Yeni Üyelik
115.
Bölüm

Alternatif final: güller diyarı

@syildiz_koc

Medya: Dolu kadehi ters tut (Dilerim ki) 🎶🎶

  

Nazar'ın Kaleminden:

  

Onu bir sonbahar günü kaybetmiştim. Yaprakların dökülüp toprağa karıştığı, kırlangıçların yuvalarını terk edip güneye uçtuğu ve karın her geçen gün kapıma dayandığı bir gündü. Sanki her şey onu kaybedeceğim anın endişesiyle sinmişti bir yerlere. Gökkuşağının tüm renkleri silinmişti. Mervan ihanetimi öğrendiğinde beni aracından indirmiş ve tahmini güç bir şekilde kendisini uçuruma sürüklemişti. Hiçbir şey yapamamıştım. Kendimi anlayamıyordum. Bir yanım onu öyle güçlü hislerle istiyordu ki duygularıma direnmek imkansız gibiydi. Sanki hücrelerime kadar onunla doluydum. Bana yazılmış bir şiir gibiydi. Onu her okuduğumda farklı şeyler hissediyordum. Bazen öfke, bazen hüzün, bazen mutluluk... Gözlerinin siyahı içine düştüğüm karanlık mağaraları andırıyordu. İlk tanıdığım günlerde o gözlere tutsak olmaktan korkarken şimdi onu unutmaktan, özgür olmaktan çekiniyordum.

  

Şanslı bir kadın mıydım bilmiyordum. Hangi kadın bir erkek tarafından bu kadar çok sevilirdi ki? Ve hangi kadın dünyanın en büyük sevgisine sahipken aynı adam tarafından cehenneme atılırdı? Anlayamıyordum. Ne değişmişti? Kaçmak varken neden tutsaklığını arzuluyordum? Artık bileklerimde kelepçeler yoktu. Onun beyaz mahzeninde değildim. Adamları bedenimi çevrelememiş, sözleri kulaklarımdan zihnime akıp ruhumdaki intikam zırhını ortaya çıkarmamıştı. Ama tutsaktım. Bir mezarı bile olmayan adama onu kaybettikten sonra tutsak olmuştum. Gözlerimi açtığımda onun kollarında uyanacakmış gibi heyecanla uyuyordum. Gururum eskileri hatırladığında o asi Nazar'a kahkahalarla gülüyordu. Bana sevgiyle dokunduğu günleri özlediğim için kendime kızıyordum. Oysa beni hayatına zorla aldığı gün onun maskotu olacağımı sanmıştım. Olmuştum da. Yakmış yanmıştım. Ama hiçbir tutsaklık şuanki kadar acıtmıyordu. Koşmak için çıldırdığım yollar karşımdaydı. Fakat ben onsuzken o yolları düşünemiyorum bile. Aşkı kalbime yerleşirken dizlerimdeki tüm mecal tükenip bitmişti.

      

Bir ay kadar önce gazetedeki haber gözlerimin iri iri açılmasına sebep oldu. Türkiye'nin en büyük operasyonu...

  

Gözlerim heyecanla gazetede dolaştı. Silah kaçakçılığı, kara para aklama, insan ticareti, tarihi eser kaçakçılığı ve fuhuş gibi pek çok suç eyleminde bulunan çete sonunda çökertilmişti. Pek çok suçu belgelerle sabit olan suç baronları hakkındaki soruşturma devam ediyordu. Gazetedeki resimlere baktığımda içlerinde Kadir Bey'in yakınındaki pek çok adamı tanıdım. Demek sonunda ilahi adalet yerini bulmuştu. Kurduğu suç örgütündeki insanlar sonunda layık oldukları sonu yaşıyordu.

  

Mahkemeye tanık sıfatıyla katılmam gerekiyordu. Herkese kapalı bir mahkeme olacaktı ve orada Kadir Bey'le ilgili öğrendiğim her şeyi ifade etmem gerekecekti. O günlere geri dönmek benim için de zordu. Yaşadığım esaret ve utanç herkesin taşıyabileceği cinsten değildi. Gece boyu uyumak imkansız bir hal almıştı. Yatağımda dönüp duruyor, uyumak için debeleniyordum. Olmuyordu. Orada neyle karşılacağımı bilmemek korkutuyordu. Mahkemeler soğuktu. Duvarlarında hem adaletin mührü vardı hem de haksızlığın. Belki de en çok bu yüzden korkuyordum. Mührün beni ve hakkında şahitlik edeceğim insanları neyle damgalayacağını bilmediğim için gözlerim sabahlara düşman kesilmişti.

  

Sabah saat dokuz sularıydı. Sabaha karşı yaklaşık 3 saat kadar uyumuş ve bedenime dinlenmesi için fırsat tanımıştım. Daha fazla uyuyamayacağımı anladığımda duş almak için banyoya yöneldim. Bu her zaman bana iyi gelirdi. Üzerime saten beyaz gömlek ve siyah kumaş pantolon giydim. Beyaz gömleğin üzerine V yakalı ciddi, dar bir ceket eklediğimde kombinin tamam olmuştu. Aynadaki görüntümü beğenmiştim. Mervan'dan sonra elbise giymeyi kendime haram kılmıştım. Bana olumsuz şeyleri hatırlatan hiçbir şeyi zihnimde tutmayacaktım. Çöken, mor renkteki göz altlarımı kapatmak için bol miktarda makyaj ürünü kullandım. Uykusuzluğumu ve hüznümü gizleyecek her şeyi kabul edebilirdim. En azından bu gün iyi görünmeliydim.

  

Abimle birlikte mahkeme salonuna gittik. Bendeki değişimi fark ediyordu. Ona üzüntülerimin sebebinin Mervan olduğunu söyleyemiyordum. Mervan kabul edemesem de ailemize büyük zarar vermişti. Bu yüzden ona karşı büyük bir kin duyuyordu. Onu sevmemi ve ondan bir bebek beklediğim gerçeğini kabullenemezdi. Bu yüzden içimden büyüyen o özel varlığı ailemden bir sır gibi saklıyordum. Mahkeme koridorunda parmak boğumlarımla uğraşarak çağırılacağım anı bekledim. Olan biteni iyi bile gizli bir tanık çıkmıştı ve ben ne yazık ki Azat'ın cinayetinde de şahitlik yapmak mecburiyetindeydim.

  

Mübaşir "Nazar Ateş!" Olarak adımı çağırdığında titreyen ellerimi ve bacaklarımı hissettirmemeye çalışarak mahkeme salonuna girdim. Hakim karşımdaydı. Kır saçlı, orta yaşın üzerinde, pürüzsüz bir yüze sahipti. Üzerindeki yargıç giysileri bedenine birkaç beden büyük gibi görünse de duruşu üzerinde çalıştığı dosyaya hazır olduğunu gösteriyordu.

