Yeni Üyelik
114.
Bölüm

Final: Güllerin Feryadı

@syildiz_koc

 

Medya: Anıl Pektaş (Kim ölü kim diri)

 

Günümüz

 

Yaşlı adam ruhunda uluyan kurtlara sessizlik orucu tutar gibi yüz çevirdi. Sindiği köşe yarım kalan karanlık hikayesinin acıklı bir senfonisini çalıyordu. Bir imparatorun tahtının küçük bir kız tarafından sarsılışı hazmedemediği büyük gerçeğiydi. Nazar... Onu daha ilk gördüğü gün hayatında büyük bir yıkıma sebep olacağını anlamıştı. Kalbinde büyüyen kini zapt etmek mümkün değildi. Oğlunu almıştı ondan. Mervan'ı... Yıllarca emek verdiği veliahtı asla sahip olamadığı bir kadının peşinde solup gitmişti. Bu operasyonlarda Nazar'ın da bir payı olduğunu biliyordu.

    

Mervan söz geçiremediği gönlüyle Nazar'a asla sahip olamayacağı bir ayrıcalık vermiş ve düşmanını içine sızdırmıştı. Nazar beklediğinden yaman çıkmış o evde dönen tüm dolapları anlayıp Mervan'ın karşısına geçip hesap sormuştu. Nazar'ın yüzü gözlerinin önüne geldiğinde kin bakışlarının acımasızca seyirmesine sebep oldu. O kız çocuğu karşına geçip resmen kendisine meydan okumuştu. Günün birinde yakayı ele vereceğini, tahtının enkazında mahvolup tükeneceğini söylemişti ve o gün tüm kurtuluş çabalarına rağmen gelmişti. Kadir Bey'in bacasında artık baykuşları ötüyordu. Malına mülküne devlet tarafından el koyulmuştu. İmparatorluğundan kalanlarla başka bir ülkede yeni bir hayat kurması ve her şeye yeniden başlaması gerekecekti.

 

Kırılma sesi huzursuz bekleyişini daha da arttırdı. Baran kapatıldığı odada deli gibi bağırıyor, kendisine uzatılan hiçbir yemeğe dokunmuyordu. Sevdiği kadını unutup babasına tabi olmayı öğrenecekti. Abisiyle aynı hatayı yapmasına asla müsaade edemezdi. Mervan sevdasının kurbanı olmuştu. Baran'ın bu yoldan geçmesine bile izin vermezdi. Kadınlar kokusu zehirli bir çiçek gibiydi onun gözünde. Uzaktan rengarenk ve güzel, sokulup tenine değdiğinde ise ölümcül bir silah. Bir evlat daha kaybetmeye takati kalmamıştı.

 

Adım sesleri girişteki gölgeyi takip etti. Silahına davranıp kendini koruma altına aldı. "Kim var orada!" Ses çıkmıyor, duraksayan adımlar içindeki korkuyu ayyuka çıkarıyordu. Bir silüet görüldü önce. Ardından adım sesleri daha yakından gelmeye başladı. "Sen!" Seçebildiği kemikli, güzel yüze hayret dolu gözlerle baktı. Bakışlarının odağındaki çehrenin bir serap olmasından endişe duyuyordu. Birkaç adım geriye doğru sendeledi. Ta kendisi. Bu Mervan'dı. Yüzü şaşkınlıktan renkten renge girerken bayılmamak için gayret sarf ediyordu.

 

"Oğlum!" Mervan babasının titrek sesine aldırmadan iki adım mesafe gerisinde yerine aldı. Gözleri cehennemi çağırıyordu. Bedeni kaskatı ve dikti. Üzerindeki takım elbise ve bakımlı saçları Kadir Bey'i bıraktığı ilk günkü gibiydi. Mervan onca zaman sonra babasının karşısına hep görmek istediği gibi çıkmıştı. Deri ceketini ve sade giysilerini çıkarmış, Kadir Bey'in dönüştürdüğü o ilk günkü delikanlı oluvermişti. Kadir Bey elini Mervan'a uzatıp göğsünü yokladı. Atan kalbi gözlerinin heyecanla büyütmesine, dudaklarının titremesine sebep oldu. "Yaşıyorsun! Ölmemişsin!" Mervan başını sallamakla yetindi. Yüzünde merhametin zerresi bile yoktu.

 

"Beni gördüğüne bu kadar sevineceğini düşünmemiştim."dedi Mervan duygusuz bir ses tonuyla. Bakışları tiksinir gibi Kadir Bey'in üzerinde dolaştı. Karşısında babasını değil düşmanını görüyordu. Kadir Bey parmaklarını et ve kemikten bir kafes gibi Mervan'ın yüzüne mıhladı. Genç adamın çehresi babasının yaşlı ellerinin arasındaydı.

 

"Ölmedim. Kazadan sağ kurtuldum."

 

"Neden beni bulmadın. Aylardır öldüğünü düşünüp..." Bir söz boğazında kitlenip kaldı. 'Kahroldum, üzüntüden mahvoldum' diyemiyordu. Aralarındaki mesafeyi bir kenara bırakmak şu durumda bile kolay olamayacaktı. "Öldüğümü düşünüp!" Diye tekrarladı Mervan. Babasını kendi haline bırakmaya hiç niyeti yoktu. "Neden gizlendin? Seni iyileştirir, korur kollardım. Yokluğunda neler olduğundan haberin var mı?"

 

"Her şeyi biliyorum. Tahtın yerle bir oldu. İmparatorluğunun enkazı hâlâ dilden dile dolaşıyor." Kadir Bey kaşlarını kaldırarak alnını kırıştırdı. "Ne demek istiyorsun?" Mervan bir adım daha yaklaşıp babasına sert sert soludu. "Her şeyi ben yaptım. Polis beni yaralı bir şekilde ele geçirdiğinde onlarla iş birliği yaptım. Bunca zaman biriktirdiğim belgelerle hepsinin ipini satılığa çıkardım. Tezgahını ben darma dağın ettim." Kadir Bey, ayakta bir kabus görüyormuş gibi sendeledi. Duydukları benliğine ağır geliyordu. Güçsüzleşmeye başlayan titrek elleriyle Mervan'ın suratına sert bir tokat patlattı.

 

"Bunu neden yaptın? Sen kimin tarafındasın?" Mervan yana düşen başını toplayıp ""Doğru olandan yana!" Diye sayıkladı. Babasının bir daha asla kendisine vurmasına izin vermeyecekti. Kadir Bey ona sırtını dönüp birkaç adım mekik dokudu. "Oğlumun ihaneti. Kendi evladım sırtımda vurdu. Sen nasıl böyle bir şey yaparsın? Kimsin sen?"

 

"Kadir Hanzade'nin oğluyum. Asla sevmediği, gururunu incitmekten çekinmediği, hayatını kaydırdığı zavallı oğlu..."

 

"Ben senin hayatını mahvetmedim, hayatını kurtardım!"dedi Kadir Bey. Oğluna layık gördüğü şeylerin kötü olabileceğini bir an bile düşünmüyordu. Mervan başını reddeder gibi salladı. Gitgide yükselen sesiyle "Sen beni hayatımı kurtarmadın. Sen benim hayatımı, duygularımı yerle bir ettin."diye haykırdı. Başıyla Baran'ın bulunduğu odayı işaret etti.

 

"Şimdi aynısını kardeşime yapıyorsun. Çocukluğumu yaktın. Beni sevgisiz büyüttün. Bir babadan çok mürebbiye gibi davrandın. Bir gün başımı okşamadın. Kardeşlerimle birlikte büyümeme, sıradan çocuklar gibi okula gitmeme, oyun oynamama izin vermedin. Benim hiç boya kalemlerim olmadı. Oyun arkadaşlarım olmadı. Bir gün sinemaya, tiyatroya gidemedim. Arkadaşlarımla sıradan bir insan gibi gezip dolaşamadım. Bir şeyler paylaşamadım." İşaret parmağıyla kendisinden daha kısa olan babasını itip uzaklaştırdı. Gün hesaplaşma günüydü. "Sen bana aşkı bile yasakladın. Öğrettiklerin yüzünden aşık olduğum tek kadına mutluluk veremedim. İyi bir baba olamadım. Çünkü sen bana sadece kendimi sevmeyi öğrettin."

 

Mervan babasının burnunun ucuna kadar eğilip gözlerini gözlerinden ayırmadan fısıldadı. "Benden ne çok şey çalmışsın değil mi? En çok da geleceğimi! Banu'yu satın alan sendin." Kadir Bey'in düşük göz kapakların altında dinlenen mavi gözleri iri iri açıldı. Yüzü şeytan çarpmış gibi gerilmiş, afallamıştı. "Yalan!" Dedi hiç düşünmeden. Oysa doğruluğunu en iyi kendisi biliyordu.

 

"Gerçek!" Mervan babasıyla yüzleşmeden asla çekip gitmeyecekti. "Neden yaptın?"dedi ağlamaklı bir ses tonuyla. "Sana ne yaptım? İnsan evladına bu kötülüğü reva görür mü?" Dolan gözleri Kadir Bey'in de dikkatinden kaçmamıştı. "Ben sadece..."

 

"Sen sadece kendi imparatorluğunu düşündün. Oğlunun mutlu olup olmaması senin için hiçbir zaman bir sorun olmadı. Beni önemsemedin. Duygularımı önemsemedin." Mervan gözlerinden akan iki damla yaşa izin verdi. Babası önce gözünden sonra da gönlünden düşmüştü. Artık istese de ondan babalık bekleyemez, sözlerine güvenemezdi. O liman yangın yeriydi. O liman talan edilmiş, korkunç depremlerle sallanıp harap olmuştu.

 

Kadir Bey oğlunun yaşadığına bile sevinemeden tüm bu gerçeklerle yüzleşmeyi kaldıramıyordu. Elleri Mervan'ın ipeksi saçlarında hasretle dolaştı. Mervan ise bir an bile düşünmeden o yaşlı elleri itti "Eğer sen olmasaydın o acıları, utançları yaşamayacaktım. Her şeyin sebebi senin varlığın!"

 

"Böyle olmasını istemedim. İşlerin o raddeye geleceğini tahmin edemedim. Bana dön istedim. O çaylakları bırakıp yuvana dönmeni bekledim. Sen bana aittin."

 

"Ben senin malın değildim. Hayallerim vardı. İyi bir insan olmaya çalışıyordum." Başını yazık eder gibi salladı. "Ziyan oldum. Katil oldum." Babasına bir nefes kadar yaklaşıp "Belalı oldum." Diye sayıkladı. Gözleri nemlenmiş, yaşlar tüm çabalarına rağmen yanaklarına hücum etmişti. "Bir kez olsun başımı okşasaydın. Sevip, yolumda destek olsaydın ne olurdu?" Kadir Bey başını eğdi. Mervan yaralıydı ve eteğindeki taşları boşaltmadan gitmeyecekti.

