@symdaldalli
|
Her yalnızılık ardında koca bir kalabalık barındırır. Her yalnızlık bir araya gelmiş bağları yitirmekle ve bazen, nadirende olsa doğmakla başlar. Doğduğum zaman bizim dünyamızın düzenini devam ettirmekle görevlendirilen soyumdan öğrendim her şeyi. Nasıl hayat sürdüklerini, nasıl düzeni bozmadan yaşadıklarını fakat o an beklenmeyen bir şey oldu. Belial'i gördüm. Karşı karşıya geldiğimiz ilk an anne ve babam vardı yanımda. Onun da babası duruyordu yanında. Çok heyebetlilerdi. Boyu çok uzundu ve saçları siyah bir şekilde beyaz tenine dökülüyordu. Yanında biri daha vardı. Adını hiçbir zaman bana söylemedi. Res diye seslenmelerini istiyordu. Ben de öyle yaptım. Res şu an karşımdaydı. "Aftiel neden buradasın?" Dediğinde yutkundum "Res uzun hikaye ama sen nasıl... uzun zamandır kayıptın?" Başını salladı. "Buraya gelmiştim." Dudaklarımı yaladım. "Neden?" Diye sordum anlam veremeyerek. "Öyle olması gerekti diyelim sorun bu değil sen burada yapamazsın ki." Dediğinde başımı salladım ve dudak büzdüm. "Belki Dünya'dan döndükten sonra dayanıklılığım artmıştır." Omuz kaldırdı. "İhtimaller hep var zaten, sorun olmayan yüzdesi." Diye mırıldandı. Derin bir nefes aldım. Olmayan yüzdeleri için yaşamamış mıydık zaten bunca şeyi? Aldığım nefes dudaklarımdan döküldü. "Senin çıkmana yardım edeceğim." Başım ona döndü. Hücresine yaklaştım. "Saçmalama!" Diye fısıltıyla bağırdım. O da bana yaklaştı. "Saçmalamıyorum sana Belial bir kez daha zarar verirken bu defa izlemeyeceğim." Gözlerine baktım. "Ne gelir elimizden?" Dediğimde yavaşça hareketlendi. "Tekrar et benden sonra." Başımı salladım. "Gözlerini kapat, ben söyleyene dek bekle." Diye devam etti. "Ego cum amissa anima. Vado cum illo ad quaerendum sensum huius mundi" Dudaklarım yavaşça heceledi. Bir hava akımı hissettim iki yanımda. Gözlerim kapalı kalmaya devam etti. Hareketlenme son buldu. "Aç." Dediğinde yavaşça gözlerimi açtım. Olduğum yer dengemi bozdu. Burası Belial'den ilk kaçıp saklandığım yerdi. "Burası olmaz." Bana döndü. "Burası olmaz, hayır." Yaklaşmaya çalıştı ama geri çıktım. "Bir kez buldu. Yine bulur. Burası olmaz." Derin bir nefes aldı. "Bulamaz. Hatırlamıyor seninle ilgili her şeyi unuttu, dedin ya böyle." Diyerek bana baktı başımı yine iki yana doğru salladım. "Hayır hatırlıyor yavaş yavaş. Hatırlayacak yine." Diye fısıldadım. "Nasıl yani?" Dediğinde gözlerim doldu. "Duydun işte, bir kaç güne her şeyi hatırlayacak." Saçlarını geri doğru itti. "Çok saçma ona yapılanı biliyorum seni tamamen sildiler geri gelemeyecek şekilde, nasıl olur?" Diye sorunca dudak büzdüm. "Buradan gidelim." Dediğimde iç çekti. "Şu an gidemeyiz Aftiel. Buraya geldiğim zaman kullandığım güç burada kalma zorunluluğu kılıyor. Benimle birlikte burada ufak bir parça bulman lazım." Yutkundum. "Yoksa burada kalırsın." Başımı salladım. "Tamam hadi bulalım o zaman." Bana bir adım geldi. "Güzelim bu öyle kolay bir şey değil. Hemen bulamayacağız ama elimden geleni yapacağım." Etrafıma baktım. "Lanet olsun." Diye mırıldandım. Eliyle ellerimden birini tuttu. "Sen dinlen ben etrafta aramaya çıkacağım." Başımı salladım. Yavaşça arkasını dönüp gözden kaybolana dek yürüdü. Ben de arkamı dönüp sahile indim. Küçük ada gibi bir yere gelmiştik. Deniz kenarında yavaşça yürürken buraya ilk geldiğim an yavaş yavaş beynime dolmaya başladı. - "Kaç!" Annemin bağırması ile koşmaya başladım. Belial'i tutmaya çalıştığını göz ucuyla görmüştüm. Daha hızlı koşup bir kayanın önüne geldim. Kaya açıldı ve adaya geçiş yapıp kapattım. Derin nefesler alıp veriyordum. Adada yavaş yavaş ilerlerken deniz kıyısına inen yoldan sahile doğru yürümeye başladım. Uzun saçlarım esen rüzgarla birlikte uçuşup etrafa dağıldı. Sertçe yutkunup nefes alışverişlerimi düzenlemeye çalıştım. 