Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16.Bölüm: Alfa

@sylph

Kendi aralarında tatlı tatlı konuşan gençlerden uzaklaşarak restoranın yanına yürüdüm.


Girişi tam tersi yönde olduğu için restoranın etrafından dolaşmak zorunda kalmıştım. Bunun sonucunda içeriye girerek boş masalardan birine yerleşebilmiş ve bir fincan kahve sipariş verebilmiştim.


Restoran beyaz iç tasarımı, loş sarı ışıklandırması ve yüksek tavanıyla ferahlatıcı bir ambiyansa sahipti.


Aniden burnuma gelen keskin, mide bulandırıcı kokuyla istemsizce burnumu kapattım.

Restoranın güzelliğine aynı derecede tezat olan bu nahoş koku, midemin içerisinde yılanlar kıvrılıyormuş gibi hissettiriyordu.


Vücudumu saran ürperti, tiksindirici olan tehlike hissinden ötürüydü.


Bakışlarım hızlıca restoranın içerisinde gezindi. Oturan diğer müşteriler, sanki bu kokuyu sadece ben alıyormuşum gibi, bu duruma hiçbir tepki vermiyordu.


Restoran girişinden içeriye doğru yürümekte olan iri kıyım adam, benim etrafa karşı olan bakışlarımı fark etmiş olacak ki, bana doğru döndü.


Kısık gözleriyle beni birkaç saniye süzdü, ardından sakin adımlarla yürüyerek bana doğru yaklaştı. Adamın yaklaşmasıyla eş zamanlı olarak artan yoğun kokuyu, burnumu kapatmama rağmen, alabiliyordum.


Oturduğum masanın kenarına geldiğinde, elini masanın üstüne yaslayıp hafifçe bana doğru eğilerek, “Sen… neden burnunu kapatıyorsun?” diyerek sordu.


Birkaç saniye karşımdaki adamı inceledim. Yüzündeki kırışıklıklardan orta yaşlı olduğunu, gözlerindeki kızarıklık ve birbirine girmiş saçla sakalından da uzun bir süredir uyuyamadığını anlayabiliyordum.


Aynı belirtiler madde kullanımında da görülebilirdi fakat adamın üstündeki yoğun koku uyuşturucudan daha çok beklemiş kanı, hatta çürümüş bir cesedi andırıyordu.


Ah… bir de göz bebeklerinde aşırıya kaçan hareketlilik ve uyarılma belirtileri de yok.


“O kokuyu burnunu kapatarak önleyemezsin,” dedi sırıtarak.


“Nasıl yani?” dedim şaşkınlığımı yüz ifademe yansıtmadan, ketum bir şekilde.


Kimse bu kokuyu alamazken bu adam nasıl biliyor? Demek ki koku benim kafamda kurduğum bir şeyden ibaret değil.


“Oturabilir miyim?” dedi karşımdaki boş sandalyeyi işaret ederken.


Şüpheli biri… gerçi restoranın ortasındayız bir sorun çıkacağını düşünmüyorum.


“Buyrun,” dedim, oturması için elimle boş koltuğu göstererek.


Burnumu kapattığım elime bakarak, “Affedersin, bir saniye ver bana,” dedi ve derin bir nefes çekti ciğerlerine.

Hemen ardından bana bakarak, “Şimdi koku sorun olmamalı,” diye ekledi.


Burnumda duran elimi yüzümden indirdim. Koku hızlıca dağılarak yok olmuştu, sanki hiç var olmamış gibi.


“Bu neydi tam olarak?” dedim tereddütte kalarak.


“Bu bir çeşit feromon… ama sen bunun da ne olduğunu bilmiyorsun, değil mi peri kız?” dedi sırıtarak.


Feromon, daha önceden duyduğum bir kavramdı. Bunun haricinde dikkatimi çeken başka bir kelime daha söz konusuydu.


“Peri kız mı?” dedim kaşlarımı çatarak.


Şaşkınlıkla gözleri büyürken, “Sen ne olduğunu bile bilmiyor musun? Aman tanrıçam gerçekten bilmiyorsun! Ben sadece peri olduğunu düşünerek tahminde bulunmuştum,” dedi hızlıca.


