@sylph
|
Marco'nun geçmişinden (2/2) Kiril başıyla onayladıktan sonra, demir kapıyı hızlıca tekmeledim. Yüksek sesle yankılandı geriye çarpan demir kapı. Ani bir refleksle siper aldım. Kapıyı açtığım anda ateş altında kalabilirdim. Buna rağmen, çıkardığımız yüksek ses dışında içeriden tek bir çıt gelmiyordu. Silahımla nişan alarak hızlıca içeriye kısa bir bakış attım. Görünürde kimse yoktu. İçerisi tam anlamıyla boştu. Kiril dikkatlice beni izliyordu. Elimle ilerleyeceğimi işaret ettim ve kapıdan içeriye girdim. Kiril' de mesafesini koruyarak beni takip etmeye başladı. İçeride dikkatlice attığımız birkaç tur sonunda kimsenin burada olmadığına kanaat getirdim. "Yanlış depo mu?" dedim, Kiril'e bakarak. "Ee, bu depoda da şu televizyondan başka bir şey yok. Ne yapacağız? Bir yere pusmuş olmasınlar bunlar? Ne olur ne olmaz, gidip dışarıyı kontrol edeceğim sen burada bekle," dedim, arkamı dönüp yürürken. "M-marco? B-bunu görsen iyi olur!" dedi titreyen sesiyle. Arkamı dönüp baktığımda neden böyle davrandığını anlamıştım. Deponun ortasındaki televizyon artık çalışıyordu, ve ekranda gördüğüm şey beni hiç memnun etmemişti. Kızlar gözleri ve elleri bağlı bir şekilde hareketsiz oturuyordu. "Seni şerefsiz nerdesin söyle, kendi aramızda halledelim bunu! Sivilleri bu işe bulaştırma!" Kadraja giren maskeli adam elindeki silahı sallayarak konuşmaya başladı. "Dostum Marco! Nasılsın ha, iyi misin? Açıkcası burdan çok iyi görünüyorsun. Kızların seni böyle görememesi ne kadar da üzücü, ama yapabilecek bir şey yok!" Bu kancık beni nereden görüyor. Hızla etrafıma bakıp kamerayı aradım. "Ha ha... Şuna da bak, nasıl kıvranıyor telaşla. Buradayım yavrum, yukarıya kaldır başını!" dedi, iğrendirici ses tonuyla gülerek. Talimatlarını takip ederek yukarıya baktığımda kameranın çatıya kurulmuş olduğunu fark ettim. Elimdeki silahı kameraya doğrultarak, "Kaltaklık yapma şerefsiz! Kızların bu olanlarla bir alakası yok! Korkaklık yapmayı bırak da yanıma gel!" dedim. Ne yapabilirim, bu işin içinden nasıl çıkacağım? "Kiril, bulabilir misin?" dedim, öfkeyle dişlerimi sıkarken. Yüksek bir kahkaha sesi yükseldi televizyondan. "Gücün güçsüz kızlara mı yetiyor! Onlara zarar verdikten sonra sağ kurtulabileceğini mi sanıyorsun? Seni bulup bütün kemiklerini canlı canlı kıracağım! Sana kolay ölüm yok pezevenk! O tetiği çeken parmağını kesip sana sokacağım!" dedim, öfkeyle nefes nefese solurken. Silahıyla başını kaşıdı maskesinin üstünden. "Senin o ağzını..." Cümlemi bitirmeme izin vermeden araya girdi. "Tamam, bu kadar lak lak yeter! Şimdi şov zamanı Marco. Seç bakalım ilk hangisi olsun? Sesi güzel olan tombik mi, ismi neydi Aida? Sessiz ve soğuk kız İrene mi? Oh buldum buldum! Yoksa göz bebeğin olan Risin mi? Sanırım kısa saçlı olan Risin'di." Risin'in arkasına ilerledi sakince. Elini boynundan omzu boyunca kaydırarak onu inceledi. "Oo, fiziği iyiymiş. Bir kıza göre fazla