Yeni Üyelik
27.
Bölüm

Bölüm 26-İşkence-

@symdaldalli

Bölüm şarkısı: CRYOSHELL- NATURE GİRL


...


"O gün neden beraberdiniz?" General'e baktım. Bir sandalyede oturuyordum. Soğuk bir hücreye almıştı beni.


"Yaralanmıştı yardım etmek için gittim." Kaşları kalktı.


"Öyle mi yarasi neredeydi peki?" Gülümsedim.


"Sol omzunda, kemiğin üç parmak altı hizasından başlamış bir kurşun yarasıydı." Bana doğru yaklaştı.


"Alakadar oldunuz yani?" Gözlerimi kapatıp açtım.


"Bir Yunan teğmenine mi?" Bir süre yalnızca yüzüne baktım.


"Ben bir generalin eşine de bakmıştım, yapmadığım şey değil. Benim mesleğimin dili, dini yok." Üzerime doğru gelip ellerini sandalyenin yanlarına koydu.


"Nedense doğru söylemediğinizi düşünüyorum. Haksiz miyim? Yoksa hislerime güvenmeli miyim?" Cevap vermedim. Odanın içinde dolanmaya başladı. Arkada duran askere baktı.


"Getirin." Dedi tok sesiyle. İki asker önce ağzımı sonrada ellerimi bağladılar. Karşı koyamadım. İçeriye gözü bağlı Andreas'ı aldıklarında yutkundum. 


"Oğlum nasil oldu yaran?" Andreas yutkundu.


"İyi." Dedi sadece.


"O küçük hanimin söylediğine göre yaran varmiş." Yanına gidip omzunu açtı ve yarayla karşılaştı.


"Nasil oldu bu?" Andreas omzunu geri çekti.


"Deponun çevresinde bir hareketlenme vardi onu görünce müdahale ettim ama ateş açildi." Başka bir şey söylemedi.


"Beceriksizler." Dedi sırıtarak. "Kursun siyirmis sadece." Andreas etrafına baktı.


"Biraktiniz mi onu?" General etrafında döndü yine.


"Merak ediyorum Andreas yoksa sen bu kiza asik misin?" Odada bir süre sessizlik oldu.


"Cevap ver oğlum." Dedi dişlerini sıkarak. "Asik mi oldun?" Andreas ellerini yumruk yaptı.


"Hayir." Dediğinde gidip gözlerini açtı. Andreas başta göremedi ama gözlerini birkaç kez açıp kapayınca beni gördü.


"O zaman neden onu koruyorsun?" Dedi general.


"Ne yapiyorsun baba?" Dedi Andreas gözlerime bakarken.


"O neden hala burada?" General ayaklarımın altına su dolu bir kap koyduğunda sertçe yutkundum.


"Çünkü bana yalan söylüyorsun oğlum. Ve babaya yalan söylediğinde ne olacağini sen çok iyi biliyorsun. Değil mi?" Suyun içine iki kablo koydu.


"Bu kıza asik misin?" Dedi tekrar.


Andreas yüzüme bakarak başını iki yana salladı. "Hayir." Dedi tekrardan. Babası kabloların ucunun bağlı olduğu kolu çevirince bütün vücudum acıyla titredi. Bir kaç saniye süren bu işkence bir ömür gibiydi.


"Yalan söyleme evlat." Dedi kolu bırakıp Andreas'ın yanına gitmişti. "Gözler öyle söylemiyor hiç." Andreas gözlerini benden almamıştı. Nefes alıp vermeye devam etti.


"Asik mi oldun?" Andreas gözlerini kapattı ve başını olumlu anlamda salladı.


"Ona bir sey yapma." Diye mırıldandı. Babası ayağa kalkarken yüzü bembeyaz olmuştu.


"Benim oğlum bir Türk kizina..." Kolu tuttuğu eli yine dönerken ağzımdaki bez bağırmamı engelledi. Dişlerimi sıkıp kırmayayım diye bezin büyük bir kısmı dişlerimin arasındaydı.


"Onu öldüreceğim." Dediğini duydum generalin. Andreas bağırmaya başladı. "Yapma!" Diye gürlerken boyun damarları iyice çıktı ortaya. Babası kolu bırakıp odada gezindi.


"Yalan söylemediğinizi nereden bileceğim? Bana ihanet etmediğini nereden bileceğim Andreas?" Gözlerimi kapattım.


"Onu böyle kafana göre işkence yaptiğin bir sorguya alamazsin." Dedi dişlerini sıkarak.


"Öyle mi?" Deyip bana yöneldi yine. "Bak aldim ama kim mani olacak sen mi?" Kol yine çevrilince gözlerimi kapatıp güçlü durmaya çalıştım. Pek mümkün değildi ama elimden geleni de yapıyordum. 


"Dur!" Diye bağırdı Andreas.


"Cani yaniyor artik dur!" Gözümden bir damla yaş aktı. Vücudum yanıyordu ama üşüyordum da bir yandan. Çok soğuktu içerisi. Bedenim ara ara titremeye devam ediyordu.


"Sen mi durduracaksin beni!" Diye bağırdı yine. O sırada ayak sesleri duydum. 


"Ben durduracağim!" Dedi Helen içeri girerken. "Ne yapiyorsunuz siz?" Diye etrafına baktı.


"Kariciğim oğlunun kime asik olduğunu duymaya hazir misin?" Eliyle beni gösterdi. Gözümden bir damla daha kayıp düştü.


