Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm 1 -Uçan Ruh-

@symdaldalli

Fantastik ve tarih birleşirse ne olurun kitabı bu.


Tarihte 1919 İzmir işgaline dönüş kısmı 13. Bölüm Sürgün ile başlıyor.


İsteyen direkt oraya geçiş yapabilir.


Keyifli okumalar.


.


.


.


Sabah, 05.47


"Beni bulsana." Başını iki yana salladı. "Hayır, imkanı yok biliyorum." Gözlerinin içi hüzünle güldü. "Öldüm ben." Birden durdu ve gülmeye başladı. 


"Biliyor musun acı hissetmekten yorulmuştum." Başını iki yana salladı. "Acıyı bile unuttum açıkçası. Hatırladığım tek şey..." Durdu ve ileri geri sallanmaya başladı. "Unuttum." 


Yanda duran küçük aynaya çevirdi bakışlarını. O sırada kendinin küçük camdan yansımasını gördü. Kaşlarını çattı. "Ben," Dedi sakince, "yaşlanmışım." Diye bitirdi cümlesini. Yüzünü yana çevirip parmaklarını yüzünde gezindirdi. 


"Bak bu çukurlar açılmış." Yüzünün aşağısına doğru kaydı beyaz ve ince parmak uçları. "Ne zaman öldüm?" Bakışlarını genç adama sabitlediğinde adam yalnızca yutkundu. 


Omuzlarını kaldırıp indirdi sorunun karşısında. "Bilmiyorsun demek..." Elini kaldırıp saçlarını geriye attı. "Olsun zaten kimse bilmiyor." 


Adam gözlerine bakmaktan kaçınıyordu. O ise aksine tam göz bebeklerinin derinlerine uzanıp orada geziniyordu. Hareketleri birden keskinliğini kaybedip kimsenin görüp duymaması gerekiyor gibi ses tonu alçalıp adama doğru yaklaştı. 


 "Zamanımız kalmadı. Beni iyi dinle ve sakın unutma. Her akşam saatinde rıhtımda bekliyor olacak seni." Parmakları yaprak gibi titreyerek adamım eline doğru uzandı. "Onu bulup vermen gerekiyor." Parmakları yavaşça onun elini tutmuştu. Parmaklarından geçen yoğun soğuktan adamın birden içi titredi. Elini geri çekmeye çalışacaktı ki kadının tutuşu sertleşti.


 "Korkma." Dedi sakin çıkan ince sesiyle. "Benden korkma." 


Avucunda sıktığı ucu kırmızı bir taş olan, etrafını sarmaşıkların sarmaladığı kolyeyi yavaşça avucuna doğru bıraktı. Zincirin ucu bile tiriyordu. Ellerinden tenine yayılan soğuk daha da üşüttü adamı. 


"Kimsin sen?" Kadın kolyeyi tamamen bıraktıktan sonra gülümsedi. "Ölü biriyim." 


Ayağa kalktı yavaşça ve beyaz elbisesi birden havalanmaya başladı. Dalgalı uzun siyah saçları etrafa yayılırken deli gibi esen rüzgar altında derin bir nefes aldı. "Eftalya de ona o zaman tanır seni." Arkasına doğru baktı. "Git artık geliyorlar." 


Adam kaşlarını çattı. "Kimler?" Kadın onun gibi kaşlarını çatıp genç adama baktığında yeşil gözleri birden karardı. "Sorma git dedim sana." Kolundan tutup ayağa kaldırdı. "Zaman yok." Biraz itti sonra adamın gücü karşısında durup etrafına baktı. 


Gözleri tekrar birleştiğinde kafasını yana eğerek başını hafifçe sağa sola salladı. "Uyan!" Öyle güçlü bir çığlık kaplamıştı ki etrafı oysa kadın dudaklarını dahi oynatmamıştı.


Adam kokuyla yerinden sıçrayıp uyandı.


Çalışma masasının üzerinde kağıt yığınları doluydu. Araştırma yapıyordu ve o sırada uyumuştu. Garip rüya bir kez daha gözlerinin önünden akıp giderken kaşları havalandı.


O sırada avucunun sert bir yumruk halinde olduğunu hissedince yavaşça avcunu kaldırdı. Parmak boğumları çözülüp yavaş yavaş açılırken kaşlarını çatıp yutkundu. Elinde kolyeyi tutuyordu. Ateşten bir yapıtı sarmalar gibi parmakları ondan kurtulmak istediğini belli edercesine masanın üzerine gürültüyle bırakmıştı.


