Yeni Üyelik
30.
Bölüm

30. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟 BEN BUYUM!

@syildiz_koc

 

 

Madrigal (Yaşayamam bu benle) 🎶🎶

 

 

Kendim olmaktan utanmak kalbimi yoruyordu. Bir katil olmak zorunda kalmam. Üzerimde hâlâ yaşadığım korkunç şeylerin izini taşımam beni ben yapan tüm değerleri çürütüyordu. Sahte kimliklerin ardına saklanmaktan bıkmıştım. Kendimi sevdiğim adama sahte bir maskenin altında göstermekten yorulmuştum. Mutluluk yanı başımdayken bir aptal gibi onu kovalıyordum. Bir şeyleri geride bırakmam için önce geçmişimle yüzleşmem gerekiyordu.

 

"Efsun! İyi misin? Dalıp gittin yine!" Daldığım yerden çıkıp ortam hazırlığında bana yardım eden Melis'e tebessüm ettim. "İyiyim. Biraz yoruldum sanırım."

 

"Haklısın. Bu senin ilk defilen. Baksana her şey büyüleyici görünüyor." Hazırladığım fuşya balonlara yumuşak bir şekilde dokunup havaya attı. "Bu renkler ortamı çok açtı. Lösemili çocuklar yararına nefis bir etkinlik olacak. Burada toplanan bağışlarla fakir ailelere yardım edebileceğiz. İnsanlar bu kök hücre bağışı meselesinde daha fazla bilgi sahibi olabilecek. Bu işin bir parçası olmak gurur verici!" Ona sımsıkı sarıldım. Düzleştirdiği siyah saçları yanaklarımı okşadı. Epey kilo verdiğinin farkındaydım. Levent'in karşısına reddedilemez bir kız olarak çıkmak istiyor ve o günün intikamını almak için resmen yanıp tutuşuyordu. Siyah uzun yırtmaçlı giysesinin içinde çok daha alımlı ve güzel göründüğünü itiraf etmemde elbette bir mahsur yoktu. Gecenin ambiyansına uygun fuşya rengi, bir omzu kalın askılı belden aşağıya doğru genişleyen bir elbiseydi. Derin yırtmacı göz yormayacak bir şekilde hazırlanmıştı. Kendi ellerimle tasarladığım elbisenin içinde tüm bakışların odağı olmuştum.

 

Bir el göğsünü sırtıma yaslayıp belimi zarif bir şekilde kavradığında bunun kim olduğunu tahmin etmekte hiç de zorlanmamıştım. "Güney!" Diye fısıldar gibi konuştum. Saçlarımın arasına dolu dolu bir öpücük kondurup kokumu içine çekti. "Eşsiz görünüyorsun! Bu muazzam tasarımları hangi ara yaptın hiç farkına varamadım." Ellerimle kıyafetin yakasını düzeltirken şeker kız Candy gibi nazlı nazlı güldüm. "Birkaç uykusuz geceye malolmuş olabilir. Ama halimden memnunum. Bu gece çok önemli!" Dedim içime çöreklenen hüznü gizlemeye çalışarak. Doruk'un solgun hasta yüzü aklıma geldiğinde gözlerimde biriken nemleri zapt etmek hiç kolay olmamıştı. Bir yıldız gibi görünüyordu. Onu gördüğümde gözlerimin kamaşmasına engel olamıyordum. Eğer çevremiz bu kadar kalabalık olmasaydı ona sımsıkı sarılır her zaman yaptığım gibi kalbinin sesini dinlerdim. Fakat telaşımız büyüktü. İstesem de ona yakınlık göstermeye zaman bulamıyordum. Beni çekiştirip duran organizasyon ekibinin telaşını gördükçe daha fazla zaman kaybetmemem gerektiğini anladım.

 

Kıyafetlerin tamamı defileye uygun hale getirilmişti. En iyi mekanlar seçilmiş, muhteşem bir sahne hazırlanmış ve kıyafetlerin genel atmosferine uygun müzikler ve kaleografi işleri tamamlanmıştı. Tek tek özenle bu kıyafetleri taşıyabilecek en iyi mankenleri seçmiştim. Sahneye geliş sıraları bile en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü. Ve bugün büyük gündü. Önce defile ardından da Güney'in sahne aldığı özel anlar yaşanacaktı. Bu etkinliğe ünlüler dünyasından pek çok kişinin katıldığını biliyordum. Kırmızı halının üzeri yıldızlarla dolup taşmıştı. Sahnenin perde arkasında her şeyin muhteşem olabilmesi için hep beraber koşuşturup duruyorduk. Güneyin asistanı Pelin de buradaydı ve benim en büyük destekçilerim arasındaydı. Kıvanç kızları canından bezdirirken uzaktan büyük bir mutlulukla onları izlemekten kendimi alamıyordum.

 

Harun Bey hâlâ Doruk'un yanındaydı ve ailesi en son teşrif edenlerden olacaktı. Zahir Bey'i ve Sare Hanım'ı burada görmediğim için mutsuz olduğumu kimse söyleyemezdi. Fakat Harun Bey'in yokluğu hissediliyordu. Sonunda o büyük an geldi. Müzik eşliğinde koreografiye uygun olarak mankenler birer ikişer çıkmaya ve tasarladığım kıyafetleri insanlara sunmaya başladı. Heyecandan yerimde duramıyordum. Hapishaneden çıkacağım an için duvara çeltik atarken günün birinde Türkiye'nin ve dünyanın en iyi modacılarının karşıma geçip tasarladığım kıyafetleri inceleyeceğini hayal dahi edemezdim. Karanlık bir çukurun içinde kaybolan hayatımın belki de en büyük şansıydı.

 

Mankenler kuğu gibi pistin üzerinde süzülürken insanlar gözlerini onlardan ayıramıyordu. Koreografi tam hayal ettiğim gibi muhteşem olmuştu. İçimdeki sıkıntıyı saymazsak her şeyin yolunda gitmesinden memnun olduğumu söyleyebilirdim. Defileden sonra insanların biraz ihtiyaç giderilebilmesi için ara verdik. Kendimi mankenlerin bulunduğu kulise atıp yeterince iyi görünüp görünmediğimden emin olmaya çalıştım. Melis yanıma gelip saçlarıma birkaç küçük dokunuşta bulundu. "Şimdi çok daha iyi oldu!" Ona minnettar bir bakış attım.

 

"Merhaba Efsun!" Başımı çevirip sözün sahibine baktım. Yüzümün asılması kalbimin öfkeyle dolup taşması uzun sürmemişti. " Merhaba Levent!" Melis'in yüzü belirgin bir şekilde asılsa da bunu Levent'e belli etmemek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Yanındaki genç kadın yüzünde zarif bir tebessümle yanıma gelip dostça elimi sıktı. "Tebrik ederim. Çok hoş bir defineydi. Tasarımlarınıza bayıldım." Ona gülümseyip aynı şekilde samimiyetle karşılık verdim. "Teşekkür ederim. Çok emek verdiğim özel bir defile oldu." Melis'in kırgın bakışlarını fark etsem de üçünü ilgilendiren bu meselede taraf tutmamaya kararlıydım. Bu hanımefendi nasıl bir ateş hattına düştüğünün farkında değildi. Levent'in Melis'e karşı duygularının olduğu apaçık ortadaydı. Fakat aralarındaki bu kırgınlık ikisinin bir araya gelmesine engel oluyordu. Levent'in onu kullanarak Melis'i kıskandırmaya çalışıp çalışmadığını bilmiyordum. Ondan vazgeçip yeni bir sayfa açmak istemiş de olabilirdi? Tam olarak amacını saptamak güçtür.

 

Hanımefendi ciddiyetle beğendiğim bazı tasarımlardan bahsederken genç bir delikanlı yanımıza gelip Melis'in omuzuna dostça dokundu. "Canım! Biraz dışarıda bir şeyler içmeye ne dersin?" Kocaman açtığım gözlerimle Melis'e hayret dolu bir bakış attım. Ne zaman hayatına yeni biri girmişti ve ben bu koşuşturmanın arasında fark edememiştim? Gerçekten bu ikiliyi anlamak güçtü. Melis Levent'i Melis'i seviyordu fakat yıllarca birbirlerini sevmiyormuş gibi arkadaş rolleri kesmişler ve birbirlerine duygularını açmak konusunda yılın beceriksizliğini yapmışlardı. Şimdi de son perdede aynı oyuna bir kez daha devam etmelerini anlamak gerçekten güçlü.

