@sylph
|
-Aida-
İçmek için bilerek kaybetmesinden başka bir açıklama göremiyorum. Kısa bir süreye kadar, aramızda alkolle arası en açık olan Risin'di. Şimdi düşününce onun yaşadıklarından sonra neredeyse alkolik olması pek de beklenmedik sayılmaz.
Muallakta kalmak... tam anlamıyla durumunu tanımlıyordu. Ne kadar toparlamaya çalışsa da kötüydü. Tanıyıp tanıyabileceğim en net ve kararlı insanın nasıl böyle bir duruma düştüğünü ben de anlamlandıramıyorum.
Şimdi düşününce Risin hastaneden çıkalı yaklaşık 4 ay oluyor... Tanıdığım Risin'i boşluğun içerisinde kaybedeli 4 ay olmuş.
Aslında bütün bunların ne zaman başladığını biz de tam olarak bilmiyoruz. Yaklaşık iki yıl önceydi sanırım... Biz liseden mezun olduktan sonra, nasıl olduğunu anlayamadan bütün bağlantımız koptu. Bunun üzerinden bir buçuk yıl geçmişti ki, sansasyonel bir haber ortalığı kasıp kavurmaya başladı. Büyük bir araç kazası yaşanmıştı.
Uluslararası şirketlerden birinin varisi bu kazada ölmüştü. Yaşanan ufak çaplı kriz sonrasında sözde detaylı olan bir araştırma yapılmış ve kazanın nedeni öğrenilmişti.
Durum oydu ki kaza sırasında yolcu koltuğunda olan kişi sürücüye müdahalede bulunup, aracın uçurumdan aşağıya uçmasına sebep olmuştu.
Bizi alakadar eden kısmı sözde suçlu olan akıl hastasının, bir süredir haber alamadığımız yakın arkadaşımız olmasıydı. Büyük bir şaka gibi gelse de değildi.
Daha Risin'in bilinci yerine gelmeden sözde şahitlerle davayı karara bağladılar. Şansımızı Risin, ruh ve sinir bilmem nesi diye yumuşatılan deli hastanesine yatırıldığında tekrar denedik.
Sağlık ya da emniyet görevlilerinin dışında, kimliği belirsiz bir grup her seferinde işimize burnunu sokuyordu. İrene, tam olarak kim olduklarını anlayamamış olsada benim aralarındaki tanıdık simaları fark etmem uzun sürmedi.
Risin'le tanışmamız, ailelerimiz arasında olan bağlantılar sayesinde olmuştu. Daha doğrusu babamın Risin'e özel ders vermesiyle de diyebilirim.
Bu kimliği belirsiz grubun, Risin'in üvey ailesiyle alakalı olduğunu bu sayede anlamış oldum.
Dışarıdan gelebilecek tehditlerden ziyade, sanki Risin dışarıya çıkmasın diye koyulmuş bekçilerdi.
Birkaç kere daha gelip şansımızı denesek de sonuçta bir değişim olmadı. En azından Risin uyanana kadar böyleydi.
Risin'den gelen aramayla şok olmuştuk. Yaklaşık iki ay bilinci kapalı olarak yattıktan sonra sonunda uyanmış ve bizden hızlıca onu ziyarete gelmemizi istemişti.
Risin'i ziyarete gittiğimizde, korumaların bize izin vermekten başka bir seçeneği yoktu. Onların borusu Risin uyanana kadar ötüyordu.
Odanın kalın kapısını aralayıp sırayla içeriye girdik. Aradan geçen yirmi ayın ardından görünüş olarak pek değişmemiş olsada, Risin epeyce yorgun ve kafası karışık görünüyordu.
Koludan yeni çıkarıp attığını düşündüğüm damar yolu, üzerinde biraz kanla beraber yerde duruyordu. Kolunadaki kanamayı durdurmak için pamukla baskı yaparken kafasını kaldırıp odaya giren bizi süzdü.
Biz onca zamandan sonra özlem dolu bir kavuşma, sıcak bir kucaklaşma beklerken, Risin kaşlarını çatarak "Ne oluyor a**na koyayım?!" dedi.
Bu kötü alışkanlık ağzına Marco'dan yapışmıştı. Ne diyordu Marco, üzüm üzüme baka baka morarıyor muydu, kararıyor muydu? Öyle bir şey işte...
İrene de şaşırmış görünüyordu. "Ne saçmalıyorsun kanka iyi misin, ne oldu sana?"
