Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Bölüm 14- Ci̇hangi̇r-

@symdaldalli

Genç kadın babası ile karşılıklı bir masada oturmuş bazı açıklamalar yapması için sorular soruyordu fakat babası susmayı tercih ediyordu. Sessizliğin damakta bıraktığı o mağrur tat, tekerleğin yerde bıraktığı acı çığlıkla yavaş yavaş kayboldu. Adam onu masada tek başına bırakıp dışarı çıktığında genç kadın yavaşça pencereye yaklaştı. Gözlerini kısarak önünde düzene giren manzarayı izledi. Enes ve Taylan Babası ile konuşmaya başlarken göğsü yavaşça inip kalktı. Kaşları çatıldığında bir an için gözler üzerine döndü. Bir tek babası bakmadı.

Behram, Dünya'nın yanına doğru geldi. "Enes artık bizimle. Amcam ile bir plan yaptık. Yarın baban seninleyken ikisi sizin yanınıza gelecek. Yanında ol ve konu detayları ile ilgili konuşmaya çalış ne bileyim bazı bilgiler için sana ihtiyacım var de... Onu bir şekilde ayarla." Behram'ın önüme bıraktığı kağıtlara ve dosyalara kaydı gözüm.

"Tamam orası kolay ama ya babam, Taylan'a karşı normal bir tepki verirse?" Diye sorduğumda karşıma oturdu.

"Amcamla arasında normal bir durum olmadı ki normal bir tepki olsun." Derin bir nefes aldı. "Sadece konuşma için herkesten uzak bir noktada olmanız gerekiyor. Bunun için de bir yer ayarlayacağım."

Kız yutkunarak cesaretini topladı ve bir adım attı. Şehir merkezinden uzakta, bir dağın tepesinde kurulmuş ahşap kökenli ev; kızın adımlarıyla acı acı bağırdı. Botu ayağına geçirip yanlarına gitmek için nefesini bıraktı ve kapıdan çıktığında gece çöken soğukluk bedenini sarmaladı.

"Korkma sakın ben ve diğerleri de orada olacak. Herhangi bir yanlış durumda müdahale edeceğiz." Behram'ı dinleyip başımı salladım.

"Ortaya çıkarsan babam seni sorgulayacak, yaptığımız plan ne olacak bu durumda?" Diye sorduğumda Behram başını olumsuz anlamda salladı.

"Şu an kötü bir ihtimalde seni kurtarmak zorunda kalmaktan bahsediyoruz ve inan bana, bu durumda plan falan umurunda değil." Önümdeki dosyalara tekrar baktım.

"Kimler de buradaymış." Sesin sahibi Taylan'dı, Atakan'ın tam karşısında duruyordu. Yaşına rağmen dik duran geniş omuzları gecenin sisiyle kapanmıyor aksine daha da ortaya çıkıyordu.

"Şimdi şöyle bir şeyler geldi kulağıma dosyam açılacakmış, benim işim sandığınız gibi bir şey değil. Ben kendi halinde çalışan biriyim. Yani uzun lafın kısası iddialarınızla devlet memurlarını uğraştırmayalım." Kızın bakışları, Taylan sözlerinin yarısındayken babasına kaymıştı. Gördüğü tek şey ise ona dönük olan geniş bir sırttı.

"Babanız kızının sözünü dinler sonuçta, ben çok anlattım ama anlamadı bir de siz konuşursunuz artık baş başa." Taylan kıza bakıp göz kırptı. Bu hareketle kızın kalbi hızlandı. Gözleri biraz kısıldı, nefes alışverişleri düzenden çıktı.

"Babam şüphelenirse?" Diye sordum. Behram başını salladı eline bir kalem alırken, "Öyle bir şey olmayacak. Amcam ileri gidecek merak etme. Senden şüphelenemeyecek." Dediğinde kaşlarım kalktı.

"Ne kadar ileri?" Behram kalemi bırakıp bana baktı.

"Biraz." Gözlerinin içinde uzanan o derin kuyunun sonunda gördüğüm gerçek ile sözcükleri uyuşmadı.

"Taylan ben ne zaman işimle başka bir şeyi birbirine karıştırdım?" Babasının sesi öfke doluydu. Kurduğu cümle ile kız yavaşça sarsıldı ama bunu sert esen rüzgara bağladı. Ona inanıp tutundu, babasının işinin içinde hırpalanmış hayatına rağmen geleceğini dik tutmaya çalışıyordu. Henüz farkında değildi ama onu rüzgar sarsamayacak kadar cılız esiyordu. Gözleri Taylan'ın belinden görünen silaha kaydı yavaşça.