 

Melis "Tabii hayatım!" diyerek Levent'e keskin keskin sırıttı ve elini tutan genç adamın yanına gidip oldukça samimi sayılabilecek bir pozisyonda kendilerini dışarı attılar. Levent'in yüzünde kazan kaynatan şeytanları gördüğümde hafifçe sırıttım. Etme bulma dünyası dedikleri şey bu olsa gerekti. Sonuçta biricik kankitom Melis'in eli de armut toplamıyordu. Güzel kızdı neticede. Hayatına Levent'in yasını tutarak devam edecek kadar aptal da sayılmazdı.

 

Levent'in partneri "Bir erkek arkadaşı olduğunu bilmiyordum." Diye şaşkın şaşkın gülümsedi. Korkarım aramızdaki en masum kişi de oydu. İkisini arkadaş zannediyordu ve güzel, düzeyli bir ilişkiye başladığı yönünde hayalci fikirlere de sahipti. "Melis güzel bir kız. Uzun süre yalnız kalabileceğine pek ihtimal vermiyordum zaten. Bana da sürpriz oldu." Dedim halinden memnun bir edayla. Her halimle Levent'i iğnelemekten vazgeçmiyordum.

 

Bakışlarımız yeniden Levent'i bulduğunda yüzünde patlamaya hazır bir yanardağ olduğunu görebiliyordum. Her an bir şeyleri kırıp dağıtabilirdi ve bunun olmasını asla istemezdim. Sevgili Levent lütfen binbir emekle oluşturduğum defileye sinir buhranlarını yansıtma. Bu harika geceyi senin kıskançlık krizlerine kurban etmeyecek kadar akıllıyız. Uslu bir çocuk olup Melis'in hayatına girmenin yollarını bulsaydın. Madem seviyordun biraz elini çabuk tutmak hiç de fena olmazdı.

 

Onların yanından uzaklaşıp Güney'in sahne hazırlıklarını izlemeye koyuldum. Kendisi için tasarladığım kıyafetlerin içerisinde son çalışmalarını yapıyor ekibini ve koreografisini gözden geçiriyordu.Elindeki gitarda ne kadar karizmatik durduğunun farkında mıydı acaba? Her şey olağanüstü muhteşem görünüyordu. sahne hem onun hem de benim için harika bir tercihi olmuştu. İkimize de yansıtan güzel renkler vardı spot ışık ve kameralar koreografiye zarar vermeyecek şekilde iyi hazırlanmıştı. Bu konserin onun için ne kadar önemli olduğunu biliyordum. Doruk'a yardım etmek istiyor onun gibi hasta çocuklara ışık olma kaygısı güdüyordu. Halkı kök hücrenin bağışı için ikna etmeli ve çocukları düştükleri bu hastalık girdabında kurtarmalıydık.

 

Görevi biten defile ekibi dinlenmek için kendilerine hazırlanan odalara yerleştiler. Bu etkinlik bitmişti. Sakin bir yer bulup telefonumdaki aramaları kontrol ettim. Harzem o günden sonra bir daha aramamıştı. Onu sevmediğim halde tam olarak neyle karşı karşıya olduğunu merak ediyordum. Birileri Harzem'in ipini çekmek üzereydi. Bu telaşın başka bir açıklaması olamazdı. Harzem'in numarasını defalarca aradım fakat ulaşmak yine mümkün olmamıştı. O an tanıdık bir ses dikkatimi çekti. Kulenin sağındaki yangın merdivenlerinde bir kaç kişinin olduğunu fark ettim. Kapı dinleme huyumdan vazgeçemediğim herkesçe malumdu fakat bu sefer içimde daha merak uyandırıcı bir şeyler vardı. Merdivenin demir kapısını aralayıp 20 adım aşağıda bulunan dört kişiye kulak kabarttım.

 

"Bakın herhangi bir aksilik istemiyorum. Güney Tunç Atasoy'un sahne performansını mahvetmeniz için size sadece 20 dakika veriyorum. Burada öyle büyük bir rezalete sebep olacaksınız ki kibir çuvalı starımız bir daha belini doğrultamayacak." Ellerim göğüs kafesimi buldu. Ne gördüklerime ne de duyduklarıma inanamıyordum. Bu Engin'di. Güney'in kuzeni ve en yakın arkadaşlarından biri... Bana kariyerinin mahvolduğunu, her şeyin ters gittiğini söyleyip duruyordu. Dibe çekmek için elinden gelen her şeyi yaptığını anlattığını hatırladım. Bir şeyleri halledebilmek için benim peşime düşmüş ve suçlu zannettiği benim ardımda yabancı bir düşman aramıştı. Oysa Güney'i mahvetmeye çalışan kişi en yakınlarından biriydi. Engin... Sanatının düşmanlığını yapan ve Güney'i piyasadan silmeye çalışan kişi Engin'in ta kendisiydi.

 

Ne olduğunu bile anlamadan paldır küldür aşağıya inip Güney'in sahne alacağı stüdyoya yöneldiler. Bunu bir kez daha yapmalarına asla izin veremezdim. Bir şeyler yapmak zorundaydım. Engin'le konuşmanın hiçbir şeyi düzeltmeyeceğini anlamıştım. Bu gece olabilecek tüm curcunayı engellemek için tatlı dil olayını çoktan kaybetmiştim. Yeniden merdivenlere yönelip Güney'i defalarca telefonundan aradım. Gürültülü müzik sesi her yanımı sardığında artık çok geç kaldığımın farkındaydım. Adamların yüzünü görmemiş Güney'e ne yapmayı planladıkları konusunda en ufak bilgi edinememiştim. Emek verdiğimiz her şeyi altüst ederlerse diye içim içimi yiyordu. Hızla Güney'in konser verdiği stüdyoya yöneldim. Perdenin gerisindeydim ve koreografiye müdahale etmem ona daha fazla zarar vermeme sebep olabilirdi.

 

Dansçılar öne çıkıp koreografideki rollerini canlandırırken Güney'in gitarının harika melodisini insanlara sunuyordu. Bakışlarımla Engin'i taradım. Bana vereceği iyi bir hesabı olmalıydı aksi taktirde yapacağım hiçbir şeyden sorumlu değildim. Defalarca el kol hareketi yapıp Güney'in dikkatini çekmeye çalıştım fakat şarkılarına öyle çok kapılmıştı ki ne sesimi duyuyor ne de beni görüyordu. Dinleyicilerin arasında tanıdık birilerini görmek için çırpındım fakat herkesten uzaktaydım ve çırpınışlarımın boşa olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Güney şarkısını o güzel sesiyle dillendirmeye başladığında herkesin tek odak noktası o olmuştu. İnsanlar ellerindeki telefon fenerleriyle Güney'in sesine eşlik ediyor ve stüdyoya ışıklar saçıyorlardı. Güney şarkının nakaratına geldiğinde sesinin daha da nefis bir tınıya ulaştığını hüzünle duydum. Sonunda beni fark etmiş ve gözlerimin içine bakarak o güzel sözleri söylemişti fakat ben onu içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmak için hiçbir şey yapamıyordum. Sadece birilerinin ihanet ettiğini biliyor ve bu bilgiyi Güney'e taşımak için bu kadar geç kaldığımı düşünerek hayıflanıyordum.

 

Sahnenin orta kısımlarında belli bir hareketlenme olduğunu fark ettim. Yaklaşık 3-4 kişilik bir grup ellerindeki poşetlerden bir şeyler çıkartmaya başladılar. Güney o sırada yeni şarkılarını bitirmiş ve kült haline gelen bazı şarkıların nakaratını dinleyicilerle birlikte seslendiriyordu. Hayranlarıyla tek yürek olmanın mutluluğunu sevdiğim adamın gözlerinden okuyabiliyordum.

 

Telefonu elime alıp Pelin'i aradım. "Pelin hemen güvenliği stüdyoya gönder. Önden beşinci sırada üç deri ceketli bir sweatshirtlu dört kişi var. Güney'in gösterisini mahvetmek için bir şeyler yapacaklar. Onları engellememiz gerekiyor." Pelin kekeleyerek, "Ama Efsun Hanım!" diye küçük bir çığlık patlattı. "Lütfen soru sorma! Sadece dediğimi yap! Bu çok önemli!"