Risin, İrene'den daha şaşkın bir ifadeyle "Nasıl ne oldu bana? En son sizinle beraberdim. Mezuniyet için kutlamaya gittik ya, çok mu içtim de hatırlamıyorum? İşler nasıl bu hale geldi, burada ne işim var benim?!! Şaka yapıyorsanız yapacağınız şakanın dozuna sıçayım!!"
Birkaç adım Risin'in yanına yanaştı İrene. "Bir buçuk yıldan fazla oldu mezuniyet için eğlenmeye gittiğimizden beri! Neyin şakasından bahsediyorsun? Biz senden ne olduğunu öğrenmeye geldik, sen bize soruyorsun ne oldu diye!"
Elimle yüzümü sıvazladım. Risin hala bön bön bize bakıyordu. "Bir buçuk yıl? Daha dün..."
İrene sorgulamadan cebinden çıkardığı telefonu uzattı. Risin tek kaşını kaldırıp, "Bu senin telefonun değil ki! Bir dakika, bu markanın böyle bir modeli mi vardı?" dedi.
"Var kanka geçtiğimiz aylarda çıktı," dedim derin bir iç çekerek.
Şüpheyle sordu İrene. "Kim, sana ne söyledi?"
"Uyanınca ilk iş bana ulaştılar, bir şeyler zırvalayıp durdular o kafayla anlayamadım."
Eliyle baş ucunda asılı duran serumu gösterdi.
İrene kimin bunları söylediğini anlamamış olcak ki boş bir bakışla bana bakıyordu.
"Onu evlatlık alan ailesinden bahsediyor," dedim kısık sesle İrene'e.
"Neden bir anda beni köşeye attıklarını anlamadım. Sonuçta bunca yıl özel olarak yetiştirdileri köpekleriyim. Yapmam gereken bir görev için yetiştirildiğimi biliyorum."
Elini baskı yaptığı kolundan çekti. Kan bulaşmış pamuğu yatağın hemen yanında ki büyükçe çöp kutusuna fırlattı.
"Dediğim gibi mezun olduktan sonra, kendi aramızda eğlendiğimiz geceyi hatırlıyorum."
Alnını kaşıyarak birkaç saniye ara verdi. Gözlerini kısmış bir şeyler hatırlamaya çalışıyor gibiydi. "İrene o gece üstüme mi kusmuştu?" dedi yüzünü ekşiterek.
İrene utanmış bir ifadeyle gözlerini kaçırdı. "E-Evet öyle olmuştu, üzgünüm."
"Evet?" dedim devamını sorarak.
"Ne eveti? O kadar işte devamı yok! Gözlerimi açtım ve buradayım. Ne olduğunu anlatacak mısınız artık?Sinir bozucu olmaya başladı bu durum."
Derin bir nefes aldım. "Açıkcası anlatmaya nereden başlayacağımı bilmiyorum."
İrene, Risin'le bana kıyasla daha yakın olan ilişkisine güvenerek öne atıldı. "Sanırım olanları anlatmadan önce bazı şeyleri kavraman daha doğru olacak," dedi konunun hakimiyetini ele alarak.
"Şu an senin algıladığından daha farklı bir zamandayız. Hatırladığın olaylar yaklaşık bir buçuk yıldan eski Risin. Bizim bildiğimiz kadarıyla bir trafik kazası yaşadın sanırım bu yüzden hafıza kaybı yaşıyorsun. Detayları doktorla konuşsak daha iyi olur tabi."
Risin başıyla onaylayarak konuşmaya devam etti. " Tamam, yani bir kaza geçirdim ve şu an hafıza kaybı yaşıyorum. İyi de akıl hastanesinde ne işim var benim?!"
İrene elini boynuna atarak sızlandı. Anlatacaklarını söyleyip söylememek arasında kararsız görünüyordu.
"İyi de alt tarafı bir trafik kazası yüzünden neden hastaneye kapatıldım?" dedi Risin duyduklarını anlamlandırmaya çalışırken.
"Sürücü o kazada ö-öldü Risin!" dedi, ölüm kelimesini söylerken zorlanarak.
Risin, İrene'e cümlesini bitirme fırsatını vermedi.
Konuşmaya kısa bir ara verdi kıkırdayarak. "Şaka gibi! Önce beni hastaneye kapatıyorlar sonra da çıkarmak için tehdit ediyorlar. Belki ölen adam benim yüzümden bile ölmemiş olabilir."
İrene ensesini kaşıyarak " Ş-şey o konuda bizim de şüphelerimiz var. Yaptıkları açıklamada senin direksiyona saldırdığını bu yüzden uçurumdan aşağıya uçtuğunuzu söylüyordu," dedi.