kaslı değil mi? Ha ha, Marco belki de senin yerine onun silah tutması daha mantıklı bir karar olurdu. Ne yazık ki artık çok geç." "Çek ellerini kardeşimden piç!" diyerek haykırdım. Bağırışlarım boş depo içinde yankılanıyordu. "O senin favorin, bu yüzden onu sona saklamayı düşünüyordum. Sen seçmediğine göre ben seçeyim bari birini." Silahın namlusunu ağzına götürdü. "Ooo piti pitii..." Üç el atış sesi geldi... Üç el hayatıma sıkılmış ateş, dizlerimin bağını çözdü. Sarsılarak yere çöktüm. Başımı kaldırıp ekrana bakamıyordum. Buna cesaretim yoktu. Gözlerimden sessizce süzüldü yaşlar. Bir anlığına gözüm ekrana kaydı. Belki bir ümit yaşıyorlardır diye düşündüm. Belki, küçük bir ihtimal de olsa bütün bunlar kabustur diye. Üstlerinde bol miktar kanla orda duruyorlardı, cansız ve ruhsuz... Benim yüzümden... Bütün bunlar benim yüzümden! Benim aptalca, çocukça oyunlarım yüzünden! Benim şımarıklığım, benim egom, benim umursamazlığım yüzünden! Benim suçum, onlar benim yüzümden öldü! Onları ben öldürdüm, kendi kardeşlerimin katili benim!! Benim alamadığım sorumluluğu onlar aldı. Ben onları koruyamadım! Gözlerimden durmaksızın akan yaşlar görüşümü bulanıklaştırıyordu. Sessizce akan göz yaşlarım bile bana lanet ediyor gibiydi. Demir kapıdan içeriye giren kişinin tok adım sesleri yankılandı boş depoda. Umrumda değildi beni öldürmeye gelmiş olsalarda. Düşmanın elinde ölmektense kendi işimi kendim hallederim. Bu gün aldığım üç cana kıyasla dördüncünün acıtacağını bile sanmıyorum. Tetiği çektim ama bu sefer namlunun ucunda ben vardım. Havalanan elime gelen sert tekmeyle silah elimden fırlayarak yerde sürüklendi. "Alın şu eşşek sıpasını gözümün önünden," dedi tanıdık ses. Umrumda değildi, kimin beni nereye sürüklediği. Yaptığım hatanın telafisi mümkün değildi. Ne kadar da aptalım! Kendimi nasıl bu kadar büyük görebildim? Babam bile kendini yeterli göremezken ben nasıl bu kadar aptal olabildim. Çekiştirerek siyah minibüse bindirdiler beni. Araç ilerlerken geriye düşmüş başımla aracın tavanını izliyordum. Ben ne yapıyorum?Yaşıyor muyum, nefes alıyor muyum, alıyorsam neden hissetmiyorum? Kiril yanımda oturuyordu, ihtiyar da karşımda. Ne yapıyorlardı, ben ne yapıyordum? Suratıma yediğim sert tokat sonucunda sarsılarak iç dünyamdan sıyrıldım. "Sonunda bey efendi bizi bir yerine takıyor. Dediklerimi duyuyor musun şimdi? Yarım saattir sana anlatıyorum, kızlar sağlam!" dedi ihtiyar, bana tokat asıldığı elini sıkıp açarken. Zor bela bir kelime döküldü dudaklarımdan. "Ne?" Kiril heyecanla konuştu. "Efendim siz yorulmayın bu seferkini ben sizin yerinize atarım!" Dediklerini anlayamadığım için boş boş yüzlerini izliyordum. Babam tekrar etti. "Yaşıyorlar, hayattalar! Neyse eve gidince kendin teyit edersin zaten." Dedikleri gerçekçi gelmiyordu. Ben gözlerimle gördüm vuruldular, kanadılar ve öldüler. Şu anda yaşadıklarım benim hayal gücümün bir ürünü mü? Ben