@symdaldalli
|
Kadın, tek elinde tuttuğu kundağı daha sıkı kavradı. Koşarken alnında boncuk boncuk olan terini diğer koluyla silip anında bebeği tekrar kavradı ve nefes nefese koşmaya devam etti. Yolun üzerinde olan hastaneye telaşla girdi, ilk gördüğü kişi beyaz önlük giymiş bir doktordu, düşünmeden koşar adım ona yöneldi, doktor kendisine doğru gelen bu kadını görünce telaşla ona doğru bir adım attı.
"Bebeğimi saklar mısın?" Diye keskin bir hızla sordu kadın. Doktor yaralanıp yaralanmadıklarını kontrol etmek için onları süzerken bakışlarını kadının sorusuyla yüzüne çıkarmıştı. Kadın bir kaç adım daha atıp doktor ile arasındaki mesafeyi azalttı. Doktorun şaşkınlıkla büyüyen gözleri kundağa kaydı.
"Kimden?" Serçe yutkunan kadına baktı tekrar. Nefes nefese kalmıştı, dili damağına yapışmıştı ve susamıştı ama umursadığı tek şey bebeğini birinin korumasıydı, bunun için canını bile verirdi. Neden kimse yardım etmiyordu?
Cansen'in içinde olduğu polis ekibi hastanenin önünde durdu. Siren sesleri yavaşça her yeri kaplarken tüm sessizliği yuttu. Doktor, polis ekibinden aldığı bakışlarını kendinden daha kısa boylu olan kadına indirdi.
"Polisten mi kaçıyorsun?" Artık doktorun sesi tereddüt ve şaşkınlığını gizlemiyordu. Kadın arkasına bakıp tekrar doktora döndü. Olay yerine en son Ekin gelmişti arabadan inip güneş gözlüğünü çıkararak hastaneye baktı. Ardından içeri yöneldiğinde ekip onu takip etti.
"Sakla onu." Diye mırıldandı kadın göz yaşları içinde. "Başka kimsesi yok." Bir damla kayıp yere sertçe düştü. Doktor uzun bir nefes alıp kadından gözlerini kaçırdı. Tekrar baktığında eşarbının altındaki morluk dikkatini çekti, eli yavaşça havaya kalktı.
"Yüzün." Diye mırıldandı. Kadın başını yana çevirip saklamaya çalıştı.
"İyiyim ben. Almayacak mısın oğlumu?" Diye sordu sertçe bu defa, sabrı kalmamıştı beklemeye. Doktor bir adım geri çıkınca, kadın üzgün bir şekilde bakışlarını kaçırıp arkasını döndü. Merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Çıkarken kalbi korkuyla atıyordu. O kadar fazla gürültülü bir şekilde atıyordu ki bunu dışarıdan biri çok rahatlıkla duyabilirdi.
Doktor, kadının arkasından bakarken Ekin’ı algılayan sansürlü kapı iki yana açıldı ve Ekin büyük bir adım atıp içeri girdi. Arkasından Mazhar ve Cansen de girip önce etrafa baktılar. Doktor başını çevirdi ve Mazhar ile göz göze geldi.
Doktorun gözlerinde gördüğü şey büyük bir endişeydi. Mazhar ona doğru yönelip yüzünü süzdü. Sarı omzuna kadar uzanan saçları, kahverengi büyük gözleri ve pembe yanaklarıyla onları izliyordu. Beyaz önlüğünde bir kaç küçük kan lekesi vardı. Mazhar kadına bakmayı bırakıp aralarındaki mesafe yeterince azalmışken başını yana doğru eğdi.
"Kucağında bebeği olan kadın içeri girdi siz onu gördünüz mü?" Doktor ne diyeceğini bilemeyerek duraksamıştı, yavaşça yutkunurken başını iki yana sallamak istedi. Fakat durumun ne olduğunu bilmediği için bir yandan da korkmuştu. Ya başkalarına zarar verirse, diye geçti içinden. Titreyen parmakları merdiven boşluğunu işaret edince Mazhar son kez kadına baktı. Polisler yukarı kata yönelmişti çoktan. Geride bir tek Mazhar kalmıştı. O da çok gecikmeden yukarıya doğru çıkmaya başladı.
