Yeni Üyelik
24.
Bölüm

Bölüm 23-Yasak-

@symdaldalli

Osman'ı gördüğümüzde bir sokağın ortasında Andreas ile karşı karşıyaydı. Elindeki silahı ona doğrultmuş bir şeyler söylüyordu.


"Osman!" Diye yanına ulaştığımızda nefes nefes kalmıştık. 


"Yapma." Dedi Resul yaklaşmaya çalışıp.


"Kendini bunlar için yakma gel hadi. Ver onu bana." Osman başını iki yana salladı ve gözünden bir damla kayıp düştü.


"Babamı öldürdüler lan bunlar." Dedi nefretle. "Taş üstünde taş bırakmadılar." Başımı salladım.


"Evet biliyorum ama şu an teğmeni vurursan daha fazla insanı öldürmekten geri durmayacaklar." Dediğimde gözüm Andreas'a kaydı. Sessizce izliyordu. Osman silahı indirmek yerine iyice kavradı. Korkuyla ne yapacağımı bilemedim ve ikisinin arasına girdim.


Osman kaşlarını çattı.


"Sen kafayı mı yedin?" Diye sorunca sessiz kaldım. Resul ve Kubilay'da sessiz kalmışlardı.


"Bunu yapmana izin veremem." Dedim sessizce.


"Ahsen çekil aradan ne yapiyorsun?" Dedi Andreas ama onu da duymazdan geldim.


"Neden!" Diye bağırdı Osman gözlerimi kapattım.


"Çünkü bir yenilgiyi daha kaldıracak gücüm yok." Kubilay araya girdi.


"Kardeşim gel yanıma gidelim buradan." Osman'a uzattı elini. Osman Resul'e baktı. "Buna izin mi vereceksin?" Diye sordu. Dehşete düşmüş gibiydi.


"İyi o halde ikinizi de vurmak durumundayım." Osman'dan bakışlarımı çektiğimde Resul ile göz göze geldik.


"Son duanı et teğmen." Andreas'ın bana yaklaştığını hissettim ardından nefesi kulağıma çarptı.


"Ne yapiyorsun çekil artik." Başımı iki yana salladım.


"Direnme boşuna çekilmeyeceğim." O sırada bir patlama sesi duyuldu ve Andreas beni tutup çevirdi, kendi önüme geçmişti. O kadar hızlı oldu ki bir an dengemi kaybedip yere düştüm.


"Belial..." Diye mırıldandım yerde duran bedenine bakıp. Yanına doğru gittiğimde omzunun kanadığını gördüm. Yakasından yavaşça açıp baktığımda sıyırdığını gördüm. Rahat bir nefes verip arkama baktığımda Osman ellerine bakıyordu.


"Çabuk buraya birileri gelmeden yardım edin hastaneye götürelim orada pansuman edeceğim." Osman hala ellerine bakıyordu. Kubilay bana doğru geldi.


"Resul sen Osman'ı eve götür." Dedi arkasına bakıp. Andreas'ı tutup sırtına aldı. 


"Ulan camış gibi..." Dedi nefesini verip.


"Hadi hadi zor taşıyorum." Hızlı hızlı gidip hastaneye gizlice girdik. 


"Bana bayramda da böyle sırtlatırlardı hayvanı." Dedi sedyeye koyduğu Andreas'a bakarken.


Omzunu açıp yaraya baktım. Yarasını temizleyip sardığımda Kubilay nefes alıp veriyordu hala.


"İyi bu sefer hücresiz geçti." Dedi Andreas'a bakıp. "Bu lavuk bizi niye her seferinde kurtarıyor?" Diye sorunca omuzlarımı kaldırıp indirdim.


"Bilmem belki de o da fark etti haklı olduğumuzu." Ayağa kalktı.


"Seninle alakası yok yani?" Başımı iki yana salladım.


"Niye girdin araya?" Gözlerine baktım. Ahsen sindiği köşeden çıkıp gözlerinde kayboldu bu defa.


"Osman ve ailesi için." Kaşları kalktı.


"Nasıl?" Gülümsedim.


"Ayşe teyze bir kayıp daha yaşarsa kaldıramazdı. Bugün gözlerine baktım bir kez ve bir kez bakmak bile yetti. Kadın sadece oğlunu değil, vatanını, kendini, her şeyi biraz kaybetmişti." Gözümden bir damla aktı.


"Yunan komutasındaki generalin karşısına çıkmak, öldüğünde mümkündür. Bizim anaların gözlerinde bir değil bir çok kez öldüğünü görüyorum ne zaman baksam ama bu akşam daha farklı bir şekilde gördüm." Sessizce onayladı.


"Haklısın." Dedi kenara çekilirken.


"Biliyor musun? Esma Sultan'ı o günden sonra ilk kez böyle gördüm. Annemle babamın acısı yüreğinde büyümüş yıllarca, hep gizlemiş bizden." Bana uzun bir süre gözünü ayırmadan baktı.


"Bu savaş bitse de bizim için izleri öyle kolay silinmeyecek." Başımı salladım.


"Neyse onu ne yapacağız?" Dedim Andreas'a bakarken. 


"Sen git eve ben başını beklerim sonra da eve kadar eşlik ederim." Yüzüne baktım.


"Gerçekten mi?" Gülümsedi.


