@symdaldalli
|
Olasılıklar dolu tüm durumlardan sıyrılıp bu noktaya geldiğimizi düşünmüştüm fakat bunun aslında olmadığı ve sona doğru giderken bile yollarımızın ayrılmadığını görmüş oldum uzaktan kendimi izlerken. "Neden ağlıyorsun?" Diye sordu yüzümü ellerinin arasına aldığında. Res Mehmet ile birlikte gitmişti. Bir divanın üzerinde oturuyorduk. Yan yanaydık ama aramızda bedenlerce uzaklık vardı. "Hakkını benim için kullandın." Dedim sessizce. Başını salladı. "Buna mı ağlıyorsun?" Dudak büzdüm. "Ya çok ihtiyacın olursa? Mehmet bana zarar veremezdi sadece bir şeyler öğrenmek istiyordu." Bana döndü. "Nereden biliyorsun?" Omuzlarımı kaldırdım. "Bilmiyorum öyle hissediyorum sadece." Güldü. "Hislerin hep doğru muydu?" Başımı iki yana salladım. "Değildi." Odaya buz gibi bir rüzgar girmiş gibi ürperdim. Bakışlarını benim üzerimden kaçırdı. "Anlatsana bana o günü, geceyi..." Yutkundu ve yüzünü sıvazladı. "Boş ver." Dedim gözlerimi kaçırarak. "Lütfen." Diye bana doğru döndürdü bedenini. O kadar heybetliydi ki bir an yanında küçücük hissettim. "Ne duymak istiyorsun?" Gülümsedi acı bir şekilde. "Ne hissettiğini bilmek istiyorum." Gözlerim bir yerde sabitlendi. Aftiel belirdi zihnimin içinde bana tüm dikkatliyle bakıyordu. Elleri karnına doğru gitti. "Kanatlarım," Dediğimde gözlerimi tavana diktim. "Gittiğinde," Derin bir nefes aldım. "Başta kalbimin acısından hiçbir şey hissetmedim." Gözümden iri bir damla kaydı. "Bana hiçbir zaman karşında olmayacağım demiştin hatırlıyor musun?" Gözlerim ürkekçe yüzünde gezindi. "İnanmıştım sana." Parmaklarımla yüzümü sildim. "O gün sen benim gözlerimin içine bakmıştın ve orada sadece nefret gördüm." Gülümsedim. "Bilmiyorum belki de kalbimi en çok bu kırdı. ve ben o sırada sırtımda ne olup bittiğiyle ilgilenemedim." Derin bir nefes daha aldım. "Savaş bitti o gün kaybetmeme rağmen sevinmiştim çünkü çok kayıp yaşanmıştı ve daha da ileri gitmesinden korkmuştum. Sebep olduğumuz şeyin bir nebze de olsun kefaretini ödediğimi düşünmek istedim." Tavana bakıp nefesimi gürültüyle bıraktım. "Sonra..." Gözlerim doldu yine. "O günün gecesinde bedenim ikiye ayrılıyor gibi hissettim. Annem ne olduğunu anlamaya çalışıyordu çok da uzun sürmedi. Yavaş yavaş yok oldu... Hissettiğim elleri, küçük ayakları bana veda ettiğini hissettire hissettire," Duraksadım. "Yavaş yavaş yok oldu." Gözlerimden akan yaşları sildiğimde Belial ellerini yumruk yapmıştı. "Ölseydim o kadar canım yanmazdı Belial. Beni kanatlarımdan ayırdıktan sonra orada öldürmüş olsaydın sana teşekkür bile ederdim ama yapmadın." Dudaklarım kıvrıldı. "Öyle işte." Yüzüne baktım. "Bak yine karşı karşıyayız, yine farklı kimlikler altında bir savaşın ortasındayız." Gözlerini kaçırdı. "O sözün bizim peşimizi ölene kadar bırakmayacak." Dudaklarımı dişlerim. Hiçbir şey söylemedi uzun bir süre. Sessizlik arttığında huzursuz hissettim kendimi. "Özür dilerim." Dediğinde sesi titremişti. "Geçti." Dedim onun aksine sesime renk katmaya çalışıp. "Bu defa karşında olmayacağım." Dedi bana bakarken. "İstesen de olamazsın zaten bana söz verdin." Güldü. "Ben hep söz verdim." Gülümsemesine kaydı gözüm. "Ben de güvenmeyi seçtim." Dedim bakışlarım dudaklarındayken. "Neyse Andreas ne yapıyor?" Bakışlarımı kaçırıp kulübenin içine baktım. Kafasını geriye doğru attı. "En son bayıltıp odasına kapattım. Yarına kadar uyur. Hasta olmuş." Dedi sakince. "Tüm bu olanlar hakkında ne düşünüyor?" Başını yana çevirip bir gözünü açtı. "Seni gördüğümde kalp atışları değiştiği için o da kendini Ahsen'e aşık sanıyor. Belki de öyledir bilmiyorum." Deyip göz kırptı. "Sus." Dedim gözlerimi kaçırarak. "Kız zaten benden nefret ediyor iyice damarına basma." Güldüğünü hissettim. Birden doğruldu ve üzerime doğru eğildi. Geri kaçınca iyice yaklaştı. "Affettin mi?" Diye sorunca nefesi yüzüme çarptı. "Uzaklaş." Dedim yutkunarak. "Affettim de." Aftiel'in kalbi titredi ama başını olumsuz