Kadın kundaktaki bebeği ile hastane çatısına çıkmışken derin bir nefes aldı. Boşluğa doğru yaklaştı.
Doktorun kalbi sertçe atarken dışarıdan bir ses yükseldi. Ayakları istemsizce sesin geldiği yere minik adımlar attı ve kapı ikiye ayrılıp geçmesine müsaade etti. Bir, İki, üç, dört, beş, altı, yedi. Tam yedi adım attıktan sonra dışarıdaydı. Herkes yukarı bakıyordu. O da başını kaldırıp baktı.
Boşluğun dibindeki kadını görenler fısıltıyla konuşuyorlardı ve bu fısıltı koca bir gürültüyle kadına ulaşıyordu, durum ekibe telsizle cızırtıyla haber verildi.
‘Birini öldürmüş diyorlar.’
‘Bebek kiminmiş bilinmiyormuş.’
‘Kocasını da yaralamış.’
Ekibin ayak sesleri merdivende ritmik bir musikiye dönüştü.
Kadın, boşluğun ucundaki basamağa çıkıp fısıltıların uğultuya dönüştüğü yere baktı. Yutkunup oğlunu daha sıkı sarmaladı. Kalabalığı görüyordu ama duymuyordu. Zihni susmuyordu. Oğlunu koruması gerekiyordu ama nasıl? Kendi başaramamıştı. Kendini bile koruyamamıştı peşine düşmüşlerdi kendileri yetmezmiş gibi polisi bile peşine takmışlardı.
“Ben suçsuzum.” diye mırıldandı. “Oğlumu da beni de istemedi. Ben kimseyi öldürmedim. Bizden kurtulmak istedi. Ben deli değilim. Ben deli değilim. Ben kimseyi öldürmedim...” Vakti gelmişti, bunu hissediyordu ama ya oğlu için? Başı acı ile havaya doğru kalktı.
"Özür dilerim." Diye mırıldandı defalarca kez. Sessiz çığlıklar gibi döküldü nefesi, bir bulut geçiyordu yanından ona hapsoldu acısı. Bulut bir yerlerde tekrar bu acıyı boca etmek için sakladıklarını bir parçası haline getirdi. Gözden kaybolurken bir parçası kopup, kundaktaki bebek gibi sessizliği yansıttı.
Polisler çatıya çıkmıştı temkinli bir şekilde kapıyı açıp dışarı baktılar. Silahları kadını hedef aldı ama kadın hiçbir şeyin farkında değil gibiydi. Bir şeyler mırıldanıp havaya bakıyordu. Tüm ekip yavaş ve sessiz adımlarla kadının etrafını kuşattı. Kadın ise bir süre sonra fark edebildi bunu, gözlerini açınca temkinle çocuğuna sarıldı.
“Yaklaşmasın kimse.” Diye uyardı. Mazhar elini kadına doğru uzattı. "Hanımefendi." Diye uyardı bir adım yaklaşarak. “Direnmeyin kaçacak yeriniz kalmadı.” Kadın bu cümleden sonra kaşlarını çattı.
Kocası geldi aklına direnme diyordu kulağına, iğrenç gülüşü yayılmıştı yüzüne görmese bile hissediyordu. Karşısında duran adama bakıp kadını başıyla gösterdi.
“Senin ama alırım paranı.” Dediğinde kadın gözyaşlarını tutamadı. Kendini tutmuştu yıllardır başına gelmeyen kalmamıştı şimdi bir göz yaşını tutamıyordu ama bunun için suçlanıyordu.
“Kes ağlamayı bir işe yarayacaksın.” Deyip bir kaç kez vurdu, sonuncusu dengesini bozunca masaya yüzünün üzerine düştü. Acı çok şiddetliydi. Bebeği ağlamaya başladı kocası bu defa bebeğe yönelip ağzını sımsıkı kapattı. Bebek morarmaya başladı. Kadın adama yönelip ceketinden çekti.
“Bırak!” Diye bağırdı.Kocası bebeğin ağzını bırakmadı, bebek bir kaç kez daha elinin altında nefes aldı sonra sustu. Kadın kendinden geçmiş gibi adamı bebeğin tepesinden almaya çalışıyordu.
