Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm: Di̇nmeyen Öfke

@syildiz_koc


Pencerenin pervazına dayanmış dışardaki yağmurun ruhuma işlediği tutsaklığı dinliyordum. Pişmandım. O iş teklifini asla kabul etmemeli, bir şüpheye yaslanarak Güney'in peşine düşmemeliydim.

  

Onun yakınında olma fikrini kaldıramıyordum. İçimde bir şeyler büyüyordu. Bana rağmen, inadıma rağmen filizlenen bir şeyler vardı. Bu duyguyu zihnimdeki terazi kaldıramıyor, yaşanmışlıklarım görmezden gelemiyordu.

  

Acı, mutluluk, heyecan, korku, umutsuzluk... Tüm duygulara aşinaydı kalbim. Bir tek duygu acem kalmıştı zihnimde. Aşk... Bir gün seveceğimi düşünmüş, hep bunun hevesini içimde bayram çocukları gibi yaşamıştım. Olmamıştı. Yaşadıklarım öyle zordu ki aşkı yaban karşılamış, bakir ömrümde filizlenmesine izin verememiştim.

        

Hayatıma oğlum girince artık bu hislere olan beklentim de solup gitmişti. Ben anne olmuştum ve bu yeni rolün bana getirdiği sorumluluklar böylesi hisleri kendime yasak saymıştı. Artık bitti dediğim şu günlerde Güney'in varlığı kendime verdiğim sözleri bozmuştu. Yeminli sayılırdım. Bir kez daha beni birilerinin üzmesine izin vermeyecektim. Mavi gözlü dev oğlumla ilgili gerçekleri öğrendiğimde hayatıma girmeden çekip gidecekti.

      

"Yine dalgınlaştın. Gece uyumadın galiba!" Bakışlarım Melis'i bulduğunda içime çöreklenen utanç iyice baş edilemez bir hale geldi. "Evet. Bu gün ilk iş günüm. Biraz heyecanlıyım."

  

Melis, kıvrılan dudaklarını gözüme sokarak kocaman bir kupayı hazırladığı kahve makinasının altına koydu. "Sadece bu kadar mı? Yani o yakışıklı star seni hiç heyecanlandırmıyor öyle mi?"

  

Endişeli gözlerimi kaçırıp ayağa kalktım. Sırtımı ona çevirip kocaman bir bardak suyu bir dikişte bitirdim.

      

"Yok öyle bir şey Melis. B-ben şey... Sadece heyecanlıyım. Biliyorsun daha önce kötü bir iş deneyimim oldu. Yine aksilikler olur diye korkuyorum." Melis elimi tutup beni sakince küçük, turuncu sandalyelerden birine oturttu. Kendisi de tam karşımdaki sandalyeye hevesli tavırlarla oturdu. "Sadece gereksiz heyecana kapılma. Elin ayağın rasgele bir yerlere çarpmasın ve aniden yükselip ortamdaki tansiyonu arttırma."

      

Sıktığım yumruklarımı açıp baş parmağımı gergince ısırdım. "Of of! Ben de bundan korkuyorum işte! Nasıl yapacağım? Ben heyecanlanınca nasıl davranacağımı bilemiyorum. Elimi kolumu koyacak yer bulamıyorum." Melis kıkırdarken ben tırnaklarımı yemeye çoktan başlamıştım. "Zaten onu görünce..."

  

Melis daha büyük bir kıkırdamaya karşılık verdi. Kendini sabahın nurunu korumak için tutmaya çalışmış kendince kahkahalarını bastırmıştı. Tabi bunu yaparken boğazından gelen hırıltılı sesleri engelleyememişti.

  

"Efsun Güney'e aaaaaşık! Efsun Güney'e aaaaaşık." İşaret parmağımı hemşire fotoğrafındaki kadınlar gibi dudaklarıma sabitledim. "Şşşşş! Delirtme beni!"

      

"Tamam tamam. Hayırlı haberlerini bekliyorum." İç çektim. Bu kız hayal dünyasında yaşıyordu. Güney'in bana olan davranışlarının nasıl olduğundan haberi bile yoktu ve maalesef bu sözleriyle istemesem de umutlanmama sebep oluyordu. Kalkıp hemen bir duş aldım ve dünkü tatsızlıklardan Melis'e söz etmemeye karar verdim. Yeni hayatımla ilgili çok büyük umutları vardı ve ben onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum.

