Yeni Üyelik
96.
Bölüm

96. Bölüm: Virane Gönül

@syildiz_koc

Medya: BAKTIĞIN HER YERDEYİM (FURKAN HALICI)

 

 

 

Merhaba değerli arkadaşlar. Son kitaba sonunda geldik. Artık olayların çözülme zamanı.... Yalnız okunmalarımız ve yıldızlamalarımız azalmaya başladı. Sizden tek ricam bu konuya gereken hassasiyeti göstermeniz. Biliyorsunuz. Bir kız bebek annesiyim ve oldukça fedakarlık yaparak bölümleri yetiştiriyorum. beni motive eden tek şey desteğiniz. Hoşçakalın. Keyifli okumalar ☺️

 

Instagram: seyma_yldz_koc

 

Gök gürültüsü içindekinin güvercinleri deli divane kanat çırpmaya zorladı. Artık yağan yağmurla akan gözyaşlarının karışan izlerinde çocuksu bir sızlanışla titreyen masum bir kız vardı ağıtlar tepesinin başında. Ağıtlar tepesi... Bu ismi Nazar koymuştu oraya. En büyük ağıdı Mervan'ı ölüme gönderirken dizmiş, haykırışlarıyla nameleştirip gözyaşlarıyla göğe kavuşturmuştu. Gökyüzü isyan eder gibi gri bulutları küme küme belalı başına topladı. Toprak kokusu her yerdeydi. En çok yağmurdan sonra hissedilirdi toprağın efkarı. Fakat bugün toprak bile ölüm kokuyordu. Yanan taze bir bedeni önce ölüm sonra ise gurbet kucaklayıp yitikler salıncağında mahşere uğurladı. Nazar cenneti de cehennemi de aynı kokuda duyumsamıştı.

 

Bakışları yanan aracın üzerinde elemin zehrine bulanmış bir halde dolaştı bir süre ve sonra yangının içinden çıkan alevli ten çözülen dizlerini iki ayağının üzerinde yükseltti. "Mervan!" Genç adamın üzerindeki siyah giysi etrafa saçılan küllerle alevler içindeydi. Öyle ki yükselen alevler her zerresini kuşattığı gibi metrelerce ötesini aydınlatacak kadar da güçlüydü.

 

Uçurumun kenarında onu hayretle takip eden karısına adım adım yaklaştı. Nazar, yüz yüze geldiklerinde bir an bile düşünmeden teklifsizce Mervan'ın boynuna sarıldı. "Öldüğünü sandım. Hayattasın, hayattasın Mervan." Gözleri ıslak bakışlarını Mervan'ın gururuna sundu. Onu kaybettiğinde içinde kocaman bir boşluk oluşmuştu. Sızısı hâl yüreğindeydi ki Nazar bu acının bir ömür kendisiyle geleceğini bilerek yasını kabullenmişti. Genç kadının elleri bir hayali yoklar gibi kocasının duyarsız yüz kıvrımlarında dolaştı. Mervan'ın yüzündeki alev yansımaları yaşadığı korkunun yanında basit, değersiz bir detay gibi manasız kalmıştı.

 

"Bana ihanet ettin." dedi Mervan bakışlarını karısından ayırmadan. Tükenen mavi gözler sebebini bilmediği bir buruklukla zemine sabitlendi. Onun kömür karası manalı gözlerine, keskin yüz kıvrımlarına bakamıyordu. Mervan'ın dudaklarından çağlayan öfke ruhuna baltalar savurmuştu. O ruh paramparçaydı. O ruh mezara kavuşmak isteyen taze beden gibi bitap ve çaresizdi.

 

"Bana ihanet ettin. Beni bırakacaksın değil mi?" dedi Mervan vurgun yüklü sorusunu tek aşkına yöneltirken. Vicdanı siyahın öldürücü tonuna boyansa da elleri Nazar'ın belini zarifçe kavramıştı ve genç kadın olabilecek hiçbir şeyi düşünmeden kollarını boynundan indirmiyor, bedenini ondan kurtarmayı düşünmüyordu. "Beni bırakma Nazar. Artık bunu kaldıramam. Senin için her şeyden vazgeçtim, kaybedecek bir şeyim kalmadı. Ne şerefim ne ailem ne namım ne de param kaldı. Eğer elimden kayarsan ben toparlanamam."

 

Nazar kollarını Mervan'ın güçlü, kaslı omuzlarından indirip belini saran kollarına bıraktı. "Mervan." Sayıklayışı en dibi gören yaralı adamı asla tatmin edemeyecekti. Gözleri tutku ve çılgınlık pırıltılarıyla çoktan hem dem olmuştu ve Nazar'ı kendisine ne kadar sert bastırdığını fark edememişti. Bakışları birbirinden bir an olsun ayrılmasa da Nazar, artık onun alevlerini hissedebiliyordu ve artık yanıp kavrulan sadece kalbi değildi.

 

Mervan'ın elleri genç kadının belinden sırtına kaydı ve çaresiz bedeni daha sıkı bir şekilde kendine hapsetti. Yüzündeki deli tebessümle "Beni bırakmayacaksın!" diye fısıldarken Nazar'ın ciğerlerindeki tüm nefes göğüs kafesinden firar etmek için çıldırıyordu. "Canımı acıtıyorsun." Dedi Nazar boğulur gibi. Cevap ise çok netti. "Benden başkasını sevemeyeceksin!" Ses tonu hem zavallı hem de bir o kadar tehditkardı. Mervan'ın elleri yumruk pozisyonunda Nazar'ı daha da sıkmaya başladı ve yağan yağmur ortamdaki en çaresiz çığlıktı. Mervan'ın "Hiç ayrılmayacağız." sözüyle birlikte yapılan baskı daha da arttı. Nazar'ın göğüs kafesindeki kemiklerin çıtırtısı göz bebeklerinin büyütmesine sebep oldu.

 

"Mervan." Kısık çıkan sesi Mervan'ın sert kollarını gayesinden uzaklaştırmaya yetmeyecekti. Genç adamın yüzünde kaşıkçı elmasına bakar gibi derun bir hayranlık ve heves gizliydi. Ciğerlerine saplanan kemiklerin bıraktığı hasar Nazar'ın dudaklarından dolu dolu kan boşalmasına sebep oldu. O pembe, sevimli dudakları koyu bir lekenin hışmına uğramış, dişleri ise kırmızının günahına boyanıp aslını terk etmişti. Dolu dolu olan gözleri yaşadığı anın büyüsüyle kocaman olmuştu. Göğsü Mervan'dan uzaklaştığında katilinin kucağında zarif kolları hareketsiz bir ceset gibi belinin iki yanında çaresizce salındı. Mervan küçük bir çocuk gibi onu kucaklayıp hazırladığı camdan tabutun içine divane bir şefkatle bıraktı.

 

Beyaz küçük yatak ve sayısız oyuncak bebek burada da Nazar'ın peşini bırakmayacaktı. Nazar, üzerine kapatılan cam kapaktan Mervan'ın acıyla tebessüm eden yüzüne baktı. Nazar'ı tamamen kendisine saklamış, onu kanattığını düşünmeden sadistçe ölüme mahkûm etmişti. Sevgi ve şiddet böylesine kol kola gezer miydi? İnsan en sevdiğine acı verir miydi? Mervan, kanlı elleriyle tabutu okşayıp son sözlerini fısıldadı. "Tatlı rüyalar prenses!"

 

Nazar gördüğü kâbusun etkisiyle yatağından çığlık atarak uyandı. Mervan'ın alevler içindeki teni, sert elleri gözlerinin perdesinden bir an olsun ayrılmıyordu. Üzerindeki beyaz geceliği toparlayarak kendini güç bela pencere kenarına bıraktı. Aldığı derin soluklar ve gecenin yakutî dokusu Nazar'ı biraz olsun sakinleştirmeye yetmişti. Göz pınarlarından firar eden yaşlar vicdanındaki derin yaranın tek merhemiydi.