“Neden bir peri olduğumu düşündün, insan olamaz mıyım?” dedim sakince.

Bir sorun var, bir terslik…


“İnsan olsaydın feromonlarımı algılayamazdın. Bu sadece biz ve bizim gibi ucube olan varlıkların hissedebileceği bir şey.”


“Ucube dereken?” dedim sorgulayarak.


“Ucube, canavar ya da resmi kaynaklarda geçtiği üzere yaratık… Sonuç olarak biz doğaüstülere ne diyorsan o!”


“Peki sen hangi türsün tam olarak?” dedim kararsızlıkla sorarak.


“Sen gerçekten hiçbir şeyden anlamıyorsun demek… Ben bir likantropum yani kurt adam. Feromonlarımdan bunu anlayamadığına göre... sen bir aykırı mısın?” dedi sırıtmayı bırakıp yüzüne ciddi bir ifade takınarak.


“Aykırıdan kastın ne, anlayamadım?” dedim kaşlarımı çatarak.

Bu bir tür şifre mi? Ne söylemeye çalıştığını anlayamıyorum!


“Sen benimle gelmelisin! Ne istiyorsan sana verebilirim, istediğin her şeyi elde edebilirsin. Sadece benimle bir yere kadar gelmen gerekiyor! Emin ol istediğin bütün şartları karşılayabiliriz, sadece klanımıza katılman gerek!!” dedi heyecanla bağırmaya başlayarak.


İşte bu gerçekten rahatsız edici bir tepki! Adam gerçekten sorunlu, daha demin çocuk kandırır gibi beni mi kandırmaya çalıştı o?


Ceketimin cebinden çıkardığım elliliği masanın üstüne bıraktıktan sonra ayağa kalkarak, “Size iyi günler sayın kurt bey, kahvenizin tadını çıkarın benden olsun!” dedim ve hızlı adımlarla restorandan dışarıya çıktım.


Ruh hastası mıdır nedir? Şaçma salak şeyler söyleyip duruyor bir de.


Bileğimin sertçe kavranmasıyla zorla arkamı dönmek zorunda kaldım.


“Ne oluyor lan!” diyerek arkama baktığımda, az önceki kurt adamın arkamdakiyle aynı kişi olduğunu fark ettim.


Çıkardığı hırıltıyla, “Hiçbir yere gitmiyorsun!” dedi.


“Hoşt be, ne hırlıyorsun?! Adam gibi söylüyorken bırak bileğimi!” dedim bağırarak.


Dün onların varlığından haberdar olmadığım için çaresizdim ama bu şu an için geçerli değil!

Senin de bir zayıflığın var piç!


Boşta olan elimi yavaşça belime doğru götürdüm ve usulca hançeri belimden çıkararak arkama sakladım.


“Seni son kez uyarıyorum it! O elini bileğimden çek ve s*tir olup git!”


Hırıltısı yükselirken yüzündeki kıllar hızla çoğalıyordu. “Sen kime it diyorsun!?” dedi ve ağzını açarak sivrilmiş dişlerini gün yüzüne çıkardı.


O zaman benden günah gitti!


Ağzını bana doğru açmasıyla, şah damarını hedef alarak hançeri hızlıca sapladım.
Brinin araya girmesiyle hançer hedefine ulaşamamıştı.

Kurt adamla arama giren kişi yüzünden hançer hedefine ulaşamamıştı. İki metre boyu ve iri kalıbıyla ayıya benzeyen adam önümü tamamen kapatarak beni saf dışı bırakmıştı.


Kavranmış olan bileğimin serbest kalmasıyla, sonunda dikkatimi hançeri kavradığım elime çevirebilmiştim.


Araya giren adam yüzünden, hançer kilitlendiği hedeften saparak önümde duran yarı devin kaburgalarına sıkışmıştı.

Ulan yanlış kurtu bıçakladık!


Öncekilerle kıyaslanamayacak kadar yüksek bir kükreme koptu önümde. Sanki ayağımın altında yer sallanıyormuş gibi sendeledim.