“Al götür lan içeri sonra da parayı ver ne bok yiyorsan ye!” Adamı harekete geçiren cümleleri duyan kadın kenarda duran ekmek bıçağını eline aldı. Sonra, sonrasını hatırlamıyordu. Koşmaya başlamıştı. Bebeğini alıp evden çıkmıştı.
Kadın başını iki yana sallayarak Mazhar’a baktı. Mazhar yumuşak bir sesle bir kez daha ona adım attı. "Aşağı inin." Diye devam etti konuşmasına.
Kadın başını kararlı bir şekilde iki yana sallayıp ağlamasını bastırmaya çalıştı. Sert bir rüzgar esti. Yüzünden kayan eşarp ile yanağından şakaklarına uzanan morluk göz önüne çıktı. Eşarp saçlarının arasından kayıp Cansen'in ayağının ucuna geldi.
"Sana yardım edebiliriz." Dedi Cansen yere düşen eşarptan gözlerini çekip. Kadın Cansen'e bakınca duraksadı. Anımsadığı çehre ile bir süre sessiz kalıp hafızasını yokladı. Tanıyordu. Evet o kızdı, annesine ne kadar benziyordu...
"Sen o kızsın." Diye mırıldandı önce yavaşça. Kısa bir süre komşuları olmuştu o zaman daha hayatında bu adam yoktu. Hayatı daha normaldi ve ilk o zaman şahit olmuştu dayak yiyen bir anneye ve bir söylenti gelmişti kulağına. Günlerce ağlayıp Cansen’i kurtarmanın çaresini düşünmüştü. Nereden bilirdi yıllar sonra kocasının aynı kaderi kendisine yaşatmak isteyeceğini?
"Oğlumu sen al." Dedi birden hararetle ona doğru dönerek çocuğunu uzattı. "Sen de bilirsin kimsesizliği, onu bırakma." Cansen gözlerini ayırmadan kadına baktı. Tanıyor muyum diye düşündü ama aklına hiçbir şey gelmedi.
"Al." Diye bebeği tekrar öne doğru uzattı. Cansen Ekin'e bakınca Ekin başını olumlu anlamda belli belirsiz salladı. Cansen temkinli hareketlerle kadına doğru yaklaştı. Aralarında biraz mesafe kalana kadar ilerledi kadın bir yerden sonra elini kaldırıp durması için işaret verdi. Bebeği vermeden önce de Cansen'e bakıp gülümsedi.
"Sen görmedin ama o adam belasını Allah'tan buldu." Dedi sadece Cansen'in duyacağı bir tonda. “Kimse cezasız kalmıyor.” Başını sallayıp yutkundu. “O da kalmayacak,” Dedi başını diğer tarafa çevirip kocasını ima ederek. “Bana ne yapmak istediğini bilmiyorsunuz.” Dudakları biraz daha kıvrıldı. Bilmiyorsunuz diye mırıldandı bir kaç kez daha. Sonra duraksayıp tekrar Cansen’e baktı.
"İyi bir insan olmuşsun, her şeye rağmen." Dediğinde gözlerinin içi gülmüştü. Cansen hatırlamak ister gibi kaşlarını çattı. Bebeği uzatınca almadan önce kadını çekmeyi düşündü ama bu riski göze alamadı, bebeği kucağına aldı. Kadının mavi duru gözlerine kaydı bakışları.
Cansen tereddütle. "Kimsin sen?" Diye mırıldanırken aynı zamanda yüzünü inceledi, zihni bu kadına karşı hiçbir anı var etmiyordu.
Kadın bu soruyu es geçip, "O sana emanet, hiç ağlamaz korkma." Diye çenesiyle bebeğini gösterdi. “Ağzını kapatma ama.” Diye devam etti. Gözünden iri bir damla kayıp gitti. Cansen cevapsız sorular eşliğinde bir süre durdu. Bebeğe bakmak için yüz kısmındaki örtüyü eliyle açtı. Bebek mosmor bir şekilde nefes almadan duruyordu. Gördüğü şey ile kas katı kesilip bir süre kımıldayamadı. Bakışları yavaşça Ekin'e döndüğünde, göz göze geldiler.