 

Mervan'ın kaybedeli haftalar olmuştu ama Nazar acısından hiçbir şey eksilmemişti. Onunla geçirdiği günleri düşünmeden tek bir an yaşayamıyordu artık. Onu içten içe özlediği gerçeğini kabullenemiyor, bu evde ondan bahsedip duygularını dökebileceği bir sığınak bulamıyordu. Herkes Mervan'a öyle kızgındı ki arkasından Zeynep'in dışında ağlayan bile olmamıştı. O hastane odasında gözlerini açtığında sinir krizi geçirdiğini hatırlamış ve olanları düşünüp gözyaşı dökerken abisinin ölümünü öğrenen Zeynep'in çığlıklarıyla ikinci bir kâbusu yaşamıştı. Murat sessizliğini korurken Nazar kendisini sadece annesinin kollarında güvende hissetmişti. Artık babası da dahil olmak üzere tüm ailesi yanındaydı. Onlarla yeniden bir araya gelmenin burukluk sevincini yaşarken Mervan'ın yokluğuna dayanmak zorunda kalacağı gerçeğini bir kambur gibi sırtında taşıyordu. Gözyaşlarını silip avuçlarını kalbinin üzerinde birleştirerek yatağına uzandı. Gözlerini kapadığında hep onun yüzünü görüyordu. Kulaklarında sadece patlama ve fren sesleri dalga dalga dolaşıyordu.

 

Murat, koşarak içeri girdi ve kan ter içinde ağlayan kardeşine sımsıkı sarıldı. Nazar, onun şefkat dolu dokunuşuyla artık güvende olduğunu anlamıştı. "Kabustu bir tanem. Artık geçti. Bak, evimizdeyiz. Artık sana kimse zarar veremeyecek. Her şey geride kaldı."

 

Yorgun, tiz sesi Murat'ın canını acıtmıştı. "Çok kötüydü abi. Onu görüyorum rüyalarımda. Aklımdan bir an olsun çıkmıyor." Murat onun ipeksi saçlarını okşayıp kapının eşiğinde kendisini bekleyen annesini başıyla çağırdı. Annesi Elif Hanım, kızının elini sımsıkı tutup varlığını kalbine işledi. "Buradayız. O artık yok Nazar'ım. Artık ailemize zarar veremeyecek."

 

Elif Hanım kızının mahvolan ömrüne elemle baktı. Mervan'ın ölümü Nazar'ı içten içe çürütüyordu. Mervan'ın ölmesini kendisi de istemezdi ama kaderin önüne geçmek her zaman mümkün olamıyordu. Nazar'ın vicdan azabı çektiğini biliyordu. Tek korkusu bu acının vicdan azabı dışında bir başka sebebe dayanması ihtimaliydi. Uzun zamandır Mervan'la kaçak hayatı yaşıyordu. Hafızasını kaybettiği o günlerde Mervan'a âşık olmuş olabilir miydi? Bu gözyaşlarının vicdan azabı dışında da sebebi bulunur muydu? Buna inanmak istemedi. Nazar'ın böyle birini sevdiği düşüncesi bile kalbinin bir bıçakla dilim dilim kesilmesi gibi acı vericiydi. Nazar2ın artık önüne bakması ve oğluna kavuşup ideallerini gerçekleştirmesi gerekiyordu.

 

Murat, ağlamaktan sesi kısılan Nazar'ı sakinleştirmek için mutfağa geçip bir bardak su getirdi. Kapının eşiğinde Nazar'a nefretle bakan Zeynep'i umursamayacak kadar bıkkındı. Her şeyin normale döndüğünden emin olunca Nazar'ı Elif Hanım'la bırakıp eşini alarak odasına döndü. Zeynep'le tartışıp Nazar'a olan kızgınlığını susturmaya çalışmaktan bıkmıştı. Aileyi bir arada tutmak için çırpınıyordu fakat abisinin yasını tutan Zeynep asla onu anlamak istemiyordu. İçten içe Nazar'a ateş püskürüyor, Mervan'ın ölümünden Nazar'ı sorumlu tutuyordu.

 

Ona göre Nazar abisine ihanet etmiş ve onu polise gammazlamıştı. Eğer Mervan'ın aşkına karşılık verip onunla yurtdışına kaçsaydı bunların hiçbiri olmayacaktı. Mervan'ın tek istediği Nazar'ın aşkıydı ve onu sadece Nazar iyileştirebilirdi. Fakat Nazar bencilliğinden bu fedakarlığı yapmamış, çareyi kaçıp ihanet etmekte bulmuştu. O, için için ektiği nefret tohumlarını yeşertirken, Nazar bunların hiçbirini görecek durumda değildi. Yüreği kızı Asya için çağlıyor, bağrındaki yanık Aras'ın hasretiyle her geçen gün biraz daha büyüyordu. Mehmet'ten haber alamamak onu deli ediyordu. Bir oyuna mı gelmişti Nazar? Mehmet ona ihanet edecek kadar karaktersizdi de Nazar bunun farkına varamamış mıydı? Yoksa Mervan onu da kıskançlık derdine öldürmüş olabilir miydi?

 

Bir saat boyunca annesinin kollarında uyumak için çırpındı, fakat kafasındaki düğümler onu rahat bırakacak gibi durmuyordu. O kaza günü sinir krizi geçirmiş ve iki gün boyunca hastanede kalmıştı. Demet ve Niyazi Komiser onunla ilgilenip bu işi takip edeceklerini söyleseler de Nazar'ın bacasına tüneyen akbabaların çığlığı dinecek gibi durmuyordu. Verdiği isimleri ve olayları araştırmaya çalışıyorlardı fakat henüz bir sese, bir soluğa ulaşamamışlardı. Doğrusu Nazar, Mervan'ı düşünmekten bunları takip edecek gücü kendisinde bulamaz olmuştu. İçinde adını koyamadığı tarifsiz duygular vardı ve Nazar nefretle başa çıkabilmişken bu duygulara boyun eğmekten kurtulamıyordu. Güçlü olmak istiyordu fakat ruhundaki alevli cesaret kadehi benliğini terk edeli çok olmuştu. Bu sebepten olsa gerek aşkın çaresizliğine dayanmak epey güçtü.

 

Hastanede ertesi gün ailesiyle buluşmuş, annesine doya doya sarılıp yaralarını sarmak istemişti. Abisi Murat'a sarılıp dakikalarca ağlamıştı. Ayşe ise gözüne hiç olmadığı kadar büyümüş gözükmüştü. Onlara kavuşmak yaşadığı o karanlık günlerden sonra başına gelen en güzel şey olsa da sıcağı sıcağına tutamadığı yaslar onu kolay kolay terk edecek gibi durmuyordu. Hastaneden çıkar çakmaz ilk işi Aras için velayet davası açmak olmuştu. Onu Kadir Bey'in günahkâr kanatlarının altında savunmasız bırakamazdı.

 

Geceyi uykusuz geçirirdi. Sabah ailesiyle sessiz bir kahvaltı edip hazırlandı. Bugün yeni psikoloğu Aliye Hanım'la randevusu vardı. Üzerine beyaz dökümlü bir elbise geçirip hafif pembe tonlarda soft bir makyaj yaptı. Gözaltı morluklarını kapatmadan bahçeye bile çıkmak istemiyordu. Yorgun hali ne gençliğine yakışıyordu ne de güzelliğine. Oğluna kavuşup toparlanabilmesi için yardım alması gerekiyorsa bunu seve seve yapardı.

