@sylph
|
Bütün barutlu keklerime keyifli okumalar dilerim!🥰💃🏻 Lafını yarıda keserek, “Bir dakika o zaman İrene?!” dedim telaşla Marco’yu omzundan sarsarak. Eliyle direksiyonu sıkarken, “Evet büyük ihtimalle birinin etkisi altında. Zaten o anormal tavırlarının başka bir açıklaması da olamazdı. Araştırıyorum o konuyu, bakalım altından kim çıkacak?” dedi.
“Peki o geceki çatışmayla alakası var mı İrene’in büyülenmesinin? Sonuçta birbirlerine çok yakın zamanlarda gerçekleşti ve ikisinin de kaynağında doğaüstüler var,” dedim kolumu camın kenarına yaslayarak.
“Soruşturuyorum Risin, işin arkasında büyük ihtimalle klanlar var. Dün gece yaşanan çatışmanın klanlar arasında olacağını daha önceden duymuştum. Gerçi çatışmanın neden senin evinin önünde olduğu da merak konusu. Büyük ihtimalle Aida salağı İrene’in geleceği görebildiğini internete yazınca bütün akbabalar İrene’i kapmak için buraya uçuştu. Bir kahin ve büyük olasılıkla da aykırı, bu klanlar için eşi bulunmaz bir fırsat. Onu elde etmek için her türlü yolu deneyeceklerdir ve deniyorlar da,” dedi, çatık kaşlarının altından yolu izlerken.
Hayıflanarak başımı sağa sola salladım. “Sanki üzerimize bir lanet yağıyor. Ne yapık, kul hakkı mı yedik?!” “Bilmiyorum Risin, sanki biri Pandora’nın kutusunu açmış gibi, art arda gelip gelip duruyor. Benim bile bu durumda kafam karışıkken, seninkinin normal olmasını bekleyemem,” dedi Marco, bıkkınlık içerisinde omuzlarını silkerek.
“Sırayla gidelim ve her şeyi yerine yerleştirelim o zaman!” dedim kararlılıkla Marco’ya dönerek. “Nasıl olacak o sayın dedektif?” diyerek güldü. “Kronolojik olarak sıralayacağız. Hatırladığım ilk şeyden yola çıkalım. Yetimhaneden evlat edinilmem sence tesadüf müydü?”
Marco’nun düşünceleri benim için kilit noktasıydı çünkü o benim yeni öğrendiğim bu dünyada doğdumundan itibaren yaşıyordu, aşinaydı… Başını sala sola sallayarak, “Hayır sanmıyorum! Bence yetimhaneden öncesi bizim için dönüm noktası. İsmin neden zehirli bir bitkinin adı, hem de kanında aynı zehri taşıyorken? Tesadüfler için sence de fazla planlı değil mi Risin?!” dedi.
“Aldrin’in dediğine göre zaten doğal yollardan olabilecek bir mutasyon değil. Ah, bir de geçen gün ki kan numunesi var. O da benim kanım gibi zehir özelliği taşıyormuş,” dedim aklıma gelen detayla heyecanlanarak.
Şaşkınca gözleri açıldı Marco’nun. “Nasıl yani senin gibi kanında zehir özellikleri bulunan başka birisi mi var?!”
Başımla onayladım. “Evet, bayıldığım gecenin sabahında, hastanede gözlerimi açtığımda Aldrin üzerimdeki ceketten kan numunesi aldığını ve içeriğinin zehir yönünden benimkine benzer olduğunu söyledi. Bu da benim yaşadığım şeyleri tesadüf olmaktan çıkarıyor. Benim gibi başkalarının olabilmesi demek, birilerinin bunun için uğraştığı anlamına gelir. Gerçi benimkinin aksine, o kan değerleri insana ait olamayacak kadar anormalmiş…”
Yarıda bıraktığım cümlemi takiben açılan göz kapaklarımla şaşkınca cümlemi tekrar ettim. “İnsan olamayacak kadar anormal! O akşam karşılaştığım kişi gerçekten insan değilmiş! Abi ben bunu dün nasıl fark edemedim, inanamıyorum?!”
Marco benden daha şaşkın görünen bir ifadeyle, “Ee… Risin şey, sanırım bundan daha büyük bir parça var,” dedi.
“Nasıl daha büyük parça?” dedim tek kaşımı şüpheyle kaldırarak. Marco benim bilmediğim neyi biliyor ki? “O elindeki şeyin dövme olmadığını biliyorsun değil mi? Hani başkaları bundan sana bahsederek saklaman gerektiğini söylemişlerdi…” dedi tereddütle, sanki bana söylemekle söylememek arasında kararsız kalmış gibi gidip geliyordu.
“Evet hatta dün sana elimi gösterdiğimde şoka girmiştin, ben nedenini sorunca da söylemeden mağazayı terk etmiştin, söyle artık evet?!” dedim sinirle sesimi yükselterek. “Kurt adamlar hayatı boyunca sadece bir kişiye mühürleniyor. Gerçi hepsinin başına gelmiyor bu, sonuçta nadir bir durum ama biliyorsun değil mi?” diyerek sordu. Konunun kurt adamla alakasını anlayamadan, “Evet filmlerden filan izlediğim kadarıyla biliyorum?” dedim.