  

Bana ilk kimlik bilgilerimi ve adresimi sordu. Nazar Ateş olduğumdan emin olmak istiyorlardı. Mahkemede ne avukatlar vardı ne de gizli tanığın kimliğine zarar verebilecek bir başkası. Sayılı insan kavuşturma için salonda yerini almıştı. Sanık Fırat Dağhanlı. Bu ismi duyduğumda tanıdığım biri olmadığı halde içimde büyük bir heyecan peyda oldu. Kapı açıldığında sağında ve solunda bulunan emniyet mensubu iki kişi gözlerimin önünde onu içeri getirdi. İçimde büyük bir çığlık, bir haykırış kopmuştu. Gözlerime inanamıyordum. Üzerinde takım elbise ve bileğinde kelepçelerle salona getirilen Fırat Dağhanlı isimli şahıs Mervan'ın ta kendisiydi. Gözlerimiz buluştu. Bakışlarında gördüğüm şey tenimdeki tüm kanın çekilip gitmesine sebep oldu. Buzdan bir heykel gibiydim. Ne tepki vereceğimi ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Aylardır yasını tuttuğum, geceler boyu ölümü için hüngür hüngür ağladığım adam tam karşımda kanlı canlı duruyordu. Gözleri yorgun, durusu dik ve bakışları kararlıydı. Alnındaki yara bandını saymazsak cildi onu ilk gördüğüm günkü gibi parlak ve pürüzsüzdü. Biraz zayıflamış ve yüzündeki kemikler eskiye nazaran kısmen belirginleşmişti.

  

Gördüğüm manzara ruhuma ağır geldiği gibi bedenimde de sükuneti yerle yeksan etmişti. Siyah gözleri gözlerime battı. Orada bir yangın vardı. Benim tüm ihanetlerime, kaçışlarıma rağmen gözlerinden kalbime, ruhuma akan bir cevher saklıydı. Keşke ilk günkü nefretimden geriye bir şeyler kalabilseydi. Keşke kendimi kaybetmekten bu kadar korkmasaydım ve eski Nazar'ın moloz yığınlarında Mervan'a dair bir şeyler aramasaydım. Olmuyordu. O firar dolu günlerden sonra benim için hiçbir şey eskisi gibi olamamıştı.

  

Yanındaki memurun çekiştirmesiyle bakışlarını benden kurtarıp kendisine ayrılan sanık koltuğuna geçti. Şimdi neden gizli kaldığını anlamıştım. Her şey onun marifetiydi. Babasının kurduğu imparatorluğu kendi elleriyle yıkmış binlerce masumun hayatına kor düşüren örgütü adaletin kollarına teslim etmişti. Onunla gurur duyuyordum.

  

Hâkim bana dönüp söz konusu suç örgütüyle ilgili ne bildiğimi sorduğunda gözlerimi onun üzerinden biraz olsun ayırabilmiştim. "Ben o eve girdiğimde kapalı kapılar ardında bir şeyler döndüğünü anlamıştım." Dedim kendimi konuşmak için zorlayarak. Mervan başını eğdi. Her şeyi anlatmak zorunda olduğumu biliyordu. Anlattığımda yanacağını, ikimiz için olabilecek tüm şansları kaybedeceğini biliyordu. Ama mecburdum. Dürüst davranmak zorundaydım.

  

"O evde gelinleri olduğunu iddia etmişsin."

"Evet." Hâkim dosyayı inceledi. "Zorunlu bir evlilikten söz ediyorsun. Konuyu biraz açar mısın?" Gözümden damlaya yaşa mani olamadım. Derin bir nefes alıp gözlerimi kaçırdım. "Mervan beni seviyordu. Abimin kendi kardeşiyle olan ilişkisini kullanarak ailemi tehdit etti ve evlendik. Resmiyette karısı değildim. Sadece imam nikahı kıyılmıştı." Mervan başını eğdiğinde bunları söylemek için yanıp tutuştuğum günleri hatırladım. Şimdi prangalar dilimde değil yüreğimdeydi.

  

"Seni zorla alıkoydular değil mi? Tehditlerle!"

"Evet!"

"Nasıl düşüncelerinden emin oldun?"

Bunları konuşmak benim için çok zordu. Şu an ne hissediyordu? Benden nefret ettiğine inanmak istemiyordum. "Tekrar ediyorum! Nasıl emin oldun?"

  

Yutkundum. "O evde kaldığım süre içinde çevremdeki insanların tehlikeli olduğunu ve karanlık işler çevirdiğini anladım. Bir gün gizlice evlendiğim adamın odasına girdim ve belgelerle birlikte küçük kare şeklinde bir çip ele geçirdim. Belgeleri kaçarken kaybettim. Çipi ise oyuncak bebeğimin içine saklamıştım. Hafızamı kaybettikten aylar sonra hatırlayıp savcılığa teslim ettim. Bildiklerimin tamamı çipin içindekilerden ibaret." Hakim yeniden dosyaya dönüp verdiğim ifadeleri incelerken yeniden Mervan'a yöneldim. Bakışları bende değildi. Zemini izliyordu. Yüzündeki kırgın ifadeyi kaldıramıyordum. Nasıl bir kaderdi bize biçilen. Düşmanım olan adam karşımdaydı ama ben eski ben değildim. Aynı adam çocuklarımın babasıydı ve ben bu gün onun aleyhine şahitlik yaparak hapse girmesine sebep oluyordum. Üstelik onu deliler gibi sevdiğimi bile söyleyemeden.

  

"Bahsi geçen suçlar kimin liderliğinde işleniyordu? Örgütün baş lideri kimdi?"

"Kadir Hanzade!"dedim hiç düşünmeden. "Her şeyin sebebi Kadir Bey'di."

"Parayı çeviren en büyük gelir kaynağı neydi? Nelere şahit oldunuz?" Parmaklarımı gerginlikle çıtlattım. Sesimi güçlü çıkarmaya gayret ediyordum.

"Daha çok silah kaçakçılığında para kazandığını biliyorum. Etrafı silahlı adamlarla çevriliydi. Yüksek güvenlikli, 3 katlı lüks bir villada oturuyordu. Akla zarar paralar dönüyordu elinde. Örgütü beslemek ve korumak için kasetler kullanırdı. Göstermelik bir holdingleri vardı. Mervan o holdinge sık sık gider ve inşaat sahasında bazı işler yapardı. Fakat bundan çok daha fazlasını kazandığını bilirdim." Tane tane ama yorgun bir tonda konuşuyordum. Yaptığım şeyin doğru olduğunu bildiğim halde kalbime giren sızı dilime engel olmaya çalışıyordu. Terleyen ellerimi pantolonumun bacaklarına sürdüm. Bayılmamak için daha fazlasını yapmam gerekecekti.

  

"Sizin farkına vardığınız şeylere karşı önlem aldılar mı?"

  

"Evet! Dışarı ile olan tüm bağlantımı kestiler. Sürekli gözetim altındaydım. Kocamı ve babasını ihbar ettim fakat delil yetersizliği gibi sebeplerden işlem görmediler." Hakim gözlüklerini burnunun ucuna kadar indirip benim gözlerine mıhladı. Sözlerimin doğruluğunu teyit etmek istiyordu.

  

"Kocan bu işin ne kadar içindeydi? Suçları cebren mi yerine getiriyordu?" Gözlerim Mervan'ı buldu. Can kulağıyla bizi dinlediğini biliyordum ve söyleyeceklerimin altında eziliyordum. "Mervan bu işleri sevmezdi. Babasının isteklerini yerine getirirdi. Günlüğünü okuduğumda babasından ve işlerinden ne kadar nefret ettiğini anladım. Üniversite okuyup doktor olmak için babasından ve baskılarından kaçmıştı. Üniversite yıllarında korkunç şeyler yaşamıştı ve babasının müdahaleleri yüzünden geri dönmek zorunda kalmıştı. Aralarına sızmış ve örgütü bitirmek için belgeler ve şahitler toplamıştı. Her şey bittiğinde benimle kaçıp gitmek istiyordu. Bu işleri bırakmak ve yoluna temiz bir hayatla devam etmenin derdindeydi."

