Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Bölüm 4 -Çığlık-

@symdaldalli

Sabah olduğunda pencereyi açıp giren serin havaya doğru yüzümü tutup buruk bir şekilde gülümsedim.


Belial içeride uyuyordu. Ses yapmadan çıkıp dalgın dalgın bahçede gezinirken, "Eftalya!" Diye panikle seslendi annem. Ona doğru döndüm. Yanıma yaklaştığında nefes nefese kalmış bir halde ellerimi tuttu.


"Nasıl oldu anlamadım ama elçilerden biri Belial'in yerinin tespit edildiğini söylüyor." Kaşlarım çatıldı.


"Bulamayacaklarını söylemiştin." Başını salladı.


"Senin için işe yaradı ama o bizden biri değil," duraksayıp kendi kendine konuşur bir şekilde, "sanırım bir şeyleri atladım." Diye devam etti. Sertçe yutkundum.


"Şimdi ne olacak?" Etrafına baktı uzun bir süre.


"Buradan o suyu içmek için gitmesi gerekiyor." Gülümsedim.


"Nasıl yapacağız onu yolu bilmiyorken?" Korku içime yavaş yavaş yayılırken normal durmaya çalışıyordum. Oysa şu an bile dünün ağırlığı omuzlarımdan inmemiş aksine zaman acıyı arttırmıştı.


Zaman öyle silip götürmüyordu bazı şeyleri. Kocaman persellerle çevrilmiş yerlere kök saldırıyordu.


Düşünmeye başlamak bu yüzden zarar veriyordu bedenlere.


"Mağaraya gidip sudan içmesi lazım Eftalya. Bu topraklarda anca o şekilde gizleyebiliriz onu." Başımı olumsuz anlamda salladım.


"Gidemez hatırlamıyor hiçbir şey." Gözlerimin içine baktı.


"Yardımcı olursan gidebilir." Gözlerimi kapattım.


Uyandığında başka şeyler de hatırlayacak bugün. Bunu unutmuş gibi irkildiğimde annemin elini omzumda hissettim.


"Yapmak zorundasın." Başımı sallamakla yetindim. Direnmek istemiyordum artık.


Annem derin bir nefes verip bahçeden çıkarken bir süre arkasından baktım. Adımlarım eve yöneldi ardından. İçeri parmak uçlarımda girdim. Dizlerimin üzerine çöküp uyuduğu hizaya geldim.


"Belial." Özlemle parladı gözlerimin içi.


Eğer acı bu kadar fazla olmasaydı...


Ama öyleydi. Bazı ihtimaller hep kaybederdi.


"Belial." Dediğimde bu defa gözleri açıldı.


"Ne oldu?" Derken etrafına da bakmıştı aynı zamanda. Ne hatırladığını öğrenmek isteyen yanım istekle gözlerinin içine bakıyordu.


"Bir mağaraya gitmemiz lazım." Yavaşça doğruldu. "Neden?"


Bir şey söylemeden sessizce baktım gözlerine. "Tamam gidelim, sormayacağım." Başımı yavaşça sallayıp kalktım.


"Üzerimi değiştireceğim sonra çıkalım." Odaya gidip dolabımı açtım. Beyaz bir elbise giyip saçlarımı açık bıraktım.


Çıktığımda göz göze geldik gözleri yavaşça elbise üzerinde akıp tekrardan gözlerime çıktı. "Gidelim." Dediğinde evden çıkıp aşağı doğru indim. Beni takip ediyordu.


"Ne hatırladın?" Diye sordum. Bakışları yerdeydi.


"Yasakları." Söylediği ile kalbim sızladı. "Aştık mı bilmiyorum." Yutkundu.


"Hiçbir şey bilmiyorum ve öğrendikçe aslında dağılan parçalara baktığımı hatırlamış olacağım sadece." Bakışlarım havaya çıktı.


"Bugün hatırladıklarım bile ağır gelmişken sen diyorsun ki bekle. Yani aslında seni kanatan o parçaları ben yavaş yavaş hatırlayarak daha da yaralanmana sebep olacağım." Gülümsedi.


"Ne yaptık Aftiel biz birbirimize?" Gözlerim hızla yaşlarla doldu. Saklamak için başımı eğdim.


"Ne yaptım ben sana?" Aşağı kadar gelmiştik. Bu defa titrek ama derin bir nefes aldım.


"Geldik buradan mağaranın önüne geçiş yapacağız ve içeride bir göl var. Ben ona çok yaklaşamıyorum ama sana zarar vermeyecek. O sudan biraz iç. Birazını da sırtına sür." Kayaya dokunup geçiş için açtığımda mağaranın önünde bir ayna açıldı. Yavaşça geçtik.


Mağaradan ağır bir koku geliyordu. Yüzümü buruşturdum.


"Nereye kadar geleceksin sen?" Yürümeye başlamıştık.


Adımlarım bir yerden sonra durdu. Göl hemen karşımızdaydı. "Ben artık gelemem ama seni izliyor ve burada bekliyor olacağım." Başını sallayıp bana baktı.


"Tamam hemen halledip geleceğim." Yanımdan ayrılmadan önce duraksadı.