 

"Hep gerçekleşmeyeceğini bile bile baba-oğul oyun oynayıp balık tutacağımız günlerin hayalini kurdum. Olmadı. Beni hiç bir zaman sevmedin. Hayallerime bile saygı göstermedin. Beni sadece kendin için istedin. İmparatorluğunun varisi olmam için yetiştirdin. İyi bir insan olmam senin umurunda bile değildi." Kadir Bey başını eğdi. Mervan'ın sözlerindeki haklılığı yüzünü düşürüyor, kalbinin soluğunu kesiyordu. Mervan elindeki iki gümüş kurşunu çıkarıp babasına gösterdi. Kadir Bey'in gözleri oğlunun avuçlarında oyalandı.

 

"Sokaktaki çocuklarla misket oynamak istediğim günü hatırlıyor musun? Elimden misketlerimi alıp beş miskete karşılık bu beş kurşunu bırakmıştın. Sen aslında o gün elimden masumiyetimi alıp kendi günahlarını bırakmıştın. Kurşunlar elime bulaşan kanlarla sahiplerini buldu. Sadece bu ikisi kaldı." Göğüs göğüseydiler. "Onlar da sahibini bulacak." Ses tonu kafasında netleştirdiklerinden olsa gerek daha sakin ve tutkulu bir tona bürünmüştü. Ve ürkütücüydü. Kadir Bey anlamsızca bakışlarını oğluna sabitlediğinde karnına sızan bir yangıyla ılık ılık terlemeye başladı. Ne olduğunu bile anlamadan ikinci bıçak darbesi yaşlı göğsünü buldu. Nemli gözleri oğluna korku ve acıyla baktı. Dudakları küçük bir inleme için aralandı. Mervan'ın bakışları kendisinin aksine duyarsız ve sertti. Yüzünde pişmanlığın zerresi bile yoktu.

 

Kadir Bey kanla ıslanan beyaz gömleğini ürkek, titrek ellerle yokladı. Canı yanıyordu ama esas acıyı kalbinde hissetmişti. Mervan elini çekip avucundaki gümüş kurşunu babasının kana bulanan eline bıraktı. "Bana ihanet edeni yaşatmamam gerektiğini sen öğretmiştin. Kimse beni ikinci kez sırtımdan vuramamalıydı. Affetmek aptallıktı. Artık bana ihanet edemeyeceksin. " Yaşlı adam dili tutulmuş gibi bir şeyler söylemek için ağzını açmak istediyse de kesilen diz bağı bacaklarının üzerine sertçe düşmesine sebep oldu. Aynı anda Mervan da babasıyla birlikte diz çökmüş ve son dakikalarında Kadir Bey'in başını kendisine yaslamasına izin vermişti. Kadir Bey oğlunun göğsünde son dakikalarını yaşarken Mervan'ın elleri sabırla babasının sırtında teselli verir gibi dolaştı. İri iri açılan nemli gözleri karanlığa mıhlanıp kaldı. Elleri yıllarca şefkat ve sevgi umduğu adamın kanıyla allara boyanmış, gözleri bir şahin gibi kin ve merhamet karışımı pek çok duyguyla hengamede çırpınmaya başlamıştı. Kadir Bey'in son nefesinde kulaklarında çınlayan tek ses Nazar'ın sesi oldu.

 

Canavarlar kana susadıklarında ilk sahibine saldırır. Çünkü en büyük suçlar diyeti ödetilmek üzere günahkârları bekler.

 

Kadir Bey, farkına bile varmadan yıllarca oğlunu kendi celladı olarak yetiştirmişti. Sevgi dolu, masum bir çocuğu merhametsiz bir katile çevirmenin bedelini canıyla ödemişti. Gözleri karanlığa dönerken duydukları ölüme koşan ruhuna ninni oldu.

 

"Artık kimseye zarar veremeyeceksin."

 

 

***

 

Nazar bahçedeki küçük örgü masada bebeğinin heyecanıyla bebek yeleği örmeye başlamış, olan bitenden habersiz bahçede koşuşturmakta olan Yeğenlerine bakıyordu. Öyle güzel, öyle sevimli halleri vardı ki genç kadın çocuksu mutluluklarına heveslenmeden edemiyordu. Çocuksu masumiyetleri yaşadığı onca acıyı unutturmuş, Kalbinin iklimine umut çiçekleri açtırmıştı. Yüreği hazan olsa da hayatındaki değerli şeyler baharın cıvıltısını getirmekten geri durmuyordu.

 

"Pana vev Fatma!" diye bağırdı Burak. Kuzeni Fatma'nın oyuncak helikopterini kendisinden alıp kaçmasını kızgınlıkla karşılıyor ve onu yakalamak için bahçede koşuşturup duruyordu. Elif hanım elinde tepsiyle afacanların hışmına uğramış ve yere düşmekten son anda kurtulmuştu. "Aaaa! Çocuklar durun artık! Ortalığı ayağa kaldırdınız biraz uzakta oynayın!" Nazar kıkırdarken Elif Hanım öfke ile neşe arasında bir süre bocaladı. Çocuklarla bir arada olmak onlarla zaman geçirmek eğlenceli ama bir o kadar sabır gerektiren bir işti. Bazen yorulsa da çoğu zaman varlıkları hayata karşı güçlü olmasını sağlıyordu.

 

Anne kız oturup kahvelerini yudumlarken Nurten de iki dirhem bir çekirdek bahçe kapısından içeri girdi. "İkindi şerifleriniz hayırlı olsun hanımlar."

 

"O sabah-ı şerifleriniz hayrolsun değil miydi?" Nurten kaygısız kaygısız sandalyesini çekip oturdu. "Neyse ne?"

 

"Nasılsın abla! Bu aralar seni meşgul görüyorum."

 

"Çok iyiyim." Nurten höpürdeterek kahvesinden bir yudum aldı. Hali, tavrı, özgüvenli duruşu dikkatten kaçacak gibi değildi. "Biliyorsun işe başladım. Yakınlarda bir kız öğrenci yurdu var. Onlara iki öğün olacak şekilde yemek yapıyorum. Başlarda pek gitmek istemedim ama iş bana çok iyi geldi. Yemeklerimi çok seviyorlar. Oradaki kızlarla muhabbet ediyorum. Bir çok yeni insan tanıdım. Artık benim de bir gelirim var. Sabah kalkıp hazırlanıyorum ve oraya gidiyorum. Bir şey almak istediğimde cüzdanımda ihtiyacım olan parayı buluyorum. İnsanlar beni tanıdıkça daha da sevdi. İnanabiliyor musun bana geçen hafta sürpriz doğum günü partisi bile yaptılar." Nurten iç çekip yüzündeki tebessümle Nazar'a baktı. "Özgüvenim yerine geldi. Kendime daha çok bakıyorum. Belki inanmayacaksın ama benden hoşlanıp evlenmek isteyenler bile çıktı. Tabi benim öyle bir niyetim yok ama yine de belli olmaz." Nazar ablasının tatlı telaşına hüzünlü ve gururlu gözlerle baktı.

 

"Tüm gün evde Haşim'in ihanetini düşünmekten beynim karıncalanmıştı. Şimdi kızların yönlendirmesiyle açık öğretim liseye de başladım. Yiyecek içecek okuyacağım. Gastronomi... Belki bir gün ünlü bir otelin şefi bile olabilirim neden olmasın. Arta kalan zamanlarda yemek kurslarına katılıyorum. Yeni insanlar tanıyorum. Beni çok şakacı buluyorlar." Nurten keyifle Nazar'ın elini sıktı. "Çok mutluyum. Keşke daha önce kendime beni hayata bağlayıp mutlu edecek gayeler kazandırsaydım. İnsanı var eden ve güçlü kılan şey amaçlarıymış. Kendimi şimdi çok daha değerli hissediyorum."

 

"Bunları duymak beni çok mutlu etti!" Dedi Nazar kahvesinden bir yudum alırken. Ablasının ışıl ışıl gözleri moralini yerine getirmişti. "Sen her şeyin iyisine layıksın" Nurten mutlulukla Nazar'a gülümsedi. " Eğer sen olmasaydın bunların hiçbiri olmazdı. Beni çalışmaya ve okumaya teşvik eden sendin Nazar. Yine kendin de aynı yolda onca yaşadığın acıya rağmen yürümeye çalışıyorsun. Her şeyden vazgeçmeyip inandığını yaşıyorsun. Benim aklımı başıma getiren de bu oldu. İnsan kaç yaşına gelirse gelsin asla kendine yatırım yapmaktan ve gaye edinmekten vazgeçmemeliymiş."

 

"Haklısın. Bazen hayatımızdaki bir role saplanıp kalıyoruz. Bir kadın ve en önemlisi bir insan olduğumuzu unutuyoruz. Her şeyi muhteşem yapmaya çalışırken kendi mükemmeliyetimizin kurbanı oluyoruz. Hayatımızdaki bir rolü saplanıp kalmamamız gerektiğini anladım. Akıl sağlığımı koruyabilmem için kendimden vazgeçmemem gerekiyor. Ancak ben iyi hissettiğimde iyi bir anne olabilirim."

 

"Çok doğru söylüyorsun." Elif Hanım kızlarlarındaki olumlu hali görüp tebessüm etti. Kendisinden çok daha güçlü olmalarının gururunu yaşıyordu. Yıllarca zülüm görmüş ve susmuş bir kadın olduğu için içten içe üzüntü duysa da geçmişi düşünerek yaşadığı güzel günleri mahvedemezdi. Onlar söyleşe söyleşe kahvelerini içerken dış kapıdan gelen tıklama sesi ortamda kısa bir sessizliğe sebep oldu.

 

Nazar karşısında Komiser Niyazi'yi görmüş ve o gece yaşananlardan ötürü suçluluk duygusu hissetmişti. Arabasını çalıp onu zor duruma düşürdüğü için kendini affedemiyordu. Yaptığı şey bir suç olsa da Komiser Niyazi bu konuda affedici olmuş ve Nazar hakkında işlem yapmamıştı. Niyazi kendisini karşılayan hanımlara selam verip gösterilen yere oturdu. O da en az olan bitenden ötürü Nazar kadar mahcuptu. Polislik mesleği dalgınlığa ve dikkatsizliğe gelebilecek bir meslek değildi. Nazar hastalığını düşünmeli ve çok daha dikkatli davranmalıydı. Elif Hanım olan biteni dinlemek için yanıp tutuşan Nurten'i de alıp bir şeyler hazırlamak üzere mutfağa yöneldi. Niyazi düşüncelerini açmakta zorlanıyordu. Ellerini masanın üzerine koymuş ayaklarını da gergince aralıklı olacak şekilde sığamadığı küçük masanın altına yerleştirmişti.

