@syildiz_koc
|
🎶 Medya: Bir şehri sevmek (Simge, Ozan Bayraşa, Mavi gri) 🎶
Şüphe toprağa düşen bir zehir gibiydi. İçinden binbir lezzette ve kokuda çiçeği çıkaran toprak bu zehrin varlığıyla tüm maharetini askıya alıp güne küsüyordu. Güney beni düştüğüm yalan girdapından çekip çıkarmıştı. Yeniden ait olduğum yerde vatanımdaydım. Fakat hayat hiç ummadığım bir anda beni dumura uğratmıştı. İçime düşen şüphe tohumu iyi düşünmeye çalışsam da kalbimden beynime doğru kök salmış ve içimdeki tüm iyi niyeti yavaş yavaş kurutmuştu.
Balta dövmesi... Zahir Bey'in göğsünde gördüğüm o dövme Zişan'ın peşine düştüğümüz gece gördüğüm dövmenin birebir aynısıydı. Aynı renk ve dokuda, bedenin aynı yerinde santim oynamaksızın gözlerime ilişiyordu. Bana olan tuhaf davranışları saniyeler içinde beynimi defalarca tokatladı. Sebepsizce istenmediğimi, zahir bey ve ablası tarafından kötü bakışlarla karşılandığımı biliyordum. Onları üzecek ve kızdıracak hiçbir şey yapmadığım halde neden bana düşmanca tavırlar içerisinde oluyorlardı bilmiyordum.
"Efsun Hanım! Demek sonunda döndünüz!" Barın Bey bana ilk defa Güney'in ters bakışlarına toslamadan sarıldı. Düşüncelerimden sıyrılıp dostça kabul ettiğim sarılışa karşılık vermekte zorlanmadım. "Evet. Neyse ki kötü günler geride kaldı. Artık buradayım." Beni Sare Hanım ve Zahir Bey'in arasından geçirip Güney'le birlikte içeriye buyur etti. Bizi nefis bir ziyafet sofrası karşılamıştı. Klasik tarzda pahalılığı her halinden belli olan büyük bir masanın etrafında altın işlemeli peçeteler tabakların arasında birbirinden nefis yemekler sırayla dizilmişti. Büyük rahat sandalyeleri oymalı tarzda klasik Fransızların tarzlarını andırıyordu. Masadaki herkesle selamlaşıp bana ayırılan yere oturdum. Güney'in yanındaki kadife dokulu sandalyeye rahat olmadığını hissettirerek, hafif öne eğimli bir şekilde oturdum. Harun bey baş köşede, Sare Hanım ise kayınvalidesi ve teyzesi Ahuzar Hanım'la yan yana oturuyordu. Zahir Bey ise anlamsız bir şekilde bu ailede çok önemli olduğunu düşündürür tarzda diğer baş köşeyi işgal ediyordu.
Ahuzar Hanım'ın nefret dolu bakışlarını umursamadan önümdeki kadehten bir yudum aldım. O sırada bana ilgili bakışlar atan Ceyda'yı bu yemekte görmek aklımın ucundan bile geçmiyordu. Güney hemen yanıma oturmuş, Ceyda ise aynı hizada tam karşısında yerini almıştı. Benim için iyi bir gece olmayacağının ilk sinyallerini çoktan almıştım. Harun bey her zamankinin aksine spor bir tarzda kaliteli giysilerle yine karşımdaydı ve neyse ki şu dolandırıcılık hadisesinden ötürü bana kızgın görünmüyordu. Belli ki bana atılan iftiraların gerçekliğine inanmamış ve nifak tohumlarının aramıza sınırlar çizmesine müsaade etmemişti. Bu sevecen yakın davranışlarından hoşlansam da bazen olması gerekenden daha fazlasını yaşadığımı düşünmeden edemiyordum.
Geleceğimizi önceden bildikleri için enfes bir sofra hazırlamış karşımıza da olabilecek en şık halleri ile çıkmışlardı. Harun bey bir şey demesi gerektiğini düşünmüş olacak ki Ceyda'yı kırgın ve kıskanç olan bakışlarına aldırmadan bana takdim etti. "Ceyda Hanım'la daha önce tanışmıştınız. Pek hoş bir karşılaşma olmamıştı fakat telafisi elbette mümkün." Harun Bey, hayal görüyor olmalıydı. Benim Ceyda'yı sevmem normal bir durum değildi. Hatta ihtimal dahilinde bile değildi. Güney olmasaydı da yüzüne baktığımda onunla görüşmem için bir sebep göremiyordum. İçimden bir ses ondan uzak durmam gerektiği fikrini kafama bir balyoz gibi indiriyordu.
"Hoşgeldiniz Efsun Hanım!" dedi olabildiğince nazik ve anlayışlı görünmeye çalışarak. Bu numaralarla beni kandırabileceğini umarım zannetmiyordu. "Hoşbulduk. Siz de hoşgeldiniz!" dedim mesafeli bir tavırla. Buram buram sahtelik kokan gülüşüyle çatalı kavradı ve önündeki köfteden küçük bir parça koparıp ağzına aldı. Gözlerim Güney'e odaklandığında beni görmezden gelmeye çalıştığını fark etmiştim. Bence ateşle oynuyordu. Olabilecek muhtemel tartışmamızı uzun süre tolere edemeyeceğim çok iyi biliyordu. Her ya da geç bu konuyu yeniden gündeme getirip eteğimdeki tüm taşları boşaltacaktım.
"Sizi böyle görmek şaşırtıcı!" Dedi Zahir Bey. Sözleri gördüğüm dövmeden sonra daha bir batar olmuştu. Söze benden önce Güney atladı. "Şaşırtıcı olan ne?" Zahir Bey'in ince pamuklu bir ipi andıran dudakları yukarı doğru kıvrıldı çenesinin altındaki çukur bu hamleyle biraz daha belirginleşti.
"Yani medyada çıkan haberler hepimizce malum." Sahte bir nezaketle peçeteyi ağzında ufak hareketlerle gezdirdi. Harun Bey gözlerin Güney ve benim aramda Ping Pong topu gibi defalarca dolaştı. "Hem sevgili eniştem hem de siz Efsun Hanım'dan oldukça muzdariptiniz. Bugün dolandırılan iki mağdur olarak dolandırıcıyla aynı masada oturup yemek yiyorsunuz. Belli ki gözden kaçırdığım pek çok olay olmuş." Olan biteni anlatmamak için kendimi zor tutuyordum. Resmen beni hırsızlıkla itham etmişti. "Ben yanlış bir şey yapmadım. Eğer utanılacak bir şey yapsaydım bu masada hiçbir şey olmamış gibi oturamazdım. Üzgünüm sözde dolandırdığım insanların yüzüne masum masum bakacak kadar onursuz değilim." Sözlerim Harun bey ve Sare Hanım'ı da strese sokmuştu.
