Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Bölüm 11 -Köstebek-

@symdaldalli


Her başlangıcın başlangıç niteliği taşımadığını söylediklerinde buna anlam veremediğim yaşımla gözlerimiz buluştu ve elini kaldırıp bir parmağıyla arkamı gösterdi.


O an eskimiş olan aynadan binlerce parçaya bölünmüş bir kadınla göz göze geldim. Yaraları vardı ama kanamıyordu hepsi kabuk bağlamıştı ve yansımalar onları çoğaltmıştı. Tek bir kaynağın yansıması bu kadar bölünmüş olabilir miydi?


Gerçeklik ellerimde anlamını yitirdiğinde parmak aralarımdan kanla birlikte kum taneleri de akıp gitmeye başladı.


Şimdi yeni bir anlam arıyordum hayata kopmuş tarafımı bırakıp bir kez daha tutunmak için. Avuç içlerim bu uğurda parçalanmıştı ama anlamı bulamamıştı. Kan kokusu parmaklarıma yayılırken ben etrafta bir çıkış aradım. Çıkışın henüz olmadığını bu defa zihnimde girdiğim geçmişin getirisi kulağıma yavaş yavaş fısıldadı.


Tarihin tekerrürden ibaret olduğu anlar vardır.


Kulağımda fısıltıyla büyüyen ses ile idrak ettim, geçmişin eli ensemdeydi ve beni tutup kendine çevirmeye çalışıyordu. Eksik bir şey vardı, tamamlanması gereken bir şey; o bunu görmem için yeniden karşıma çıkarıyordu.


Kendim bile kendime yabancı gözlerle bakarken hayatın önüme tekrar attığı bu anlam nasıl ortaya çıkacaktı?


Çok soru vardı, bir o kadar da cevapları kayıptı.


Behram ile yine bir yoldaydık. Sabah olmuştu ve ben o geceyi arkamda bırakırken insanın kendisiyle yüzleşmesinin ne kadar zor olduğunu bir kez daha anlamıştım.


Ölüm...


4 kelimenin ağırlığı üzerime binip tonlarca yük oluşturmuştu. Bileklerim, geçmişin omzuma binmesiyle kırılmasaydı belki onu taşımak daha kolay olurdu fakat artık hiçbir şeyi tutmam mümkün değildi.


Yolun yarısındayken, yaralar ve acı bu kadar fazlayken, benim için yapılan her şey geç kalınmış bir tedavi olmaktan öte gidemezdi. Ölen birine ilaçlar tesir etmezdi. Biliyordum çünkü kendimi o aynanın karşısına mahkum eden kişi bendim.


Kişinin kaçtığı ve anladığı kişi aynıyken ne kızabiliyor ne de ona hak verebiliyordu. İnsan en çok kendisiyle yaşıyordu arafı. Bilinmezliğin en net yolu, attığı adımlardan sonra oluşuyordu ve bunun aksine farkındalık, yaşarken oluşmuyordu.


Gözlerim ara ara kapanırken klimadan gelen sıcak hava iyice duygu ve düşüncelerimi uyuşturuyordu. Bense her şey uyuşsun istiyordum. Yaşam bile donuk bir şekilde beni izlesin. Bu şekilde affedebilir miydim yaşanacak ihtimalleri?


Bir cevabım yoktu. Cevapsızlığın cevap olarak algılandığı da bazı anlar vardı. Affedemeyeceğim ama değiştirebileceğim o ihtimaller aynanın en bölünmüş yanındaydı. Gözümün kaçması ona yok saymaktan değildi. Bakmak şimdi, en zor olanıydı.


Behram bana ayak uydurmuştu. Sessizlik ikimizin de imzaladığı bir anlaşma olmaktan çıkmış kesinlik kazandığını göstermek için kendini koymuştu ortaya. Bu sessizlik o kadar güçlüydü ki kırmak mümkün değildi artık, geldiğimiz bu noktada. Bakışlarımı yüzüne çıkardığımda ileri bakan çehresi yavaşça bana kaydı.


Saniyeler.


Saniyelerle birbirimize bakıp yine çektik gözlerimizi fakat o an yıllar gibi sürdü. Kaçtığımız kendimiz miydik?