 

"Geçen gece olanlardan ötürü üzgünüm. Öyle bir şey yapacağınızı düşünmemiştim." Nazar konunun bu kadar kısa sürede oraya gideceğini düşünmese de hatasını çoktan kabullenmişti. "Sizin üzgün olmanızı gerektirecek bir durum yok. Hatalı olan bendim. Mervan emniyetin aylardır peşinde olduğu biri. Ve ben o ve suçları konusunda doğru duruşu gösteremedim."

 

Niyazi telaşla "Henüz iyileşebilmiş değilsiniz. size yüklenmem yersiz." Diye karşılık verdi. "İkircikli davranmanızın sebebini biliyoruz." Komiser ensesini kaşıyıp esas meseleye girmek istedi. Alabora olan duygularını açıklamak gibi bir derdi yoktu. Sadece inandığı doğruları yerine getirmek istiyordu. Dudaklarını birbirine bastırıp "Nazar hanım!" diye sayıkladı. "Biliyorsunuz. Muhammer Şafak cinayetine ben bakıyordum. Dosyayı ne yazık ki ben nihayete erdiremeyeceğim. 5 ay sonra mahkeme var. Soruşturmayı Tuğrul Komisere bırakma kararı aldım."

 

Duydukları Nazar'da şok etkisi yaratmıştı. "Anlamadım. Artık soruşturmayı siz yürütmeyecek misiniz? Ama neden?" Niyazi başını eğdi. İlk kez başına böyle bir şey geliyordu. Nazar'a hayatındaki bu yıkıcı dönemde iş ilişkisinden daha farklı hisler beslemeye başlamıştı. Duygularını işine karıştırdığında bir şeylerin iyiye gitmeyeceğini anlamıştı. Profesyonelce davranmalı ve dosyayı bu açıdan daha tarafsız ele alabilecek birine havale etmeliydi.

 

"Niyazi Bey!" Nazar'ın çağrısı duygusal anlamda yıpranan genç adamı kendisine yöneltti. "Bana neden dosyayı bırakmak istediğinizi söylemediniz." Komiserin yüzü burukla gülümsedi. "Öyle olması gerekiyor. Lütfen sebebini sormayın. Son olanlardan kaynaklı bir kızgınlığım ya da kırgınlığım yok. Sadece beni anlamanızı istiyorum." Nazar sessiz kaldı. Olanlardan anlam çıkarmak zordu.

 

Bir araç sesi büyük demir kapının ardından yankılandı. Sürgüsü kaldırılan demir kapının ardında görülen yüzler hem Niyazi'yi hem de Nazar'ı şaşırtmıştı. Ayağa kalkıp kendilerine uzatılan elleri sıktılar. "Hoşgeldiniz Mert Komiser!" Mert Komiser gergince yapay bir tebessümle karşılık verdi. Yanında savcı dayısı ve iş arkadaşı Süleyman Komiser de vardı. Önemli bir mesele hakkında konuşacakları her hallerinden belli oluyordu. Nurten ve Elif Hanım onlara selam verdikten sonra misafirlere ikram tabağı hazırlamak için mutfağa geçti. İyi bir haber duymayı umuyorlardı fakat çırpınan kalplerinin çalkantılı ritmi pek de iyiye işaret etmiyordu.

 

Mert Komiser, boğaz ayıklayıp oturduğu sandalyeden geriye doğru yaslandı. "Nazar Hanım sizi bekletmeden esas meseleye girmek istiyorum." Niyazi yıldızının barışmadığı iş arkadaşına sıkıntılı bakışlar atarken diğerlerinin yüzünde, verilen kararın huzurlu ifadesi vardı. "Dün gece Mervan Hanzade isimli firariyle telefon görüşmesi yaptığınızı biliyoruz. Yurtdışına gitmek istiyor. Sizi bu konuda tehdit ediyor." Nazar başını eğdi. Mervan'ın bunu düşünmemesi hayret uyandırıcıydı. "Bizimle iş birliği yaparsanız daha fazla insana zarar vermeden önüne geçebiliriz." Niyazi kızgın bir boğa gibi sert sert soludu. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti.

 

"Ne yapmasını bekliyorsunuz? Planı anlamadım." Nazar kendisinden önce söze girişen Niyazi'ye alık alık bakıp memurların beklentisini öğrenmek istedi. Mert Niyazi'ye ters ters bakıp dişlerini gıcırdatarak devam etti. "Aslanhan'ı avlayacağız Niyazi. Daha fazla adam öldürmeden bunu yapmak zorundayız." Niyazi masayı iş arkadaşının kafasına geçirmemek için kendini zor tuttu. Ruhu oluk oluk kin akıyordu. Bu bencil adam Nazar'ı nasıl yem olarak kullanmaya çalışırdı?

 

"Bu saçmalık. İşimize sivilleri karıştırmayız biz."

"Karıştırmak zorundayız!" Diye düzletti Mert. Savcı dayısı ise onu başıyla onaylayarak tarafını belli etti. Niyazi masaya tırnaklarını geçirirken Mert sakin olmaya çalışıyordu. "Aslanhan çok tehlikeli biri. Onu ele geçirmezsek başımıza daha fazla dert açacak. Onun zayıf noktasının ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu durumu kullanarak onu yakalayabiliriz." Niyazi hızla ayağa kalkıp sandalyesini çekti. Bunu öyle sert bir şekilde yapmıştı ki sandalye darbeye dayanamayıp gürültülü bir şekilde yere düştü. "Nazar hamile! Böyle tehlikeli bir operasyonda yer alması ne kadar doğru sizce? Aslanhan'dan daha önemli bir şey var. O da bir bebeğin ve annesinin hayatı... Tek derdinizin onu yakalayarak bozulan imajınızı düzeltmek olduğunu biliyorum. Ve bu durumu zerre kadar önemsemiyorum."

 

"Niyazi ileri gidiyorsun!"diye yükseldi Savcı Vedat. Komiserin bu sert çıkışlarına bir dur demesi gerekiyordu. "Aslanhan kaçtı. Adam kasap oldu çıktı. Piyasada defterini dürmediği adam kalmadı. Buna daha fazla seyirci kalamayız. O adam bizim yüzümüzden dışarda." Niyazi yumruklarını sıkıp savcının üzerine yürüdü. "Nazar bizim hatamızın bedelini ödeyecek son insan bile değil. Onu kendimizi temize çıkarmak için kullanamayız." Nazar Niyazi'nin düşünceli davranışlarına minnet duysa da Mervan'ın yakalanması gerektiğinde hem fikirdi. Kocasıyla ve oğluyla tertemiz bir başlangıç yapmak istiyordu. Bunun için Mervan'ın suçlarından arınması gerekiyordu.

 

Genç kadın tartışma büyürken "Ne yapmam gerekiyor?"diye sordu. Bu soru Niyazi'yi içten içe delirtmeye yetmişti. "Onunla buluşup yakalamamıza yardım edeceksiniz. 3 gün sonra nerede olacağını biliyoruz. Oraya siz olmadan gidip baskın düzenleyebiliriz fakat daha gürültülü bir operasyon olur. Çatışma sonucunda siviller zarar görebilir. O eğitimli bir katil. Mervan'ı ölü bir şekilde, ceset torbasında ele geçirmemiz gerekebilir. Talimatlarımıza uyarsanız olabilecek zararların önüne geçebiliriz." Mervan'ın ölme ihtimali Nazar'ın kalbinin bıçakla dilim dilim edilmesine sebep olmuştu. Onu kaybetme fikrini kaldıramıyordu. Elleri gayri ihtiyari karnını buldu. Bu operasyonu kabul etmek demek karnındaki minik bebeğin hayatını da tehlikeye atmak demekti. Nazar'ın nasıl bir karar vermesi gerektiğini kestirmek zordu.

 

"Sizi korumak için gereken her şey yapılacak Nazar Hanım!" Dedi Mert Komiser. Süleyman Komiser'in sessizliği ise göze batıyordu. Bu işte içine sinmeyen bir şeyler olduğu her halinden belliydi. Niyazi reddetmesi için Nazar'ı bakışlarıyla kıskaca alsa da genç kadının "Tamam!" Demesini engelleyemedi. Bu operasyona dahil olup ne pahasına olursa olsun Mervan'ı durduracaktı.

 

 

***

 

 

Güneş karanlığın sinesine gizlendi. Kül rengi kasvetli bulutlar yapraklardaki kırağı tanelerini okşar gibi büyük emniyet aracının etrafında kol gezdi. Bulundukları yer taksimdi ve çevrelerindeki kalabalık, yıl başı gününü en heyecan verici şekilde kutlamak için yoğun bir hazırlığa girişmişti. Havai fişekleri hazırlanmış, meydan yılbaşı ağaçlarıyla ve kırmızı güllerden oluşan ren geyikleriyle Noel ambiyansına çevrilmişti. Kalabalık her geçen dakika daha da artıyordu. Eğlenmek için müziğin ritmi tutturulmuş, çocuklar pamuk şeker, limonata gibi ürün satan seyyar satıcıların etrafında pervane olmuştu.

 

Nazar aracın camından tüm bu koşuşturmayı izliyor, nemli gözlerini kendisini bu işe sevk eden memurlardan köşe bucak saklıyordu. Kalbi acıyordu. Kader ne yorucu ne yaralayıcıydı. Sevdiği adamı polise teslim etmek üzere bu güzel günü seçmiş ve arzuları kavuşma umuduyla yanıp kavrulurken hayalleri yine hüzün açmıştı. Ne zaman dili Mervan'ı fısıldasa kendisini sevdiği adama ihanet ederken buluyordu. Mervan'ı ve yaşadıklarını düşünmek kör bir bıçağı bir anda yutmak gibi yaralayıcıydı. O hapishane koğuşunda öyle büyük bir haksızlığa uğramıştı ki geçen yıllar işlediği tüm suçlara rağmen yaralarını kapatamamıştı. Sevdası dolunay misali yüreğinde açsa da kara şövalye suçlarıyla yüzleşip bedel ödemeye razı olmuyordu.