      

Üzerime daha önceki ciddiyetimin aksine daha spor bir şeyler geçirmeye karar verdim. Bu gün pantolon giymeye daha uygundum ve Güney denilen o kibir çuvalının benim hakkımda ne düşündüğünün de zerre karar önemi yoktu. Hayır kendimi beğendirmek gibi bir niyetim asla yoktu olamazdı da. Sadece rahat ve iyi olmak istiyordum. Üzerime geçirdiğim mavi bir kot pantolon ve beyaz ipli tshirtle bunu başardığıma inanmıştım. Bu gün açık kahve tonlarındaki saçlarımı düzleştirmeyi çok daha hoş bulmuştum. Yaşıma yakışan günlük makyajım ve spor ayakkabılarımla olduğum gibi görünüyor olmanın rahatlığını yaşadım. Mavi bez çantamı koluma geçirdiğimde içimdeki umut kırıntıları gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.

      

Harzem pisliği ortalıklarda görünmüyordu ve o günden sonra onu bulmak konusudaki umudum her saniye biraz daha sönüyordu. Oğlumun ölmediğine inandığımı ve onu bulmak istediğimi savcılığa duyurmuştum. Ne yazık ki hâlâ gerekli cevabın verilmesini bekliyordum. Şimdi bu akılla nasıl işime konsantre olacaktım bunu ben de bilmiyordum. Ama güçlü olmak zorunda olduğumu çok iyi biliyordum. Bu işten kazanacağım parayla Melis'e evin masrafları konusunda yardımcı olacaktım. O böyle şeylerin lafını sözünü edecek bir insan değildi ama ben kimseden karşılıksız bir şey kabul etmemem gerektiğini öğrenmiştim. O hata bir kez olurdu.

  

"Bana şans dile!" Dibi soğuyan kahve kupasını havaya kaldırıp "Başarılar!" dedi. Kapının önüne gelen araca çekingen görünmemeye çalışarak oturdum. BMV araç gözüme oldukça konforlu görünmüştü. Ama kendimi orada rahat hissedemiyordum. Bir erkekle özellikle de yabancı bir erkekle yalnız kalma fikri benim için hâlâ korkutuculuğunu koruyordu. Midemin bulantısı git gide artıyordu. Klima sıcak hava üflerken bulantılara baş dönmeleri de eşlik etmeye başlamıştı. İçime sirayet eden görüntüler beni yormuş ve yaşadıklarım zihnime kare kare düşerken ılık ılık terlememe sebep olmuştu. Camı açıp soluklanmaya çalıştım. Korkularımın beni ele geçirmesine izin veremezdim.

  

"İyi misiniz?" Titreyen dudaklarımı zapt etmeye çalışarak "İyiyim."diye karşılık verdim. "Biraz kötülediniz sanki. Dilerseniz kenara çekeyim biraz soluklanın! İlk iş günü heyecanıdır. Geçer gider."

      

"Düşünceli sözleriniz için teşekkür ederim. Ama daha fazla geç kalmasam iyi olacak." Başını onaylayarak salladı. Anlayışlı, hakikatli bir delikanlıya benziyordu. Her gün beni işe getirecekti. Bu yüzden onun nasıl biri olduğu konusu benim için önemliydi.

      

Araçtan inip Güney'in uzun yeşillikli bahçesinden geçtim. Çelik kapının önüne geldiğimde içimde büyüyen huzursuzluk had safhaya varmıştı. Zili çaldım. Kapıyı onun açmasını beklemiyordum ama açmasını beklediğim kişiler de hiç mi hiç ortalıkta görünmüyordu. Açılan kapının ardındaki kadın beni düşler uykumdan uyandıran kişi oldu. Kısa kızıl saçları omuzlarının hemen üzerinden asimetrik bir şekilde kesilmişti. Gözleri ela renkte, kirpikleri ise süpürge sapı gibi gereğinden fazla uzun ve dolgundu. Dudaklarının sosis gibi büyük olması bana kocaman bir estetik faciasıyla yüz yüze olduğumu hatırlattı. Kemikli yüzü, uzun çenesi ve yüzüne kıyasla mini minnacık kalan burnuyla beni hayrete düşürmeyi başarmıştı.

      

Göğüslerini açıkta bırakan siyah, dar, mini elbisesini incelemeye dalmıştım ki bana açıkta kalan ağzımı hatırlatır gibi "Hello!" dedi. Ecnebi miydi bu kız şimdi? Öyle ya! Başka türlü neden İngilizce konuşacaktı ki? "Merhaba!" diye karşılık verdim. O balodan çıkmış gibi karşımda duruyor ben de üzerimde onun tamamen zıttı olan kıyafetlerle alık alık bakıyordum. Yoksa bu kız Güney'in kız arkadaşı mıydı?