"Bir zahmet şüpheniz olsun. Saçmalığa bak, ürettikleri yalan bile saçma. Direksiyona saldırmışım da araç benim yüzümden uçurumdan düşmüş. Ama benim yanımdaki şahıs ölürken, ben ufak sıyrıklarla atlatıyorum!" dedi pek de sakin olmayan bir ses tonuyla.
Haklıydı. Biz de duyduğumuzda bunları düşünmüştük. Ortaya sundukları yalan bir çok tutarsızlığa sahipti.
"Yani ufak veya değil, olan sana oldu anlayacağın. Onların planına göre gidiyor işler, hafızanı kaybetmen de cabası tabi," dedim.
İrene son kez toplamak amacıyla konuştu. "Şimdi oturup elimizde olanları tartmamız lazım. Şu durumdan nasıl en az zararla kurtulabiliriz?"
"Yapacak fazla bir şey yok, şu anlık verdikleri teklifi kabul edip yoluma bakacağım. Sonrasına sonra bakarız!" dedi Risin, böylece konu kapanmış oldu...
Gözümün önünden geçen parmakla irkilip kendime geldim. Bazılarımız için öyle olmasa da geçmiş geçmişte kaşmıştı.
Risin, işaret parmağını havada sallayarak "Siz, bana bakın, desteyle oynadınız değil mi? Hile yaptınız başka bir açıklaması olamaz!" dedi.
Dirseklerini yasladığı masadan destek alarak, başını zar zor havada tutabiliyordu.
Konuşmasının arasında durup, sanki cümlenin devamını hatırlamaya çalışıyordu. İyi bir içici olmasına rağmen çoktan sarhoş olmuştu. Bunu kendi karıştırdığı destede hile iddia etmesinden de anlayabiliyordum. Üf , yine çok zekiyim kahretsin!
"Tamam bu kadar içmek yeterli bence. Daha fazlası hepimize sıkıntı yaratır," dedim sakinlikle.
Risin'in elinde sabit tutamadığı bardağa uzanıp aldım. Yine en mantıklı kararları ben veriyorum. Ben olmasam ne yapacak bunlar ya!
"Aida, sen de en az Risin kadar sarhoşsun. Aklınız başınızdan gitmeden önce gidip uyuyun en iyisi," dedi İrene.
Ancak sahnemi çalmayı bilirsin sen zaten...
Oturduğum sandalyeye yayılarak özgüvenle konuştum.
"Konuştu günün mantıklı ama en ayık kızı. Zaten hile yapıp bozdunuz canım oyunu."
Bir anda kollarını çözüp ellerini masaya setçe vurdu ve kaşlarını çattı. "Tamam, İtiraf zamanı dökülün!"
Yüzündeki ifadenin aniden değişmesi şaşılacak bir durum gibi görünse de, Risin'nin sarhoşken ne kadar dengesiz biri olduğunu pek çoğu kez deneyimlemiştik. Alkol onu normalde olduğundan daha dengesiz yapıyordu.
Yüzünde anlamlandıramadığım bir ifadeyle, "Ne itirafı lan?"dedi İrene.
"Evet evet itiraf! Ne itirafı?"
"Cezamız bu, sakladığınız bir şeyi söylemek zorundasınız!" derken kendinden emin görünüyordu Risin.
"Neyin cezası?"dedi, eliyle öenesini sıvazlarken İrene.
"Hmm ben, unuttum şimdi neyin cezası olduğunu. Önemli bir şeydi, ben sonra hatırlarım onu hadi." Risin, neyi neden yaptığını hatırlayacağı evreyi çoktan geçmişti.
"Risin bence bunları sabah konuşuruz. Sarhoşsunuz, mantığınızla hareket etmiyorsunuz," dedi İrene.
Neden bu kadar ruhsuz bu kız? Tamam, normalde de ruhsuzdur ama sanki daha da artmış gibi. Çok garip...
Risin öfkeyle çıkıştı."Ne sarhoşu be sensin sarhoş, ben iyiyim! Uykun varsa git uyu sen. Aida gel bizim yapacak işlerimiz var."
Sıçtık sanırım, Risin'in devreler yandı!
"Ne yapacağız dışarda canım kankim? Hava çok soğuk zaten. Sen dışarıyı boş ver şimdi. Gel ben sana ilacını içireyim de uyu sen."
Risin tek kaşını kaldırıp yüzümü süzmeye başladı.
