@syildiz_koc
|
Hande Mehan (Kime veda ediyorsun?)🎶🎶
Hayatın beni kaç kez sınayacağını, daha kaç kez kendi duygularımdan vuracağını bilmiyordum. Darbe yemeye alışmaktan ve zamanla ihanetlere karşı duyarsızlaşmaktan korkuyordum. Birine güvenmek ince bir bıçağın üzerinde yürümek gibiydi. Yolun sonunu göremeden acı çekeceğimi bilirdim ama yine de o yola girmekten vazgeçmezdim. Aptal bir kızdım. Darbe yemeye o kadar alışıktım ki artık acaba daha beni ne bekliyor diye düşünmeye gerek bile görmüyordum.
Zişan ve Ceyda benim için büyük bir komplo planı uygulanmıştı. Aramızdaki ilişkinin sahte olduğunu, benim bir sabıkalı olduğumu öne sürerek toplum nazarında hem Güney'i hem de beni itibarsızlaştırmaya çalışıyorlardı. Aramızdaki şey sahte değildi. Güney'le birbirimizi seviyor ve bir gelecek planlıyorduk. Benim geçmişte ne yaşadığım hiç kimsenin sorunu değildi ve bunun televizyonculara malzeme edilmesi ahlaki açıdan sağlıklı bulduğun bir durum asla olamazdı. Özellikle de pek çok insanın acısına derman olabileceğimiz o gecede böyle bir planın hayata geçirilmesi canavarcaydı. Sırtımda kocaman bir kambur taşıyordum. O kambur yaşadığım her olayla öğrendiğim her gerçekle biraz daha büyüyor ve bedenimden çok ruhuma ağır geliyordu. Engin Güney'e ihanet etmişti. Onun hayatını mahvetmek istemiş ve arkasından korkunç işler çevirmişti. Bu gerçeği Güney'e söylemek zorundaydım. Daha fazla dost sandığı birinin yalanlarıyla yaşamamalıydı.
Aynanın karşısındaki duruşuna baktım. Her şeye rağmen hem bedensel hem de psikolojik açıdan iyi görünmek zorunda olduğumu biliyordum. Artık saklanmayacaktım. Geçmişimle yüzleşecek ve kendimi olduğum gibi kabul edip sevecektim. Artık yalan yoktu. Sabıkalı olmaktan utanmayacak, ailemin yaşadıklarının yükünü tek başıma omuzlarıma alıp kendimi ezmeyecektim. Güçlü bir Efsun istiyordum. Oğluna dünyanın en güçlü annesi olduğunu gösterebilecek bir Efsun!
Beyaz gömleğin üzerine gri ceketimi geçirip yakalarını düzelttim. Gri pantolonumla oldukça ciddi ve vakarlı duruyordum. Söyleyeceklerimi gölgede bırakmayacak bir makyaj yapıp saçlarımı tepeden hoş bir at kuyruğu yaptım. Bugün hakkımda çıkan haberlere basın açıklaması yapacak ve kendimi ortaya koymaktan çekinmeyecektim. Artık kimse geçmişimi kullanarak beni üzemezdi.
Beni bahçede bekleyen Güney'in tam karşısına geçtiğimde kalbim söyleyeceklerimin etkisiyle deli gibi çarpıyordu. Bana uyumlu olması için benzer renklerde ciddi bir kıyafet giymişti. Dün gece bu basın açıklamasını planlamak için epey konuşmuştuk. O da benimle aynı duruşu sergiliyordu. Utanılacak hiçbir şey yapmayan onurlu bir insan duruşunu... Yanımda olduğunu biliyordum. Bu bana güç veriyordu!
"Üstesinden geleceğini biliyorum. Bizi yıpratmak, üzmek isteyen herkese gereken cevabı vermekten çekinmeyeceğiz!"
"Çekinmeyeceğiz!" dedim ellerini sımsıkı kavrarken. Araca binip basın açıklaması yapacağım mekana geldik. Etrafımız büyük bir basın ordusuyla çevrilmişti. Güney aracımın kapısını açarken mikrofonları neredeyse ağzımın içine sokacak kadar yaklaşmışlardı. Onlara verecek hiçbir cevabım yoktu. esas cevabı tüm mikrofonların bulunduğu o kürsüde vermeyi planlıyordum. Büyük bir odanın içerisine gelmiştik. Geçtiğimiz dar koridordan sonra ışıkların biraz daha artmış olması içimdeki gerginliği daha da harlamıştı. Karanlık beni gizleyen büyük bir örtü gibiydi. Ve ben bugün yüzümün her bir derisini görebilecek bir insan topluluğunun arasında acılarıma fitne tohumları ekmek isteyen herkesle yüzleşecektim.
Karşımda demir sandalyelerde oturan basın mensupları vardı. Ellerinde kayıt defterleri, kameralar ve mikrofonlarla benden gelecek her bir sözcüğün hevesi içerisindeydiler. Mikrofonların hazır bekletildiği masaya geçmek üzere hareketlendim. Kıvanç sol yanıma Güney ise sağ yanıma oturmuştu. İkisi de suskunlukla benden gelecek açıklamayı beklerken önümdeki sudan küçük bir yudum aldım. Derin bir nefes alıp sözlerime dik duruşumu koruyarak başladım.
"Değerli Basın Mensupları, Bugün burada, hayatım boyunca yaşadığım en karanlık anları ve bu karanlığın içinde kendi ışığımı nasıl bulduğumu sizlerle paylaşmak için bulunuyorum. Adım Efsun. Hakkımda çok fazla şey duyduğunuzu biliyorum. Beni araştırmak ve hakkımdaki gerçeklere ulaşmak isteyen, bu uğurda güçlü delillere dayanmaksızın yalan yanlış haberler yaparak itibarımı zedelemeye çalışan insanlarla karşılaştım. Bugün, size kendi hikayemi süslemeden, hiçbir yalanın ardına saklanmadan anlatmak istiyorum.
Bir kadın olarak, hayatım boyunca birçok zorlukla karşılaştım. Ancak, en büyük sınavımı, beni gencecik bir kızken istismar edip kendimden utanacak hale getiren kişinin bıraktığı korkunç geceyle verdim. Demir... Evlenmeden önce, onun bana yaşattığı fiziksel ve duygusal şiddeti pek çok kişiye anlattım. Bunu ne zaman yapmaya çalışsam adını namus koydukları bir bencillikle susmamı istediler. Tacizler ve duygusal şiddet arttığı halde ağzımı kapatan hoyrat ellere teslim olmaktan fazlasını yapamadım. Belki utandım, belki korktum, belki de bir gün bir şeylerin değişeceğine inandım. O düğün gecesi, hayatımın sonunu getirebilecek bir karar almak zorunda kaldım. O gece, bana bir kez daha zarar vermeye çalıştı. Artık daha fazla dayanamazdım. Kendi hayatımı korumak, kendi bedenime ve ruhuma sahip çıkmak için harekete geçtim.
Bugün burada, bir katil olarak değil, hayatta kalmış ve onurunu korumuş bir kadın olarak duruyorum. Bana yöneltilen suçlamalar, yaşadığım korkunç olayları görmezden gelerek, beni sadece bir suçlu gibi göstermeye çalışıyor. Ama gerçeği hepinizin bilmesini istiyorum: Ben, sadece hayatta kalmaya çalışan bir kadındım. Taciz ve şiddet dolu bir döngüde, kendi varlığımı ve kimliğimi korumak zorunda kaldım.
Bu dünyada, ne yazık ki benimle benzer deneyimler yaşayan çok fazla kadın var. Şiddete, tacize ve tecavüze maruz kalan, ama seslerini duyuramayan kadınlar... Bugün burada, onların sesi olmak istiyorum. Kendilerini savunmak zorunda kalan her kadının, her bireyin arkasındayım. Beni yargılamadan önce, yaşadıklarımı anlamaya çalışmanızı rica ediyorum. Bu bir tercih değildi; bu bir hayatta kalma mücadelesiydi.
Bu gün karşınızda her şeye rağmen ayakta durmaya çalışan bir kadın olarak duruyorum. Çatı katına ölüm fermanını yazmak için hapsedilen, namusunu koruma adı altında tecavüzcüsüyle evlendirilen o küçük kız büyüdü. Kendi hayallerini yaşamak tertemiz bir dünya kurmak istiyor. Gücünü, yeteneklerini keşfedip kendisine acı veren bu dünyada kalıcı güzel izler bırakmak gibi gayeler edindi. Tüm hayatını mahvetmek pahasına kendisini korumaya çalıştı ve derin acılarını geride bırakarak yeniden başladı.
Şiddetin her türlüsü, kimden gelirse gelsin, kabul edilemez. Adaletin, yaşadıklarımı göz önünde bulundurarak hakkımda doğru kararı vereceğine inanıyorum. Ama en önemlisi, buradaki herkese, özellikle de kadınlara sesleniyorum: Sessiz kalmayın. Sizi inciten, size zarar veren insanlara boyun eğmeyin. Çünkü sizin hayatınız, sizin varlığınız, her şeyden daha değerli. Teşekkür ederim."
Beni soluksuz dinleyen kalabalıktan büyük bir alkış sesi yükseldi. Bugün ağzımı kapayan o elleri kırmış ve gerçekleri tüm dünyaya haykırmıştım. Ben masumdum... Utanacak hiçbir şey yapmamıştım. Asıl utanması gerekenler bu sessizliğe susan amcam ve yengemdi. Beni Demir'e sunmuş ve nefret ettiğim adamın bana her istediğinde tecavüz edebilmesi için yol açmışlardı. Demir'in annesi iyi bir evlat yetiştirmeye çalışmamıştı. Oğlunun suçlarını örtmek için beni bir paçavra gibi onun hayatına yama yapmak istemişti. Benim mahvolan hayatım onların umurunda bile değildi.
düşüncelerimden bir çırpıda kurtuldum.Alkışların arasında Güney ile el ele dışarı çıktık. Karşımda gördüğüm yüz dudaklarımın gülümsemek ve kızmak arasında kalmasına sebep oldu.
"Harun Bey!" Yüzündeki buruk tebessümü esirgemeden yanıma gelip tam karşımda durdu. Üzerinde hoş bir takım elbise vardı. Kır saçları güzelce taranmış ve sakalları kendisine yakışacak bir uzunlukta bırakılmıştı.