 

Vebal pusuya yatıp hiç ummadığı bir anda saldırıya geçen adi bir düşmana benzerdi. Mutluluk omuzlarına cenneti tüy misali düşürürken insan vermek zorunda olduğu hesapların tırnak izleriyle savrulur dururdu. Nazar o veballerin yeşertmek için ömrünü harcadığı bahçesine tırnaklarını indirmesinden ve emek verdiği her şeyi parçalayıp yakmasından korkuyordu. Bir hüsran ki hangi yöne dönse yaralı kadını saçlarından yakalayacak ve gözyaşlarıyla yeşerttiği toprağını darmadağın edecekti. Nazar bunun olmasına artık dayanabilir miydi?

 

Mervan ihanete uğrarsa kendisini öldüreceğini söylemişti. O yağmurlu günde dediğini yapmış ve aracını uçuruma sürmüştü. "Ya yine yaparsa!" Diye kan ağladı kadın. "Ya öldürürse kendini!" Nazar vicdanının örselediği aşk acısıyla bu yıkıma bir kez daha nasıl dayanırdı? Varlığı da yokluğu da cehennemdi bu adamın. Nazar sevdasıyla nasıl başa çıkardı?

 

"Sakin ol! Seni olabilecek en yakın mesafede biri takip edecek." Mert Komiser aracın camını aralayıp parlak sokak lambasının altındaki elmalı şeker satıcısını gösterdi. "Bu adam bizim şubeden. Bir şeyler ters gittiğinde ilk müdahale edeceklerden biri." Gözleriyle bir başka seyyar satıcıyı işaret etti. "Şu bardakta mısır satan sakallı adam da şubeden. Alarm haline geçtiğimizde tüm çıkışlar kapatılacak. Etrafımızdaki yüksek binaların tepesine keskin nişancılar yerleştirildi. Zarar görmemeniz için tüm önlemler alındı. İçiniz rahat olsun."

 

Nazar başını onaylayarak sallarken Niyazi saldırmak için hırlayan kurt köpekleri gibi kendi öfkesinde demlenmişti. "Umarım bir aksilik olmaz. Muhtemel bir yanlış hesaplamada başımız belaya girecek ve ilkinden daha büyük bir rezilliğin, ziyanın içine düşeceğiz." Mert kaşlarını çatıp Niyazi'ye ateş püskürmeye hazırlanırken Nazar'ın çalan telefonu söyleceği sert sözleri ipe dizdi. Bunun hesabını başka bir zamana saklamak zorundaydı.

 

"Alo! Mervan!"

"Benim!"dedi bilinmeyen numaranın ardına gizlenen o ses. "Bana geldiğini söyle!"

"Geldim!"dedi Nazar titrek ses tonuna hakim olmaya çalışarak. "Sana bir numara atacağım. Bana bu telefondan ulaşacaksın. Şimdi taksim meydanından İstiklal caddesine doğru yürümeye başla. Bana yaklaştığında seni attığım numaradan yeniden arayacağım." Nazar Mert'in onayını aldıktan sonra "Ta-tamam!"diye mırıldandı. Telefon aniden kapandı. Komiserlerin yüzü sirke satıyordu. Tüm hazırlıkları Taksim meydanını içine alacak şekilde yapılmıştı. Bu beklenmedik bir durumdu.

 

"Nazar o caddeye gidemez. Yılbaşı gecesindeyiz. İstiklal meydanı kalabalıktır. O kadar insanın içinde Mervan'la aksi bir durumda çatışamazsınız. Onu yakalamanız çok zor. Noel Baba kılığında yüzlerce insan var burada. Zaten bu yüzden tam da bu gece burayı tercih etti."

 

"Denemek zorundayız." Mert Komiser Niyazi'nin yersiz müdahalelerinden bıkkınlık duymaya başlamıştı. Niyazi'nin bu operasyonda bir görevi yoktu. Buna rağmen işlerine karışıp her şeyin daha da sarpa sarmasına sebep oluyordu. Mert Komiser Nazar'a dönüp "Her şey kontrol altında. Kulaklıklar irtibatımızın devam etmesini sağlayacak." Nazar başını sallayıp tedirginlikle onu onayladı. Araçtan inip Mervan'ın dediğini yaptı ve İstiklal caddesine doğru yürümeye başladı. İnsanlar içip eğleniyor, göz gözü görmüyordu. Neşeli kahkahalar ve curcuna her yerdeydi. Kar ayaklarının altında gıcırtılı sesler çıkarıyordu. Korku içinde kalabalığı yararak meydana ulaştı. Tren raylarının sesi kulaklarında çınladı. Peşinden gelen birilerinin olduğunu biliyordu. Adımları hızlandı üzerindeki kostümün eteklerini sıktı. Gerginliğini zapt etmekte zorlanıyordu.

 

Köşeyi dönüp yolun karşındaki Noel baba kostümü giyen adama baktı, fakat o an beklenmedik bir şey oldu. Bir el onu var gücüyle pencereden içeri çekti ve perdeyi sertçe kapattı. Çığlık atmaya bile vakti kalmamıştı. Kollarında delice çırpınıp ağzını kapatan ellerden kurtulmaya çalıştı. Nafileydi. Ne yazık ki bu o kadar kolay olmayacaktı. Kulaklarındaki kulaklıklar aceleyle sökülüp gözlerini kaçırmasına bile fırsat verilmeden güçlü bir çift kar botunun altında un afak edildi. Yüzü kar maskeli adama döndü. "Mervan!" Sözü tamamlanır tamamlanmaz yüzüne püskürtülen ilaç Mervan'ın kollarına yığılmasına sebep oldu. Mervan onu şeker arabasına yerleştirip arabanın kapağını kapattı.

 

***

 

Niyazi bir şeylerin ters gittiğini anlamış gibi aracından çıkıp İstiklal caddesine doğru koşmaya başladı. Elindeki telefonla Mert'i arayıp Mervan'ın attığı telefon numarasının sinyalinin yerini öğrenmeye çalıştı. "Bana sinyalin nereden geldiğini söyle!" Yahya sinyali takip edeceği güzergahı bildirdiğinde insanlara çarparak kalabalığın içine çekildi. Nazar'ı Mervan'dan korumak için her şeyi yapabilecek kadar gözünü karartmıştı. Silahı ve şarjörleri ters bir durumda gerekeni yapmak için hazır olda bekliyordu. Baloncuları ve tüm sokak satıcılarını geçip Nazar'a ulaşmaya çalıştı. Yanı başından geçen şeker arabasını fark etmemişti bile. Curcuna ve sesler sağlıklı düşünmesine engel oluyordu. Etrafta dönüp dururken kendisini tutulan ellerle afalladı. "İrfan!"

 

"Komiserim. Kadın tam bu noktada kayıplara karıştı. Sokağın her yerini çevirdik. Bizi atlatıp kaçmış olabilir." Niyazi alnındaki teri silip öfkeyle yumruğunu duvara indirdi. "Burada Noel anne kostümü giymiş sarışın kadın yok."

 

"Evet Komiserim!"dedi İrfan. "Olsaydı çıkışta karşılaşmamız gerekirdi." Niyazi bir şey hatırlamış gibi duraksadı. Boğazına takılan hüsran yutkunmasına engel oluyordu. "Ulan herif yanımızdan şeker arabasıyla geçti. Nazar arabanın içindeydi." İrfan'ı geride bırakıp Mervan'ı en son gördüğü pencere altına geldi. Pencereyi tırmanıp yerdeki Noel anne şapkasını buldu. "İşte burada!" Şapkanın yanındaki kolye karanlığa rağmen dikkat çekmeyecek gibi değildi. Su damlası şeklindeki kolyeyi parmaklarının arasına alıp inceledi.

 

"Allah kahretsin. Bunca zaman bizi dinlemiş. Bizi resmen tuzağa çekmiş." Pencereden atlayıp yeniden kalabalığın arasına karıştılar. Mert'e şeker arabası olan Noel baba kostümündeki kişiyi hedef gösterip telefon sinyalinin geldiği yere doğru koşmaya başladılar. Birkaç sokak ötede adımları yavaşladı. 4 ayrı sokağa bölünen ıssız yerde bir Noel baba elindeki şeker arabasıyla yavaş yavaş yürüyordu. Yanında elini sımsıkı tutan küçük bir kız çocuğu vardı.

 

Niyazi silahını doğrultup "Aslanhan dur! Burası son durak. Bir adım daha atarsan seni vurmak zorunda kalırım." Noel babanın adımları duraksadı. Küçük kız başını çevirip kendilerine doğrultulan silaha korkuyla baktı. Hemen sonrasında genç adamın bacağına yapıştı. Noel baba elindeki telefonu yere bıraktı. Etrafı birkaç saniye içinde polislerle tamamen çevrilmiş bir vaziyetteydi. Kendisine doğrultulan silahlar onu zerre kadar korkutmuyordu. "Yüzünü dön ve o sakalları indir!" Genç adam dediğini yaptı. Yüzünü yavaşça dönüp sakalları indirdi. Artık kimliği kimseden gizli değildi.

 

"Sen!"dedi Niyazi şaşkınlıkla. "Benim. Buraya teslim olmak için geldim." Niyazi hayretle açılan ağzını güçlükle kapattı. Telefonundaki numaraya öfkeyle bakıp final konuşmasını yapmak üzere telefonu kulağına dayadı. "Aslanhan!"

 

"Sobeeeee!" Bir kahkaha sesi hoparlörden sokağa yayıldı. "Satrançta kimin şah-mat yapacağı her zaman belli olmuyormuş değil mi Komiser!"

 

"Pislik herif o kadından ne istiyorsun?"diya haykırdı Niyazi. Bu yenilgiyi hazmetmek kolay olmayacaktı. "O benim yaşama sebebim. Sevdiğim kadını almadan bir yere gitmeyeceğimi tahmin etmiş olmalıydın. Sana bu yılbaşı Noel baba güzel bir hediye hazırladı. Sevgili kızını yıllar sonra tanıdığını umuyorum. Elif'i o şeytandan kurtardım. Aaaa hayır lütfen teşekkür etme. İnan bana benim için bir zevkti. Battal'a iyi bak. Dostum benim aksime suçlarının bedelini ödeyerek yeni bir sayfa açmaya karar verdi." Bir iç çekiş öfkeden deliye dönen polislerin diş gıcırtılarına eşlik etti. Niyazi ise minik kıza heyecanla bakıp bir oyuna düşüp düşmediğini anlamaya çalışıyordu.

 

"Kızıma ve karıma iyi baktığın için teşekkür ederim. Bir daha görüşmemek üzere hoşçakal!" Mervan telefonu kapattığında Niyazi bir girdapta sürüklenir gibi kendi hislerinde gerçeklerin duvarlarına çarpa çarpa örseleniyordu. Telefon kapandığında gözleri kendisine korkuyla bakan küçük kızda dolaştı. Ağlamaklı hali içine dokunmuştu. Teslim olan Battal bileğinde kelepçelerle polis arabasına binerken kızına yaklaştı. Yıllarca hasretiyle yanıp tutuştuğu yavrusu yanı başındaydı. Gözleri tıpkı kendisine benziyordu. İpeksi düz saçları masum yüzünü kısmen örtmüştü.

