Nazar'ın üstü tozlanmış, naftalin kokulu heveslerini açığa çıkarmıştı.
Nazar, bol köpüklü Türk kahvesini beyaz güllü fincan takımına boşaltırken Sedef hazırladığı kakaolu, cevizli keklerden tabaklara bırakıyordu. "Umarım seversin. Genellikle meşhurdur benim kekim."
Nazar kekten bir çatal alıp yüzüne yayılan keyfe mani olamadı. "Nefsi olmuş." Kahvenin köpüğü keyiflerini ikiye katlarken dışarıdan eve esen bahar kokusu yüzleri huzurun limanında demlendirmişti.
"Çok yakışıyorsunuz Mervan'la. Birbirini yeni tanıyan çiftler gibisiniz. Hani insan ilk vurulduğunda kalbi deli gibi çarpar da aşkından başka bir şey düşünemez ya. İşte sizi tam da o evrelerdeki insanlar olarak gördüm. Hiç yıllardır birbirini tanıyan evlilik yürütmüş bir çift gibi değilsiniz. İlişkideki bu heyecanın devam etmesi harika bir duygu."
Nazar zoraki gülümsedi. Ona yaşadığı hafıza kaybından bahsetmeyi düşünmüyordu. Mervan hayatlarıyla ilgili bir şeyler anlatmaması konusunda onu çok önceden uyarmıştı. Şimdi uslu bir kız olup durumu iare etmeliydi. "Evet. Onunla zaman geçirmek keyifli." Sedef kekten bir dilim daha Nazar'ın tabağına iliştirdi. Tebessümüne sirayet eden küçük endişe Nazar'ın gözünden kaçmadı.
"Ne yalan söyleyeyim Mervan'ı ilk gördüğümde biraz ürktüm." Bocalar gibi dudaklarını titretti. "Nasıl desem? Çok kararlı ve ağır bir ifadesi var. Duruşu fazla keskin ve özgüvenli. Ona bakan karısıyla tatil yapan bir aşk adamından çok bir hükümdar bulurdu herhalde. Kibirli bir duruşu var ama sana bakarken içten, duygulu yani bambaşka bir evrende gibi." Nazar Sedef'in gözlerindeki hevesi gördüğünde başını mahcubiyetle eğdi. Mervan'ın kendisine olan tutkusunun bu kadar fark edildiğini düşünmüyordu. "Sizi bu kadar mutlu ve aşık görünce insanın hemen evlenesi geliyor."
"İlk başlarda onun kibirli ve zorba olduğunu düşünmüştüm ama bana olan yaklaşımı ister istemez düşüncelerimi değiştirdi. Onda çok farklı bir hava var. Bizi neyin beklediğini gerçekten bilmiyorum. Geleceğe dair çok farklı planları var. Bu hayatı taşıyabileceğimden emin değilim."
Sedef elini Nazar'ın elinin üzerine koyup "Güzel düşün!" dedi. "İyi düşün ki iyi şeyler olsun. İnsan gerçek aşkı bulduğunda zaman mekân fark etmiyor. Hiçbir şeyin bir önemi kalmıyor. Sevdiği adamın gözlerinde tüö mutlulukları birlikte yaşıyor."
Nazar ona gıptayla baktı. Ne yazık ki kendisi bu kadar hayalci ve soft olamıyordu. O gözlerini ilk açtığı gün pembe bulutların üzerinden paldır küldür düşmüş ve o andan sonra bir daha hiçbir şeyden emin olamamıştı.
"Çocuklarınız yok sanırım."
"Bir oğlum var." dedi Nazar. "Şu an yanımızda değil." Sedef şaşkınca çatalı tabağa bırakmış ve zorlama bir şekilde tebessüm etmişti. "Yaaa! Şaşırdım. Genellikle aileler çocuklarından bu kadar uzakta haftalarca tatil yapmazlar ama..." Bu mesele Nazar'ın da gerilmesine sebep olmuştu. Görmediği, sadece fotoğraflardan bildiği oğlunun uzağında olmak kalbine kilolarca ağırlığı bindirmişti.