"Merhaba!" Dediğinde bakışlarım Güney'i buldu. Sanırım bizi yalnız bırakması gerektiğini hemen anlamıştı. "Ben buralardayım!" Diyerek bizi Harun Bey'le yalnız bıraktı. Muhtemelen Harun bey de biraz önce yaptığım basın açıklamasını dinlemişti. Ne yazık ki ben kalabalığın arasında onu fark edememiştim. Bu konuyla ilgili konuşmadan önce halletmemiz gereken başka meselelerimiz olduğunu biliyordum.
"Neden şu kafede biraz oturmuyoruz?" diyerek bana pembe parlak yıldızların olduğu hoş bir kafeyi işaret etti. "Olur tabi!" Dedim zoraki bir tebessümle. Aklımda o korkunç gece vardı. Zahir Bey'in ve Sare Hanım'ın yaptıkları affedemiyordum. Aslında onların çirkin sözlerinin faturasını Harun Bey'e kesmem doğru bir davranış değildi. Fakat Harun bey hayatında olduğu sürece bir şekilde onları da görmek zorunda kalacağımı biliyordum. Doruk'tan uzak kalma ihtimali ise öldürücüydü.
Kafeye yerleşip karşılıklı oturduk. İkimiz de kahve söylemiştik. Ben sütlü yumuşak bir şey içerken Harun bey sert bir espresso tercih etmişti. Konuya girmek için parmak boğumları ile oynadığını, kravatını gevşetip en doğru cümleleri seçmeye çalıştığını biliyordum. Onu bu zahmetten kurtarmak için ilk cümleleri sarf eden yine ben oldum.
"Olanlar da bir suçumuz olmadığını biliyorum Harun bey. Bana ne kadar değer verdiğinizin farkındayım. Fakat ne yazık ki ilişkimizin iyi bir seyirde devam etmeyeceği de ayan beyan ortada. Sare Hanım ve Zahir Bey'le yıldızımız bir türlü barışmadı. Buna Ahuzar Hanım'ın bana olan nefreti de eklenince kendimi o ailede bir köşeye yerleştiremedim."
Elini dostane bir şekilde tutup mavi bakışlarına odaklandım. "Lütfen kendinizi suçlamayın! Bana bir patrondan çok baba gibi davrandınız. Çok şey paylaştık biliyorum ama beni anlamanızı istiyorum. Belki de böyle olması gerekiyordur." Yutkundum. Gözlerine bakamıyordum. Bakışlarına düşen hayal kırıklığı gecenin örttüğü ayı ışığı gibi sahiciydi.
"Neler hissettiğini biliyorum Efsun. Sare Hanım sana karşı pek nazik olmadı. Zahir'in saçma tutumunu söylemeye gerek bile yok. Haklısın. Bu şekilde davranmaları gerçekten yanlış fakat beni kıran şey senin kalbinde hiç yerimin olmadığını görmem. Bir çırpıda hayatımdan çekip gitmen beni incitiyor. Sare normalde böyle biri değildi. Çevremdeki hiçbir arkadaşımın ondan incindiğini hatırlamıyorum. Sana karşı olan tutumunda Doruk'un hastalığının da etkili olduğunu düşünüyorum. Bunlar halledilmeyecek meseleler değil."
Sare Hanım'la olan ilişkimi Harun Bey'e yansıtmam doğru bir davranış değildi elbette. Fakat başka bir çıkış yolu bulamıyordum. Kimseye saygısızlık etmek istemesem de kendimi her seferinde tartışmanın ortasında buluyordum. Harun Bey'i kırmadan ve saygısızlık etmeden bu sorunu nasıl çözeceğimi bilemiyordum. Sare Hanım'dan ve Zahir Bey'den uzak bir şekilde Harun Bey'le olan dostluğumuzu devam ettirebilir miydim?
"Benim için çok değerlisiniz. Onlar ise hayatınızın bir parçası. Keşke bu konuda daha sabırlı olabilseydim ama olanlardan sonra bu durumu nasıl aşacağımızı bilemiyorum."
"Sare ile konuştum. Sözlerinden pişmanlık duyuyor. Bence gerçekten inanarak çabalarsak bir şeyleri düzeltebiliriz. Hem..." Sözünün burasında kalbine bir ok saplanmış gibi sendeledi. Yüzü hüznün öldürücü nefesiyle mücadele ediyordu. "Doruk... O iki gündür seni sayıklayıp duruyor. Sana diğerlerinden çok daha fazla alıştı. Desteğin önemli Efsun! İlişkilerimiz için çaba sarf etmemiz gerektiğini düşünüyorum! Ne doruk ne de ben bu çözülüşü kabullenemedik!" Doruk'un adını duymak kalbime binlerce hançerin aynı anda saplanmasıyla eşdeğerdi. Aklımdan çıkaramadığı yegane şeydi Doruk! Hasta yüzü aklıma her geldiğinde nefes alamıyordum.
"Onu ben de çok özledim!" dedim ağlama isteğimi yutkunmalarımın ardına hapsederek. Daha fazla düşünmeye gerek yoktu. Doruk ve Harun Bey benim için çok değerliydi. Sare Hanım ve Zahir Bey gibi değersiz iki insan için onları kaybetmek istemiyordum. Derin bir nefes alıp benden cevap bekleyen o mavi gözlere odaklandım.
"Tamam! Sanırım siz haklısınız. Aramızdaki dostluk için fedakarlık yapmaya hazırım ama lütfen aynı sabrı Sare Hanım ve Zahir Bey için göstermemi beklemeyin. Onların olmadığı ortamlarda görüşmeyi tercih ederim." Harun Bey'in yüzündeki tebessüm bu durumu kabullendiğinin göstergesiydi. "Senin olgun biri olduğunu biliyordum. Yaşananlar için gerçekten çok üzgünüm! Ama bir yandan da olan bitenin gerçek seni keşfetmende etkili olduğunu düşünüyorum. O haber başkalarının ne düşündüğünü önemsemeyen güçlü bir Efsun yarattı. Aramızdaki duvarların yıkıldığını hissediyorum."
Kahvemden bir yudum alıp bakışları kaçırdım. "Aslında beni bu konuda destekleyen ve değişimimi sağlayan esas faktör Güney! Bana verdiği değer, saygılı durusu ve destekleri kendimi hapsettiğim o kafesin kırılmasını sağladı. Belki de bir ilişkide en gerekli olan şey bunlardır!" Harun Bey'in gözlerindeki ışıltı kalbimde tatlı kıpırdanmalara sebep olmuştu. "Sizi böyle mutlu görmek beni dünyanın en huzurlu insanı yapıyor. Yaşadıkların çok ağır! Seni koruyamadığım için çok üzgünüm!" Ben şaşkın bakışlar eşliğinde gözlerimi birkaç kez kırparken yanlış bir şey söylemiş gibi kıpırdandı. Elimdeki kahve fincanın ağırlığını taşımayıp yüzümdeki tuhaf ifadeyle devamında yapacağı açıklamayı bekledim.
"Neden böyle söylediğinizi anlayamadım! O zamanlar tanışmıyorduk bile. Beni korumanız nasıl mümkün olabilir?" Abartılı bir şekilde güldü. Gözlerindeki sinsi korkuyu fark etmiştim fakat yapılacak bir açıklama bulmak güçtür. "Haklısın! Seni o zamanlar tanımak ve yardımcı olmak isterdim. Birbirimizle bu kadar geç karşılaşmamız kaderin bir oyunu gibi!" Kafamdaki çılgın taşlar beynimi paralasa da daha fazla üsteleme gereği duymadım.
"Merak etmeyin! Demir öte dünyayı boylasa da onu destekleyip suçlarını örtbas eden ailesi artık adaletten kurtulamaz. Bu konuda gerekeni hukuki açıdan yapması için avukatıma yetki verdim. Dava açıp suç duyurusunda bulunduk. Artık suçları ile yüzleşmekten kurtulamayacaklar. Bana attıkları iftiraları bizzat kendileri temizleyecek!"
Kahvesinin son yudumunu alıp "Çok yerinde bir karar! Seninle gurur duyuyorum! Suçlular cezalarını çekmeli!"
"Haklısınız! Buna geç bile kaldığımı düşünüyorum. Hapse girdiğimde yalnızlığımdan faydalanıp bana olmadık iftiralar atmışlardı. Daha fazla yalanlarının altında ezilmeye tahammülüm yok! Belki benim çabalarım başka kadınların başarı hikayelerine dönüşür!" Başını beni onaylayarak salladığında dünyanın en zengin insanlarından biri olduğunu düşündüm. Babamı kaybetmiştim fakat Harun Bey ondan kalan yaralarımı iyileştirmek için her şeyi yapıyordu. Ayağa kalkıp birlikte kafeden yavaş yavaş uzaklaşıp yeşil bir oyun parkında dolaşmaya başladık.
"Sorunlarımızı hallettiğimize sevindim!" "Ben de!" dedim büyük bir mutlulukla. "O saçma haberlere gereken cevabı verip dik durduğun için seninle gurur duyuyorum. Sen dünyadaki en güçlü kadınsın Efsun! Fırsat verildiğinde her şeyi başarabileceğini biliyorum." Yüzümde çocuksu bir tebessüm peyda olmuştu. Daha fazla düşünmeden boynuna sımsıkı sarıldım. Küçük bir bocalamanın ardından ellerinin belimi kavraması ve başının boynundan arta kalan o boşluğa ilişmesi uzun sürmedi. Kokusundaki o tanıdıklık uzun zamandır peşimi bırakmıyordu. Onda bir farklılık seziyordum. Sanki simasını çok önceden görmüş ve hafızamın bir yerine kazıyıp bugünü beklemiştim.
Bedenlerimiz ayrıldığında gözlerindeki hüzün yüreğimi jiletledi. Mutlu olduğumu hissedebiliyordum fakat o pırıltıların arasına gizlenen acı görmezden gelinecek gibi değildi. "Bana her baktığınızda kederli bir ifadenin yüzünüze sindiğini görüyorum." Kısa bir sessizliğin ardından adım sesleri güçlü ve karizmatik tınısına eklendi. "Seni birine benzetiyorum."
"Kime?" Merakım yine boş durmamış ve Harun Bey'i dilindeki düğümü çözme konusunda sıkıştırmaya başlamıştı. "Benim için önemli olan bir kadını andırıyorsun!" Şaşkınlıkla gözlerimi kırptım. "Benim gibi meraklı birini daha fazla bekletmeseniz!" Sabırsızlığım dudaklarının yanlara doğru yayılmasına sebep oldu. "Gençlik yıllarımda birine aşık olmuştum. Kavuşmayı çok istedim! olmadı. Aramıza yıllar, mesafeler girdi! Unutmak için çok çaba sarf ettim ama gönlüme söz geçiremedim. Eğer evlenebilseydik muhtemelen kızım ve annesiyle dünyanın en güzel yuvasını kurup mutlu bir aile olabilecektim." Bakışlarım hüzünle gözlerine kaydı. Şimdi bana olan yakınlığının ve sevgisinin sebebini anlayabiliyordum.
