Yeni Üyelik
22.
Bölüm

20.Bölüm: Beyaz Ölümün Nefesi

@sylph

Barutlu keklerime keyifli okumalar diliyorum!💃🏻

 

Viraja girerken el frenini çekerek direksiyonu sola kırdı. Kıl payıyla virajı alan araçın tekerleklerinden yüksek bir feryat yankılanmıştı. Direksiyonu geri toparlayarak yavaşlayan aracı yola çevirdi ve her şey normalmiş gibi şerinde sürmeye devam etti.

 

“Ne bağırıyorsun kız beni de korkuttun,” dedi sırıtarak.

 

“Lan geri zekalı, yolunda sürsene adam gibi! Ne diye şov peşine düşüyorsun?!” dedim, kanımdaki yüksek adrenalinin etkisiyle bağırarak.

 

Yüksek sesli bir kahkaha attı gözünü yoldan ayırmadan. “Ama varya yüz ifaden çok iyiydi. Ne oldu yusuf yusuf oldun bakıyorum… Ona göre adam akıllı konuş yoksa kaos mührüne filan kalmadan ben seni gebertirim!”

 

Kendi şeridinden gittiğinden emin olmak için gözümü yoldan ayırmıyordum.

“Aptal mısın oğlum sen kendi ağzınla dedin ya sağ kurtulabilen olmamış diye! Sen diyince sorun yok ama ben diyince gebertirim seni diyorsun!”

 

Gülmeyi bırakıp ciddi bir ifade takındı suratına. “Risin bu zamana kadar kimsenin başaramamış olması senin de onlar gibi öleceğin anlamına gelmiyor. Sonuçta onlar, kendilerine destek çıkan bir Rios’a sahip değildi!”

 

Dudaklarımın arasından kaçan, tutamadığım kahkaham kendi özgürlüğünü ilan etti. “Sen varya, nasıl her durumu kendi işine yarayacak şekilde çevirebiliyorsun?”

“Ha şöyle gül biraz. Hep ölüm hep racon olmaz, biraz da keyfini çıkarmak lazım hayatın!” dedi yola bakarak sırıtırken.

 

“Bu arada şimdi sakinleşince aklıma başka bir şey geldi. Bu restorandaki kurt adam bana peri filan dedi ve kendinden epey emin görünüyordu,” dedim oturduğum aracın koltuğuna yayılarak.

“Hay ben o itin çıktığı yeri…”

 

Söylediği küfürü yarıda keserek, “A aa… Sen küfür edince hatırladım, bu akşamki iddiayı kaybettin aslan parçası. Alırlar böyle boyunun ölçüsünü hadi bakalım!” dedim.

 

“Sen ne fırsatçı kadınsın, orada az kalsın kurta yem oluyordun. O haldeyken bile benim küfürlerimi mi saydın?!” dedi, öfkeyle elini yukarı aşağıya sallayarak.

“Yapacak bir şey yok Marco efendi. Dilek hakkımı daha sonra, zamanı geldiğinde kullanacağım,” dedim kollarımı birbirine kavuşturarak.

 

“Peki öyle olsun, elbet ödeşiriz ama aklında bulunsun,” dedi başını hafifçe sağa eğerek.

“Bırak iddiayı şimdi de sen konuyu çok saptırıyorsun Marco. Ben sana adam bana peri dedi ne ayak diyorum onun cevabını ver!”

 

“Kendi açtığın konuyu kendin sabote ediyormuşsun gibime geldi ama hadi hayırlısı. Eğer o it öyle dediyse bir bildiği vardır yani,” dedi sırıtarak.

 

Kaşlarımı çatarak, “Marco adam gibi yap açıklamanı, detaylandır. Neden öyle dedi, neye dayanarak?” dedim.

 

“Ya Risin ben müneccim miyim adamın aklından ne geçtiğini nereden bilebilirim? Git İrene’a sor belki rüyasında görmüştür?” dedi gülerek.

 

Elimle sertçe kolunu yumrukladım. “Bak başladı yine saçma salak espiriler yapmaya! Kızın beynini yıkamışlar sen diyorsun git bir sor belki rüyasında görmüştür!?”