anlamda salladı. "Affettim tamam çekil." Gülümseyip biraz daha yaklaştı. "Seni görüyorum derken yalan söylemiyordum affetmediğini söylediğini görebiliyorum." Dudaklarım aralandı. "Na- nasıl?" Biraz daha yaklaştı. "Affettin mi?" Gözlerimi kapattım. Sıkıyorsa şimdi gör. Diye mırıldandım. "Affettim lan çekil işte." Bedeni gülerken sarsıldı. "Hala görebiliyorum ve sıkmıyor." Gözlerim büyüdü. "Nasıl oluyor bu?" Sonra kendi formunda olduğunu hatırlayınca derin bir nefes aldım. "Belial..." Diye mırıldandım. "Hı?" Dedi sakince keyif alıyordu bu durumdan. "Ahsen çekilmezsen kötü olur diyor." Ahsen ise en dip köşeye sinmiş ve korkuyla bakıyordu olanlara. "Öyle durmuyor buradan." Diye fısıldadı. Kalp atışlarım hızlandı yavaşça. "Korkuyor yapma." Son kez nefesini alıp verdi. Geri çekildikten sonra büyük bir kaç nefes aldım. "Saatim dolmadan ben bir şu Mehmet ile görüşeyim." Dedi ayağa kalkıp. Önüne geçtim. "Gitme." Dediğimde kaşlarını kaldırdı. "Olmaz çekil, gelirim hemen." Pes edip yanında yürüdüm. "İyi ben de geliyorum." Duraksadı. "Seni şuraya bağlayayım istersen?" Güldüm. "Yap yap içinde kalmasın alıştım zaten." Bakışları farklı bir hisle dolunca söylediğimden pişman oldum. "İnsanlık sana yaramadı pislik." Diye mırıldandım. Gülümsedi. "Bence yakıştı ya farklı bir hava kattı." Yüzümü ekşittim. "Sorma sorma." Dışarı çıktığında yanında yürümeye devam ettim. Res'in sesi geldiğinde oraya doğru ilerledik. Bizi görünce baktı ikisi de, sonra Mehmet bayıldı. "Bu ayılıp ayılıp bayılıyor." Belial gülümsedi. "Ayılsın da ben bayıltacağım onu." Res'e baktım. "Bu çocuğa hiçbir şey olmayacak." Dediğimde başıyla Belial'i gösterdi. "Ona söyle bana değil." Nefesimi bıraktım. "Tamam bak gözlerine unuttur her şeyi normal bir şekilde yaşasın bak şu an bu milletin herkese ihtiyacı var. Sırf beni kaçırdı diye öldüremezsin." Bakışlarını çekmedi. "Artık bu bir rica değil ama yine de..." Kaşı kalkmıştı. "Rica ediyorum." Deyip başımı eğdim. "İyi tamam." Deyip Mehmet'e yaklaştı. Bir kaç kez sarsıp uyandırdı ve bir kaç dakika göz göze kaldılar. Mehmet tekrar uyuduğunda Res'e döndü. "Sen onu evine götürsene. Bizim az bir işimiz kaldı." Res başını sallayınca ulan Res dedim içimden arkasından neler diyordun. Sonra bir an Belial'in yanımda olduğunu hatırlayıp düşünmeyi kestim. "Ne işimiz var?" Dediğimde bana dönüp dudaklarını yaladı. Bakışlarım onlara kayınca geçen gün aklıma doldu yine. Gözlerimi kaçırdım. "Tamam bu düşünceyi beğendim." Dedi önüme geçip. "Ne diyorsun yine?" Dediğimde gözlerimin içine baktı. Babaanneni düşün... Babaanne... "Çok geç güzelim çoktan ele verdin kendini." Koluna vurup geri çekildim. "Andreas olarak çık karşıma bakalım böyle oluyor mu buldun yumuşak karnımı oynarsın böyle..." Diye kızdım. "O halde bile aklında kalabilmişiz." Yüzümü ekşittim. "Neyse ne uzatmayalım." Dedim. "Yok öyle kolay kaçış. Ben öldürmediğim her insan için senden ufak bir karşılık alacağım." Gülümseyip başımı eğdim. "Şaka dimi?" Başını salladı. "İyi tamam sarılırım anlaşırız." Deyip kollarımı bedenine doladım. Kalp atışları değişti. "Bu kadar ufak..." Kolunu cimcikledim. "Çok beklersin ya bu ya hiç savaştayız aklın burada kalsın... Ayrıca," Ondan ayrılıp kaşlarımı çattım. "Ben affetmedim o yüzden bize çok yaklaşmaya kalkma Andreas ileyken yara alabiliyorsun sonuçta." Tek kaşım kalktı. "Kurallar açık savaşı bitirip gideceğiz sonra birbirimizi bir daha görmeyeceğiz." Nefesini bıraktı. "Öldürsene beni." Kaşlarımı çattım, o başını salladı. "Öldür ya başka türlü anlaşamıyoruz, sık kafama." Kafasına baktım. "Çok kalın kurşun geçmez başka yöntem söyle." Deyip arkamı döndüm. "Ne ne?" Diye arkamdan geldi. Kollarımı göğsümde birleştirdim ve sakin sakin yürüdüm. Aşağı doğru inmeye başladık. Yanımdan yürürken bakışlarını yüzümde hissediyordum. "Kalın kalın bak böyle işte zor anlıyorsun kurşun girmez oradan." Keyifle gülümsedim. --- Bu da böyle bitsin madem. |
0% |