İçimdeki meraka daha fazla engel olamayıp, "Ona ne oldu?" Diye sordum. Bakışlarını kaçırıp gözlerini yumdu. Bana bakmaya cesareti yok gibiydi. "Onu kaybettim Efsun? Ne sevdiğim kadını hayatıma alabildim ne de kızıma sahip çıkabildim! Öylece elimden kayıp gittiler. Bir araya gelmek istemiştik ama kader aramızdaki tüm köprüleri hiç ummadığım bir anda yıkıp attı. Köprüler yıkıldığında ayaklarımızın üzerinde duramayıp biz de uçurma doğru yuvarlandık!" Yutkundum. Onun böyle yaralı bir hikayesi olduğunu hiç düşünmemiştim. Kızını ve aşık olduğu kadını kaybetmişti. Ne kötü yazıydı ki şimdi de Harun Bey"i Doruk'un hastalığıyla imtihan ediyordu.
"Çok, çok üzgünüm!" diye sayıkladım. Söyleyecek hiçbir kelime bulamıyordum. "Biliyorum. Ben de çok üzgünüm! Ama ne kadar güçlü olursak olalım bazen bizim için çizilen kadere razı olmaktan başka bir çare bulamıyoruz."
"Haklısınız!" Elleri omzumu kavrayıp dalgınca yürüyen beni kendine çevirdi. "Hem artık üzülmüyorum baksana! Dünyalar güzeli bir kızım daha oldu! Yaramazlıkta herkesi solda sıfır bırakan ay parçası gibi bir de oğlum var! Sevgi varsa her şey iyileşip güzelleşiyor!"
"Sevgi var!" Harun Bey'i ve Doruk'u çok sevdiğimi kimse inkar edemezdi. Onların varlığı benim için paha biçilemezdi. Telefonumun ısrarla titreşmesi bize ayrılan sürenin dolduğunu haber veriyordu. Kısa bir korna sesi duyduğumda başımı hemen sol yanıma çevirdim. Güney kendi güzel yüzünü çevreleyen araç penceresinden hafifçe sarkıp araç kapısını açtı. "Bence sohbete evde devam edelim! Aşçımız Muzaffer Bey harika yemekler yapmış bizim için!" Harun Bey gelmeye pek gönüllü olmasa da Shrek filmindeki çizmeli kedi gibi "Lütfeeen," diyerek masum masum baktım. Küçük bir afallayışın ardından oldukça sevimli görünen dişlerini göstererek karizmatik bir şekilde gülümsedi. "Neden olmasın! Sanırım 1,5 saatlik bir zaman ayırabilirim." Aracın arka koltuğuna yerleşip Güney'in malikânesine doğru yol aldık.
Hayatımın en güzel günlerinden birini geçirdiğimi düşünüyordum. Babamı kaybettikten sonra hiç kimseye böyle bağlanmamış, amcamla bile bu kadar güçlü bir bağ kuramamıştım. Harun Bey kalbimdeki o yaralı boşluğu dolduran tek insandı ve her geçen gün ona biraz daha çekildiğimi hissedebiliyordum. Bağlanmak istemesem de kalbim serseri bir sokak çocuğu gibi bana isyan ediyor ve kaçıp saklandığı ne varsa beni ona itmekten çekinmiyordu.
O gün eve birlikte gidip nefis sarmalarlardan ve kızarmış sebzelerden yedik. Güney'in aşçısı öyle lezzetli şeyler yapıyordu ki evde olduğum zamanın çoğunda kendimi mutfağa saklanmış bir vaziyette buluyordum. O adamın ellerinde mutlaka sihir vardı. Bu kadar lezzetli tatlılar yapmak her yiğidin harcı değildi. Yemeğin ardından tatlılarımızı bahçede yemiş ve hoş bir sohbetin ardından Güney'in söylediği güzel şarkılarla birlikteliğimizi tamamlamıştık. Harun Bey'in de güzel bir sesi vardı. Kendisinden istekte bulunduğum tüm parçaları Güney'e rakip olacak kadar iyi bir şekilde söyleyebiliyordu. Sanırım aralarında en çirkin sesi olan bendim. İnsanlar beni dinlemektense muhtemelen kapı gıcırtısını ya da tuvalet pompasının sesini dinlemeyi tercih ederlerdi. Allah vergisi işte! Olmayınca olmuyor ne yapalım!
Harun Bey'in şoförünü görünce işaret edip önüne durdurdu ve arabasına binip el sallayarak bizden uzaklaştı. Telefonumu kontrol edip Harzem'den herhangi bir arama olup olmadığını kontrol ettim. Ne aramalarıma ne de mesajlarıma cevap vermiyordu. Başının belada olduğunu düşünüyordum. Bana neden ulaşmak istediği, ulaştığında ne yapmaya çalışacağı merak konusuydu. Artık suyunun ısındığını biliyor olmalıydı. Yiğit'in yerini söyleyeceğini ve beni ona kavuşturacağını biliyordum. Sırtını dayadığı insanların karaktersiz, kötü insanlar olduğunu anlamıştı. Ve ne yazık ki Harzem'i peçete gibi kullanıp bir kenara atmışlardı.
Düşüncelerimi Güney'e belli etmemeye çalışıyordum. Yeniden eve geçip Güney'le yalnız kaldığımız bu güzel anların tadını çıkarmak istedim. Üzerimi değiştirmiş, sıcak bir duşun ardından daha rahat bir şeyler giymiştim. Bizim içim hazırladığı koltuğuna göz gezdirdim. Yumuşacık battaniye beni resmen görünmez tellerle kendine çekiyordu. Atıştırmalıklar, meyveler... Of of! Yiğidim kalbime giden yolu çözmüş, oraya gitmek için tren rayı bile inşa etmişti.
Bana bakarken gözleri ışıl ışıldı. Belli ki tüm gün birlikte geçireceğimiz anların hayalini kurmuştu. Artık düğünümüze sayılı günler kalmıştı. Heyecandan kalbim rotasını şaşırmış, kan yerine aşk pompalamaya başlamıştı. Bir zamanlar gelinlik benim korkuyla giydiğim bir şeydi. Düşüncelerime ve duygularıma bakarsam onun kefenden neredeyse hiçbir farkı yoktu. İlk defa aşık olduğum biriyle bir yuva kurma hayali taşıyordum. O adam Güney'di. Yarın gelinlik provama gidecektik. Düğüne bir ay kalmıştı. Yoğun bir şekilde hazırlık yapıyorduk. Davetli listesi, düğün yemekleri, pasta ve diğer her şeyi en iyi şekilde hazırlamanın kaygısını güdüyorduk. Özel tasarım bir gelinlik giyeceğimi biliyordum. Gelinliğimi bizzat tasarlamış ve en güzel şekilde hazırlanmasını istemiştim. Benim onu dikecek zamanım yoktu bu yüzden benden tasarım konusunda hiçbir eksiği olmayan ortak bir dostumuza bu işi bıraktım.
Melis de en az benim kadar heyecanlıydı. Bu düğün işini organize etmede benden çok daha fazla çaba sarf ediyor, her şeyin en güzelini hazırlamak için beni darlayıp duruyordu. Akşamın bu saatlerini seviyordum. Güney'in dizlerine uzanıyor ve onunla birlikte sakin sıradan bir akşam geçiriyorduk. Sıradan kelimesi Güney gibi işini hayatının her yerine taşımak zorunda olan insanlara hoş gelen bir sözcüktü. Sürekli spot ışıklarının altında olmak, şarkıların ve konserlerin dünyasında cafcaflı yaşamak Güney'in kaderi olmuştu. Bu yüzden benimle geçirdiği sakin zamanları iple çektiğini biliyordum.
Korkunç bir film açıp kanepemize kurulduk. Tatlı battaniyeyi üzerine atıp patlamış mısırlarımızı hazırlamak üzere mutfağa geçtim. Mutfağı ateşe vermem Güney'in asla isteyeceği bir durum değildi. Bu yüzden peşimden gelip işe el atması uzun sürmedi. Hadi ama! Sadece bir mısır patlatmadan ne olabilir ki? Sonuçta bomba değil. Sakin sakin patlatacaktım işte! Yok bana güven olmazmış! Yok ben düdüklü tencerede mısır patlatmaya çalışarak evi havaya uçurabilirmişim. Evini seviyormuş ve bana zarar gelmesine tahammül edemezmiş! Mış mış mış!
Neyseki kazasız belasız mısırlarımızı patlatıp sıkma portakal suyumuzu alarak rahat koltuğumuza geçebilmiştik. Korku filminin dehşet sahneleri başlamadan kendimi battaniyenin altına atmış ve Güney'i benimle film izlediğini pişman etmiştim. "Lütfen lütfen Güney bana adamın kafasını kesmediğini söyle!"
"Kesti sevgilim! Şu an adamın başını saçlarından tutarak sallamak suretiyle egzersizi yapıyor!" Bir çığlık atıp "Olamaz zavallı George!" diye mızmızlandım. "Hayır George değil tatlım bu Adam! George'u kesip bağırsaklarından kendine küpe yaptı!" Iyak diyerek guruldayan midemi güçlükle zapt ettim. Midem isyan halindeydi her an içimdekileri yere boşaltabilirdi. Bu patlamadan Güney'in hasar alabileceğini düşünüp kendimi olabildiğince tutmaya çalıştım. Resmen midemizi bulandırmak için film izliyorduk. "Şeytan çıktı mı Güney? Lütfen doğruyu söyle hâlâ kızın içinde değil mi?"
"Evet oradan çıkıp benim içime girdi!" Güneyse korku dolu gözlerle baktım. Yüzündeki sinsi ifade kafasına yastığı geçirmeme sebep olmuştu. "Benimle dalga mı geçiyorsun?"
"Evet!" derken yüzündeki eğlendirici ifade sinirlerimi bozmuştu. Yastıkla karman çorman ettiğim saçlarını elinin tersiyle düzeltti. "Bana kızın adamın cesedini kıyma makinasını götürdüğünü söylemeyeceksin değil mi?"