 

Yanına diz çöktü. Elleri saçlarında dolaştı. "Elif!" Elif babasına karşı utangaçtı. Nasıl davranması gerektiğini kestiremiyordu. Niyazi Onu kundakta bir bebekken görmüştü. Öyle farklı bir duyguydu ki hissettikleri şimdi o bebeğin kanlı canlı karşısında olduğuna inanamıyordu. "Kızım!" Dedi Elif'in minik başını göğsüne bastırırken. Saçlarının her bir teline dudaklarından hasret dolu buseler bıraktı. Kokusunu içine çekti. Annesi gibi kokuyor olması canını yakıyordu. Birbirlerine yabancıydılar. Elif ona direnmedi ve sarılışına karşılık verirken de utangaçlığını kısmen yenebildi. Yıllarca öldü bildiği babası tam karşısındaydı. İkisinin de gözleri hasretle sırılsıklam oldu. Bu bir veda değil yepyeni bir başlangıçtı.

 

 

***

 

 

Kara şövalye ayaklarının altında dolaşan çakıl taşlarının gıcırtılı seslerini umursamadan kucağındaki kadına sevgi dolu gözlerle baktı. İskeleye gelmişti. Gözleri kendilerini alıp götürecek o gemideydi. Artık her şey geride kalmıştı. Nazar'a kavuşmuş kendilerini gidecekleri limanda bekleyen oğullarıyla tamamlanmışlardı. Kollarındaki kadını sarsmadan gemiye bindi. Ayın parlak yüzeyi denizin bağrında dalga dalga büyüyordu. Hareketlenen gemi dalgaların arasında yavrusunu kaybetmiş ceylan gibi telaşla salınıp duruyordu. Bu gece Mervan'ı karanlık maziye gömme zamanıydı. Artık bir başkası olacaktı. Başka bir ülkede her şeyi geride bırakarak mutlu olacaktı. Aslanhan ölmüştü. Artık Fırat Dağhanlı olarak yepyeni bir sayfa açacaktı. Nazar gözlerini araladı. Uykulu bakışları önce karanlığa bürünen gökyüzüne ardından da Mervan'ın kuzguni gözlerinde dolaştı. Beynine üşüşen gerçekler korkuyla irkilmesine Mervan'ın kollarında denetlenmesine sebep oldu. Tüm bu çabalar boşunaydı. Deniz kızı çoktan ağa düşmüştü.

 

"Sakin ol!"dedi Mervan rahatlığını belli eden bir ses tonuyla. Nazar'ı ayaklarının üzerinde zemine bıraktığında genç kadın korkuyla bulunduğu yeri taradı. Hayretler içinde etrafına bakıyor, rüya ile gerçeği ayırmaya çalışıyordu. "Nereye getirdin beni? Tüm bunlar ne demek oluyor?"

 

"Birlikteyiz. Artık ayrılık yok." Nazar ağlamaklı bir şekilde titrek bir sesle soludu. "Ne yaptın sen?" Gözleri Mervan'ı korkuyla taradı. Mervan Nazar'ı kendisine yaklaştırıp teselli etmeye çalıştı. "Bizim için başka çare yoktu. Dicle ve Melek'i düşünme. Tatillerde bizimle olacaklar. Sık sık görüşeceğiz. Her şeyin daha iyi olabilmesi için ne gerekirse yapacağım. İyi olacağız." Nazar başını eğdi. Mervan'ın tüm bu oyunlara gelmeyeceğini anlamıştı. Tüm planı nasıl bu kadar iyi işlerdi?

 

Kara şövalye ne tepki vereceğini bile önemsemeden ona sımsıkı sarıldı. Saçları göğsünü kırlangıç yuvası gibi sımsıcak yapmıştı. Kalbi ısındı. Tek istediği aşık olduğu kadınla mutlu bir yuvaya kavuşmaktı. Nazar bocalasa da ona daha fazla direnemedi. Mervan'ın yaşadığı acılardan sonra o hapishaneye dönmeyeceğini biliyordu. Ama içindeki huzursuzluğa engel olamıyordu. Mervan'ın elleri Nazar'ın ipeksi perçemlerinde dolaştı.

 

"Bana kızma. Her şeyi ikimiz için yaptım. Oğlumuz bizi bekliyor. Geceyi pansiyonda geçireceğiz ve hemen yarın akşam çok uzaklara gideceğiz. Aileni düşünme. Onlarla olan irtibatımız her zaman devam edecek. Bizi çok güzel günler bekliyor. Evimiz bile hazır. Orada yeni bir iş kuracağım. Durumumuz eskisinden çok daha iyi olacak." Nazar bir şeyler söylemek istese de dili düğümlenmiş sesi çıkmaz olmuştu. Onu seviyordu. Kalbi ile defalarca savaşsa da Mervan'a olan hislerinde bir değişim söz konusu olamıyordu. Olması gereken bu muydu?

 

"Beni sevdiğini biliyorum."dedi Mervan fısıldar gibi. "Büyük hatalar yaptım ama hayatta her şeyin bir telafisi var. Büyük iyilikler yaparak üstesinden gelebiliriz. Artık beni eskisinden çok daha iyi tanıyorsun. Kara şövalyeye dönüşmem kolay olmadı. Beni değiştirmeye güç yetirecek tek kişi de sensin." Nazar kalbinin ritminde huzur bulduğu adama bakamadı. Ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Mutlu olmalı mıydı? Peki ya ailesi. Mervan'ın elleri yanaklarına ilişti. "Seni seviyorum."

 

"Veballerin peşimizi bırakacağına inanmıyorum."

 

"Bunları zamana bırakalım!"dedi Mervan sevdiği kadına biraz daha sokulurken. "Şimdi sadece seni yaşamak istiyorum." Dudaklarını dudaklarına bastırdı. Ona duyduğu özlem dolunayın geceye kavuşması gibi bir şeydi. Ait olduğu yerdeydi. Birbirlerinin varlık sebebi gibiydiler. Mervan'ın olmadığı bir hayatı kaldırmak Nazar için de ölüm gibiydi. Mervan Nazar'ı kollarına alıp geceye karışacakları köşeye çekildi. Sessizdiler. Dalgalardan başka bir ses ortamda varlığını devam ettiremiyordu.

 

"Sonunda bülbül gülüne kavuştu. Gül bülbül hikayesini biliyor musun?" Nazar başını hayır anlamında salladı. Mervan'ın yanında kendini iyi hissediyordu. Geçmişi unutmaya hazır olduğunun farkındaydı ama içindeki doğruları da yabana atamıyordu.

 

"Vaktiyle bir bülbül beyaz bir güle aşık olmuş. O zamanlar gülün rengi kırmız değil beyazmış. Bülbül aşktan deli divane olsa da beyaz gül bülbüle hiç yüz vermiyormuş. Bülbül sevdasından feryad ederek ötmeye başlamış. Sesi dillere destan olmuş." Mervan histerik bir şekilde gülümsedi. "Ne kadar tuhaf değil mi? Oysa birbirlerine ait olamayacak kadar farklılar. Bülbül asla koklayamayacağı bir güle sevdalı. Gül ise belki de bir daha böylesine büyük bir aşkla hiç sevilmeyecek. Ne büyük çıkmaz." Nazar gülümsedi. Mervan'ı ilk tanıdığı günlerde sevdaya karşı öyle beceriksizdi ki kendisini sevme ihtimalini düşünmeye bile dayanamıyordu. Şimdi hayatın köhne duvarlarına çarpa çarpa sivri dikenleri kırılmış, bu iki yabancıyı aynı aşk hikayesinin kavuşamayan vuslat savaşçıları haline getirmişti.

 

"Bülbüle ve güle ne oldu Mervan?" Mervan'ın elleri Nazar'ın omuzlarını sevgiyle okşarken gözleri hüzünle hemhal oldu. "Bülbül, gülün güzel yüzünü açarken görmek için bir gece sabaha kadar uyumaz ve bekler. Fakat sabaha karşı gözlerini açtığında sevdiğini bir başkasına yâr olmuş bulur. Bu acıya dayanamayan bülbül konduğu daldan hızla düşmeye başlar ve ne yazık ki düşerken gülün dikenleri bedenini parçalar ve kan içinde koyar. Gülen köklerine dökülen kan beyaz gülü kırmızı gül yapar. Bu yüzden kırmızı güller aşkı simgeler." Nazar hüzünlü bakışlarla Mervan'a sokuldu. "Ne acı! Sevdiğine kavuşacağına inandığı gün ölüm günü olmuş. Aşk keşke imkansızla yaşanmasaydı. Bazen öyle çok acıtıyor ki insan buna dayanmakta zorlanıyor."

 

Mervan, Nazar'ı alnından öpüp sıcacık sardı. "Sen benim yanımdasın ya! Artık canımın yanması umurumda bile değil."

 

"İçim rahat değil Mervan! Bu bana doğru gelmiyor."

 

"Ne olur anla beni! Çok bedel ödedim. İstediğim tek şey seninle mutlu olmak. Sen benimleyken her şey öyle güzel ki!" Dakikalarca suskun bir şekilde birlikteliklerini tadını çıkardılar. Nazar içindeki çalkantılara engel olamasa da Mervan'a kapılmaktan kurtulamıyordu. Ondan tamamen vazgeçmişken kader neden kendi elleriyle onu Mervan'a itmişti.

 

Araç kıyıya yaklaştığında Genç adam ayaklandı. Daha fazla yol gideceklerini sanıyordu. Planda nasıl bir değişiklik olduğunu anlayamamıştı. Nazar bulunduğu yerde uyku uyanıklık arası bocalarken Mervan kaptanın bulunduğu bölmeye ulaştı. "Neden buraya geldik. Rotanın..." Boğazına saplanan sızı dengesini kaybetmesine sebep oldu. Bir el amatör sayılmayacak çabuklukla belindeki silahı çekip aldı. Genç adamın neye uğradığını bile anlayamadan dizlerinin bağı çözüldü. Ayakları bacaklarıyla birlikte hissileşmişti.

 

"Sürpriiiiiiz!" Gözleri kısıldı. Gücünü tükenen şeyi bilmek canını yakıyordu. Gemi çoktan limana ulaşmıştı. "Derman!" Dedi kısık güçsüz bir sesle. Derman başıyla yanındaki iki adama işaret etti. Adamlar Mervan'ı sürükleyerek iskeleye indirdi. Bir dakika bile geçmeden Nazar'ın çığlıkları duyulur olmuştu. Mervan kontrolünden çıkan bedenini hareket ettirmek için çabalasa da tüm direnişleri boşunaydı. Başını kaldırmak bile artık lüks olmuştu.