Geç olmadan? Saatin gecenin üç buçuğu olduğunun bile farkında değil!
"Bir halta yaramaz olur mu, yaramasa doktor niye yazsın? Hem yaramıyorsa sen neden kullanıyorsun?"
Kaza sonrası sık sık yaşamaya başladığı öfke patlamaları, çocukluğundan beri olan öfke bozukluğuna eklenince canlı bir bombaya dönüşmüştü.
Gülerek cevapladı. "Neden olucak, kafası çok güzel de ondan. İçiyorsun hop bütün sesler puff!!"
Göz ucuyla İrene'e baktım. "Bir şey mi kattın?"
İrene, bir an telaşlanıp ne yapacağını şaşırmış gibi elini ayağını nereye koyacağını karıştırdı. "N-Ne alaka? Yok öyle bir şeyin imkanı! İlaçlar, kullandığı psikiyatrik ilaçlardandır. Alkolle ilaç filan karıştı şimdi, ondandır ondan!"
Şaka olsun diye söylemiştim bu niye bu kadar telaşlandı ki? Hem Risin henüz ilaçlarını bile almamışken neyin yan etkisi?
"Hey, kimse bir yere gitmiyor! Tamam kabul ediyorum cezamızı çekelim itiraf mı ediyoruz ne ediyorsak," diyerek İrene, Risin'e uymuş oldu.
İrene'e kaşlarımı kaldırarak baktım. İrene yapma bunu ya. Kız kör kütük sarhoş. Belki de gitsek daha mı iyiydi. Bir şekilde ben eve götürürdüm onu.
"Evet ilk kim?" dedi Risin hiç beklemeden.
İrene bu duruma çoktan razıydı. "Tamam söyle."
"Hm, lise son sınıftayken yarı İtalyan bir çocuktan hoşlanıyordun hatırlıyor musun?" diye sordu Risin, İrene'e.
"Evet?" İrene tek kaşını kaldırmış, Risin'e ne olduğunu sorar gibi baktı.
Düşündüğüm şeyi söylüyor olma Risin büyük patlarız!
"Ha işte o çocuk aslında eşcinseldi." Tek nefeste söylediği cümle sessizlik içindeki evde yankılandı.
İrene diğer kaşını da havaya kaldırıp ağzını buruşturdu ve bakışlarını bana çevirdi.
Sıçtık! Büyük sıçtık!
İrene gözlerini kısarak yüzümü inceledi. "Aida, peki sen bunu..."
Ecel terleri dökerken, kafamı diğer yana çevirip İrene'nin bakışlarından kaçtım.
Yolun ucu bombok bir yere çıkacak sanırım!
"Bir dakika! Yani ikinizde biliyordunuz, öyle mi? Ben..."
Birkaç dakika sessizlik oldu. Evet yakayı ele verdiğimize göre, battı balık yan gider.
"O zaman ben de bir itirafta bulunayım ve devamını getireyim!"
Risin sarhoş olmasına rağmen söyleyeceğim şeyin farkına varmış olacak ki, elini yüzünün önüne siper etti. Yüzünü İrene'den saklarken bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Kaşlarını kaldırdı ve başını sağa sola sallayarak bunu yapmamam gerektiğini ima etti.
Neyi anlatacağımı anlayınca bir anda ayıldı nedense! Üzgünüm kanka, konuyu ilk açan sendin!
İrene, Risin'le aramda olan pandomimi merakla izliyordu. "Evet dinliyorum."
Risin hızlıca araya girdi."İrene, Aida çok içti hadi yatırayım ben o..."
İrene öfkeyle çıkıştı. "Sen sus, biz Aida'yla konuşuyoruz!"
Risin tekrar kaşlarını kaldırıp beni uyardı.
İrene, merakla kaşlarını kaldırarak "Nereye?" dedi.
Nasıl söyleyeceğim ki ben bunu!
İrene gittikçe bana yanaştı. Kelimeleri ağzımdan cımbızla teker teker alıyordu.
"Yarı İtalyan çocukla. Risin ben anlatıyorum döverken kafama vurmamaya dikkat et lütfen!"
Tek seferde söyleyip kurtulayım bari. Yarını göremeyebilirim.
"Aslında o çocuğun seninle çıkma sebebi..."
Risin'in ellerini sertçe yüzüne çarptı. Belli ki olacak şeyleri az buçuk kestirebiliyordu.
"Aslında o çocuğun seninle çıkma sebebi bizim çocuğu tehdit etmemiz yüzündendi."