  

Hâkim Mervan'ın dosyasındaki detaylara baktı. Gözleri kısa bir süre hüzünle üzerinde dolaşsa da toparlanmakta gecikmedi. "Size engel olan neydi? Neden kaçamadınız?" Mervan'ın ifadesiz görünmek için kendini zorluyordu. En başından bunu arzu ettiğini biliyordum, fakat kader bu kaçışa izin vermemişti.

  

"Kadir Bey'in Azat'la yaptığı plan bize engel oldu. Azat bebeğimi öldürdü. Namlunun ucundaki Mervan'dı ama Asya..." Devamını söylemeden hıçkırıklara boğuldum. Bakışlarımı Mervan'a çevirdiğimde onun gözyaşlarının da benden farklı olmadığını anladım. Sakinleşmem zaman almıştı. Bana uzatılan suyu içmek için çabaladım. Boğazımdan bir damla geçirmeyi bile başaramamıştım. Ellerim titriyor, boğazım yanıyordu. Kızımın ölümünü her hatırladığımda o karanlık günleri binlerce kez yaşamak zorunda kalıyordum. Hakim yeterince sakinleştiğimden emin olunca mahkemeye kaldığı yerden devam etme kararı aldı. O zaman toparlanıp bildiğim her şeyi anlattım. Beni nasıl susturduklarını, Azat'ın bizi öldürmek için kaçırdığını, Mervan onu defalarca uyardığı halde beni taciz etmeye devam ettiğini ve daha pek çok şey...Bana Azat'ı kimin öldürdüğünü sormuştu. Gözlerimden dökülen yaşları silip duraksadım. Hakim ise sorusunu yinelediği. Oracıkta yığılmamak için kendimi zor tutuyordum.

  

Bu sorunun cevabını verdiğimde sevdiğim adamı belki de tamamen kaybetmek zorunda kalacaktım. "Azat Mirzanoğlu'nu kim öldürdü?" Mervan'la birbirimize baktık. Ne kadar acı çektiğimi görüyordu. Fırat Dağhanlı kimliğinin altında bile Mervan olmak ona zor geliyordu. Gözlerimin önünde bizi korumak için kıydığı canı düşününce yüzünde pişmanlık olmasa da acı çektiğini, kimliğinden utandığını biliyordum. Ayakta güçlükle duruyordum. Her an yığılıp kalabilirdim. Mahkemeye devam etmek benim için oldukça güçtü. Issız bakışları bir daha bir araya gelemeyeceğimizi haykırırken onu bitirecek son sözleri nasıl söylerdim?

  

O olayın tek şahidi bendim. Ona bu hükmü giydirecek olan kalemi aslında ben kırıyordum. Orada yaşayamayacağını, nefes alamayacağını bile bile Mervan'ı kaçtığı cehenneme ben itiyordum. Bana ihanetimin bedelinin ölüm olacağını söylemişti. Fakat bu ölüm kendisine biçtiği intihardan başka bir şey değildi. Ya yine yaparsa, kıyarsa kendine diye deli gibi korkuyordum. Yapacak cesareti vardı ve bu günden sonra kaybedecek bir şeyi de kalmamıştı. Bir yanda her şeye rağmen koruyup kolladığım, beni hayata karşı güçlü tutan doğrularım vardı diğer yanda sevdiğim adam. Köklerini kaybeden ağaç yaşayamazdı. Doğrularımı kaybettiğimde de benden geriye bir şey kalmayacağını bilirdim. O güçlü ağaç, kökleri ile gökyüzü arasında bir tercih yapmak zorundaydı. Köklerine tutulduğunda gökyüzü maviliğini kaybedecekti, vazgeçtiğinde ise artık eski Nazar'dan geriye hiçbir şey kalmayacaktı.

  

"Tekrar ediyorum. Azat Mirzanoğlu'nu kim öldürdü?"

Derin bir nefes alıp "Mervan Hanzade!"diye cevap verdim. Suskunluk her yanımı sardı. Azap kapıları açıldı. Ağlıyordum. Nefesimin sesi çıt çıkmayan salonda duyulan tek sesti. Mervan'a bakamıyordum. Başını eğmiş olmalıydı. Zihninden çok şey geçiyordu. Benimle gurur duyduğunu biliyordum. Tüm o acılarıma, yaşadığımız aşka rağmen aşık olduğu gururlu kadın olarak kalmıştım. Keşke doğrularıma kol kanat geren duruşum Mervan'ı da o kanatların altına alabilseydi.

  

"Neden bu kadar ağlıyorsun?"dedi hakim. Ve haklıydı. Bana bunca acıyı veren adam için gözyaşı dökmemem esaretinden kurtulduğum için sevinmem gerekiyordu. Oysa en büyük esareti aşkında bulmuştum.

      

Hâkim meraklı bakışlarını benden bir an olsun ayırmazken yutkundum. Sesim cansızdı ve güç bela çıkıyordu. "Çünkü aşık oldum!"dedim Mervan'a bakarak. Ve gözlerimiz dakikalar sonra ilk kez buluştu. Benden yıllarca duymayı beklediği sözü aramıza parmaklıkların girdiği gün söylemiştim. Yollarımızın ayrıldığı, ömrümüzün vuslat hasretiyle tükendiği gün.

  

"Yaşadığımız onca kötü şeye rağmen Mervan'a körkütük aşık oldum." Yumruklarını sıkıyordu. Bana kızgın mıydı bilmiyordum. Ona duyduğum aşkı bilmesini istiyordum. Bizim için bir umut olmasa da duygularımı içimde tutmayı kaldıramıyordum. Aynı salondaydık. Fakat ona sarılamıyordum. Biraz sonra kelepçelerle götürüleceğini biliyordum fakat ona yüreğimden koptuğu gibi veda bile edemiyordum.

  

Hâkim daha fazla uzatmanın yersiz olduğunu düşündüğünden "Karar!" Diye bağırdı. Tokmağının çıkardığı ses gözlerimi güç bela Mervan'dan kurtarmama sebep oldu. O ise hâlâ bana bakıyordu. Hakimi duymak için çaba sarfetmiştim ama uğultuların arasından seçebildiğim tek şey Mervan'ın hafifletici sebepler düşünüldüğünde 10 yıl kadar ceza aldığıydı. Pişmanlık yasası, nefsi müdafaa, operasyondaki üstün başarısı ve benzeri sebepler onu benden on yıl koparacak kadar fayda sağlamıştı.

  

Yargıçlar kendilerine ayrılan kapıdan dışarı çıkarken Mervan da bileğine takılan kelepçelerle cezaevi aracına yerleştirileceği anı bekliyordu. Ona sarılmak saçlarına, yüzüne doya doya dokunmak istiyordum. Buna hakkım var mıydı bilmiyordum. Beni hâlâ tüm bu yaptıklarıma rağmen seviyor muydu?