 

Geç kalmıştım. Adamlar ellerine aldıkları kutu kola şişelerini ve domatesleri Güney'in sahne aldığı kısma doğru fırlatmaya, çirkin sloganlar atmaya başladılar. Bu durum bir kaç saniye daha devam etmeye çalışan müziğin kesilmesine ve Güney'in şarkıyı bırakmasına sebep oldu. Bunu yapmalarını engelleyememiştim. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki karşılarında suskunluk orucu tutmaktan başka bir çare görememiştim.

 

Yumruklarımı sıktım. Güney'in maruz kaldığı bu hakaret karşısında delirmemek içten bile değildi. Güney başını kaldırıp kendisine bu hakareti yapan insanlara nefretle baktı. Yüzünün sertleşirken önce mavi gözleri meydan okur gibi ateşten bir çemberi andırmıştı. Kaşları çatıldı. Bu tarz olaylara daha önce de maruz kaldığını biliyordum. O günlerde güvenliğin gelmesini beklemeye tahammül edemeyip kalabalığın içine atlamış ve grubu tartaklayıp kameralara günlerce konuşulacak dedikodular vermişti. Ama bugün başkaydı. Buraya Doruk ve diğer lösemili çocuklara umut olmak için çıkmıştı. Amacından hiçbir şeyin onu saptırmasına izin vermeyecekti. Beklediğim gibi de oldu.

 

Güney sahneden birkaç adım öne çıkıp o insanların gözlerinin içine bakabileceği bir yere geldi. Eline aldığı mikrofonla kalabalığın içinde linç edilmeye çalışılan adamlara yöneldi. "Bugün buraya ne amaçla geldiğiniz umurumda değil. Kim olduğunuz, arkanızda kimlerin olduğu da. Bu etkinlik gerçekten sevmeyi bilen, sevgiyi amaç haline getiren, başkalarının acılarına sırt çevirmeyen güçlü insanların bulunduğu özel bir etkinlik. Kalkıştığınız şey benden çok kendinize yönelik bir hakaret. Sizinle kanunların önünde hesaplaşacağız!" Güvenlik yaka paça adamları götürmeye çalışırken Güney'i dinlemeye gelen kalabalıktan yuh sesleri yükseldi. İnsanlar ellerinde ne varsa sabotajcı gruba fırlatıp onlar tamamen ortamı terk edinceyle dek slogan attı. Kısa bir ara verilmişti. Ayağımdaki sivri topuklu ayakkabıları çıkarıp koşarak Güney'in bulunduğu çıkışa yöneldim. Ayaklarım tıpış tıpış sesler çıkarıyordu. Çevremde insanların olması ve beni bu şekilde görmeleri umrumda değildi.

 

Sonunda karşımda gördüğüm, görmek için delirdiğim kişi yanıbaşımda belirdi. Kısa bir duraksamanın ardından hiç düşünmeden ona sımsıkı sarıldım. Ellerim sırtını ve oradan da boynunu kavradı. "Çok üzgünüm!"dedim. Yanaklarımdan süzülen yaşlar omzunu sırılsıklam yapmıştı. İkinci kez konseri benim yüzümden berbat oluyordu. Onları zamanında durdurmayı becerememiştim. Bu anı hiç yaşanmamış sayabilecekken gafil avlanmıştım.

 

Elleri yüzümü kavrayıp eğilen başımı gözlerimiz birbirine değecek şekilde yükseltti. "Senin suçun değildi. Böyle insanlar hep olur! Ben üzülmedim bile!" Alt dudağımı dişlerimin arasına geçirip ona gerçekleri söylemek için delice bir istek duydum. Dilim tutulmuş gibiydi. Şimdi bunun zamanı olmadığını biliyordum. Son iki şarkısı kalmıştı ve ardından bir konuşma yapıp Harun Bey'in evine geçecektik. Parmak uçları kirpiklerimden damlayan yaşları hassas bir şekilde silip bana moral vermeye çalıştı. Bunu yapamıyordum. Artık içimde daha fazla sır taşımaya gücüm yoktu.

 

Engin kurmaya çalıştığımız ailenin bir parçasıydı. Evimize gelip gidiyor, soframıza oturuyor, bizimle şakalaşıp mutluluklarımıza ve acılarıma şahit oluyordu. Böyle bir hatayı nasıl yapabilirdi? Neden? Nasıl dostum dediği Güney'i sektörde bitirmek için para budalası kötü insanlarla ittifak kurardı? Delirmek üzereydim. Ya Güney sağ duyulu davranmasaydı. Ya adamları tartaklayıp onlardan birine zarar verseydi. O zaman yaşanılanları nasıl telafi edecektik? Hapishanede yaşadığım her şey gözlerimin önüne geldi. Hayır! Güney'i, o lacivert hareli mavi gözlerini parmaklıklar ardında görmeye asla dayanamazdım.

 

Parmaklarım şakaklarından kayıp ince sakallarının üzerinde dolaştı. Gözlerini kapayıp yüzündeki o tatlı rahatlama hissini, hasretiyle yanıp tutuşan kalbime sundu. "Hadi tatlııııış! Lütfen sevgili nişanlınla kenarda köşede hasret gidermeye bir son ver. Üzerini değiştirip salona geçmen gerekiyor!" Gözlüklerini burnuna kadar indirip kızıl saçlarını tepeden topuz yapan kontrol delisi Pelin de gözyaşlarını silmekle meşguldü. Kıvanç'a küçük bir çimdik atıp, "Ah hayır! Lütfen bu anı bozma. Çok romantik görünüyorlardı." Pelin'in mayışan baygın bakışları ikimizi de toparlanmaya sevk etti. Sanırım bu özel anları evimize saklamalıydık.

 

"Bayan aşk böcüğü! Şu an Lösemili çocuklar için ne kadar önemli bir konser yaptığımızın farkında mısın? Araya verilen süre dolmak üzere fakat siz hâlâ oyalanıyorsunuz." Ellerini Yeşilçam artistleri gibi alnına koyup, "Ah tanrım!" Diye sayıkladı. Bıyık altından Kıvanç'ın tatlı telaşına güldük. Bu devrik kral permalı saçlarıyla her zaman terör estirmek zorunda mıydı?

 

Kıvanç Güney'e dönüp kaşlarını çatarak emreder gibi konuştu. "Sevgili star dostum. Hemen ayaklan ve üzerindeki şu domates kalıntılarından kurtul. Bu gecenin kalan yarısını o patlak tekerleklere asla yedirmeyeceğim." Güney, biz Kıvanç'ın sözlerine kıkırdarken hesap sorar gibi kollarını birbirine göğüs hizasında bağladı.

 

"Sevgili menajer dostum. Sen benimle emreder gibi konuşmak için gelmeden önce yürek falan mı yedin? Bu küstahlığa iyi bir açıklaman olsa çok iyi olur! Aksi takdirde gazetede iş ilanı arasan iyi edersin!" Kıkırdamalarımızın kahkahalara dönüşmesi an meselesiydi. Kıvanç patlıcan gibi morarmıştı. "Ama Güney!"

 

"Pekala dişsiz köpek balığı! Şakalarına bence de kuliste devam edelim!" Bana dönüp sağ yanağıma sevgiyle dokundu. Dudakları düz bir çizgi olana dek keyifle kıvrıldı. "Bana şans dile birtanem! Her şey çok güzel olacak!"Ellerim ellerinin üzerinde sevgiyle dolaştı. "Tüm yıldızlar seninle olsun. Hiç kimse ışığını söndüremesin!" Kıvanç kırıtarak taklidimi yaparken huzurlu yüz ifadesiyle menajerinin önüne düşüp hazırlanmaya koyuldu. Kalbimde taşıdığım sırrın ağırlığıyla sarsıldım. Merdivenleri inip kafeteryaya yöneldiğim esnada gördüğüm o manzara beni hayrete düşürdü.

 

Zişan ve Ceyda tam karşımda yan yana duruyorlardı. Üzerlerinde gecenin atmosferine uygun kıyafetler vardı. İkisi de davet edilmediği halde buraya gelme cesaretini bulmuş, resmen karşımda gövde gösterisi yapmaya başlamıştı. Ne zaman şer ittifakını kurduklarını anlamak güçtü. Zişan yüzündeki sinsi tebessümle güvenliği geçip bana sırtını dönerek çekip gitti. Ceyda ise bir hayalet görmüş gibi kendisine bakan beni keskin keskin süzerek yanıma geldi. Onu görmek zorunda olduğum için şansıma lanetler ediyordum. Asla karşımda olmasını istemesem de sabırlı olmaktan başka bir çıkar yol göremiyordum.