 

Kıkırdayarak, “Ne var kızım bir sor dedik yani, o bile bilemiyorsa ben nasıl bilebilirim Allah’ın itinin aklından ne geçiyor!?” dedi.

 

“Marco!” dedim isminin son harfini uzatarak.

“Biraz uğraştık ne var yani biz eğlenmeyelim mi, mutlu olmayalım mı iki dakika!?” dedi, yandan bakış atıp tepkimi kontrol etmeyi ihmal etmeyerek.

 

İfadesiz bir yüzle oynadığı tek kişilik tiyatrosunu izliyordum.

“Tamam tamam! Büyük ihtimalle ya perisindir ya da cadı. Peri olman düşük bir olasılık çünkü periler küçük yaşlarında güçlerini uyandırırlar. Gerçi melez olma ihtimalin yüksek, belkide melez olduğu için güçlerini uyandıramamış bir peri olabilirsin,” dedi hızlıca ihtimalleri yüksek sesle değerlendirirken.

 

İç çekerek, “Marco söylediklerinin hiçbiri kesinlik içermiyor, farkında mısın? Yani sana göre ikisinin de olma olasılığı birbirine yakın. O kurt adamın dediği de değerlendirirsek peri olma ihtimalim daha yüksek gibi,” dedim.

“Ya sen ne gudubet bir kadınsın! Hem bana fikrimi soruyorsun, hem de verdiğim cevabı beğenmiyorsun. Madem kendin cevaplayacaktın ne diye beni darp ediyorsun?!” dedi sırıtırken yüksek sesle.

Elimi havada salladım. “Yaw hee hee öyledir… Sen bunları boş ver şimdi de, o kutuda ne vardı ondan haber ver. Öyle güzel kutulanmış filan, dedim herhalde bir evlilik teklifi geliyor!”

Yüksek sesli bir bağırış yankılandı arabada. “Risin!”

 

Kahkaha atarak, “Ne yani hep sen mi benimle uğraşacaksın Marco!” dedim.

Yandan hızlıca bakış attıktan sonra başını yola geri çevirdi. “Senin bu yaptığına t*ş*k geçmek denir! Bir de bunu Moran’ın yanında yapıyorsun. Adamla ticaret yapmak için orada olduğumuzun farkında mıydın acaba?”

 

“Ne deniyorsa densin, çok keyifli olduğu kesin! Orada gerçekten çok romantik bir sahne vardı, yani kendimi fon müziği açmamak için zor tuttum,” dedim sırıtarak.

Marco zaman zaman attığı bakışlarla ifademi inceliyordu.

 

Elini yüzüme doğru uzatarak suratımı yakalamaya çalıştı. “O ifade ne lan öyle! Neyi ima ediyorsun sen?”

Bakmadan bana doğru uzattığı elini savuşturarak kolumla iteledim. “Az daha yakaladın! Ne var ifademde sırıtıyorum alt üstü?”

 

“Risin suratındaki ifade konuşuyor resmen!” dedi sitem ederek.

“Ne diyormuş yüzümdeki ifade kardeşim? Şey gibi mi, erkek adam erkek s**er?” dedim dalga geçmeye devam ederek.

“Ha, tam olarak o ifade işte! Bak kendin de biliyormuşsun! Midemi bulandırdın Risin, şimdi gerçekten yoldan aşağıya doğru süreceğim arabayı göreceksin denize uçmak nasıl bir şeymiş!?” dedi tiksindiği ifadesinden görülebilen Marco.

Ellerimi havaya kaldırarak teslim olduğumu gösterdim. “Hey! Tamam sakin ol homofobik aslan parçası, kimse senin adamlığını sorgulamıyor! Peki ilan-ı aşk değilse o kutuda ne vardı?”

 

“Ann…“

Cümlesini öksürükle yarıda keserek düzeltti. “Mermi paşam, mermi!”

 

Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. “Nasıl yani bildiğimiz mermi mi?”

 

“Yok Risin, bu bildiğin mermilerden değil. Özel yapım bir mermi, daha doğrusu benim ürettiğim bir mermi,” dedi yüzünde parlayan gururla.

 

“Senin ürettiğin mi? Normal mermilerden farkı ne?” dedim şüpheyle.