Dengemi sağlamak için adamın sırtına saplı olan hançerden destek aldım. Ağırlığımı verdiğim hançer kemiğe sürtünek gıcırdadı.


Yüksek bir homurtu çıkardı sırtındaki hançeri görmezden gelmeye çalışarak.


Hafifçe yana eğildiğimde önümdeki ayının, bana saldıran kurt adamın boğazına yapışmış olduğunu gördüm.

Kurt adamın bana karşı takındığı pis sırıtışı sanki hiç var olmamış gibi duman olup uçmuş, yerine saf korkuyu bekçi bırakmıştı.


Gözünden okunabilen pişmanlıkla önünde duran ayının koluna tutunmuş, hayatı için yalvararak af diliyordu.

Bana sivrilttiği dişlerini,d uyduğu göt korkusundan olsa gerek, yerine geri soktu ve aldığı titrek nefesiyle ağzını açtı. “A-Alfa…”


Önümdeki ayı homurdanarak konuştu. “S*ktir git gözüme görünme!”

Kurt adam boğazının serbest kalmasıyla kaçarak hızla gözden kayboldu.


Önümdeki ayıyla baş başa kaldığımızda başını yavaşça arkasına çevirdi.

Önce kaburgalarının arasındaki hançeri tutan elime, ardından da bana baktı.


Hala kaburgalara saplanmış olan hançeri tuttuğumu fark ettiğimde, hızlıca geri çekerek hançeri çıkardım.


Ben niye zamanında adamın sırtından çıkarmadım hançeri? Öyle oturmuşum bekliyorum! Görüş alanından çıkarayım en azından…

Elimdeki kanlı hançeri arkama saklayarak, sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmaya karar verdim.


Alfa, işaret ve baş parmağıyla burnunun kemerini sıkıştırdı ve derin bir nefes alarak gözlerini kapattı.

Birkaç saniye sonra, “Sen!” dedi öfkeyle gözlerini açarak.


“N-ne ben!? Sen araya girdin! Ne bekliyorsun teşekkür mü? Karışmasaydın büyük ihtimalle o iti öldürmüş olurdum!” dedim savunmaya geçerek.


Doğruları konuşuyorum sonuçta kendi işimi halledebilirdim!


Eliyle üstündeki sweatshirtü yoklarken, “Hallederdin! Sen onun boğazını keserdin, o da ölmeden önce senin kafanı koparırdı!” dedi.


“Arkasından yakalasaydın bıçaklanmazdın! Benim bıçağımın önüne atlaman senin suçun!” dedim ısrarla direterek.


Bana karşı boş boş baktığını fark ettiğimde, “Ne bakıyorsun kıvırcık, özür dilememi mi bekliyorsun yoksa? Hem alfaymışsın o kadar, şu küçükcük kesikten bir şey olmaz sana!” dedim sırıtarak, hançeri arkamda saklamaya devam ederken.


“Neyse, b-ben gidiyorum!” dedim, hızlıca arabaya doğru yürümeye başlamadan önce.


Adam alfaydı alfa! Ben de diyorum ne bu ayı mı?

Ya sinirlenip bana saldırsaydı? Hançeri kullanırdım ama bu yine de benim canımı kurtarmazdı.


Diğer kurtun boğazı alfanın ancak kaburgalarına denk geliyordu. Normal kurt adamlarla alfaların bu kadar farkı mı oluyormuş?


Ben iç sesimle hararetli bir tartışma içerisinde hızlıca yürürken, duyduğum ayak sesleriyle dikkatimi arkama çevirdim.

Kısa bir bakışla arkamı kontrol ettiğimde alfanın beni takip ettiğini gördüm.


Belki de beni takip etmiyordur? Tamam, anlamak için başka bir binanın arkasından dolaşarak gidelim arabaya.


Hızlıca gidiş yolumu değiştirerek başka bir sokağa saptım. İlerlerken arada arkamı kontrol etmeyi de ihmal etmiyordum.


Girdiğim sokaktan ilerlerken alfanın benimle aynı yolu takip ettiğini fark ettim.


Takip ediyor işte has*iktir! İntikam mı alacak?

Loading...
0%