Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm: Mageia

@sylph

İrene'in Geçmişinden


Yangın alarmından çıkan yüksek sesle havaya sıçradım. Yerle yapışık geçen birkaç saniyeden sonra artan acı ayılmamı sağladı. yattığım yerden doğrulup sırtımı yatağımın kenarına yasladım.


"Ne oluyor ya gecenin bu saatinde?"


Ayağa kalktım ve kapıyı açarak merdivene ulaştım.

İkişer ikişer basamakları inerken, ayağımın merdivenin sonunda duran kitap yığınına takılmasıyla yere düştüm.


Var gücümle düştüğüm yerden bağırdım.
"Aldrin köpeği, bu kitapları gözüne sokacağım!"


Hızlıca tekrar doğruldum. Tahta döşemelerin üzerinden koşarak kapısından dışarı duman çıkan mutfağa ilerledim.


Mutfak eşiğine geldiğimde üzerimdeki atletin yakasıyla ağzımı ve burnumu kapatıp mutfağın içine girdim. Dumandan göz gözü görmüyordu.


"Ne zıkkım oluyor burada?"


Anneannem mutfağın camlarını açmaya çalışıyor bir yandan da eliyle etrafında ki dumanı yelliyordu. Cam sıkışmış gibi göründüğünden, anneannemin yanına giderek ona yardım ettim.


Abim ise bu sırada fırının kapağını açmış içindeki tepsiyi çıkarmaya çalışıyordu. Anneannem olumsuz anlamda başını sağa sola salladı ve bana bakıp bir şeyler söyledi. Ne dediğini duymuş olsam da söylediği şeyin ne olduğunu anlayamadım.


Üzerine çok düşünme fırsatım olmadan Aldrin soruma bağırarak cevap verdi. "Bir şey olduğu yok İrene, sen gidip uyumana devam et!"


Aldrin'i yangın alarmının yüksekçe sesinden duymaya çalışıyordum.
"Nasıl bir şey yok? Az kalsın evi yakacakmışsın!"


Aldrin yüzünde anlamadığını belli eden bir ifadeyle, "Ne, ne diyorsun? Duyamıyorum biraz sesli konuş!" dedi bağırarak.


Aldrin'in duyması için söylediklerimi bağırarak tekrarladım.
"Ev diyorum, ev yanıyordu az daha!!"
Eliyle kulağını işaret ederek, "Ne diyorsun?!" dedi.


"Yeter be!!"
Birkaç adım ilerleyip masanın üzerindeki rendeyi aldım ve tavanda asılı duran yangın alarmına fırlattım. Parçalanan yangın alarmının parçaları yere saçıldı.
"Oh be kulaklarım rahat etti."


"Al kırdın işte," diyerek yere saçılmış kırık parçalarını gösterdi.


"Bana diyene bak az daha evi yakıyordu. Ayrıca neyi yaktınız böyle felaket kokuyor."


Duman açık camdan dışarıya akın ediyordu. Mutfağın daha nefes alınabilir bir yer olduğunu düşündüğümde, atletimi burnumumun ucundan çektim.


Abimin fırından çıkarıp tezgahın üzerine koyduğu yuvarlak kelepçeli kek kalıbına baktım. Kalıbın içindeki karışım yanmış, hatta kömürleşmişti.


"Kek mi yapmaya çalışıyordun?" dedim kek kalıbını işaret ederek.


"Yanmasaydı pasta olacaktı ama..."
Aldrin kafasındaki beyaz bandanayı çıkardı ve masanın üzerine fırlattı.


"Ama yaktın. Ne yaparsın Aldrin, herkes her şeyde becerikli olamaz sonuçta."


Aldrin'in canı sıkkın görünüyordu. "Doğum gününde kömür yersin artık," derken ağır ağır tütmeye devam eden kömürleşmiş keki gösterdi.


"Aman da aman, sen kardeşine doğum günü hediyesi olarak pasta mı yapacaktın."
Aldrin dalga geçtiğimi anlamış olacak ki, kaşlarını çatıp bana dik dik bakmaya başladı.


"Aman da aman, sen heveslenip pasta yapmaya kalkıştın da eline yüzüne mi bulaştırdın? Merak etme doğum günüm akşam üstü zaten..."


Mutfak duvarında asılı duran saate bakındım kısaca. "Saat 2.37 Aldrin, daha 10 saat var. Pastayı yapmakta kararlıysan da sabah yapabilirsin."


Neden hazır almadığı konusunda bir fikrim yok. Sanırım kendi elleriyle yapmak istiyor. Daha önce değil pasta, hiç mutfak deneyimi bile olmamış biri için büyük bir başlangıç olduğu kesin.


Çocuk gibi sinirlenip küsüyor bir de.
"Tamam, tamam sinirlenme. Düşünmen yeter de artar ama, yine de bunun yerine tatile gitsek fena olmaz."


