Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18.Bölüm: Aykırı

@sylph

Bu günkü yeni bölümü sizlerle paylaşmış bulunmaktayım, şimdiden keyifli okumalar dilerimm💃🏻💖


“Ne lakabı kızım? Mageia’nın silahlı kuvvetlerinden Albay Moran,” dedi Marco, yüzündeki galibiyet sevinciyle.


“N-ne… Nasıl?” dedim başımı yana yatırarak uzaklara bakarken. Yüzümdeki boş sırıtışla düşüncelere daldım.

Meğer her şeyi ne kadar da yanlış anlamışım…


Marco’ya yandan bakış atarak, “İyi de ben albaya bir şey yapmadım ki? O alfa bozuntusunu azıcık çiziverdim sadece!” dedim.


“Risin normalde zehir gibi çalışan kafan hala olanlara basamadı mı? Alfa dediğin kişi Moran’nın altındakilerden biri. Yarbay Pusat Lombardi, aynı zamanda en büyük sürülerden biri olan Lombardi’lerin alfası. Pusat, Moran’ın yancısıydı yani ve sen Moran’nın altındaki birini bıçaklayarak…”


Elimi kaldırarak, “Tamam Marco! Oldu bir kere ne yapabilirim?! Onu bunu boşver de, Moran giderken kıvırcığı burada bıraktı,” dedim.

“Kıvırcık diye Pusat’a mı diyorsun? Onu dert etmene gerek yok, limanın bu bölgesi Lombardi'lerin kontrolünde. Hatta bu gece gittiğin o restoran bizzat Pusat’a ait,” dedi.


“Nasıl yani, o zaman bana saldıran kurt adam?” dedim şüpheyle.

“Evet o kurt adam büyük ihtimalle Pusat’ın sürüsünden biriydi. Bütün bunları güzelleştiren şey de bu işte. Sen durduk yere Pusat’ı bıçaklamadın, onun altındakinin hatası yüzünden cezayı ona kestin. Kısacası haddini bildirmiş, ayağını denk al demiş oldun!”


“O kurt adam Pusat’ın altındaysa zaten sorumluluğu alması gerekirdi. İyi bari durduk yere düşman kazanmayayım da!” dedim ciğerlerime derin bir nefes çektikten sonra.

Birini öldürmek ve yaralamak arasında belirgin bir fark var.

Öldürüldükten sonra kimse intikam almaya gelemez ama yaralı kaçarsa iyileşir iyileşmez geri gelip seni bulur. Bu bana öğretilen kurallardan biriydi, her atış bir leş!


Öldürmek için saldırmayacaksan silahını yerinden çıkartmayacaksın.

Bu anlaşılabilir bir kural. Bir suikastçi için kimliğinin deşifre olmasından daha tehlikeli bir şey varsa o da hasım edinmektir.


Derin düşüncelerden sıyrılarak, “Bu arada Marco, Pusat cevabını vermedi ama aykırı dedikleri şey ne oluyor tam olarak?” dedim.

Elini ensesine atıp ovuşturarak, “Şimdi ben sana bunu nasıl açıklayacağım ki. Bak şimdi biraz uzun bir hikaye o yüzden en iyisi mağazaya giderken yolda anlatayım,” dedi ve sıkıntı içerisinde kontağı çevirdi.


Aracı yola doğru çevirdikten sonra sabit bir hızla mağazaya doğru ilerlemeye başladık.

İçine derin bir nefes çekerek, “Doğaüstülerin hepsi olmasada çoğunluğu Mageia’da barınıyor. Bu konuda özellikle belirtilen bir kural var, o da kayıt sistemi. Yeni doğan her doğaüstü sistemde bir kimliğe sahip olmalıdır. Fakat bu sistem kurulmadan önce olanlar,” dedi.


Merakla sorarak, “Ne olmuştu?” dedim.

“Şöyle ki o zamanlar doğaüstülerin nüfus oranları tam bir gizemdi ve bunu kullanarak bir çok yenidoğanı kaçırdılar. Bazıları karaborsada satıldı bazıları da köleleştirildi ama çoğunluğu dünya üzerinde dağıltıldı. Bunun sebebi hala tartışılır durumda. Bazıları para için bunu yaptı ki bu anlaşılabilirdi çünkü çok iyi meblağlara satıyorlardı bebekleri. Asıl sorun bunu para için yapmayıp bebekleri rastgele dağıltanlarda!”


“Neden bebekleri dünyaya dağıltmışlar?” dedim kaşları çatılmış ifadeyle bakan Marco’ya.

“Birkaç teori var bununla ilgili. Bir kısım Mageia’nın nüfus oranını düşürmek için olduğunu düşünüyor, diğer kısımsa doğaüstülerin bütün dünyaya yayılarak çoğalmasının amaçlandığını düşünüyor.“


Akıp giden yoldaki sokak lambalarını gözlerimle takip ederken, “Yani bu kaçırılan bebeklerle alakası ne konunun?” dedim.

“Alakası şu, kaçırılan bebekler hakkında arama kararı var. İşte o kayıp bebeklerin hepsi aykırı olarak adlandırılıyor ve onları tespit ederek geri getiren kişiler kraliçe tarafından ödüllendiriliyor.”


Başımı olumsuz anlamda sallayarak, “Hayır Marco! O kurt adam bana klana katılmaktan söz etti. Ne klanından bahsettiğini bilmiyorum ama senin söylediğin gibi bir şeyden ötürü değildi.” dedim.