 

Randevu saati gelince çekingen ve yorgun ifadesini değiştirip güçlü olmaya çalıştı. İçeri girer girmez kadının tebessüm eden yüzü içinde belli belirsiz bir rahatlama sağlamıştı. Derdini bir kadına anlatmak Nazar için çok daha kolaydı. Kadınların ruh dünyası birbirine erkeklerden çok daha yakındı. Odanın aydınlık ortamı içinin biraz olsun rahatlamasını sağladı. Odanın sağ tarafında karşılıklı iki tekli koltuk karşı karşıyaydı. Doktor ortadaki büyük masanın ardındaki büyük krem rengi koltuğa yaslanış önündeki defteri inceliyordu. Tavanda ortamın ambiyansını değiştirecek asma tavan bulunuyordu. Farklı renklerdeki spot ışıkları hastaların tercihine uygundu. Nazar'ın bakışları odanın sol köşesindeki büyük koltuk takımına odaklandı. Krem rengi burada da kendine hatırı sayılır bir yer edinmişti. Ortadaki cam zigon sehpa doktor hanımın bazı hastalarını orada dinlediğini gösteriyordu.

 

"Buyurun Nazar Hanım. Lütfen oturun." Nazar, bakışlarını kendisini karşılayan Aliye Hanım'a sabitledi. Ürkek görünmemeye çalışarak masasına doğru ilerledi ve yüzündeki özgüvenli tebessümü bozmadan elini sıktı. Koltuğuna yerleşip, hâlâ kendisini beklemekte olan doktoruna "Merhaba." diye karşılık verdi. Doktor elindeki dosyaya göz atıp derin bir nefes aldı. Bakışları Nazar'ın feri sönmüş mavi gözlerinde tatlı tatlı dolaştı. Yüzündeki tebessüm Nazar'ın odaya duyduğu yabancılığı biraz olsun öldürmüştü. Yeni bir doktora gelmek onun için de endişe verici bir durumdu. Eski doktoruna alışkın olduğu için bu yeni ortama ve terapiye uyum sağlamada zorlanabilirdi. "Ben Aliye Öztürk. Arkadaşım sizden çok bahsetti. Uzun süre tedavinizle ilgilenmiş ve beni size yardımcı olmam için epey bilgilendirdi. Zor şeyler yaşamışsınız. Zor ve yıkıcı..."

 

"Evet. Maalesef..." Psikolog onu anlamak için küçük birkaç konu açsa da esas meseleye gelmekte zorlanmamışlardı. Nazar sonunda ona Mervan'dan bahsetmeye karar verdi. Acılarını bunca zaman gizlese de artık dökülmek ve rahatlamak istiyordu. "Sevmediğim biriyle evlendim." dedi bir anda derin bir iç çekişle. Nazar'ın prosedür tanımaz açık yürekliliği doktorun da hoşuna gitmişti. Nazar titreyen ellerini kucağına bırakıp derin bir soluk aldı. Olan biteni her anlattığında o günleri bir kez daha yaşıyordu. "Karanlık bir hayatı, katı bir kalbi vardı. Ondan defalarca kaçmaya çalıştığım halde bana vereceği zararları engelleyemedim. Şimdi..."

 

"Şimdi?" Nazar'ın yüzünde yürek burkan acılı bir tebessüm peyda oldu. "O öldü." Aliye Hanım başını sallayıp elindeki pilot kalemle defterine notlar aldı. Nazar kısa bir an duraksa da kalbine ağır gelen onca şeyi bu profesyonel ellere boşaltmak için sabırsızlanıyordu. "Artık hayatımda değil, ama ne yazık ki yokluğu bir şeylerin daha iyiye gitmesi için yetmedi. Kendimi iyi hissetmiyorum. Gücümün beni tamamen terk ettiğini düşünüyorum. Oysa ben en zor şartlarda bile kendimi ayağa kaldırmayı bilirdim. Acılarımla yüzleşir, dertlerimin dermanını kendi öz benliğimde saklardım. Aynadaki aksimi tanıyamıyorum. Bir enkazdan farkım yok!"

 

Kapı açıldığında Nazar toparlanma ihtiyacı hissetti. Doktorlarla olan mahremiyetinin çaycı tarafından bölünmesi huzursuz olmasına yetmişti. Önüne bırakılan tavşan kanı çaydan bir yudum içip çaycı çıkar çıkmaz yeniden doktora odaklandı. "Nazar Hanım. Dosyanızı okudum. Yaşadıklarınız çok ağır. Sarsılmanız normal."

 

"Biliyorum. Ama hayata karşı aldığım bu yenilgiyi kabullenemiyorum."

 

"Birçok hasta başlarda aynı durumu yaşar. Siz bir şeyleri kabullenmiş ve bir çözüm bulmak için gelmişsiniz. İntiharı tercih etmek yerine iyileşmeyi göze almanız çok doğru bir yaklaşım. Bu sizin sandığını kadar zayıf olmadığınızı gösteriyor."

 

Nazar'ın suskunluğu Aliye Hanım'ı yıldırmadı. "Bana biraz eşinizden bahsetmek ister misiniz?" Mervan'ı kelimelere dökmek Nazar için epey zordu. Fakat içindeki zehri atmak için konuşmaktan başka bir çıkar yol göremiyordu. Bakışları Aliye Hanım'ın masasının üzerindeki aksesuarlara ve fotoğraflara odaklandı. Çerçeveler mutlu bir evliliği, çok tatlı bir kız çocuğu olduğunu gösteriyordu. Okumuş bir kadındı Aliye Hanım. Nazar'ın aksine hayatının en güzel zamanlarını yanlış bir evlilikle heba etmemişti. Üniversiteye gitmiş, arkadaşlarıyla keyifli zamanlar geçirip birbirinden güzel makaleler ve kitap okumuştu. Kendini alanında geliştirmiş ve zamanı geldiğimde kendisine en uygun insana hayatını birleştirmişti. Nazar ona gıpta etmekten kurtulamadı. Kıskanmıyordu elbette ama hayatının çok daha güzel olmasını dilerdi. Kendi ülkesinde, kazandığı okulda okuyabilseydi dünyası şu an ki gibi karanlığa boğulmazdı. O Mervan'ı başlarda sevmemişti ama seseydi de aşk için ideallerinden vazgeçmez yasak heveslerine tutulup bir yuvayı dağıtmazdı. Yasak aşk Nazar'ın kitabında asla yer bulmazdı. Boğazını hafifçe ayıklayıp kendisini beklemekte olan Aliye Hanım'a yöneldi.

 

"Mervan tanıdığım hiç kimseye benzemiyordu. Çok sert ve hırçındı. İlk tanıdığımda onun bir buz dağından farklı olduğunu düşünmezdim. Ablamın nişanıyla birlikte hayatımıza girdi. Evimizin kapıları Hanzade ailesine açıldığında bizi korkunç bir geleceğin beklediğini hissetmiştim. Ama ne çare! Ablam ve babam bu evliliği öyle çok istiyordu ki ne yaptıysam gidişatı engelleyemedim. Mervan evli ve çocuklu bir adamdı. Buna rağmen tuhaf bakışlarıyla, imalı sözleriyle beni rahatsız etmekten vazgeçmiyordu."

 

Aliye Hanım tüm dikkatini Nazar'a yönlendirmiş kahvesini yudumlamayı bile onu dinlediği anlara saygısızlık olarak görmüştü. "Bunu ailenize söylediniz mi?" Nazar başını olumsuz anlamda salladı. Vereceği cevaptan utanıyordu. "Söyleyemedim. Babamın bana inanmayacağını düşündüm." Psikolog birkaç not aldıktan sonra, "Neden?" diye sordu. Gözlükleri burun ucuna kadar inmişti ve sevimli orta yaşlı yüzü Nazar'da hoş bir güven duygusu bırakıyordu. Nazar omuzlarını silkip, "Bilmem." Diye sayıkladı çocuksu bir küskünlükle. "Babamla aramız hiçbir zaman iyi olmamıştı. O kızlarını pek sevmez. Sevgisini sadece oğluna saklar." Aliye Hanım, ona doğru eğilip gözlerindeki hıncı yokladı. Kalbindeki derin yoksunluğu anlaması çok da uzun sürmemişti.

 

"Ablanız ve kardeşiniz için de durum böyle miydi?"