Aldrin yenilgisini kabul ederek başını salladı.
"Peki, yarın tatile nereye gideceğimizi konuşup kararlaştırırız. Şimdi gidip uyumaya devam edebilirsin, ben de buraları toplayıp uyuyacağım."


Abim sonunda somurtmayı bırakıp teklifimi kabul ettiğine göre, artık bavulumu hazırlayıp rahatlıkla uyuyabilirim.


Sevinçle odama çıktım. Hızlıca bavulumu hazırladıktan sonra huzurla yatağıma geçip uykuya geri daldım...


~


Aldrin'in beni sarsmasıyla ürkerek uykumdan kalktım. "İrene yanıyoruz, evde yangın var!!" dedi Aldrin bağırarak.


"Abi ne yangını, tekrardan kek mi yaptın? Kek mi yandı yine?"


Aldrin beni sarsmaya devam ederken bağırıyordu. "İrene pasta değil biz yanıyoruz!!"


Bu gerçekçi hissettirmiyor, bir şeyler yanlış!

"Rüya görüyorum galiba."



Aldrin beni sarsmaya devam ederken yükselen uğultulu sesle sıçrayarak gözlerimi açtım. İşte şimdi gerçekten uyandım.


Boğucu duman odanın aralık kapısından içeriye sızıyordu.


Hızla geriye açılan kapı duvara çarptı. Duvardan çıkan yüksek sesle bakışlarımı kapıdan çekip Aldrin'e çevirdim. Yalpalayarak içeriye girdi ve birkaç saniye etrafı süzdü. Afallamış halinden kurtulunca hızla bana doğru atıldı."İrene uyan yanıyoruz!"


"Uyanığım zaten sen iyi misin?" Şokta gibi görünüyordu.


"Abi iyi misin?" Yüksek sesle ikazım Aldrin'e ulaşmış olacak ki irkilerek kendine geldi.

"Çabuk toparlanıp evden dışarıya çıkmamız gerek. Ev yanıyor!"
"Biliyorum ilk bir sakin ol sen!"


Şaşkınca kaşları havalandı. "Sen nereden biliyorsun? Boşver onu çabuk toplanıp aşağıya in!"


"Anneannem nerede? İlk onu uyandıralım," dedim Aldrin'in telaşına kapılarak.


Anneannemi sorduğum an Aldrin'in yüzü buruştu. Başını sallayıp aklındaki düşünceleri kovdu ve kendini topladı.



"Anneannem şu anda burada değil abiciğim, daha fazla vaktimiz yok. Alevler tüm evin etrafını sarmış!"
Kendisi de sakin olmamasına rağmen beni sakinleştirmeye çalışıyordu.


Endişeyle sordum. "Ne yapacağız o zaman?!"


Aldrin sakin olmaya çalışarak açıkladı. "Bodrum kata inen merdivenleri kullan. Bodrumdan arka bahçedeki kulübeye bağlanan geçidi hatırlıyor musun?"


Hızla başımı salladım. "Evet!"
Çocukken gizlice dolaştığımız kısa bir geçitti. Anneannemiz tehlikeli olduğu için girmemizi yasaklamıştı. Buna rağmen gizlice kaçıp oraya girerdik.


Aldrin benim onayımı aldıktan sonra cümlesine kaldığı yerden devam etti. "O geçidi kullanıp evden gizlice çıkacağız tamam mı?!"


Tamam da neden evden gizlice çıkmaya çalışıyoruz?


Aldrin yüksek sesle tekrar ederek benden yanıt almaya çalıştı."Tamam mı?!"
Hızlıca cevapladım. "T-tamam tamam!"


"Hadi o zaman acele edip toparlan ve geçitten bahçeye çık!" dedi aceleyle odadan ayrılırken.
"İyi de sen ne yapacaksın?" Arkasından bağırdığım sorum havada yanıtsız kalmıştı.


Hızlıca yataktan kalkıp kıyafet dolabımın yanında duran bavulumu aldım ve geçitten geçerek evi terk ettim.
Bahçeye çıktığımda güvenli bir mesafeye kadar uzaklaştım.



Yanmaya devam eden ahşaptan evi süzüyordum.

Alevler çatıya kadar sıçramıştı. Bütün ev cayır cayır yanıyor, çokça yanmış parçalar kopup düşerken yüksek gümbürtüler çıkarıyordu. Ev kısım kısım yıkılıyorsa içeride olan anneannem ve Aldrin tehlikede olabilir.


Telaşla etrafıma baktım. Barakadan avuluyla çıkan Aldrin'i gördüğümde içim bir nebze de olsa rahatlamıştı. Anlaşılan geçitten tam vaktinde çıkmayı başardı.


Yanıma gelince Aldrin'e sordum. "Anneannem nerede?"
Büyük ihtimalle yaşlı olduğu için ilk önce onu dışarıya çıkardı. Peki neden etrafta görünmüyor, yoksa yardım çağırmaya mı gitti?