  

Gözlerimin önünde ben yokmuşum gibi mahkeme salonundan çıkarıldı. Onunla vedalaşmadan hiçbir yere gitmesine izin vermeyecektim. Hızlı salondan çıkıp merdivenlere doğru sürüklenen adamın karşısına çıktım. O an her şey gözümden silinmişti. Ne kelepçelerin metalik sesi ne onu sürükleyen memurların bakışları ne de biraz önce verdiğim ifadedeki gerçekler umrumdaydı. Umrumda olan tek şey benden gitmeden önce onunla yaşayabileceğim birkaç dakikaydı. Ellerimi boynuna dolayıp ona sımsıkı sarıldım. Aynısını yapmasını isterdim fakat bileğindeki kelepçeler buna izin vermeyecekti. Yüzünü boynumdan arta kalan boşluğa bırakıp saçlarımın kokusunu tüm ruhumu çeker gibi ciğerlerine işledi. Yüzü yanaklarımı değerek birkaç kez kıpırdandı. Dudaklarım saçlarında, yüzünde defalarca dolaştı ve ona hep arzuladığı sevgi dokunuşlarını armağan etti.

  

"Seni seviyorum!" Dedim geç kalmışlığıma yanıp yakılarak. Ve duymak istediğim en büyük gerçeği o gün bile benden esirgemedi. "Seni seviyorum aşkparem. Seni sevmekten bir an bile vazgeçmedim." Memurlar sabırsızca kıpırdansa da onu bırakmamakta direndim. "Gerçekleri söylemek zorundaydım. İnan bana senin kadar ben de yandım. Seni mahvedeceğime dair yeminler ederken bu kadar acı çekeceğimi hayal dahi edemezdim. Seni böyle çok sevip bağlanmak ne kalbimin ne ruhumun kabullenebileceği bir şey değildi." Yalvarır gibi sayıkladım. " Beni bırakma Mervan!"

  

Kelepçeli elleri yanaklarıma sevgiyle dokunup tüm yaşlarımı bir çırpıda sildi. "Bunun için çok geç. Gitmek zorundayım. Oraya girdiğimde ne yaşayacağımı bilmiyorum. Ben... "

  

"Seni bekleyeceğim. Yeniden bir aile olabilmemiz için her şeyi yapmaya hazırım. O parmaklıklar ardında unutulmana izin vermeyeceğim." Kalbinin ritminin kalbime fısıldamasına izin verdim. Ona yeniden sarılıp göğüs kafeslerimizi bize çevrilen bakışlara rağmen ayırmadım. "Sen benim en büyük hayalimi gerçekleştirdin. Kadir Bey'in günah çetesini çökerttin. Seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim.Nazar Mervan'dan başkasına ait olmayacak!" Bedenlerimizi ayırdı. O kararını benim nemli gözlerime rağmen çoktan vermişti.

  

"Yıllarını beni bekleyerek heba etme! Artık mutlu ol! Bizim için çok geç!" Söylediklerine asla inanamazdım. Mervan bana aşıktı. Bu aşk için bunca zaman mücadele etmişken şimdi bizden vazgeçemezdi. "Benim sensiz bir hayatım yok!" Yeniden sımsıkı sarıldım. Onu unutmak istemiyordum. Birlikte çok hatıra biriktirmiştik. Artık Mervansız tamamlanamazdım. Düşman olduğumuz günler çok geride kalmıştı. Yanaklarını avuçlarımın arasına alıp alınlarımızı birleştirdim.

  

"Bizden vazgeçme!" Gözlerini kapattı. Yanımızdaki insanlar bu vedadan kısmen rahatsız olmuş ve olumsuz bir tepkiyle karşılaşmaktan çekinmişti. Sürekli sağı solu kollamalarının başka bir açıklaması olamazdı. Mervan'ı korumak için bu kimliğin ardına saklamak zorundaydılar. Aslanhan da Mervan da ölmüştü. Artık Fırat Dağhanlı vardı. Kahverengi kapıların tam ortasından geçen mermer koridor sadece ikimizin kaderine şahitlik ediyordu. Bu günkü sakinliğin tek sebebi Mervan'ı korumakken ben ondan kopamıyordum. Ve o da çekip hiçbir şey olmamış gibi gidemiyordu. Benimleyken huzurluydu. Ayrılmak istemediğini biliyordum. Acı Mervan'ı değiştirmişti. Artık beni sadece kendisi için istemiyor, duygularımı ve hayatımı önemsiyordu. Tek taraflı mutluluklardan hayır gelmeyeceğini anlamıştı. Saçlarına sabırsız memurları umursamadan son veda buselerimi bıraktım. Artık onsuz kalmak çok daha zor olacaktı. Belki imkansız. Yaşıyordu ya, beni bundan daha çok ne mutlu ederdi?

  

Ben arkalarından yürüyüp benden gidişini izlerken alel acele cezaevi aracına bindirildi. Kim olduğunu kimse bilmiyordu. Onu kimse tanımıyordu. Ben nasıl bir buçuk yıl başka bir kimlikle yaşadıysam o da hayatı boyunca Mervan'ı mezara gömüp Fırat Dağhanlı olacaktı. Gözlerim dolu doluydu. Mervan'ı benden götürüyorlardı. Yaşadığını öğrenmiştim. Aslında dünyanın en mutlu insanıydım ama onu kazandığım gün kaybetmiştim. Araç bizden hızla uzaklaşırken daha fazla dizlerimin üzerinde duramadım. Kendimi un torbası gibi yere bırakmama engel olan abimin güçlü kolları oldu. Göğsü gözyaşlarımla yıkanmak için çoktan hazırdı.

  

"O kimdi?" Diye sordu. Mervan'ı görememişti bile. Cevap veremiyordum. Yaşadığının bilinmemesi gerekiyordu. Mervan tüm hayatını alt üst edecek o kararı vererek ülkesine büyük bir hizmette bulunmuştu. İnsanların kanını içen korkunç bir örgütü bitirmişti. Tüm servetinin elinden alınacağını bile bile kirli tahtını o insanların üzerinde paramparça etmişti. Artık istesem de ondan nefret edemezdim.

  

Günler haftalar geçiyordu. Nerede, hangi cezaevinde olduğunu biliyordum. Her görüş gününde Mervan'la görüşmek için gidiyor ve kapı duvardan başka bir şey göremiyordum. Gardiyana ve müdüre defalarca yalvardığım halde Mervan'la görüşmeyi başaramamıştım. Hesabına para yatırmak ve elden teslim etmek istemiştim ama bu da pek mümkün olamamıştı. Kendisinden vazgeçmemi istiyordu. Gerçek sevginin ne olduğunu anlamıştı. Bencilliklerinden kurtulmuştu. Ama ben onsuz olamıyordum. Aras'a kavuşmak kalbimdeki acıları dindirse de Mervan'ın yokluğu tahammül sınırlarımı zorluyordu.

  

Mervan kendini bana bu kadar aşık etmişken yüz çeviremezdi. Yeniden ayaklarımın üzerinde dimdik durabilmem için desteğine ve varlığına ihtiyacım vardı. Ona mektuplar yazmaya başladım. Duygularımı dökecek tek şey kağıt ve kalemdi. Adını bile anmıyordum. Mervan'ın yaşadığı bir sır olarak kalmalıydı. Bu koşuşturmacayla onu görmeden geçirdiğim bir yılı daha geride bıraktım. Her fırsatta cezaevine gitmem ve ısrarla onu görmek için mücadele etmem oradaki herkesle tanışıklığımın olmasına sebep olmuştu. Fakat benim görmek istediğim tek kişi Mervan'dı.