Bebek ölüydü...
Cansen’i dikkatle incelemişti Ekin. Bir şey vardı bu kızda istemsizce ona çekiliyordu ve farkında olmadan her gördüğünde içinde bir heyecan oluşuyordu. Şu an yüzünde oluşan kalkansız bir ifade vardı. İlk defa bu kadar sınırlarını yok etmişken dönüp sürekli gözlerinin içine bakarak izin alıyordu ve bu durum Ekin’in kalbini okşuyordu. Fakat şu an bir şeyler ters gidiyordu. Bebekle alakalı olduğu belliydi ama sorun neydi? Ekin dikkatle Cansen’e bakmaya devam etti. Kaskatı kesilmişti eli. Kaldıramamıştı başını bebekten.
Cansen’in elleri titremeye başladı. Kucağında ölü bir bebek tutuyordu.
Nefes alışverişleri sıklaştığında kadının kendisine gülümseyerek veda eder gibi baktığını gördü. Bedenini kontrol etmeye çalıştı, ayaklarının gücü azaldı.
"Oğluma iyi bak." Diye mırıldandı tekrardan. Gözünden bir kaç damla daha kayıp sağa sola düşmeye başladı. Kadın her yere acısını bulaştırdı. Şahit tuttu yeri göğü. Özür diledi Tanrıdan, istemeden olmuştu hepsi ama kalbi çok kırılmıştı bunun acısına dayanamıyordu. ‘Bana çok kızma yanına geldiğim için.’ Diye fısıldadı defalarca. Ve bir anda kendini düşünmeden boşluğa bıraktı.
Cansen, "Hayır!" Diye ona uzanmaya çalıştı ama kadın parmaklarının uçlarından kayıp gitti. Ekip yavaşça aşağı inerken bir kaç kişi kaldı çatıda. Ekin Cansen'in yanına doğru geldi.
Cansen'in gözünden bir damla yaş kayıp bebeğin kundağına düştüğünde Ekin yüzüne uzanıp eliyle çenesini kaldırdı.
"İyi misin?" Diye sordu sakin bir sesle, Cansen başını iki yana salladı. Bebeği göstermek için kundağı boşta olan eliyle sağa doğru çekti.
"Ölmüş." Diye mırıldandığında olayın şokuyla ne hissettiğini kestiremiyordu. Ekin gözlerini kapattı. Bebek yeni ölmemişti belliydi. Cansen yavaşça başını kaldırıp havaya baktı.
Sessizlik, ölüm ve bebek.
Cansen'in beyninde bir döngü başladığında nefes alışverişleri bozuldu. Bunu fark eden Ekin ekipten birini çağırdı ve bebeği ona teslim etti. Geri döndüğünde Cansen ileriye doğru bakarak uzun nefesler alıyordu. Kalbi ilk kez gerçek bir şey hissediyordu yılların ardından. Aynı çocukken hissettiği gibi, çaresizlik duygusu. Nefes almasını engelliyodu. Eli yavaşça boğazına gidince Ekin yanına yaklaşıp Cansen'i izledi. Ne yapacağını bilememişti. Sızlayan kalbi beynini ele geçirdiğinde düşünmeden Cansen’i kolundan tuttu ve kendine çekti. Sarıldığında kalbi bir kaç kez tekledi, saçlarının kokusu burnuna dolunca nefesi kesildi.
Cansen ise kendini sıkıp ağlamasını durdurmaya çalıştı. İçinden kopan parçalar koca bir patlama oluşturuyordu ama kimse görmesin diye uğraşıyordu. O kadar uğraşıyordu ki, Ekin'ın tepkilerinin farkına bile varamadı. Burnunu çekip ondan biraz uzaklaştı.
Havaya bakıp, 'of." Diye mırıldandı. Ardından yumruk yaptığı elini açıp yüzünü sildi. Ekin'e bakmadan, "Gidelim." Diye mırıldandı. Önden yürümek için adım attığında, kenarda duran kadının eşarbını görünce adımları bir anda duraksadı. Ardından hızla kapıdan çıkıp merdivenleri inmeye başladı.
. Biraz da Cansen'in dünyasına gireceğiz.
|
0% |