"Lahmacun bile yapıyor olabilir. Buna inanmak istemiyorum Efsun!" Gözlerimi kapatıp parmaklarımın arasından sahneyi didiklemeye başladım. Kendimize bu işkenceyi neden yaptığımız hakkında en ufak bir fikrim yoktu! Resmen bir deli saçmasını izliyorduk! "Ah olamaz! Bu şeytanlı kız iyice zıvanadan çıktı!" Televizyonu kapatıp alık alık ekrana bakan gözlerimi süzdü. "Sanırım sana daha fazla işkence yapmamalıyım! Korku türünün dışında bir şeyler izlemelisin!" Bir anda toparlanıp saçlarımı düzelttim ve dimdik durup bıyık altından yan yan Güney'i süzdüm. "Hiç de bile! Korktuğumu da kim söyledi? Ben senin gururun incinmesin diye eşlik etmek istedim. Tek başına korktuğunu düşünme diye yani!" 32 diş sırıtarak yan yan bana baktı.
"Küçük sevimli bir yalancısın! Eğer Pinokyo olsaydın burnun çoktan aya ulaşmış olurdu. Yaramaz kız!" Tırnaklarımı ağzıma getirip her strese girdiğimde yaptığım gibi dişlerimin arasında öğütmeye başladım. "Doğruyu söylüyorum yalan falan yok! Ben hiçbir şeyden korkmuyorum tamam mı?" Şansızdım ben şanssız! Yemin ediyorum benden daha şanssız hiç kimse yoktu bu dünyada. Bu sözün ardından pencerenin çarpması benim sıçrayarak Güney'in kucağına atılmam ve aynı rezillikle tırnaklarımın yüzüne geçmesi... Söyleyeceklerim bu kadar!
Güney kahkahalarla gülerken dudaklarım dişlerimin arasında adeta dans ediyordu. "Sana korktuğunu söylemiştim! Korkaksın!" Kollarımı göğsümün üzerinde birleştirip yaramaz bir çocuk gibi ters ters baktım. "Korkmadım sadece biraz ürpermiş olabilirim!" Baş parmağımı ve işaret parmağımı birbirine yaklaştırıp gözlerimle Güney'e işaret ettim. "Şu kadarcık!" Kahkahalar her geçen saniye biraz daha artıyordu. " Demek şu kadarcık ha! Korkudan tırnaklarını yüzüme geçirdin Efsun! Beni gören insanlar evde senden dayak yediğimi düşünecekler!" Ben gözlerimi çizgi karakter gibi kırparken kaşlarını çatıp "Erkeğe şiddete hayır!" diye güldü. Komik değildi.
Karıncaların ekrana bakıp kaşımla gözümle yaramaz bir kız gibi işaret ettim. "Filmi Emily George kellesini kesene kadar memnuniyetle izliyordum hakkımı yeme! Her şeyin suçlusu Emily! Bu şeytan kız ortalığı karman çorman etti!" Bana biraz daha yaklaşıp çenemden tuttu ve yüzümü kendisine doğru çekti! "Bence her şeyin suçlusu sensin! Bu kadar tatlı ve güzel olmasaydın korkup bana sarılman için bu kadar organizasyona girişmeyecektim!" Gözlerimi kısıp lale gören Rıza Baba bakışı attım. "Demek bana sarılmak için bir takım organizasyonlara giriyorsun! Çok yaramaz bir starsın bay Güney Tunç Atasoy!"
Bana biraz daha yaklaştığında kendimi geriye bıraktım "Hâlâ midem bulanıyor sanırım! Bu şeytan kız bana hiç iyi gelmedi!" Güney elini cebine atıp mavi renkte bir kutu çıkardı. "Naneli şekerim var!" Profesyonel haylazlığı baş döndürücüydü. Çalan zil ile irkildik. Gelen kimse romantik anların katili olan sivri burunlu bir Gargamel'den daha iyi değildi. Derin bir iç çekip gözlerimizi devirdik. Şu bir ay bir an önce geçip gitmeliydi. Artık her sabaha Güney'in karısı olarak uyanmak istiyordum. Onu umursamayıp bana biraz daha eğildiğinde kaşlarımı çatıp gözlerimle kapıyı işaret ettim? Çok sevgili zilimiz gazı olan huysuz bir bebek gibi tuhaf sesler çıkarmaktan geri durmuyordu.
Güney toparlanıp söylene söylene kapıya yöneldi. İçinden küfür ettiğine yemin edebilirdim ama ispatlamazdım. Üzerimi düzeltip kapının önünde gördüğüm sima bütün sinirlerimi altüst etmişti.
"Merhaba yılın favori çifti! Yine çifte kumrular gibi eve kapanmışsınız." Engin davetsiz olduğunu bile bile içeri girmek için adımlarını hızlandırırken Güney neşeli görünmek için olabildiğince sahici bir şekilde gülümsemeye çalışıyordu. "Hoşgeldin engin bu ne güzel sürpriz böyle!" Bana Pinokyo diyen Güney'in şu anki yalancı samimiyetine inanmak için milyonlarca insanın aynı anda alkış tutması gerekiyordu. İçinden ne halt etmeye geldin dememek için çıldırdığını biliyordum fakat kötü ev sahibi olmamak için yutmayı tercih ediyordu ve ben artık hiçbir şeyi yutmak istemiyordum.
"Umarım romantik gecenizi bölmemişimdir!" Güney homurdanır gibi söze dahil olmaya çalışırken "Böldün!" dedim. Nezaketsiz duruşum Engin'i şaşırtırken Güney'in bakışlarını üzerime mıhladı. Dudaklarını öne doğru toplayıp "Vay canına!" dedi. "Bu kadar açık sözlü olacağını hiç düşünmemiştim. İstenmeyeceğimi bilseydim gelmezdim." Güney şaşkınlığı bir kenara bırakıp gülümsemeye çalıştı. Kuzenini aşağılar gibi üstü kapılı evden kovmamdan hoşlanmış görünmüyordu. "Efsun şaka yapıyor olmalı Engin! Keyfine bak! Burası senin de evin sayılır.
"Şaka yapmıyorum!" Dediğimde Engin'in yüzündeki ifade çoktan kızgınlaşmaya başlamıştı. Bizim yanardöner Engin ilk defa sevimli suratının dışındaki bir ifadeyle karşımıza çıkıyordu. "Efsun sen iyi olduğuna emin misin?" Güney'i başımla onaylayıp! "Çok iyiyim! Hem de çok" diye bastırdım. "Aslında lösemili çocuklar için düzenlediğimiz o özel gecede birilerinin ihanetine tanıklık etmeseydim çok daha iyi olabilirdim. Ama ne yapalım gerçeklerin farkına varmak o güne kısmetmiş!"
"Gerçekler mi?" Güney'in sayıklayışı ve yüzündeki masum ifade kalbime dokunmuştu. Ah benim tatlı çöreğim! Şu an Winx Clup perilerinin yaptığı dönüşüme benzer bir dönüşüm içerisindeydim ve tüm gücümü toplayıp üzerine atıldığı gibi Engin'i tartaklamak istiyordum. Ama kendime engel olmalı haklıyken haksız duruma düşmemeliydim. Onlara doğru birkaç adım daha atıp Güney'in tam karşısında yerime aldım. Engin'e duyduğum öfkeyi kelimelere dökmek kifayetsizdi. Bugün gerçekler açığa çıkacak, dost bilinen düşmanların maskele kirli yüzleri Güney'in önüne parça parça dökülecekti.
"Sen sahneye çıktığında yangın merdiveninin oradaki bazı konuşmaları duydum Güney!" Başımla dudaklarını kemirmeye başlayan Engin'i işaret ettim. Gözlerimdeki nefret hedefi tam 12'den vurmuştu. " Bir kaç kişiyi karşısına almış sahne performansını berbat etmek için plan yapıyordu." Güney'in bakışlarındaki şimşekler ürkütücüydü. Duraksayıp gergin bir yüz ifadesiyle Engin'in üzerine yürüdü.
"Tüm bunlar ne demek oluyor?" "Şşş-şey! Yok elbette öyle bir şey Güney! Bunu neden yapayım?" Bocalayışları ve alakasız el hareketleri ikimizi de inandırmaktan uzaktı. "Yalan söylüyor! Kendi kulaklarımla duydum Güney! Engin'in sözleri bu günkü gibi kulağımda. Her şeyi mahvetmek için fırsat kolluyordu. Hatırlıyor musun? Klip çektiğimiz o gün kamera kayıtları silinmişti. O gün o odada olaydan hemen önce Engin'in bulunduğunu hatırlıyorum. Bu işin içinde de onun parmağı var!"
Engin'in kızaran yüzü nefret dolu bakışlarımın odağındaydı. "Ona inanma Güney! Bunu neden yapayım? Biz dostuz unutun mu? Yine yalan söylüyor. En başından beri sadece yalan söylüyor, bunu biliyorsun!" Engin'in üzerine atılıp boğazlamamam için içimden ya sabır çekmeye başlamıştım. Suçlarını üstlenmeyi bile beceremiyordu. Ah Melis! Tombul güvercinim! Direkten dönmüşsün resmen! Allah kurtarmış! Bu yanardöner Engin'i eniştem yapmadığın için benden bonus paket teşekkür kazanmış olabilirsin!
Güney, bana baktığında başımı hüzün ve öfkeyle reddeder gibi salladım. "Yalan söylemiyorum Güney! Söylediklerim doğru! Bunu yapmak için hiçbir sebebim olmadığını biliyorsun! Kuzeninle aranı açmak bana hiçbir şey kazandırmaz. Engin benim de dostum!" Sözlerimin ardından Engin'e nefretle bakıp dişlerimi birbirine bastırdım. "Yani dostumdu. Emin olmasaydım sana hiçbir şey söylemezdim. O senin kariyerini mahvetmek istiyor. Adamları parayla tutup özellikle sahne performansını mahvedip seni küçük düşürmek istedi. Eğer öfkeni kontrol edemeyip sahneden atlasaydın imajın büyük bir zarar görecekti. Hatırla! Bunları ilk kez yaşamıyorsun! Sonu karakolda biten başka kavgalı konserlerin de olmuştu. İnsanlar günlerce hakkında karalama haberleri yazmıştı."
Güney o kötü günleri hatırladığında sözlerimin daha da manidarlaştığını fark etmişti. Yüzünde her geçen dakika artan bir öfke vardı. Ve bu öfkenin renginin Engin'i yakacağından en ufak bir şüphe duymuyordum. Engin'in üzerine yürüyüp yakasını tuttu ve onu duvara sıkıştırdı. "Gerçekleri söyle Engin! Efsun'un yalan söylediğine inanmıyorum. O seni severdi ve bu yüzden gelip hakkında herhangi bir karalamada asla bulunmaz."