Harun Bey çatalını tabağına sertçe bıraktı. Zahir Bey'in konuşmasını seyrinden hiç hoşlanmış gibi görünmüyordu. " Zahir. Efsun Hanım bu aile için oldukça değerli biri. Ne Güney ne de ben asla bu dolandırılma meselesine itibar etmedik. Belli ki birileri aramızdaki bu ilişkiyi zarara sokmak için saçma planlar yapıyor. Ve kendi eliyle kendini çıkmaza sokuyor. Bu plan kimin eseriyse er ya da geç ortaya çıkacaktır. Bir daha bu tarz bir söylemi duymak istemiyorum." Zahir Bey, bozulsa da sinirlerimizi zıplatacak başka sözler sarf etmekten çekinmedi. "Eğer siz böyle uygun görüyorsanız benim için hiçbir mahsuru yok. Ben sadece ailemizi düşünüyorum. Ablam, yeğenim ve siz benim için değerlisiniz. Kimsenin bu evdeki huzur ve mutluluğu bozmasına izin veremem." Harun bey bir şey söylemeye hazırlanıyordu ki Güney ondan önce davranıp savaşın meşale ateşini yaktı.
"Bence kendi sağlığınız için gereksiz endişelere kapılmayın." Sözünde ince bir tehdit gizliydi. "Efsun Hanım benim için çok özel. Kimsenin onu üzecek tek bir söz söylemesine izin vermem. o kimsenin hiçbir şeyini çalmaz ya da maddi beklentilerle insanlara yaklaşmaz. Bir daha böyle bir söylemeniz duyarsam nezaketimi korumakta bu kadar sabırlı olamayabilirim." Sare Hanım korumam gibi etrafımı saran bu iki erkeği rahatsız bakışlarla süzdü. Kardeşiyle benzer fikirler beslediğini anlamak hiç de zor değildi.
"Bence bu muhabbeti kapatalım. Gereksiz uzadığını düşünüyorum. Doruk hastayken bu tarz şeylerin konuşulması beni rahatsız ediyor."
Doruk'un yüzü gözlerimin önüne geldiğinde nefes almakta bile zorlandığını hissettim yokluğumda hastalığının daha kötüye gittiğini düşünmeye tahammülüm yoktu. Güney için organize etmeyi planladığı yardım çağrısı etkinliği çok önemliydi. Hem Doruk için hem de Doruk gibi hastalıkla mücadele eden diğer çocuklar için umut taşıdığını biliyordum. Güney'e destek olmak için elimden gelenden çok daha fazlasını yapmaya hazırdım.
"Hayırlı haberlerinizi aldık gençler. Ben de şu düğün tarihinden bahsetmek istiyordum." "Düğün tarihi mi?" Güney'in şaşkınlığına boğazımda kalan lokmanın verdiği öksürükler eşlik etti. Güney birkaç kez sırtıma vurup önümdeki suyu uzattığında nefes almak hiç bu kadar zor gelmemişti. "İyi misiniz?" Çatallanan bir sesle Harun Bey'e "evet!" dedim. İyi değildim. Bu evlilik söylemi de nereden çıkmıştı? Peşindeki adamlar yakalanana kadar sadece sevgili gibi davranacaktık ve aramızdaki durum tüm yakınlaşmalarımıza rağmen bundan fazlası olamamıştı.
Güney elindeki çatal bıçağı masanın kenarına bırakarak dişlerini sıktı. "Bu da nereden çıktı amca? Size bu konudan bahsettiğimi hatırlamıyorum." Güney'in haklı çıkışı ben de alkış tutma isteği uyandırdı. Konuş Güney konuş! Resmen hislerime tercüman oluyorsun! Tamam Caner ve Tülin, Ata ile Sinem gibi bir şeyleri uzatmanın derdinde değilim ama o kadar erken bir evlilik planı da düşünmüyordum.
Sare Hanım kaşlarını yay gibi kaldırıp alık alık yüzümüze baktı. " Bana menajerinin yaptığı basın açıklamasından haberdar olmadığını söylemeyeceksin umarım." Güney'le ikimiz aynı anda "Basın açıklaması mı?" Harun Bey histerik bir şekilde gülümsedi. Zahir yemeğini aç kutlar gibi didiklerken "Elbette." Diye dolu ağzıyla geveledi. "Düğün tarihi aldığınızı ve evlenmek üzere olduğunuzu söylemişti. Herkes sizin düğün tarihini açıklamanızı bekliyor." Güney'le birbirimize baktık. Bu sahte sevgililik meselesi her geçen gün biraz daha büyüyordu. Kıvanç nasıl bizden habersiz böyle bir hamlede bulunurdu. Şimdi insanlara içinde bulunduğumuz durumu nasıl açıklayacaktık?
"Evet!" dedi Ceyda suratı öfke ve kıskançlık arasında bocalarken. "Yaptığımız kariyer planlamasında en az beş yıl evlilik söz konusu değildi. Fakat belli ki birileri işinde profesyonelliğini zerre kadar umursamıyor." Kucağındaki bezi işlemeli bezi kaldırıp kenara koydu ve tabağını biraz kendisinden uzaklaştırdı. "Keşke haberdar olmuş olsaydım. İşimi ciddiyetle yaparım ve böyle emrivakilerden de hiç hoşlanmam." Güney gazap rüzgârlarıyla karışık ters kontak bir bakış attı. Harun Bey ve Sare hanım da ortamdaki gerginliği sezmiş ve sessizliğin sinesine bürünmüştü.
Güney elimden tutup sahte fakat anlaşılabilir bir tebessümle Ceyda'ya karşılık vermekte gecikmedi. "Bu duruma neden bu kadar şaşırdığını anlamıyorum." Bana tutku dolu gözlerle bakıp elimi zarifçe dudaklarına götürdü ve Ceyda'nın kıskanç bakışlarının arasında öptü.
"Hayatının aşkını bulan her zeki erkek benimle aynı şeyi yapardı. Efsun'u seviyorum ve ilişkimizi bize engel olmaya çalışan herkese rağmen evlilikle taçlandırmak istiyorum. Neden hayatımızı birlikte geçirmeyelim?" Bu sözlere mutlu olmam gerekirdi fakat içimde hissettiğim tek şey öfke ve hüzündü. Birlikte çok şey yaşamıştık fakat değil evlenme teklifi henüz çıkma teklifi bile etmemişti. Açık açık beni sevdiğini söylememişti. Şimdi tam da Ceyda'nın karşısında bu kadar net olması anlaşılabilir bir durum değildi. Aralarında yaşanan her şeyden haberdardım. O dönem gazeteler manşet manşet Ceyda'nın ihanetini yazmış, magazin muhabirleri Güney'i Amerikalı bir yönetmenle aldatan sevgilisi konusunda sıkıştırıp durmuştu. Bana gösterdiği bu yakınlığın ne kadarı gerçekti ne kadarı oyun? Yoksa hayatına Ceyda'yı kıskandırmak için aldığı basit bir yara bandından fazlası değil miydim?