 

"Sayılmaz. Ayşe aramızda en şanslı olandı. Ablama karşı da çok sert olmazdı babam. Çok sevmezdi ama çoğu zaman dövüp zarar da vermezdi. Sesini çıkarmadığı sürece evde biraz huzurlu kalabildiğini bile söyleyebilirdim." Aliye Hanım, şefkat dolu bakışlarla, "Peki siz?" diyerek Nazar'ı bir kez daha can evinden vurdu. Nazar, titreyen dudaklarının burkuluşunu güçlükle zapt edip öne doğru eğilme ihtiyacı hissetti. Sevilmiyorum demek bir evlat için kahredici bir gerçekti.

 

"Ben onun için bir evlattan ziyade nefret unsuruydum. Varlığım bile delirmesine yeterdi. Bana uygulamadığı hiçbir şiddet, hiçbir ceza kalmamıştır herhalde. Söz konusu ortanca kızı olduğunda babamın, eli kanlı bir cellattan farkı yoktur. Ben sevilmek bir yana nefret etmemesine bile razıydım." Sırf acılarını düğüm düğüm kursağına geri gönderebilmek için çayından bir yudum daha aldı. Doktorunun titreyen ellerini fark etmemesini umuyordu. "Bu sizin için yaralayıcı olmalı. Her kız çocuğu baba sevgisini yüreğinde hissetmek ister."

 

Nazar kederi kesik bir solukla ciğerlerinden acıyı uzaklaştırdı. "Keşke tek derdim beni sevmiyor oluşu olsaydı. Babam beni kendi elleriyle oğlunun geleceğine kurban verdi. Mervan'ın zalim bir adam olduğunu bile bile nikahımızı kıydırdı. Benim acılarım üzerinden kazandığı parayla abime bir gelecek kurmaya çalıştı. Ve ölüm çanları çaldığında öldürüleceğimi bile bile kendi elleriyle kocama teslim etti. Bunların ne demek olduğunu anlayamazsınız doktor hanım." Aliye Hanım, masasından kalkıp elindeki kâğıt mendil kutusunu Nazar'a uzattı. "Sizi üzmek istemezdim Nazar Hanım. Fakat dertlerimizi paylaşmazsak onların içimize akıttığı zehirden nasıl kurtuluruz?"

 

"Haklısınız." dedi Nazar saçlarını omuzlarından geriye bırakırken. Bu kadına derdini anlatmak ona zor gelmiyordu. "Biraz Mervan Bey'den söz edelim. Nasıl biriydi? Evliliğiniz boyunca aranızda herhangi bir yakınlık, bir sevgi doğmadı mı?" Nazar tırnaklarını çekinir gibi avuç içlerine geçirdi. Yüzünde alaylı bir tebessüm peyda oldu. O evde yaşadığı günleri düşününce ilişkilerine aşktan başka her şeyi yakıştırabilirdi.

 

"Bilmem. Çok kavga ederdik. Birbirimize bağırıp hayatı zindan etmediğimiz günler sayılıydı. Dediği dedik hırçın bir adamdı. Bazen deli dolu bir aşık, bazen de sadist bir mağara adamı. Onu hiçbir zaman tam olarak anlayamadım. İlk başlarda beni elde etme hırsıyla her şeyi yaptığını düşünüyordum, fakat duygularının takıntılı bir aşk olduğunu anlamam uzun sürmedi. Bana korkunç derecede bağlıydı. Bir başka kadını düşünme ihtimaline bile inanmazdım. Hem kanatır hem de iyileştirmeye çalışırdı. Sevgisini göstermeyi çoğu zaman bilmezdi. Çocukken ninesinden öğrendiği kadarını görür fazlasını umamazdım."

 

Aliye Hanım, küçük bir sır veriyor gibi yaralı kadının yanına yaklaştı. "Onu beğeniyor muydunuz? Sizle ilgilendiği ilk dönemlerde ondan hoşlanmış mıydınız?" Nazar bakışlarını kaçırdı. Kendine karşı bu kadar açık olabildiğini sanmıyordu. Hal böyleyken doktoruna derdini nasıl anlatacaktı? "O çekici bir adamdı. Pek çok kadının mumla arasa bulamayacağı bir karizması, albenisi vardı. Bir ortama girdiğimizde gözler onu takipten asla kurtulamazdı. İnanamayacaksınız ama elde edemeyeceği bir kadının varlığına asla inanmadım. Bu kadar bakımlı ve güçlü bir adama hayır demek imkânsız gibiydi." Aliye Hanım tebessümle burkulan dudaklarını toparlayıp, "Bu sözlerinizi beğeni olarak yorumlayabilir miyiz?" dedi.

 

Nazar fazla konuştuğunu düşünüp duraklasa da kendisini toparlamakta gecikmedi. "Evet ama ona bir ilgim yoktu. Ben o zamanlar Mehmet'e aşıktım. Onunla evlenme planları yapıyordum ve Mervan'ı hayatımda asla düşünemezdim." Aliye Hanım yüzünde açan tebessümle notlarını aldı. Fakat Nazar bu sohbetin gidişatından hiç de memnun değildi. Bu kadın onun gönül ilişkilerini mi yorumlayacaktı yani? Oldu olacak ikili ilişkilerini de sorsaydı bari! Keşke Haydar Dümen'e gitseydim diye geçirdi içinden. Daha fazla ilişki tavsiyesi alabilirdim, ben ne söylüyorum o ne anlıyor diye söylenmeden edemedi.

 

"Belki de düşünmek istemezdiniz. Diye devam etti Aliye Hanım. Alnı özgüvenle kırıştı. "Sonuçta o evliydi ve siz de aşkına sadık bir kızdınız. Böyle bir yakınlığı kabul etmek onurlu duruşunuza ağır gelirdi, haksız mıyım?" Nazar doktorun açık sözlülüğü karşısında afallasa da kendini toparlamakta gecikmedi.

 

"Haklısınız, fakat bir eksik var. Ben Mehmet'i seviyordum ve hiçbir güzellik onda bulduğum güçlü karakterin, masum sevdanın yerini tutamazdı. Mervan cennetten gelen bir gılman olsaydı da tercihimi her zaman Mehmet'ten yana kullanırdım. Mervan, şekilli bir vücuttan, çekici bir yüzden ibaretti. Tüm o güzelliğinin ardında bir suçluyu, bencil bir katili saklıyordu. Bana acıdan başka bir şey vermeyeceğini biliyordum. Basit bir deri parçasına aldanıp onun günahkâr dünyasına asla girmezdim. Eşine sadık olamamış, çocuklarına karşı sorumsuzca davranmıştı. İnsan böyle birine nasıl güvenip sahiplenir ki?"

 

Aliye Hanım'ın gözleri neşeyle parıldadı. Aradığını bulmuş olmanın verdiği tatlı bir huzur içini kaplamıştı. "Mehmet Bey Mervan'ın tam tersiydi anladığım kadarıyla. Aynı zamanda babanızın mizacına da asla uymuyordu. Onun yanında kendinizi güvende hissediyordunuz. Mervan Bey'in yanında ise güvensiz... Yanılıyor muyum?" Nazar yeni bir şey keşfediyormuş gibi mimiklerini kastı. Yüzünün renginin atmasına engel olamıyordu. Aliye Hanım Nazar'daki gerginliği fark etti. Tırnaklarını masaya vurarak sesler çıkarması, kaçışan bakışları hep aynı gerçeği işaret ediyordu.

 

Nazar biraz düşündükten sonra "Evet." Diye onayladı. "Mervan hayatından şiddeti bir an olsun uzaklaştırmazdı."

 

"Tıpkı babanız gibi..."