Engin kontrollü bir gülüşle şaka yapıyormuşum gibi rahat görünmeye çalışıyordu. "Öyle bir şey yok Güney! Bunu sen de biliyorsun. Efsun'un neyi amaçladığını inan ben de anlamıyorum. Sen dostluğumuza güvenmiyor musun?"
"Güveniyordum ama artık değil! Bana gerçekleri anlat! Hiç değilse biraz olsun dürüst ol! Neden yaptın? O fotoğrafları ifşa eden de sendin değil mi? Fotoğraflar bilgisayarımdaydı ve şifreyi biliyordun. Onları benden çalıp o model bozuntusuna verdin ve bana şantaj yapması için onu hazırladın! Allah bilir fotoğraflarımın ifşa olmasında da parmağın vardır."
"Hayır!" diye sayıkladı Engin. Yolun sonuna geldiğinin o da farkındaydı. Güney, "Doğruları söyle!!" diye çılgınlar gibi haykırdığında Engin'in kanındaki barut da sonunda patlayabilmişti. "Evet!" Sessizlik. Bu fırtına öncesi sessizlikten başka bir şey değildi. "Evet ben yaptım! Duydun mu beni? Evet yaptım!" Haykırışı tüm evde yankılanmıştı. Güney'in yakasını tutan ellerini çözüp matadoruna nefretle kan soluyan deli bir boğa gibi onu kendinden uzaklaştırdı. "Her şeyi ben yaptım duydun mu? Uzaklarda aradığın düşmanın aslında benim!" Güney öfkeden ve hüzünden elektriğe kapılmış gibi sarsılarak geriledi. Engin'den böyle bir şeyi beklemediğini biliyordum. Bu benim için de flaş flaş bir gelişmeydi.
"Neden?" Biricik aşkımın gözlerinin dolması, yüreğinin titremesi beni de sarsmıştı. Onu seviyordum ve onu üzecek her şeye düşman olabilirdim. Engin pişkin pişkin cebinden sigara paketini çıkardı ve dallardan birine ağzına keyifle iliştirdi. Güney'in aksine oldukça rahat ve küstahtı. " Yanlış soruyu sordun Star! Bana pişman olup olmadığımı sormalıydın! Ve hayır pişman değilim!" Gözlerimizin içine baka baka yavaş ve kararlı adımlarla cümlelerini heceleyerek tekrar etti. "Muhteşem Star, karizmatik kral, eşsiz sanatçı Güney Tunç Atasoy'a hayatının kazığını attığım için hiç ama hiç pişman değilim!" Derin bir nefes çekip dumanını üzerimize doğru üfledi.
"Neden?" Güney zayıf çıkan sesi Engin'in üzerine atılıp eşek sudan gelemeyinceye kadar dövme isteğimi arttırıyordu. İnsan yaptığı şeyden en azından utanmayı bilmeliydi. " Neden yapmayayım söylesene! Çocukluğumdan beri hep senin övgülerinle büyüdüm ben. Hep eksik, istenmeyen, seninle kıyas edilip kabul görmeyen çocuk oldum. Güney'in dersleri daha iyi! Güneyde daha uslu ve zeki bir çocuk! Güney daha yetenekli! Güney daha yakışıklı, daha güzel, daha nazik! Koskoca bir çocukluğu ötekileştirilerek geçirmek ne demek sen biliyor musun? Üstelik bu sözleri sarf edip beni senden daha aşağılık bir varlık gibi görenler kendi annem, babam, teyzem, halamdı!" Sigaraya keyifle bakarken "Canım dediğim insanlardı!" diye sayıkladı. Bir anne-babanın evladına yaptığı en büyük kötülük... Onu kabul görmeyen değersiz bir insan statüsüne getirmek.
"Babanın ölümü bile sana kazanç oldu. Zengin akrabaların peşine düştü. Seni el üstünde tuttular. O zaman bile gururlu, muhteşem Güney olmaktan vazgeçmedin! Çalışarak kendi harçlığını kazanman yine herkesin takdirini kazandı." Güney'in yanına gelip işaret parmağıyla onu dürterek itti. " Senin bu kadar övülmene tahammül edemiyorum." Güney ayakta durmakta bile güçlük çekiyordu. Yüzündeki acı dolu ifade kalbimi acıttı. " Keşke bu kadarla sınırlı kalsaydı. Bir sokak şarkıcısı iken bu kadar ünlü olmasaydın mesela! Kızlar peşinde koşmasaydı. Adını altın harflerle billboardlara yazmasalardı. Ama yazdılar, yaptılar. Her geçen gün bir yıldız gibi parlayıp insanların gönlünü çeldin."
Güney şaşkınlıkla ellerini kaldırdı. "Yani bunun suçlusu ben miyim? Sırf bu yüzden beni karalaman, hayatını mahvetmen mi gerekiyor?" Engin sözlerinin ardında durduğunu hissettirerek burun deliklerini kocaman açtı. Nefreti yüzünden okunuyordu. Ve o günden sonra benim de aynı duyguları Engin'e karşı hissettiğimi söylemem gerekiyordu. "Bunları basit zannediyorsun değil mi? Yıllarca kabul görmemenin ne demek olduğunu bilemezsin sen! Bunu sadece ben bilebilirim. Hayatı boyunca kuzeninin gölgesinde kalan zavallı, zayıf Engin!" sigarasından hırsla büyük bir nefes çekip kalanını nefretle Güney'in duvarına bastırdı. O pahalı bir duvardı Engin! Ve yere de küllerini dökerek parkelerimizi mahvettin!
"Sırf seninle skoru eşitleyebilmek için konservatuvar okumaya başladım. Senden daha az becerikli, daha yeteneksiz olmadığımı kanıtlayabilmek için. Hiçbir zaman tüm çabalarıma rağmen aynı başarıyı elde edemedim. İnsanlar senin kuzenim olduğumu düşünerek bana yaklaştı. Büyük Star Güney Tunç Atasoy'un gölgede kalmış zavallı kuzeni... Kızlar bile bu yüzden yaklaştı! Beni bir merdiven gibi kullanıp sana erişebilmek için! Senden küçük bir randevu koparmak için beni kullandılar. Hatta bazen basit bir imzalı fotoğrafın altında bile ezildim! Sevdiğim kız da seni bana tercih ettiğinde artık sabrım taştı! Sen bir aysan ben senin üzerindeki zavallı bir çatlaktım bunca yıl! Artık o çatlak gözünü açtı. Daha fazlasına tahammül edemezdim. Seni piyasadan silmeden bana huzur yoktu."
Güney hüzünle gülümsedi. Bunca yıl Engin'in içten içe biriktirdiğini görmediği için kendisine kızdığını biliyordum. O hep düşmanlarından kötülük beklemiş yanı başındaki Engin'den asla şüphelenmemişti. Bazen hazır olmadığımız zamanlarda en güvendiğiniz insanlar tarafından hançerliyorduk. Ne yazık ki bunun farkına çoğu zaman varamıyorduk. Vardığımızda ise iş işten çoktan geçmiş oluyordu. "Yazıklar olsun! Gerçek duygularının hiçbir zaman farkına varamamıştım! Ben dost olduğunuzu sanmıştım. Kıskançlık yüzünden bu kadar büyük bir nefrete mecbur olacağım aklıma bile gelmemişti. Gözlerimi bu kadar geç açtığım için senden çok kendime kızıyorum."
Engin yüzündeki kindar tebessümle saçlarını geriye doğru savurdu. İri ela gözleri Güney'in mavilerine çalım attı bir süre. "Demek ki neymiş ? Hiç kimseye hemen güvenmeyecekmişsin ! Dostundan kazık yeme durumunu bu kadar göz ardı etmeyecekmişsin! Bana verdiğin burslar, sırf işimi hazırlamama yardım etmek için bulduğun yapımcılar... Hepsi kendimi daha aşağılık hissetmeme sebep oldu ! Senden gelen ne sadakalarını istiyordum ne de samimiyetten uzak yardımlarını. " Güney başını eğdi. Ona ne kadar iyi niyetle yaklaştığını biliyordum. Engin nankörün tekiydi. En başından beri onda bir tuhaflık olduğunu, bir samimiyetsizlik bulunduğunu hissetmiştim. Güney'le aramızdaki çekimi fark ettiği halde bana yaklaşmaktan ve Güney'i rahatsız etmekten çekinmemişti .
"Aslında daha fazla zarar vermek isterdim. Biraz vakitsiz uyandın! Efsun'u elinden alabilseydim her şey çok daha eğlenceli olabilirdi. Skoru eşitlendik. Ben de senden aşkını, mutluluğunu çalmış olurdum. Biz çifte kumrular gibi dolaşırken aşk acısı çektiğini görmek hoş olurdu. Beni buna rağmen silip atamayacağını biliyordum. Seni üzme zevkinden geri kalmam iyi olmadı . Efsun'un gereğinden fazla karakterli olması sinir bozucu olsa da eteğimdeki taşları döktüğüm için pişman değilim."
Güney'in sıktığı yumruklarını fark etmiştim. Beyazlayan parmak boğumları biraz sonra patlayacak bombanın ön haberciliğini yapıyordu. Hem aslında gerçeklerin ortaya çıkması iyi bile oldu. Etrafımda muhteşemlik budalası gibi görünmenden bıktım usandım! Seni seviyormuş gibi rol kesmeye de en ufak bir hevesim kalmadı. Artık..." Sözleri Güney'in gözüne indirdiği sert bir yumrukla sekteye uğradı. Daha fazla konuşmasına izin vereceğini sanmıyordum. Bence şu ana kadar çok bile dayanmıştı. Güney'i atmayı planladığı dayak konusunda durdurmayı düşündüm fakat canım bu haklı tepkiye engel olmak istemiyordu.
"Aşağılık!" Engin'i omuzlarından yakalayıp sertçe kapıya doğru itti. Bu itiş kakışın sinsi badboyun canını yaktığını biliyordum. Güney'i sakinleştirmek için kolundan yakalayıp sımsıkı sarıldım. Daha fazlasını yapmasına istemiyordum. Engin bir gün yaptığı kötülüğün karşılığını elbette görecekti. Sadece bunun için biraz daha sabırlı olması gerekiyordu.