Aldrin'in Yüzünde tekrar o ekşi ifadeyi gördüm. Gözleri yaşardığında bakışlarını kaçırarak cevap verdi.
"İrene o ö-öldü." Her daim sakin ve soğuk kanlı olan Aldrin bile etkilenmiş görünüyordu.


"Nasıl öldü, sen onu dışarıya çıkartmadın mı?!"
Şaşkın bakışlarımla onu izliyor bir cevap vermesini bekliyordum.
Başını olumsuz anlamında salladı. "Hayır..."


Hiddetlenerek bağırdım. "N-nasıl hayır, Aldrin anneannemi içeride mi bıraktın!? Onu çıkmalıyız, onu çıkarmalıyım!"



Hızla barakaya atıldığımda Aldrin beni tutarak durdurdu. "İrene dur! Yapabileceğimiz hiçbir şey kalmadı artık!"


Sertçe elini ittim. "Nasıl kalmadı, ya hala yaşıyorsa ve onu kurtarmamızı bekliyorsa?!"


Sesini yükselterek dikkatimi kendinde toplamaya çalıştı. "İrene önce anlatacaklarımı dinlemelisin! Anneannem yangın çıkmadan zaten ölmüştü, gitsen de onu kurtaramazsın!"


Derin sessizliğin içerisinde yalnızca yanan evin çatırtısı duyuluyordu. Söylediklerinden sonra hüzünle beni inceliyor, vereceğim tepkiyi bekliyordu. "Nasıl yani, nasıl yangından önce ölmüştü?!"


Yerde duran bavulu gösterdi. "Uzun sürecek otursak daha iyi olur."
Fazla sorgulamadan dediğini yaptım. Bavulumun üstüne yerleştikten sonra, yanıma oturup konuşmasına devam etti.



"Sen uyumaya gittikten sonra mutfakları topluyordum. Mutfakta anneannemin gözlüklerini buldum ve kaybolmasın diye odasına götürdüm. Kapıyı yavaşça araladığımda anneannemin yatağında olmadığını fark ettim."


Alacağım cevaptan korkarak sordum. "Neredeydi?"
Derin bir nefes alarak devam etti Aldrin.


Sanki söyleyeceği şeye kendini hazırlıyordu. "Birkaç adım ilerlediğimde gördüm, camın önünde yerde uzanıyordu o..." sertçe yutkundu ve devam etti. "O saldırıya uğramış gibi görünüyordu."


Duyduğum şeyin şaşkınlığıyla başımı yanan evden Aldrin'e çevirdim. "Ne saldırısı, ne diyorsun sen?"


Avuçlarını alnına dayadı. "Bilmiyorum İrene. Vücudunun çeşitli bölgelerinde pençe izleri vardı ama asıl ölme sebebi göğüs kafesinin parçalanmasıydı."


Sessizce başımı önüme çevirdim. Diyeceklerimin pek de bir önemi kalmamıştı. Yanan evi izlerken Aldrin devam etti. "Gariptir ki parçalama izlerine rağmen bütün uzuvları yerindeydi, tabi kalbi hariç. Buralarda yırtıcı pek bulunmaz, fakat diyelim ki vardı ve bu bizim evimize girdi. Neden öldürdüğü insanı yemek yerine parçalayıp gitti? Yani sanki sadece kalbini almak için göğsünü parçalamıştı. Vahşi bir hayvan ne denli bilinçli davranabilir ki? Bir ihtimal bunun için eğitilmişse belki."


Aldrin kendi kendine sorular sorup kendisi cevaplıyordu. Dayanamayarak sordum. "Eve nasıl girmiş, ne zaman girmiş, anneannem öldürülürken biz bunu nasıl duymadık?!"


Beklemeden cevap verdi. "Cam açıktı, yani camdan girmiş. Ölümü konusunda büyük ihtimalle yangın alarmı çalarken öldürülmüş olmalı. Bir insanın ölüm anında attığı çığlıkları aynı evde duymamış olmamız için ya sağır olmamız gerek ya da yüksek bir sesin onun çığlıklarını bastırmış olması."


Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır imkanı yok, çünkü sen keki yaktığında anneannem de mutfaktaydı."


Aldrin şaşkınca başımı bana çevirdi. "İrene anneannem benim yanıma hiç gelmedi. Sen emin misin? Uykulu olduğun için yanlış hatırlıyor olmalısın."


"Aldrin, ben senin yanına geldiğimde anneannem mutfaktaydı. Hatta duman çıksın diye mutfağın camını açmaya çalışıyordu. Sıkışmış olduğu için zorlanıyor gibiydi, ben de açmasına yardım ettim. Doğru hatırlıyorum uykulu filan değildim."


"Abicim mutfakta sadece sen ve ben vardık. Mutfağın camını da sen açtın," dedi endişeyle beni izlerken.


Ben... Ben anlayamıyorum, onu gördüm hatta benimle konuştu!