Düşüncelerimin ruhuma yaptığı baskı tüm iştahımı kesmişti. Önüme getirilen o nefis tatlıya bile bakmak istemiyor bir an önce bu ortamı terk etmenin derdine düşüyordum. "Sen bir şey söylemeyecek misin?" Dedi Sare hanım. Bu sözde evlilik haberinden pek de memnun olmuş gibi bir hali yoktu. "Hayatta her şey kader kısmet. Bu konuyu daha detaylı bir şekilde konuşacağımız zamanlar gelecektir." Bakışlarımı önce Sare Hanım da ardından da öldürücü bir şekilde Güney'in sarışın, güzel yüzünde dolaştırdım. Yutkunmuştu. Bu durumdan hoşlanmadığımı anlamış ve konuyu değiştirmenin çabasına düşmüştü. Aramızdaki gerilim Harun Bey'in yüzünü düşürse de "Pekala! Gençler ne derse o! Ben ve Sare her zaman destekçiniz olmaya hazırız." Sare hanım samimiyetin zerresini barındırmayan gülüşü ile "Elbette!" Diye karşılık verdi.Hemen ardından elleri Harun Bey'in omuzlarına ilişmişti. Onu sevemiyor oluşuma bir anlam veremiyordum. Ben mi pimpirikliydim yoksa bu insanlarda beni huzursuz eden bir samimiyetsizlik mi mevcuttu?
"Savulun Süperman geliyor!" Doruk'un sesini duyduğumda içimdeki olumsuz bütün duygular karman çorman oldu. Doruk giydiği Süperman kostümüyle kanepenin üzerinde zıplamaya başlamış ve hemen ardından koşa koşa yanımıza gelmişti. "Gel bakalım kahraman! Bak burada kimler var?" Doruk'un gözleri kocaman açıldı. Ve hemen ardından yüzündeki tatlı mimikler kırışarak hareket etti. Dudakları düz bir çizgi haline gelip kulaklarına doğru yayılmıştı. Alnında tatlı bir yara izi vardı. Muhtemelen hoplayıp zıplarken ve Süpermenlik yaparken bu yarayı almış anne babasının yüreğini ağzına getirmişti.
" Efsun gelmiş!" "Abla oğlum abla!" diye düzeltti Harun Bey. Zahir ve Sare Hanım'ın yüzü renkten renge girmişti. Doruk'un koşarak yanıma gelmesi boynuma sarılması ve beni yanaklarımdan öpmesi yüzlerinde anlam veremediğim bir öfkeye sebep olmuştu. "Sana başkalarına dokunmamanı söylemiştim." diye yükseldi Sare Hanım. Doruk'un bana yaklaşması onda belirgin bir öfkeye sebep oluyordu. Harun Bey karısına uyarır gibi baktı. " Hepimiz onu öpüyoruz. Hatta dün gece sarılarak uyuduk. Neden Efsun'la yakınlaşması bu kadar sorun olsun ki? Aşırıya kaçmadığı sürece kucaklaşabilirler."
"Ben sadece!" diye bocaladı Sare Hanım. Ve hemen ardından ses tonunu güçlendirmeye çalışarak "Sadece oğlumu düşünüyorum. Çok zor günlerden geçtiğimiz biliyorsun. Doruk konusunda biraz daha dikkatli olmamız gerekiyor. En basit bir enfeksiyon bile ölümcül olabilir." Bu sözleri bu kadar rahat söylemesi gözlerimin iri açılmasına sebep oldu kucağımdaki çocuğa bakamadım. Bu kadar küçükken annesinden ölüm sözleri duymayı hak etmiyordu. Ve bu düşüncede olan belli ki sadece ben değildim. Zahir Bey'in haricindeki diğer herkes Sare Hanım'a ölümcül bakışlar atıyordu. O bir anneydi ve çocuğunun ismi ile ölüm kelimesini bu kadar rahat yan yana kullanması ilginçti.
"Lütfen bu konuları Doruk'un yanında konuşmayalım. Bu çok hassas özel bir konu." Doruk duraksasa da bir tepki vermedi. Göründüğünden çok daha akıllı bir çocuktu. İnsanlar ondan bir şeyleri gizlese de gözlerine baktığımda aslında her şeyin farkında olduğunu anlayabiliyordum.
Güney elindeki bardağı masanın üzerine bırakıp kucağındaki çocuğun başını sevgiyle okşadı. "Bence güzel şeylerden bahsedelim. Mesela bu süper kahramanın arkadaşları için harika bir eğlence düzenlenecek. Birlikte şarkılar söyleyeceğiz. Oyunlar oynayacağız." Doruk yumruk yaptığı elini Güney'in eliyle tokuşturdu. " Evet oytak. Süper kahraman, süpey şaykıcıyla bütün hasta çocuklayı kuytaymak için savaşıyoy." Telaffuzu kıkırdamama sebep oldu. R harfini y gibi çıkarıyordu. Bu durumun sevimliliğini daha da arttırdığının farkında bile değildi.
"Sana minnettarım Güney. Bu organizasyon sayesinde lösemili çocukların durumuna dikkat çekip çok daha fazla insana yardım çağrısında bulunabileceğiz." Harun Bey'in sözleri ortamdaki gerginliği tamamen dağıtmıştı ve ben soracağım hesapları kısa bir süreliğine de olsa arka cebime saklamayı daha uygun görmüştüm.
Evet Güney! Bize olan desteklerini asla unutmayacağız!" Diye atıldı Sare hanım. Sözlerini samimi bulmasam da bakışlarından Doruk için endişelendiğini ve onu sevdiğini anlayabiliyordum. Keşke söz konusu Doruk ve hastalığı olduğunda kalbimin deli gibi çarpmasına, tenimin ısınmasına bir anlam verebilseydim.
"Rica ederim.. İnsanlara ulaştırabildiği tek şeyin sesim ve şarkılarım olmasını istemiyorum. Dünyada binlerce hasta çocuk var. Onları kurtarmak için Superman ve ben elimizden gelen her şeyi yapmaya hazırız. O çocukların Superman'in gücünü görmesi ve ne kadar güçlü bir savaşçı olduğunu anlaması lazım." Sözlerinin ardından Doruk'a göz kırpıp sıcak bakışlarını ve gülüşünü kalbine işledi. Sare Hanım gülümserken masada bu atmosferden rahatsız görünen tek kişi Zahir Bey'di. Her fırsatta benden korumaya çalıştığı Doruk'a zavallı bir böcek gibi bakıyordu.
Ahuzar Hanım bana dik dik bakmayı kesip söze atıldı. "Doruk'un iyiliği için bu aile her türlü fedakarlığı yapmaya hazır."
"Süpeymanley yenilmez." dedi Doruk Güney'in dizlerinde yükselirken. "Onlaya gücümüzü gösteyeceğiz." Ellerini uçar gibi kaldırıp pelerinini diğerleriyle dalgalandırınca masada kıkırdamalar arttı. Onun hayat dolu sevimli hali hepimizi neşelendirmişti. Sare Hanım masadan kalkıp Güney'in kucağında Süpermen kostümüyle hoplayıp zıplayan kurtarıcımıza tatlı tatlı dokundu. Elleri sırtını sevgiyle sıvazladı." Bence Süperman'in artık uykusu geldi. Onu bir an önce yatırsak iyi olur. Yarın hastanede randevumuz var." Doruk dudaklarını aşağı doğru sarkıtıp annesine hüzünlü yaramaz bir bakış attı.
