@symdaldalli
|
Elimde tuttuğum neşter akşamları yerini kaleme bırakmaya başladı. Ahsen yazmak ve haksız bir işgal olduğunu duyurmak istiyordu fakat uygun kelimeler yoktu anlatmaya. "Ben çıkıyorum!" Resul'ün sesiyle yerinden kalkıp yanına gitti. "Nereye?" Ayakkabılarını giyiyordu. "Çocuklarla toplanacağız." Üzerime dışarı kıyafetimi giydim. "Ben de geliyorum." Başını salladı. Dışarı çıkıp gizlice geçtiğimiz sokağın ardından toplandıkları meyhaneye geldik. "Seni buraya getiriyorum ama arkamdan sövüyorlar." Ona baktım. "Niye?" Güldü. "Yüzbaşı olmadığın için." Söylemek istediği şeyi anlayınca başımı salladım. "Sus tamam sus." Diğerlerinin yanına oturunca bize baktı. Kubilay, "Bir matbaa buldum ama çok eski bakım lazım." Diye mırıldandı. "Gerçekten mi nerede?" Başını salladı. "Bizim Osman'ın depoda o da gelecek şimdi." Geriye doğru yaslandım. "Haydi bunun ne işi var lan burada?" Resul'ün baktığı yere bakınca Andreas ve bir kaç askerin içeri girdiğini gördüm. Andreas ile gözlerimiz birleşti. Bakışlarını çekip tam çaprazımızda olan masaya oturdular ve bana yüzü dönük olarak oturan oydu. Bakışlarımı çektim. "Osman!" Kubilay elini kaldırdı. Osman yanımıza gelince selam verip masaya oturdu. "Matbaayı ayarladım, bakımı da yaptım yarına bir yazı basmak isterseniz hazırlayabiliriz bu gece." Kolunu masaya dayadı. "İyi misin sen?" Diye sordu Kubilay. "Bok gibiyim, Ali askerlerin Yunan yanlılığına başladığını söylüyor." Gözlerimi kapattım. "Onun da zamanı gelir." Dedi Resul. "Eleni, ekei pou pas koita na eisa eutuxismeni, sauti ti gi i moira sou itan grammeni saspro xarti me ena kitrino stilo san dakru apo lemoni." (Eleni ,gittiğin o yerde mutlu olmaya bak, beyaz bir sayfaya limon sarısı gözyaşlarıyla sarı bir mürekkeple yazıldı kaderin bu kürede.) Şarkı sözlerinin ardından Andreas ayağa kalkıp kadehini kaldırdı. "Smirni için." Ona ters bir bakış atarken gözlerini yüzüme dikti. Ayağa kalktım. "Ne duruyoruz gidelim bir yazı hazırlayalım o zaman." Resul de ayağa kalkınca Kubilay nefesini verdi. "Ulan ben daha geçen sabah öldüm bir insan hiç mi akıllanmaz?" Çıkışa doğru yürürken, "Doktor." Diye aksanlı bir şekilde seslendi Andreas. Ona dönünce bana doğru geldiğini gördüm. "Yaram var pansuman edebilir misin?" Yüzümü acıyla yana eğdim." "Çok üzüldüm ama," Başımı kaldırıp gülümsedim. "Daha mühim işlerim var. Siz alışkınsınız teğmen bu yara ne ki?" Gülümsedi. "Doktor," Dedi bastırarak. "Bu beden sandiğin gibi çelikten değil." Başımı salladım. "İşim var Teğmen hastane yerine meyhaneye gelirseniz yaranız kanar." Bana doğru bir adım gelince Resul araya girdi. "Tamam uzatma yapamam diyor." Andreas kafasını kaldırıp ona baktı. "Ne zaman benimle konuşma cesareti bulacaksin diyordum ben de." Resul sinirle burnunu kaşıdı. "Kardeşim uzatma." Diye dişlerinin arasından konuştu. Askerleri gelip etrafımızda çember şeklini alınca yüzüne baktım. "Biz gidiyoruz." Diye mırıldandım. Başını olumsuz anlamda salladı. "Hayir küçük hanim pansuman yapmadan gidemezsin." Nefesimi bıraktım. "İyi siz gidin ben hastaneden geleceğim." Resul bana baktı. "Ahsen." Dediğinde kolundan ittim. "Tamam gidin dedim." Yavaş yavaş çıkarlarken ara ara omuzlarının üzerinden dönüp baktılar. "Yürüyün Teğmen." Dedim öne doğru atılıp. Kolumdan tuttu. "Bana bir daha emir vermeyin sakin." Gülümseyip kolumu çektim. Hastaneye kadar da aramızda belli bir mesafe bırakarak yürüdüm. İçeri girdiğimizde boş bir sedyeye oturdu. "Ne olmuş böyle burada?" Deyip acı içinde yatan insanlara baktı. "Sizin eseriniz." Diye perdeyi çekip görüş alanını kapattım. "Yarayı açın Teğmen." Yavaşça söylediğimi yapıp üstünü çıkardı. Omzundan göğsüne kadar derin bir bıçak yarası görünce kaşlarımı çattım. "Bu nerede oldu?" Başını kaldırdı. "Endişendiniz mi benim için?" Yarasını temizlerken bir kaç saniyeliğine yüzüne baktım. "Ne münasebet?" Diye mırıldandım. "O sarki sözlerini anladiniz mi?" Nefesimi bıraktım. "Bir yanım Ahsen olsa da bir yanımla hala kendimim Teğmen. Benim lisanım insanın olduğu her yerdendir. Sizin aksinize." Diye konuştuğumda yarasını temizlerken hafifçe