"Kırılacak mıyım?" Behram nefesini tuttu.

"Her zamankinden daha çok değil." Bu cevabından sonra gözlerimi yavaşça kapattığımda aynı anda ellerimi başımın arasına aldım.

Bazı anlar olurdu ve insan kendini ilk dakikadan ortaya koyardı. Hüznü sözlerinden değil gözlerinden okunurdu. Nasıl biri olduğunu anlamak için saatler harcamaya gerek olmazdı.

Genç kadın babasıyla az önce bir anlaşma yapmak üzere masada otururken saniyeler sonra kendini onun arkasında, her şeyi net bir şekilde gördüğü ıssız bir köşeden bakarken, kendini düşünülmeden masanın ortasına konmuş bir şekilde buldu.

Bazı anlar geçerdi ama değişim onlara uğramazdı. Kız bunu babasının sırtını izlerken bir kez daha anlamıştı. Savaşların anlamsızlığını görmüştü çünkü yıllardır uğraş verdiği şey şu an ona bakıyordu. O masadan hiçbir zaman çekilmediği ve hep gözden çıkarıldığı gerçeği şimdi ensesine nefesini üflüyordu. Değişim bazı insanların yaşamak istediği değil gözü kapalı bir şekilde kaçmak istediği bir olaydı.

Kabullendi.

"Taylan ona ne teklif edecek?" Behram sıkıntıyla nefesini verip eliyle ritim tuttu.

"Onu bir tek babana söyleyecekmiş." Dediğinde başımı olumlu anlamda salladım.

Aralık ayı girdi biraz önce, vakit geceyi geçmek üzere.

Dünya sessizce havaya doğru bakarken kar taneleri usul usul üzerlerine doğru düşmeye başladı. Yalnızca ismini bildiği bir adam karşısında silahıyla duruyor ve çok iyi tanıdığı karanlık herkesin arkasına gizlenmiş onları izliyordu.

Aralık.

Kar yavaş yavaş hızlanıyor, Dünya'nın saçlarına beyaz kar taneleri tutunuyor, ellerine ayazın keskin izi bulaşıyordu. Yavaşça parmaklarını avcuna doğru katlayıp soğuğu dağıtmaya çalıştı.

"Kim bu adam baba?" Sorduğu soru Taylan'ın sırıtmasına sebep oldu. Aralarında kısacık geçen bir bakışma ile Taylan ileri gideceğinin haberini verdi ama Dünya onun gözlerine bakmayı reddetti.

"İstediğimizi alamazsak?" Diye sorduğumda gülümsedi.

"Alacağız." Bunun için kendimden ne kadar fedakârlık yapmam gerektiğini düşündüm ve zararlı bir pay elde ettim. Benden geriye kalan hiçbir şey olmayacaktı.

Yavaşça gözlerimi kapattım.

"Küçük hanım bunun cevabını sana o veremez ama ben veririm. Ben kimim biliyor musun?" Gözleri Atakan'a kaydı. Atakan kaşlarını çattığında araya girdi.

"Bilmiyor, bilmeyecekte. Çeneni kapat Taylan." Dünya afallarken böyle bir tepki beklemediği ortadaydı.

Enes, "Ama babası..." Diye dudak büzdü. "Hakkı, bırak öğrensin." Enes yavaşça Dünya'ya baktığında aralarında var olan gerilim arttı.

"Neyi öğrenmeliyim?" Diye sordu Dünya hepsine bakarken, geçmişi olmayan birinin varlığı silik olurdu fakat Dünya tüm geleceğe elleriyle parmak izlerini bırakıyor ve kendini çoğaltıyordu. Babası parçalara ayırdığı yanlarının ona çoğalttığını göremiyor olsa da hissedeceği günler yakındı.

"Babamın her zaman bir planı olacak." Dediğimde ayağa kalkıp pencerenin önüne gittim.

"Hayatımı mahvederken de vardı. On yıl önce de vardı, şimdi de olacak. O hep ihtimalleri düşünüp kendince önlemler alacak." Dediğimde Behram'a baktım.

"Biliyorum ama bazı ihtimaller onun da düşündüğü şeyler olamayacak."

"Babanızla hikayemi dinlemek en çok size yakışacak. Merak etmiyor değilim tepkinizi küçük hanım." Taylan yavaşça bir adım atıp Atakan'a doğru yaklaştı.

"Konuşmanın vakti çoktan geldi de geçmiyor mu Atakan?" Taylan bu defa kıza baktı. Atakan beylik tabancasını çıkarıp Taylan'a uzattığında Dünya'nın kaşları havalandı. Kalbi kulaklarında atıyordu artık.