Sedef pot kırmış gibi rahatsızca kıpırdandı. "Benimki de laf! Güvenilir biri baktıktan sonra neden olmasın? Bizim ailelerde çocuk olunca anne baba neredeyse kendilerine hiç zaman ayırmaz. Baş başa birlikte hiç zaman geçiremezler. Bu bana doğru gelmiyor. İlişki çiçek gibidir. Zaman zaman bakıma ve ilgiye ihtiyaç duyar. Karı koca ikil olması gereken ilişkilerini her zaman çoklu yaşadığında aralarındaki bağ da zayıflıyor. Her şeyin başı denge!" dediğinde Nazar Sedef'in bir toplum mühendisi olduğunu düşünmeden edemedi.
"Gerçekten oğlum çok emin ellerde (!)" Söylediğine kendisi bile inanmıyordu.
Saatler su gibi açıp gitmiş sohbetse Sedef'in neşeli hatıralarıyla oldukça renklenmişti. Nazar ona kendisiyle ilgili bir şeyler anlatmak istese de Mervan'ın talimatlarına uyup susmayı tercih etti. Hayatına küf tabakası gibi yerleşen suçlar ve peşindeki adamlar sessizlik orucunu devam ettirmesine sebep oluyordu. Durum bu kadar karmaşıkken bu şer ittifakına Sedef ve Orkun'u alet etmek doğru bir davranış olmazdı.
Sedef'in çalan telefonu ikiliyi Nazar'ın anlamsız bakışlarına rağmen hareketlendirmişti. "Nereye gidiyoruz?"
"Beklenmedik bir şeyler olmuş Nazar. Sanırım şu an bize ihtiyaçları var. Orkun hemen gelmemizi söyledi." Sözler Nazar'ı heyecandan divaneye çevirmişti. Yoksa peşlerindeki adamlar Mervan ve diğerlerine bir şey mi yapmıştı? Kötü bir şeyler olmadığına kendini ikna edemezse içindeki o kör bıçak tüm ruhunu kanatmaya devam edecekti. Depremden kaçar gibi aceleyle dışarı çıktılar. Sedef önde Nazar arkada marinaya doğru koşmaya başladılar. Soluk soluğa kalmış olsa da Nazar ciğerlerindeki yangıya ve şişen dalağına direndi. Marinaya geldiklerinde her yer zifiri karanlıktı.
"Neler oluyor? Neredeler Sedef? Neden kimse yok burada?" O şaşkınca içinde bulunduğu durumun tuhaflığını sorgulamakla meşgulken etraf rengarenk ampullerle bir anda aydınlandı. Nazar, iri iri açılan gözlerini tekneden inmekte olan bir çift siyah bakışa teslim etti. Şaşkınlıkla aralanan dudakları beceriksizce gülümserken içinde kaçışan sevda huzmesi deli gibi atan coşku dolu kalbine sirayet etti.
Üzerinde siyah takım elbiseyle Mervan iskeleye inip tam karşısında yerini aldı. Genç kadının kulağına kadar eğilip sadece onun duyabileceği şekilde fısıldadı. "Umarım sürprizini beğenmişsindir sevgilim. Sana yitirdiğin hatıraları geri veremem ama o hatıralarından çok daha güzellerini yaşatabilirim."
Nazar konuşup binlerce şey söylemek istese de ciğerlerindeki küskün hava ve dilindeki düğümler dizeceği tüm cümleleri baltaladı. Mervan, onun şaşkınlığını görmezden gelip elindeki beyaz gülü genç kadının kulağının hemen üzerine iliştirdi. "İyi ki varsın."
"Ne diyeceğimi bilemiyorum." Sedef araya girdi. "Hiçbir şey deme. Seni daha düğüne hazırlamadık bile. Damat Bey'i biraz bekleteceğiz çünkü güzelleşmek bir sanattır ve sanat zaman ister." Mervan bakışlarını Nazar'dan ayırmadan, "Sevdiği kadını bir ömür bekleyen biri için birkaç saat nedir ki?" diye fısıldadı. Orkun, Erol Taş'ı hatırlatan kahkahalarıyla Mervan'ı omzundan hafifçe sarstı.