      

"İçeri geçecek misin yoksa davetiye mi gönderelim?"

      

"Efendim!"dedim bir kaşımı kaldırırken. "Of! Seni kim işe aldı bilmem ki?" Ben öfkeyle üzerine atılmaya yeltenirken tanıdık bir ses pençelerimi yeniden saklamama sebep oldu. "Ben işe aldım. Bir mahzuru mu var?" Genç kadın, bozulan yüzünü sahte bir tebessümle gölgelemeye çalıştı.

  

"Ha-hayır. Ben sadece... Neyse." Güney kapıyı açıp sirke satan, ürkütücü bir yüzle girmem için yer gösterdi. Bana olan tavrı hoşuma gitmemişti. Bir hoşgeldin diyemez miydi ya da en azından bir Merhaba... Diyemezdi bay kibirli. Star bozuntusunun incileri dökülürdü ne de olsa! Hıh!

      

Aynı kibirli tavırla burnumu havaya kaldırıp yüz vermeden içeri girdim. İçeride Asistanıyla birlikte birkaç kişi daha vardı. Güney beni yeni iş arkadaşlarıyla tanıştırdı. Ses tonunda tahammül sınırlarımı zorlayan samimiyetsiz bir renk vardı. Acaba bu mesafeli duruşuna daha ne kadar tahammül edecektim?

      

Son birkaç kişiyle birlikte ekip tamamlandı. Birer kahve alıp Güney'in çalışma odasına toplantı yapmak üzere geçtik. Oda tamamen siyah beyaz gotik bir tarza sahipti. Metal parçalar her yerdeydi. Gitar, keman, darbuka, bateri ve daha adını bilmediğim pek çok enstrüman bu odanın bir köşesinde kendisine yer bulabilmişti. Duvarlarda müzik ve enstrümanlarla ilgili müthiş tablolar bulunuyordu. Odanın sol tarafında ayrı bir oda ve o odanın tam ortasında da kahverengi, ahşap bir masa toplantı mekanı olarak seçilmişti. Masa resmen devasaydı ve ben kendimi orada minicik hissetmiştim. Ne yazık ki o dünyaya ait olmayı yine becerememiştim.

      

Güney'in asistanı kızıl kraliçenin işaretiyle kendimizi bize gösterilen yerlerde oturmuş bir halde bulduk. Önümüzde kağıt dosyalar vardı ve göz attığımda hepsinin aynı metini içerdiğini gördüm. İlk sayfada söz konusu şarkının sözleri duruyordu. Sözlerine baktığımda içimde aşk denilen o iç yakıcı duyguya karşı iki farklı hissi yaşamıştım. Heves ve nefret... Hayatın örselediği kalbim hem bu duyguyu deli gibi arzuluyordu hem de deli gibi korkuyordu. Ben ne zaman güzel bir şeyler umsam kader bana kötü, küflü bir sayfa açıyor, kursağım gerçekleşebilecekken solup tükenen onlarca hevesle tıka basa doluyordu.

      

Ah Güney! Neden beni kaçtığım duygulara mecbur ettin. Senden kaçtıkça neden beni kendine yaklaştırdın. Ve ben neden bu yaklaşmada ölümcül bir nefret ve öfke seziyorum? Ya seversem seni! Ya yanında sen olmadan nefes bile alamayacak bir hale gelirsem. Ya seni de kendi geçmişimin bataklığına düşürürsem. Yapamam!

      

Kızıl kraliçe elini kapıyı açan genç kıza çevirip takdim eder gibi eğildi. "Klipte oynayacak modelimiz Azra Yeşil hanımefendi." Azra, benim sıkılgan bakışlarımın arasında botokslu dudaklarını engelli gibi öne çıkarıp gülümsedi. Bu kız deli olmalı! O dudaklar daha nasıl büyük görünecekti ki? Kocaman bir böğürtleni dudağına tutkalla yapıştırsak ancak bu kadar büyük ve belirgin görünürdü.

      

"Kostümünü üzerinde görüyorsunuz. Klipte üç kostüm kullanılacak Azra için. Siyah, gri ve mor...Güney, spor giysiler içinde boy gösterecek. Onları da cansız mankenlerin üzerinde görüyorsunuz. Kostümlerden sorumlu arkadaşımız çok önceden hazırlıkları tamamladı. Çekimler yarın başlayacak. Kapalı alanda beyaz tonlardaki bir stüdyoda çekeceğiz. Stüdyonun fotoğrafları elinizdeki dosyada mevcut."

