Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Bölüm 18-Hücre-

@symdaldalli

Kendimi geri çektiğim zaman Andreas bana doğru geldi. 


"Yaklaşma." Diye mırıldandım. "Beni buna mecbur ettiğin için seni affetmeyeceğim." Gözlerini kapatınca odadan çıktım. Hızlı hızlı yürüyüp evi arkamda bıraktığımda adımlarım biraz olsun sakinledi.


"Ahsen!" Resul'ün sesiyle yüzümü silip ona doğru döndüm.


"Bu halin ne?" Diye sordu.


"Anlaşma yaptık artık beraber hareket edeceğiz." Gözlerini kıstı.


"Ağladın mı?" Başımı iki yana salladım.


"Önemli değil hadi eve gidelim." Nefesini bıraktı. 


"Bu sabah yatağımda bir not buldum." Bakışlarım ona kaydı.


"Benim bedenim buradaymış. İzmir'de... Şu an onunla aynı havayı soluyoruz. Ve eğer onu bulabilirsem bu işkence bitecekmiş." Yutkundum.


"Senin buraya gönderilmen o yüzden miydi yani?" Omuzlarını kaldırıp indirdi.


"Bilmem belki de." Duraksadım.


"Nasıl hissediyorsun?" Derin bir nefes aldı.


"Merak ediyorum sadece. Bir canlı ne yapmış olabilir ve ruhu kaybolmuş olabilir ki? Bak bu öyle herhangi bir durum değil. Bu basit bir acı değil... Düşünüyorum suçum neydi acaba, neydi de bu hale geldim." Dudaklarını yaladı.


"Bir ip ucu var mı?" Başını iki yana salladı.


"Bir gün hislerim doğru kişiyi gösterecekmiş." Gülümsedi. 


"Neyse boş ver beni, sen gerçekten iyi misin?" Başımı salladım.


"Olmak zorundayım." Üzerindeki ceketi çıkarıp omuzlarıma doğru koydu. "Üşüme." Dedi sakince. 


"Biliyor musun Ahsen şu an benden nefret ediyor ve aynı düzeyde Kubilay için acı çekiyor." Kaşlarını çattı. "Nasıl yani?"


Kalbimi tuttum. Acı çok fazlaydı. Dayanmak bir yerden sonra eşiği arttırıyordu. Bir kolunu omzuma atıp sarıldı.


"Abin yanında merak etme." Gülümsedim.


"Esma Sultan seni böyle gördüğünde ne olacak merak ediyorum." Başımı eğdim.


"Evet o detayı unutmuştum."


---


Halide Edip'in bir yazısını basmak için Matbaayı kullanacaktık. Dalgın bir şekilde baskı için malzemeleri masaya koyduğumda Kubilay içeri girdi.


"Erken gelmişsin." Başımı salladım.


"Bir an önce basalım çocuklar dağıtsın." Nefesini tuttu.


"Bitecek mi dersin bu zulüm?" Gözlerim dolduğunda başımı salladım.


"Biter." Nefesini içine çekti. 


"Nedense bir ömür bu esaretin prangalarını kırmak için uğraşacağız gibi hissediyorum." Sırtımı masaya dayadım ve ona doğru döndüm.


"Hayallerin var mı Kubilay?" O da yanıma gelip benim gibi sırtını dayadı.


"Şu an bir hayalim var sadece ve onun için mücadele veriyorum." Gülümsedim. 


"Senin hayalin ne? Şu Teğmenle alakalı bazı lakırdılar dolanmaya başladı." Nefesimi tuttum.


"Ah o mu?" Birden kapı açılınca Osman ve Resul girdi ve lafım yarıda kaldı.


"Başladık mı?" Başımı salladım. "Neredeyse başladık sayılır." Resul yanıma geldi.


"Tamam gerisi bizde sen artık hastaneye geç yaralılara bakım gerekiyor." Başımı salladım. 


"Bir şey olursa haberim olsun." Yavaşça çıkıp kimseye görünmeden binadan çıktım. Andreas ve babası Kordon'da bir konuşma yapıyordu. Daha doğrusu babası konuşuyor o dinliyordu. Gözlerine baktığımda bir süre sonra bakışlarımı hissetmiş gibi bana kaydı gözleri.


Yürümeye devam ettim. "Barışla halletmek istiyoruz ve elimizden geleni..." Bu lafları her seferinde söylemesine inanan gerçekten var mıydı?


Gerimde kaldıklarında nefesimi bıraktım. Bugün karargahlarına girmem gerekiyordu. Bu düşünce bile nefes alışverişlerimi etkilemeye yetti.


---


Hastane artık yetmiyordu. Yavaş yavaş değil çok çok kaybediyorduk. Kalbim dayanmıyordu bu olanlara. Karargaha doğru yürürken ellerim titremeye başladı yine.


"Nereye gidiyorsun?" Ses ile durdum.


"Andreas ile görüşeceğim." Gülümsedi.


"Siz mi, alamam seni." Kaşlarımı çattım. 


"Andreas!" Diye bağırınca, "Zorluk mu çıkarmak istiyorsun? Gel seni misafir edelim." Kolumdan sertçe tuttu ve içeri soktu. Merdivenlerden inip demir kapıların olduğu yere geldiğimizde yüzüne baktım.