Aldrin birkaç saniye sessiz kaldı. Kendi içinden düşünüyor gibiydi. Bir anda bana dönerek konuşmaya başladı. "İrene bunlar planlı olabilir!"


Neyi kast ettiğini anlamayarak sordum. "Nasıl yani planlı olabilir, ne demek istiyorsun?"



"İrene bütün bunlar, bu gece yaşadığımız olaylar! Ben de ilk başta anlayamadım ama şimdi düşününce tesadüf olabilmesi için fazla düzenli.


Vahşi ama evcilleştirilmiş bir hayvanın tesadüfen anneanneme saldırması çok saçma. Biri onu öldürmek için bunu yaptı."


Olanları hala anlayamadığım için sinirle sordum.


"Aldrin anneannemi kim, neden öldürmek istesin? Hem yangınla ne alakası var bunun?"


Anlatmaya devam etti. "Yangın da planın devamıydı. Evin etrafı tamamen alevlerle çevrilmişti. Yangın tek bir hatta, hele ki daire şeklinde başlamaz. Sanki birisi bilerek evin etrafını kaçamayalım diye ateşe vermiş.
İlk gelip anneannemi öldürmüş ardından da gelip evi ateşe vermiş!"


Neden biri bunu yapmak istesin ki? Çok saçma geliyor bana bu yaşananlar.
"Aldrin, biri anneannemi öldürmek için geldiyse öldürdü zaten neden geri dönüp evi ateşe versin?"


Başını sallayarak cevapladı. "İlk önce öldürdü ve gitti. Sonradan tereddütte kalıp geri döndü. Kanıt kalmasın istiyorduysa anneannemin odasını ateşe verebilirdi. Gelip evin etrafını ateşle çevirmek bu kanıtları yok etmek için zahmetli bir yol. Evi yakmasının amacı delilleri yok etmek değildi. Evdekiler kaçamasın diyeydi.
Anneannem çoktan ölü olduğuna göre, bizim kaçmamızı engellemek içindi. Bizi de öldürmeye çalıştılar!"


Bizi mi öldürmeye çalıştılar. Biz herkesten uzak yaşayan kimsesiz insanlarız. Neden birileri bizi öldürmek istesin ki? Kızgınım... Çok kızgınım. Bu zamana kadar kimseye karışmadan yaşayan bizim hak etmediğimiz bir durumdu bu...


"Şükürler olsun ki gizli tüneli bilmiyorlardı, o olmasaydı..." cümlemin devamını getiremedim. Bunu söylemek istemiyordum.


Aldrin başını önüne eğip, ellerinin arasına aldı.


"İtfaiyeyi aradın mı?" dedim yanmaya devam eden evi seyrederken. Gerçi çoktan tamamı harap olmuştu. Gelseler bile evden geriye kalanlar sadece yıkıntıdan ibaret olacaktı.


"Şimdi hatırladım. Anneannemi mutfakta senin yanında gördüğümde bana bir şey söylemişti, ama anlamını bilmiyorum sanırım yabancı bir kelime. Aldrin beni duyuyor musun?"


Birden kafasını kaldırıp bana baktı kızarmış gözleriyle. Elleriyle omuzlarımı kavrayarak sıktı.


"Ne yapıyorsun? Aldrin canım acıyor!"


Öfkeyle bağırıyordu."Senin yüzünden! Sen hiç var olmamış olsaydın böyle bir şey başımıza gelmeyecekti! Anneannemin ölümünün suçlusu sensin!"


Başımı sallayarak itiraz ettim. "Hayır! Bu benim suçum değil! Benim yüzümden ölmedi!"


Aldrin beni ileri geri sertçe silkeledi. "Senin yüzünden!"

Hayır değil! Benim yüzümden değil! Ben...



Yüksek çıkan zil sesiyle olduğum yerde havaya sıçrayarak uyandım.


"Ah, kahretsin rüya içinde rüya!"
Yattığım yerde ellerimi yüzüme kapatıp derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Israrla çalmaya devam eden zil sesi kapıdan geliyordu.


Kim geldi ki? Bu ne ısrardır.
Yattığım yerden kalktım ve dairemin kapısına doğru yürürken bağırdım. "Zil yanacak be yeter!"


Kapıya yaklaştıkça kapının önünden gelen konuşma sesleri netleşti.


"Tamam oraya çok koydun biraz da şurasına koy..." "Şuraya mı tamam koydum."
"Şimdi mi yakalım yoksa..."
"Şimdi yakalım. Ben yakarım sen bunu tutarsın bende diğerini alırım tamam mı?"


Seslerin sahiplerini tanımak benim için pek de zor değildi. Ne konuşuyor bunlar ya?


Kapıyı açtığımda çıkan yüksek patlama sesi irkilmeme sebep oldu. Şaşkınlıkla gözlerimi birkaç defa kırpıştırdım.


Yükseklerden üzerime saçılan renkli konfeti seyrekleşince dikkatimi önümdeki ikiliye verdim.