"Devam et." Dedi tehditkar sesiyle Atakan, "Devam et de sonun ellerimden olsun." Diye bitirdi cümlesini. Dünya öne doğru bir adım atacak gibi oldu ama hareket edemedi.

Behram bir köşeden hepsini görüş açısına almış bir şekilde ağaçların gölgesinden izliyordu.

"Tamam ulan en çok sen tehlikelisin." Taylan elini kaldırınca hem Atakan'ın hem de Dünya'nın göğsümde kırmızı bir nokta ortaya çıktı. Kızın göğsüne doğru nişanı Behram almıştı, bu şekilde onu kimsenin eline teslim etmemiş ve korumaya aldığını düşünmüştü.
Atakan yavaşça arkasını dönüp baktığında kızının ve kendinin olduğu konumu görüp silahını indirdi.

"Ha şöyle Atakan, biraz sohbet edelim özleştik." Taylan gülümseyip kıza baktı.

"Annenin boşanma davası hala sonuçlanmamış Dünya." Taylan'ın sözleri ile kız yutkundu.

"Ne?" Dediğinde zaman durmuş gibi kar taneleri hızını azalttı.

"Baban en son fena yakalanmıştı, kadıncağız dayanamadı tabii diyordum, ta ki birlik kurana kadar. Ulan Atakan karın senden nefret ediyor, tek derdi benden intikam almak göremedin mi bunca yıl?" Taylan sustuğunda Dünya etrafına bakıp, her zaman yaptığı gibi bir çıkış aradı ve hiçbir zaman bulamadığı gibi yine bulamadı.

"Senin anne ve baban ebeveyn bilinci oturmamış iki aptal, kızım." Dedi Taylan Dünya'ya dönüp. "Sizi nasıl bu kadar kolay ortaya kordular merak ediyorsunuzdur, cevabını ben vermiş olayım." Diye sözlerini bitirip Atakan'a baktı.

"Bu adam anneni aldattı, hatta o kadar paranoya oldu ki bir ara da hastaneye yatırdık çünkü şüphe düştü içine. Sebebi daha ironik çünkü annen babanı affetti. Hatta inanır mısın? Sizden bile şüphe etti, biz gizli gizli DNA testi yaptık mesela dimi lan Atakan? Karın duysa ne yapar acaba şimdi sana?" Dünya'nın adımı geriye doğru sendeledi.

"Doğru mu baba?" Atakan arkasını dönmedi. Kızın sorusuna cevap olarak çökük omuzları kaldı.

"Doğru mu dedim baba!" Diye Atakan'a doğru yürüdü Dünya.

"Nasıl yaptın?" Diye bağırdığında kulakları uğuldadı.

"Kızım sen yorma kendini annen bunu biliyor zaten, affetti de... Yani sen bunlar içini kendini yorma. Kardeşini de kurtar hayatlarından sessizce çık git, bunlar hiçbir şeyi hak etmiyor." Kızın kalbi kulaklarında attı. Kalbi yavaşladı, midesi ağrıdı. Sesleri işitmeyi reddetti. Sonra her şeyi daha net bir şekilde duydu.

"Başka ne biliyorsun, şu an neden peşindeler, senden ne istiyorlar?" Dedi Dünya Taylan'a dönüp. Öfkeden hiçbir şey hissetmiyordu.

"Bir de şey olmuştu," Dedi Taylan Dünya'yı cevapsız bırakmayı tercih edip, havaya doğru bakıp geçmişin detaylarını hatırlamak için çalışırken.

Atakan, "Sus artık." dediğinde kimse duymadı. Kızın parmak uçları artık soğuktan uyuşmuştu ama soğuğa değil öfkesine alt olmuştu.

"Ne oldu?" Dedi genç kadın sert bir tınıyla.

"Biz dört kardeştik. Bendeniz Taylan, Kardeşim Cihangir. Enes'in babası Ceyhun ve Behram'ın babası Ecevit. Cihangir çok agresifti ama çok da iyi niyetli bir insandı. Annen ile birbirlerine aşık olmuşlar okuldan tanışmışlardı ama deden bu aşkı hiçbir zaman istemedi." Taylan başını salladı.

"Çünkü anneannen bizim ailemiz yüzünden ölmüştü yani böyle inandılar ama inan alakası yoktu. Bu birlik falan hep intikam almak için kuruldu. Annen annesinin intikamı için babanla evlendi. Cihangir çok ikna etmeye çalıştı anneni ama vazgeçiremedi." Dünya saçlarını geriye doğru itip başını sallamaya başladı. Duydukları zamanın üzerine binmesiyle daha da ağırlaşmıştı.