 

"Kül kedisi sonunda prensin kollarından ayrılmış!" Dişlerimi sıktım. İçimdeki mahalle dillerini nasıl zapt edeceğimi gerçekten bilmiyordum. Bu güzel gece daha fazla rezalet görmemeliydi. "Ben senin büyüdüğün masallarla büyümedim. Bu yüzden Külkedisi olmak bana değil sana yakışır." Yüzünde zavallı bir gülüş vardı. Bana olan aşağılayıcı bakışları öfkelenmeme sebep oluyordu fakat kendi seviyemi düşürmemeye de kararlıydım.

 

"Güney'in seni sevdiğini düşünüyorsun!" Bir çık sesi çıkarıp gözlerini baygın bir şekilde süzdü. "Ne büyük yanılgı! Yaşadığın rüya er ya da geç son bulacak! Senin için üzücü! Ama gerçek bu!" Sözleri saçlarını avuçlarıma dolama isteği uyandırıyordu. "Sana nasıl baktığımı görüyorsun değil mi?" Dedim aynı aşağılayıcı tavırla. "Kapının dışında kalan zavallı, siyah bir örümceğe bakar gibi bakıyorum. O kapıdan içeri girmek için deli gibi sıçrıyor ama asla emellerine ulaşamıyor. Yüzüne çarpılan kapının rüzgarından başka kendisini sahiplenen bir şey yok! Ne acı değil mi? Ne utanç verici!" Yüzünün rengini attırmayı başarmıştım. Dağınık topuz yapılan düz saçları mor elbisenin üzerinden göğüs ve sırt dekoltesini açığa çıkarıyordu. Koyu renk makyajı kısık gözlerini ve kemikli yüz hatlarını ortaya çıkarmıştı. Çok güzel ve çekici bir kadındı. Kendi masum yüz hatlarımı düşündüğümde aramızdaki farkı anlamam hiç de zor olmuyordu.

 

"Onun seni sevdiğini zannediyorsun! Oysa basit bir yara bandından fazlası hiçbir zaman olamayacaksın. Komik, eğlenceli bir kızsın kabul! Güney senin şaklabanlıklarına çok gülüyor, yanında çok mutlu görünüyor. Ama her şey sahte! Aslında özlediği, içten içe istediği benim!" Ona aşağılayıcı bir bakış atıp omzuna omzumla sertçe dokunarak irkilmesine sebep oldum. Silkelenip kendine gelmeye ihtiyacı vardı. "O sana aşık falan değil. Bunu bir aptal bile anlayabilir. Başlarda bizim için bir tehlike olduğunu sanmıştım ama yanılmışım. O sana karşı hiçbir zaman gerçek bir duygu hissetmemiş. Senin göklere çıkardığın ilişki saman alevi gibi çoktan sönmüş. O senin yüzünü görmeye bile tahammül edemiyor." Sözlerim yüzünün renginin atmasına sebep olmuştu.

 

"Bu koca bir yalan. Senin gibi kıt eğitimli bir kızı yanında gezdirmesinin tek sebebi beni kıskandırmak. Pişman olmamı istiyor. Bir hata yaptım ve hatamın bedeli olarak da sevdiğim adamı kaybettim. Bu asla bir araya gelmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Bu ilişki bir şansı daha hak ediyor Efsun." Ona korkusuzca bir adım daha yaklaşıp kısılmış hırs dolu gözlerinin içine baktım ve "Sadece hayal görüyorsun," dedim. "Güney senin gibi sadakatsiz birini asla yanında tutmaz! Kendine bile saygısı olmayan bir kadınsın! Sadece kariyerin için Güney'i terk edip, Amerikalı bir yönetmenle birlikte oldun. Güney gibi karakterli birinin seni yeniden kabul edeceğine nasıl inanırsın?" Günahlarını yüzüne vurmam bir adım sendelemesine sebep olmuştu. Gözlerinden nefret fışkırıyordu fakat bu durum benim umrumda bile değildi. Güney'le aramızda yaşanan şey gerçekti. Birbirimizi seviyor ve evlenmek için gün sayıyorduk. Ceyda onurlu bir kadın gibi davransaydı Güney'le olan geçmişine saygı duyabilirdim fakat onur Ceyda'nın yanından bile geçmiyordu.

 

"Bu sözlerinin bedelini ağır ödeyeceksin. Senin de benden daha iyi bir olduğunu hiç sanmıyorum. Yüzüne geçirdiğin o masumiyet maskesi er ya da geç düşecek. O zaman Güney senin yüzünü görmeye bile tahammül edemeyecek." Sözlerinin bende bıraktığı etkiyi görmek istediğinde yüzümün ifadesiz kalmasına özen gösterdim. Beni asla yıkılmış, dağılmış bir şekilde görmemesine izin vermezdim. "Elinden geleni ardına koyma!"

 

O yanımdan uzaklaşırken yüreğimde çırpınıp duran biri endişeyle ardından öylece bakakaldım. Ceyda bizi bitirmek için elinden geleni ardına koymayacaktı. Etrafıma bakındığımda hiç kimsenin kalmadığını görmüştüm. İnsanlar konserin ikinci yarısı için çoktan yerlerini almıştı. Hızlı olmaya çalışarak bayan tuvaletlerinden birine geçtim. Beyaz ve kahverengi fayansların bulunduğu ilginç bir yapıya sahipti. Ellerimi hemen yıkayıp makyajımı tazeledim. İyi görünmek istiyordum.

 

Aklımda hâlâ Ceyda ile yaptığımız konuşma vardı. Benimle ilgili bir şeyler bildiğini sezmiştim. Zişan ile olan yakınlığı gözüme batmayacak gibi değildi. Bana karşı bir araya geldiklerini düşünüyordum ve Ceyda'nın özgüven dolu sözlerine bakılacak olursa düşüncelerimde sonuna kadar haklıydım. Adımların beni yavaş yavaş konser alanına götürdü. Uzaktan sevdiğim adama doya doya baktım. Sahnenin sol yanından büyük bir hevesle kendisini süzdüğümü görmüyor söylediği, o güzel şarkıya odaklanıp etrafındaki insanlara hayatlarının en güzel gününü yaşatıyordu.

 

Zarif parmakları mikrofonu kavramış, gözleri söylediği şarkının bıraktığı o harika etki ile kapanmıştı. Benim çizim yaparken ki mutluluğumun aynısı Güney'in yüzüne sirayet etmişti. İnsanın sevdiği işi yapması başına gelen belki de en güzel şeydi. Eline mikrofonu her aldığında Güney'in gözlerinin içindeki o iki yakut pırıltıyı görebiliyordum. Onu bu mutluluktan mahrum etmek isteyen karaktersize asla göz yummayacaktım.

 

Güney şarkısının en güzel yerine geldiğinde bana sahnede elini uzattı. Yanına çağırdığını görmüş ve heyecandan dudaklarımı ısırmıştım. Fakat çağrısı öyle güzel öyle sıcacıktı ki kendimi icabet etmekten alıkoyamamıştım. Sahne ışıkları iki ayrılmış ve bu güzel ana dahil olmamı sağlamıştı. Gözlerim Güney'in o okyanussu gözlerinden bir an ayrılmıyordu. Ellerimiz buluşmuş bedenlerimiz ahenkli sahnede tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Benimle hafif tempoda hayatımın en güzel dansını yapıyordu. Elleri sıcacıktı. Büyük bir tufanın eşiğinden kurtulup sığındığım huzur verici bir liman gibiydi.

 

Büyük bir tutkuyla şarkısının nakaratını söylediğinde etrafımızdaki yüzlerce insan artık benim için varlığını yitirmişti.. Yaşadığım şey bir hayal gibiydi. Onun yanında iyi hissetmemek imkansızdı. "Seni seviyorum Efsun. Ben artık sensiz tek bir an bile yaşamak istemiyorum!" Binlerce insanın arasında yaptığı bu aşk itirafı heyecandan dilimin tutulmasına sebep olmuştu. Kendimi hiç kimseyle bu kadar değerli hissetmeyeceğimi biliyordum. Aslında en korktuğum yerde olduğumun farkındaydım. Ona bu kadar aşıkken bir gün yollarımızın ayrılması ihtimalini kaldıramıyordum.