İç çekerek, “Her boku da söylemiş a**na koyduğumun beyinsiz köpeği! Mageia kendi içerisisinde ikiye ayrılıyor Risin. Kraliçe krallığını yönetirken diğer kısımda stratokrasi ile yönetiliyor. Şimdi sen stratokrasi ne diye soracaksın, dur ben sormadan açıklayayım hukuka dayalı bir askeri yönetim biçimi,” dedi.


“Aynen en çok sen biliyorsun, aferin sana!” dedim gözlerimi devirerek.

“Yönetim biçimlerini işlediğimiz derste uyumasaydın belki sen de bilebilirdin!” dedi sırıtarak.

“İyi ki bir kere derste uyuya kalmışım. Üzerinden kaç yıl geçmiş olmasına rağmen gelip bunu yüzüme vuruyorsun, ayıp ya!” dedim ve yaptığını kınayarak art arda cıkladım.


“Yav he he… Onu bırak şimdi sen sorduğun sorunun cevabına odaklan. Stratokrasi ile yönetilen bu bölgenin adı Lanire. Lanire’in merkezinde de askeri akademi bulunuyor. İşte bu akademide bulunan askerlerin gruplaşmak için kurdukları klanlar var. Klanlar kendi aralarında rekabetteler ve sürekli olarak gelişme çabasındalar.”

Kıkırdayarak, “Sidik yarışı yani?” dedim.


“Aynen, işte bu yüzden de güçlü ve yetenekli kişileri toplamak için bir savaş veriyorlar. Senin dediğin aykırılarda klanlara bu rekabette üstünlük sağlıyor,” dedi kavşaktan sola dönerken.

“Sence ben aykırılardan biri miyim Marco?” diyerek sordum.


“Yani… benim de kafam karışık Risin. Aykırı olsaydın tamamen yabancı bir şekilde yetişmen gerekirdi ama Aven hanesi seni evlat edindi. Bu planlı mıydı yoksa tamamen bir tesadüf mü bilemiyorum.”

Kaşlarımı çatarak, “Bunun onlarla ne ilgisi var?” dedim.


“Aven’ler uzun nesillerdir yaşayan köklü bir vampir hanesi. Senin aykırı olduğunu bilerek mi evlat edindiler yoksa tesadüf müydü bilemiyorum. Yetiştirilme biçimin göz önüne alındığında pek de rastgele sayılmaz ama…”

“Nasıl vampir hanesi? Saçmalama yanlış biliyorsundur!” dedim söylediklerine ihtimal vermeden.


“Risin bunu fark etmeden nasıl bunca yıl o evde yaşadın bilmiyorum ama onların köklü bir vampir hanesi olduğu epey bilindik.”

O evde yaşadığım sürece yüzlerini pek görmemiş olsamda bu… anlayamıyorum!

Ellerimle başımı kavradım. Bu gerçekten kafa karıştırıcı. Bilmem gereken hiçbir şeyden haberim yok ve hatırlamam gereken bir yıl da kayıp. Ben nasıl hiçbir halt bilmeden yaşayabiliyordum?!


“Tamam geriye yaslan da sakin ol biraz. Bu kadar abartman gereken bir şey değil. Sen fark etmeden beynini bile yıkıyor olabilirler, o yüzden bilmediğin için kendini heba etme,” dedi sakince arabasını sürerken Marco.

“Nasıl beyinimi yıkayabilirler ki bu saçmalık!” dedim çıkışarak.


“Kızım sen salak mısın? Sana o kitabı ne için verdim ben, oku diye değil mi? İçerisinde doğaüstü varlıkların kullanabildikleri yetenekler yazıyor o kadar!” dedi çıkışmama karşılık vererek.

“Okudum ya kaç saat! Büyü nedir, nerede bulunur, büyüyü kullanım biçimlerine göre…”

Konuşurken bir yandan da parmaklarımı sayıyordum.

“Risin sen salak mısın kızım, o çöp bilgileri ne diye okuyup aklını bulandırıyorsun?! Senin sadece varlıkların türkerini, özelliklerini ve zayıflıklarını okuman lazımdı,” dedi sesini yükselterek.


“Lan ben nereden bileyim çöp bilgi olduğunu onun! Bana söyleseydin şuradan şuraya kadar oku diye bilirdim, geri zekalı!” dedim öfkelenerek.

Salağa bak insan bir söyler! Koca kitap ben nereden bileyim neresini okumam gerektiğini!

“Söylesene işte nasıl oluyor o beyin yıkama işi?!” dedim tekrar sorarak.


İlla lafı cımbızla aldırtacak ağzından!

“İyi peki o kadar ısrar ediyorsan, perilerin ya da cadıların işi olabilir. Cadılar hafıza üzerinden etkili iksirler yapabiliyor, perilerse kişinin kendisini kontrol altına alabiliyor. Yani iradesi dışında haraket ettirmek ve konuşturmak gibi…”

Telaşla içerisinde Marco'ya dönerek lafını yarıda kestim.

“Bir dakika o zaman İrene?!”


Okuduğunuz için teşekkürler, gözlerinize ve yüreğinize sağlık! Oy vermeyi ve alta bizim için bir yorum bırakmayı unutmayın tanksavarlarım!💃🏻💖

Loading...
0%