      

Elimdeki dosyaya ilgili sayılabilecek bir şekilde göz attım. Aslında pek anladığım şeyler değildi bu konuşulanlar fakat madem bir işe girdim bunu olabilecek en güzel şekilde başarmalıydım. Gözlerim kostümlerde oyalandı önce sonra ise istemsizce Güney'i buldu. Masumiyeti ve kışkırtıcılığı mavilerinde damıtan genç adamla tüm isteksizliğime rağmen göz göze gelmekten kurtulamadım. Yine kin, öfke ve ilgi karışımı bir bakışla gözbebeklerime gökkuşağı gibi farklı tonlarda olan duyguları işliyordu.

      

Bakma Efsun! Yeşeren duygularını yaramaz bir oğlan çocuğu gibi örseleyip ayaklarının altına almasına izin vermeyeceksin. O maviler ilk günden beri sana haramdı. Sen ise ona yasaksın Efsun!

      

Gözlerimi kaçırıp elimdeki dosyaya yöneldim. Dosya onun güzelliğinden kaçıp saklandığım kuru bir ağaç kovuğu gibiydi. Ben ona aşıktım kalbim ise karanlığımın batağına saplanmıştı. Bir nefes kadar yakınında ama asla olmamam gereken bir dünyadaydım.

      

Özlemek ne yıkıcı bir kelimeydi

Hep sevmek ama sevilmemek

Senin gözlerinde bulduklarımla yetinmek istemek ama yokluğundan kurtulamamak

Aşk neydi sevgilim? Sende bulduklarım düşünülünce ben senden önce kimdim?

Kimdim? Kimeydi bu yanış kimeydi bu çözülüş?

  

Seninle tamamlandım ben. Senden önce eksik,

Aynı şiirde dize olduk sakladıklarımızla

En masum sendin bense senden önce yalan

Hem şansımdın hem şansızlığım.

Hem aşkımdın hem kaçtığım...

  

Yasaklım, yasaklım...

Kavuştuğum, kavuşmak için ecele küstüğüm

Yasaklım, yasaklım...

Sevdiğim, sevmek için gurura küstüğüm...

  

Okuduğum sözler içime işlemişti. Sanki sözleri bizi anlatıyordu. Bu güzel sözler hangi yanık yürekten dökülmüştü. Kim onları yan yana dizip ruhuma aşkın masalını fısıldamıştı?

  

Söz-Müzik: Güney Tunç Atasoy

  

Gerçekten bu sözleri mavi gözlü dev mi yazmıştı? Demek kalbi o kadar da ruhsuz değildi. Ona romantik prens diyenlerin haklı olduğunu kabul etmek zorundaydım. Dıştan Shrek içten ise beyaz atlı bir prens... Dosyayı kapatıp masanın üzerine sabitlediğim bakışlarımı sözleri yazıp besteleyene yönelttim. Ortamda herkes kendince bir şeyler söylüyor, klibi güzelleştirmek için fikirlerini beyan etmekte bir sakınca görmüyordu. Bir tek ben suskundum bir de Güney. Arada konuşulanları onaylamak dışında kendisine herhangi bir rol biçmiyordu. Her şeye kafa sallamak üzere kurulmuş pilli bebek gibiydi.

      

"Siz ne düşünüyorsunuz Efsun Hanım?" dedi Güney yüzünde kocaman bir soru işaretiyle. Belli ki sessiz sedasız çekip gitmeme izin vermeyecekti. "Sadece konuşulanları dinliyorum. Çok farklı bir şey yaptığım söylenemez." Felfecir okuyan gözleriyle önümdeki kağıt dosyayı işaret etti. "Klip planıyla ilgili sizin de eklemek istediğiniz bir şey var?"

      

"Hayır yok!"

"O halde tercihlerimizi beğendiniz sonucuna ulaşabilirim."

  

Toplantıdaki tüm yüzler ağız birliği etmişçesine aynı anda bana yöneldi. "Hayır beğenmedim."dediğimde tüm yüzler hayretle birbirine baktı. Dikene oturmuş gibi sandalyeden havaya fırlamam an meselesiydi. O saçma kıyafetleri ve mekan tercihini beğeneceğimi ummuş olamazlardı değil mi? Güney keskin keskin beni süzerken çoktan gerginlikle parmak boğumlarını çıtlatmaya başlamıştı. Her hareketi biraz daha endişelenmeme sebep olmuştu.