 

"Hayır Mervan! Hayır!" Nazar'ın sesi ortamdaki tek ses oldu. İki iri kıyım adam Nazar'ı sürükler gibi hırpalayarak iskeleye Mervan'ın tam karşısına getirdi. Mervan deli bakışları korkuyla açıldı. "Hayır hayır! Ona dokunma! Sakın Nazar'ı incitecek bir şey yapma! Sakın!" Derman'ın kahkahaları denize doğru akıp çoğalarak geri döndü. Mervan erken düştüğü zafer sarhoşluğunun yıkıcı farkındalığına erişirken o intikam sefasına daha yeni başlamıştı.

 

Mervan yerde hareket etmek için çırpınırken Derman Nazar'ın saçlarına asılıp onu sırtüstü eğilmeye mecbur etti. "Her şeyi bu k... için yaptım değil mi? Kardeşimi mahvettin. Babamın tutuklanmasına sebep oldun. Azat'ı öldürdün, yeğenlerimi babasız koydun! Mal varlığıma senin lanet aşkın yüzünden el koyuldu. Eğer bu kadın hayatımıza girmeseydi hiçbir şey böyle olmayacaktı." Nazar'ın saçlarına biraz daha asılıp hıçkırıklarına ve inleyişlerine hevesle baktı. "Seni öldürmeden önce hayatının kabusunun yaşatacağım." Telefonunu çıkarıp delirmiş gibi bir ifade ile bir numarayı çevirdi. Saniyeler sonra hoparlörden gelen ses ilk önce Nazar'ın yüreğini yakmıştı.

 

"Abiiii!" Biraz önce sakin çıkan ses birden benzin dökülmüş gibi alev aldı. "Aaaa! Durun!"dedi Derman. "Benim moderatörlüğümde konuşacaksınız. Hengâme istemiyorum." Derman'ın kahkahaları Murat'ın bozulan sinirlerinin iyice gerilmesine sebep oldu. "Ulan kardeşimin senin yanında ne işi var Şerefsiz!?" Derman sinir bozucu kontrollü tavrını bozmadan Nazar'ı saçlarından burnunun dibine kadar çekiştirdi. Ve kokusunu gürültülü bir şekilde ciğerlerime çekti.

 

"Ailemi mahveden adamı bulmamı ve öldürmemi sen istemiştin Murat, hatırlıyor musun?" Mervan iri iri açılan gözlerle Nazar'a baktı. Bu gün ilk abisini kaybetmişti. "Sözümü tuttum. Mervan elimde." Sinsi bir gülüş genç kadının gözlerinden dökülen bir damla yaşa karıştı. "Amaaaaa kardeşin de elimde. Mervan'ı aşkıyla bu hale getiren kadını sağ bırakacağımı düşünmüyordun değil mi? Gülnaz'ı intihara sürükleyenin sadece Mervan olduğunu mu sanıyorsun?" Nazar'ın yüzünü diğer elleriyle avuçlarının içine alıp dudaklarını genç kadının yanaklarına değdirecek kadar yaklaştı. "Bu kadar basit değil!" Hırlayışı Mervan'ı deli gibi bağırtıp boylu buyunca uzandığı yerde debelenmesine ve ellerini sertçe haykırarak zemine vurmasına sebep olmuştu.

 

"Bırak onu! Bir suçu yok! Benimle evlenmeyi bile istemedi. Aileme geri dönmem için çabaladı hep. Onu zorlayan, tehdit ederek evlenen bendim." Hıçkırıklar içinde gözyaşı dökerken "Yalvarırım bırak onu! Bana ne yaparsan yap ama ona dokunma!" Diye çağladı. Nazar'ın öldürüleceğini düşünce deliriyordu. Murat sayısız küfürleri telefonun diğer ucunda sıralarken Derman sahte bir acıma ifadesiyle başını reddeder gibi salladı. "Bu benim sorunum değil. Kaderine küssün!"

 

"Ulan bırak onu p... Bırak! Karşındayım işte! Öldüreceksen her şeyin sorumlusu burda! Masum bir kadından ne istiyorsun? Nasıl bu kadar aşağılık olabilirsin?" Derman "Seni ölmekten beter edecek tek şey o!" Dedi Nazar'ı zoraki bedenine yaslarken. Derman Mervan'ın ıslak bakışlarına aldırmadan bıçağını çıkarıp zevkle genç adama gösterdi. Nazar'ı kaybetme korkusu Mervan'ı esir almış, yattığı yerde çılgına çevirmişti. Deli gibi zemini dövmesi ya da haykırarak ağlaması Derman'ı kafasındaki ölümcül plandan vazgeçiremiyordu.

 

"Bırak onu köpeeek!"diye haykırdı Mervan sözlerinin dinlenmeyeceğini bile bile. Derman gülümseyerek "Üzgünüm!"diye fısıldadı. "Gülnaz'a öyle çok acı verdin ki sonunda dayanamayıp bileklerini keserek intihar etti. Sende benimle aynı acıyı yaşayacaksın. Ailemin intikamını alacağım." Nazar direnmeye çalışsa da Derman'ın bıçağından kurtulamamıştı. Haykırışı telefonun diğer ucundaki Murat'ın deli gibi bağırmasına paldır küldür yere düşüp ağlayarak eşine az rastlanır küfürleri Derman için sıralamasına sebep oldu. Mervan "Hayır!"diye yere sert şaplaklar atarken Nazar ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu.

 

"Diren Nazar!"diye bağırdı Mervan. "Sana öğrettiklerini hatırla. Seni benden koparmasına izin verme!" Derman sahte alaycı yüzüyle acılı adam rolleri keserken Murat telefonun diğer ucunda deli gibi ağlayıp yalvar yakar bağırıyordu. Derman'a gittiği için bin pişmandı ama artık her şey için çok geçti. "Nazar yalvarırım kendine gel!" Dedi Mervan. Bakışları her şeyi nefretiyle altüst eden adama kaydı.

 

"Eğer ölmezsem pislik herif seni doğduğuna pişman edeceğim. Ölmek için bana yalvaracaksın Derman!" Derman silahını ona doğrultup iki el ateş etti. Mervan'ın ağzından boşalan kan Derman'ın ikinci bir karşılaşmaya asla izin vermeyeceğinin şahidi gibiydi. Yanındaki iki adam bu zorbalık karşısında şapka çıkarmaktan başka bir şey yapmıyordu. Kara şövalye tüm acılarına rağmen gözyaşları içinde titreyen Nazar'ın gözlerine bakarak sayıkladı. "Nazar! Sen böyle zayıf biri değilsin."

 

"Ne olur bırakma beni sana ihtiyacım var! Korkuyorum! Ben senin kadar güçlü biri değilim." Mervan o an karşısında Nazar'ın değil Naz'ın olduğunu anlamıştı. Derman'ın ilgisiz bakışlarının arasında "Nazar Ateeeeş!"diye bağırdı. Nazar'ın yüz ifadesi aniden değişti. Elinde kanlı bıçakla yanı başında bekleyen Derman'ın bacak arasına sert bir tekme savurdu ve zalim adam eğildiğinde aynı tekme başını bulacaktı. Güç bela doğrulup Nazar'a silah çekmek istediğinde Nazar tıpkı Mervan'dan öğrendiği eline vurarak silahla birlikte yalpalamasını sağladı ve kaşla göz arasında bileğini tutup karşısındaki iki adama ateş etmesine sebep oldu. Adamlar kanlar içinde yere yığıldı. Derman ise iktidarının son demlerini yaşıyordu. Nazar elinden silahı almak için kanayan bileğine rağmen gücünü son raddede kullandı. İtiş kakışın neticesinde birlikte yere yuvarlandılar. Nazar bedenini ondan kurtarmak için bacağına sert bir tekme attı ve hemen ardından yumrukları Derman'ı büyük, tombul yüzünü buldu. Nazar tetiğe basmak üzere başına doğrultulan silahtan kurtulmaya çalışırken iki el silah sesiyle afalladı. Nemli mavi gözleri iri iri açıldı. Derman üzerine saniyeler içinde yığılıp kalmış ve ölürken bile gördüğü son kişi Nazar olmuştu.

 

"Nazar!" Nazar bitkinleşen bedenini umursamadan Mervan'ın yanına gitti. Gövdesini dizlerine yatırıp saçlarını öpüp koklayarak hüngür hüngür ağladı. "Mervan!"

 

"Bileğini temiz bir bezle sar! Bu zaman kazandıracak!" Nazar saniyeler içinde elbisesinden yırttığı kumaşla bileğini sardı. Mervan'ın yanı başındaki telefona uzanıp kendisinden cevap almak için çırpınan abisine yalvardı. "Ne olur buraya bir ambulans gönder abi. Konumumuza en yakındaki ambulansı yönlendir. Mervan ağır yaralı ölmek üzere! Yalvarırım bir şeyler yap!"

 

"Tamam Nazar. Yalvarırım dayan! Kurtaracağım! Hiçbir şey olmayacak!" Nazar telefonu kapatıp Derman'ın telefonundaki kayıtlı numaraya konum attı. Elbisesinden büyükçe bir parça daha koparıp kollarında güçbela nefes alan Mervan'ın bedenine bastırdı. Dudakları, elleri sevdiği adama sevgiyle dokundu. "Geçecek! Yalvarırım dayan! Kurtaracaklar bizi! Böyle bitmeyecek." Mervan gözlerini sıktı. Bu acının üstesinden gelmek zordu.

 

"Kurşun ciğerlerime zarar verdi. Uzun süre dayanamam. İşim bitik!"

"Hayır hayır!"diye sayıkladı Nazar. Onun ölümüyle yüzleşmeyi kaldıramazdı. Mervan'ın alnını yüzüne yaslayıp "Buna dayanamam. Ölmeni istemiyorum. Bu acıyla bir kez daha yüzleşemem. Seni öldürmesinler diye yakalanmanı istedim. Şimdi benim en büyük korkumdan vuramazsın." Gözyaşları Mervan'ın yanaklarına damladı. "Yaparsın Nazar! Sen çok güçlüsün. Her şeyin üstesinden geldin. Yine geleceksin. Zayıf olan bendim. Öldürerek kahraman olacağımı, dünyadaki tüm pislikleri bitireceğimi sandım. Yanıldım. Bunu yaptığımda onlardan hiçbir farkım kalmadı." Mervan kanlı elini Nazar'ın yanaklarına son kez değdirdi. Ölmek değil onsuz kalmak canını yakıyordu. "Ne olur kendini yorma!" Mervan'ın yanaklarından bir damla yaş süzüldü.