"Yenge Hanım, sen bizim Kara oğlana ne yapmışsın böyle. Adam nerdeyse aşktan aklını kaybedecek." Hamsili Baba ve Hayriye Hanım duygulu gözlerle gençleri süzerken, Sedef daha fazla konuşarak zaman harcamak istemiyordu. Nazar'ı Mervan'dan kaçırır gibi uzaklaştırdı. Nazar ise kıkırdayıp anın tadını çıkarmak dışında bir şey yapmak istemiyordu. Beyler son hazırlıkları tamamlarken Nazar gelinliğini giymiş, saçını ve makyajını ise gönül rahatlığıyla Sedef'e emanet etmişti. Hayriye Hanım ise ona eşlik ederek Nazar'ı kısa sürede göz kamaştırıcı bir güzelliğe kavuşturmuştu.
Saçları tamamlanır tamamlanmaz Sedef elindeki taze, beyaz güllerden hazırlanmış tacı büyük bir özenle Nazar'ın ipeksi, sırma saçlarına kondurdu. Hayriye Hanım ise "Maşallah güzelime. Gelin buketini de alınca her şey mükemmel olacak." dedi neşeyle gülleri eline bırakırken. Nazar gülen gözlerle duygulu duygulu Hayriye Hanım'a baktı. Boynuna sımsıkı sarılıp o tanıdık hissin kalbini esir almasına müsaade etti.
"Çok teşekkür ederim. Bizim için yaptıklarınız öyle değerli ki! İyi ki varsınız." Hayriye Hanım, güzel gelinin yanağına sevgiyle dokundu. "Ne yaptık ki? Siz yeter ki mutlu olun." Bakışları Sedef'i bulduğunda onun çoktan duygulanıp ağlamaya başladığını fark etmişti. Dudağını omuzlarından uzaklaştırıp yanağından sıcacık öptü ve kalplerini birbirine bastıracak kadar derinden bir hisle ona sarıldı.
Ortamdaki duygusallığın düğünü geciktirmesini istemeyen Sedef, ellerini heyecanla çırpıp, "Hadi ama kızlar! Beyler ağaç oldu. Vakit daha fazla gecikmeden seni Kara oğlana kavuşturalım. Mervan Beyimizin güzeller güzeli karısına hasreti dinsin."
Nazar sözleri duyunca epey kızarmış, ısırdığı alt dudakları mosmor kesilmişti. Keşke içindeki o huzursuzluk hissi en azından bu gece kendisini rahat bırakmış olsaydı. Olumsuz düşüncelerden ve yaşanmışlıklardan sıyrılıp küçük adımlarla yeniden ıssız marinaya yöneldi. Yerdeki küçük ışıklar geçtiği yolu aydınlatıyor, adımlarının değdiği her yerde ustalıkla karanlığı kesip bitiriyordu.
Orkun'un işaretiyle Mervan bakışlarını Nazar'ın ay ışığında parıldayan gözlerinde gezdirdi. Balık model dantelli gelinliğinin içinde sanat eseri gibi yıldızlar saçıyordu. Saçlarında elleriyle hazırladığı gül tacı yerini almış, onu peşinden takip eden sevimli kumaş çimlerin arasında yürüyüşüne zarif bir tını ekliyordu.
Mervan, dudaklarında eksilmeyen bir tebessümle ona adım adım yaklaştı. Yüzü dokunabileceği kadar yakınına geldiğinde dolunayın aşkın hayat suyuyla yıkanıp kollarına geldiğini düşündü. Bu güzelliğe ve zarafete benzetme bulmak güçtü.
"Prensesler gibisin." diye fısıldadı Nazar'ı alnından öperken. Belini sarıp yüzünü saçlarının arasına bıraktı. En büyük korkusu bu güzel gecenin mahvolması ve Nazar'ın bu tatlı uykudan uyanmasıydı.
"İyi ki yanımdasın, iyi ki benimlesin." dedi Nazar geçmişinden habersiz. Birlikte yata doğru adım adım yürüdüler. Her taraf renkli ampullerle süslenmiş, beyaz güller yatın misler gibi kokmasını sağlamıştı. Dümen Hamsili Baba'nın yaşlı ellerinde evirilip çevrilirken Orkun takım elbisesinin üzerine gemici şapkasını geçirdi. Beyaz tüllerin her yanı sardığı yat, rüzgârın esintileriyle büyük bir gelini andırıyordu. Güzel bir melodi, zayıf ve içten bir sesle ortamı romantik bir ambiyansa çevirmiş olsa da Mervan gözlerini Nazar'dan kurtarıp bunların hiçbirini göremiyordu.