 

İnsanlar coşkuyla beni saran mahcubiyeti ifade etmeye kelime bulamıyordum. Gözleri mavi bir sızının yüreğime çöreklenmesine sebep oldu. Hafif tempoda dansımıza devam ederken bu özel günü yaşadığım için kendimi dünyanın en şanslı insanı gibi hissettim. Dakikalarca dans ettik. Güney'in şarkısı bittiğinde ellerimiz sonunda birbirinden ayrılmıştı. İyi bir şeyler yaptığıma inandığım için huzurluydum.

 

Güney arka plana yansıyan lösemili çocuklara ait görüntüleri insanların yüreğine sundu. Biraz önceki coşkunun yerine koyu bir sessizlik almıştı. Insanlar hayata tutunmaya çalışan lösemili çocuklarla ilgili kısa filmi izlediğinde unutup göremedikleri bir gerçeğin ayrımına varmışlardı. Kendileri dışında farklı acılar çeken başka insanların olduğunu bu etkinlik sayesinde fark etmişlerdi. Güney görüntüleri ve röportajları insanlar dinleyene kadar sessizliğini koruyup filme eşlik etti. Onunla birlikte kalbimde Doruk ve diğerlerine kocaman bir yer açarak filmin bitmesini bekledim. Topluluk önünde konuşmayı becerebilen biri değildim ve benim Güney gibi büyük bir kitlem de yoktu. Bu yüzden konuyu toparlayıp insanları yardım çağrısına davet edecek olan kişi Güney'den başkası değildi.

 

Güney duygu yüklü kalabalığa dönüp derin bir nefes aldı. O Doruk'la benden çok daha uzunca bir süre birlikte zaman geçirmiş ve bu süreçte yaşadığı her şeyin en yakın tanıklarından biri olmuştu. Kameralar etkinliğimizi tüm detaylarıyla çekmiş ve sesinizi duyurmamız için bize ön ayak olmuştu. Güney insanların dikkatini yeniden kendisine çevirip gözlerimin derinliklerine bakarak mikrofonu dudaklarına yaklaştırdı.

 

"Sevgili dinleyiciler. Etkinliğimize katıldığınız ve bizi bu özel günde destekleyip yanımızda olduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum. Tüm sabotaj çabalarına rağmen bugün ben ve nişanlım Efsun Dumanlı sizlere güzel bir çalışma sunma gayretinde bulunduk. Bu zamana kadar pek çok yardım kuruluşunun desteğiyle toplumun farklı kesimindeki ihtiyaç sahibi insanlar için sanatın kapılarını zorladım ve beni destekleyen insanların açtığı yolda en iyisini yapmak için çabaladım. Bugün sizlerle toplumun göz ardı ettiği bir konu hakkında görüşmek ve desteklerinizi talep etmek istiyorum. Hayatın koşuşturmacası içerisinde çoğu zaman farkına bile varmadığımız küçük dostlarımızın yaşadıkları büyük acıları biraz önce ekranda sizlere gücümüz yettiğince gösterdik. Bu ülkede lösemi dediğimiz ve her geçen gün küçük dostlarımızı bizden koparan bir hastalık yayılmaktadır. Tedavisi yorucu bir süreç olup bu küçük masum bedenleri maddi ve manevi olarak yavaş yavaş soldurmaktadır. Her ne kadar kemoterapi yoluyla tedavi bir şekilde çocukların imdadına yetişse de lösemiden ölen çocuk sayısını ne yazıkki bir hiçe indirmekten yoksundur. Günümüzde pek çok çocuk yeterli kök hücre bağışı yapılmadığı için verici bulamadığından hastane odalarında hayatını kaybetmektedir. Bu küçük savaşçıların bir çoğu yeterli maddi imkana sahip olmadığı için iyileşme umudunu taşımakta bile zorlanmaktadır. Türkiye'de kök hücre bağışını organize eden kuruluşlar mevcuttur. Bu kuruluşların gerekli bilgilendirme yoluyla insanların hizmetine sunulması bizler için değerli bir vazifedir. Pek çok insan hasta çocuklara nasıl destek olacağını bilmemekte ve bu kuruluşlardan bihaber bir şekilde yaşamaktadır. Bugün bu makus talihin yenilmesi için önemli bir dönüm noktası olması hepimizin ortak dileğidir. Sizleri Türk Kızılay'ı aracılığıyla kemik iliği bağışçılarını hasta insanlarla buluşturan TÜRKÖK kuruluşuyla işbirliği yapmaya davet ediyorum. Sizler için hazırlanan bilgilendirme afişlerinde konuyla ilgili detaylı bilgiyi bulabilirsiniz. Yarın benim ve nişanlımın da bulunduğu özel bir yardım gecesi düzenlenecektir. Telefon başında yoksul ailelerin kanserle mücadelesine destek olmak amacıyla bulunacağız. Ve bizlere bu konuda destek olan tüm yardımseverleri hasta çocukların aileleriyle buluşturup yardıma muhtaç insanlara umut olacağız. Hepinizin bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla yapacağından en ufak bir şüphe duymuyorum. Destekleriniz ve motivasyonunuz için sizlere şimdiden teşekkür ediyorum. Sağlıkla kalın!"

 

Güney'in konuşması bittiğinde büyük bir alkış tufanı kulaklarımızı sağır edercesine ortamda dalga dalga yayıldı. Güney'in gözlerine baktım. Onunla çok daha güzel işler yapabileceğimi biliyordum. Pırıl pırıl özel bir kalbi vardı. Ve bu özel kalp hem bana hem de dünyadaki bütün acı çeken insanlara yetecek kadar büyüktü.

 

Gecenin ilerleyen saatlerinde etkinliğimizi noktalayıp büyük bir mutlulukla mekanı terk ettik. Ufak tefek pürüzler olsa da her şey istediğimiz gibi gitmişti. Hatta beklediğimden çok daha güzel sürprizlerle karşılaştığımı söyleyebilirdim. Sadece tek bir canı dahi kurtarmış olsak bile bunu kendime kazanç sayardım. Arabamıza yerleşip yorgun ama mutlu bir ifadeyle Harun Bey'in evinin yolunu tuttuk. Oraya sadece Harun Bey ve Doruk için gidiyordum. İkisinin de yeri tartışmasız çok özeldi. Fakat orada Zahir Bey'i, Ahuzar Hanım'ı ve Sare Hanım'ı görme fikri ben de olumsuz bir etki uyandırıyordu. Aramızda yaşanan şeyler, laf sokmalar artık Güney'in de iyice gözüne batar olmuştu. Bizden yardım bekleyen bir çocuk olmasaydı muhtemelen amcasıyla mesafe koymayı düşünür ve beni bu aileden uzak tutmanın yoluna bakardı. Her şeyin daha da berbat olmasından endişe duyarak yol boyu sessizliğimi korudum. Düşüncelerimin arasından beni sıyıran tek şey Güney'in ellerime olan tatlı dokunuşları oldu. Bana güç vermek için bunu yaptığını biliyor ve onu utandırmamak için elimden gelen tüm gayreti sarf ediyordum.

 

Güney aracı park ettiğinde birlikte el ele giriş kapısına yöneldik. Kapı ardına kadar açıldı. Burada sabahlamak gibi bir derdimiz yoktu. Bir şeyler içip en kısa sürede evimize dönmeyi planlıyorduk. "Hoşgeldiniz!" Sare Hanım'a çok da samimi olmayan bir tebessümle karşılık verdim. Güney elini sıkıp, "Merhaba!" dedi. Biraz gecikmeli de olsa Sare Hanım kapının önünden ayrılmayı ve bize yol vermeyi düşünebilmişti. İçeri girdiğimde pırıl pırıl, gösterişli bir salon her zamanki gibi bizleri karşıladı. Doruk çoktan uyumuş olmalıydı. Aksi taktirde ortalığı birbirine katıp muhteşem Superman kostümü ile kahramanlıklar yapacağından hiçbir şüphem yoktu. Fakat Harun Bey'in ortalarda gözükmemesi dikkatimi çekmişti. Evdeki yardımcılarından birer bardak çay isteyip bize ayrılan koltuklara kurulduk. Sare Hanım'ın keskin bakışlarından rahatsızlık duyup birkaç dakika sonra ayaklanmış ve Güney telefon görüşmesi yaparken kendimi bahçeye açılan cam kapının önünde bulmuştum.