Aldığım nefes dudaklarımın arasından çıkıp arabaya dağıldı. Gerilim kademe kademe artarken ben gözlerimi kapattım.


Başlangıçların kanla oluştuğunu düşünürdüm hep. Eğer bir son varsa orada ölüm de kaçınılmaz oluyordu. Ölüm, yalnızca bedenlere değil zihne de yavaş yavaş yayılıyordu. Başlangıçlar kanla yazılıyordu ve bunun üzerini siyah kalemlerle kapatarak görünmezliğini işliyorlardı.


Her şeyin doğruluğunu ancak gördükleriyle kabul edenler kanlı yazıları görmediğinde bu gerçekliği reddediyorlarken, kim açıklayabilirdi onlara etrafın aslında kan koktuğunu?


Kabul etmek en zor olandı. Gözlerini görmez kılmak en kolayı.


Bazı hikayeler vardı, ölenleri uyuyor sananların ve bunun hiçbir zaman farkında olmayanların hikâyeleri. Batan geminin kaptanı kaçar, kahraman olduğunu iddia eder. Gemi batar ve mürettebat denize kanlarıyla kaptanın kahraman olduğunu yazar. Sonra kaptan bir yalanla çevrili hayatını yaşamaya devam eder. Ölenleri kimse görmez, kendileri bile. Bu tarz hikayelerin kahramanı olmak, öleni olmaktan daha kolay olur çünkü onları ölüm bile uyandıramaz.


Başlangıç bir damla kanladır. Ölümün beslediği ne varsa doğum oraya kurulur. Acı çığlıklar doğum ile başlar ve biter. Ölüm başlamaz ve bitmez, silik bir gölge olarak her şeyi izler.


Tıpkı bir kaç gün önce o arabada olduğu gibi. Ensemde hissettiğim varlığı gibi... Her şeyin ve herkesin içi boşluklu yanlarla doluyken fark ettirmeden doldurur.


Ölüm ve bitiş evrenin merkezinde başlar ve bitmez. Yiten yalnızca temiz bir son olur.


Yol bitmişti. Arabanın tekerlekleri iz bırakarak durduğunda gözümü açtım. Boyası dökülmüş, tellerle ve uzun bir duvarla örülü evin önünde durmuştuk. Havadaki kül rengi bulutların arasında kaybolan eskimiş kırık beyaz duvarların önünde bir kaç adam bekliyordu. Behram bana baktı.


"Gel hadi." Dedi kapıyı açarken. Kemeri çıkarıp arabadan indim. Attığım ilk adımda basılmamış karın sert sesi doldu kulağıma. Yutkunup kapıyı kapattım ve beni bekleyen Behram'ın yanına gittim. Ellerimi cebime koyup bir kaç adım attım. O da yanımda sessizce yürüdü.


Adamlar kapıyı açtı, içeri geçtik. Yüzlerine baktım, soğuktan kızarmıştı ve ağızlarından çıkan buğu havaya uzun bir çizgiyle çıkıp dağılıyordu.


Evin içine girdiğimiz an sıcak hava çarptı yüzüme. Behram yürürken arkasından onu takip ettim. Camın önündeki koltukta uyuyan biri vardı. Arkası bize dönüktü ama tanıdıktı, kaşlarımı çattığımda beynimin bana başka bir oyun oynadığını düşündüm.


"Emir." Diye mırıldandığımda Behram bana baktı.


"Evet." Dedi sakince. Bakışlarımı Emir'den alamadım.


"Ama o öldü." Mırıltılarım fısıltıya dönüştü. Ölmüş biri karşımdaydı ve uyuyordu. Göğsü inip kalkıyor ve nefes alıyordu. Gözlerim dolarken Behram'a baktım.


"Özür dilerim gerçekçi olması gerekiyordu." Dediğinde zaman ayaklarımın altından çekildi.


"Gerçekçi mi?" Diye mırıldandım. Zihnim beni o güne götürdü. Behram bir kez daha görünmez bir camın ardından bana baktı. Yanında bu defa babam yoktu.


"Yalan mıydı her şey?" Sorum giderek tonusunu azalttı. Behram anlayış isteyen gözlerle bana bakıyordu.


"Normalde bugün izlenmemize rağmen daha fazla kötü hissetmemen için seni buraya getirdim." Açıklamasından sonra yüzümde hiçbir kas oynamadı. Camın arkasından ona baktım.