Uzaklardan gelen rüzgâr bedenlerine çarpıp dört bir yana dağılıyordu. Zaman sanki bu dağa hiç uğramamış, yavaşlamış ve hatta durmuştu. Zamanın peşinde sürüklediği ne varsa tepelerine yağmaya başladı. Her şey fazlasıyla belirsizdi.

Sessizlik kendini bir kez olduğunda sürekli tekrar ederek varlığını olağan akışa katmayı başarırdı. Buna çok kez şahit olmuşlardı. Boğucu sessizlik ise insanın beynini bunu yok etmesi için tetikler dururdu.

Bu dağda sessizlik değil boğucu sessizlik hüküm sürüyordu. Kız ise kelimelerini kaybetmişti. Onun dışında kimsenin beyninde olan bu durumu bitirmeye gücü yetmezdi. Böylece bir kez daha kaybolduğunu hissetti.

Bir vardı ve yoktu. Bir varlığın içinde yeniden belirdi.

"Baban bazı şeyleri öğrendiğinde çok geçti artık ama ben onu uyarmaya çalıştığımda beni hiç dinlememişti. Bir aşkı bir tek intikam duygusu öldürebilir. Ve ölen bir aşk bir daha bir kalpte doğmaz. Annen yalnızca ne yapması gerekiyorsa onu yaptı ama hiç kimseyi bir daha sevemeyecekti, kendini bile... Çünkü niye biliyor musun? Annenin aşık olduğu adam annen yüzünden öldü. Sonra işte baban pişman oldu, yanıma geldi o gün değişir sandım, ilk kez gözlerinde haklı olduğumu anladığını görmüştüm." Taylan bir kaç dakika sustu.

"Ben bekledim çünkü bu adam bana bir zamanlar dostum dedi Dünya. Ben bir anda dostumu kaybettim aynı anda Cihangir'i kaybettim. Annemi kaybettim... Hayatından hiç daha önce aynı anda üç can çıktı mı senin?" Taylan başını salladı. Atakan'ın ihanetini hala dostunun yaptığı bir ihanet gibi hissediyor olmasına anlam veremese de bazı şeyleri kabul etti.

"Benim kardeşim öldü ama kimse intikam için kapınıza dayanmadı! Benim annem, annem ya annem... Elini öptüğün kadın lan!" Dedi Taylan Atakan'a doğru eğilip elindeki silahı belli belirsiz salladığında.

"Kadın oğlunun acısından öldü, dayanamadı kalbi ama ben yine kimseden intikam almadım. Benim dostum dediğim adam bana ihanet etti ama ben yine kimseden intikam almadım lan Atakan... Boyumdan büyük işlere karışıp bir birlik kurup adaletsizliğe parmak basmadım mesela, yapmadım hiçbirini." Dünya arkasını dönüp yürüdü. Karlar ayaklarının altında ezildi.

"Evet Dünya. Sonra nasıl olduysa sen Behram ile tanıştın. Kaderin cilvesi, yedi asırdır biz ailelerimizle imtihan edildik siz de bu serüvene katılmayı başardınız. Harbi nasıl oldu o?" Dudak büzdü.

"Neyse baban Behram'a bu yüzden karşı çıktı. Çok da hırpalamış seni zamanında yani engel olmak elimde olsaydı olurdum da çünkü o anneni koydu senin yerine. Zamanında annene yapamadığını yaptı sana, zamanında kızamadığına ayna tutup kızdı sana. Onun öfkesi seninle alakalı olmadı hiç, baban annenle savaşıp durdu kendince ama hiçbir zaman anneni değil seni öldürdü durdu, bunu anlayamadı." Dünya elini havaya kaldırdı.

"Sus artık." Dediğinde havaya doğru baktı. Gözünden bir damla yaş yavaşça kayıp çenesinden yere damladı.

"Bu adama mı inanacak mısın Dünya?" Atakan sorarken sesi titremişti, göz ucuyla baktı Dünya'ya ama soruyu sorduğu an pişman oldu. Kızı daha önce hiç görmediği bir öfke ile gözlerini dikmiş ona bakıyordu.

"Aklımla dalga geçme benim baba. Bir kere dürüst ol ya!" Kar taneleri Dünya'nın görüş alanını bulanıklaştırıyordu, aslında kar taneleri değil göz yaşları birikmişti gözlerinin içinde onlardı etrafa buğu katan. Üzerinde olan kazağın bu soğukta ince kaldığını düşündüğü için üşüdüğünü sanıyordu ama durum yine öyle değildi. Evi yıkılan herkes biraz üşürdü...