 

Gözlerime inanamıyordum. Melis ve Harun Bey oldukça hararetli bir tartışmanın eşiğindeydi. Aklıma Melis'in telefonundaki arama geçmişi geldi. Harun Bey'le tahmin ettiğimden daha sık görüştüğünü Melis'in Zişan tarafından ölümün pençesine itildi o gün öğrenmiştim. Ve şimdi Harun Bey'i Melis'le birlikte hararetli bir konuşmanın eşiğinde buluyordum. Aralarında farklı bir şey olduğunu düşünmemiştim. Olsaydı da muhtemelen karısı evdeyken böyle bir görüşmeyi yapmaz, pek çok erkek gibi saygınlığını zedelemeyecek aile ortamından uzak otel köşelerini ya da bağ evlerini tercih ederdi. Melis'in karakterli yapısını düşündüğümde bu ihtimali zihnime üşütmeden yanlış fikirler çöplüğüne attım. İkili bir ilişki yoksa aralarında nasıl bir yakınlık olabilirdi ki? O kadar sık görüşüp bir şeyler paylaşmaya neden ihtiyaç duyuyorlardı? Yanlarına gitsem çok mu abes olurdu bilemiyordum? Fakat bulduğum ilk fırsatta bu durumu Melis'e sormam gerektiğinden emindim!

 

Telefonuma gelen aramalara göz attım. Yaklaşık üç kez hastanedeki bir doktorun asistanı tarafından aranmıştım. Bugün günler süren bir düşünme sürecinin ardından sonunda Doruk'a ait olan kanlı peçeteleri DNA testi için hastanedeki doktora iletmiş ve günün ilerleyen saatlerinde bana dönüş yapmasını sağlamıştım. Telefonumdan arayan son numaraya dönüş yaptım. Birkaç saniyelik beklemenin ardından doktorun sesini alabilmiştim.

Konuya direk girip test sonucunu sordum. Daha fazla beklemeye tahammülüm kalmamıştı.

 

"Sonuç negatif Efsun Hanım." Doktor bir şeyler daha söylemek için atılsa da tek bir söz söylemeden telefonu yüzüne kapattım. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Doruk'un oğlum olmamasına üzülmeli miydin anlayamıyordum. Kafam karmakarışıktı. Onun oğlum olduğundan neredeyse emindim fakat sonuç tam tersini gösteriyordu. Defalarca Harzem'i arayıp bana cevap vermesini bekledim. Adam kayıplara karışmıştı. Kapının tıklama sesi beni kafamdaki işaretlerinden kurtaran tek şey oldu.. "Canım iyi misin? Seni bekliyoruz!"

 

"G-geliyorum Güney!" Telefonu mini süslü çantamın içine koyup aşağıya indim. Herkes tam kadro yerini almıştı. Ahuzer Hanım büyük koltuğuna kurulmuştu,. Harun Bey onun yanındaki üç kişilik koltukta Sare Hanım ve Zahir Bey'le birlikte oturuyordu. Melis'i görmek o an kalbimdeki şüphe tohumlarına bir yenisini ekledi. Buraya geleceğini bana söylememişti. Harun Bey her zaman ki sevecen haliyle "Hoşgeldin Efsun!" dedi. Aramızdaki mesafelerin kalkmasından memnundum. "Hoş bulduk Harun Bey!" Harun Bey mutluluk dolu bir bakış atıp teşekkür etti. Doruk için elimizden gelenin en iyisini yapma gayretine düşmüştük. Gece boyu tebrikler ve defileye ilişkin sohbetlerle saatleri ilerletmiştik. Misafirlik saatini çoktan geçtiğimizi biliyordum fakat nedendir bilinmez Zahir Bey oturmamız yönünde sürekli telkinlerde bulunuyordu. Bugün Sare Hanım'ın da yüzünde gereksiz bir kıvanç vardı. Bana olan bakışlarında sinsi bir ilgi saklıydı. Melis'e biraz daha mesafeli yaklaşarak tedirginliğimi hissettirdim. Benden sakladığı bir şeyler olduğuna artık emindim. O da bir kaç sohbete eşlik etse de burada oluşumdan rahatsız gibiydi.

 

Tatlılarla birlikte içecekler de dağıtılmaya başladığında uyku sersemi halim daha da belirginleşmişti. Bir an önce eve dönmek ve yatağımda kafamdaki tüm soru işaretlerini tek tek elekten geçirmek istiyordum. Ne yazık ki Harun Bey ve Sare Hanım buna hemen izin vermeyecekti. Elimdeki baklava dilimine ilgiyle baktım. Ne sevdiğimi iyi biliyorlardı. Maraş usulü dövme dondurmayla harika bir kombin olduğunu söylemeliydim. Fakat nedendir bilinmez içimdeki sıkıntı çatalımın baklavayı dürtmesine bile izin vermiyordu. Zoraki dondurmadan birkaç çatal almaya yeltendiğimde televizyondan gelen sesle neye uğradığımı şaşırdım. Adımın geçmesi o an asla bekleyebileceğim bir şey değildi.

 

"Güney tunç Atasoy'un nişanlısı Efsun Dumanlı aslında kim? Herkes bu gizemli, güzel kadını konuşuyor. Kim olduğunu öğrenenler büyük bir şok geçirdi? Sahte ilişki dedikoduları doğru mu? Haberin flaş gelişmeleri birazdan sizlerle olacak!" Endişeyle Güney'in yüzüne baktım. Tam olarak neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmiyordum. Tenimin ateşler içinde yandığını hissedebiliyordum. Korkularım gerçek olmuş olamazdı değil mi? Harun Bey kumandaya uzanıp kanalı değiştirmek istedi. "Ah hayır enişte! Gerçekten ilgi çekici bir habere benziyor! Bunu kaçırmak istediğimizi hiç sanmıyorum!"

 

"Zahir! Her zamanki zırvalıklar işte! Üzerinde konuşulmaya değer bir şey olduğunu zannetmiyorum." Sare Hanım kocasının elini hafifçe sıkıp ilgiyle okşadı. "Biraz sakin olmalısın Harun. Haberi ben de merak ediyorum." Yaklaşık 1 dakika sonra kızaran yüzümün aldığı rengi ve şekli aynada görmeye tahammül edemiyordum. Bakışlarımı kaçırıp yerdeki halının desenine mıhladım. "Bence kalksak iyi olur! Böyle saçma haberlerden pek hoşlanmıyorum!" dedi Güney ayağa kalkmaya yeltenirken. Onu durduran Zahir Bey'den başkası olmayacaktı.

"Neden bu kadar gerildiğini anlayamadım. Hakkınızda ilk defa haber çıkmıyor. Bu duruma alışmış olmanız gerekiyordu. Yoksa muhabirlerin dediği gibi sakladığınız bir şeyler mi var?" Güney yumruklarını sıkıp Zahir'in üzerine yürümeye başladı. "Haddini aşıyorsun Zahir! İthamlarına dikkat et yoksa..."

 

"Yoksa..." diye atıldı Zahir bey. Elleri sakallarında gelişigüzel dolaştı. "Ne yaparsın? Daha önce yaptığın gibi sahneden atlayıp beni de mi döversin?" İşaret parmağını reddeder gibi Güney'in burnunun ucuna yakın bir mesafede salladı. "Büyük Stara bu mahalle delikanlısı havaları hiç yakışmıyor!"

 

"Bana neyin yakışıp neyin yakışmayacağı senin sorunun değil Zahir!" dedi Güney onun yakasını sert bir şekilde kavrarken. Zahir yakasındaki elleri çözmeye çalışsa da Güney'in kinli gözlerinin ve sert ellerinin karşısında kıpırdanmaktan başka bir şey yapamamıştı.

 

"Çocuklar lütfen kendinize gelin! Sadece bir haber için karşı karşıya gelmeniz ne derece makul? Sürekli bir şeyler yazıp çiziyorlar! Bunu ilk kez yaşamıyoruz!" Harun Bey'in sözleri birbirine ters bakışlar atan iki adamı durdurmaya yetmemişti. "Lütfen Güney!" dedim rica eder gibi. "Bu özel geceyi hiçbir şeyin mahvetmesini istemiyorum." Sare Hanım alayla kıkırdandı. Ses tonundaki aşağılık tını sinirlerimi bozmuştu. Bu düşüncemin sadece bir temenniden ibaret olacağını biliyordum.