  

Mervan oradaki zamanını iyi bir şekilde değerlendirmeye çalışıyordu. Ona hayata tutunabilmesi için gönderdiğim resim araç ve gereçlerini almıştı. Resimleri yokluğumda Mervan'a güvenli bir sığınak olacaktı. Gardiyanlardan yaptığı resimleri sergilediğini ve hapishane imkanlarını kullanarak psikolojik yardım aldığını öğrendim. Kendini iyileştirmek ve çıktığında yeni bir sayfa açmak için uğraşıyordu. Bu duyabileceğim en güzel şeydi. En büyük korkum orada kendine bir zarar verip tüm umutlarımı yerle yeksan etmesiydi. Mervan yaşamak istiyordu. Kaybettiği tüm güzelliklere yeniden kavuşacak ve hayatımıza girecekti.

  

Ona yazdığım tüm mektupları ilettiklerini biliyordum. Tek umudum herhangi birinin kalbine dokunup bana geri dönmesini sağlamasıydı. Yaptığı fedakarlıklar geçmişte yaşadığımız her şeyi unutmamı sağlamıştı. Mutluydum. Nefret ve kin bana iyi gelmiyordu. Affettiğimde kalbimdeki tüm yük ve yerinden kalkmayan o nefret kayası paramparça olmuştu.

  

Mervan içeride kaldığı o zaman içerisinde kitap yazmaya başlamıştı. Kurgu ve kurgu dışı eserler kaleme aldığını öğrendiğimde dünyalar benim olmuştu. Bir şiir kitabı kaleme almıştı. Aşkparem... ismi buydu. Bana olan tüm duygularını oraya yazdığını biliyordum. Hislerini bütün dünyaya yazarak haykırmıştı. Gümüş kalem takma adı gerçek kimliğini gizleyen bir siper gibiydi. Adını yazamaz sadece müstakar ismini kullanırdı. İnsanlarla buluşup söyleşemezdi. Cezaevi tüm bunlara izin verecek bir yer değildi. Ne yazık ki saklı kalmak onun kaderi olmuştu. Bir yerlerde tanınması başımıza her daim bela olabilecek bir durumdu. Gümüş kalem sadece yazdıklarıyla insanların kalbine dokunacaktı. Bir hayaleti sevecek ve onu tanımadan eserlerini anlayacaklardı.

  

Zaman akıp gidiyordu. Ömrümüz günbegün öğütürken yaşadığımız acılar da bir bir silinmeye başlamıştı. Mervan hapse girmeden önce bana çok yüklü bir miktarda para bırakmıştı. Benzer miktarlarda kardeşlerine ve Raziye Hanıma da bıraktığını biliyordum. Tüm bunların hazırlığına çok önceden giriştiği ortadaydı. Tüm kirli paralara devlet tarafından el koyulduğunda yaptığı inşaat projelerinden kazandığı parayı ayrı bir hesapta biriktirmiş ve helal olduğunu bildiğimiz o parayı yine bizler için saklamıştı. Her şeyin sorumlusu Kadir Bey olduğu için onun mahvetti insanların maddi sıkıntılarla da baş etmesini istememişti.

  

Abim başlarda Mervan'dan nefret ediyordu, fakat işin gerçek yüzünü anlattığımda kalbindeki nefretin zamanla söndüğü fark ettim. Nefretinin sebebi bilmediklerinde. Sadece gösterildiği kadarını görüyor ve biliyordu. Oysa görünenin dışında başka gerçeklikler de mevcuttu.

  

Mervan güçlü ve güzel biriydi. Zengin bir aileden gelmişti. Fakat bunların hiçbiri kötü bir alın yazısına sahip olduğu gerçeğini değiştirememişti. Şimdi makus talihini hayra çevirmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Ona dokunamasam da konuşamasam da şiir kitabını bir an bile yanımdan ayırmıyordum. Orada yazan bütün şiirleri ezberlemiştim. Uyumadan önce dualarımın ardından varlığını hissetmek için dilimden dökülen tek şey onun kaleminden kalbime işlenen şiirlerdi.

  

Okula gidiyor öğretmenlik yapıyor ve onsuz biraz eksik de olsa yaşamaya çalışıyordum. Yazdığım mektuplardan bir an bile vazgeçmedim, arayıp cezaevine gelmekten de asla bıkmamıştım. Bir gün sesimi duyacak ve beni anlayacaktı. Kırgınlığı geçene kadar vazgeçmeyecektim. Mervan kitaplarını yazmaya devam ederken abim de benim isteğimle ailemizin bir geleceği olması için çabalıyordu. Mervan'ın bıraktığı paralarla küçük bir şirket kurmuştu. Kurduğu şirket her geçen gün biraz daha büyüyor ve emekleri çiçekler açtırıyordu. Mervan oradan çıkıp geldiğinde yeni hayatına adapte olmakta zorlanmayacaktı. Artık gerçek bir ailesi vardı.

  

İkinci yılın sonunda yazdığım onlarca mektup meyvesini vermişti. Mervan geçen zamanın üzerine inadımı anlamış ve bize yeniden bir şans vermeye karar vermişti. O gün en güzel giysilerimi giyip en iyi şekilde karşısına çıktım. Yokluğumda beyazlara küsmüştüm. Görüşmeye başlamamız bu küskünlüğü gideren tek şey oldu. Cezaevinde her fırsatta onunla görüşüyordum. Değişen her şeyi uzun uzun anlatıyor geçirdiğimiz günlerden bahsediyordum. Çocukların çektiğim resimleri ona gösteriyordum. Bitirdiğim kitapları okuduğum şiirleri usanmadan tek tek inceliyordu. Ayrı yerlerde olsak da zihninde aynı duyguları yaşıyorduk.

  

O gün müjdeli bir haber daha aldım. İçerdeki iyi hâli düşünülmüş ve ceza indirimi almıştı. Yedinci yılın sonunda bir ilkbahar sabahı yeniden hayatımıza girdi. Cezaevinin büyük kapısının önünde heyecanlı bir bekleyiş içerisindeydik yıllar beni olgunlaştırmıştı fakat Mervan ne bana ne çocuklara ne de dışarıdaki dünyaya yabancı değildi. O koğuşta uzak kaldığı dünyayı ona tekrar sunabilmek için her şeyi yapmıştım.

  

Parmaklıkların ardında geçirdiğimiz günler son bulmuştu. Artık birlikte olmamak için hiçbir engelimiz kalmamıştı. Bir an bile düşünmeden ona doğru koşarak kendimi kollarına bıraktım. Kavuşma anını o kadar çok beklemiş ve hayalini kurmuştum ki bir saniye kaybetmeye bile tahammülüm yoktu. Elleri belimi kavradı ve beni yerden yükseltti. Kulağıma o güzel sözü fısıldadığında gözyaşlarım acılarıma meydan okuyarak göz pınarlarımdan süzüldü."

  

"Aşkparem!"

Bana sımsıkı sarıldı. Gözyaşları yanakları ıslatıyordu, fakat artık acıdan değil mutluluktan tenimize sızıyorlardı. "Bana geleceğini biliyordum. Benden vazgeçtiğine asla inanmadım."

"Hâlâ sarı bir keçi kadar inatçısın. Değişeceğine inanmadım. Benim asi Nazar'ım, aşkparem beni yine şaşırtmadı.. Tüm inadıma rağmen yine sana yenildim. Tüm inadıma rağmen en kırılgan yerimden sana teslim oldum. Dudaklarıma yaklaştığında güç bela onu durdurdum. Yalnız değildik çocuklarının yanında gereğinden fazla yakınlaşamazdım.