Risin homurdanarak söylendi. "Kaç yıl geçmiş üzerinden. Nereden hatırladın şimdi onu. Seni bu masaya oturtup içiren kafama sıçsınlar."
İrene pek şaşırmış görünmüyor, ilişkilerle sorunu olmasına rağmen. Acaba dedikleri mi anlamadı mı?
"Bayağı bildiğin gittik çocuğu tehdit ettik bu kızla çıkacaksın diyerek."
İrene sakince cevap verdi. "Anlıyorum ama beni sevdiğinizden dolayı yapmışsınız belli ki."
"Nasıl ya?" Risin kafasını kaldırıp ellerini yüzünden indirdi ve benim şaşkınlığımı paylaştı. "Ne? İrene gittik çocuğu dövdük resmen! Ama var ya nasıl biliyor musun hastanelik ettik çocuğu. Kan revan ortalık öyle ikna oldu yani."
"Hım. Öyle mi? Olabilir sonuçta beni düşünerek yapmışsınız."
İrene'nin üzerinden çektiğimiz gözlerimiz buluştuğunda Risin ve ben ne olup olmadığını anlamaya çalışıyorduk. İrene'in şiddete karşı yapısını göz önüne aldığımızda bekleyeceğimiz son şey böyle bir tepki vermesiydi.
"Evet anlıyorum çok yorulduğun için," dedim bir neden arayarak.
Risin başıyla onayladı. "Aynen öyledir."
İrene'in dudakları yukarıya kıvrıldı."Madem herkes birer tane söyledi o zaman ben de. Ben de bir itirafta bulunayım."
"Şş sıra İrene'de, evet İreneciğim sendeyiz!" dedi Risin ellerini havada sallayarak.
Kısaca alkışladıktan sonra pür dikkat İrene'deydik.
"İyi haber mi, yoksa Aida da kanser mi çıktı?" dedi Risin, bana pişkince sırıtarak.
Boş bakışlarla Risin'e baktım. Cidden içmek ona yaramıyor.
Risin, kalan son enerjisini bana sataşmak için kullanmış olacak ki yorgun bir şekilde başını masaya yasladı.
İrene derin bir iç çekerek konuştu. "Kızlar ben evleniyorum!"
Risin başını masadan hızla kaldırdı ve gülmeye devam eden İrene'ye baktı.
Yüzünde İrene'nin dediklerinin şaka mı yoksa gerçek mi olduğunu sorgulayan bir ifadeyle İrene'ye baka kaldı.
Birkaç dakika İrene'a baktıktan sonra bakışlarımız Risin'le buluştu. Sanki anlaşmışız gibi beraber gülmeye başladık.
"Haha, iyiydi komikmiş! Güzel şakaydı, neyse eğer itirafın yoksa sıkıntı yok," dedim gülerek.
Risin gözlerini kısıp, duvara süs amacıyla asılmış çalışmayan saate baktı. "Haha aynen, göremiyorum saat kaç olmuş öyle? Hadi yatalım uyuyalım artık."
İrene ciddiyetle tekrarladı.
Yalan söylediği o kadar bariz ki. İrene değil biriyle evlenmek birine yakınlaşamaz bile. Ondan bir şeyler sakladık diye sinirlendi ve şimdi de bizi kandırıp intikam almaya çalışıyor.
Bu sırada Risin gözlerini iyice kısmış, hala duvardaki çalışmayan saati görmeye çalışıyordu.
"Telefonuna baksana yarım akıllı!" dedim alkol yüzünden aptallaşmış Risin'e.
Risin başıyla beni onaylarken cebinden çıkardığı telefonuna baktı ve cebine geri koyarken ekledi.
İrene hiddetlenerek ayağa fırladı.
İrene bu sözleri bir nefeste telaffuz etmiş olsa da bana çok uzun gelmişti. O gerçekten ciddiydi.
Risin gözlerini birkaç defa kırpıştırdı.
"Kocam kocam diye zırlamayı kes! Ne kocasından bahsediyorsun!? Gerçekten evleniyor musun yani? Ne zaman, nerede, Kiminle? Sen bizi bırakıp gidecektin, hayır sen bizi çoktan bırakıp gittin. Biz senin aileniz, biz birbirimizin ailesiyiz. Sen sadece çok içtin ve saçmalı..."
İrene, Risin'nin sözünü kesip konuştu. Yüzünde hiçbir mimik belirtisi olmadan.
İrene'in gözlerindeki ışığın sessizce kayıp gittiğini gördüm...
Okuduğunuz için teşekkürlerr...
|
0% |