      

"Ekselansları projemizde neyi kusurlu buldu acaba?" Bakışlar ondan ayrılıp yeniden beni buldu. Biz karşılıklı atıştıkça onlar da pinpon topu gibi ikimiz arasında mekik dokumaya devam ediyordu. Omuzlarımı yukarı doğru silkelerken dudaklarım küçümser gibi yukarı kıvrıldı. Bu tavrım modelleri başta olmak üzere herkesi yavaştan sinirlendirmeye başlamıştı.

      

"Açıkçası söz ve müzik dışında pek bir şey beğenmedim." Ayağa kalkıp cansız mankene doğru yürüdü ve üzerindeki kıyafetin yakalarını düzeltti. "Her şey son derece kaliteli. Seçimlerimizin muhteşem olduğunu düşünüyorum. Haksız mıyım? Bana bir yanlışlık var gibi gelmedi." Ah Güney Tunç Atasoy! Keşke kibir çuvalı gibi dolaşacağına biraz yeni tarzlara açık olsaydın.

      

"Şarkı çok güzel! Sözleri gerçekten anlamlı ama klip ve oyuncu tercihiniz şarkıya hiç uymuyor. Artık kapalı, yapay ortamlarda çekilen klipler izleyicinin ilgisini çekmiyor. Çünkü modelin davranışları, göz süzmeleri, bakışı, duruşu bile aynı. Sanki hepsi bilinmez bir el tarafından fotokopi makinasından çıkarılmış."

  

Güney, ellerini serseri bir tavırla ceplerine soktu. Odadaki herkes gibi dudaklarımdan dökülen cümleleri kolluyordu. Sözlerim adeta toplantıda bomba etkisi yaratmıştı. Aslında bunları söylerken içten içe terliyordum. İçimden geldiği gibi konuşuyordum fakat söz konusu Güney olduğunda karşısında konuşmak benim için oldukça zordu. Söylediklerimde haklılık payı var mıydı?

      

"Şarkının sözleri iki farklı duyguyu barındırıyor. Zıtlıklar çok belirgin bir şekilde kelimelere işlenmiş. Ses bile aynı tonda devam etmiyor. Bir yerde yükselip duyguyu kalbe hapsederken, bir yerde ıssız bir liman gibi sakin bir tona bürünüyor. Klipte aşk ve aşktan kaçmaya çalışan iki insan olmalı. Zıtlıklara uygun bir klip hikayesi olmalı ki sözler görselle anlamlı bir bütün oluşturabilsin. Dekor da bu zıtlıkları yansıtmalı kostümlerde." İnsanlar ip gibi dizilen sözlerimin karşısında epey afallamıştı. Kimse onaylayan ya da reddeden bir cümle kurmuyor, söylediklerim karşısında el pençe divan duruyordu. Haklı bile olsam Güney'in karşısında beni onaylayacak cesarette birinin bulunduğunu sanmıyordum.

      

"Bir de üzgünüm ama model tercihiniz berbat. Klipte daha masum yüzlü ve doğal bir kız oynatmalıydınız. Yüzü bu kadar işlem görmüş birini ben olsam tercih etmezdim." Hayır acımasız değildim elbette ama bazı gerçekleri de anlamak gerekirdi. Kızın yüzünde o kadar çok botoks ve dolgun işlemi vardı ki hikayedeki duyguyu seyirciye verecek hiçbir mimiği kullanamazdı. Cansız mankenler bile ondan daha çok duygu verirdi insana. Zaten şimdiki mankenlerin çoğu estetik faciası gibi ortalıkta dolaşıyordu. Çeneler sivrilmiş, yüz gerdirilmiş, kaşlar kaldırılmış, yanaklardaki elmacık kemikleri testere filmindeki maskeyi aratmayacak düzeyde, dudaklar Afrikalı gibi kocaman... Ne anlıyorlardı bu güzellik anlayışından ben de bilmiyordum. Bildiğim tek şey insanlar arasındaki kişiye has güzelliklerin her geçen gün biraz daha öldüğüydü.

      

Güney, eline aldığı dosyayı tekrar incelemeye başladı. Profesyonel bir gözle baktığında sözlerimin hiç de haksız olmadığını anlamış olmalıydı. Bir süre sessiz kaldı. Söylediklerimi kafasına yatmış olacak ki boğaz ayıklayıp kendisini merakla süzen bakışlarıma odaklanmayı sonunda başardı.

      

"Efsun Hanım'ın fikirleri bana oldukça çarpıcı geldi. Bence şarkıyı yansıtacak değişikliklere gidilmesi çok daha iyi olacak. Klibin verilen emeğe değmesi ve izlenmesi çok önemli." Kıvanç, öne atılıp "Bence bu fikirler ilkinden çok daha iyi. Ben tamamım."