 

"Babam gibi..." Aliye Hanım, birkaç not aldıktan sonra, yeniden darmadağın olan Nazar'a döndü. "Mervan Bey size dokunduğunda, sevgi gösterdiğinde ne hissederdiniz." Nazar sıcaklandığını hissedip pencereye yöneldi. Aliye Hanım, cevap konusunda ısrarcıydı ve Nazar'ı kendi haline bırakacak gibi de durmuyordu. "Yanlış bir şey mi sordum?"

 

"Hayır. Aslında ben hep bu konuda bocaladım. Ona kızsam da nefret etsem de bana sevgi ve şefkat gösterdiğinde direnemiyordum. Bunu itiraf etmek benim için çok zor ama Mehmet'i sevdiğim halde ona tanıdık bir yakınlık duyuyordum." Nazar utanarak da olsa gözlerini penceredeki şehir manzarasından ayırmadan itiraflarına devam etti. "Saçlarıma dokunması, dizlerinde okşayarak uyutması beni utandıran bir heyecan veriyordu. Tamamlanmış hissediyordum. Sanki yapbozun eksik parçaları sahibini bulmuş yerine oturmuştu. Bu sevgi dokunuşları yüzlerce yıl sürse bile bıkar mıydım bilmiyorum. Bu hisleri Mehmet'te bu kadar yoğun yaşamamıştım. Onu cinsel olarak da arzu etmemiştim. O çok özeldi ve beni mutlu eden tek erkekti. Mervan gibi zarar vermiyordu."

 

"Mervan Beyin size olan dokunuşlarını anlatırken bile Mehmet Bey'i yad ediyorsunuz. Sanki Mervan Bey'i kabullenmeniz ve yakınlık duymanız büyük bir hataymış gibi." Nazar çayını yudumlarken bu itiraftan tedirgin olmuştu. Küçük bir gıcık boğazını yokladı.

 

"Yani sadece..." Bir öksürük tufanı genç kadını buldu. Yerine oturup suyundan bir yudum aldı.

 

"Nazar Hanım, lütfen rahat olun! Burası yargılanacağınız en son yer. Mahkemede değilsiniz, ben de yargıç değilim." Nazar parmaklarını çıtlatıp sakinleşmeye çalıştı. Açık olmakta zorlanmaya başlamıştı. Belli ki Aliye Hanım hâlâ bazı gerçeklerin idrakine varamamıştı.

 

"Bakın. Mervan'ın bir ailesi vardı. Onu seven bir karısı ve dünyalar güzeli iki kızı... Benim onun hayatında hiçbir zaman yerim olamazdı. Kendi yoluma gitmek istiyordum." Doktor onu dikkatle dinlerken genç kadının dudakları titredi. Boğulur gibi olduğunda dolan gözlerini kaçırıp önündeki bardaktan yeniden bir yudum aldı. Doktoru ise sabır ve sakinlikle cümlesini tamamlamasını bekliyordu.

 

"O karısını gözlerimin önünde dövdü. İnsanlara işkence etti, Azat'ı hiç acımadan öldürdü. Eğer hayatımda olmasaydı kızımız ölmeyecekti. Mervan hayatın bana verdiği en büyük azap. İnsan böyle birini nasıl sever? Aklımı kaçırmış olmam gerekiyor. Nazar Ateş hiçbir zaman bu kadar güçsüz, bu kadar zavallı bir kadın olmadı."

 

Aliye Hanım duyduklarından memnun olduğunu hissettirir tarzda arkasına yaslandı. Kollarını birleştirip kaşının birini ilgiyle kaldırdı. "Neden. Nazar Ateş demirden mi? Onun duyguları yok mu? O yanılamaz mı? Yenilemez mi?" Nazar içinde beliren öfkeyle her an kapıyı çarpıp çıkabilirdi fakat öfkesine yenik düşmemek için derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalıştı. Zayıflık göstermek istemiyor, doktorunun tüm bunları söylerken olaya profesyonel yaklaştığına inanmak istiyordu. Sonuçta bir mahalle kavgasında değildi ve biraz daha kontrollü olmak ona bir şey kaybettirmezdi. "Nazar neden hep güçlü olmak zorunda?"

 

"Bilmiyorum. Ben hep böyleydim." Çocuksu omuz silkişleri Aliye Hanım'a pek çok mesaj veriyordu. İki tarafı dizginleyen efsunlu bir sessizlik çöktü ortama. Aliye Hanım, notlarını kontrol edip, bir durum değerlendirmesini uygun gördü. "Hayatınıza iki erkek girmiş. Mervan Bey, şiddet yönünden tıpkı babanız. Fakat ondan farklı olarak sizi çok seviyor ve her şeye rağmen sizi korumaktan vazgeçmiyor. Onu istemiyorsunuz çünkü o kötü biri ve bir aileye sahip. Bu yüzden onu sevip kabullendiğinizde kendinize duyduğunuz saygıyı kaybetmekten korkuyorsunuz. Mehmet Bey ise babanızın tam tersi bir mizaca sahip, yufka yürekli olması sizi ona yaklaştıran önemli bir unsur."

 

Nazar doktorunun analiz kabiliyetine hayran olsa da yüzünü duyarsız göstermeye gayret etti. Duymak istediği şeyler kesinlikle bu cümleler değildi. O kendisini nasihatlere ve sızlanmalara hazırlamıştı. Aliye Hanım fazla açık sözlüydü. Ve beklediğinin aksine Nazar'a acımıyor, gerçeklerini mantıklı duruşunu bozmadan yüzüne söylemekten çekinmiyordu. Daha önceki psikoloğunu düşündü. Kızını kaybettiği günleri anlattığında oturup kâğıt mendile abanıp birlikte ağlamışlardı. Nazar duygusal soğaltım yaşayarak oradan memnun ayrılmıştı ama bu ölüme duyduğu öfke ve reddediş içinden çekilip gitmemişti. Tam tersine kalbidekiler daha da büyümüştü.

 

"Evet. Sanırım epey kafası karışık biriyim." Aliye Hanım, ayaklanan Nazar'ın omzuna anlayışlı bir edayla dokundu. "Siz özel birisiniz. Ben sadece duygu ve düşüncelerinizi keşfetmenize yardımcı olmaya çalışıyorum. Son bir soru sorabilir miyim?" Nazar yumuşayan ortamla birlikte dudaklarını tebessümle araladı.

 

"Mervan Bey'le aynı evde yaşadığınız dönem en çok istediğiniz şey neydi?" Nazar, hüzünlü gözlerini Aliye Hanım'a sabitledi. Bu cevabı vermek ona zor gelmeyecekti. "Ben o günlerde Mehmet'in bana geri dönmesini istedim. Geri dönüp beni Mervan'ın elinden kurtarmasını. Kızımı kaybettiğimi sandığımda ise onu bana geri getireceğini düşledim. Böylece bir araya gelip mutlu bir aile olabilecektik." Aliye Hanım tatlı tebessümünü bozmadan elini sıktı. "Peki o depoda ölüme terk edildiğinizde neden Mehmet Bey'in değil de Mervan Bey'in adını sayıkladınız? Neden sizi kurtarmasını istediniz?"

 

Nazar bu sözler karşısında bocalamıştı. Sahi aynı yerde Mehmet'i de gördüğü halde neden imdat çığlığını Mervan'ın duymasını dilemişti? "İyi günler Nazar Hanım. Önümüzdeki hafta sizi yine aynı saatte bekliyor olacağım. Tabi eğer siz de isterseniz." Nazar tokalaşmak için elini uzatıp, "Geleceğimden bir şüpheniz olmasın?" diye karşılık verdi.

 

Yol boyunca konuştuklarını düşünmüştü. Mervan'a karşı içinde tuttuğu tuhaf bir yakınlığın olduğu su götürmez bir gerçekti. Kendisine yaptığı her şeye rağmen onda kendinden bir şeyler bulmuş, nefret ederken bile sevgisine sığınmaktan kurtulamamıştı. Geçmişte yaşadıklarının bu ilişkide etkisini görmüş olabilir miydi?