 

Mermi mermidir. Silahına doldurup ateşlersin. Yani bunun öyle bir kutuda servis edilmesinin, bu ayrıcalığa sahip olmasının sebebi ne ki?

 

“Özel ürettiğimiz silahlar bir yana, asıl olay içerisindeki mermide saklı. Sonuçta tabancayı, tüfeği adamlara fırlatmıyoruz. İçindeki mermi onlara saplanıyor. O yüzden merminin içeriği önemli.”

Başımla onaylayarak, “Tamam da normalde ürettiğiniz mermilerden farkı ne bunun?” dedim.

 

“Normalde ürettiğimiz mermiler gümüşten üretilir, çünkü gümüş birçok yenilenen türe zarar verir ve açtığı yaranın yenilenmesini önler. Ürettiğimiz başka bir mermi çeşidindeyse kurtboğan vardır. Kurtboğan kurtlar için ölümcüldür ve nadirdir, o yüzden onlar diğerlerine kıyasla daha değerli.”

 

Başımı onaylarcasına salladım. “Anlıyorum ama o kutudaki mermiyi bu saydıklarından ayıran şey ne?”

 

Gülerek, “Bu 03, yani benim benim üçüncü evladım. Diğer üretilen mermiler Rios’ların eseri, bu ise benim şaheserim. İçerik bakımından farkıysa içerisinde bulunan kurtboğanın türünde saklı,” dedi.

“Nasıl yani?” dedim bakışlarımı Marco’ya çevirerek.

 

“Var olan kurtboğanların çoğunluğu mor olanlardır. Mor kurtboğan etki olarak ölümcül olsa bile, bir kurt adamı öldürmesi bir gün sürer. Bu geçen süredeyse panzehir kullanılarak tedavi edilebilir. Nadir olan sarı kurtboğandaysa öldürme süresi 10 ila 12 saat arasında değişiyor. Sarı kurtboğan nadir olduğu için panzehir üretimi de zor ama imkansız değil, vurulan biri 10 saat içerisinde panzehiri bulabilir.”

 

“Yani, sen hangi tür kurtboğan kullandın merminde, sarı olan mı?” dedim merakla.

Yamuk bir gülüşle, “Hayır bilemedin. Ben yeni bir tür olan beyaz kurtboğanı keşfettim. Mor ve sarı kurtboğanlar hedefin vücuduna girdiği bölgeden itibaren dokuyu çürüterek ilerler. Benim bulduğum yeni tür dokuları çürütmektense gizlice kana karışıyor. Hiçbir belirti göstermeden kanın kaynağına yani pompalandığı yer olan kalbe ulaşıyor. Hemen ardından bütün kalbi sararak dakikalar içerisinde bütün kalbi çürütüyor,” dedi.

 

“Nasıl belirti göstermiyor? Yani vurulan kişi mermide kurtboğan olduğunu fark edemiyor mu?” dedim dehşet içerisinde açılan gözlerimle.

“Aynen öyle, ruhu bile duymuyor. Fark etse bile ne yazar kalan ömrü sayılı dakikalar. Fark ederek yapabileceği tek şey vedalaşmak için sevdiklerini aramak olur. Hedefin vücuduna girdikten sonra öldürme süresi 3 bilemedin 5 dakikadır.” dedi Marco, verdiği bilgilerden emin olmanın rahatlığıyla.

 

“Neden süre farkı diğerlerinden o kadar fazla? Mor olan bir gün ve sarıysa 10 saat, fakat senin söylediğin beyazda kişinin ölümü sadece dakikalar alıyor!”

 

“Cano bak şimdi, anlattıklarımı göz önünde bulundurursan eğer anlarsın nedenini. Diğerleri çürüterek ilerliyor ve bu yüzden de kalbe ulaşması uzun sürüyor. Beyaz kurtboğan sanki gideceği yeri biliyormuş gibi, başka bölgelerle uğraşmadan hızlıca kana karışarak kalbe hücum ediyor.”

 

“Bu çok çılgınca Marco, yani birkaç dakika içerisinde birinin ölümüne sebep olabilmesi akıl almaz! Bu gerçekten kurt adamlar için tehlikeli!” dedim dalgınca yola bakarak.