“Seninkinin mantığı da ona benzer ama hikayesi farklı. İki kişiyi birbirine bağlayan bir tür mühür. Duygularınızı, hislerinizi hatta kaderinizi birbirine bağlıyor. Buraya kadar her şey iyi fakat asıl sorun bunun ortaya çıkması. Dünya tarihi boyunca bu durumu yaşayan kişiler bir elin parmağını geçmez. Bu yüzden kaynaklar sınırlı olduğu için de mührün detaylarına tam olarak kimse hakim değil,” dedi, bunaldığını mimiklerinden anladığım Marco. “Neden ortaya çıkmasına sorun dedin ki?”
Üstünden geçtiğimiz köprüden sonra sağdaki yola saptı. “Çünkü tarih boyunca ne zaman ortaya çıksa hep bir felakete sebep olmuş, hem mühürlenen kişilere hemde çevresindekilere. İlk ortaya çıktığında iki kere dünya savaşı yaşanmış. Bir sonraki ülkede iç isyan çıkmış ve onlarca doğaüstünün ölümüne sebep olmuş. Başka bir yüzyılda mühür tekrar ortaya çıkmış ve o yıl büyük bir salgın baş göstermiş. Her ortaya çıktığında milyonlarca insan ve doğaüstünün ölümüne sebep olmuş. Bu ve bunun gibi bir sürü felaketten söz ediyorum. Mühürlenenlerin hepsi de sonunda trajedik ölümlerle karşılaşmış. Bu yüzden infilak mührü, felaketin mührü, kaos mührü ve yıkım getiren gibi pek çok uğursuz şekilde isimlendirmişler.”
“Bu kulağa saçma geliyor, yani neden savaştan ya da salgından onlar sorumlu tutulmuş ki? Sonuçta dünyada bu tür şeyler zaman zaman olur. İki kişi nasıl koca salgından sorumlu tutulabilir?” dedim şaşkınlık içerisinde, söylediklerinin mantığını anlamaya çalışırken.
Bu çok aptalca! Nasıl bütün küresel sorunları iki kişinin üstüne atabilirler?
“Bu konuda haklı olabilirsin, sonuçta bir çift nasıl bütün gezegeni felakete sürükleyebilir? Ama bunun aksine kendilerini felakete sürükledikleri bir gerçek. İki kişinin birbirine bütünüyle bağlanması ikisinin de hayatını tehlikeye atar. Biri yaralandığında diğeri de acısını hisseder, biri öldüğünde diğeri de ölür! Bu yüzden kendilerine felaket getirmekten başka bir işe yaramazlar!” dedi öfkesini kusarak, sanki bu durumdan nefret ediyormuş gibi. Elimi omzuna koyarak, “Biraz sakin olsana, elbette bir çözümü vardır bunun… değil mi?!” dedim.
Marco sessizdi, suskundu. Cevabı olmadığından değil vereceği cevaptan memnun olmadığı içindi bu. Belki de kendi bildiklerini kabul etmek istemediğindendi dilsizliği. Elimi omuzundan çekip Marco’ya doğru dönerek, “Değil mi Marco? Bunun bir çözümü olmalı yani mührü kırmanın ya da bozmanın bir yolu olmalı!” dedim umutla.
Telaşlanarak, “Bilmiyorum Risin! Bulabildiğim bütün belgelere baktım. Lanire’deki akademinin arşivlerini bile incelettim ama işe yarar bir sonuç yok! Kimin başına gelse ölmüş! Ne mührü bozabilmişler ne de hayatta kalabilmişler!” dedi. Direksiyonu sertçe sıktığından ötürü parmak boğumları beyazlamıştı. Kararsız, endişeli ve kafası karışmış görünüyordu. O da ne yapacağını bilmiyor.
“Yani çok da bir şey fark etmeyecek gibi Marco, sonuçta o kadar uzun yaşayacağımı da düşünmüyordum,” dedim buruk bir tebessümle. “Ne saçmalıyorsun kızım! Saçma salak konuşup benim sinirlerimi tepeme çıkartma!” dedi öfkeyle gaza yüklenerek. “Yalan değil, zaten bu hızla gitmeye devam edersen önümüzdeki virajdan denize uçacağız! Sen vampirsin kurtulursun da ben bok yokuna gideceğim!” dedim, gazı kesmeyerek hızını arttırmaya devam eden Marco’ya.
Marco’ya baktığımda yüzünde son derece ciddi bir ifadeyle yola kilitlenmiş olduğunu gördüm. Gazı kökleyerek son sürat hızla viraja girmeye hazırlanıyordu. Endişeyle emniyet kemerine sıkıca tutundum. “Lan geri zekâlı! Ciddi ciddi uçuracak mısın bizi denize!" Viraja son birkaç metre kaldığını gördüğümde bütün gücümle bağırdım. "Marcoo?!!”
Bir bölümün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız! Okuyan herkesin gözlerine ve yüreğine sağlık.💖 Bölüme oy vermeyi ve aşağıya bizler için yorum bırakmayı unutmayın barutlu keklerim.🥰💃🏻 Okuyucularla beraber toplandığımız ve sohbet ettiğimiz Discord sunucumuza da bekleriz! Linki aşağıya bırakıyorum🥳 https://discord.gg/4tEsarEk |
0% |