"Bu kadar yalanı bir hayata nasıl sığdırdınız!" Diye öfkeyle bağırdı. Kız kırılmış tüm hislerini gözler önüne sererek bir adım geri çekildi. Gerçek bir kez daha karşısında durdu. Ortaya çıkmayı bekleyen ne çok gerçek vardı...

"Beril'e ne yaptınız?" Diye sordu öfkesine sahip çıkmaya çalışırken babası gözlerini kaçırdı. Taylan boğazını temizledi.

"Bunun cevabını duymak istediğine emin değilim." Dünya'nın kalbi teklerken başını ne gibisinden salladı.

"Eğer biraz daha konuşursan..." Dedi Atakan dişlerinin arasından ama Taylan yalnızca gülümsedi.

"Bir gece," Dedi Taylan sonra duraksadı, sakalını kaşıdı. "O zaman kaç yaşındaydınız?" Biraz düşündü. "On vardır herhalde." Dedi sakince. Dünya nefesini tutmuştu.

"Beril kurtulmak için dedene her şeyi anlatacağını söylemişti. Sonra baban onu uyandırıp yavaşça senin odana getirdi, sen o sırada uyuyordun." Atakan'ın göğsünde olan ışık hareket etmesine engel oluyordu ama elleri, yuruk yapılmaktan uyuşmuştu.

"On yaşında bir çocuk ölümle," Kelimelerine baskı yaptı Taylan. "Ama kendi ölümüyle değil gece yatağında uyuyan kardeşinin boğazına dayanan bir bıçakla, yok olma düşüncesine itilirse susar. Tehdit can almaya yönelikse, susar... Susar ve bir daha konuşamaz." Dünya'nın gözünden bir damla yaş kaydığında ikincisi onu takip etti, üçüncüsü ve dördüncüsü. O kadar hızlı akıp gidiyordu ki kendi bile ağladığını anlamadı.

Kırgın bedeninden iki ayrı öfke ve kızgınlık filizleniyordu.

İki kırgın beden tek bir vücut olmuş beynini ele geçirmiş gibi hissediyordu. Biri hep olduğu gibi yine kaçıp karanlığın kollarına sığınıyordu. Diğeri soğukta çözüm için kendiyle ve karşıda duran diğer herkesle savaşıyordu. Zaman tüm bu olanlar içinde yavaş yavaş hepsinin üzerlerine kapanmak için bir köşede bekliyordu.

Bir vardı ve yoktu. Bir yokluğun içinde kaldı.

Zaman insan düşüncelerini değiştirip duran bir çarktır. Saniyede bile insan yenilenir. Rüzgâr üşütür, insan büyür. Ateş yakar, insan büyür. Zaman insanı büyütür.

Plutark'ın düşünce deneyine göre Theseus'un gemisinin her parçası çürüdüğü için onarılsa ve bir gün onarılmayan yeri kalmasa o zaman da Theseus'un gemisi olmaya devam eder mi, yoksa başka bir gemi haline mi gelmiştir?

Ve ikinci bir soru. Tüm bu parçalardan yeni bir gemi yapılsa bu Theseus'un gemisi olur mu?

Görünüşleri aynı olan gemi bir tartışmaya yol açıyor.

Zaman Theseus'un gemisi görevini üstleniyor. Değişen zihin ve duygular insan bedenlerinin görüntüsüne hapsolmuş olsa da o kişi aynı kalmıyor.

Yaralar açılıyor, sarılıyor.

Yaralar açılıyor ve bazen sarılmıyor yalnızca kanıyor.

Genç kadın öğrendiklerinden sonra ne hissedeceğini kestiremedi. Öfke vardı ve çok belirgindi ama bir şeyler daha vardı ne olduğu belli olmasa da herkesi yakıp yıkmaya yetecek kadar güçlüydü.

Başını iki yana sallayıp hazmetmeye çalışıyordu. Beyni o sıra geçmişte umutlarını gömmek için toprağı kendi parmaklarıyla kazdığı bir ana gitmişti. Filizlenir diye o toprağı sürekli izlemişti fakat o fideler filiz bile vermeden toprağın altında çürümüştü. Şimdi kalkıp, o fideleri ardında bırakmak için yürüdü. Başı ne zaman geriye dönse hep o hendek kalmış toprağa kaydı. Zamanla dümdüz bir araziye karışmış olsa da gözleri yine orada kalmaya devam edecekti.

Bazı şeyleri anlamlandırmadan devam etmek gerekiyordu, anlamaya çalışmak yırtılmış bir sayfadaki bulmacayı çözmekle aynı şeydi. Tüm cevapları bilirken bile doldurulamayacaktı. O sayfa eksik kalmaya mahkûmdu.