"Sırtlanıp hastaneye getirdim şimdi mi soruyorsun bunu?" Başımı salladım. "Evet doğru, ben gidiyorum o zaman Esma Sultan'a bakayım." Başını salladığında son kez Andreas'a bakıp arkamı döndüm.


---


"İyi misin?" Dedim ellerini tutup. Gözleri bir noktada sabitlenmişti.


"Esma Sultan." Dediğimde yavaşça bana baktı. "Ne oldu sana böyle?" Elimi tuttu.


"Her gün bir evladımı alıyorlar benden." Dedi gözünden akan yaşı sildim. "Ahsen." Dedi sertçe. Başımı ne oldu der gibi salladım.


"Söyle." O da kafasını yavaş yavaş iki yana doğru salladı.


"Eğer o teğmen sana bir daha dokunursa hakkım helal değil." Gözlerim çehresinde gezindi. 


"Esma Sultan." Dedim. Elini çekti.


"Ben sözümü söyledim. Gerisi senin bileceğin iş." Yavaşça kalkıp odadan çıkarken başımı ellerimin arasına alıp derin bir nefes verdim.


---


Kapım tıklayınca, "gel." Dedim sessiz olmaya çalışarak. Resul içeri girdi.


"Uyumadın mı?" Dediğinde gözlerimi kapatıp açtım. 


"Uyuyamıyorum." Diye karşılık verdim. Yatağa oturdu.


"Bugün yaptığın şey çok riskliydi." Gülümsedim. "Bunu beni kurtarmak için eski haline dönen siz mi söylüyorsunuz?" Gözlerini kaçırdı.


"Aynı şey değil sen benim minik kardeşimsin sonuçta. Ulan camiada bana kılıbık denmeye başlandı. Bu da duyulursa..." Yüzümü ekşittim.


"Tasdikli kılıbık olacaksın." Başını salladı dudakları kıvrılırken.


"Kubilay ne olacak?" Gözlerinin içine baktım.


"Bunu Resul mü söylüyor sen mi?" Başını iki yana salladı.


"İnanmazsın ama Resul zaten başından beri onay vermiş. Kardeşimden daha iyisini mi bulacağız diyor hatta." Kaşlarım kalktı. Ahsen'in kalbi sertçe attı.


"Ulan toplamda üç kişiyiz ama altı kişilik hissediyoruz bu bize ceza, ceza başka bir şey değil." Başımı onaylayarak salladım.


"Ahsen bir gün beni anlar mı dersin?" Gözlerini yumdu ve açtı.


"Biz nasıl onların hikayesini biliyorsak onlar da bizimkini biliyor. Hatta..." Gözlerini kaçırdı. "Bilmediklerimizi bile." Kaşlarımı çattım.


"Nasıl yani?" Derin bir nefes aldı.


"Benim kim olduğumu biliyor." Ona doğru yaklaştım.


"Gerçekten mi?" Başını salladı.


"Neyse öyle işte iyi misin diye bakmak istedim." Dedi hareketleri gizli bir telaş içinde kalmıştı.


"İyiyim  sağ ol." Diye karşılık verdim az önce yaşanmamış gibi.


"İyi ben gidiyorum yarın sabah beraber çıkarız." Onayladığımda odadan çıktı. Gözlerimi kapatıp Ahsen ile karşı karşıya geldiğim bir anı düşledim ve karşımda belirdi.


Kırık kanatlarıma baktığında burukça gülümsedi. İkimiz de oldukça yara almış ve çok şey kaybetmiştik. Yüzüm acıyla kasıldı. Özür dilemek ve bunların bir an önce bitmesi için elimden geleni yapmak istediğimi söyledim ama dudaklarım mühürlenmiş gibiydi. İkimiz de hissediyor ama konuşamıyorduk.


Ahsen bir adım geri çekildi. Ben de gözlerimi açıp nefesimi verdim.


Ayağa kalkıp camın önüne geldiğimde dışarıyı izledim. Kararmış şehrin üzerine yavaş yavaş güneş ışınları düşerek karanlığı siliyordu sokaklardan başlayarak. 


Ellerim camın kenarlarına kaydı. Parmak uçlarım bembeyaz kesilmişti. Aslında soğuk değildi ama üşümüştüm. Ve bu ne yaparsam yapayım bu öyle geçip biten bir üşüme olmayacaktı.


Arafı yaşarken arafta olmamak için iki yönlü bir mücadele içindeydim. Herhangi bir zafer olmasa da kayıpların çokluğundan kaçıyordum. 


Kaybedecek bir şeyim yoktu oysa hepsi zaten çoktan gitmişti. Ama bir umut ışığıyla tüm geleceği kurtarmak adına çırpınıyordu bedenim. Ahsen'in neden bana kızmadığını anlamıştım artık.


Ne için mücadele ettiğimi görmüştü. Kaçmak istediğim oyken yine esir düşmüştük birbirimize biliyordu. Hiç evladını kaybetmemişti belki ama bir evlat olarak başka bir acı yaşamıştı. Beni anlıyordu, acılarımızın dili aynıydı. İkimiz de insanımız ve toprağımız için savaşmıştık. Tek bir farkla, ben sevdiğim adamla savaşmıştım o sevdiği adamla yan yana. Bu çok başkaydı işte.


Fakat ortaktı acılarımız, dilimiz aynı olmasa da acımız aynıydı. Yaramız birdi...


---


Galiba sözümü tutup kitabı bir haftada bitireceğim. Şaşkınım...


Loading...
0%