"Çok güzel olmuşsun." Kalbim teklediğinde tekrar önüne dönüp ilerledi.


Gözlerim takip etti adımlarını. Sırt kasları gerilmişti. Göle yaklaştığında avuçlarını birleştirip sudan aldı. Dudakları yavaşça avcuna yaklaştı ve bir iki yudum içti.


Üstündekini çıkardığında vücudu çıplak kaldı. Sudan yine iki eline alıp bu defa sırtına sürdü. Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım.


Canı yanacak. Daha sıkı yumdum. "Üzgünüm." Diye fısıldadım.


Bakışlarını yüzümde hissediyordum.


Pürüzsüz bir çığlık mağaranın duvarlarına çarpıp kulaklarıma dolduğunda gözlerimi açtım. Bakışları hala yüzümdeydi. Göz göze geldiğimizde göz yaşım yavaşça yanağımdan kayıp yere düştü.


Kanatları çıktı sırtından. Artık tamamen eski haline dönmüştü.


Derin derin nefesler alıp bir süre dizlerinin üzerinden kalkmadı. Dizlerinden tutup kalktığında göldeki yansımasını gördü.


Sırtına baktı aynı anda. Ne olduğunu idrak etmeye çalışıyordu. Acı hala devam etmese anlaması daha kolay olabilirdi.


Adımları yavaşça bana yöneldi. Gelmesini bekledim. Yanıma geldiğinde sendeleyen bedenini tuttum.


"İyi misin?" Bana baktı. "İyi miyim?" Tekrar gözümden bir damla yavaşça yuvarlandı.


"Yapmak zorundaydık." Gözlerimin içine baktı.


"Söylemedin ama bana." Kolundan ve belinden tutmuştum.


"Seninkiler nerede?" Sorusuyla çıkışa doğru götürmeye çalıştım. "Artık gitmemiz lazım yoksa bizi bulacaklar." Kaşları çatıldı.


"Kimler?" Adım sesleri kulağıma geldiğinde nefesimi tuttum.


Belial'i büyük bir kayanın arkasına çekip önüne geçtim. Kaya arka tarafa açılıyor gibi ince bir yol gibi açıklık oluşturmuştu ama bir yol yoktu. Oradaki kayalar bizi şu anlık saklamaya yetmişti. Bir gözüm onda bir gözüm mağarada olacak olan hareketlenmedeydi.


"Kim onlar?" Dudağımı yaladım. Fısıltıyla konuşuyordu. "Sizinkiler." Kaşları çatıldı.


"Neden saklandık o zaman?" Sesi biraz fazla çıkmıştı. Parmağımı dudağıma götürüp sessiz olması için işaret ettim.


"Biz dost değiliz." Gözleri gözlerimde kaldı.


"Sana zarar vermelerine izin vermem." Derin bir nefes aldım. Bizzat sen vermek için mi?


Sesi duyduğunda kaşlarını çattı. "Ne demek bu?" Adım sesleri daha çok yaklaşınca mağarada silüetler görünmesi üzerine avcumu ağzına kapatıp ona doğru yaklaştım.


Nefesi avcuma çarpıyordu.


Mağarada sessizlik hakimdi o yüzden kalp atışlarımın sesi kulaklarımda yankılanıyordu.


Etrafa bakınmaya başladıklarını ara sıra oluşan seslerden anlıyordum. Gözlerimi yavaşça açtığımda burun buruna olduğum Belial ile gözlerimiz hizalandı.


Büyük bir özlem taşıyordu göz bebeklerinde ve bunu saklamadan bakıyordu. Kulağına doğru yaklaştım.


"Senin kanatlarında gecenin görünmez sihri var. Buraya gelirlerse onları kendine sar." Gözlerim dolmuştu yine. Avcumu çekmemiştim hala.


Adım sesleri bize doğru yaklaşırken elimi çekip bir adım geri çıktım.


Beni birden tutup duvar tarafına geçirdi ve kanatlarını benim üzerimden ve kendi üzerinden geçirip bizi sarmaladı.


Şaşkınlıkla gözlerim açılmıştı. Nefes alışverişlerim artık düzenden iyice çıkmıştı.


Gözlerini çekmeden yüzümü inceledi. Silüetler geldi ve bakındıktan sonra yavaşça yönlerini mağara dışına çevirdiler.


Kulağıma doğru yaklaştı Belial.


"Sensiz mi? Hiç sanmıyorum, seni onlara bırakmam mümkün mü?" Nefesi yüzüme çarptı. Yanaklarım iyice ısındığında nefesimi tuttum. Hafif bir gülümseme vardı yüzünde. Çok sürmedi çünkü acı geçmeyecekti bugün.


"Eve gidelim mi? Çok güçsüz hissediyorum kendimi." Bakışlarını dudaklarıma götürdü. Ardından çok kısa bir süre sonra tekrar göz göze geldik.


"Gidelim."



Bölüm nasıldı? Biraz sohbet edelim.


Bu bölümde en sevdiğiniz kısım ne oldu?


.


.


.



Yeni kitabımı alarak yorumlarınızı benimle paylaşırsanız mutlu olurum.


Yazınıza biraz kış getirdim...


Sevgiyle kalın!


Loading...
0%