'Aftiel!' Belial'in sesi beynimde yankılandı. Kulaklarımı kapatıp sesi duymaya engel olmaya çalıştım. Tek yapabildeğim dış dünya ile bağlantımı kesmek oldu. Dalga sesleri etrafta yerini aldı. Denize doğru adım atıp yavaşça kum tanelerini ayaklarımın altında ezmeye başladım. Gözümün önüne bu defa ölü bedenler gelmeye başladı. Gözlerimi açıp gökyüzüne baktım. Kan kokusu doldu burnuma. Midem bulandı ve gök kızıla boyandı. Nefes alışverişlerim ciğerime batmaya başlamıştı. Kıyı şeridi boyunca ilerledim. O zaman gün boyunca gezip kafamı sakinleştirmeye çalıştım. Geçecek dedim, geçmedi. Ertesi sabah sahil kenarındaki bir ağaca sırtımı yaslamış ve ayaklarımı ileri doğru uzatmış bir şekilde dururken adım sesleri hissettim. Ayaklarımı kendime doğru çekip yutkundum. Ayağa kalkıp etrafıma baktığımda kimse yoktu. Belial önüme indi birden. Korkup geri çekildim. "Benden kaçabileceğini mi sandın?" Dedi ölümcül sakin sesiyle. Yutkundum. "Gidiyoruz." Kolumu yakalamaya çalıştı, geri adım atıp kanatlarımı açtım ben de. "Uzak dur benden!" Deyip havaya doğru sıçradım. "Aftiel!" Diye gürledi arkamdan. Havada karşı karşıya duruyorduk. "Canını yakmam için böyle mi yapmaya karar verdin?" Yutkundum. Gözlerim doldu ama akmadı yaşlar. 'Hayır,' dedi iç sesim. 'Hiçbir şey yapmasam da yakıyorsun zaten.' diye devam etti. "Belial nolur bak korkuyorum ben gerçekten, yapma." Bir dudağı yavaşça yukarı kıvrıldı. "Korkuyor musun?" Deyip bana doğru gelmeye çalıştı yine geri çıktım. "Kork!" Boğazı yırtılacak sandım. "Ben olsam ben de korkardım çünkü! Ölmek için yalvaracaksın! Ama ölemeyeceksin!" Bu defa gözümden bir damla yaş yavaşça süzüldü. Aşkı nefrete dönmüştü. Hedef tahtasından uzakta tuttuğu ben, şimdi tam merkezi haline gelmiştim. Oklar vurmak için yola çıktı. Ve bir tanesi tam kalbime saplandı. "Belial..." Sözümü kesti. "Sus!" Diye bağırdı. Birden ne olduğunu anlamadan bana doğru atılıp kanatlarımı yakaladı. Oynatamadığım için yere doğru sallandım. Kendi de kanatlarını kapattığında hızla yere düşmeye başladık. Deniz aşağıda dalgalanmaya devam ediyordu. Yüzeye çarpıp denizin içine doğru batmaya başlayınca saçlarım suyun içinde her yere dağıldı. Çırpınmaya başladım. Kanatlarımı bıraktı, kollarımdan tutup önüme geçti. O nefes alabiliyordu benim aksime. Ateş onu yakmıyor su boğmuyordu. Çok güçlüydü. Kollarından kurtulmaya çalışıp yüzeye doğru kaçmak istedikçe kollarımı daha fazla sıktı. Dudaklarım yavaşça nefes almak için aralandı ama hava yerine su doldu. Gözlerimi kapayıp çırpınmayı bıraktım. O an dudaklarımın üzerinde dudaklarını hissettim. Nefesini ağzımdan içeri doldurdu. Ve sesi bilicimde yankılandı. "Yaşamak için bana muhtaçsın. Seni şu an burada öldürebilirdim ama daha değil. Sen daha ölmeyeceksin." Suyun yüzüne çıktığımızda benden ayrıldı. Öksürmeye başladım. Saçlarımdan tutup yine havalandı. "Hayır!" Öksürük kesti sözümü. Kıyıya yaklaşınca yere indirdi ama o ana kadar hem öksürük krizi hem de saç köklerimin acısı birleşti. "Şimdi küçük meleğim seninle oyun oynamaya gideceğiz. Hazır mısın?" Son kez öksürüp yerimde doğruldum. "Senden nefret ediyorum Belial. Nefret ediyorum." Bu defa yutkunan oydu. Ve gözlerinden hafifçe geçen hüzün kırıntılarını gördüm. Ama nefretinin önüne geçemedi, ona alt oldu. Nefretinin ateşi ikimizden başlayarak tüm evreni yakmaya başladı.  Okuduktan sonra vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın... Hepinize iyi okumalar. |
0% |