Güney, nefretle atılmak istediğinde Engin daha fazla yumruğa maruz kalmamak için üzerindeki ceketi hırsla düzeltip evi terk etti. Bir süre ardından öylece bakakaldık. Güney'e sımsıkı sarılıp ihanetin bir zakkumun andıran tadını sindirmesi bekledim.
"Ona kötü olabilecek hiçbir şey yapmadım! Bana bunca fenalığı nasıl yapar?" Ellerim sevgiyle yanaklarına ulaştı. Onlara dokunmak her bir santimini ezberlemek istiyordum. "Senin bir suçun olmadığını biliyorum Güney! Lütfen kendine yüklenmekten vazgeç!" Ellerimi tutup biraz önce film izlediğimiz koltuğa yönlendirdi. Başını dizlerime yaslayıp ellerini küçük bir çocuk gibi göğsünde buluşturdu. Cenin pozisyonunu alarak kollarımda gözlerini kapamıştı.
"İhanet can acıtıyor! Bu insanla hayatımı paylaştım ben! Çocukluk yıllarımı, ilk gençlik yıllarımı o olmadan hayal bile edemiyorum. Sırf kıskandığı için bunca kötülüğü insan birine nasıl yapar? Ne çok yaftalandığımı, emek verdiğim şeyleri kaybetme korkusu yaşadığımı bilemezsin! Senden bile şüphe duymuştum." Yaşadıklarımızı hatırladığımda Engin'i duyduğum öfke soba bacası gibi kulaklarımdan tütüyordu.
"En azından artık yalancı bir sevgiyle kendini kandırmıyorsun. O pislik bir daha sana zarar veremeyecek! Mutluluk veren bir yalanla yaşamaktansa sadece bir gerçeği kabullenmek en doğrusu belki de!"
"Haklısın! Sen olmasaydın bu gerçeğin belki farkına bile varamayacaktım. İyi ki benimlesin Efsun! Sen olmasaydın riyakar insanlarla, dalkavuklarla dolu bu hayatı kabullenmem kolay olmayacaktı." Ellerim saçlarında huzurla dolaştı. "Her şeyin üstesinden gelecek kadar güçlü olduğunu biliyorum. Bana kendimi keşfetme fırsatı sundun! Sana ne çok şey borçlu olduğumu biliyorsun!" Tatlı bir uykuya dalarken yüzünde masum bir tebessüm vardı. Gülüşünü seviyordum. O gülümsediğinde karanlık bulutlar güneşin ardına saklanıyor, Kuşlar cıvıldıyordu. Gözleri bana hayatımın en güzel tutsaklarını yaşatıyordu. Boğulmak insana acı verirdi oysa. Ben Güney'in gözlerinde boğulurken nefes almaya başlamıştım.
***
Aynanın karşısındaki yansımama büyük bir heyecanla baktım. Gözlerimin içine gülüyordu. Bugün kendi tasarladığım o güzel gelinliği ilk kez üzerimde tamamlanmış haliyle görmüştüm. Uzun süre kararsızca kalem oynattıktan sonra istediğim modeli önce defterime sonra ise kumaşların üzerine aktarabilmiştim. Gelinliği kendi moda evimde tasarlamıştım. Aslında sadece basit bir atölye açmayı düşünmüştüm başlarda fakat Harun Bey'le ilerleyen zamanlarda bu işi daha profesyonel bir şekilde yapmamız gerektiğine karar verdik. Henüz pek çok iş olsa da bu moda evinde benimle çalışmak isteyecek tasarımcılarla birlikte harika işler çıkaracağımızı biliyordum. İlk açılışı da bizzat tasarladığım ve herkesten köşe bıçak sakladığı gelinliği giyerek ben yapacaktım.
"Bence muhteşem oldu! Harikasın Efsun! Sen en başından beri bu iş için yaratılmış olmalısın!" Tombul güvercinim yine methiyeler düzüyordu. Dalgalı hale getirdiğim saçlarımı omuzlarımın üzerinden geriye atıp yanaklarımı tatlı tatlı sıktı. "Uslu dur! Allık sürmüştüm daha fazla kızartmaya gerek yok."
"Ne kadar duygulandığımı tahmin dahi edemezsin! Sevdiğin adamla evleniyorsun. Üstelik kendi tasarladığın gelinliği giyerek. Kötü şeylerin bir sonunun olacağını biliyordum Efsun! Artık hayatının düzene girmemesi için hiçbir sebep yok!" Ona sımsıkı sarıldım. Eskisi kadar tombul olmasa da bence Melis yine harika görünüyordu. "İyi ki varsın dostum! Sen olmasaydın hiçbir şeyi başaramazdım." Omzumu sevgiyle okşadı. "O kadar başarılı, becerikli ve tatlısın ki üstesinden gelemeyeceğin hiçbir şey olduğunu düşünmüyorum." Tebessüm yanaklarımdaki tüm gamzeleri ortaya çıkarırken bakışlarım hafifçe yere kaydı. Duygulanmıştım.
"Hapishaneden çıktığım gün o büyük kapının ardında beni neyin beklediğini bilmiyordum. Çok korkuyordum. Caddeler, sokaklar sanki birkaç yılda değişmişti. Insanlar üzerime üzerime geliyor gibiydi. Hani esaretin bedeli filmindeki Brooks var ya aynen öyle olmuştu! Sanki alnımda kocaman bir sabıkalı damgası vardı. Gazete haberlerini okuyan insanların beni tanımasından korkuyordum. Gözümün önüne gelen felaket senaryolarını bir bilsen aklın hayalin durur. Sonumun Vurun Kahpeye kitabındaki zavallı öğretmen kız gibi olmaması gerçekten şaşırtıcı!" Gözümden mutlulukla damlayan bir damla yaşı sevgili dostum zarif bir şekilde sildi.
"Bunların geride kaldığını biliyorsun!" Kıkırdar gibi gülümsedim. "Biliyorum! O korkak Efsun gitti artık! Suçlarıyla yüzleşti! Kendisini bataklığa çeken geçmişiyle yüzleşti! Artık korkmasını gerektirecek hiçbir şey yok! Bundan çok daha fazlasını yapabileceğimizi biliyorum. Her şeye rağmen kendimi sevmeye çalışıyorum. Annemin üzerimdeki siyah silüetini öldürdüğüme inanmak güç ama inan bana bunun için çabalıyorum."
Ellerimi kendinden uzaklaştırdı ve beni kendi eksenim etrafında döndürdü. "Bugün harika bir gün! Böyle kötü şeylerden bahsederek moralini bozmanı istemiyorum. Şimdi bu muhteşem gelinlikle sevdiğin adamın yanına gidecek, elini tutup ne kadar harika bir gelin olduğunu ona göstereceksin." Dudakları dalgınca birbirine değdi. Küçük bir bocalamanın ardından "düğünden önce gelini görmek uğursuzluk" derler ama bilirsin ben pek böyle şeylere inanmam. Bence Güney seni böyle görmeli. Düğünden sonra yaptığımız partide giyeceğin kıyafeti görmesin. Olacaksa da o sürpriz olsun!"
" Tamam tombul güvercin. Ya da emredersiniz komutanım mı demeliydim?" "Hadi bakalım uslu bir kız ol ve onlara ne kadar harika işler başardığını göster!" Melis içeri girmek için çıldıran Güney'i zapt etmek üzere dışarı çıktı. Ben de pudra ile rötuşlarımı yapıp hazırlandım. Üzerimdeki sade beyaz gelinlik uzun bir kuyruğa sahipti. Kuyruğa yakışabilecek nefis bir duvak tasarlamıştım. Üzerinde tatlı yıldız motifleri bulunuyordu. Straplez gelinliğin kollarıma kadar uzanan parmaksız eldivenleri vardı. Başımdaki sade yıldızlı taçla zarifliği yakalayabilmiştim. Açılan kapının ardında karşıma çıkan kalabalığın içine girerken bacaklarımın titrediğini hissedebiliyordum. Umarım ayağındaki sivri topuklu ayakkabılarla paldır küldür düşmek gibi bir hata yapmazdım. Her ne kadar onlara alışmış olsam da bu mankenlik işleri hiç bana göre değildi. Perdenin ardındaki sanatkâr olmayı tercih ederdim.
Harun Bey'in bakışları üzerinden bir an olsun ayrılmıyordu. Muhtemelen babam hayatta olsaydı o da bana bu güzel bakışların aynısını yaşatırdı. Onları tanıştırma imkanımın olmasını isterdim. Hayatıma bu güzel, sihirli dokunuşlarda bulunan adamı eminim babam da çok severdi.
Güney hayranlıkla bana bakıp göz kırptı. Dudaklarımın kenarını ısırıp bakışlarımı kaçırmaktan kendimi alamadım. Levent de buradaydı. Melis nereye Levent oraya prensibini sevgili kız arkadaşına rağmen korumaktan çekinmiyordu. Burada Doruk'un olmaması tek hüzün kaynağım olsa da esas vurgunu Ceyda'nın kıskanç ve imalı bakışlarından yemiştim. Sonunda küçük gösterim bittiğinde ilk Güney'in karşısına geçtim. Ceyda'nın burada olması ona karşı belli bir kırgınlık hissine kapılmama sebep olsa da bu özel günün mahvolmasına izin vermeyecektim. Onun istediği de buydu. En güzel günlerimizi mahvetmek...
"Muhteşemsin! Hayallerimin de ötesinde!" Harun Bey'e bakıp "Umarım bu güzel kız bu sarışını ne demeye aldı demezler." Melis ve Harun Bey kahkahalarla güldü. Pelin elindeki mendille gözyaşlarını siliyor annem gibi hüzünlü hüzünlü bakıyordu. Biraz sonra yüksek yüksek tepeler türküsünü söyler diye ödüm kopuyordu. Bu kadar duygusal olması gerçekten şaşırtıcıydı. Onu ilk gördüğümde bir despotla karşılaştığını düşünmüştüm fakat zaman beni yanılttı. Kıvanç onun bu melankolik haline göz devirip dudak büktü.
"Hadi ama! Böyle güzel bir günde her yeri salya sümük ettin. Biraz daha ağlamaya devam edersen dalgıç kıyafetlerimi giymem gerekecek. En son Doktorlar dizisindeki Zeynep'in sevdiği adamı kaybetme sahnesini izleyip ağlamıştım. O günden beridir ağlamıyorum. Beni yeniden duygu komasına sokmak gibi bir niyetin yoktur umarım tatlış!" Sözleri hepimizi güldürmüştü. Yaramaz bir oğlan çocuğundan hiçbir farkı yoktu. Eskiden benimle didişirdi zamanla Güney'le aramızdaki yakınlığı kabul ettiğini fark edebiliyordum.