***


Sabah, 05.47


"Onu sana getirecek." Kaşlarımı çattım. "Beni artık tanımıyor." Başını salladı. "Vakti geldi, artık hatırlayacak." Dudaklarımı yaladım. "Gitmeni istemiyorum." Gülümsedi. "Güzel kızım ben uzun zamandır yanında değilim zaten. Korkma sakın." Göz bebeklerime bir kırgınlık oturduğunda geri çekildi.


"Sakın adını söyleme. Sen bile unut ve kolye geldikten sonra bir daha oraya dönme." Başımı geriye attım. "Tamam." İstemediğim daha neler yapacaktım?


Bir zemine vuran tok ses ile sıçradım. "Uyandı. Artık gitmen lazım. Onu aynı yerde bekle gelecek." Başımı salladım. "Seni Eftalya olarak tanıyor." 


Ellerimi tuttu. Sıcak parmaklarından geçen akım ile buz kesilen ellerimi tuttuğunda bakışları ellerime kaydı. "Donmuşsun." Başımı önemi yok gibisinden salladım. 


Yavaşça parmaklarını parmaklarımdan ayırdı. "Vakti geldi. Beni bulmaları an meselesi. Bir daha görüşemeyebiliriz. Yalnızca o kolyeyi takarsan... Neyse biliyorsun zaten olacakları." Başımı belli belirsiz salladım. 


Kollarını bedenime dolayıp kendine çekti. "Benim küçük kızım, senin için savaşamadım." Yutkundum. "Yine görüşeceğiz."


 Benden ayrıldı. "Başa dönme." Bir adım geri çıktı.


 Şiddetli bir rüzgar estiğinde saçlarımız etrafa dağıldı. "Sona gitme." Bir kaç adım daha geri gitti.


 "Ve şimdi," yutkundu. Gülümsemeye çalıştı ama gözünden bir damla yaş akmak için hazırda bekliyordu. Dudaklarını oynattı. Seni seviyorum. Diye mırıldandı. Sıkıca gözlerimi kapattığımda gözümden akan yaş soğuktan uyuşan yanağımdan yanarak aşağı kadar indi ve çenemden damlayıp yere gürültüyle düştü.


 Ayaklarımızın altındaki zemin bir kaç kez hareket ettiğinde gözlerimi açmadım. "Uyan!" Ses dalgaları etrafıma çarparak yeri ikiye böldü ve ayaklarım boşluğun uğultusunda derin bir yolculuğa çıktı.


 Bir süre düşme hissini yaşadım. Bu defa nereye düşecekti bedenim korkuyla beklemeye başladım. 


Dalga sesleri kulağımı doldurdu yavaş yavaş. Hırçındı ve kayalıkları dövüyordu. Ardı ardına devam eden dalgaların arasında yerimi aldığımda suyun içinde batmaya başladım. Gözlerimi açtım ve karşımda bir çift yeşil göz gördüm. Bana bakıyordu. Anne dedim sessizce gitme.


 Ortadan kaybolmadan önce son kez baktığı gibiydi. Yavaşça kayboldular. Yutkundum ve yüzeye çıkmaya çalıştım. Deniz bataklığa dönüşüp beni dibe çekmeye başladığında ciğerlerim su ile dolmaya başladı. Çırpınmayı bırakıp teslim oldum.


Bu defa ise dibe çekmeyi bırakıp yüzeye doğru itti.


Yerimden sıçrayarak uyandığımda derin bir nefes aldım. Saç diplerim terden sırılsıklam olmuştu. Başımı iki yana sallayıp yataktan kalktım. Pencerenin önüne gelip kolu çevirdim ve camı açıp başımı dışarı uzattım. Yağmur yağıyordu. Saçlarım yüzüme yapışmıştı onları tutup geri çektim. Soğuk bir rüzgar esip içeriye doğru girdiğinde uzun dalgalı saçlarım geriye savruldu.


Gülümsedim.


"Biliyorum," dedim sakin bir ses tonuyla. "Vakit geldi." 