  

Gülnaz'ın ölümünden sonra anneannesinin isteğiyle Dicle ve Melek bizimle kalmaya karar vermişti. Melek hırçın bir mizacı sahip olsa da Dicle hâlâ ilk günkü tanıdığım masum kız çocuğuydu. Benden hemen sonra yaşadığımız onca acıyı sineye çekip babasına sarıldı. Çok mutluydum. Annesinin kaybından sonra yeniden babasına kavuşmanın mutluluğunu yaşıyordu. Yıllar onun serpilmesini sağlamış ince yapılı genç ve güzel bir kız olarak yanımızda yerini almıştı. Melek ondan biraz daha mesafeli bir şekilde babasına "Geçmiş olsun" dedi. Mervan'ın psikolojik rahatsızlıklarını görmezden gelerek annesinin ölümünden hâlâ babasını sorumlu tutuyordu. Öfkesinin sakinleşmesi zaman alacaktı. Bu zinciri Mervan'ın kırabileceğinden hiç şüphem yoktu.

  

Aras çekingenlikle öne atılıp babasını kucakladı. Artık dokuz yaşındaydı ve her geçen gün o da diğerleri gibi babasına benziyordu. İçlerinden sadece Gülnaz'a Melek'i benzetebilirdim. Dicle'ye kıyasla biraz daha esmer bir tene sahip olmuştu. Burun yapısı da biraz daha büyüktü ve kemerliydi. Karakterinin kime çektiği ise büyük bir merak konusuydu.

      

Minik kızım Meva, yüzündeki kocaman tebessümle babasına atılmak için yaklaştı. Aralarında en içli babasını öpüp koklayan da Meva olmuştu. Bu ismi ona ben koymuştum. Bana isim olarak da Mervan'ı hatırlatmasını istiyordum. Mervan'ın yokluğundan çocuklarımız sığındığım tek liman olmuştu.

  

Abim sıranın kendisine geldiğini anladığında öne atılıp elini sıkmak üzere Mervan'nın yanına geldi ve "Geçmiş olsun!"dedi. Bunun abim için de zor olduğunu biliyordum. Uzun yıllar birbirlerine düşman gibi davrandıkları için daha iyi bir ilişki kurmakta zorluk çekiyorlardı. Mervan elini uzatıp ona karşılık verdi. "Sağol!" Ona abimin kurduğu şirketten bahsetmiştim. Mervan için doktorluk kapısı kapalıydı. Çizimi iyi olduğu için harika projeler çizecek beceriye sahipti. Bu inşaat şirketinde nefis ürünler çıkaracağından hiç şüphem yoktu.

      

Hep birlikte İstanbul'un sakin bir semtinde olan büyük evimize geçtik. Annem yine birbirinden nefis yemekler hazırlamış ve geçmişi sineye çekerek mutluluğumuz için sofrada Mervan'a da bir tabak koymuştu. Geçen yıllar Mervan'ı olgunlaştırmıştı. Bizimle söyleşiyor çocukların okul anılarını dinliyor ve yeni hayatına adapte olmaya çalışıyordu. Uzun yıllar içeride kalmışlığın çekingenliğini taşıdığını anlamıştım ve bunu aşabilmesi için ona her anlamda destek olmaya hazırdım. Aras karne notlarını gösterdiğinde onu sevgiyle kucakladı. Kendisine getirdiğim fotoğraflardan çocuklarının resimlerini yapmış ve yılları telafi etmek ister gibi harika hediyeler hazırlamıştı. Dicle'nin nefis bir sesi vardı. Aras keman çalarken o da bize Mervan'ın en sevdiği türküyü söylemişti. Şarkının nakaratına gelindiğinde Mervan da ona eşlik etmiş ve huzurlu aile ortamımıza renk katmıştı. Artık kaçmak yoktu. Birlikte mutlu bir hayat yaşayacak, yanlış ve kötü olan her şeyden sevdiklerimizi koruyacaktık. Gecenin ilerleyen saatlerinde çocukların uykusuzluğu ve yorgunluğu gözlerinden okunur olmuştu.

  

Yıllarca hasret kaldığım adamın gözlerine baktım. Benim de yalnız olmak istediğini bu kadarcık kucaklaşma ile yetinemeyeceğini anlamıştım. Herkes yatağına döndüğünde elimden tutup baş başa kalabileceğimiz bir yere gitmek istediğini söyledi. Hislerimiz karşılıklıydı. Elini tutup bizi bekleyen sade araca bindim. Bir kaç dakika sonra güzel bir sahil yoluna gelmiştik. Kayalıkların arasına geçip el ele oturduk.

  

Başımı göğsüne yaslanmış, varlığının bana bahşettiği huzurun tadını çıkartıyordum.

"Hâlâ yanımda olduğuna inanamıyorum." dedim gözlerinin derinliğindeki pırıltıları seyrederken. Bakışlarındaki hoyrat dalgalar bile değişmiş gözlerinin ardındaki hüzün ılık bir meltem gibi yüreğime esmişti.

  

"Bende!" Ellerim ellerini kavradı. Sıcacıktı. Esen soğuk rüzgârların üşüttüğü tenimi alev alev yakmıştı. "İki sene! Senden bir haber almadan iki sene oraya gelip bana gel diyeceğin günü bekledim. Beni neden sensizliğe mahkum ettin? Seni sevdiğimi bile bile neden bana yokluğunun azabını yaşattın?" Kadın unutmazdı. Bana iyi bir açıklama yapsa hiç fena olmayacaktı. Gözlerini kaçırdı. Derin bir iç çekil "Mecburdum."diyebildi. "Orada bana biçilen cezayı tamamlamak zorundaydım. Seni sevmenin ne demek olduğunu anladım. Güzel sevmenin nasıl olması gerektiğini kavradım. Ben bunca zaman hep seni kendim için istemişim meğer. Seni deliler gibi severken mutluluğunu, günbegün gözlerinde solup giden neşeni, hayallerini umursamamışım. Seni kendime hapsederek kurak bir toprakta gül yetiştirmeye çalışmışım ve ne yazık ki sonumuz da benim aptallığım yüzünden hüsran olmuş. Şimdi tüm hatalarımı anlıyorum. İçerde bunu düşünmek için fazlaca zamanım oldu. Ellerime batan dikenlerinin esas suçlusunun ben olduğumu anladım. Senin mutluluğun için duygularımı ve hayallerimi feda ettiğimde gerçek sevginin ne olduğunun farkına vardım. Sadece tebessümünle yetinebilmeyi, seni acılarımdan kurtulmak için bir merhem olarak kullanmamayı öğrendim. Bana hep güzel sevmenin ne olduğunu bilmiyorsun demiştin. Haklıydın. Artık öğrendim."

  

Hüzünlü bakışlarım eşliğinde gülümsedim. "Eğer senden vazgeçebileceğime bir an bile inanabilseydim bunu yapardım. Ama sen hücrelerime kadar sirayet etmişsin. Başımın üzerindeki bulutun gölgesi, okuduğum masallardaki karakterler, bahçemdeki kelebekler, içtiğim suyun tenimde bıraktığı rahatlama hissi... her şey sendin Mervan. Seni hayatımdan çıkardığımda kocaman bir boşluk, karanlık bir çukurla baş başa kaldım. Sevgini kaybetmek istemiyorum." Elleri çenemden tutarak beni yanaklarına, dudaklarına yaklaştırdı. Bu anı öyle çok istemiştim ki gerçek olduğuna inanmaya güç yetiremiyordum.