"İyi ki doğdun!!" Risin ve Aida'nın var güçleriyle bağırarak söylediği bu cümle aklıma bu günün doğum günüm olduğunu getirdi.


Bir anlığına gördüğüm kabusu hatırladım. Her yılın bu günü aynı kabusu görüyordum.
5 yıl önce bu gündü. O gün olanlar yüzünden doğum günlerimi pekiyi anmıyorum sanırım.


"Çok teşekkür ederim kızlar."


Risin pastayı işaret ederek konuştu."Ee, hadi üflesene mumları."


"Peki!" Onaylayarak öne eğildim ve Risin'in elindeki pastanın mumlarını üfledim.

Aida sırıtarak sordu. "Ne diledin?"


Gülerken cevapladım. "Kız kardeşlerimle mutlu bir gelecek!"


Risin gözlerini devirdi. "Geri zekalı dileğini birine söylersen..."


Aida eliyle Risin'in ağzını kapattı ve aralarında ufak bir bakışma geçti. Bakışmadan sonra Aida, sanki ısırılmasından korkuyormuş gibi elini hızlıca Risin'in ağzından çekti.


Risin ağzı açılır açılmaz konuştu. "Yat kalk elimdeki pastaya dua et!"


Aralarındaki gerginliği bitirmek adına atıldım. "Neden içeriye geçmiyorsunuz, yoksa davet etmemi mi bekliyorsunuz? Sanki misafirsiniz de!"


Nezaketen gülerek kapıyı geriye doğru açtım ve mutfağa doğru ilerledim. "Bu arada konfetiden arta kalanları siz toplayacaksınız."


Aida başıyla onayladı."Olur olur."

Kapıyı kapatıp yanıma geldiler. Risin pastayı mutfağın ortasındaki adanın üzerine koydu. Adanın üzerinde bulunan tahta bıçaklıktan bir bıçak aldım. Bu sırada kızlar adanın etrafındaki bar taburelerine yerleşmişti.


Elimdeki bıçakla kızları işaret ederek konuştum. "Pasta yiyorsunuz değil mi? Yemeseniz olmaz çünkü."


Aida sanki bu anı bekliyormuş gibi sevinçle ellerini birbirine sürttü. "Yeriz yeriz."


Risin araya girerek ekledi. "Benim dilimimi küçük kesebilirsen güzel olur."


Merakla tek kaşımı kaldırdım. "Neden? Pasta seversin normalde sen."


Aida ellerini iki yana açtı. "Hanım efendinin kendine yemek sözü varmış!"

O nasıl oluyor ya? "Nasıl yani?"


Risin soruma karşılık burukça gülümsedi. "Kendime vakit ayıracağım demek oluyor bu. Tek başıma yemek yemeye gideceğim. Kazadan önce olanları hatırlamaya çalışacağım biraz."


Risin belli etmemeye çalışsa da zor zamanlar yaşıyor. Aynı gün hem geçmiş bir buçuk yılını hem de yaşama amacını kaybetti.


Kazaya kadar onun aile ilişkisi benim için bir bilinmezlikti.
Çok fazla bahsetmese de zor şeyler yaşadığını anlayabiliyordum. Mezun olduktan sonra kopan bağlantımız yüzünden, Risin'in yaşadıklarını ancak haberlerden öğrenebilmiştik.


O atlatmaya çalışıyordu. Belki farklı yollar deniyordu ama bu hiçbir şey yapmadığı zamana kıyasla iyi bir gelişme sayılırdı.


"Anladım canım, sen yine de fazla üzme kendini. Bir anda olabilecek bir şey değil travmadan dolayı unuttuğun anılarını hatırlamak. Kendine biraz daha zaman tanırsan eminim ki hatırlarsın," dedim onu rahatlatmaya çalışarak.


Aida onaylayarak başını salladı. "Evet İrene haklı. Kendini bu kadar zorlamamalısın, zamanla hatırlarsın."


Konuşurken pastayı dilimleyip tabaklara koymuştum. Sırayla kızlara tabaklarını uzattım.


Risin kolunu sıvazlayarak pasta dilimini inceledi.
"Evet biliyorum ama," derin bir iç çekip konuşmaya devam etti.



"Çok kötü hissediyorum. Bir buçuk yılım kayıp. O zamanı düşündüğümde yerinde kocaman bir boşluk var. Aynı çocukluğumu düşündüğümde ki gibi."


Belki burnumu sokmasam daha iyi olacaktı, fakat merakıma engel olamayacağım.
"Çocukluğuna dair ilk hatırladığın anın neydi peki?"


Pasta diliminden gözlerini ayırmadan cevap veriyordu. "Hm, sanırım en eski hatırladığım şey beni evlat edindikleri gündü. Evlat edinildiğimde altı yaşımdaydım, o günden öncesi karanlık bir çukur gibi."


Durmam gerekiyor, biliyorum. "Yetimhaneye gidip sormadın mı?"