Atakan öfkesini boynundan belirginleşen damarlarıyla belli etti. "İnanacak mısın anlattıklarına?" Dedi kızına bakıp. Dünya bir noktaya bakmaya devam etti.

Theseus'un gemisi de Turuva Atı'da tahtadan yapılmıştı. Biri değişimi, biri de yalanı temsil ediyordu. İnsanoğlu tüm bunları elleriyle ince ince işleyerek inşa ediyor ve en çok ikisine yeniliyordu.

Çok geçmeden ufak kar taneleri düşmeye başladı, zaman yeniden aktığını belli etti.

"Bence," dedi Taylan öne doğru eğilerek. Aradan bir gün geçmişti Behram olmadan bir buluşma ayarlamak istediğini söylemişti bana. Kabul ettiğimde yarın için kafasında kurduğu planından da bilmem gereken kadar anlatmıştı.

"Baban yalanlarıyla değil ama gerçekleriyle seni kaybedecek. " Yutkundum. "Behram duracak mı dersin?" Sorusu ile gülümsedi bana baktı.

"Durmak zorunda, planında görünmeyeceğini söyledi." Başını salladı.

"Bazen planlar yalnızca düşüncede kalır." Dedi sakince.

Bir gün karşınıza hiç tanımadığınız biri çıkıp kaçtığınız gerçekleri gösterirse ona bir cevap veremezdiniz.

"Ona inanacak mısın!" Atakan bağırıp öfkesini göstermeye başladığında Dünya dünde kaldığını bir kez daha belli etti.

Büyük fikirleri düşünenler büyük hatalar yaparlar. Diyor Martin Heidegger. Taylan büyük bir planın peşine düşmüştü. Diğerlerine hiç benzemeyen bir satranç tahtasında çözdüğünü düşündüğü insanların hamlesini tahmin ediyordu. Hatta tüm hamlelerden emindi. Şu ana kadar yanılmadan oynamıştı tüm taşları.

Taylan, "Neden kendinden bu kadar kolay vazgeçtin Dünya?" Dedi sigaradan bir duman daha çekip, içeriye sızan ufak ışık arasından geçiyordu. Adım sesleri duvarlara çarpıp yankılandı.

"Sana kendimden vazgeçtiğimi düşündüren ne?" Birkaç adım daha atıp durdu ve bana bakıp gülümsedi.

"Cevabı karşımda duruyor." Dediğinde yutkundum.

"Kızını ne hale getirdin." Dedi Taylan gözlerini kısıp. Atakan ellerini biraz daha yumruk yaptı.

"Taylan." Dediğimde baktı. "Ya beklediğin gibi olmazsa?" Başını aşağı yukarı salladı yavaşça.

"Göreceğiz Dünya." Başımı yana çevirip dışarı baktım.

Her insanın içinde bir kötülük vardı, dışarı çıkmayı bekleyen.

"Son bir şey daha var." Dediğinde bana doğru eğildi.

"Orada sana yapacağım şeyler için kusura bakma. Canını yakmak için değil seni uyandırmak için olacak hepsi."

Genç kadının o an geçmiş beyninde tekrar ederken, bir başkası tarafından gösterilen vazgeçilmiş kişiliği; zihninde oldukça yüksekten yere çakıldı. Bu ailesi tarafından vazgeçilmiş kimliklerinden farklıydı. Hisleri karmakarışık olmuştu.

"Gittikçe batmak nasıl bir duygu Atakan?" Taylan adamın yüzüne baktı sorduğu sorudan sonra.

Aylardan Aralık.

Kar gittikçe hızlanıyor. Verilen nefesler havada iz bırakıyor.

Aylardan Aralık.

Anılar zihinlere doluyor. Dünya'nın zihnine yıllar önce bugünlerde okul kütüphanesine doğru yürürken yandaki duvar dibine sokulmuş kedi düşüyor. Isınmaya çalışan ama soğuğa engel olamayan bedeni titremeye başlıyor ve genç kadın kediyi atkısına sarıyor.

Aylardan Aralık.

Dünya da o kedi gibi soğuktan titriyor ve kimse onu sarmalamıyor.

Kadın dengesiz bir kaç adımla Taylan'ın yanına doğru gidip derin bir nefes aldı. Taylan, planladığı oyuna yeniden yön vermeye çalışırken o darbeler altında en çok genç kadın eziliyordu ve artık bunu görmesi gerekiyordu.

Dünya Taylan'ın kolunu tutup, "Gidelim buradan." Dediğinde babası şaşkın bir ifadeyle Dünya'nın yüzüne baktı.