  

"Bu sözleri senden duymak için ne kadar çok bekledim bilemezsin. Aşkıma karşılık aldığıma hâlâ inanamıyorum. Beni sevmemekte haklıydın. Seni solduran, en büyük acıları yaşamana sebep olan, tehdit eden kötü birini neden sevecektin ki" Dudaklarını birbirine bastırdı. Gözlerinde bende açtırmak için uğraştığı tüm çiçeklerin kokusunu alıyordum. "Artık bitti. Öyle biri olmamak için kendimle çok büyük savaşlar verdim Nazar. Bir zamanlar iyilik için atan kalbim yeniden dirilmek için aşkının yangısında pişti. Bunun tek başıma üstesinden gelemeyeceğime inandım ve yardım aldım. Sana söylemek istediğim çok şey vardı. Yaşadığım ağır olayların üstesinden gelemediğimi, bana sadece kötülüğü öğreten babanın çirkin soluğunda yetiştiğimi anlatamadım. Beni anlayamamandan korktum." İç çekip biraz daha sokuldu. Bugün bile bunların üstesinden gelememekten korktuğunu anlamıştım. Yıllarca terapi gördüğünü, sanata ve edebiyata tutunarak, kendine yatırım yaparak acılarını aştığını görebiliyordum. Mervan bunu başarmıştı. Herkes başarabilirdi.

  

"Kadınlardan nefret ediyordum." dedi eskisinden çok daha soft bir ifadeyle. " Kendi çocuklarımı bile bu yüzden sevmek istemedim. Şimdi çoğu şeyi kabullendim. Yaşadıklarımın arkasındaki hikmetleri keşfedebiliyorum artık. O gün Kadir Bey'in yanına dönerek kendimi korkunç hataların içine attım fakat aynı hatalar büyük bir suç örgütünü çökertmek için bana hayatımın şansını verdi. Belki dönmeseydim seni hiç tanımayacaktım ve bu büyük aşkı yüreğimde hissedemeyecektim. Sen bana her şeye yeniden başlama cesaretini verdin. Mervan bir ölüydü. Sen o ölüyü mezarından çıkartıp yeniden hayata döndürdün."

  

Parmak uçlarım dudaklarında dolaştı. Ne istediğimi anlamıştı. "Sen değişmek istemeseydin ben hiçbir şey yapamazdım." Tek bir söz dahi söylemeden dudaklarımı dudaklarıyla buluşturdu. Ona karşılık vermekte bir an bile tereddüt etmedim. Tenini uzun yıllar özlemle beklemiştim. İstediğim tek şey bu anın ölümsüz olmasıydı. Kara şövalye sonunda beyaz atlı bir prense dönüşmüştü. Elimden tutup taşlıklardan iskeleye doğru götürdü. Ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım ama bir çılgınlık peşinde olduğu apaçık ortadaydı. Eski bir plağın karşısına geçip hoş bir dans müziği açtı. Bu saatten tango yapmak istediğine inanamıyordu. Dolunay parıldarken yanıma gelip "Bu dansı bana lütfeder misiniz?"diyerek önüme diz çöktü. "Elbette." Elimi tutup atıştıran yağmurun altında beni yatın açıkta kalan kısmına doğru hevesle sürükledi. Yüzümde açan kocaman bir gülümsemeyle ona eşlik ettim. Beni hızla kendine çekip göğsüne yasladı. Geçen yıllar çevikliğinden hiçbir şey kaybettirmemişti. Çekiciliğini söylemeye bile gerek yoktu.

  

Bacaklarımı zarif bir şekilde açtığım esnada beni yerlere kadar eğdi. Bakışları her zamanki tutkulu tınısındaydı. Hafifçe kısılıp küçülse de siyahı matemliğinden bir şey kaybetmemişti. Kollarında heyecana kapılmamak imkansızdı. Yağmur siyah saçlarının uçlarında şeffaf damlalar bıraktı. "Aşkparem yine rüzgarıma kapılmış görünüyor. Sevgili kocasının kollarında heyecandan yerinde duramıyor." Kıkırdadım. Doğru söze ne denirdi ki? Beni defalarca ekseni etrafımda çevirdi. Bu kadar ustaca dans etmeyi bilmesi hayret uyandırıcıydı. Mervan salon erkeği tiplerden nefret ederdi ama onlara yakıştırılan bazı hareketlerde bulunmayı da pekala başarıyordu.

  

Beni yeniden kollarının arasına alıp seri sayılabilecek bir şekilde dansına kapılmamı sağladı. El, kol ve bacak hareketlerimiz uyum içerisindeydi. Ayakkabımın topuğu zeminde ince sürtünmelerle dansa çarpıcılık ekledi. Gözlerinde boğuluyordum. Onları benden bir an olsun ayırmıyordu. İlk tanıdığım günden bu yana kömür bakışları başıma bela olmuştu. Beni etkilemesine alışmıştım ama kollarında eriyip tükenmek yakın planlarım arasında yoktu.

  

Nihayet bedenlerimiz birbirinden ayrıldı ve ayrı birkaç figürün ardından beni üzerime gelerek yatın dümenine sıkıştırdı. Müzik devam ediyor, dansı tamamlanmak için plak resmen Mervan'a yalvarıyordu. Fakat onun bu durumu zerre kadar umursadığını sanmıyordum. "Bence bu kadar yeter!" Dedi bedenimi sımsıkı sararken. "Artık kavuşmamızı tamamlama zamanı." Kaşımı birini kaldırıp alaylı bir şekilde "Hımmm!"dedim. "Tamam! Kavuştuk bitti gitti işte! Artık eve dönebiliriz." Hareket halindeki yatı denizin ortasında durdurup gitmek için hamle yapan bana yöneldi. "Bence daha kavuşmadık. Hem bence bir çocuk daha fena olmaz. Nasılsa yarın imzaları atıyoruz." Çocuk lafını duyunca beynimde şimşekler çaktı. "Deli misin sen? Elimdekileri büyütene kadar canım çıktı. Benden beşinciyi mi istiyorsun?" Yüzündeki sırıtış gözlerimin Diyarbakır karpuzu gibi kocaman açılmasına sebep oldu.

  

"Neden olmasın?" Tırnaklarına ukala ukala baktı. Utanmasa Mesut komiser gülüşü falan yapacaktı. Bu adam delirmiş olmalı. Hapisten yeni çıktı tek derdi çocuk mu yani? "Hayır asla!"dedim ters ters bakarak. "Nedenmiş o? Senin Raziye Hanım'dan neyin eksik? Skoru eşitlememiz için çocuk sayısını altıya tamamlamamız lazım. 4 uğursuz sayı!" Parmağı hevesle perçemimde dolaştı. Doğurmak istemiyordum. Hatta aklımın ucundan geçirmeye bile tahammülüm yoktu. Bu damızlık inek muamelesi ne zaman bitecekti? "Asla olmaz!" Dedim uzaklaşmak için ellerini iterken. Ellerini bedenimden çekip dümene sabitledi. Dümen ile Mervan arasında sıkışıp kalmıştım.