 

Taksiye binip şoförden kendisini Mervan'ı kaybettiği o uçurum kenarına götürmesini istedi. Ne yapsa adımlarının oraya gitmesine engel olamıyordu. Şoföre ücreti ödeyip araçtan indi. Gökyüzü o günün aksine açık ve güneşliydi. Mervan'ın gidişine sanki gökyüzü bile ağıt yapmayı bırakmıştı. O gün ağlamış Nazar'ın acısına eşlik etmiş ve bugün yine süt liman olmuştu. Sanki Nazar'a hayat devam ediyor mesajı veriyordu.

 

"Abla buralar tenha. İstersen kalayım, yalnız kalma sen!" Nazar ne kadar burada kalacağını bilmiyordu. "Siz gidin. İşinizden alıkoymak istemem." Şoför onu duyduğu halde aracı alıp gitmeye gönlü razı olmadı. Bu yaşlarda bir kızı vardı ve baba yüreği bu tenha yerde bu yalnız kadını bırakmaya razı olmuyordu. İşitebileceği azarı boş verip aracı durdurdu ve kendisinden uzaklaşan Nazar'ı beklemeye başladı.

 

Nazar üzerindeki papatyalı elbiseyi toplayıp uçurum dibine ayaklarını sarkıtarak oturdu. Gökyüzünde Mervan'ın siyah bakışlarını görüyordu. Burası Nazar'ın Mervan'ı kaybettiği o uçuruma çok benziyordu. Belki de bu sebeple onu anmak için durmuştu. Ilık bir meltem yanaklarını okşadı. Dolan gözleri onu görmek ister gibi boşluğu taradı. Yüreği pişmanlık ateşiyle yanıp kavruluyordu. Öfkeyle hareket etmemeli, onu ikna etmenin yollarını bularak Mervan'ı intihara sürüklememeliydi. Bu ayrılığı taşıyamayacağını biliyordu. Daha önce de bu konuları konuşmuşlardı ve Mervan teslim olmaktansa ölümü tercih edeceğini söylemişti. Sözünü yerine getireceğini nerden bilebilirdi? Beni hapse girmek öldürmez ihanetin öldürür.

 

Onu ihanetin öldürdüğünü bilmek canını acıtıyordu. Bir güvercin yanı başına konup ona ürkekçe baktı. Bir kanadı siyah diğeri ak paktı. Onu Mervan'a benzetmekten kurtulamadı. Nazar artık onun ak olan yönünü de görebiliyordu. Sanki güvercin Mervan'ın sıcaklığını getirmiş, siyah gözleri onun bakışlarıyla birleşmişti. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü usul usul. Mervan'ın günlüğünü okuyup bitirmişti. Artık onu bu hâle getiren karanlık geçmişi iyi biliyordu. Onu anlıyor ve yaşadıkları için acı çekiyordu. Belki ayakları kötülüğe gitmeseydi, yolu adalet ve ilim olsaydı Mervan'la bambaşka bir hayatları olabilirdi. Olmamıştı. Olmasına izin vermemişlerdi. O beş kurşunu düşündü. Mervan'ın çocukluğundan yadigâr kalan o beş gümüş kurşunu...

 

Bir tanesini Azat'ın eline bırakmıştı. Birini ise Niyazi Komiserin dediğine göre Oktay'ın cesedinin avuçlarına iliştirmişti. Kalan üçü ise ceketinin cebinde kendisiyle birlikte ölüme gelmişti. O gümüş kurşunlar misketlerle yer değiştirmeseydi her şey kim bilir ne kadar da güzel olacaktı. Çatasından Mervan'ın ilk sayfaları yırtılıp hırpalanmış günlüğünü çıkardı. Onu göğsüne bastırıp gözyaşlarını sildi. Keşke unutmak bu kadar zor olmasaydı.

 

Güvercin ürkek bir şekilde Nazar'ın omzuna kondu. Kanadı yanağına değdi. Sanki kendisini teselli etmek istiyor gibi mahzun mahzun bakıyordu. Mervan'ın söylediği son türkü dudaklarından döküldü. "Sene 341 mevsime uydum. Sebep oldu şeytan bir cana kıydım. Katil defterine adımı koydum. Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz." O silinip gitmişti ama Nazar mutlu değildi. Kalbinde açan nefret çiçekleri solalı çok olmuştu. Güvercin uçup giderken ardından nemli gözlerle baktı. Dakikalar sonra hiçbir şey demeden kendisini bekleyen taksiye binip eve döndü.

 

Ev oldukça sakin görünüyordu. Annesi muhtemelen babasını fizik tedaviye götürmüş geriye sadece ablası Nurten ve yeğeni Emine kalmıştı. Bahçedeki masaya oturup doktoruyla konuştuklarını düşündü. Kafasını toplamakta zorlanıyordu. Ablası elinde kahveyle yanına oturunca beynindeki zelzele biraz olsun durulmuştu. Bahçedeki sarmaşıklar ve sarmaşıklara tutunan güller Nazar'ın içindeki pek çok farklı duyguyu harekete geçiriyordu. İki katlı evleri sade mobilyalarla döşenmiş, büyük cam duvar aydınlık bir ambiyansa eşlik etmişti. Burada sevdikleriyle mutlu olması için her şey mevcuttu; fakat Nazar yüreğindeki karamsarlıktan tüm bu güzelliklerin farkına varamıyordu.

 

"Bende seni bekliyordum. Biraz abla kardeş laflayalım." dedi Nurten elindeki çay bardağını kardeşine uzatırken. Nazar hüzünle gülümsedi. Bir süredir aynı evde ablasıyla köşe kapmaca oynuyordu. Yüz yüze gelmek ikisi içinde epey zordu. "Özür dilerim abla!"

 

"Niçin?" Nazar onun yüzündeki sükuneti görünce mahcubiyetini ikiye katladı. "Neler yaşadığını biliyorum. Eniştem benim yüzümden seni bıraktı. Eğer bana yardım etmeseydin belki de şu an hâlâ ailenin yanında olacaktın. Benim yüzümden yuvan bozuldu. Oğluna hasret kaldın. Keşke seni bu işe en başından karıştırmasaydım." Nurten elini Nazar'ın elinin üzerine koyup esefle iç çekti. "Özür dileyecek biri varsa o da benim Nazar. Hayatın benim evliliğim yüzünden mahvoldu. Ben olmasaydım o insanlar ailemize bela olmayacaktı." Acı içinde dolan gözlerini sildi. "Zengin bir aileye gelin olursam rahat ederim sanmıştım." Acıyla hıçkırdı Nurten. "Ne yanılgı! Evlenince babamın zulmünden kaçacaktım aklım sıra." Histerik bir kahkaha dolan, siyah gözlerine rağmen ortamda dalga dalga yankılandı.

 

"Haşim'i güvenli bir liman sanıp sığındım. Güvendiğim limanlara ateşler düştü Nazar." Nazar ablasının gözlerine elemle baktı. Gözlerinin rengi kendisinden farklı olsa da işlenen acı aynıydı. O neşeli, heyecanlı, hayat dolu kız gitmiş yerine yürüyen bir mezar gelmişti. İnsanın gözlerindeki feri iki acı söndürür derler. Aşk acısı ve evlat acısı... Bu talihsiz abla kardeş ikisini de son demine kadar yaşamıştı. Şimdi kanayan yaralarını birlikte saracak ve düştükleri yerden birlikte doğrulacaklardı.

 

"Haklıymışsın Nazar. 'Bir başkasının sırtına binerek ne zamana kadar kendini engellerden koruyacaksın? Yara da alsan ayağa kalkıp gerekirse tek başına her şeyin üstesinden gelmekten gocunmamalısın!' demiştin. Ben Haşim'in sırtına yaslanarak omuzlarımdaki taşlardan kurtulmaya çalıştım ve o bıraktığında düşüşüm kaçınılmaz oldu." Masaya elini sertçe tüm pişmanlıklarını fırlatır gibi indirdi. Esmer yüzü görmeyeli rengini kaybetmiş, gözaltları ağlamaktan çökmüştü.