"Onunla mı gideceksin Dünya? Şaka mısın sen?" Dünya babasına bakmadı.

"Bu kadar iyiydin madem Taylan Efendi o yüzden mi kadın ticareti yaptın lan? Kızına cici anne mi arıyordun?" Babasının cümlesi bittiğinde Taylan bir an için kontrolü kaybetti.

Kızı tutup kendine çekti. Bir metal sesinin ardından boğazında bir baskı oluştu. "Bir daha söylesene!" Diye gürledi Taylan.

Taylan'ın sinirden kasıldığını anlamak zor değildi. Dünya şaşkınlığı üzerinden atınca, eli boynuna sarılan koluna gitti. Çekmeye çalışınca, Taylan yalnızca onun anlayacağı bir şekilde uyardı.

"Tamam sakin ol. Bırak kızı." Dedi Atakan telaşsız hareketlerle. Taylan derin nefesler alıp veriyordu. Behram kaşlarını çatıp silahı indirdi. Bu planın içinde yoktu. Böyle konuşmamışlardı.

"Amca Dünya'yı bırak." Dedi Behram olaya dahil olurken. Kendini birden ortaya doğru yürürken bulmuştu. Hepsine eşit uzaklıkta ama Dünya'nın daha yanında olacak bir yer seçti kendine.

Atakan Behram'ın buraya neden geldiğini düşünmedi bile o an olayları izliyordu yalnızca ve hamle yapmak için bekliyordu.

"Amca!" Diye bağırdı genç adam öfkeyle.

Taylan'ın kızı tutuşu sertleşti kendine çektiğinde, kızın boğazında hissettiği keskinlik hissi kuvvetlendi. Yutkunup Behram'a baktığında sert bir ifadeyle Taylan'a baktığını gördü. İçeriden gelen cılız ışığının etkisiyle gözlerindeki ifadeyi bir açığa çıkarıyor bir gizleniyordu.

Korkuyu gördü genç kadın. Bir adamın gözlerine oturmuştu ve yanında olan derin bir öfkeye sıkıca sarılmıştı.

"Dünya yarın oradan bir ceset çıkacak." Taylan'ın sözü ile başım aniden yukarı kalktı.

"Ne demek bir ceset çıkacak?" Dedim öfkeyle.

"Kimseye söyleme bu bir sır olarak kalacak aramızda." Başımı iki yana salladım.

"İmkanı yok, Behram kızar hem olmaz." Gülümsedi.

"Sana neden aşık olduğu belli oluyor. Sen ailen gibi değilsin." Dediğinde duraksadım. "Olacak Dünya." Dedi devam ederek.

"Kim ölecek?" Sorumla geriye doğru yaslandı.

"Önemli mi senin için?" Başımı salladım

"Önemli." Dedim tekrar Taylan'a bakıp.

"Ben." Dediğinde sertçe yutkundum.

"Olmaz. Enes sen yaşayacaksın diye kabul etti. Ben böyle bir şeye izin vermiyorum." Dediğimde gözlerimi kapatmıştım. Tekrar açtığımda Enes ile göz göze geldik.

Taylan fark etmedi ama Enes o sırada içeri girmişti ve kaşlarını çatıp bize bakmaya başlamıştı. Ona baktığımdaysa elini dudağının üzerine koyup susmamı işaret etti.

"Bazen fedakarlık yapman gerekir, ailen için." Dediğinde Enes gelip Taylan'a baktı.

"Amca?" Dediğinde Taylan derin bir nefes aldı.

"İtiraz istemiyorum ben hazırlığımı yaptım çoktan." Dedi Taylan arkasına yaslanıp.

"Bunun hazırlığı mı olur amca ne diyorsun sen?" Taylan Enes'e baktı.

"Olduğunu öğrendin. Sen de Behram'dan ayrılmayacaksın son vasiyetim bu sana."

"Yapmazsam ne olacak?" Diye sordu Taylan gülümserken. Elim yavaşça boğazıma gittiğinde parmak uçlarıma bir sıvının bulaştığını hissettim.

"Amca geri dönülmez bir hata yapıyorsun bırak." Behram'ın sesi bir kez daha sessizliği deldi. Kız başını kaldırıp babasının yüzüne baktı. Gözleri kısa bir anlığına birleşti ama uzun sürmedi.

Sonra yine Dünya, ellerindeki kana baktı. Kadın derin nefesler aldıkça hayal kırıklığı artıyordu. Hava ciğerlerini parçalayıp gidiyordu geldiği yoldan.