 

Güney, Zahir Bey3i yakasından sertçe koltuğa itip düşürdü. Zahir Bey dudaklarını kinle büzüp yakasını düzeltmekten fazlasını yapamamıştı. Bu evde Harun Bey'in eksik olan oğlunun boşluğunu dolduran bir akrabadan fazlası değildi. Güney'in karşısında gereğinden fazla sesini çıkarabileceğini düşünmüyordum. Aksi taktirde kendisine verilen imtiyazları kaybedebilirdi. "Güney lütfen gidelim!" Sözüm Harun Bey'i öfkeyle Zahir Bey'e sevk etti.

 

"Efsun Dumanlı birkaç ay önce hayatımıza girip güzelliğiyle ve harika tasarımlarıyla dikkatleri üzerine çekmişti. Herkes Güney Tunç Atasoy gibi yakışıklı bir Starın yanında bu harika kadını gördüğünde muhteşem bir aşk hikayesinin başladığı yönünde fikirlerde bulundu. Aşk dedikoduları kısa sürede meyvesini verdi ve genç çift nişanlandı. Bununla birlikte oklar artık Efsun Dumanlı'yı daha fazla gösterir olmuştu. İnsanlar onu araştırmaya ve kim olduğunu anlamaya çalıştı. Efsun Dumanlı Hatay doğumlu alt sınıf bir aileden gelen sıradan bir kızdı. Henüz liseyi yeni bitirmişken kendi mahallesindeki genç bir adamla ani bir evlilik kararı aldı. İşte esrarengiz olaylar bundan sonra başlayacaktı. Severek yapıldığı düşünülen bu ani evliliğin düğün gecesini kana bulanacağı hiç kimse tarafından düşünülmemişti! Kendi kocasını düğün gecesinde altınlar için öldüren katil bir kadının aramıza girip camianın en gözde bekarlarından birinin hayatında yer edinceğini kimse tahmin etmiyordu."

 

"Yeter kapat şunu!" Dedi Güney büyük bir hırsla. Sesi öyle güçlü ve gür geliyordu ki onu bu kadar sinirli gördüğüm an neredeyse hiç yoktu. Harun Bey sinir küpü bir şekilde LCD plazma televizyonun fişini çekti. Herkesten bir sır gibi sakladığım geçmişim artık dilden dile efsane gibi dolaşmaya başlamıştı. Ve bunun için hiçbir şey yapamamıştım. Yalanlar er ya da geç kendini siper olduğu muharebeden çıkarıp meydanlara düşüyordu. Sare Hanım bana aşağılayıcı bakışlar atarken "Hıh!" diye inledi. Ahuzar Hanım onu takip etti. "Çocuğumuzu kimlere emanet ediyoruz. Sen de yanlış bir şeyler olduğunu hissetmiştim." Bu söz sabrımı taşıran son damla oldu.

 

"Yeter! Benimle bu şekilde konuşamazsınız! Beni yargılayacak en son kişi bile değilsiniz." Sessizlik herkesin dilini mühürlemişti. Dişlerimi sıkarak devam ettim. "Şu pahalı giysilerin içinde kendinizi herkesten üstün mü zannediyorsunuz? Dışarıdan insanları yargılarken hiç kendimize dönüp bakmaya fırsatınız oldu mu?" Sözlerim yüzlerinde şimşekler çaktırmıştı. Bakışlarında ne bilip bilmediğimi sorguladılarını ayan beyan görebiliyordum. "Birkaç afilli kıyafet giyip lüks araçlara bindiniz diye herkesi köleniz mi zannediyorsunuz? Cemiyet kanunlarıyla sahte maskeler takan bir avuç mirasyediden fazlası değilsiniz!" Harun Bey'e başımı çevirip "Üzgünüm!" diyebildim. Ailesine gösterdiğim sert tepki aramızdaki bazı şeylerin kopma noktasına gelmesine sebep olmuştu. Bana gösterdiği anlayış, saygı ve sevgi çok değerliydi. Ama sabrım daha fazla can çekişmemeliydi. Artık onlarla hiçbir bağımın kalmasını istemiyordum. "İstifamı yarın veririm!"

 

"Efsun lütfen!" dedi Harun bey. Bu durumdan ne kadar rahatsız olduğunu anlayabiliyordum. Arkamı dönüp gitmek istediğimde hizmetli ile çarpıştık ve elindeki bir bardak kolayı fuşya rengi kıyafetimin üzerine ve bacaklarıma boca etti. "Bir bu eksikti!" dedi Sare Hanım. Beni üzmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Güney yumruklarını sıkıp beni olabilecek en hızlı şekilde kapıya yönlendirdi ve bahçe kapısından geçip hassas bedenimi hızla arabanın ön koltuğuna bıraktı. İnsanlardan sakladığım gözyaşlarım yanaklarından süzülmeye başlamış ve yüzümü sırılsıklam etmişti. Hıçkırıklarımı gizliyor acılarmı içime akıtıyordum. Güney elindeki mendille önce üzerimi gelişigüzel silip bacaklarımda dolaştırdı. Sanki üzerime atılan tüm çirkin iftiraları temizleyecekmiş gibi bunu defalarca yüzüme bile bakmadan yaptı.

 

En sonunda mendili elinden bırakıp alnını dizime yasladı. Açık kapının ardında arabanın dışında başı dizlerime yaslı bir şekilde dakikalarca kaldık. Gözlerinden dökülen yaşların tenimde bıraktığı ıslaklığı hissetmiş ve duyarsızca yaşadığımız bu ana teslim olmuştum. Dizime küçük bir öpücük bırakıp yanağını bana yasladı. "Üzgünüm! Hayatıma girdiğinde seni rahat bırakmayacaklarını tahmin etmeliydim!" Başını kaldırıp gözlerimin derinliklerine baktı. Islak kirpikleri kızaran mavi gözlerini tatlı bir çerçeveye hapsetmişti. Hiçbir şey söylemiyordum! Bu anın geleceğini, er ya da geç yaşadığım her şeyin etrafımdaki insanlar tarafından öğrenebileceğini biliyordum. Bu konuda kadere el pençe divan durmaktan fazlasını yapamazdım ve olacak olan bana rağmen gerçekleşmişti. Güney'in ay ışığının yansıdığı mavi bakışları evin büyük pencerelerinde dolaştı. İçeride kızılca kıyamet koptuğunu biliyor ve birbirini yiyen aile fertlerini kendi haline bırakıyorduk. Direksiyona geçip olabilecek en makul hızda evin yolunu tuttuk. Yaklaşık yarım saat sonra Güney'in büyük malikanesinde yerimizi almıştık. Aracımın kapısına açtı ve geçmem için elimden tutup bana eşlik etti.

 

Dakikalar sonra Güney'in kış bahçesindeki korkulukların üzerinde dolunay perisi gibi yerimi almıştım. Güney'in yüzüne bakamıyordum. Hakkımda söylenilenlerin ne kadarına inanmıştı? Benim öyle biri olduğumu düşünüyor muydu?

 

"Efsun!"

"Ne olur bir şey söyleme!"dedim kıvrılmak için deliren hassas dudaklarımı zapt etmeye çalışırken. "Ne söyledikleri umurumda değil!"dediğinde başımı eğmemek için kendime direndim. Ayağa kalkıp yüzümü ona çevirdim. Şu an ona deli gibi sarılmak kollarında ağlamak istiyordum. Ama bunu yapmaya ne gücüm vardı ne de cesaretim. Yanlış bir şey yapmamıştım ama kendimi aklamak için Allah'tan başka şahidim de yoktu. "Sana yalanlar söyledim Güney!" Bir hıçkırık dudaklarımdan firar etti. "Hayatımla ilgili her şey kocaman bir yalan yumağı! Ailemle ilgili gerçekleri sana söylemedim. Kendimle ilgili söylediklerim yalan!" Yutkundum. Beklediğim hiçbir tepkiyi vermemesi hayret uyandırıcıydı. Buna sevinsem mi üzülsem mi bilemiyordum.