***


"Sır, şşh söyleme sus." Sofraya koyduğum tabağa baktım. Yine başlıyorduk. Masada oturuyordu ve önündeki omlete doğru eğilip bunları söylemeye başladı. "Adını unut, şşh onlara söyleme." Babama doğru yaklaştım.


"Hadi ye." Dediğimde beni duymazdan geldi.


"Adını unut." Dedi tekrardan. Omlete bakıp gözlerimi kapattım.


"Ben gidiyorum. Tehlikeli şeylere dokunmak yok." Elini havaya kaldırıp salladı. "Git." Mutfak gerimde kaldı. 


Uzun koridorda ilerleyip çıkışa geldiğimde yandan yağmurluğumu giydim. Ayaklarıma da botları geçirip evden çıktım.


Hava kötü değildi. Yağmayı bırakmıştı artık yine de yol ve kaldırım köşelerinde biriken yağmur birikintileri vardı.


Yürürken rüyamı düşünüyordum. Her şey karışmaya ne kadar müsaitti. 


Bir gün bu olayların yaşanacağını bile bile uykuya dalmaktan korktuğum için uyumaktan nefret ettiğimi hatırladım bir kez daha.


İşin acı olan yanı ise bir akşam gelecekti ve ben artık eve gidemeyecektim. Babam normale dönecekti...


Derin bir nefes daha aldım. Yaşamın kırılganlığı beni etkilemeyi yıllar önce bırakmıştı. Yine de parçaların etime gömülüp izler bırakmasına hiçbir zaman engel olamamıştım.


İzleri unuttun ya, bana hapsettin hepsini. Diye içimden yükselen sesi kulak ardı ettim.


İnsan içi ve dışı bir olan bir varlık değildi. Yaralar, izler, korkular, gerçekler derinlerde yaşardı. Yüzey onlar için tehlikeliydi. Tıpkı zihin denizinde yüzen düşüncelerin bazen olağanca dibe gömülmesi ve orada kendine yer bulması gibi. Yüzeyde yüzen buz parçaları gibi hafif değildi. Buz dağları kadar ağırdı.


Oradaydım şimdi. Rıhtımda.


Saat kaçtı? Hava daha kararmamıştı bile.


Erkenden gelip beklemeye başladım.


Bu kadar istekli misin oraya dönmeye? İçten yükselen sesi bir kez daha görmezden geldim.


Yok saymaya çalıştığın şeyin farkına var! Oraya geldiğinde de yok sayabilecek misin? Gözlerimi kapattım.


Sesler yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Yine de içimde bıraktığı huzursuzluk o kadar çabuk silinmedi. Gözlerimi bir süre açmadım.


Sonunda etrafımda insanların ayak seslerinin çoğalmasıyla ben de gözlerimi açıp etrafımı incelemeye başladım.


Hayat hatıradır. Unutursan ölürsün. Söz aklıma düşer düşmez dudaklarım acıyla kıvrıldı. Ölmedi.


Saate baktığımda huzursuzca nefesimi bıraktım ve beni bulabilmesini umut ederek oturmaya devam ettim. Ellerim soğuktan beyaza dönmüştü iyice. Ceplerime koyup dalga seslerinin geldiği noktaya baktım.


***


Saatler geçmiş ve hava kararmaya başlamıştı.


"Eftalya?" Siyah botları gördüm önce, ardından siyah pantolonunun paçalarını ve sesini duyduğumda gözlerimi yerden alıp yüzüne doğru kaldırdım.


Boğazım birden düğümlendi ve gözlerime yaşlar hücum etti. Karanlıktı ve net bir şekilde göremiyordu. Bunun için şükrettim.


"Benim." Dedim pürüzlü çıkan sesimle. Yanıma oturup önce ileri baktı bir süre kafası yeterince karışmıştı, saniyeler geçtikten sonra yavaşça bana doğru döndü.


"Geleceğimi nasıl öğrendin ve neden buradayız?" Ona bakamadım.


"Çünkü sende bana ait bir şey var." Bakışlarını yüzümde hissedebiliyordum.


"Nasıl öğrendin?" Gülümsedim. "Sen nasıl öğrendin?" Sustu.


"Sadece rüya sandım ben, gerçek olamayacak kadar farklıydı. Ölüyüm dedi. Ama sen..." Durdu saniyeler süren bir zaman boyunca. "Ona çok benziyorsun." Yutkundum. "Gözlerin hariç onunkiler ela değildi." Derin bir nefes aldım. Detaylara ne ara bu kadar bakmıştı ki?