Orkun, küçük kokteyl masasının önünde yerini alırken elini çenesinin altına getirip kibarca öksürdü. "Evet gençler. Bugün nikahınızı kıyma şerefine ben erişmiş bulunuyorum. Üniversitedeyken bu kasıntı adamla kim evlenecek diye beynimi paralar dururdum." Mervan Orkun'a yaramazlıklarını kınar gibi baktı. Orkun ise onu görmezden gelerek esprili sözlerine devam etti.
"Neyse ki sonunda peşinden koşan onca kızı reddedip kovan dostum kendi prensesini buldu ve bizler de onun mürüvvetini görme şerefine eriştik. Daha fazla geyik yapmayayım gençler, kıymetli vaktinizi dandik bir masanın etrafında benim apır sapır laflarımı dinleyerek geçirmek istemeyeceğinizi düşündüğümden sözü uzatmıyorum. Sen Havva'dan doğma Adem'den olma Nazar Ateş, benim üniversiteden best friendim olan bu Kara oğlanı kocalığa kabul ediyor musun?" Nazar bu esprili soruya kıkırdamasını güçlükle zapt ederek cevap verdi. "Evet!" Alkış sesleri denizin dalga seslerine karıştı.
Mervan, Orkun'un tüm saçmalamalarını görmezden gelerek Nazar'ın elini sevgiyle öptü. Orkun, "Emin misin? Son kararın mı?" diye şakanın dozajını biraz daha arttırdı ve hemen ardından Nazar'ın kulağına Mervan'ın haylaz bakışlarının arasında fısıldamaya başladı. "Bak kızım araç marinanın hemen arkasındaki koruluğa park edildi. İstersen hemen kaçarız. Kafayı çalıştır bu kara oğlanla ömür geçmez. Kıyma hayatına!"
Mervan'ın "Orkuuuuun!" uyarısı genç adamı yalancıktan bir ciddiyete büründürürken Hamsili Baba, omuzlarını sıkıp duruma el koymanın zahmetine girişti. Kadınların ise gülmekten nerdeyse gözünden yaş geliyordu. Orkun bir kez daha öksürüp şhowman edalarıyla hayali mikrofonunu ağzına yaklaştırıp Mervan'a döndü.
"Kara oğlan, bu zarif hanımefendiyi hayatının en doğru kararını vermek suretiyle eşin olarak kabul ediyor musun?" Nazar, kısa bir duraksamayla Mervan'ı yan yan süzdü. Sıkıysa etme der gibi bir duruşu vardı.
"Sonsuza kadar evet!" Orkun denizci şapkasını çıkarıp eline aldı.
"O zaman ben de denizin bana verdiği yetkiye dayanarak sizi karı-koca ilan ediyorum." Mervan, zarif yanaklarını avuçlarına alıp genç kadını alnından öperken Orkun'un denizci şapkası da tepe ampullerinin arasından fırlatılarak geceye yâr edilmişti.
"Hep benimle kal. Beni sevmekten vazgeçme Nazar. Artık sensiz bir an bile yaşayamam." Nazar başını Mervan'ın göğsüne yaslayıp dolunaya bakarak gülümsedi. "Bende." Havai fişekler gökyüzünü aydınlatırken Mervan, bu gece dünyadaki en mutlu kişinin kendisi olduğunu düşündü.
"Hadi gençler dans zamanı."
Nazar ve Mervan küçük adımlarla dansa başlarken Orkun da Sedef'in elini kavramış ve onu çoktan çapkınca piste çekmişti. Genç kız yüzündeki şaşkın ifadeyi silip küçük bir çimdikle onu kendine getirmeye çalışsa da delikanlı hafif müzikte uygun olmadığını bile bile çılgınlar gibi tango yapıyordu. Ağzına aldığı kırmızı gülün sapını umursamadan dişlerinin arasından konuştu. "Dans et bebek. Bu gece bizim gecemiz."