"Kötü hissetmemem için mi?" Başımı yana eğdim. "İnanmalı mıyım?" Diye sordum yüzümde acı bir tebessüm oluşurken.


Sürekli geldiğimiz bir nokta vardı ve ben o noktadayken güvenimin ne olursa olsun zedelendiğini göz ardı edemiyordum. Benim için ya da başka bir sebep, sebepler değildi önemsediğim. Bu noktadaydık ve ben güvenimin iki gün önce yine ona inandığım yerde ellerimde parçalanışını izledim. Gözlerimden sakınmadan ve onun da anlaması için tam gözlerine bakarak.


"Saçmalama." Diye bana doğru geldiğinde bir adım geri gittim.


"Yaklaşık olarak," saate baktım. "Otuz sekiz saattir iyi değilim." Başımı saatten kaldırdım.


"Cenazede de iyi değildim." Yüzümde gezindi gözleri. "Dün gece de iyi değildim." Kaşlarımı kaldırdım.


"Hatta biliyor musun? Yaklaşık olarak iki gündür rüyamda birileri ölmesin diye uyumuyorum." Behram gözlerini kapattı.


"Ve inanabiliyor musun? Tüm çabalarım boşa gitmiş." Sertçe yutkunurken gülümseyip başımı iki yana doğru salladım.


Emir seslere uyandığında üzerindeki battaniyeyi kaldırıp otururken bir bana bir de Behram'a baktı.


"Gelmişsiniz." Uykulu sesini duyduğumda kalbim acıyla tekledi. Ona bakıp bir süre sessiz kaldım ardından, "ölmüşsün." Diye dudak büzdüm.


"Cenazen vardı." Diye cümlem devam ettiğinde duraksadım yine. O solgun yüzü ve üzerine atılan topraklar aklıma gelince yutkundum.


Behram kolumdan tutup bir koltuğa oturmamı sağladı. Önüme dizinin üstüne çöküp yüzüme baktı.


"Çelik yelek vardı, ölmesi gerekiyordu ancak böyle kurtulacaktı. Ona göre de plan yapıldı. Şu an koruma programına alındı annesi de bir iki güne gelir yanına ama haberi onun da yok, kimse bilmemeliydi. Özür dilerim ama tüm olanların gerçekçi olması gerekiyordu." Yutkunup Behram'ı dinledim.


"Kadına hâlâ söylemediniz mi?" Diye sorduğumda sesimden öfke ve kırgınlık yükseldi.


"Yarın öğrenecek." Dedi Behram. Emir yanımıza doğru gelip bana baktı.


"Üzgünüm." Dediğinde başımı iki yana salladım.


"Kan bulaştı elime." Elime baktım. "Senin kanındı o, sıcaktı." Emir gözlerini kapattı.


"Bak her şey yolunda Dünya. Emir iyi, güvende artık ölüm tehlikesi yok." Dedi Behram elimi tutup.


"Öldü çünkü." Dediğimde elimi çektim. "Annesi bile öldü biliyor, Ata, Seda diğerleri..." Emir'e baktım. "Herkes için ölü." Emir gözlerini kaçırdı.


Behram, "Gerçekten ölmesinden iyidir." Dediğinde güldüm ve ayağa kalktım.


"Seni hatırlayan insanların, öldüğün için masada adını bile anamaması ölmek değil mi?" Diye sorduğumda Emir başını eğdi.


'Yapma' dedi iç yanım. 'Yapma acıtıyor.' yutkundum.


Behram, "Mecburduk." Dediğinde derin bir nefes aldım. Kendimi yiyip bitirmiştim. Ellerime bulaşan o kan benim sebebimdi ve ben affedemediğim yanlarımı öldürmekle büyümeye alışmışken affedemediğim bir dünümün de sebebi olmaktan çekinmemiştim.


"Benim yüzümden öldüğünü düşünerek en büyük acıyı yaşamama sebep oldunuz siz." Dediğimde aklıma yine annesi düştü.


"Annesinden nasıl saklarsınız?" Behram gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.


"Dünya bilmediğin şeyler vardı." Başımı iki yana salladım.


"Kadın kendini yedi ya, oğlum diye ağlarken nasıl sustunuz!" Diye sesimi yükselttiğimde beynim karma karışık oldu.