"Yaaaaaa!" "İtiraz istemiyorum Doruk. Çok yoruldun biraz dinlenmen gerekiyor." Sare Hanım, Doruk'u kucağına alıp merdivenlere doğru yöneldi. Tam o esnada onu durduran şey Harun Bey'in sesi oldu. " Biz kahvelerimizi salonda içerken neden Doruk'u yatırma işini Efsun'a bırakmıyorsun? Bence çok iyi anlaştılar. Hem sen de biraz dinlenmiş olursun."
Sare Hanım adımlarını geriye çevirip omzunun üzerinden Harun Bey'e ters bir bakış attı ve hemen ardından bakışları kızgın kızgın üzerimde dolaştı. Bana olan nefretine anlam veremiyordum. Bocaladım. Harun Bey'i reddetmem kırılmasına sebep olabilirdi. Bu yüzden başımı olur anlamında sallayıp Zahir Bey'in ters bakışlarını ve bıyık altından tehditkar homurtularını duymazdan gelerek Doruk'a yöneldim.
Sare Hanım yerine otururken biz çoktan merdivenleri neşeyle tırmanmış cıvıldaşarak Doruk'un odasına gidiyorduk. Ev tahmin ettiğimden çok daha büyüktü merdivenlerden sonra geniş bir hol bizi karşıladı. Aile resimlerinin olduğu duvarlar ilgimi çekse de loş ortamda hiçbirine bakamamıştım. Büyük tabloları ve Şifoniyer aynasını geride bırakıp sağdan üçüncü odanın kapısını açtım. Doruk kucağımdan inip hemen kostümünü çıkardı ve pijamalarla yatağına yerleşti. Bana çok çabuk alışmıştı. Onunlayken kendimi çok mutlu hissediyordum. Bu kadar cana yakın olması hayret uyandırıcıydı.
Hemen yanına uzanıp bana sarılmasına izin verdim. Muhtemelen Sare Hanım ve Zahir bey bizi böyle görse onu boğazladığımı düşünüp çığlık atabilirdi. Doruk'un odası Superman kostümleriyle ve Superman çıkartmalı duvar posterleriyle doluydu. Superman bibloları, Superman resimli nevresim ve Superman kostümünü andıran yatak başlığı. Çocuğun bütün hayatı Süpermendi. Beni endişelendiren ise bir gün süper güçleri olduğu fikrine kapılıp kendini tehlikeye atmasıydı.
"Odamı sevdin mi?" Yüzümdeki kocaman tebessümle gözlerimi olumlu anlamda kırparak başımı salladım. " Benim yanımda güvende uyuyabiliysin. Seni tüm kötülükleyden koyuyum."
"Sen çok iyi bir kahramansın Doruk. Eminim bunu da en iyi şekilde yapacaksın." Doruk çekmecesine eğilip özel bir defter çıkardı. Defterinin içinde Superman'e dair her şeyi bulabilirdiniz. Bana Süpermen resimlerini, dergilerden kestiği çıkartmaları büyük bir hevesle gösterdi. " Hepsini ben hazıyladım. Supeyman yanıma geldiğinde hepsini ona gösteyeceğim." Başını göğsüme yasladığında kalbimin deli gibi attığını hissettim. Ona her baktığımda içimi saran tuhaf duyguları düşünmemeye çalışıyordum. Doruk'u kaybedebilirdik ve Yiğit'ten sonra ikinci bir acıyı yaşamaya gücüm kalmamıştı.
"Annem benim Supeyman olmamı istemiyoy." dedi dudaklarını büzerken. Saçları yoktu. Başı pürüzsüz ve beyazdı. Mavi gözlerinin üzerinde kaşları ve gözlerini çevrilen kirpikleri de bulunmuyordu. Fakat güzelliği tüm bu eksiklikleri haykırır gibi baktığım her yerde beni mutlu ediyordu. Kendimi Harun Bey'in yerine koyduğumda kalbimin deli gibi sıkıştığını hissediyordum. Sanki yırtıcı bir kartal tırnaklarını boğazıma geçirmiş tüm dokumu pençeleriyle paramparça etmişti.
Gözlerim dolu dolu oldu. Ne zaman aklıma Yiğit gelse gözlerim hayatı alaya alan ruhundan sıyrılıp bambaşka bir buhrana sürüklenirdi. Unutmak bazen acı veriyordu. Hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmek beni utandırıyordu. Yiğit kim bilir nerelerdeydi? Nasıl insanların arasında yaşam mücadelesi veriyordu bilmiyordum. Belki endişe duymamı gerektirmeyecek kadar mutluydu belki de acı çekiyordu. Ben onsuzluğa alışmaktan çok korkuyordum. Hiçbir şey olmamış gibi yaşamak onun acısını yaşamaktan daha zor geliyordu.
"Keşke yayın hastaneye gitmesek. Yine sen gelsene Efsun. Sen yanımdayken kendimi çok daha güçlü hissediyoyum." Elimi tuttuğunda onu Yiğit'in yerine koyup sımsıkı sarıldım. Artık gözyaşlarım benden bağımsız hareket ediyordu. "İstersen gelirim. Yanında olmak bana da iyi gelecek!" Güzel gözleri mutlulukla gözlerimde oyalandı. Bana her baktığında dünyanın en mutlu insanı oluyordum. Onu Yiğit'in yerine koymak istemiyordum çünkü en az yiğit kadar kaybetme korkusu taşıyordum.
"Eskiden saçlayım vaydı. Yengi seninkine benziyoydu. Ama aytık yok! Saç peyisi onları aldı. İyileştiğinde bana geyi veyecek." Bakışları benden ayrıldığında dolan gözlerime fark etmediği için dünyanın en mutlu insanı sayılırdım. O hasarla hüngür hüngür ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Bu küçücük haliyle nasıl bu kadar güçlü olabilirdi? "Yine olacaklar biliyorsun. Hatta bence eskisinden çok daha güzel olacaklar. Çıktıklarında kendi ellerimle tarayıp şekillendirmek istiyorum. Bana izin verir misin aslan parçası?" Doruk kaşlarını çatıp alnını kırıştırdı. "Ben aslan parçası değilim. Supermanim." Sesli bir şekilde gülmekten kendimi alıkoyamadım. Şu durumda bile beni güldürmeyi başarıyordu. "Tamam Superman! Sen aslanlardan çok daha güçlüsün!" Gözleri ince bir çizgi halini aldığında onu mutlu ettiğimin farkındaydım. Yüzünün yarısını kapatan beyaz maskesini neredeyse hiç çıkarmıyordu. Kısacık bir an da olsa gördüğüm yüzünü unutamıyordum.
"Ben yesim yapmayı çok seveyim. Hayvanları da... Babam beni biyaz iyileştiğimde hayvanat bahçesine götüyecek. At çiftliğimiz de vay bizim. Oyada kocaman kocaman atlay vay. Gittiğimizde sen de bizle gel oluy mu?"
"Olur tabi. Bana binmeyi öğretirsen neden olmasın?" Kıkırdadı. "Öğyetiyim." Başını göğsüme yaslayıp tatlı bir uykunu içine kendini bıraktı. Ne kadar mutlu olduğunu görüyor ve bir an önce iyileşmesi için dua ediyordum. "Söylesene Efsun. Senin oğlun vay mı?" Boğazımdaki dikenli tel sözlerinin ardından büyük yarıklar atarak yerinden oynadı. "Var!"dedim kısılan sesimle. "Vardı!"diye düzeltmem uzun sürmedi.