Yanıma gelip lülelerimle oynadı. "Sevgili kız kurusu! Sakın seni kabul ettiğim gibi şapşal bir düşünceye kapılma! Her şey şu Ceyda denilen manken eskisi yüzünden oldu. Sevgili starımı ona yar etmektense seninle görmeyi tercih ederim. Şimdilik verdim gitti!" Kıkırdadım. Yine giderayak laf sokma çalışmalarına bir yenisini eklemişti. Ne zaman onunla iyi olduğumuzu düşünsem vampir dişlerini ve pençelerini çıkarıp beni yanıltmak da gecikmiyordu.
"Birileri yine boş konuşmaya başladı!" Dedi Ceyda. "Al benden de o kadar !" diye ekledi Melis. Melis'in oklarının kimi bulduğunu söylememe gerek bile yoktu. Ceyda da istenmediğini pekala biliyordu. Burada olmasının mantıklı bir açıklamasını bulabilmek için beynimi 1000 delikli bir eleğin içinden geçirmiş ve anlamlı hiçbir çıkarımda bulunamamıştım. Güney'i kuyruğu gibi takip etmekten ne zaman vazgeçecekti acaba? Oldu olacak nikah şahidimiz de Ceyda olsaydı. Hatta nedime gibi eteğimi falan da tutsaydı değil mi? İçimden ya sabır çekip dişlerimi sıktım. Buraya gelmesinin kötü bir amacı olmadığından emin olmak istiyordum.
Harun Bey onların ne yaptığı ile ilgilenir gibi durmuyordu. Yanıma gelip duvağımı geriye iterek "Dünyanın en güzel gelini olmuşsun!" diye sayıklar gibi konuştu. Sesindeki zariflik içime işlemişti. Beni alnımdan öptüğünde kızaran yüzüme engel olamadım. Aramızdaki patron-eleman ilişkisinin ve bu ilişkinin getirdiği mesafelerin her geçen gün biraz daha azaldığını hissedebiliyordum. Baba-kız gibi olmuştuk.
"Varlığınız mutluluk verici! Ben dünyanın en şanslı insanı olmalıyım. Sizin kadar özel birinin hayatımda olması büyük bir mucize! Sanki yıllarca içimde büyüttüğüm o oyuk varlığınızla kapandı." Bakışlarım ailem gibi gördüğüm diğer insanlara kaydı. Duygularımı ifade etmekten çekinmiyordum. "Kendimi sizlerin varlığıyla tamamlanmış hissediyorum." Pelin gürültülü bir şekilde burnunu çekerken Kıvanç "Ağlamayacağım, vallahi de billahi de ağlamayacağım! Beni sulu göz yapmaya çalışıyorlar ve Allah kahretsin ki başarıyorlar!" diye vızıldandı. Bu kendi kendine konuştuğu ilk an değildi. Ortamdaki duygusal havayı dağıtmış ve hepimizi yeniden kahkahalara sevk etmişti.
" Sizinle tanıştığımdan beri dizi izlemeye ihtiyaç duymuyorum Efsun hanım! Öyle tatlı bir ilişkiniz var ki insanın kalbi sizi gördükçe sıcacık oluyor!" Pelin'in duygusal ruh hali beni de güldürmüştü. "Sen beni zorla kulise götürmeseydin ve Kıvanç'la iş birliği yapılıp sahneye atmasaydınız sanırım bir araya gelmemiz pek mümkün olmayacaktı !" Pelin'in bu ilişkinin mimarlarından biri olduğunu kabul etmem gerekirdi. O komik günü hatırladığında Güney'in yüzünde kocaman bir tebessüm peyda oldu. " Bela geliyorum demez gelir!" diye söylendi Kıvanç. Sanırım emeklerinin boşa gitmesinden hâlâ beni sorumlu tutuyordu.
Harun Bey'in elini tutup gözlerinin içine baktım. Bu davranışım yüzünde güller açtırmıştı. Doruk'un hastalığı onu içten içe tüketirken benimle teselli bulduğunun farkındaydım. "Ben düğün günü bana eşlik etmenizi istiyorum. Bilirsiniz, kızın babası nikah kıyılacağı zaman gelinin koluna girer ve damada kızını bizzat emanet eder! Hayalini kurduğum bu anı sizinle paylaşmak istiyorum." Harun Bey'in gözleri Güney ile benim aramda birkaç kez gidip geldi. Tam bir cevap vermeye hazırlanıyordu ki ortama dahil olan ince bir ses tüm dikkatimizi kendine çekti.
"Bence bundan o kadar emin olma!" Bakışların siyah, kalın askılı, diz kapağına kadar uzanan sade elbisesinin içindeki Sare Hanım'ı buldu. Sözleri içimde küçük bir poyraz esirmişti. Sanki üşümeye başlamıştım. Harun Bey'in hassas bakışları aniden sertleşti ve hedefini şaşıran keskin birer ok gibi karısını buldu. Bakışlarındaki tehdit içimdeki poyrazı hortuma çevirmişti. " Tahmin ettiğimden çok daha aptalsın!"
" Sare yeter!" Harun bey onu kolundan çekiştirdiğinde suratımdaki aptal ifadeyle olanları anlamlandırmaya çalışıyordum. Güney'in düşen yüzü, üzerinde konuşmamız gereken bazı meseleler olduğunu ele veriyordu. "Beni susturmandan bıktım artık! Gerçekleri konuşmak istiyorum!"
" Sare Hanım ne gerçeklerinden bahsediyor Harun bey?" Harun Bey'in yutkunması içimdeki evhamı daha da arttırmıştı. Sare Hanım kolunu Harun Bey'den kurtarıp bana yaklaştı. "Üzerinde oynanan oyunların farkında bile değilsin! Babanın yerine koyduğun adamın kim olduğunu dahi bilmiyorsun!"
Harun Bey yeniden Sare Hanım'ın kolunu kavrayıp kendine doğru çekiştirdi. Kadın onun elinde siyah bir bez parçası gibi savrulup duruyordu sanki. Sevgili patronumu ilk defa bu kadar hırçın görüyordum. "Sana şu saçmalıklarına bir son vermeni söyledim! Benimle konuşmak istediğin meseleleri evimize sakla!"
"Seninle konuşacak hiçbir şeyim yok Harun! Sadece artık bazı şeylerden yoruldum." Sare Hanım'ın bakışları Harun Bey'in tüm öfkesine rağmen yeniden bana yöneldi. Adımları beni bulduğunda Güney'in de içten içe terleyip kızardığını fark edebiliyordum. "Sana verdiğim zarfı açmadın değil mi?" Histerik bir şekilde gülüp alayla soludu. "Tabii açmazsın! Sonuçta zengin nişanlın elini cebine atmana bile izin vermiyor. Ama şanslısın! Zarfın içine koyduğum şeylerin aynısı yanımda da var." Çantasından çıkardığı bir deste fotoğrafı insanların şaşkın bakışların arasında konfeti gibi başımdan aşağı savurdu.
Melis, " fotoğraflar!" diye sayıkladı. Ceyda sinsi bir şekilde alayla bana bakarken diğerleri hayretle yerdeki fotoğraflara bakıyordu. Fotoğraflardan birkaç tanesini almak üzere eğildiğimde Güney bakmama engellemek için bileğimi tuttu. "Lütfen Efsun! Bence buradan gitmemiz en iyisi!"
Bileğimi çekip ona rağmen fotoğrafları avuçlarımda sıktım. "Hayır! Sare Hanım'ın neyden bahsettiğini anlamak istiyorum." Gözlerim fotoğraf karelerini bulduğunda şaşkınlıktan bayılmak üzereydim. "Bunlar!" Titreyen sesim Harun Bey'in bana sırtını dönmesine sebep oldu. Artık hiçbir şeyi engelleyemeyeceğini anlamış gibi beyaz bayrak sallıyordu.
İki damla yaş gözlerimden fotoğrafların üzerine akıp gitti. "Bunlar!" Gördüklerimin yalan olmasını istiyordum. Ama değildi! Annem ve Harun Bey'in fotoğraflarıydı. El ele diz dize onlarca fotoğraf... Artık bir yerlerden hatırladığıma inandığım simanın üzerindeki sis kalkmıştı. Harun Bey olarak bildiğim adam Cemal'di. Yani en azından annem ona bu isimle hitap ediyordu.
" Annenin yasak aşkının yıllar sonra ne yaptığını hiç düşündün mü?" Çocukluğumun en acı hatırası gözlerimin önüne kar taneleri gibi bir bir düştü. O kanlı asfalt karşımda dimdik durdu ve alayla kahkahalar attı. Babamın yaralandıktan sonra irileşen nemli gözleri, annemin silah tutan titrek elleri ve bizi kınamak için pencerelere koşan o zavallı insanlar... Hepsi bir anda karşıma geçip bana unutmaya çalıştığım o anları yaşattı.
Benim Harun Bey olarak bildiğim adam Cemal'in ta kendisiydi. Harun Cemal Taşpınar... Beynimin en ücra yerlerine kazıdığım bu ismi nasıl unutabilmiştim? Yıllar sonra karşıma gelmiş ve hayatımın bir parçası olmuştu. Ona sarılmıştım. Beni sevmesine saçlarıma dokunmasına izin vermiştim. Onu babamın yerine koymuştum. Babamın ölümüne sebep olan adamı bağrıma basmış, bir yuva, bir aile gibi görmüştüm. Annem onun bencil duyguları yüzünden intihar etmişti ve ben ona bir veda bile edememiştim. Hayatımın katili olan adam tam karşımdaydı. Ondan öyle çok nefret etmiştim ki kabuslarıma giren yüzünü unutmak için bilinçaltım bana hayatımın en büyük oyununu oynamıştı. Onu hatıralarımdan kovmuş ve bana yüzünü ve sesini unutturmuştu. Gözyaşlarım sel gibi akıp giderken bakışlarım yeniden fotoğrafları buldu.
Yanılmak istiyordum. Fotoğraftaki adamın karşımdaki adam olmadığına inanmak için defalarca fotoğraf ile Harun bey arasında bocaladım. Yanlış olan tek şey benim onun hayatında yer edinebilmiş olmamdı. Güney gözyaşlarına boğulan yüzümü avuçlarının arasına alıp "Lütfen gidelim Efsun!" Diye sayıkladı. Sesindeki zayıflık beni daha büyük bir utancın kıskacına sürüklüyordu.