 

"Keşke okuyabilmiş olsaydım. Kendi ayaklarımın üzerinde durabilseydim. O beni bıraktıktan sonra babasının korkusundan elimi tutmadı. Oğlumu göremedim. Tehditleri yüzünden dava açıp hakkımı arayamadım. Korktum işte! Murat Zeynep'le kaçmak zorunda kalmıştı, babam hastaydı. İki kadın iki kız çocuğuyla bu karanlık adamlara nasıl karşı dururdu? Babamın tedavi masraflarına gücümüz yetmedi. Gidiş gelişler ve ilaçlar çok tutuyordu. Murat para gönderdi ama nereye kadar yetsin? Ameliyat olması gerekti, para bulamadık."

 

Nazar rahat bir şekilde yaşamıştı. Mervan, Nazar'a hayal ettiğinden çok daha fazla gönderiyordu ama genç kadın gururdan tek bir kuruşuna bile dokunmamıştı. Çalışıp çabalamış ve kendi rızkını kendi kazanmıştı. En iyi yaptığı şey tatlı pişirmekti ve helal kapıyı da bu maharetini kullanarak tıklatmıştı. O geçmişe dalarken Nurten sözlerine devam etti.

 

"Bir gün kapıda bir çanta dolusu para buldum. Siyah giyimli, şişman, bıyıklı bir adam bırakıp uzaklaştı. Arkasından seslendim ama durmadı. Anneme paralardan bahsedemedim. Onlardan geldiğini anlasaydı kullanmamıza izin vermezdi. Ne yapayım, çaresiz kalınca insanda ne gurur kalıyor ne onur! Biriktirdim dedim şüphelense de inandı. O para gelene kadar halimiz perişandı. Evlere gündeliğe gitmeye başlamıştım. Ah bacım ah! Ne zordu bilemezsin. Allah kimseyi gördüğünden gayrı koymasın."

 

Nazar ailesinin başına gelenleri öğrendiğinde neredeyse tüm dünyası başına yıkılmıştı. Öyle yorgundu ki bir şeylerin yoluna gireceğine dair bir umudu bile kalmamıştı. Şişman, bıyıklı adam dediğinde içine düşen şüphe, belli etmese de zihnini kurcalıyordu. Bu hayırsever Mervan'ın en yakın adamlarından birinin tarifine çok uyuyordu. Ailesine para getiren kişi Berzah olabilir miydi?

 

Nurten esefli havayı dağıtabilmek için kardeşine küçük bir çimdik attı. "Beni boş ver. Dert bitmez bizde derya deniz. Asıl haberler sende. Sınav kağıdını gördüm. Kazanmışsın üniversiteyi. Sonunda hayallerin gerçek olacak. Bin şükür Allah'ıma. Birimiz olsun kurtaracak başını." Nazar içten bir şekilde gülümsedi. Mervan'ı yitirdiği o günlerde acısını ve içindeki korkuları bir kenara bırakıp o sınava girmişti ve neyse ki çabası sonuç vermiş, başarı ona koşmaktan başka bir yol bulamamıştı.

 

"Evet. Bir ay sonra başlayacak okul. Derslerimi aksatmadan Aras'ın velayeti için hukuki her yolu deneyeceğim. Onu asla Kadir Bey'e bırakmam. Oğlum benim yanımda büyüyecek. Komiser Niyazi, kızımı bulacağına söz verdi. Biliyorum, çok yanında yeniden bir araya geleceğiz. Onlardan vazgeçmedim abla."

 

Nurten kardeşinin elini sıkıp "Her şeyi başarabileceğini biliyorum Nazar. Sen güçlü bir kadınsın." diye sayıkladı. Nazar'ın bir şeylerin üstesinden gelebildiğini gördüğünde içindeki inanç da bambu ağacı gibi bir anda boy vermişti.

 

"Abla neden liseyi açıktan okumuyorsun? Hiçbir şey için geç değil, bunu sen de başarabilirsin." Nurten kırık bir şekilde omuz silkti. "Benden geçti artık."

 

"Neden geçsin? İstedikten sonra her şeyi başarabilirsin. Kendine inan!" Nazar ablasının gözlerindeki umut kırıntılarını gördüğünde içindeki kayayı harekete geçirmenin heyecanını yaşadı. Silkelenip hayatını düzene koymak için ailesine ihtiyacı vardı ve hayat onca yaşananlara rağmen akıp gitmeye devam ediyordu.

 

"Kızım, bir misafirimiz var." Hanımlar yerlerinden kalkıp kapıdaki tanıdık yüzü çekinerek süzdü. Nazar, Niyazi'yi karşısında görünce bir haber alacağını düşünüp ılık ılık terledi. Onu en son ifade verdiği gün görmüştü. Buraya gelişinin bir sebebi olmalıydı ve Nazar'ın tek temennisi kızıyla ilgili bir haber alabilmekti. Üzerindeki ölü toprağını atıp Niyazi'yi masaya davet etti. "Hoş geldiniz Niyazi Komiser."

 

"Hoş bulduk Nazar Hanım. Rahatsız etmek istemezdim ama sizinle konuşmam gereken önemli bir mesele var."

 

"Buyurun Lütfen. Rahatsızlık da ne demek?" Nurten, onları yalnız bırakması gerektiğini düşünüp, "Ben size bir kahve yapayım." Diyerek ayaklandı. Niyazi rahat olmaya çalışarak kendisine gösterilen sandalyeye yerleşti. Lafa nereden başlaması gerektiğini kestiremiyordu. Günlerce günlüğünü okuyup sırlarını paylaştığı kadın tam karşısındaydı ve ister istemez onu yaşanmışlıklar olmaksızın tanımanın endişesini taşıyordu. Sonunda bir yerden başlaması gerektiğini düşünüp derin bir soluk aldı. "Sizi daha iyi gördüm." Nazar, hafif bir tebessümün ardından gözlerini kaçırdı. Karşısında attığı çığlıklar gözünün önüne her geldiğinde yanaklarının kızardığını, ellerinin gerginlikten uyuştuğunu hissedebiliyordu.

 

"İyiyim Komiserim. Olanları atlatmam zaman alacak, ama başarmak zorundayım. Çocuklarım için başka çarem yok." Niyazi gerginlikle parmak boğumları sıktı. Ona günlüğü söylemeli miydi? "Nazar Hanım. Neler yaşadığınızı biliyorum. Verdiğiniz ifadeden çok daha fazlasından haberdarım. Günlüğü okudum." Günlüğünün Niyazi tarafından okunduğunu bilmek Nazar'da belirgin bir kızarmaya sebep olmuştu. Görev icabı da olsa Niyazi'nin özeline ve sorunlarına erişmesi kalbinin çarpıntısını her dakika daha da artırıyordu. Niyazi ondaki suskunluğu dindirebilmek için esas meseleye gelmesinin doğru olacağını düşündü.

 

"Geçmişi değiştiremesek de bundan sonrası için size yardımcı olmaya çalışacağım. Elinizdeki çip çok önemli bir delildi. Sizi koruyan memurlar olsa da tamamen güvende olduğunuzu söyleyemeyiz. Bundan çok daha fazlası gerekiyor. Çipi verdiğiniz Komiseri araştırdım. Ne yazık ki emniyette böyle biri mevcut değil. Biri size korkunç bir oyun oynamış. Çipi sizden almak için umutlarınızı kullanmış."

 

Nazar, öfkeyle ayağa kalktı. "Hayır. Bu asla mümkün olamaz." Niyazi kendisine sırtını dönen genç kadına doğru bir adım attı. "Üzgünüm. Cemil Komiser ya da gerçek adı her neyse, bir emniyet mensubu değil. Aslı Güney ismindeki kadının bilgilerine eriştim. Onu sorguya aldım, ne yazık ki sizi tanımadığını, bu işle herhangi bir ilgisi olmadığını söylüyor. Gazeteci kimliğinde bir sivil polis olduğu tamamen yalan. Kendi halinde bir muhabir. Yanan evinizin bulunduğu semte daha önce bir olay için gelmiş, fakat asla sizinle irtibata geçmemiş. Onun evinizde öldürüldüğünü söylemiştiniz. Herhangi bir yaralanma yaşamadığını söylüyor."