Kızıl kraliçe de başını onaylar gibi indirip kaldırdı ve iki gözünü aynı anda kırparak onayladığını bildirdi. Ben yüzümdeki gururlu ifadeyle enstrümanları incelerken Güney ekibine yeni talimatlar veriyor, yaptığımız değişimlere uygun bir çalışma ortaya koymaya çalışıyordu. Ben ayakta korkuluk gibi dikilirken kenarda beklerken herkes birer ikişer dağılmaya başlamıştı. Bana verebileceği bir görev olduğunu düşünüp bir süre sessizce bekledim. Kızıl kraliçe de benimle aynı düşüncede olmalı ki beklemekten daha hallice bir şey yapmıyordu.

      

Sonunda umduğum talimat geldi. Beni değişiklikleri kaydetmek üzere yanına çağırdı. Elimin ayağıma dolaşmamasına dikkat ederek soluğu yanlarında aldım ve not defterimi çıkarıp bana söylenenleri kendi el yazımla kayda geçirdim. Şimdilik her şey yolunda görünüyordu. Daha sonra kopacak fırtınaların sakinliğini yaşadığımdan habersizdim. Kızıl kraliçe kostümleri dikecek tasarımcıyla görüşmek üzere telefonuna sarıldı. Bizden uzaklaşıp merdivenlerin bulunduğu hole yöneldiğinde yalnız kalabilmiştik. Bakışlarımı kaçırıp bana söylemeye hazırlandığı o sözleri bekledim. Ve sonunda geldi.

      

"Beni şaşırttın. İlk iş günü için harika bir performans! Bu kadar güzel fikirler öne süreceğini tahmin etmiyordum. Başlarda toplantıyla pek ilgili gibi görünmüyordun. Hatta itiraf etmeliyim ki dinlediğini bile düşünmüyordum." Kıkırdadım.

  

"Ne yalan söyleyeyim. Ben de sizin toplantıyı dinlemediğinizi düşünüyordum. Sürekli kötü bir şey yapmışım gibi benim izliyordunuz. Size ne söylense ölçüp tartmadan onaylıyordunuz. Bedeniniz o ortamdaydı fakat ruhunuz bambaşka bir yerde gibiydi." Bakışlarını kaçırıp burun kemerini sıktı. Yine parmak boğumlarıyla oynamaya başlamıştı ve ben de yanında olmanın verdiği heyecanla terleyen ellerimi pantolonumun paçalarına silme ihtiyacı hissetmiştim.

      

"Facia!" Kızıl kraliçe elinde telefon morarmış bir yüzle soluğu yanımızda aldı. "Sen neden bahsediyorsun?" Genç kadının bakışları gerginlikle yüzümüzde dolaştı. Elindeki telefonu küskünce sallayıp, "Tasarımcımız Paris'deki bir defileye katılmış. İki hafta sonra dönecekmiş." Güney, öfkeyle soluyup yumruğunu sıktı. En ufak bir aksiliğe bile tahammül edecek sabrı kalmamıştı. O "Lanet olsun!" diye bağırırken ben aklımı kullanarak bu işi çözmeye çoktan and içmiştim.

      

"Dilerseniz ben hoş bir kostüm tasarlayabilirim. Terzilik ve çizim becerim var." Güney ve kızıl kraliçe şaşkınca birbirine baktı. Bu işin üstesinden gelemeyeceğimi düşündükleri için bana pek güvenemiyorlardı. Çantamı masanın üzerinden alıp gözlerinin önünde karıştırdım. İçinden orta büyüklükte çizgisiz bir defter çıkardım. Sayfaların arasında ilgiyle dolaşıp klibe yakıştırdığım iki elbisenin çizimini gösterdim.

  

"İşte bu! Klibe iki mekan düşünüyoruz. Negatif olan hikayedeki aşıkların hasret çektiği, kavuşmayı arzuladığı kısımda kullanılacak. İşte o kısım için bu çok daha iyi bir elbise olabilir. Her şeyin mateme büründüğü o ortamda bu beyaz elbise ihtiyacımız olan umudu ve masumiyeti verecektir."

      

Güney, çizimime göz attığında yüzü beklediğimden çok daha fazla aydınlandı. "Bu elbisenin tasarımı çok güzel." Mırıltı halinde söylediği sözler gururumu okşamıştı. "Gerçekten harika!" dedi kızıl kraliçe benim gülücüklere boğarken. Sanırım göründüğü kadar egoist ve soğuk değildi.