  

"Bizim oralarda çocuk çok sevilir. Altıdan az yapanı adam yerine koymazlar. Bence hala iki tane daha hakkımız var." Beni sıkıştıran kolunun altından geçip yatın içinde kaçmaya çalıştım. Ciddi olmadığına inanmak istiyordum. Yağmur hızlanmış saçlarım ıslanıp yanaklarıma yapışmıştı. "Gel buraya kaçışın yok! Çoktan tuzağa düştün!"

  

"Hayır!" diye bağırıp halatlardan atladım. "Demek beni ihbar edersin ha! Zalim kadın!" Bunu gülerek söylemişti. Ama ben hâlâ ciddi olup olmadığından emin değildim. "Hayır!"diye küçük bir çığlık kopardım. Bizi böyle gören biri kim bilir neler düşünürdü? Resmen köşe kapmaca oynuyorduk. "Yedim seni!"diye bağırdı. "Pışııııık!" Diye karşılık vermekte gecikmedim. Kahkahalarla gülüyor resmen benimle eskiden olduğu gibi oynuyordu. Sonunda nefes nefes halimi fırsat bilip beni yakaladı. Belki de yakalanmak istemiştim. Çünkü biliyordum o bana istemediğim hiçbir şey yaptırmazdı.

  

"Sadece şaka yapıyorum!"dedi beni alnımdan öperken. "Sen de hemen inanıyorsun." Kollarındaki şaşkın beni küçük odanın içindeki yatağa ürkütmeden bıraktı. Kapıyı kapatıp kitlediğinde eski korkularımın beni terk ettiğini bir kez daha anladım. Hemen yanıma uzanıp bana sımsıkı sarıldı. "Artık seninle güzel anılar biriktirmek istiyorum. Hayatımın geri kalanını aşkını doyasıya yaşayarak geçirmek istiyorum." Onu gömleğinden yakalayıp kendime çekerken "Bende!"dedim.

  

Sabah ilk iş nikah hazırlıklarına başlamak oldu. Kağıt üstünde gerçek bir evliliğimiz olmasını istiyordu. Böylesi çok daha tercih edilebilir olacaktı. Ölüm korkusuyla imza atmadığım için mutluydum. Artık Mervan'dan korkan, ondan kurtulmak için her fırsatta kaçmaya çalışan küçük kız değildim. Yıllar beni olgunlaştırmış, çok daha güzel gayelere hazırlamıştı. Acılarımı unutmuyordum fakat acılarımın beni durdurmasına da izin vermiyordum. Sevdiğim işi yapıyor, çocuklarımla ve eşinle zaman geçiriyordum. Bazı insanlar hayatımıza acılarla giriyorlardı fakat yaşadığımız acıların bile bugünkü bizi inşaa etmede büyük bir rol üstlendiği gerçekti. Geçmişe bakarak bir hayat yaşanmazdı. Geleceğimizin ise ne olacağı belirsizliğini koruyordu. Ben anı yaşamak istiyordum. Onunla geçireceğim her günün tadını çıkarmak, kaybettiğimiz yılları telafi etmek istiyordum. O da benden farklı düşünmüyordu.

  

Mervan İstanbul'un kalabalığından rahatsız olup Ege'de küçük bir yerde yaşamak istediğini söylediğinde bunun çok iyi bir fikir olduğu kanaatine vardım. Ayvalıkta küçük bir arsa aldık ve hayalimizdeki evi oraya inşa ettirdik. İkimizin de mutlu olacağı güzel bir yuva olmuştu. Büyük bir bahçesi vardı. Bahçesinde çeşit çeşit ağaçlar, çiçekler baktığımız her yerde kendini gösteriyordu. Bizden sonra Korkut abi ve eşi de bu güzide şehrin tadını çıkarmak için taşınmıştı. Raziye Hanım Diyarbakır'da kalmayı tercih ederken abim ve Zeynep İstanbul'daki evlerinde annemle yaşamayı uygun gördüler. Mervan şirket işlerinde aktif olsa da vaktinin çoğunu kitap yazarak, okuyarak ve resim yaparak geçirmek istiyordu. Kitapları için imza günü yapmak en büyük arzusuydu fakat Fırat Dağhanlı kimliğini korumak için gözden uzak yaşamaya çalışıyordu. Aradan yıllar geçse de gözden kaçırdığı düşmanlarının olması ihtimali onun rahatsız olması için yeterliydi. Geçmişteki kötü günleri hatırlatacak hiçbir şeye tahammülü yoktu. Babası Kadir Bey polisle çatışırken ölmüştü ama gölgesi yıllar sonra bile Mervan'ı huzursuz etmeye yetiyordu. Battal Mervan'dan bir yıl sonra hapisten çıkmış ve Zeynep'in en yakın arkadaşı Zeliha ile evlenmişti. Mervan'a İstanbul'daki şirket işlerinde yardım ediyordu. Her saman olduğu gibi Mervan'ın eli kolu gibi her yere uzanıyordu.

  

Niyazi Komiser'le olan dostluğumuz yıllar sonra da devam edebilmişti. Kızı Elifse kavuşmuş biraz daha küçük bir şehir olan Çanakkale'ye yerleşmişti. Geçen sene Elif'in öğretmeni Sevda Hanım'la evlendiğini duymuştum. Düğüne katılmak için tam kadro Çanakkale'ye gitmiş ve onları tebrik etmiştik. Baran ve eşi de bizimle aynı şehirde yaşıyordu. Hayalini kurdukları restoranı açmış ve 2 çocuk sahibi olmuşlardı. Onlarla sık sık görüşüyorduk.

  

Mervan çok fazla okuyup yazdığı için onunla geçirdiğim her zaman kaliteli bir hal almıştı. Her gün yeni şeyler öğreniyor birlikte geçirdiğimiz günleri en anlamlı hale getirmek için çabalıyorduk. Farklı şehirleri görmek, yeni insanlar tanımak en büyük mutluluğumuzdu. Çocuklarla ve baş başa pek çok farklı ülkeye seyahat ettik. Artık birbirimizin elini asla bırakmayacağımıza dair yemin etmiştik.

 

 

Yazardan:

 

Merhaba arkadaşlar. Sonunda alternatif final bölümünü de okuduk. Uzun zamandı hem mutlu hem de mutsuz son yazmak istiyordum. Hüsran kalbimde yeri tartışılmaz bir kurgu. Bu yüzden sadece ona has bir değişiklik yapıp iki son yazdım. Hangisini kitaba dahil edeceğimi bilmiyorum. Bunu Aman gösterecek. İkisini harmanlayıp mutlu son yazmam da muhtemel tabi. ☺️❤️

 

Mervan benin en sevdiğim karakter. Ama hatalı çok fazla davranışı var. Bu sebeple onun değişimi için uzman yardımı şarttı. Hatalarıyla yüzleşip iyi bir insan olmadan Mervan'a asla mutlu son yazmayı düşünmedim. Bu haliyle içimi çok rahatlattı. Her iki son isteğim insanlara yol gösterme gayesinden kaynaklıdır. Ama doğruyu söylemek gerekirse kötü son benim de kalbimi yaraladı. Bu bölümü gönül rahatlığıyla yayınlayabilirim. Biraz özlediğimizde yeniden bir özel bölüm yazacağım. ☺️❤️ Bu bölüm de kitaba dahil olmayacak. Şu aralar yeni kurgu hazırlığı içerisindeyim. duyurular instagramdan gelecek. Beni instagramdan takip etmeyin unutmayın. Hoşçakalın☺️❤️

 

İnstagram: seyma_yldz_koc

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%