 

"Yalan!" Nazar duyduklarının şokuyla öfkeden kıpkırmızı kesilmişti. Aslı yaşadıklarını nasıl inkâr ederdi. Kendisine yardım edeceğine dair söz vermişti. Bu ikisinin polis kimliğini gördükten sonra Niyazi Komiser 'in sözlerine nasıl inanırdı? "Nazar Hanım. Lütfen sakin olun. Onu kenara sıkıştıracak bir delil yoktu. Bu yüzden gitmesine göz yumduk."

 

Nazar gözlerinden firar eden yaşları elinin tersiyle silip sayıklar gibi konuştu. Ne yapsa sesindeki titrek tona mâni olamıyordu. "Yerde kanlar içinde yatıyordu. O yangından nasıl kurtuldu? Nasıl?" Niyazi, kendilerini hayretle takip eden Nurten'e işaret edip elindeki suyu Nazar'a uzattı. "Lütfen için! Sabırlı olmak zorundasınız. Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Hiçbir sır gizli kalmaz." Nazar suyu dudaklarıyla buluşturduğunda içindeki yangının bir nebze de olsa söndüğünü hissetti. Açsın diye dolunay saydığı tüm güller kuruyup pare pare avucuna dökülmüştü. Tek umudu solup giderken nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranabilirdi?

 

"Mehmet beni kandırdı. Belki de en başından beri çip için geri döndü. Beni sevdiği koca bir yalandı. Belki de düşmanlarıma hizmet ediyordu." Başını ellerinin arasına akıp Nurten'in yardımıyla yeniden sandalyesine oturdu. "Sakin ol kardeşim. Onu bulacağız. Komiseri duydun. Bize yardım edecek. Kızını da oğlunu da kurtaracağız o hainlerden. Eğer Mehmet yanlış bir şey yaptıysa adalet önünde hesap vermekten kurtulamaz." Nazar göz pınarlarından dökülen yaşları silerken Niyazi yeniden söze dahil olması gerektiğini düşündü. "Nurten Hanım, Mehmet Akgül'ün yaşadığına dair herhangi bir delile ulaşamadık. Araştırmaya devam ediyoruz. Kayıtlarda uzun zaman önce ölmüş görünüyor. Yerine geçtiğini iddia ettiği arkadaşını araştırıyoruz. O dönemde tezkere alan birileri duruma ilişkin bilgi verebilir."

 

Nazar yumruklarını sıkarak dişlerinin arasından konuştu. "O yaşıyor Komiser. Bundan eminim." Ortamda kısa bir sessizlik oldu ve sessizliği bozan yine Nazar'dı. "Kızım... Ondan bir haber var mı? Onu en son istasyonda Naz'a emanet etmiştim. Kızımı Ordu'daki kuzenime götürecekti. Aradım kuzenimi. Kendisine kimsenin gelmediğini, Naz'ı tanımadığını söyledi." Nurten gözyaşlarına boğulan Nazar'ı şefkatle göğsüne bastırdı. "Onu bulacağız." Nazar yumruklarını sıkıp başını reddeder gibi salladı.

 

"Bilmiyorsun abla. Naz çocuk emanet edilecek biri değil. O küçük bir kız çocuğundan farksız. Ürkek, sürekli birilerinin desteğine muhtaç... Üstelik kocasından ayrılmış, psikolojik sorunları var. Kızımı Battal'dan korumak zorunda olmasaydım asla ona emanet etmezdim. Ya başlarına bir şey geldiyse ya kızım güvende değilse."

 

"Naz'ın soyadını, kimlik numarasını biliyor musunuz? Bu bilgiler onu bulmamızı sağlayabilir." Nazar başını olumsuz anlamda salladı. "Naz Alev. Halkında bildiğim tek şey bu. Bir teyzesi vardı, fakat onu hiç tanımadım. Nerededir, ne yapar bilmiyorum." Niyazi, olayı daha detaylı bir şekilde araştırabilmek için hiç olmadığı kadar sabırsızdı. Artık rotasını biliyordu. O geceye dair olan sır perdesini kaldırabilmek için istasyonun kamera kayıtlarını incelemesi gerekiyordu. Nazar'ın kaçarken geçtiği cadde ve sokaklarda mutlaka kamera kayıtları olacaktı. O gün kesilen biletleri araştıracak ve Naz'ın bilgilerini bulmaya çalışacaktı. Naz'ı bulmak için bundan daha iyi bir yol düşünemiyordu.

 

"Bana güvenin Nazar Hanım. Bu işin peşini asla bırakmayacağım. Aras'ı Kadir Bey'in pençelerinden kurtaracağız. Mervan'a yaptığı zulmü oğlunuza yapamayacak. Sadece sabredin. Bir gelişme olursa size haber veririm. Lütfen artık kendinizi üzmeyin." Nazar beceriksizce gülümsemeye çalıştı. Yaşadıkları ne kadar ağır olursa olsun Niyazi gibi iyi insanları hayatına kazandırdığı için mutluydu. Ailesinin desteğiyle her şeyi atlatacağına inanıyordu. Mervan'ı kaybettikten sonra bu ona yaşama gücü veren en değerli şeydi.

 

"Ben artık kalkayım. Lütfen rahatsız olmayın." Nazar ve Nurten onu uğurlamak için ayağa kalktı. "Kahvenizi bile içmediniz," dedi Nazar duyduğu rahatsızlığı hissettirerek. Ne yazık ki Niyazi kafasındaki soruların cevabını bulmadan değil kahve içmek uyku bile uyumayacaktı. Nezaketle, "Başka bir gün yad ederiz. Şimdilik sizi tutmayayım." dedi. Nazar onu başıyla onaylayıp kapıya kadar eşlik etti. Ah bir de ablasının şu imalı, zevzek bakışları olmasa! Niyazi, aracına atlayıp onlardan uzaklaşırken, Nurten de dalgın bir şekilde çiçekleri inceleyen Nazar'ı koluyla dürttü. "Ne nazik bir adam. Tam bir beyefendi." Nazar ablasının dilinin ucundaki baklayı görmezden gelip, "Sen uslanmayacaksın." diye mırıldandı.

 

"Kimmiş o beyefendi." dedi Elif Hanım Nurten'i haşlamaya hazırlanırken. Kapı aralığından annesinin sesini duyan Nazar, hemen konuyu değiştirmeye çalıştı. "Kimse. Boş ver sen onu!"

 

"Yeni damadın!" Nazar'ın dirseği Nurten'in kolunda sert bir ukde bıraktı. "Saçmalama abla. Kasap et koyun can derdinde, sen daha beter bir derttesin." Nurten annesinin kınayan bakışlarına aldırış etmeksizin kalçasını masaya dayadı ve haylazca kırıttı. "Ne var canım Allah söyletti. Yakıştırmak da mı suç? Hem bu işler belli olmaz. Kader kısmet meselesi!"

 

Elif Hanım, yalancıktan bir kızgınlıkla ellerini havaya kaldırıp yakarmaya başladı. "Allah'ım sen akıl dağıtırken bu şapşal kız şemsiye mi açtı bilmem ki. Koca kadın oldu hâlâ aklı bir karış havada." Nurten, umursamazca omuz silkip mutfağa yöneldi. Şimdi tek derdi akşama yapacağı taze fasulyeye gömülüp hüzünlü türküler dinleyerek Haşim'e beddualar etmekti. Geleceğini görmediğinden olsa gerek geçmişin hatıralarıyla yaşamak tek tesellisi oluvermişti.

 

***

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%