Başını sağına yatırarak bakışlarını pastadan kaldırdı. "Bunu sorgulayacak zamanımın olduğunu hiç sanmıyorum, yani eskiden yoktu."


Biraz da olsun rahatlatabilmek için tebessüm ettim. "Artık vaktin olduğuna göre beraber gidip araştırabiliriz. Böylece kayıp anılarına ve çocukluğuna dair bir şeyler öğrenmiş olursun, nasıl fikir?"


"Haklısın sanırım artık tasmamı tutan biri olmadığına göre özgürüm, bolca vaktim var," dedi aynı buruk ifadeyle.


Yine de yaptığım teklife karşı gözlerinde oluşan ışıltıyı görmüştüm. Bu bile sevinmek için yeterliydi. Onda oluşan ufak değişimler ve umut belirtileri o kadar değerliydi ki. Onun benim için yaptıklarından sonra şimdi destek olma sırası bendeydi.


Biz bütün bunları konuşurken Aida'nın tek umursadığı tabağındaki pasta dilimiydi. "Hani çatal, elimizle mi yiyelim?"


Elimle yanındaki çekmeceyi işaret ettim. "İster elinle ye, istersen de hemen yanındaki çekmecede çatal var. Bu kadar zamandır buraya gelip gidiyorsun. Çatal bıçağın yerini en az benim kadar iyi bilmen lazım senin."


Aida'nın çekmeceyi arayışını ve bulamayışını izlerken kıkırdadım.


Risin uzanarak doğru çekmeceyi çekip açtı. "Geri zekalı şuradaki çekmecede."


Aida çekmecenin içindeki çatalları görünce gözleri açıldı. "Ha, tamam buldum. Alın kızlar size de birer tane... "


Uzattığı çatalı alıp yanımdaki bar taburesine oturdum ve pastadan bir çatal alarak konuşmaya devam ettim.
"Benim için fark etmez ama karamelli pasta kimin tercihiydi?"


Risin gözlerini devirerek cevap verdi. "Kimin olacak Aida'nın favorisi. Pasta seçmeyi ona bıraktım, gidip kendi sevdiğinden almış."



Aida yine her zamanki gibi.
Ağzını tıka basa pastayla dolduran Aida elini önümüzde sallayarak bir şey söylemek istediğini belirtti. Ağzını bitirene kadar sessizlik içinde kıvranan Aida'yı bekledik.

"Tamamdır bitti, karamelli çok güzel değil mi ama her şeye çok yakışıyor. Yaş pastaya, dondurmaya ve diğer tatlılara!"


Aida'nın iştahına gülerek, "Evet senin tatlıya olan aşkını biliyoruz," dedim ve tabağımdaki pastadan bir çatal daha aldım.


Aida bir kabahat işlemiş gibi utanıp sıkılarak bana baktı. "Bu arada sana bir şey söylemem gerek. Şimdi şöyle ki, ben senin bu kahinlik muhabbetinden bir yerde bahsetmiş olabilirim."


"Nasıl bir yerde?" dedim aniden endişeyle. Altından ne çıkacağını bilmiyordum.


"Senin rüyanda gördüklerin çıkıyor ya, bende bunu bir internet sitesinde sordum. Soru cevap tarzında bir site. Herkes başına gelen veya merak ettiği bir soruyu soruyor, diğer insanlar da bunun hakkında bildiklerini yazıyor."


İnternet sitesi mi, gerçekten mi?
"Anladım tam olarak ne yazdın?"


Aida tedirginliğimi anlamış olacak ki tavırlarını buna göre değiştirdi. "Merak etme anonim biri olarak yazdım. Gördüğü rüyaları çıkan bir arkadaşımız var, ne görse gerçekten oluyor falan filan buna benzer bir şey yazdım."


"Eee?" dedim, hala tedirginliğim sürerken. O bu konularda güvenilmez biriydi.


Aida elini çenesinin altına dayadı. "Birkaç düzine yorum geldi ama sadece biri kâle almaya değerdi bence. Neyse, bu konuda bilgisi olan ve yardım edebileceğini söyleyen birisi vardı. Numarasını da verdi, istersen irtibat kurabilirsin fakat güvenilirliği meçhul. Sonuçta ne olduğu belli olmayan bir siteden, tanımadığımız biri."


Bu konu ilgimi çekmedi değil, açıkçası yaşadığım olaylar bana da anormal geliyor. Bu konu hakkında bilgisi olan birisi varsa bunun üzerine gitmem gerek.


Bu öngörülerin ilkini anneannemin öldürüldüğü gün görmüştüm. O zamandan beri rastgele zamanlarda görüyordum. Kontrol etmeye çalışmamın da pek bir yardımı dokunmadı. Bilgili birinin yardımı ve önderliği olmadan çabalamak boşaydı.


Bir de anneannemi o gün ölü olduğu halde görmem var. Belki de anneannemi görmek istediğim için öyle görmüştüm.