Nazar ve Mervan, onu ağzında kırmızı bir gülle Sedef'i evirip çevirirken görünce romantizmin etkisinden kurtulup gülmeye başladılar. Hayriye Hanım ve Hamsili Baba birbirlerine aşkla bakarken o çılgın ikiliyi görmüyordu bile. Onların bu güzel gecede düşünebildiği tek şey 40 yıl sonra gelen masum aşklarıydı. Kalan ömürlerini en güzel şekilde geçirebilmek için tüm çabalarını kurdukları yol arkadaşlığına adıyorlardı.
Dakikalarca dans ettikten sonra Orkun'un zoraki açtığı zeybek havası düğünün romantik atmosferini bir anda değiştirdi. Mervan Nazar'ın yanından ayrılmak istemese de dostunun çekiştirmelerine daha fazla direnemedi. Karşı karşıya geçip zeybeğin havasına uygun olacak şekilde dansa sürüklendiler. Uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen aralarındaki uyum akıl almaz derecede çarpıcıydı. Mervan'ın Ege'nin efelerini andıran sert ve güçlü hareketleri ve ağır duruşu Nazar'ı oldukça etkilemişti. Orkun'un figürlerinin de Mervan'dan aşağı kalır yanı yoktu.
El kol koordinasyonunu bu kadar iyi kullanabildiği için Nazar içten içe Mervan'a hayranlık duymadan edemiyordu. Anlık bir duraksamanın ardından gözünün önüne belli başlı kareler hücum etti. Geçmişin kundağından sıyrılan kareler, o düğün günü Mervan'ın hızlı ve güçlü hareketleriyle nasıl heyecanlandığını, karşısında utandığı halde nasıl güçlü ve özgüvenli durmaya çabaladığını hatırlattı.
O lüks kalabalık düğündeki her bir detay zihnine üşüştü. Üzerinde bordo, yırtmaçlı bir gece elbisesi vardı ve Mervan'la karşılık zeybek oynuyorlardı. Fakat bir başkalık vardı o günkü hislerinde. Bugünkü Nazar'dan çok daha hırçın, öfkeli ve gergindi. Mervan' a sevgiyle değil, hırsla baktığını hatırlayınca içinde küçük fırtınalar koptu. Elleri saniyeler içinde kulaklarına kapandı ve gözleri tüm acılarından kaçmak için sımsıkı kapandı. Işık huzmeleri beynindeki tüm sinirlerle dalga geçer gibi gerginliğini arttırdı.
Mervan, ondaki bu değişimi fark edince yaptığı hatanın altında ezildiğini hissetti. İstemeden de olsa ona geçmişi hatırlatmıştı. Onu kendine çekip sımsıkı sarıldı. "İyi misin?" Nazar korkuyla gözlerine baktı. Ona duyduğu bu hisler gerçek miydi?
"Özür dilerim seni çok yordum değil mi? Kaldıramadın bu kargaşayı." Nazar, kızaran yüzünü gizlemeye çalışarak, "İyiyim." diye sayıkladı. "Sadece bir baş dönmesi." Diğerleri de bu duruma epey şaşırmıştı. Orkun, bir terslik olduğunu sezse de neşelerini kaçıracak bir şey söylemekten kaçındı. Her zamanki yaramaz hallerine bürünüp ortamı neşelendirmek çok daha tercih edilebilir görünmüştü.
"Araç hâlâ korulukta!" Nazar telaşsız görünmeye çalışırken hepsi birden "Orkuuuun!" diye bağırdı.
Saat ilerleyince genç çifti yalnız bırakmak için veda edip birer ikişer dağıldılar. Mervan, Nazar'ın gözlerini kapatıp onu sığ bir kıyıya getirdi. "Bana nereye geldiğimizi söylemeyecek misin?" dedi Nazar olumsuz ruh halinden uzaklaşırken. Hatırlayamadıklarının mutluluğunu gölgelemesini istemiyordu.