“Her yönüyle tehlikesi fazla. En kesin ölüm yöntemlerinden biri ve bu piyasada duyulursa toplumu kaosa sürükler. Bu yüzden şimdilik bunu toplumdan gizli tutuyoruz,” dedi temkinli olduklarını belirterek.

 

“Peki bu beyaz kurtboğan ne kadar nadir? Yani başkaları bulamaz mı?”

 

Başını sağa sola salladı. “Sarı kurtboğan bizim yetiştirme tesisimizde ortaya çıkan bir mutasyon sonucunda oluştuğu için sadece bizim elimizde olduğunu varsayıyorum. Diğerleri onun bozuk olduğunu varsayarak çöpe atacaktı. Ben merak ettiğim için beyaz kurtboğanı incelettirdim ve çoğaltmayı denedim. Sonuç olarak başarılı olduğum da söylenebilir.”

 

“Peki değeri ne kadardır sence?” dedim bu işten elde edeceği kazancı merak ederek.

 

“Tam bir değer verebilmek mümkün görünmüyor. Seri üretim değil, bu yüzden değeri açık arttırma usulü kim daha fazla verirse o olurdu. Bunu elde etmek isteyecek insanları düşününce atomik rakamların ortada döneceği kesin. Ancak bunu açık arttırmaya koymak gibi bir salaklığı yapacak değilim. Açıkcası bu büyük bir savaşın başlangıcı olurdu!”

 

“Bu isabetli bir karar olur,” dedim göz devirerek.

Ortalığın içinden geçmediği için teşekkür filan mı bekliyor manyak!

“Bir isim filan düşündün mü yeni şaheserine?” dedim, konuyu farklı bir yöne çekmeye çalışarak.

 

“Kurt Katleden, Ana Belleyici 03 ya da Yalnız Kralın Mermisi filan olabilir diye düşünüyorum.”

 

Sonuna kadar açılmış gözlerimle Marco’ya dönerek, “Saçmalama Marco! Bu isimler ne böyle!?” dedim.

 

“Daha iyi bir isim bulabileceğini düşünüyorsan buyur dene!” dedi memnuniyetsiz ifadesiyle.

“Marco tabi ki senden daha iyi bir isim bulurum. En son özel takımına bulduğun isim kadar kötü olmasa da bunlar da berbat!”

Şaşırarak, “Ne varmış özel takım için p*zevenkler güzel bir isimdi!” dedi.

 

Başımı bıkkınlıkla salladım. “Sen gerçekten umutsuz bir vakasın! Benim eğittiğim özel ekibe gidip p*zevenkler diyebileceğini mi sanıyordun gerçekten?!”

 

Omuz silkerek, “Senin eğitmiş olman ekibin bana ait olduğunu değiştirmiyor,” dedi.

Kaşlarımı öfkeyle çatarak, “Neyse ne, sonuç olarak ekip üyeleri benim bulduğum isim olan Kara Akbaba’yı seçtiler. Aradan o kadar vakit geçmiş, bari bu kadar kıskandığını belli etme!” dedim.

 

“Çok konuşma da isim bul!” dedi asılmış suratıyla.

Elimi çenemin altına koyarak düşüncelere daldım.

Beyaz kurtboğan, sessizce ve fark etmeden öldürüyor.

 

“Beyaz ölümün nefesi olabilir ya da bunu uzun bulduysan kısaca beyaz ölüm de diyebilirsin,” dedim fikrimi dile getirerek.

Homurdanarak başını salladı.

“Ne oldu beğenmedin mi?” dedim, verdiği tepkiyi sorgulayarak.

“Hayır, sadece güzel bir isim bulmuş olabilirsin,” dedi.

 

Okuduğunuz için teşekkürler! Gözlerinize ve kalbinize sağlık💞

Oy vermeyi ve aşağıya bizim için yorum bırakmayı unutmayın barutlu keklerim!🥰💃🏻💖

Dilerseniz kitap hakkında sesli sohbet etmek için Discord sunucumuza da katılabilirsiniz💖🫂⬇️

https://discord.gg/4tEsarEk

Loading...
0%