       

Güney, büyük bir hevesle defterin diğer sayfalarına göz gezdirdi. O tasarımları ne kadar beğendiğini tahmin edebiliyordum. Bu benim tasarım defterimdi. Hapishanedeyken boş zamanlarımı bir şeylerle oyalanarak geçirirdim. Aksi takdirde yaşadıklarımı düşünerek delirmem çok da olasılıksız bir durum değildi.


Bazen boncuklardan kuşlar yapar, bazen de defterlerimi çizimlerle doldururdum. Eğer hayat benim için bambaşka bir hikaye yazsaydı iyi bir tasarımcı olmak ve üniversite okuyup güçlü bir kadın olarak başarılı işlere imzalatmak isterdim. Olmamıştı. Kurduğum hayalleri benim yerime başkaları gerçekleştirmiş, bana ise molozların arasında hiç gerçekleşmeyeceğini bildiğim buruk bir heves kalmıştı.

      

Defterimi elinden düşüremeyen Güney parmak uçlarıyla sayfalara dokundu. Çizime boyalarla istediğim rengi kazandıramadığımda özel çıkartmalı, yapışkan kağıtları kullanarak resmî tamamlardım. Bu sayede gerçek bir kumaş kullanmışım gibi harika bir görsel elde edebilirdim. Bunun için gardiyana küçük bir bahşiş verip gerekli araç gereçleri temin edebilmiştim.


Metal parçaları girdiremediğimiz için genellikle gözden uzak gece saatlerinde gizli gizli çıkartma kesme işlemlerini yapıyordum. Artık özgür olduğum için kendime küçük bir atölye yaparak tasarımlarımı hayata geçirebilirdim. Oğlumu bulduğumda gerekli parayı kazanıp bu hayalimi gerçekleştirmemem için hiçbir sebebim kalmayacaktı. Sadece güçlü ve kararlı olmam gerekiyordu.

      

"Bu elbiseyi ne kadar zamanda dikersin." dedi Güney gözlerime heyecanla bakarken. "Bilemiyorum. Dikiş bilirim ama uzun yıllardır bu tarz şeylerle uğraşamadım. Bunun için dikiş makinası gerekli. Mankenin ölçüleri ve bazı araç-gereçler de lazım."

      

"Bunların hepsini hallederim. Sen yeter ki giysileri iki güne yetiştir." Başımı salladım. Bu onu onayladığım anlamına geliyordu. Boyumdan büyük işlere girişiyordum fakat yine de güzel bir şeyler ortaya koyacağımı bilmek beni her geçen dakika daha da heyecanlandırıyordu. Güney'in öfkesi biraz olsun dinse de ben bu değişen duyguların sebebini bir türlü öğrenememiştim.


"Elimden geleni yapacağım" dediğimde aniden açılan kapı tüm duygularımı alabora etti.

      

"Demek buradasın kuzen! Vay canına! Yine o muhteşem toplantılardan birinin üzerine geldim anlaşılan." Bakışlarım davetsiz misafiri bulduğunda huzursuzca kıpırdandım. Beni fark eder etmez samimiyetle yanıma geldi.

  

"Bizi tanıştırmayacak mısın?" Gözlerimi ondan uzaklaştırdım. Güney, onu görünce olumsuz bir bakış atmamıştı ama bana olan yakınlığı nedense onu terletmeye yetmişti. "Elbette. Asistanımı biliyorsun. Efsun Hanım aramıza yeni katıldı. Asistanımın sekreteri. Şu an kostüm tasarımcımız olarak yeni işine başladı." Beni takdim ettikten sonra elleriyle yanımızdaki genç adamı işaret etti. "Bu bey de Engin. Benim kuzenim."

      

Yüzüm mahcubiyetle tebessüm etmek için tüm mimiklerini kullandı. "Memnun oldum Engin Bey." Elimi sıkmak için uzattığımda o da aynı memnuniyet dolu tebessümle bana karşılık verdi. Elimi sıkıp tebessümüne devam etmesi hoştu elbette ama bu kadar uzun tokalaşma biraz fazlaydı sanki.


"Ben de memnun oldum." Elimi çekingen bir şekilde çektiğimde o da pot kırmış gibi dudaklarını ince bir çizgiye dönüştürdü. "Umarım toplantınızı bölmemişimdir." Elini samimi bir tavırla Güney'in omzuna attı. "Sevgili kuzenim hep meşgul olduğundan onu görme şansını daha fazla tepmek istemedim."