"Şimdi anlarsın sevgilim." Sonunda gözleri açılınca Nazar gördüğü manzara karşısında neredeyse mutluluktan küçük dilini yutacaktı. "Bu harika. Olağanüstü." Bakışlarını dakikalarca denizin üzerindeki parıltılı incilerde, mercan ve parlak yıldız tanelerinde gezdirdi. Sanki gökyüzündeki tüm yıldızlar onun için bir geceliğine yerini terk edip ayaklarının altına dökülmüştü. Etrafa parlak ışıklar yayıp, gecenin zifiri karanlığına meydan okuyor, genç çiftin duygularına melodi olup akıyorlardı. Beyaz güller burada da Nazar'ın önüne serilmiş, tüm kokularını cömertçe sunarak içindeki kasvetin dağılmasını sağlamıştı.
Mervan, Nazar'ın elini tutup, onu suyun içine doğru yönlendirdi. Nazar, ılık suyun içinde küçük bir ürperme geçirse de kısa sürede alışmıştı. Ellerini küçük parlak incilerde ve zarif yıldızlarda dolaştırdı. Suyun içinden bir kısmını alıp avuçlarında okşadı. Onlara dokunmak içindeki tüm kederi silip atmıştı. "Beğendin mi?"
"Çooook! Muhteşem. Daha önce böylesini hiç görmemiştim."
Birbirlerine sarılıp kendilerini kıyıda suya bıraktılar. Nazar'ın açılan tül duvağı ve gelinliğinin kuyruğu suyun içinde onu adeta bir deniz kızına dönüştürmüştü. Mervan'ın kollarının arasında avuçlarındaki yıldızları seyreden bir deniz kızı...
"Burada çok mutlusun." dedi Nazar Mervan'ın heyecan dolu bakışlarını omzunun üzerinden izlerken. "Bu şehir senin için önemli olmalı."
"Evet öyle! Hayatımın en mutlu günleri burada geçti." En acı günleri de demek istedi, fakat boğazına oturan yumru bunun hatırlanmasını ona çok önceden yasaklamıştı. Nazar ona biraz daha sokulup elini tuttu. Mervan saçlarına dolu dolu bir öpücük bırakırken dudakları tebessümle aralandı. "Çocukluğunu çok merak ediyorum."
"Merak edilesi bir çocukluğum yok Nazar. Genellikle yalnızlıklar içinde geçti." Nazar'ın merak dolu bakışlarını fark eden Mervan onunla bir şeyler paylaşmak için delice bir heves duydu. Kalbini ona açmak istiyordu. Her şeyi paylaşmak ve acılarla yorulan kalbini onun aşk beşiğinde eğlemek o an tek arzusuydu.
"Kadir Bey pek iyi bir baba sayılmazdı." diye başladı yaralı sözlerine. "Benimle ilgilenmez, güzel zaman geçirmeye çalışmazdı. Onunla balık tuttuğumu parka gittiğimi hiç hatırlamam. Bana oğlum bile demedi bugüne kadar. Kardeşlerimi severdim ama onlarla zaman geçirmeme de pek izin vermezdi. Diyorum ya! Tuhaf bir adamdı. Sevgi gösterdiği görülmüş şey değildi."
Nazar bu soruyu sorduğuna çoktan pişman olmuştu ama ona dair olan merakına yenik düşmeden duramıyordu. "Peki ya annen? O nasıldı?" Mervan buruklaşan yüzünü gizleme ihtiyacı hissetmedi.
"Raziye Hanım beni pek sevmezdi. Onun annem olduğunu sanıyordum, değilmiş. Annem olmadığına aslında çok sevinmiştim. Bir üvey annenin çocuk sevmemesini anlamak öz annenin sevmemesini anlamaktan çok daha kolay. Bunu bu kadar geç öğrenmek aslında bana yapılan en büyük haksızlıktı." Nazar'ın elleri Mervan'ın kemikli güzel yüzünde şefkatle dolaştı.
"Üzgünüm."
"Üzülme bunları aşalı çok oldu. Herkes şanslı doğmuyor. Benim annem beni dünyaya getirirken ölmüş. Onu hiç görmedim anlayacağın. Ben sadece..." Mervan dolan gözlerini sıkıp kursağında biriken hüznü yutkunmaya çalıştı. "Annemi bir kez olsun görmek ve sarılmak isterdim. Belki o hayatımızda olsaydı hiçbir şey bu kadar kötü olmazdı. Kadir Bey varlığımın bir lanet olduğuna inanmaz ve beni biraz olsun severdi kim bilir?"