"Dünya." Dedi Behram ama zihnim sesini duymayı reddetti.


"Dünya! Ben çok mu zevk aldım sanıyorsun? Bir yerde sen bir yerde diğerleri! O gece uyuyamadığında çok mu zevk aldım ben söyleyememekten? Cenazedeyken anlatamadığım için çok mu mutluydum? Kadının peşinde hâlâ adamlar var. Eğer Emir'in öldüğünü düşünmezse acısı biter. Adamlar yarın takibi bırakacak. O zaman annesi öğrenecek. Anladın mı?" Behram öfkeyle saçını geriye doğru itince gözümden bir damla yaş yuvarlanıp çenemden kaydı. Sessizce ona ve Emir'e baktım.


Saniyeler saat gibi sürdü mü hiç hayatınızda?


Benim sürdü. Bir saniye ile ölen biri için acı çekip, bir saniye sonra onu yeniden görmüş olmanın verdiği farklı acıyı kalbimde hissederken de yine yalnızca saniyeler vardı arada. Ve o iki saniye arasında sessiz bir cinayet daha işlemiştim. Ölmekten yorulan geçmişim geleceğimden bir parça daha koparırken ben sessizce gözyaşı akıtmıştım.


Her şeye rağmen kimsenin ölümüne neden olmamıştım... Hayat bu gerçeği Emir'in gözlerinde bana doğru uzattığında bir kaç günü unutup ona doğru ilerledim.


Her cinayet sessizce işlenirdi.


Ölenlerin kimliğine sıçrayan kan bir çok insanın elinden geçerdi. Parmak izleriyle dolan bir gelecekten, geçmişi kurtarmak mümkün değildi.


Emir'e sarıldığımda ellerime bulaşan kanı değil nefesi oldu bu defa ama benim cinayetimden yükselen koku aramızda duruyordu. Tıpkı ölüm gibiydi onu da kimse görmüyordu.


"İyisin." Dediğimde o da kollarını sardı.


"İyiyim." Dedi sakin bir tınıyla. Başımı salladım.


"Bundan sonrası bizde merak etme kardeşim. İçlerindeyiz." Behram sözlerini bitirince Emir'den kollarımı çekip ona baktım.


Behram alnını ovalayıp bana baktı. Sessizliği bozan kişi olma görevi onda gibiydi. "Bugün bir görev verebilirler sana. O yüzden oraya gitsek iyi olacak." Diye devam etti sözlerine. Ellerimin tersiyle ıslanan yüzümü ve gözlerimi silip saçımı düzelttim.


"Ne görevi?" Diye sorarken nefesimi tuttuğumu sonradan fark ettim.


"Bilmiyorum, bir kaç fikrim var ama emin olmadan konuşmayı istemiyorum. Oraya gidince göreceğiz." Dediğinde cebinden çıkardığı telefonunu kontrol etti. Emir sessizce bize bakıyordu.


"Teşekkür ederim her şey için." Diye mırıldandığında nefesimi bıraktım.


"Rica ederiz kendine dikkat et Emir. Telefonun var değil mi?" Başını salladı. "Var." Dedi.


"Ulaşabilirsin her zaman." Dediğimizde gülümsedi.


"Tamam siz de dikkatli olun ve unutmayın orada güvenli bir alan yok." Emir'i onayladıktan sonra evden çıktık. Behram arabayı açıp geçmemi söylediğinde o da adamlarla bir süre bir şeyler konuştu. Ben hepsini arkamda bıraktım ve arabaya binip boş gözlerle etrafı izledim.


Ölmenin ölmeden mümkün olduğu bazı anlar vardı. Bu inkar edilmez gerçek yavaş yavaş buz parçaları gibi yüzeye çıkıp salınmaya başladı. Gözlerim su yüzeyinde takılı kaldı.


'Hayır' dedi geçmişimden yansıyan bir parçam.


'Ölümü hissedemezsin.' Gözlerinde gördüğüm hisleri izlerken dudakları birbirinden ayrıldı ve sesi son kez duyuldu.


'Onu yalnızca yaşarsın.'


...


Hazır olun başlıyoruz.


İsmail abinin çok sevdiğim bir sözü var. Olayğlar olayğlar...


Loading...
0%