 

"Ben onları daha çocukken kaybettim. Hapiste olmadığım yıllarda ise amcamın evinde bir besleme gibi yaşadım. İstanbul'a oğlumu bulmak için geldim ben!" Güçlü durmaya çalışarak gözlerimi gözlerinden ayırmadan "Hapishane konusunda söyledikleri doğru. Onu öldürmeyi istemedim bir kazaydı. O... o... Bana..." Daha fazla konuşamıyordum. Boğazıma batan dikenler değil konuşmama nefes almama bile izin vermiyordu.

 

Yanıma gelip bana sımsıkı sarıldı. Saçlarım ve yüzüm göğsündeydi. Sonunda güvercin yuvasını bulmuştu. Hassas yüreğine yaslanmış, rüzgarın hoyrat esintisinin ürpermelerine dayanmaya çalışıyordu."Seni hayal kırıklığına uğrattığımı biliyorum. Bunları bu şekilde öğrenmemeliydin ama..."

 

"Şşşşşş! Lütfen sus! Yalvarırım kendini de beni de daha fazla üzme! Hiçbir şey senin suçun değildi. Başkalarının suçlarının altında ezilmekten vazgeç!" Yüzümü göğsümden kaldırıp gözlerinin derinliklerine baktım. "Biliyordun!" Dedim delirmiş gibi. Titreyen ellerim ve aralanan ağzımla beni yanıltmasını bekledim ama inkar etmiyordu.

 

"Evet biliyordum. Başlarda çok kızdım sana ama gerçekleri öğrendiğimde hak vermekten kendimi alamadım ne yaşadığını en iyi sen biliyorsun. Ne benim ne de diğerlerinin seni yargılamaya hakkı yok! Sana geçmişini sorduğumda beni doğru düzgün tanımıyordun bile. Bu kadar derin ve yaralayıcı bir hikayeyi anlatmamak istememeni anlıyorum." Başını eğip gözlerini kaçırdı. Yüzündeki her bir kıvrımın üzerine hüzün kar tanesi gibi çökmüş ve Güney'in kadife tenindeki o rengi soldurmuştu.

 

"Senden daha suçlu olan biri varsa o da benim! Seni araştırdığımda bu bilgilere ulaştım. Tanımadığım halde haddimi bilmeyerek seni yargıladım." Yüzünde acı dolu bir gülüş peyda oldu. "Harzem'in yalanlarına inandım. Kötü bir insan olduğunu düşünüp sana karşı cephe aldım. Seni ilk tanıdığım günden beri benim için herhangi biri olmamıştım. Hislerimin beni her geçen gün esir aldığını biliyordum. Seni kıskanıyor, bir başkasına ait olma ihtimaline dayanamıyordum."

 

Gerçekleri öğrenmek içimi kanatmıştı. Demek Güney'in bana olan öfkesi ve zorbalığı bu yüzdendi. Kim bilir Harzem ona ne yalanlar uydurmuştu.

 

"Bana güvenmemekte haklıydın. Böyle davranarak diğerlerinden hiçbir farkım olmadığını sana gösterdim. Şimdi hangi yüzle sana yalanların konusunda hesap sorabilirim ki? Sana kızmaya bile hakkım yok!"

 

"Her şeyi biliyordun!" dedim yaralı ürkek bakışlarımla beni inkar etmesini umarak. Etmemişti! Benden daha dürüst biri olduğunu kabul etmeliydim. Ama bu bana kendimi daha iyi hissettirmiyordu. "Yalanlarıma susup inanmış gibi davrandın! Neden? Neden gerçekleri yüzüme haykırmadın?"

 

Alımlarımızı buluşturdu. Sıcacık esintisi yüzümün her bir zerresinde küçük sevgi dolu dokunuşlar bıraktı. "Seni incitemezdim. Zamanı geldiğinde ve bana gerçekten güvendiğinde anlatmanı istedim! Senin özelini daha fazla kurcalamaya hakkım yoktu." Aramızda geçen diyaloglar hem bedenen hem de ruhen yorgun düşmeme sebep olmuştu. Onu böyle çok dilerken nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyordum. Bir yanım hak veriyor diğer yanım ise kızıyordu. Ama en çok kızgınlığım kendimeydi. Gerçek beni insanlardan daha ne kadar saklayabilirdim ki? Kendim olmayı sevmek için neden bu kadar geç kalmıştım?

 

Dudaklarımı ince bir çizgi halini alana tek birbirine bastırdım. "Seni hayal kırıklığına uğrattım değil mi? Dünyanda lekelere boyanmış, elini kana bulamış bir kadına yer yoktu. Şimdi insanlar benimle uğraştıkları gibi seninle de uğraşacak ve itibarına gölge düşürmek için bu durumu bir fırsata çevirecek." Dudaklarıma yaklaştı. Onların titremesine mani olamıyordum.

 

"Hiçbir şey umrumda değil! İçimdeki o tabuları yıkalı çok oldu. Senin olmadığın bu hayatta ben zaten mutlu olamam. İnsanların sözlerini duymayacağız ve onlara gereken cevabı vermekten çekinmeyeceğiz. Ben sadece seninle olmak istiyorum. Geçmişte yaşadığın hiçbir şey beni bu düşüncemden geri çeviremez." Elimi tutup kalbinin üzerine bastırdı. Samimi olduğunu biliyordum. O çok özel bir adamdı. "Sen sadece bir kurbandın efsun. Mahvolan hayatının ateşi bu yangını başlatanları da yakacaktı ve yaktı. Bunun suçunu tek başına üstlenemezsin!" Bir damla yaş yanaklarımda serin bir iz bırakarak süzülürken "Bu yüzden bana kötü davrandın! Benim kötü biri olduğumu düşündüğün için..." dedim. Melis haklı çıkmıştı. Ben ne Güney'i ne de Harun Bey'i kaldıramamış, aslında sadece kendimi kandırıp küçük duruma düşmüştüm.

 

"Bana kızmakta haklısın! Seni tanımıyordum! Olaylar öyle bir gelişti ki kötü biri olduğuna inandım. Zaten ilk kez darbe yemiyordum. Bunu ikinci kez yaşayacağımdan nerdeyse emindim. Ben kafamdaki güzel kadın imajını acımasızca sana giydirdim." Ona sırtımı sönüp bahçedeki çiçeklere hüzünle göz gezdirdim. Sanki çiçekler bile düştüğüm duruma boyun bükmüştü. "Seni haklı çıkardım. Benimle olduğundan beri başın hiç beladan kurtulmuyor. Belki de Allah bile sevmiyor beni. Bunca acıyı neden yaşar ki insan!" Arkamdan saçlarıma huzur verici bir öpücük kondurdu.

 

"Belki de her şey senin kendini inşa etmen için vardır. Yeteneklerinin farkına varıp güçlenmen, kötülüğün üstesinden gelmen için!Kendini tüm yaşanmışlıklarına rağmen sevmen için!" Duraksadı. Ona cevap vermedim. Söylediklerini düşünmekten kendimi alamıyordum. "Bu gün harika bir işe imza attın Efsun! Bana muhteşem şarkılar yazdırıyorsun ve en önemlisi de binlerce hasta çocuğun umudu oldun. Biraz önce Kıvanç ve Pelin'le konuştum. Yardım çağrımız geniş kitlelere ulaşmış. Telefonlar şimdiden hiç susmuyormuş. Hasta çocuklara aile olmak isteyen ne çok insan var biliyor musun?" Yüzümü ona döndüm. Bana bundan daha güzel bir haber vereceğine inanamazdım.

 

"Ülkenin en zengin insanları fakir ailelerin maddi yükünü üstlenmek için sıraya girdi. Sesimiz ülke sınırlarını aştı, Amerika Londra gibi çeşitli ülkelerden dünya çapında destek gördü. Artık çocuklar imkansızlıklar yüzünden ölmeyecek. Bana bu fikri kazandıran sendin! Şimdi meyvesini tüm dünya çocukları toplayacak!" Yüzündeki mutluluk ve heyecan yaşadığım o korkunç anları unutturmuş ve bana yaşam kaynağı olmuştu. Boynuna sımsıkı sarıldım.

 

"Seni seviyorum Güney! Ne olur artık birbirimizi hiç üzmeyelim! Hayatımızda yalana dair bir şey olsun istemiyorum." Yüzündeki ifadesizlik ve kararsızlık ürpermeme sebep oldu. Yüzümü göğsüne yasladığımda olumsuz düşünceleri zihnimden olabildiğince uzaklaştırmaya çalıştım. Bu sözümüzü tutabilecek miydik?

 

 

🌟🌟🌟

 

 

Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%