Kendisini düşündü Kara şövalye. Babasından daha iyi bir baba olamadığı için kendisine kızmadan edemiyordu. Nazar'a duyduğu aşk yüzünden onları hep ihmal etmiş, onunla giriştiği bu mücadele dolu evliliğin faturasını istemeden de olsa çocuklarına kesmişti. Şimdi onları ardında bırakıp aşık olduğu tek kadınla çekip gitmeyi düşünüyordu. Ne yazık ki bu haliyle Mervan da Kadir Bey'den daha iyi bir baba olduğunu söyleyemiyordu.
Nazar onun bu kadar yaralı bir geçmişi olacağını düşünmemişti. Bu güzel günü böylesi bir yasa boğduğu için kendine kızmaktan kurtulamıyordu. "Üzülme." dedi Mervan parmaklarını Nazar'ın güzel yüzünde tutkuyla dolaştırırken.
"Kötü şeyler geride kaldı. Birlikte mutlu bir hayat kuracağız. Artık her şey çok daha iyi olacak. O günlerde en iyi hatırladığım şey süt ninemdi. Bana o bakardı. Sevgisini en derinden hissederdim. Anlattığı hikayeler, söylediği ninniler hâlâ aklımda."
"Ona ne oldu?"
"Koptuk. 7 yaşından sonra bir daha hiç görmedim." Nazar yüzünü düşürürken Mervan onu hiç aramadığı gerçeğiyle yüzleşti. Hayatta olmasını isterdi fakat karşısına çıkacak yüzü yoktu. Onu babasına rağmen iyi yetiştirebilmek için her şeyi yapmıştı. Bugün onun en olmasını istemeyeceği yerdeydi. Bir katil, bir kaçakçı, bir suçlu... Bu kadar kirlenmişken hayatta olsa bile nasıl karşısına çıkıp elini öpecekti? Bu kötülüğü o yaşlı kadına nasıl yapardı?
Bir saat boyunca birbirlerinin kalp atışında gecenin sessizliğini ve denizin sakin dalga seslerini dinlediler. Ve sonra aşkın sesine Mervan'ın soluğu eklendi. Geçmişi düşünmek acı vericiydi ve Mervan Nazar'ın yerinde olup her şeyi unutmak isterdi. Bunu bilinçli yapmak zordu fakat Mervan yine de denemek zorunda olduğunu hissediyordu.
"Korkuyorum."
"Neden?" dedi Mervan Nazar'ın ipeksi saçlarını okşarken. "Bana yalan söylemiyorsun değil mi? Eğer bu kadar güvendikten sonra senden bir darbe yersem toparlanamam. Bunu biliyorum. Ayağa kalkmak ikimiz için de imkânsız olur."
Mervan yalanlarının altında ezilirken, "İyi olacağız." dedi. "Yalansız ve mutlu... Ben hiçbir dileğimin gerçek olacağına inanmıyordum. Bir şeyler istemek bile boş ve anlamsızdı. İlk defa bir dileğim gerçek oldu. Benim dileğim sendin Nazar. Yıllarca sadece seni bekledim. Bana bir gün geleceğini biliyordum. Hiçbir dileği gerçek olmamış biri için bunun ne demek olduğunu biliyor musun?"
Bakışları mehtabı okşadı. Mutluydu. Her şeye rağmen Nazar'ın yanında olması ona dünyaları bahşediyordu. Sevdiği kadına dönüp, "Seni seviyorum Nazar. Ömrümün sonuna kadar sadece ve sadece seni seveceğim." diye fısıldadı.
Nazar, sırtını Mervan'dan uzaklaştırıp yüzünü onun mühürlü bakışlarına çevirdi. "Seni seviyorum."
Gözlerini kapatıp dudaklarını dudaklarının üzerinde dolaştırdı. Artık geçmiş umurunda bile değildi. Çünkü böylesine seven bir adamın yalan söyleyeceğine inanmıyordu. Hayat ona henüz gizli kalmış çirkin yüzünü göstermemiş, kendisine oynanan aşk oyununun farkına varmasına izin vermemişti.