"Geri zekâlı insan bağırdı diye hücreye mi atılır?" Sırıttı.


"İnsan mi?" Yüzümü ekşittim.


"Şerefsiz." Diye mırıldanınca keyifle içeri doğru itti.


"Çıkar beni!" Diye bağırdım arkasından.


"Oha lan Ahsen mi o?" Kubilay'ın sesini duyunca kapıya sokuldum iyice.


"Kubilay!" Diye bağırdım.


"Oh çok iyi oldu bir sen eksiktin! Kızım senin burada ne işin var?" Yüzüm gerildi.


"Ya asıl sizin ne işiniz var?" Resul bağırdı.


"Ya biz kaçalım dedik o ara bu şerefsizler tuttu kolumuzdan buraya getirdi." Nefesimi bıraktım.


"Ya Allah sizi kahretmesin bir kaç saatliğine hastaneye geldim nasıl yakalattınız kendinizi?" Gülme sesi geldi.


"Osman kaçtı ama helal aslanıma." Bir asker bağırdı.


"Susun!" Kapıya doğru vurdum.


"Ona da karışın! Sarışın bak beni sinirlendirme yedi sülaleni etkilerim senin." Aslında tehdit değildi ve gerçekten yapardım.


"O nedir?" Diye sordu.


"Andreas burada olduğumuzu duyduğunda aynı etkiyi alacaksın çok da merak etme." Gülme sesi doldu kulağıma.


"Bir Türk kızı için mi?" Ah sen bir bilsen senin Andreas çoktan kayıplara karıştı o gördüğün adam da Yunan değil...


"Bir ara hatirlat güleceğim." Başımı salladım.


"Sen daha çok güleceksin." Dedim aksanımı bozarak.


"İyi misiniz siz bir şey yaptılar mı?" Diye bağırdım çocuklara doğru. Kubilay'ın sesi doldurdu içeriyi.


"Kaşımın patlaması bir şey olmuşa dahil mi?" Sırtımı kapıya dayadım.


"Ya o değil de bir de bizim yaptığımızı öğrenirlerse sıçtık." Güldüm.


"Korkma." Dedim sakin bir tınıyla. "Bir şey olmayacak." Farklı adım sesleri duyuldu.


"Bunlar mi?" Andreas'ın sesiydi.


"Res?" Dediğinde sesi şaşkın çıkmıştı. "Ne işin var burada." Başka bir askerin sesini duydum.


"Bir bildiri dağıtıyorlardı Teğmen. Bize zarar verecek bir bildiri." Tekrar kapıya doğru döndüm.


"Şuradan bir çıkalım asıl zararı o zaman göreceksiniz!" Adım sesleri bana doğru yaklaştı.


"Ahsen?" Sesi mümkünmüş gibi daha da şaşkın çıkmıştı. Elimi kaldırdım. "Selam." Dedim gülümseyerek. Kapıya doğru yaklaştı.


"Sen de mi?" Başımı olumsuz anlamda salladım.


"Ben seninle görüşmek için geldim ama bu sarı beni tutukladı." Gösterdiğim asker bize baktı.


"Bana sormadan sen nasil böyle bir sey yaparsin asker?" Adam yutkundu.


"Ben.." Dedi ama devamı gelmedi.


"Konuşmamız lazım Teğmen acil." Dediğimde kapıyı işaret etti.


"Aç." Kapı açılınca yanına doğru yürüdüm.


"Onlar?" Dediğimde başını salladı.


"Henüz değil. Odama gel." Arkasından takip edip odasına kadar sessizce yürüdüm. İçeri girince kapıyı kapattı.


"Ne oldu?" Yüzüne baktım.


"Planın ne?" Gözlerini kapattı.


"Henüz bir planim da yok! Zaten mahvettiniz yine bildiri yayınlamak ve yakalanmak, kafayi yiyeceğim." Ellerimle oynadım.


"Onu bende bilmiyordum ama kurtarabiliriz değil mi?" Başını kaşıdı.


"Bilmiyorum Aftiel. Bak şu an tüm tedbirler arttırıldı. Ben bu halimle her yanlışı kurtaramam katalavaíneis?" Yüzüne baktım.


"Andreas bana bir söz verdin." Başını salladı.


"Biliyorum sürekli hatirlatmana gerek yok." Etrafıma baktım.


"Toplanan silahlar nerede onu söylersen biz bir şeyler yapabiliriz." Gülümsedi.


"Ov tabii geç kaldim bunu söylemek için." Düz bir ifadeyle baktım.


"Tamam bakma öyle öğrenip söyleyeceğim ama bir falso daha istemiyorum, o iki aptala sahip çikacaksin." Başımı salladım.


"Tamam haber bekliyorum senden." Gözlerini kapatıp arkasını döndü.


"Teşekkür ederim." Dediğimde yavaşça odadan çıkmak için hareket ettim.


"Bekle." Omzumun üstünden baktım.


"Canini yakti mi o asker?" Gülümsedim.


"Yanmıyor artık." Gözlerimden geçen hislerle yüzü değişti. "Endişelenme." Odadan çıkıp karargahın önündeki banka oturdum. Başımı kaldırıp göğe bakarken sessiz bir nefes kaçtı ağzımdan.


---


Bu da son olsun bugünlük...


Loading...
0%