Anneannemin bana söylediği şeyin anlamını da hala bulamadım. İnternet'te bulabileceğim bir dilde değildi, belki de halk ağzından bir cümleydi.


Ani bir kararla cevap verdim. "Tamam!"


Risin şaşkınlıkla bağırdı."Ne tamamı?"

Şimdi karar verip harekete geçmezsem sonradan pişman olacaktım.


"Olur işte, verin o kişi kimse numarasını konuşacağım. Eğer bir bilgisi varsa buna ihtiyacım var."

Aida elini telefonuna atarak "Peki, telefondan gönderiyorum sana numarayı," dedi.


Odada yankılanan bildirim sesiyle, mutfak adasının üzerine bırakmış olduğum telefonum titredi.


Telefonumu alıp kilit ekranına şifremi girdim. Bildirim merkezimdeki son mesaja tıkladım ve numarayı arayıp telefonu kulağıma koydum.


Risin meraklı görünüyordu. "Çalıyor mu?"


"Evet."
Kulağımdaki telefondan duyduğum sesle, karşı taraftaki kişinin telefonu açtığını anladım.


"Merhaba, sesim geliyor mu?"


Kızlar elleriyle aramayı hoparlöre almamı işaret ettiler. Buna karşılık telefonu kulağımdan indirip hoparlöre aldım ve masanın üzerine bıraktım.


"Evet, sesiniz geliyor," dedi hoparlörden gelen tiz erkek sesi.


"İyi günler, ben numaranızı bir arkadaşım vasıtasıyla buldum. Anladığım kadarıyla bir sohbet sitesinde benim yaşadığım bir olayı dile getirmiş ve siz de buna karşılık olarak yardım edebileceğinizi söyleyip numaranızı vermişsiniz."


Adam, sakince ve cümlelerin sonunu uzatarak konuşuyordu. "Evet hatırlıyorum, İrene hanım. Yaşadığınız bu paranormal durum hakkında yardımda bulunabileceğimi düşünüyorum."


İsmimi nereden biliyor, Aida mı söyledi?


Tereddütte kalarak konuşmaya devam ettim."Anlıyorum fakat bu konuda bana nasıl yardımcı olabileceksiniz bilemiyorum. Eğer yaşadığım durumun psikolojik bir sıkıntıdan dolayı meydana geldiğini düşünüyorsanız..."


Konuşmamı yarıda bölerek cevap verdi. "Hanımefendi sanırım beni yanlış anladınız. Ben bu durumu psikolojik bir rahatsızlığınız olduğundan ötürü yaşadığınızı iddia etmedim. Aksine size yaşadığınız durumun ne kadar gerçek olduğunu kanıtlamak isterim."


Şüphe ve birazda merak mantığımı dürtüyordu. "Nasıl kanıtlayacaksınız?"


Konuşurken arkadan anlaşılmayan başka sesler geldiğini duydum.


Sanırım birileri fısıldaşıyor. Neyse ne bu çokta önemli bir mesele değil, şimdilik adamın söyleyeceklerine odaklanmalıyım.


"Size bunu şu anda kanıtlamak isterdim fakat bu imkansız olurdu. Ben dünya üzerinde sizin gibi paranormal olayları yaşayan ve bu tür olayların bilincinde olan kişileri bir araya getiren biriyim. Emin olun sizin yaşadığınız durumda olan bir çok kişiyi buldum ve onları bir buluşmaya davet ettim. Neredeyse buluşma yerine varmak üzeredirler, eğer sizin için de sakıncası yoksa sizin de bu buluşma merkezine gelmenizi isterim. Bu sizin için faydalı olur, ayrıca benim de size rehberlik etmem kolaylaşır. Sizin bulunduğunuz durumu yaşayan başka insanlarla tanışıp, bilgi alışverişi yapmanızın size çokça katkı sağlayacağından da emin olabilirsiniz."


Eğer dediği gibi bir buluşma varsa kafamdaki soruların cevaplarını orada bulabilirim.


"Anlıyorum, eğer böyle bir buluşma oluyorsa orada olmak kafamdaki soruların çoğu için yanıt olacaktır diye umuyorum."


Aldığı cevaptan memnun bir sesle konuştu. "O zaman size buluşma alanının konumunu mesaj olarak yollayacağım, iyi günler!"


Ne kadar şüpheli ve güvenilmez olsa da böyle fırsatlar hayatta bir kez gelir. Gitmezsem sonradan çok pişman olacağımı biliyorum.


"İyi günler dilerim," diyerek aramayı sonlandırdım.
Aida yüzünde yargılayıcı bir ifadeyle beni süzüyordu. "Sen ciddi misin?!"


Öfkeyle kaşlarımı çattım. "Evet ciddiyim, bu konuda bir şeyler öğrenmek için hayatımda tek seferlik rastlayabileceğim bir fırsat geçmiş elime, boşa mı harcayayım? Ayrıca numarayı arayayım diye bana veren de sendin farkındaysan!!"