"O neyde?" Bir damla yaş yanaklarımdan dudaklarıma doğru süzüldü. "Bilmiyorum. Ama öğreneceğim." Uyku uyanıklık arasında bana daha sıkı sarıldı. Yumuşak, saçsız başı yavaşça yanağıma sürttü. Küçük bir öpücük bıraktım. Onu öpmemem, belki sevmemem gerekiyordu ama duygularıma direnemiyordum. Vücudu olası mikroplara karşı eskisinden çok daha savunmasızdı.
" Oğlun yanında olsaydı ona ne yapaydın?" Firar eden gözyaşının peşinden gelecek damlalar o an beni yine en hazırlık şekilde yakalamıştı. Ellerimle bu masum çocuğun sırtını okşadı. "Ona sarılırdım. Ve 'İYi ki varsın bebeğim' derdim. Sonra doya doya öper ve yıllardır üşüyen göğsümün üzerinde uyuturdum. Belki o zaman ellerim de kalbim gibi ısınır sıcacık olurdu." Başını göğsüme yaslayıp gözlerini yumdu.
"Başka!" "Ona masallar okurdum. Ninniler, türküler söylerdim. Oyunlar oynardım. Bende onunla büyür gerçek bir anne olurdum." Kırpıştırdığı kirpiklerinden henüz uyumadığını anlıyordum. Dudakları vurdukça gülümsedi. "Annem bunlayı hiç yapmadı. Bana da yapsana!" Ona sımsıkı sarıldım. Güzel bir sesim olmadığı halde mırıl mırıl babamın beni uyutmak için söylediği ninnileri mırıldandım. Yüz ifadesi yumuşamıştı. Artık çok daha iyi hissettiğini biliyordum. Onu yatağına yatırıp üzerine Superman desenli pikesini örtüm. Odanın kapısını yavaşça açıp aklımdaki korkunç düşünceye odaklandım.
Zahir bey ve göğüsündeki balta deseni... Bu tesadüf olamayacak kadar açıktı. Zahir Bey'in Zişan'la bir bağı vardı ve ben ne olursa olsun oğlumun kaçırılmasının altında yatan gerçekleri öğrenecektim. Bakışlarım Holden merdivenlere doğru kaydı. Yokluğumun farkına bile varmamışlardı. İçimden bir ses burada beni rahatsız edecek kötü olayların olduğunu söylüyordu. Yakalanabilme ihtimalimi düşünmeden odalar arasında dolaşmaya başladım. Zahir Bey'in Harzem ve Zişan ile bağlantısını bulmadan bana huzur yoktu. Birkaç oda dolaştıktan sonra ona ait olduğunu düşündüğüm büyük odaya ulaştım. Zamanın kısıtlıydı ve sessiz, hızlı ve dikkatli olmak zorundaydım. Bu bağlantıyı bulduğumda ne yapacağımı bilemesem de gerçeklerin izini sürmekten asla vazgeçmeyecektim.
Oda oldukça büyüktü. İçeride ikinci bir oda daha vardı ve sanırım bu Zahir Bey'in spor odasıydı. Kocaman bir bilardo masasını ve ağır spor aletlerini görünce aradığım şeyin orada olamayacağını düşündüm. İlk işim çekmecelerini aramak olmuştu. Ona dair hiçbir şey bulamamıştım. Aradığım şeyin kasada olabileceğine dair bir beklentim de yoktu. Defterlerinin arasında dolaştım. Tek bir iz bir cevap için odanın içinde yerini bulamamış deli kısraklar gibi koşturup duruyordum.
Elime aldığım kitapların arasında bir dekont gözüme çarptı. Üzerindeki yazıyı okuduğunda aradığım şeyi bulmuş olmanın verdiği heyecanla neredeyse çığlık atacaktım. Bu Zahir Bey'in Harzem'e gönderdiği uçuk kaçık paralardan sadece birkaçını ortaya koyuyordu. Demek Harzem'i besleyen aslında Zahir Bey'di. Ama niçin? Bunu bana neden yapmışlardı? Kağıda daha dikkatli baktığımda paranın önce Zişan'ın hesabına ardından da Harzem'e gittiğini görebiliyordum. Aralarındaki bağlantıyı sonunda bulabilmiştim. Bu insanlar Harzem'le normal koşullar altında muhatap bile olmazdı. Zahir Bey kibirli bir adamdı ve söz konusu Harzem gibi insanlar olduğunda üstlerine sümüğünü atmayı bile kendisine yakıştırmazdı. Neden bunu bana yapmışlardı?
Yoksa Harun bey? O da mı bu işin içindeydi? Bana en başından beri büyük iyiliklerde bulunmuştu. Hayatımın düzene girmesinde büyük bir payı olduğu açıktı. Beni oğlumdan ayıracak kadar düşmanlık gütse buraya gelmemi istemez, ailesinden biri gibi davranmazdı. O halde tüm bunları nasıl bir açıklaması olabilirdi?
Adım seslerini duyduğumda ortalığı toparlayacak vakti bile bulamadan perdenin arkasına saklandım. Kahverengi, simli iple desenlenmiş perde kanatları vardı ve neyse ki başımdan ayaklarıma kadar beni örtüp gizleyebiliyordu. Işıkların açılması ve ortalığın aydınlanması kalbimin delicesine büyük bir hızla atmasına sebep oldu. Nefesimi tutmuş kale muhafızı gibi ciğerlerime hareket etmeyi bile haram kılmıştım.
Perdenin arasından baktığımda Zahir Bey'in varlığımdan şüphelendiğini anlamıştım. Şahin bakışları odanın her yanını bulunduğu yerden uzaklaşmadan didik didik aradı. Alnımda biriken boncuk terleri silmeye bile cesaretim yoktu. Buradaki varlığımı açıklayamazdım. Açıklayamadığım yegane şey ise perdenin arkasında onu izlediğim gerçeği olurdu. Dakikalar ilerledikçe daha fazla şüphe çektiğimi anlamıştım. Buradan çıkıp gitmemin bir yolu olmalıydı.
Sevgili yıldızlar. Çok çok rica edeceğim beni şu baykuş kılıklı tipsiz adamdan kurtarın! Yemin ediyorum bir daha asla kimsenin işine salça olmayacağım. Oğlumu bulduktan sonra akıllı uslu bir hanımefendi olarak yoluma devam edeceğim. Kitapların Smooth kısımlarını defalarca okumayacağım mesela. Melis dolma yaptığında içini yiyip zavallı patlıcanlara seçmek suretiyle üvey evlat muamelesi yapmayacağım. Saati geriye alıp kendimi erken kalkmışım gibi kandırmayacağım. Hiçbir şarkıyı cırkını çıkaracak kadar fazla dinlemeyeceğim. Tartışma programlarındaki fitne bücür teyzelere oy göndermeyeceğim. Resimli kitaplarda gıcık olduğum karakterlere bıyık bile çizmeyeceğim yemin ederim. Allah'ını peygamberini seversen beni buradan kurtar. Muza basıp yere düşmeye ve rezil olmaya bile razıyım ama rezilliğimi burada yaşamak istemiyorum. Bu arada sevgili tanrım restoranda çalışırken gıcık olduğum bir müşterinin yemeğine saç bıraktığım için senden defalarca af diliyorum. Lütfen beni tam da şu anda cezalandırma! Suçlarımın bedelini daha az rezil olacağım ortamlara saklamak istiyorum. Âmin!