Taylan, "Bekle Dünya az kaldı. Sonra kurtulacaksın..." Diye fısıldadı kulağına. Zaman karların düşerken çıkardığı ince sese karışmıştı. Soğuktan parmak uçları uyuşmaya başladı. Üzerinde ince bir kazak vardı. Kar bedenime temas ettikçe uyuşturuyordu.

"Oyunu biraz daha derinleştirmeye ne dersin?" Diye sordu Taylan. Karşılık olarak, "Dur artık." Diye fısıldadı Dünya.

Aralık ayı gelmişti. Etraf beyaza bürünmüştü. Yol kenarındalardı. Kadının boğazında bıçak vardı. Boğazında olan bıçak yarası ufak bir şekilde etini kesmiş ve ayrılan et parçasından aşağı ince bir huzme şeklinde kan akıyordu. Zaman da kan gibi akıyor ve tüm etkenler kadının gücünü azaltıyordu.

"Taylan üçe kadar sayacağım ve sen Dünya'yı bırakacaksın." Dedi Atakan silahını Taylan'a doğrulttuğunda aynı anda Enes silahını Atakan'a çevirdi.

"İndir ulan silahını." Dedi dişlerinin arasından. Hedefte Taylan ve Atakan vardı ama Dünya hedef olmaya fazla yakındı.

"İkiniz de silahınızı indirim sonra da gidin." Dedi Behram öfkeyle. "Amcam bende, gidin." Atakan Behram'ı dinlemedi ve Taylan'a bakmaya devam etti

"Üç!" Diye geriye doğru saymaya başladı Atakan. Behram öfkeyle Atakan'a bakmıştı.

"Atakan indir diyorum lan! Kızın var önünde ateş mi edeceksin andaval!" Behram'ın öfkesi daha da artmıştı.

Atakan onu yine duymadı. "İki!" Bire yaklaşmışken Taylan boğazındaki baskıyı azalttı ama bırakmadı da tamamen. Oyunun bitmesini istiyordu. İntikamın son bulmasını istiyordu bunu en çok geçmiş kayıplar için yapıyordu kendine bile itiraf edemese de...

Cihangir için, annesi için, kendisi için, eski dostu için ve her şeyin başlangıcı, o intikamın doğuşu olan Dünya'nın anneannesi için...

"Bırakalım bitirsinler oyunu. Yerinde yapılmış vazgeçişler de sevmekten sayılır. Senin gibi yapıyorum ben de, birileri kurtulsun diye kendimi koyuyorum ortaya. Ama sakın sonun bana benzemesin tamam mı?" Elinden kurtulmaya çalıştı genç kadın. Ona böyle bir yük bırakmasını kabullenemedi. Son sözleri kalbinde derin çukurlar açtı. Sahibinin yitmesi halinde bir daha hiç dolmayacak çukurlardı bunlar.

"Baba! Dur!"

"Bir!" Diye bağırdı Atakan. Bir kaç saniye içinde Taylan, Dünya'yı bıraktı ve kenara doğru itti o an silah sesi kapladı etrafı. Kulakları çınladı herkesin. Dünya olduğu yerde kalıp sertçe yutkundu. Gözleri dolduğu için her şey bulanıklaştı.

"Amca!" Diye bağırdı Enes. Kadın yavaşça arkasını döndü. Taylan yere düşmüştü, usulca gözlerini kapattı. Dünya bu gördüğü manzaradan sonra iyice dengesini kaybetti, ayakta duramadı. Babasına baktı, yüzünde zafer gülümsemesini gördüğünde midesi bulandı, zor sağladığı dengesi bozuldu ve yere düştü. Taylan öksürdü ve gülümseyerek yavaşça son bir nefes verdi. Genç kadının gözyaşları yanaklarında asılı kaldı, adamın son sözleri kızın kalbindeki çukurlarda tepinmeye başladı.

Taylan öldü.

Ardında gözlerinin önünde öldüğü iki öfkeli genci bıraktı.

Taylan öldü.

Ardında vazgeçilmiş bir kurban bıraktı.

Taylan öldü...

Tüm gerçekler ardında kaldı.

Şeyma Daldallı

---

Şey... Bir dersim için sunum konusu seçmem gerekiyordu ve çocukta ölüm kavramı başlıklı bir sunum hazırladım. Hocam, üzülüp depresyona girme sakın bu konudan sonra, dedi ben de, yok hocam alışkınım, dedim. Neye depresyona girmeye mi? Diye sordu. Hayır ölüme, dedim. O yüzden bana çok aldırmayın ben bir köşede birilerini öldürmeye devam edeceğim gibi... Özr dlrm...


Loading...
0%