yalan olmasını dilediğim için mi bunları görüyorum? Bilmiyorum sadece buna bir süre daha devam edeceğim... Başıma gelen sert darbeyle gözlerimi aracın tavanından indirdim. Araç durmuş içindekiler inmişti. "Velet her fırsatta dalıp dalıp durma. Defol git bodrum kattaki sinema salonundalar. Kızlarıma da bir şey çaktırma kafanı koparırım! Sessizce yokla ve geri gel!" Bu bir şaka mıydı? Hayır gerçek değil onlar öldü! Hızlıca arabadan inip bodrum kata koştum. "Sen mi geldin Marco, neden bu kadar geç kaldın? Seni beklerken çoktan filmin sonuna geldik," dedi Risin, birkaç saat öncesinde onu ölü gördüğümü bilmezken. Bu gerçek değildi. Bu gerçek olamaz! Ben halüsinasyon görüyorum, onlar öldü! Onlar benim yüzümden öldü!! Gözümden birkaç damla yaş süzüldü. Uzakta ve karanlıkta olduğum için beni tam göremiyorlardı. Sesimin titrememesine dikkat ederek konuştum. "Ö-özür dilerim, çok geç kaldım değil mi? Gerçekten geç kaldım! Özür dilerim, çok özür dilerim. Ben yetişemedim..." "Saçmalama alt tarafı bir film yenisini açarız. Özür dilemene gerek yok. Hadi gel senin için de mısır var," dedi Risin, özürümün filmden dolayı olduğunu düşünerek. Elini bana doğru sallayarak gelmemi işaret ediyordu. "B-ben geleceğim, önce tuvalete gitmem gerek. Siz devam edin," dedim hızlıca kendimi dışarıya atarak. Nefeslenmeye çalışarak bahçeye çıktım. Babamın bahçedeki koltukta oturduğunu görünce yanına gittim. "Bu nasıl olabiliyor? Bu gerçek olamaz, ben gördüm onlar öldü! Kan... kanıyorlardı ben gördüm!" "Hepsi senin aptallığın yüzünden velet. Sana bunu konuşarak anlatmaya çalıştım ama, belli ki tecrübe etmeden anlamayacaktın aptallığının seviyesini," dedi yüzünde iç açıcı olmayan ifadeyle. "Ben biliyorum, ne kadar aptal ve kör olduğumu biliyorum!" dedim kırgınlıkla. "Bilirsin tabi! Ben ağzına sıçtığım için bilirsin şimdi," dedi. Sesinde biraz pişmanlık var gibiydi. Bu öğrenmenin çok acı bir yoluydu. O bunun gerçeğini tecrübe ettiği için biliyordu. Kendimi boştaki koltuğa bıraktım. Elim ayağım boşalmış gibiydi. Gelen rahatlık hissi beni güçsüzleştirmişti. "Nasıl yaptın?" dedim, biraz öfke birazda merakla. "Nasıl olacak sen burdan çıkmadan okulda adamlar hazırdı. Sen fikrini değiştirmeyince kızları alıp bir geziye çıkardık. Biraz uyku ilacı, birkaç çelik zırh ve sahte kan. Al sana plan! Gerçi kızlara planımı anlatsam kendi rızalarıyla katılırlardı, ama o zaman da rol inandırıcı olmazdı," dedi yüzündeki çarpık gülüşle. Derin bir nefes aldım. Her şey, olanların hepsi kurmacaymış. "Ee, ne düşünüyorsun?" dedi ihtiyar. "Tamam, ama halefin olarak kendi yolumu çizeceğim. Kendi askerlerim ve kendi kurallarımla bu oyunu tekrar yazacağım!" Sorumluluktan kaçmayacağım, bu sefer değil! Güçlenmenin bedeli neyse, kendim ve onlar için bunu ödeyeceğim... Okuduğunuz için teşekkürlerr... Yeni bölümlerden önceden haberdar olmak için, instagram hesabımdan takipte kalabilirsiniz💖 |
0% |