Sanırım Allah beni seviyordu. Zahir bey kapana bırakılan peyniri kapmaya çalışan fare gibi kaça kaça spor odasına gitti. Ve ben de bu sayede tabanları yağlayıp kendimi hole ardından da Güney ve Harun Bey'in bulunduğu oturma odasına yolcu edebilmiştim. Ortama girişim ile birlikte Güney ve Harun Bey varlığımı fark ettiğinde toparlanma ihtiyacı hissetti. O durumdan kurtulduğum için heyecandan taklalar atabilirdim. Güney'e duyduğum öfkeyi yutup hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalıştım.
"Uyudu mu?" Bakışlarım Sare Hanıma odaklandı. Oğluyla geçirdiğim dakikalardan pek de hoşnut görünmüyordu. "Evet uyudu!"
"Uyumadan önce 'Superman düşmanlarına karşı' isimli çizgi romanını okusaydın keşke! Onu çok sever! Okumadan kolay kolay uyumaz." Bunu oldukça gergin bir ses tonuyla söylemişti. Onu gören oğlunu elinden aldığımı sanırdı. Sadece birlikte biraz zaman geçirmiştik hepsi bu. Kimsenin çocuğunu ağzına pamuk bastırarak kaçırmak gibi bir derdim yoktu. " Hayır okumadık. Daha çok konuşmayı tercih etti. Sanırım biraz yalnız kalmış ve yalnızlığını kurgu bir karakterle dindirmeye çalışıyor. Superman onun yalnızlıklarından kurtulmak için saklandığı bir liman gibi."
Sözlerim Sare hanımın başında şimşekler çaktırmış gözlerine siyah bulutların çökmesine sebep olmuştu. "Ben oğlumla yeterince ilgileniyorum Efsun Hanım. Bir anne olarak sorumluluklarını yerine getirmek için her şeyi yaparım. Bu konu hakkında kimsenin yorum yapmasını istemiyorum."
"Ben sadece..." demeye kalmadan Harun Bey imdadıma yetişti. "Arkadaşlarınla biraz fazla zaman geçirdiğini kabul etmemiz gerekir Sare Hanım. İşim gereği ben sık sık seyahat etmek zorundayım. Bu sebeple bazı zamanlar Doruk'la yeterince ilgilenemiyorum. Efsun Hanım'ın nokta atışı yaptığını kabul etmemiz gerekiyor. Bu eve genellikle insanlar iş yemeği düşüncesiyle gelirler ve yanlarında çocukları da olmaz. Bu sebeple Doruk bir süredir ailesiyle ve arkadaşlarıyla iyi ilişkiler kuramadı." Hasta bir çocuğun bu kadar yalnız kalması beni üzmüştü. Her çocuk anne ve babasıyla kaliteli zaman geçirmek ve kaliteli sohbetler yapmak isterdi. Belli ki Doruk yalnızlığının ilacı olarak Superman hayaline sarılmıştı.
Sare hanım kocasına ters ters bakarken adım sesleriyle bakışlarımız gergin ortamdan merdivenlere yöneldi. Karşımda Zahir Bey'i gördüğümde titreyen ellerimi zapt etmekte güçlük çektim. Ve her zamanki gibi parmak boğumlarımla uğraşmak şüpheli bakışlarına karşı beni biraz olsun koruyabilmişti. Güney'le birlikte ayaklandık. Ahuzar Hanım odasına çekilmiş ve Ceyda nihayet ziyafeti terk etmişti. Çıkışa yönelmek istediğimizde Zahir Bey'in elleri beni duraksatan tek şey oldu. "Sanırım bu bileklik size ait. Yukarıda düşürmüşsünüz!" Kaçırdığım bakışlarım gözlerine odaklandı. Onu en son bıraktığımda odasındaydı ve korkarım bilekliği de orada bulmuştu.
🌟🌟🌟
Sonunda eve gelebilmiştik. Zahir Bey'in elindeki bilekliğimi alıp meraklı bakışlarının arasında veda ederek aracımıza binmiştik ve yol boyunca Güney'e tek söz söyleyememiştim. Zahir Bey'in düşmanlarımla bağlantısının olduğunu biliyordum fakat gerçeklerden emin oluncaya dek Güney'e bir şey söylememem gerektiğinin de farkındaydım. Harun Bey'in kötü bir şey yapacağına inanmasam da Güney'in amcası olduğunu düşününce gereksiz bir ithama dayanaksız yeltenmek akıl karı bir iş değildi. Güney'e olan kırgınlığımı yutup odama yöneldim, fakat Star bozuntusu beni kolay bırakacağa benzemiyordu.
"Bu gece olanlar..." Kibirli ve kızgın bir şekilde gülümsedim. "Bu gece ne oldu ki? Her zaman olan şeyler aslında! Yalanlar... Bizim bir ilişkimiz bile yokken evleneceğimizi söyledin." Kollarımı göğsümde birleştirip kalçamı merdivenlerin tırabzanlarına yasladım. "Gerçekten seni anlamıyorum. Nasıl böyle bir şey yapabilirsin? Söylesene sen evliliği oyun mu zannediyorsun?" Eli zarifçe kolumu kavradı. "Efsun!" Sesindeki rica tonu umurumda değildi. Kolumu ondan kurtarıp salondaki zigon sehpaya yöneldim ve sabahki gazeteyi değersiz bir eşya gibi sürükleyerek Güney'in eline verdim. "Sevgili menajerinin kariyerin için yaptığı yeni plana gurur duyarak bakabilirsin. Resmen aramızda hiçbir şey yokken evleneceğimizi tüm dünyaya duyurmuş. Bu işin içinden nasıl çıkacağız gerçekten bilmiyorum."
" Efsuuuun!" "İnsanlara yalan söyledik! Daha birbirimizi doğru düzgün tanımıyoruz bile ve evleneceğimizi sanıyorlar. Harun Bey benim patronum. Bu yalanlar ortaya çıktığında nasıl yüzüne bakacağım hiç düşündün mü?" Bir aptal gibi davranıyordum. Zaten aklıma estikçe söylediğim yalanlarımla ve sakladıklarımla kendimi yeterince büyük bir kaosun içine atmıştım. Bu son olanlar ise resmen rezilliğimin üzerine tüy dikmişti. "Kıvanç denilen soytarıyı bulup gerekeni yapacağımdan emin olabilirsin. Sana yemin ediyorum böyle bir şey yaptığından haberim yoktu. Ben de seninle birlikte öğrendim." Yüzündeki şaşkın ifadeyi hatırladığımda doğru söylediğini anladım fakat içimdeki öfke bir türlü dinmiyordu. Bunda Ceyda'nın çok büyük bir payı olduğu açıktı.