bastırdım. Yüzü ekşidi. "Sizce ne zaman bitecek bu? Emanet bedenler içinde kendimizi aramamiz yani?" Başımı kaldırdım. "Yanlışınız var ben sizi aramıyorum." Gülümsedi. "Gerçekten mi?" Deyip bana birden yaklaşınca duraksadım. "Hiç aramadiniz mi yani?" Biraz daha yaklaştı. "Bir kez bile?" Geri çekilip nefesimi bıraktım. "Geçmiş olsun Teğmen bir dahakine bu kadar şanslı olmazsanız arkanızdan üzülecek biri var mı? Sizin için soruyorum ruhunuz iki boyut arasında sıkışınca çok üzüleceksiniz de." Yarasını sargı beziyle hızlıca sardım. "Var midir sizce?" Başımı kaldırdım. "Hiç sanmıyorum." Dediğimde işim bitmişti. "Gerisi sizin için kolay ben gidiyorum." Arkamı dönüp hastaneden çıktım ve Kubilay'ı köşede beklerken gördüm. "Nerede kaldın kızım ya dondum?" Ellerimi çıprtım. "Sen neden geldin?" Güldü. "Ben gelmesem Resul gelecekti sonra dedim benim muhabbetim mi daha çekilir onun mu benim olduğuna kanaat getirdim ve sonuç." Ellerini açıp hafif önüme geldi. "Karşınızda gece yürümesinde size eşlik edecek olan eşsiz Kubi." Kaşlarımı çattım. "Kim?" Güldü. "Neyse beni övme bu kadar." Duraksadı. "Ahsen." Diye devam edince ona baktım. "Hı?" Önündeki taşa vurdu. "O teğmen ile aranızda bir şey mi var?" Adımlarım duraksadı. "Nereden çıktı bu?" Omuz silkti. "Biraz his biraz gözlem ama bu aşk sizinle başlayıp hepimizi yakar baştan söyleyeyim ben." Başımı salladım. "Kabul ettin yani?" Diye sorunca yüzüne baktım. "Eşsiz Kubi tek marifetiniz bu şekilde lakırdılar etmek mi?" Başını salladı. "Ha yok ölüyüm ben helvam kavruldu onu unutma." Bir binanın önünde durduk. "Şey bir de eğer yakalanırsak senin bu işle bir ilgi yok sakın öne atılma bak." İçeri doğru bir adım attım. "Bakarız." Önüme geçti. "Yok dedim, alo abi kardeş bana cinnet geçirtmeyin bak." Oflayıp kenara kaydım. "Yakalanmadan bunu konuşmanın sırası mı?" Yine önüme geçti. "Yakalandıktan sonra mı konuşalım istersin, hücrelere dağılırken seslenirim sana." Yüzümü ekşittim. "Yazı yazacağız daha çekil artık." Ahsen'in kalp atışları hızlanınca adımım durdu. Yoksa... Ahsen Kubilay'ı mı seviyordu. Lanet olsun diye geçirdim içimden kızın sevdasının önüne taş koymak üzereydim. "Yazalım." Deyip merdivenleri çıkarken arkasından takip ettim. "Pişt küstün mü?" Diye seslendim. "Yok." Dedi kısaca. "Ee küsmüşsün işte." Omzunun üzerinden baktı. "Daha yazı yazacağız küsmenin sırası mı?" Diye sesini inceltip beni taklit etti. "Ayıp bu yaptığın, tehlikeli suçlar kategorisinde 3. maddede hatırlatırım." Güldüğünü hissettim. "Aferin seni boşuna doktor yapmamışız kafa zehir." Merdivenin sonuna gelmiştik. "Ee neredeler hani?" O da etrafına baktı. "Bu arkadaşlari mi ariyorsunuz?" Andreas'ın sesini duyunca vücudum ona doğru döndü. Tek başınaydı ve Resul ile Osman'ın elleri kelepçeliydi. "Hassiktir ya." Diye mırıldandı Kubilay. "Teğmen." Diye mırıldandım. Bana doğru gelip kolumu tuttu. "Bu matbaa ile ne yapacaktiniz?" Yutkundum. "Ben hep yazar olmak istiyordum da yeni kitabımı basacağız." Yüzü gerildi. "Ahsen." Diye uyardı. "Lanet olsun." Dediğinde arkasını dönüp ikisinin kollarındaki kelepçeyi çözdü. "Gidin buradan çabuk." Yüzüne baktım. "Nasıl yani?" Elini alnına koyduğunda diğer eli yumruk halini aldı. "Gelmek üzereler Ahsen, gidin yoksa sizi ben dahi kurtaramam." Diğerleri yavaş yavaş çıkarken matbaaya baktım. Önüme geçti. "Yo yo, o mümkün değil haberi karargaha gitmiş basın hareketi olmaz. O yüzden git artik bunu kurtaramazsin." Yüzüne baktım. "Ahsen hadi." Dedi Resul. "Ne olur tek çaremiz bu yardım et Belial sana yalvarıyorum. Ne istersen yaparım." Diye fısıltıyla kulağına doğru mırıldandım. Kaslarının gerildiğini hissettim. "Ne istersem mi?" Diye sordu o da kulağıma doğru fısıltıyla. Başımı salladım. Resul bir kez daha bağırınca son kez gözlerine bakıp koşar adım çıkışa yöneldim. Biz çıkıp bir köşeye sapınca ayak sesleri duyduk. Askerler gelmiş olmalıydı. Nefesim boğazımda tıkandığında başımı geriye attım. Şeytanla anlaşma masasında buldum kendimi... "Hadi." Dedi Kubilay. Sokağı gerimizde bırakıp eve doğru sessizce ilerledik. --- Matbaa kurtulur da hisler ne olacak? |
0% |