 

"Kılıç yerine kalem tutabilseydim her şey bambaşka olabilirdi. Karanlığa karanlık çare olmuyor. Nefret ve intikam duygusu günü geldiğinde en çok sahibini mahvediyor." Nazar Mervan'ın ağır ağır sayıklar gibi söylediği sözleri daha fazla dinlemeye dayanamadı.

 

"Yalvarırım sus! Gelecekler. Birlikte yaşayacağımız günler var Mervan. Bana mutlu bir hayat borçlusun." Gün aydınlanmaya yüz tutmuş, şafak neredeyse sökmüştü.

 

"Yetişemeyeceklerini biliyorsun." Genç adamın yüzü hüzünlü bir tebessümle kırıştı. "Bülbül güle kavuşacağına inandığı gün öldü." Nazar dökülen gözyaşlarına aldırmadan, "Ölmeyeceksin!"dedi. Buna inanmak onun için de güçtü. "Ölümünle yüzleşemem. Seni kaybedemem! Bebeğimiz olacak! Onu birlikte büyüteceğiz." Mervan'ın elleri Nazar'ın karnında sevgiyle dolaştı. Bilincini güçlükle ayakta tutuyordu.

 

"Ölüm bedenimin olsa da sana olan hislerimin sonu olmayacak. Onlar asla ölmeyecek! Sen görmesen de hep seninle olacağım. Saçlarında dolaşan bir meltem hissettiğinde beni hatırlayacaksın. Gözlerinden akan her yaşta sıcaklığımı hissedeceksin. Aldığın her nefeste ciğerlerine dolacağım. Ve senin içindeki bir parça, bir nefes, dilindeki bir hasret türküsü olacağım. Bensiz de yaşayacaksın. Bazen şaşıracaksın. Bunu nasıl yapabildim diyeceksin. Tıpkı benim sensiz geçen günlerde nasıl yaşadığımı sorguladığım, yokluğunun her anına ayrı ayrı yandığım gibi. Ve bir serçe kanat çırptığında sesinde yüreğimin aşkımın çağlayışını duyacaksın." Nazar'ın elleri Mervan'ın siyah, ipeksi saçlarında dolaştı ve tüm korkularından korkularını yaratan adama sığındı. "Sensiz yaşlanmak istemiyorum. Bu eksiklik hiç geçmeyecek biliyorum." Son sözünü güçlükle söylemişti. Kan kaybediyordu. Artık bilincini ayık tutmak çok daha zordu.

 

Mervan'ı zemine bırakıp üzerine kapandı. Başı bitkince bebeğinin babasının göğsünü buldu. O kalp atışlarını duymak Nazar için bir ömre bedeldi. Gücünü sadece bu şekilde koruyabilirdi. Buz tutan ellerini sımsıkı tuttu. "Seni seviyorum!"

 

"Seni seviyorum!" Bu zayıflayan sesini tükenmeden son kullanışıydı. Zihni Mervan'la Karadeniz seyahatine çıktıkları o güne yolculuk etti.

 

Bir gün benden kurtulacaksın! İpimi çekmek için fırsat kollayan düşmanlarımdan biri, hiç ummadığım bir anda bunu başaracak. Son nefesimi vereceğim o anda sana doyasıya bakmak istiyorum. Ruhumu aşkınla ve asaletinle yıkayıp ancak o zaman toprağa sığınabilirim.

 

Nazar yüzlerini birbirine yaklaştırdı. Sağ yanı uçsuz bucaksız bir denizdi. Mervan denizin kokusunu alıyor muydu? Peki Nazar'ı hep dilediği gibi doya doya izlemiş miydi? İkisinin de gözleri usulca kapandı. Dakikalar sonra ambulansın siren sesi uyku uyanıklık arasında bocalayan Nazar'ın gözlerini aralamasına sebep oldu. "Geldiler. Bizi almak için geldiler." Dedi tatlı bir telaşla. Sesi o kadar kısıktı ki neredeyse kendisi bile duymakta güçlük çekecekti. Elleri hâlâ Mervan'ın ellerindeydi ama o tende eski sıcaklığı hissedemiyordu. "Mervan!"dedi kısık kısık. Sesini duyuramıyordu. "Mervan!" Başını güç bela kaldırıp yüzüne son kez baktı. Solgundu. Nazar'ın kurtulacağını bilir gibi hüzünlü bir tebessüm sarmıştı çehresini. Eline dokunduğunda avuçlarındaki nesne dikkatini çekti. Son gümüş kurşun... Mervan hayallerini çalanlarla birlikte kendini de bitirmişti. "Mervan!"dedi son kez. İstediği cevabı alamayacaktı. Nazar yumruğuyla birlikte gözlerini sıkıp süzülmek için kavrulan o bir damla yaşın alevler içindeki yüzünü serinletmesine izin verdi.

 

Adım sesleri vardı. Denizin dalga sesleri, kuşların cıvıltıları, geçen gemilerin sesi... Fakat Mervan'ın sesini bir daha asla duyamayacaktı. Bülbül güle kavuştuğu gün ölmüştü ama gül de eskisi gibi kalamamıştı.

 

 

***

 

 

3 Yıl sonra

 

Nazar sofradaki son hazırlıkların tamamlanması için hızlı adımlarla mutfağa koştu. Bugün özel bir gündü. Aras'ın anaokuluna başladığı ilk gün olduğu için aile satın aldıkları özel bahçede küçük bir parti düzenlemişti. Nazar annesinin tatlı telaşına uzaktan bir mutlulukla baktı. Bugün üç yıl sonra ilk defa abisi aralarına katılacaktı. O acı kaybın yaşandığı gün aralarındaki güzel olan her şey solmuş, geriye talan olmuş bir yürek ve güvensizlik kalmıştı. Nazar yaşadıklarına unutamazdı. Abisinin yaşattıklarını bir ömür geçse affedemezdi.

 

Zorluklarla geçen üç yılı geride bırakmış ve sevdiklerine, ideallerine tutunarak hayata dönmeye çalışmıştı. Zaman yaralarını iyileştirse de asla tamamlanmasına izin vermemişti. Mervan'dan sonra her şey eksik ve yorucuydu. Okulu bitirmiş ve harika bir sınavın ardından atanacağı müjdesini ailesine vermişti. O gün Mervan'dan kalan bir çanta dolusu paraya ulaşmış ve bu parayla çocuklarının geleceği için bir hazırlığa girişmişti. Mervan karısının ve çocuklarının iyi olması için temiz olan kazancından bir kısmını ayırıp Nazar'a bırakmıştı. Kurduğu büyük vakıf sayesinde kadınlar hayatlarını kazanmak için meslek eğitimleri alabiliyor, iş kurarken kendilerine yol gösterecek insanlara ulaşıyordu. Nazar faydalı işler yapmak istemiş, topluma yön vermek için Mervan'dan çok farklı bir yol izlemişti. Ona göre bir şeyleri öldürerek, vurarak , kırarak düzeltmek imkansızdı. İnsanları bir araya getiren şey sevgi ve saygıydı. Tam da bu yüzden insan içindeki değerlere daha fazla sahip çıkmalıydı.

 

Nazar, Mervan'a kavuşamasa da Baran Mervan sayesinde Kadir Bey'in elinden kurtulup sevdiğine kavuşmuştu. Abisinin yeni bir hayat kurması için kendisine bıraktığı parayla hep hayalini kurdukları mekanı sevdiği kızla birlikte Ege'de açabilmişlerdi. Şimdi genç adam ailesinin karanlığından uzakta İzmir'in en güzel semtlerinden birinde baba olacağı günleri sayıyordu. Abisinden kalan emaneti de ihmal etmez Nazar'ı sık sık arar ve onu ailesiyle birlikte İzmir'e davet ederdi.

 

Korkut ise Raziye Hanım'la birlikte eskisine kıyasla mütevazi sayılabilecek bir hayat yaşıyordu. Tedavisi uzun zaman sonra sonuç vermiş ve Korkut yavaş adımlarla da olsa yürümeye başlamıştı. Artık konuşabiliyor, çok sevdiği kitaplarla dolu bir kitap kafede birçok kitapseverle buluşup sohbet edebiliyordu. Nazar onunla ilk görüşmesinde bu güzel gelişmelerin sırrının aşkında gizli olduğunu anlamıştı. Gittiği klinikte Korkut çok şefkatli, güzel bir hemşireye aşık olmuştu. Başlarda basit bir sağlık desteği olan ilişki nihayet aşka dönüşmüş ve evlilikle sonuçlanmıştı.

 

Nazar iyileşen maddi durumunu gözardı etmeyip Mehmet'in annesi Sıdıka Hanım'a da tedavisi için düzenli olarak yardım etmiş ve en iyi doktorlarla onun için görüşüp destek almıştı. Fakat tüm bunları gizli tutmuş ve yaşadıklarından sonra bir daha asla onun karşısına çıkmamıştı.

 

Nurten çalışmayı çok sevmişti. Her geçen gün biraz daha kendini yetiştiriyor, okuduğu kitaplarla hayatı daha anlamlı yaşamaya çalışıyordu. Babası öldükten sonra Haşim onu kuma olarak Diyarbakır'a yeniden birleşmek üzere davet etse de genç kadın aynı hataya ikinci kez düşmemiş, unutamadığı adamdan vazgeçip onuruyla kendi ayaklarının üzerinde durmayı tercih etmişti. Nazar, geçmişi unutup Dilan ve Makbule Hanım'ı da İstanbul'a çağırmış ve onlara Nurten'in yanında iş bulmuştu.

 

Aras sonunda Nazar'a kavuşmuştu. Anne oğul geçmişin karanlığından uzakta mutlu günler geçiriyordu. Nazar kendisini pek çok şüpheli konuda aklar aklamaz hakim daha fazla davayı uzatmamış, Nazar'ın lehine karara bağlamıştı. Artık eskisi gibi olamadığı tek kişi abisiydi. Mervan, Murat'ın bencil intikam duyguları yüzünden ölmüştü. Nazar'ın ondan hamile olduğunu bile bile Derman'la anlaşıp o kabus geceyi yaşamalarına sebep olmuştu. Artık çabalar ne Mervan'ı geri getirirdi ne de aralarındaki zavallı abi-kardeş ilişkisini. Bir şeyler için çok geçti.

 

Sofranın son halini çekip sosyal medyada paylaşan Nurten'e gülümseyerek baktı.