      

Güney zoraki bir şekilde tebessüm etmeye çalıştı. "Efsun Hanım'la klip üzerine bazı detayları konuşuyorduk. Henüz bitmemişti." Engin bir adım geriye doğru atıp burnunu mahcubiyetle kıvırdı. Sanırım Güney'in bu tavrından sonra sürpriz yaptığına yapacağına bin pişman olmuştu. Ela gözleri kırgınlığını belli etmemek için köşe bucak saklanacak yer aradı.

      

"Ben aşağıda seni beklesem çok daha iyi olacak." O kapıya yönelirken Güney kolundan tutup gidişini engelledi. Babacan bir tavırla dostane bir şekilde omuzlarına dokundu. Dudakları çiçekler açtırırken, "Sen yabancı değilsin. Hem belki fikirlerin bizlere yeni ufuklar açar. Sonuçta artık sen de bu ışıklı hayatın yıldızlarından birisin."diye övgüler yağdırdı.

      

Ha şöyle dedim içimden. Neden kuzenine bu kadar düşmanca yaklaşırdı ki insan? Oldukça sevecen, samimi bir delikanlıydı Engin. Güney en azından kibirli maskesini onun yanında çıkarıp dostu gibi davranabilirdi. Sonuçta bu odada atomu parçalamıyorduk. Ülkelerin gizli istihbarat servislerinden çaldığımız bilgileri kullanarak uluslarası operasyon planları kurmuyorduk. İki tane bez parçasına işleyeceğim sanatın nasıl bir gizliliği ve özelliği olurdu ki?

      

Engin'in esmer yüzü yeniden parıldadı. Oldukça yakışıklı bir gençti. En fazla 23 yaşında olduğunu düşünürsek Güney'le aralarında dikkate değer bir yaş farkı olduğunu söyleyemezdik. Onu çok sevdiğini düşünmemem için hiçbir sebep yoktu. Ela gözleri siyah kirpiklerle çerçevelenmişti. Güney'in evindeki defteri alıp ilgiyle göz gezdirdi. Sayfaların arasında kaybolduğunu hayranlık dolu bakışlarından anlayabiliyordum.

      

"Bu güzel çizimlerin sahibi bu sevimli hanımefendi mi yoksa?"

      

"Teşekkür ederim."dedim alt dudağımı gururla ısırırken. Gerçekten çok güzel şeyler çizmiştim de bir ben mi fark edememiştim? Kalemimden dökülenlere hayran hayran bakmaktan kurtulamıyorlardı. Bu sözler içimde kendim için bir şeyler yapma hevesini tetikliyordu. Güne gazap dolu bakışlarıyla bana adeta kurşun atıyordu. Bu öfkenin sebebi neydi? Beni kuzeninden kıskanmış olamazdı değil mi?

      

"Efsun Hanım siz aşağı kattaki atölyede tasarımızı hazırlayabilirsiniz. İhtiyacınız olan malzemeler orada mevcut. Tek ricam onları özenli kullanmanızdır. Aletler bana ait değil annemin! Ona mahcup olmak istemem."

      

"Elbette!"dedim gözlerinin içine baka baka. Sakar olduğumu bu kadar çok yüzüme vurmak zorunda mıydı? "Benim küçük bir işim var. Siz dilerseniz oraya inip çalışmanıza başlayabilirsiniz." Ben cevap vermek için yeltendiğimde Engin'in heyecanlı sesi beni durduran tek şey oldu. "Sen gelene kadar Efsun Hanım'a eşlik etmemde bir mahsur yoktur umarım."

      

"Şey..." Ne diyeceğimi bilmiyordum. Sessizliğim Güney'in gözlerini kısıp hoyrat alevlerini bana yönlendirmesine sebep olmuştu. Yumruğunu sıktığını görünce içimde dolaşan deli damar iyice hareketlendi. Sadece onu ve saçma tavırlarını karşılıksız koymamak için yüzüme yerleştirdiğim saçma tebessümle, "Neden olmasın!" diye mırıldandım. O bu karşılığı çoktan hak etmişti.

      

Engin bana eliyle çıkışı gösterirken Güney'in delirme seviyesine geldiğinden adım gibi emindim. Kahverengi, ahşap kapıdan çıktığımda duyduğum gürültü sıçramama sebep oldu. Bu oydu. Ardımızdan masanın üzerindeki bardakları fırlattığını anlamıştım. Dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerime düşen damlaları Engin'den köşe bucak sakladım.

      

"Bu çocuk deli!" İç çekişi ve haklı sözü beni rahatsız etse de sustum. Tüm yaşadıklarıma sustuğum gibi ona da sustum. Gizli kalması gereken çok şey vardı ve ben istemesem de hep lâldim.

  

  ***


Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız. 🥰💫


Loading...
0%