Sesim ağlamaklıydı. Kafamda binlerce soru dönüp dururken zihnimi bir türlü toparlayamıyordum. Bana yaklaştığında kokusunu ciğerlerime çekmemek için kendimle savaştı. Aslında ona deli gibi ihtiyacım vardı ama gel demeye cesaretim hiç olmamıştı. "Efsun bu yalanı söylememin sebebi seni korumaktı. Peşinde dolaşıp sana zarar vermek isteyen insanlara karşı ancak birlik olursak karşı durabileceğimize inandım. Seni üzmek gibi bir derdim yoktu. Eğer istemezsen bu oyunu bitiririz. O pislikleri bulup cezalarını vermeden asla huzurlu olamam. Seni burada zorla tutmuyorum. Buna hakkımın olmadığının farkındayım. Beni anlamak zorundasın."
Ona sırtımı döndüm. Esas derdimin kendimle olduğunun farkındaydım. Büyük yalanlar söylemiş ve bugün kendi yalanlarımın mahşeri kalabalığında bitip tükenmiştim. Güney er ya da geç benimle ilgili olan her şeyi öğrenecekti. O öğrenmese bile birileri maskemi düşürmek için bir an bile düşünmeyecekti. "Neden yapıyorsun bunu?" dedim kısık ve hassas bir ses tonuyla. "Ölmem ya da birileri tarafından süründürülmem. Ne fark eder ki? Ben senin hiçbir şeyin değilim. Benim için çabalaman yersiz. Kariyerine, hayatına odaklan. O zaman mutlu olmaman için hiçbir sebebin kalmayacak." Adımları güzel yüzünü ve yapılı vücudunu bana saniye saniye yaklaştırdı. Başım eğik gözlerimse söylediğim yalanlardan olsa gerek mahcup ve yorgundu.
"Seni seviyorum. Yokluğunda söylediğin her şey anlamsızlaştı. İstesen de senden uzak kalamıyorum. Hayatımın anlamı haline getirdiğim her şey yokluğunda bir paçavra gibi değersizleşiyor. Ben sadece seninle mutlu olabiliyorum Efsun. Aramıza açtığın o çukurlara düşüp yaralanmaktan yoruldum. Maskelerin ardındaki gerçek seni görmeme neden izin vermiyorsun?" Elleri dolu dolu olan gözlerimin kaçışlarına rağmen göz altlarımda dolaştı ve serin birkaç damla yaşı zarifçe sildi. Patlamaya hazır bir volkan gibiydim. İçimde biriktirdiğim tüm yalanlar ve acılar bir gün bana rağmen gün yüzüne çıkacaktı. O zaman büyük Star Güney Tunç Atasoy kendisine göstermediğim gerçek beni tanıyacak ve ilelebet benden nefret edecekti.
"Sana inanmıyorum!" dedim bir kez daha sırtımı dönerken. Gözlerim duvarın üzerinde bomboş dolaştı. Kafamdaki şüphe tohumlarını avuçlarına bırakmaktan başka bir çarem yoktu. " Düne kadar bana düşmandın. Yalan yanlış sözleşmelerle zoraki iş yapıyorduk. Bugün doğru düzgün tanımadığın halde beni sevdiğini söylüyorsun. Neden?"
Cevap vermeye hazırlanıyordu fakat buna izin veremeyecek kadar doluydum. "Bana aşık olduğuna inanmıyorum Güney Tunç Atasoy. Eğer sevmiş olsaydın yokluğumda Ceyda yeniden hayatına girmezdi. Evlilik cümlesinin aramızda geçtiğini hiç ama hiç hatırlamıyorum. Ve sen sevgili rolleri kestiğin beni eski sevgilinin yanında evlenmek istediğin kadın olarak öne sürdün. Neden onun yanında?" Bocalamıştı. Onu canını yakan yerden vurmam hoşuna gitmemişti. Belki haklıydı belki de haksız. Bildiğim tek şey Ceyda'nın Güney'in olduğu herhangi bir yerde dolaşmasından rahatsızlık duyduğum gerçeğiydi. Onu nasıl sevdi, ne kadar sevdi bilmiyordum. Yaşadıkları her neyse Ceyda Güney'i unutmuş gibi görünmüyordu. Buraya geliş sebebi büyük starı yeniden kazanmaktı ve Güney'in bu konudaki yumuşak tutumu ona istediğini vermekte gecikmemişti. Güney'i kıskanmak istemesem de Ceyda'nın yaklaşım tarzı kendime duyduğum tüm güveni öldürüyordu.
"Hiçbir şey bilmiyorsun. Yapımcıma Ceyda'yı iş hayatımda istemediğimi söylemiştim, fakat yaptığımız sözleşme gereği bu konudaki haklarım bana rağmen müdahaleye uğradı. Bir sene istemeye istemeye de olsa Ceyda'ya tahammül etmek zorundayım. Aksi taktirde uğrayacağım zararın telafisi çok zor! Ona karşı hiçbir duygum yok. Tüm bu önemsemeler, kıskançlıklar boşuna." Başını eğip odanın benden uzak bir köşesine geçti ve pencereden sokak lambalarını izlemeye başladı. Bu her şeyi açıklıyordu. Bir sene uzun bir zamandı ve Güney'i Ceyda'ya dair hatıralara boğmaya, değiştirmeye yeterdi.
"Boşuna konuşuyorum değil mi? Ben ne söylersem söyleyeyim aklındakine inanacaksın. Öyle olsun!" Beni gözü yaşlı bir şekilde ardında bırakmaya yeltendiğinde daha fazla kendimi tutamadım. " Güney..." Sesimin ağlamaklı çıkmasının kırgın kalbini hırpaladığını biliyordum. Fakat eteğindeki taşları boşaltmadan bu geceyi sonlandıramazdım. " O hâlâ sana aşık. Basit bir iş ilişkisinden fazlası olduğunu biliyorum. Beni onu kıskandırmak için kullanmadığından emin olmak istiyorum." Sözlerim her geçen dakika onu biraz daha üzüyordu fakat içimde tuttuklarım da beni yakıyordu. " Ceyda beni aldattı Efsun. Birbirimizin hayatında hiçbir şekilde yer edinemeyiz artık. Bunu anlamak zorundasın. Seni asla kullanmadım." Elleriyle merdivenin girişindeki sert bir şekilde kavradı. Keşke birbirimizin dilinden ve yüreğinden anlayabilseydik.
"Belli ki sözlerimin de hislerimin de bir önemi yok. Beni hiçbir zaman anlamayacaksın. Çünkü kendini sevmiyorsun. Ben seni bu kadar severken sen kendini sevmelere layık görmüyorsun. Eğer kendini sevebilseydin şu an işimiz bu kadar zor olmayacaktı. Bizi ayırmaya kimsenin gücü yetmez Efsun. Bizi ayıran tek şey sensin! Kendini sevmediğin için beni sevip kabullenemiyorsun." Gözlerimin derinliklerine baktığında sözlerinde samimi olduğunu anladım.