"Aman yemeklerini görmek isteyen takipçilerin geri kalmasın." Nurten hevesle saçlarını sağ yanında topladı. "Evet. Bence de. Bu nefis şeyleri görmekten kimseyi alıkoymamalıyım." Onlar gülüşürken çocuklar saklambaç oynamak üzere etraflarına toplanmıştı. Aras heyecanla saklanmak üzere yer ararken Burak'ın ilk sobelediği Meva olmuştu. Meva dolu dolu gözlerle oflaya puflaya annesinin yanına gelip Nazar'a sımsıkı sarıldı. Nazar yüzündeki şefkat dolu gülümsemeyle kızını bağrına bastı. Onunla zaman geçirmek dünyanın en güzel şeyiydi.

 

Genç kadının elleri onun siyah saçlarında sevgiyle dolaştı. Meva da tıpkı Aras gibi Mervan'a benziyordu. Yüz kıvrımları, çene yapısı, dudakları babasınının tıpa tıp aynısıydı. Gözleri ise şekil olarak Mervan'ı renk olarak Nazar'ı andırıyordu. Minik kız, yüzünü göğsüne yaslandığı annesinde biraz uzaklaşıp minik dişleriyle gülümsedi. Gülümserken gözleri incelmiş güneşin altında mavi boncuk dizilen inci kolye gibi parlamıştı. Nazar onu kısılan güzel gözlerine baktı. Mervan gülümsediğinde de aynı şey olurdu. Göz bebeği siyah bir inci gibi parıldar, Nazar'ın içine işlerdi. Genç kadın kızının ipesi siyah saçlarına dokundu. Babasınınkiler gibi yumuşacık ve parlaktı. Nazar Mervan'ın yokluğunda çocuklarıyla ve okuluyla teselli bulmuş, onlara tutunarak iyileşmişti. Aile bireyleri sonunda masaya yerleşti. Nazar beklenen misafirleri ayakta karşılayıp oturmaları için yer gösterdi.

 

Uzun zaman sonra ilk kez Gülnaz'la buluşmuş ve çocuklarının Dicle ve Melek'le paylaşımda bulunmasına katkı sağlamıştı. Kardeşler yemeğe girişirken Gülnaz alışılageldik tarzında uzaklaşmış, daha özenli giyinip beklediğinden daha pozitif bir şekilde Nazar'ın karşısına çıkmıştı. O, Zeynep'le havadan sudan sohbetlere katılırken Nazar yine kalabalıklar içinde sadece Mervan'ı düşünüyordu. Nihayet sofra kaldırıp çay hazırlıklarına girişildiğinde Gülnaz yalnızlığı fırsat bilerek Nazar'a yöneldi.

 

"Olanlar için üzgünüm." Nazar daha fazlasını konuşamayacaklarını bildiği için başını sallayarak onu onaylamayı tercih etti. Biliyordu, sözlerin ilerlemesi dikenli bir çalının aralarına girip ikisini de yaralaması demekti. Dicle suskun suskun koşup oynayan çocukları izlerken yaşından çok daha olgun davrandığının farkında bile değildi. Babası gittiği günden beri hayat ona dar gelmiş, kalbindeki yaralar onun kaybıyla büyüdükçe büyümüştü. Gülnaz Nazar'ın yürüyüş teklifini kabul edip ortamdan biraz uzaklaşma ihtiyacı hissetti.

 

"Nasılsın?"

"İyiyim!"dedi Nazar buruk bir tebessümle. Mervan'dan sonra pek çok şey kırılıp dökülmüştü ama kimse içinde bulunduğu hayattan mutsuz olduğunu söyleyemezdi. "Sen?"

"İyi olmaya çalışıyorum." Biraz duraksadıktan sonra yıkılmış gözlerinin inkarını umursamadan gülümsedi. "Onu çok sevmiştim. Bu aşk bana ağır şeyler yaşattı. Bırakıp gittiğinde bir ölüden farksızdım. Sevgisiz evlilik korkunç şeyler yaşattı bize. Birbirimizi çok yıprattık yıllarca. Çocuklarımızı da bu uğurda kurban ettik." Gülnaz'ın gözleri ıssız bir şekilde oturan Dicle'ye kaydı. Başka bir dünyada gibi ruhsuzdu. Nazar'a bile yeterince yakın davranmamış yemek boyunca kendisine gösterilen ilgiye duyarsız kalmıştı.

 

"Dicle için pedagogdan yardım alıyorum. Toparlanacak. Babasını çok özlüyor. Mervan çekip giderken beni hayatta tutsun diye çocukları bıraktı ama Dicle onsuz zaten bir çiçek gibi çoktan solup gitmişti. Ama ben her şeye rağmen senin gibi gücümü toplamaya çalıştım. Yardım aldım. Kendim için bir şeyler yapmak istiyordum. Ben de senin gibi sevdiğim bir işte çalışmaya karar verdim. Daha iyi hissettiğimde çocuklarıma faydalı olacağımı biliyordum. Hep birlikte büyük bir aşama kat ettik. Dicle'nin yeniden içtenlikle gülümsemesini istiyorum."

 

Nazar hayatın acılarıyla tutkusunu kaybeden yorgun mavi gözlerini hüzünle kırptı. "Umarım hayat sizlere her şeyin en güzelini sunar." Gülnaz eskiye nazaran iyi sayılsa da Mervan'ın yokluğunda ne kadar yıprandığı fark ediliyordu. Mervan'dan sonra kimse eskisi gibi olamamıştı.

 

Melek annesini çekiştirerek kazları göstermeye götürdüğünde Nazar da derin bir nefes aldı. Oturduğu bank çocukların oyun parkına bakıyordu. Onları uzun uzun izledi. Ancak dakikalar sonra yakınında hissettiği adım seslerinin farkına varabilmişti.

 

"Merhaba Nazar." Nazar güçlükle farkına vardığı komisere "Merhaba hoş geldiniz."diye karşılık verdi. "Hoş bulduk." Minik Elif'in saçlarını okşayıp "Çocuklar parkta. Senin gelmeni bekliyorlardı." Dedi. Elif mutlulukla diğerlerinin yanına doğru koşmaya başladı. Nazar aralarındaki mesafeyi koruyarak onunla tatlı bir sohbetin kapısını araladı. Dostlukları uzun zaman devam etmiş ve işle sınırla kalmamıştı. Niyazi bu süre zarfında çok düşünmüş ve kızıyla yaşayamadığı tüm güzellikleri telafi etme çabasına düşmüştü. Nazar'a olan hislerinden bir değişim olmasını beklemişti ama kader bu konuda da ona cömert davranmamıştı. İçinde sakladıklarını ona ifade etmesi yaşadıklarından sonra çok daha zordu.

 

"Kitabınız çok güzel görünüyor. Ben de severim 'Ben sana mecburum' şiirini." Nazar elindeki kitaba sevgiyle baktı. En sevdiği şiir Mona Rosa'ydı ama Mervan'ın ölümünden sonra "Sana mecburum" şiirinden başka bir şiir dinlemek ya da okumak istemiyordu. Bu şiiri ona Mehmet'i kaybettiği günlerde acı çekerken Mervan okumuştu. Bu yüzden kendisine Mervan'ı hatırlatan bir şeyleri hayatında istiyordu. Niyazi elindeki kitabı ona uzattı.

 

"Bu da çok iyi bir kitaptır. Bence Özdemir Asaf'la tanışmalısın. Bir şeylere saplanıp kalmak insanı yoruyor. Ben çok yılımı bir hayale adadım oradan biliyorum. Saplantı kimseye iyi gelmiyor. " Nazar, onu onaylayıp açılan sayfadaki mısralara göz gezdirdi.

 

Seni bulmaktan önce aramak isterim.

Seni sevmekten önce anlamak isterim.

Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,

Sana hep, hep yeniden başlamak isterim.

 

"Özdemir Asaf'ın en sevdiğim şiiri. Belki de kader kırıldığı yerden iki insanı bir araya getirmek istemiştir." Nazar Niyazi'nin ne demek istediğini anlamıştı. Hayatın acımasız davrandığı genç adam ömrüne yol arkadaşı olmasını istiyordu. Sustu... Buna cevap vermek güçtü... Gözleri oyun parkında oyalandı. Mervan yine bakışlarının odağındaydı. Çocuklarıyla keyifli zaman geçiriyor, uzaktan Nazar'ın kırgın gözlerine bakıp gülümsüyordu. Kızları onunla büyümüştü sanki. Baba-kız eşsiz bir mutluluk yaşıyorlardı.

 

Niyazi başını eğip Nazar'ın kendisine gel diyeceği ana kavuşmanın hayalini kurdu, Nazar ise yanındaki boşluğa bakıyordu. Orada görebildiği tek şey Mervan'dı. Onun gülen siyah gözleri, kıvrılan neşeli dudakları... Herkesle birlikteyken ayrı bir dünyada buluşmaya alışmışlardı. Mervan'ın dudakları hüzünle aralandı.

 

"Eğer bir fırçam olsaydı çizeceğim ilk şey bizim için mutlu bir gelecek olurdu!" Nazar dolan gözlerine inat gülümsedi. Dudaklarını bile oynatmadan "Benim de!" diye karşılık verdi.

 

 

❤️‍🔥❤️‍🔥❤️‍🔥

 

 

Merhaba arkadaşlar. Bu gün final bölümüyle Hüsran'ı noktaladım. İlk kurguma veda etmenin heyecanı içerisindeyim. 🥹 Kitabımı sizlerle buluşturduğum için çok mutlu ve gururluyum. Bu süreçte bana eşlik eden tüm okur dostlarıma teşekkür ediyorum ❤️🥰

Hüzünlü bittiğinin farkındayım. Mutlu son isterdiniz fakat Mervan'ın Nazar'la kaçıp gitmesi kötü örnek olabilirdi. Kötülüğün bir bedelinin olması gerekirdi. Suç güzellemesi yapan çete ve seri katilliğe özendiren kitapların farkındayım. Ben Mervan'ın cinayetlerinin adalet olarak algılanmasını asla istemiyorum. Gerçek güç intikamla değil sevgiyle gelir. Bu yüzden kafamdaki ilk final buydu. Ama başka türlü olsaydı diye düşünüp bir final daha yazmaya karar verdim. İkinci final bu anlamda sizleri daha mutlu edecek. ☺️

İkinci final 3. Kitabın sonundan sonraki zamanda yazılacak. Yani Mervan polisten kaçmadan ve o cinayetleri işlemeden önce. Umarım her şey gönlünüzce olur.

Bir özel bölüm yazacağım. Tavsiyelerinizi bekliyorum . Yıldız ve yorum atan elleriniz dert görmesin.

☺️

 

İnstagram: seyma_yldz_koc

Dreame: Şeyma Yıldız KOÇ

Loading...
0%