Öpücüklerin sıcaklığı artınca genç adam küçük deniz kızını kollarına alıp usulca tek katlı evlerine yöneldi. Kendisini çalıların arasında acıyla izleyen bir çift gözden habersiz sorumluluklarından kaçarak kendi hayalini yaşıyor, bu şekilde herkes uzakta mutlu olacağını sanıyordu.
"Gidelim artık Gülnaz Hanım. Kendinize bu kötülüğü daha ne kadar yapacaksınız? Neden size acı çektirmesine izin veriyorsunuz?"
"Sus Battal. Sus!" Battal, tam karşısına geçip onu sarstı. "Kendinize gelin. O artık sizin kocanız değil. Çocuklarınız için devam etmek zorundasınız." Gülnaz, kendisini sertçe yere bırakıp, "Yapamıyorum." diye isyan etti. Üzerindeki siyah pullu elbise yerdeki toza toprağa bulandı. Gözyaşları göz altlarının kararmasına sebep olmuştu. Gözyaşlarıyla ıslanan yüzü acıdan kan kırmızısına dönen göz akları Battal'ın acıyan bakışlarını çekiyordu. "Sadece onu sevdim. Mervan'dan başkasını sevemem. Ondan başkasını kabullenemem artık. Nazar'ı seviyor. Benden esirgediği aşkı sadece ona veriyor. Neden? Neden?"
Battal yanına diz çöküp onu kolundan kavradı ve toparlanmaya zorladı. "Anlamıyor musunuz? O normal biri değil. Bu aşk sözleri, yakınlaşmalar... Hepsi sahte. Hiçbiri ebedi değil. İçinde gözünü kırpmadan herkesi harcayabilecek kadar korkunç birini taşıyor. Nazar'a olan bağlılığının normal olduğunu söyleyebilir misiniz?"
Gülnaz, hayır manasında başını iki yana salladı. Battal haklı olduğuna inandığı sözlerine devam ederken Gülnaz hıçkırıklar içinde ağlıyordu. "Şu an böyle. Eğer biri onu kendisinden almaya kalksa gözünü kırpmaz öldürür. Nazar'a kavuşmaya dair bir umudu kalmasa onu da kendini de bitirir. Böyle saplantılı birinin sizi sevmemesini kazanç olarak görmemelisiniz. Bir gün her şey ortaya çıktığında o kadın ardına bile bakmadan kaçıp gidecek. Hatta belki Beyimi kendi elleriyle ateşe itecek. Bu aşkın sonu yok. Bunu ben anladım ama bir türlü ona anlatamadım. Çocuklarınızın Mervan Beyimin tehlikeli hayatından, saplantılı duygularından uzak büyümesi çok daha iyi olacak."
Gülnaz bir süre daha içindeki yangını hıçkırıklarıyla dindirmeye çalıştı. Ne yapsa gerçekleri ruhuna giydiremiyordu. Dakikalar sonra sakinleşip parmak uçlarıyla gözyaşlarını sildi. Battal'ın hâlâ sabırla kendisini beklediğini biliyordu ve artık kaybedecek hiçbir şeyi yoktu.
"Bana onu getir. Konuşmak istiyorum. Bana hesap vermek zorunda."
"Üzgünüm Gülnaz Hanım. Mervan Beyimin bunu kabul edeceğini sanmıyorum. O şu an çok başka bir hayale tutulmuş durumda. Tek derdi bir an önce kaçıp gitmek." Gülnaz güçlü durmaya çalışarak ayağa kalktı. Gözyaşlarını Battal'ın kendisine uzattığı mendille silip yumruklarını sıktı. Hiçbir şey bu kadar kolay olamayacaktı.
"Ardında bıraktıklarını düşünmek zorunda." Battal'ın üzerine doğru yürüyüp onu Mervan konusunda harekete geçirmeye çalıştı. "Nazar Hanım'a karşı öyle zayıf ki çocuklarını bile umursadığını zannetmiyorum." Battal bu ikircikli ilişkide rol almak istemiyor ve Gülnaz'ı uzaklaştırmanın çarelerini arıyordu.
"Gelecek!" Gülnaz, takatinin son raddesine kullanıyordu. "Hayatımızı altüst etmek bu kadar kolay olmamalı."
Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız. 😊
|
0% |