"Bilmiyorum." Dedim keskin bir sesle. "Yanındaysa verir misin artık?" İlk defa tekrardan yüzüne bakabildim.


"Yanımda ama sorularıma cevap vermeden benden bunu isteyemezsin." Tek kaşımı havaya kaldırırken ona doğru döndüm.


"Hayatın boyunca her soruna cevap verildi mi?" Başını olumsuz anlamda salladı. "Evet, çünkü bazen cevapsız kalmaları daha iyidir. Bırak belirsiz kalsın ben bile bilmiyorum, bu durumda sana bir cevap veremem." Gözlerini yüzümde gezindirdi.


Yine mi yalan söyleyeceksin?  İçten içe acı çekiyordu. Görmezden gelmek bu defa diğerlerine kıyasla daha zor oldu. 


Derin bir nefes aldım.


"Seni tanıyor muyum?" Bu soru ile donup kaldım. Başımı yavaşça iki yana olumsuz biçimde salladım. Yoksa kolye onda olduğu için mi anımsıyordu? Kalbim korku ile tekledi. "Nasıl tanıyabilirsin?" Diye sordum. Yutkundu.


"Bilmiyorum ama neden ben?" Duraksadı birden.


İnan bende neden sen olduğunu bilmiyorum.


Beni ona yasak kıldıktan sonra sana mı gönderdi? Diyen iç yanıma baktım.


"Bilmiyorum." Dedim tekrardan. 


"Çok saçma." Dedi başını öne avuçlarının arasına alıp ardından iki yana salladıktan sonra. "Bu çok mistik bir olay, nasıl oldu?" Sorularına bir cevap istiyordu. Sorun şu ki ona cevap vermem henüz için mümkün değildi.


"Neyse ne sen de bir şey bilmiyorsun madem artık bir daha bu tarz bir rüyayı görmek istemiyorum. Al kolyeyi." Elini cebine atıp kolyeyi çıkardı. Yutkunup sallanan taşa baktım.


Sonunda. Dedi iç yanım. Gülme sesi çarptı zihin duvarlarıma.


Artık özgürüm.


Elimi uzatıp kolyeyi kavradım. Parmaklarım kolyeye sıkıca kapanıp avuç içime gömerken gözlerim son kez yüzünde gezindi.


"Teşekkür ederim." Bakışları beni buldu.


"Rica ederim. Gidiyorum artık." Başımı salladım. Banktan kalkıp bir kaç adım attı.


Kolyeyi yavaşça açıp boynuma takmak için ellerim havalandığında gözlerimi sırtından çekememiştim.


Yerinde durdu.


Kolyeyi boynuma geçirdiğimde ruhum çekildi ve gözlerimi kapattım.


Yüzümde ellerini hissettiğimde gözlerimi açmaya çalıştım aynı zamanda çıkmaya hazır olan ruhumun yanında iç yanımın sesini de duydum.


"Siktir." Dedi mırıldanarak. "Tam geçiş esnasında dokundu."



.


.


.


.


.


Buraya bir adet bölüm sonu sohbet kısmı açıyorum.


Ne zaman başladınız?


Bölüm nasıldı?


Uzun zamandır buraya dönmeye çalışıp geri kaçtım.


Ne zaman farklı türde ilk defa bir şey denemeye çalışsam da bir şekilde kendimi burada buldum. O yüzden bir kez daha var olmaktan zarar gelmez.


Belki karşısına çıkanlar olmuştur ama basılı olarak da kitaplarım var. Hatta yeni bir tanesi çıkmak üzere. Bekleme aşamasındayım.


Bir eseri bitirdikten sonra uzun bir sessizliğe gömülürüm normalde. Vedalarım uzundur. İki yıl elime kalem almadığımı biliyorum. Bir türlü sonlarla barışamadım. Bir türlü alışamadım...


O yüzden biten bir kurgunun üstünden geçen bir senenin sonunda yine merhaba.


Bu defa bambaşka bir dünya var edeceğiz. Tek başıma değil ama. Diğerlerinde yalnızdım.


Sesinizi duyurun okurken ki yalnız olmadığımı bileyim.


Merak eden olursa seymadaldalli instagram hesabımda diğer kitaplarım hakkında bilgiler var.


Loading...
0%