" Keşke kendine bir de benim gözlerimle bakabilseydin. O zaman her şey bambaşka olabilirdi." Daha fazla konuşmaya gerek görmemiş olacak ki arkasını dönüp yıkılmış bir viranı andıran beni oracıkta öyle bıraktı. Haklıydı. Kendimi bir türlü sevmeyi becerememişti. Bu hayatta beni gerçekten seven tek kişi babamdı. Ve ben onu en mutlu olduğum günlerden birinde kendi annemin hırsına kurban vermiştim. O hengame benim yüzümden çıkmıştı. Annesi ve babası arasında paylaşılamayan o zavallı kız çocuğu istemeden de olsa babasının ölümüne sebep olmuştu. Annesi onun yüzünden katil olmuş ve düştüğü hapishanede yaptığı o hatanın bedeli olarak ölümle tanışmıştı. Hayatıma gülerek, acılarla dalga geçerek büyümüştüm. İnsanların her gördüğünde onlarca kez hatırlattığı geçmişimle barışamamış ve kendimi sevememiştim. Ve yıllar sonra aynı demir parmaklıkların ardında beni dünyaya getiren kadınla aynı kaderi yaşayacağımdan habersiz ömrümün en güzel yıllarını heba etmiştim. Bugün o sabıka kaydıyla kendi kocasını öldüren bir kadın olarak hiçbir yere sığamayacağımı biliyordum.Her şeyin üstesinden gelmeye hazırdım. Peki ya oğlumun nefreti. Beni anlayabilecek miydi?
Kafamdaki onlarca düşünceyle odama geçtim. Odamdaki tabletten hakkımızda çıkan haberlere baktım. Herkes Güney hakkında bir şeyler konuşup durmuştu. Ceyda ile olan eski ilişkisi bile defalarca kritik edilip dedikodu malzemesine dönüştürülmüştü. Gazetede boy boy fotoğraflarımız vardı. Oynadığım klipteki görselleri hemen hemen her gazetede bulabilirdim.
Yılın bomba aşkı? Gizemli sevgili kim? Dolandırma olayı asılsız çıktı. Başlıklara göz gezdirip tableti bir kenara bıraktım. Ünlü olmak gibi bir derdim yoktu fakat şartlar beni buna mecbur etmişti. Yatağımda dönüp duruyor ama ne yaparsam yapayım uyuyamıyordum. Sabaha karşı aşağıdan gelen gürültülü sesler yatağımdan sıçrayarak uyanmama sebep oldu. Sesler tanıdıktı.
"Yalvarırım Güney bir dinle! Kaslarım çatlasın ki kötü bir amacım yoktu. Dur!" Gürültülü ses omuzlarımın yükselmesine, alnımın kırışıp gözlerimin kapanmasına sebep oldu.
"Daha ne dinleyeyim? Bizi bir yatağa sokmadığın kaldı. Evlenme arifesindeler de ne demek oluyor? Ulan manyak mısın sen? Sadece basit bir sevgili operasyonuydu. İlişkiyi küresel soruna çevirdin." Daha fazla dayanmayıp hızla merdivenleri indim. Üzerimdeki pijamalar umrumda bile değildi. Beni görünce kısmen toparlandılar.
"Vayy çırpı bacaklı da burdaymış. Selam!" Sert bir yumruk haline getirdiğim ellerimi gözüne indirmemek için kendimi zor tutuyordum. "Sarı muhallebi sen ne yaptın ha?" Kıvanç yerde ölü gibi yatıyordu.Güney ise onun hemen üzerinde sandalyenin bacaklarına hapsettiği Kıvanç'a öldürücü bakışlar atıyordu.
"Merak etme. Yaklaşık yarım saattir yumruklarımla aşk yaşıyor. Canını okudum bu sarı karganın!" dedi Güney suratındaki şapşalımsı gülümsemeyle.
"Karga sarı olmaz bir kere tamam mı?" Güney alev fışkıran gözleriyle Kıvanç'ı bir matkap gibi deldi. Kıvanç aptal aptal gülümsedi. "Tabi sen istersen neden olmasın Sarı kelebeğim." Güney bu kelebek bahsinden hoşlanmamış olacak ki yüzünü buluşturup Kıvanç'ın ensesine küçük bir şaplak daha patlattı. " O kelebeği senin burnuna sokacağım." Elimi teslim olur gibi havaya kaldırıp bakışlarımı kırpıştırdım kirpiklerimle tamamladım. "Tamam, anladım komik ve eğlenceli olduğunuzu zannediyorsunuz. Ama bence bu kadar yeterli. Lütfen şu klozet formundan kurtulup normal insanlar gibi ayaklarınızın üzerinde durmak suretiyle ne yapmaya çalıştığınızı bana anlatır mısınız? Sayenizde kafam durdu!
Ayağa ilk kalkıp karşıma dikilen Güney oldu. "Kıvanç'a saçmalıklarını temizlemesi için bir şans veriyordum!" Şans verme yöntemine gıptayla baktım. Gerçekten harika görünüyorlardı. Burası bir sirk gösterisi olsaydı muhteşem alkışlar olabilirdik. Ama değildi. Güney'in öfkeli yüz hatlarına baktığımda yutkundum. Bu Star bozuntusu ne zaman bu kadar gergin olmuştu?
"Sadece yardım etmek istemiştim. Gazeteciler beni bu dolandırıcılık meselesi konusunda darlayıp duruyordu. Kesin olarak ağızlarının kapanması gerektiğini biliyordum. Bundan daha iyisi yoktu dostum." Son cümlesini Güney'in omzuna sarsıcı bir yumruk atarak tamamlamış yüzündeki sürpriz ifadesini gergin bakışlarımıza sunmuştu. " Bunu yapman iyi olmadı Kıvanç rezil olduk. Sayende bay Güney Tunç Atasoy'un eski sevgilisiyle bir araya gelebilmek için daha fazla çaba sarf etmesi gerekecek. Gazetecileri söylemiyorum bile!" Güney hızla atıldı. "Benim kimseyle bir araya gelmek gibi bir niyetim yok. Şunu anla artık!" Ben Güney'in parçalayacakmış gibi bakarken Kıvanç eserinden memnun bir şekilde gevrek gevrek gülümsedi.
"Vay canını havada kıskançlık kokusu alıyorum. Yokluğumda bayağı bir aşama kat etmişsiniz tebrik ederim. Şimdi söyleyim bakalım düğünü nerede yapıyoruz?" Güney'le ikimiz aynı anda birbirimizden gözümüzü ayırmadan "Kes sesini!" diye bağırdık. Bu adamın umursamazlığı insanı deli edecek cinstendi. Ortamdaki delici sessizliği bölen tek şey Güney'in annesinin sesi oldu. "Ben de onu soracaktım." dedi elindeki gazeteyi bize doğru sallarken. Saçlarını bile taramadan haberi alır almaz resmen koşarak gelmişti.
"Ben de gazeteden öğrendim sevgili oğlum. Söyle bakalım ne zaman gelinimi istemeye gidiyoruz? Ne zaman gelinimin ailesiyle tanışıyoruz?" Sesindeki kinaye margarin gibi parke zemine erimem sebep oldu.
"Aileyle tanışmak mı?" Güney ile birbirimize baktık. İşler iyice çığırından çıkmıştı. Sevgili dozer Hanım resmen olaya bodoslama girmişti. Söylediğim yalanların başıma bela olacağını biliyordum fakat burnumu bu kadar pisliğe batırcağından habersizdim. Hadi bakalım şimdi çık işin içinden!
Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız.☺️❤️ |
0% |