"İskence mi ediyorsun bu yüzden?" General başını salladı. 


"Ben iskence etmiyorum bir ders veriyorum sadece." Helen bana doğru geldi.


"Derhal bu kızı bırakıyorsun general yoksa başkana telgraf çekeceğim ve denetlemesi için birini göndermesini isteyeceğim." General gülmeye başladı.


"Bu kadin için mi?" Andreas iplerinden kurtulmaya çalışıyordu. "Hepiniz kafayi mi yediniz?" Helen kollarını bağladı.


"Derhal buna son ver general!" General gözlerini kapayıp sakinleşmeye çalıştı. Ayağımın altındaki kovaya vurup suyu döktüğünde kablolar yere düştü.


"Sen de onu seviyor musun?" Diye sorarken aynı anda ağzımdan bezi çekti.


Yutkundum. Çok susamıştım. Bedenim kendinde değildi. Canım yanıyordu ama uyuşmuştum da hissedemiyordum hiçbir şey. Ağzımı açıp konuşmaya mecalim yoktu. Zaten her yer çok soğuktu üşüyordum.


"Çözün!" Dedi general çıkarken. Helen yanıma gelip diz çöktü.


"İyi misin?" Diye sordu. İplerinden kurtulan Andreas yanımıza koştu.


"Ahsen konus hadi bir sey söyle ne olur." Diye yüzümü tuttu. Gözlerimi kapayıp açtım. Andreas'ın eli avcuma temas ettiğinde parmaklarımı parmağına sarmaya çalıştım ama olmadı. Yine de hissetmiş gibi elime baktı.


"Tamam merak etme. Çikaracağim seni iyi olacaksin." Dediğinde yavaşça kucağına aldı. Hücreden yavaş yavaş temkinli bir şekilde çıkardı. Merdivenleri aşıp karargahın önünde durduğumuzda tanıdık bir kaç ses duydum.


"Kuzum!" Diye bağırdı Esma Sultan. 


"Elleri kırılsın kim yaptı bunu sana!" Gözümden bir damla kaydı. İyi hissetmiyordum. Midem bulanıyordu.


"Ahsen!" Diye seslendi Resul. 


"Niye konuşmuyor lan!" Diye Andreas'a döndü. Helen Esma Sultan'ın koluna girdi.


"Hastaneye gidelim hemen." Dedi ince sesiyle.


"Ver ben taşırım." Diye almaya çalışan Resul'e baktı Andreas.


"Res hemen sunu kes zaten zor tutuyorum kendimi dünyayi yakmamaya bir sebep arıyorum o yüzden sus kardesim." Dedi sessizce. Hastaneye geldiğimizde ıslak bezleri bazı bölgelerime koydular. O sırada çok uykum geldiği için yavaşça gözlerimi kapattım.


---


Gözümü açtığımda karnımda bir ağırlık vardı. Başımı kaldırıp bakınca Andreas'ın uyuduğunu gördüm. Resul de bir sandalye üzerinde kıvrılmıştı. Parmaklarım saçlarına gidince kafasını kaldırıp bana baktı.


"Uyanmissin." Elim karnıma düştü.


"Ne oldu bana?" Diye mırıldandım. Sesleri duyan Resul uyandı.


"Ahsen iyi misin?" Diye geldi.


"Evet niye bu kadar endişelendiniz? Ne oldu bana?" Resul yutkundu.


"Hatırlamıyor musun?" Gözlerimi kapayınca karanlık hücre canlandı gözümde. Ardından çığlığım doldu kulağıma.


"Ov tamam hatırladım." Dedim mırıldanarak.


"İyiyim yani kemiklerim yerindeyse iyiyimdir." Resul nefesini bıraktı.


"Bizi çok korkuttun." Dediğinde Andreas ona baktı.


"Doğru söylüyor çok korktuk." Dedi sakince. "Bunu onun yanina koymayacağim." Dediğinde nefesimi tuttum.


"Baban." Dedim göğsüm inerken.


"Elden bir şey gelmez." Gülümsedi. "Öyle bir gelir ki." Gözlerimi açtığımda bana baktı.


"Andreas öyle mi düşünüyor?" Diye sordum.


"Hayirdir sen çok ilgili oldun ona karsi. Bilmediğim bir sey mi var?" Gerinmeye çalıştım ama sadece yüzüm acıyla gerildi.


"Ne olacak onunla saçmaliyorsun." Dedim onu taklit ederek.


"İyi hesabim er ya da geç görülecek o halde." Resul yanıma gelip elimi tuttu.


"Esma Sultan gelecek yanında Kubi'yle var mı bir isteğin?" Başımı olumsuz anlamda salladım.


"Yok bir şey istemiyorum. Sağ ol." Elimi bırakıp kapıya yöneldi.


"Ben uyandığını haber vereyim o zaman." Odadan çıkınca Andreas birden yüzüme doğru yaklaştı. Gözlerim gözlerindeyken yutkundu.


"Çok korktum Aftiel..." Biraz daha yaklaştı. "Sana bir şey olsaydı o adami öldürürdüm." Duraksadı. "Hos yine öldüreceğim ama..." Dudakları dudaklarıma kapanmadan önce söylediği son sözler bunlar oldu.


---


İsmail abinin kadim bir sözü vardı. Olayğlarr olayğlarr...


Loading...
0%