"Neden kaçıyorsun? Neden sanki her şeyi ilk defa duyuyormuş gibi rol kesiyorsun?" Sare Hanım'ın sesi kalbime büyük bir azabın yerleşmesine sebep oldu. Sanki aynı anda binlerce çivi ruhuma batmış ve beni oluk oluk kanatmıştı. "Ne demek istiyorsunuz?" Harun Bey Sare Hanım'ın çenesini avuçlarının arasına alıp sertçe sıktı. Bundan çok daha fazlasını yapmamak için kendisini tuttuğunu biliyordum. "Yeter artık Sare! Davranışların mide bulandırıcı." Sare Hanım paldır küldür düşmek pahasına tırnaklarını geçirdiği yaşlı elleri kendinden uzaklaştırdı.
"Beni susturamayacaksın artık Harun! Her şeyi bilip de susmaya tahammül edemiyorum. Melis ve Güney her şeyi biliyordu. Seni Harun'a yaklaştırmak için onunla işbirliği yaptılar. Arkadaşın seni o etkinliğe bilerek çağırdı. Güney'le ve Harun Bey'le tanışman için o günü tesadüf gibi planlı bir şekilde hazırladı. Sen Güney'le bir araya gelecek ve Harun'un hayatına yeğeninin sevgilisi olarak girecektin."
"Hayır hayır Efsun! Ona inanma! Onu dinleme ne olur?" Melis'e elimi kaldırarak susması yönünde bir işareti yaptım. Konuşacak gücüm yoktu. Hesap soracak halim kalmamış ve tüm enerjim bedenimden saniyeler içinde tamamen uzaklaşmıştı. "Satılıksın Melis! Harun seni ne kadara satın aldı bilmiyorum ama arkadaşına olan ihanetin bugün su yüzüne çıktı." Güney ve Melis'ten uzaklaşıp nefret dolu bakışlarımı esirgemeden dişlerimi sıktım.
"Tüm bunlar doğru mu? Göz göre göre beni kandırdınız mı?" "Efsun yanılıyorsun! Seni üzecek hiçbir şey yapmadım. Seni kandırmasına izin verme! İstediği bu zaten! Seni bizden koparmak!" Güneyin sözleri bana istediğim cevabı vermişti. Her şeyi bilmiş ve susmuşlardı. Belki bu sırlar sayesinde Harun Bey'den belli başlı menfaatler koparmışlardı. Daha fazla bir şey söylemeye gerek görmeden üzerimdeki gelinlikle salondan çıktım. Güney de peşimden gelmiş ben koşarken bana yetişmek için çırpınmıştı. Onu dinlemiyordum. Arkamdan bağırmaları, durmam için yalvarmaları boşunaydı. Bana hayatımın en büyük acısını yaşatmıştı. Bedeli ikimiz için de ağır olacaktı.
İnsanların şaşkın bakışları arasında koşmaya başladık. Yağmur yağıyordu. Büyük bir sis etrafımızı sarmış ve bizi bilinmez kollarına alarak gerçeklerin sofrasında uyutmuştu. Yüzüme düşen her bir damla acılarıma şahitlik etmişti. İçimdeki yangın öyle büyüktü ki gözyaşları bile dindirmeye yetmiyordu. Sonunda beni yakaladığında adımları isteksizce sendeledi.
"Dokunma bana!"dedim kindar kindar solurken. Bana çok büyük bir yanlış yapmıştı. Asla telafisi mümkün olmayan bir yanlış. "Efsun lütfen dinle! Hiçbir şey sandığın gibi değil!" Sessizdim. İnsanın canı çok yandığında konuşma denen yetisini de gerektiği gibi kullanamıyormuş. İçimdeki kaos dışıma henüz sızmamıştı. "Yalancısın!" Zayıf sesim bana doğru bir adım daha atmasına sebep oldu. "Hiçbir şey sandığın gibi değil?" Daha yüksek bir sesle bağırdı. " Ben sana ihanet etmedim. Bilmediğin şeyler var Efsun!"
"En başından beri her şeyi biliyordun. O adamın bana ve aileme verdiği zararın farkındaydın. Hiçbir şey olmamış gibi hayatıma girmesine izin verdin. Beni bu konuda uyarmak aklının ucundan bile geçmedi." Bir hıçkırık dudaklarımdan firar etti ve omuzlarımı sarsarak ağlamaya başladım. "Senin yüzünden ailemin katili ile aynı sofrada oturdum. Ona sarıldım. Bir aptal gibi onu babamın yerine koydum." Küçük çantamı açıp içindeki zarfı çıkardım. Zarf fotoğrafın yanı sıra büyükçe bir deste parayı da içinde barındırıyordu. Paraları avuçlarımın arasına alıp sertçe sıktım.
" Onun kirli parasıyla hayatımı devam ettirmeye çalıştım ben. O paralarla doydum. Bunlarla!" Paraların tamamını rüzgâra karşı Güney'e savurdum. "Neler hissettiğimi anlayabilir misin Güney? Yaşadığım şeyin nasıl bir cehennem olduğunu, bedenimi nasıl bir zehrin dağladığını düşünebilir misin? Düşünemezsin! Çünkü sen benim yaşadığım korkunç hayatı yaşamadın! Bir besleme olarak amcanın yanında var olmadın. Sahipsizsin diye kimse seni istismarcınla evlendirmeye çalışmadı. Annenin günahının bedelini bir ömür boynunun borcu gibi ödemedin!"
Ellerimle yağmura karışan gözyaşlarımı silip acıyla gülümsedim. "Sen şanslıydın Güney! Ne benim gibi acılarla dolu bir çocukluk geçirdin ne de başkaları yüzünden korkunç bir kadere mecbur oldun! Eğer o bizim hayatımızda olmasaydı yaşadığım hiçbir şey başıma gelmeyecekti. Babam beni koruyup kollardı! İşlerin o kadar sarpa sarmasına asla izin vermezdi. O benden içimdeki tüm güzellikleri çaldı ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi utanmadan karşıma geçiyor ve babamın yerini alıp hayatıma dahil oluyor."
Güney yaşadıklarımdan ötürü kendini suçlarken içindeki yangını bu kadarının söndürebileceğini asla düşünmüyordum. "Sana söylememi istemedi! Seni kazanmaya çalışıyordu Efsun! Düşmanlıkları eritmeye, kalbindeki o boşluğu doldurup yaralarını iyileştirmeye çalışıyordu! Onun özelini sana nasıl açardım? Amcama duyduğun nefretin bizi mahvetmesinden korktum! Tek istediği sana yakın olmaktı! Sadece..."
"Bana söylemeliydin! Uyarmadın!" Diye bağırdım. " Beni gerçekten sevmiş olsaydın bu gerçeklere Sare Hanım'ın değil senin sözlerinle ulaşırdım. Acılarıma bile saygı duymuyorsun!" Bir hıçkırık dudaklarımdan firar etti. İçimde çoğalıp büyüyen yangın nefes almamı bile zorlaştırıyordu. " Yıllar sonra ilk kez birine güvenmeyi seçmiştim! İlk kez gerçekten aşık olmuştum. Yalanmış! Her şey koskoca bir düzmeceden ibaretmiş." Bakışlarımı kaldırıp gözlerinin derinliklerindeki acıya baktım. Orada küllerle dolu bir orman, paramparça olmuş bir gökyüzü vardı.
"Belki de bana aşık olduğunda bile yalandı! Her şey amcanın amacına hizmet etmek içindi." Gülümsedim. Hıçkıra hıçkıra ağlarken deli gibi gülümsedim. "Ya Melis'i bile o peşime takmış. Bunca zaman arkamdan iş çevirmiş! Ben bu kıza dostum demiştim, sırlarımı açmıştım. Hiç olmayan kardeşimin yerine koymuştum. Bu darbeden sonra bir daha insanlara güvenebileceğimi mi zannediyorsun?" Tüm kusmalarımı bir kenara bırakıp bana sımsıkı sarıldı. Parmak uçları saçlarımın her bir zerresine hakim gibiydi. Aslında o an en ihtiyacım olan şey ona sarılmak ve kollarında küçük bir kız çocuğu gibi sarsılarak ağlamaktı. Yapamazdım! Aramıza giren ihanetler bütün güzellikleri yerle yeksan etmişti. Bir daha güvenmezdim. Amcası ne kadar düşmanımsa artık Güney de o kadar düşmanımdı. Bana yaptığı her şeye rağmen amcasını koruyup kollamasını, onunla işbirliği yapmasını affedemezdim. Artık yalanlarla dolu sahte aşkı ikimiz için de bir şey ifade etmiyordu.
"Seni seviyorum! Mutluluğa bu kadar yaklaşmışken seni kaybetmeye dayanamam! Bizden vazgeçemezsin Efsun! Dünyamı böyle paramparça edip hiçbir şey olmamış gibi kendi yoluna gidemezsin! Yapma bunu!" Ellerim güç bela bedenini benden uzaklaştırdı. "Ne olur oynama artık benimle! Bende öyle büyük bir yara açtın ki bir ömrü soldursam yeri dolmaz. İçimde kazdığın o mezar seninle birlikte asla gerçekleşemeyeceğini bildiğim hayallerimi de aldı. Dilim suskun yüreğim tövbeli. Senden sonra Efsun bir daha asla ayağa kalkamayacak!"
Başını reddeder gibi sallayıp defalarca hayır diye sayıkladı. Bakışlarımla ondan uzaklaşabileceğim, çekip gidebileceğim bir bucak arıyordum. Bu şehirde kimsem yoktu! Bir evim, eşyalarım, arabam yoktu! Artık tamamen yalnızdım! Yüzündeki bitaplık ölen bakışları beni onun yanında tutmaya yetmeyecekti. Sağ eli yanağımı kavradığında alınlarımızı birleştirdi. Bu ayrılığı kabullenemiyordu. "Ne olur gitme! Bilmediğin çok şey var! Bir şeyleri düzeltebilmem için bana bir şans ver." Dudakları ilk kez dudaklarımın kenarını buldu. Üzerim sırılsıklamdı. Duvak sırtıma yapışmış gelinliğim ise uçlarından çamura bulanmıştı. Ona karşılık vermedim direnmedim de. Biliyordum bu benden alacağı son şeydi. Geri çekildiğinde duygularımın değişip değişmediğini görmek için gözlerimizi birbirine kavuşturdu. Ardıma bile bakmadan ve acele etmeden küçük adımlarla yanında uzaklaştım. " Bitti!"
🌟🌟🌟
Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız. ☺️🌟❤️
Sen
|
0% |