"Hayatında ilk defa konuştuğun birine nasıl güveneceksin? Sen şu anda bilmediğin bir yere, tanımadığın birinin sözlerine güvenerek gideceğinin farkında mısın?! Tanımadığın bir topluluğun içine gireceksin resmen!" dedi Risin.
Endişeliydi, fazla endişeli. Benim başıma gelebilecekler için benden daha endişeli.


Kelimelerimi dikkatlice seçerek konuştum. "Bakın kızlar bu riski göze aldım. Kötü bir olay olacaksa da bu hayatımda bilgi edinmek için elime geçmiş tek fırsat olabilir. Bu konuda daha fazla yorum duymak istemiyorum ben ne olursa olsun oraya gideceğim!"


Aida hızla atıldı."O zaman biz de..."


Kelimelerimi bastıra bastıra söyledim. "Hayır, tek başıma gideceğim!"


Telefonuma gelen bildirim sesiyle gözlerim adanın üzerindeki telefona kaydı.


Elime alıp şifremi girdikten sonra gelen bildirime baktım. Az önce aradığım numaranın sahibi bana konumu mesaj olarak göndermişti.


"Çok uzak bir yer değil. buradan dört veya beş saatlik uçuş uzaklıkta olan bir ülke sanırım."


"İyi ki fazla uzak değilmiş. Uçakla dört, beş saat filan oldukça yakın yerler(!) Ne ülkesiymiş bekle bir bakalım," dedi risin atılarak.



Cebinden çıkardığı telefonda birkaç tıklayıştan sonra telefonun ekranından yazıyı okumaya başladı.


"Bir ada ülkesi olan Mageia konum olarak Kuzey Atlas Okyanusu açıklarında bulunmaktadır. 2.462.000 km² genişliğine sahip olan Mageia..."



devamını okumayarak homurdandı ve açıklama yapmaya başladı.
"Anladığım kadarıyla ada ülkesi iki farklı bölgeye ayrılıyor. İki bölgenin de kendine özgü yönetimi varmış."


Aida tek kaşını kaldırmış söylenenleri dinliyordu. "Kore gibi mi, hani güney ve kuzey?"


Risin açıklamaya devam etti. "Yok tam öyle değil. Mageia'da aynı ülkeyi iki yönetici yönetiyor gibi. Daha doğrusu Doğu bölgesinin bir kısmı hariç, adanın kalanı kraliçe tarafından monarşiyle yönetiliyor. Doğu bölgesinde, kraliçenin yönetimi dışında kalan bölgeye Lanirel deniyor ve stratokrasi ile yönetiliyor. Açıklamak gerekirse hukuka dayalı bir askeri yönetim biçimi söz konusu. Lanirel'in merkezinde askeri akademi filan varmış, hatta bölgenin kurulma amacının akademi olduğu yazıyor."


"Nasıl yani, tek ülkede farklı bölgeler ve farklı yönetim biçimleri mi var?" dedim şaşkınlıkla.


Risin başını salladı. "Bu ne saçma bir yönetim biçimi be! Her anlaşmazlıkta iç isyan çıkar. Buna nasıl engel oluyorlar ki?"


Aida gözlerini devirdi boş boş duvara bakarken. "Neden birden fazla yöneticiye sahip? Bu çok gereksiz!"


Risin başı telefon ekranına gömülü halde cevap verdi. "Bunun nedeni bir kesimin kraliçeyi yani krallığı diğer kesimin de askeri yönetimi desteklemiş olması. Her bölgenin kendi yöneticisi ve kendi teşkilat birimleri var. Madem bölgeler her bakımdan bağımsız neden tek bir ülke halinde? İlk defa şimdi duyuyorum bunu!"


Bir ülkeyi iki farklı birim mi yönetiyor?


"Gerçekten garipmiş, ama anlaşılamaz değil. Bir ülkede iki yönetici olmasındansa, herkes kendi bölgesinde borusunu öttürüyor," dedi Aida kendi fikrini paylaşarak.


Risin telefonuna birkaç defa daha tıkladı.
"İrene sen haklıymışsın, buradan yaklaşık beş buçuk saatlik bir uçuşla gidilebiliyor. Ayrıca deniz yoluyla da ulaşım var. Fakat vize konusunda, sanırım vizeye gerek yok. Yani vizeyle almıyorlar fakat referansa ihtiyaç varmış giriş için. Bu da ülkeyle alakalı olan garip şeylerden birisi."


"Tamam, ben arayıp söylerim şu referans olayını. Siz bana en yakın zamana bilet bakın, ben de bavullarımı toplamaya gidiyorum."


İçimdeki heyecana benzeyen garip hisle ayağa kalktım ve bavullarımı hazırlamak için odama yöneldim. Bakalım beni Mageia'da neler bekliyor?


Okuduğunuz için teşekkürlerr...
Oy verip yorum yapmayı unutmayın, fikirleriniz benim için önemli ✨💖
İg: sylphnn_

 

 

 

 


Loading...
0%