@symdaldalli
|
Dosyada gözüm gezinirken Behram diğer sayfalara bakıyordu. Kağıtları önünden indirip yüzüme bakınca ben de ona baktım. "Kayıp başkan ben olabilir miyim? Buradaki özellikler ben değil mi?" Hafifçe gülümseyip başımı elimin üstüne koydum. "Kural 14- Finansal izleme kapsamında banka hesapları izlenecek. Kural-17 Sosyal etkinlik denetimi kapsamında belirlenen toplumsal faaliyet ve sosyal etkinliklere katılım zorunludur. Kural 23- Dijital izleme kapsamında kişilerin tüm sosyal medya hesapları ve e-posta iletişimleri izlenecektir." Okumayı bırakıp başımı kaldırdım. Elimdeki kağıdı hafifçe sallayıp, "Buradakileri okusan bu fikirde olmazdın." Diye mırıldandım. "Tüm kurallar mı yazıyor?" Bir kaç kağıda bakıp dudak büzdüm. "Sanırım çoğu burada ve hiç iç açıcı değil... Bunları kim kabul eder?" Dediğimde arkasına yaslandı. "Kendi kuralları olmalı çünkü bana bunlar söylenmemişti." Nefesimi bıraktım. "Söylenmesi gerekirdi," Kağıtların sonuna geldim ve ona son maddeyi gösterdim. "Kural 114- Kurallar tüm üyeler için geçerli olup uyulmadığı taktirde kural 4 kapsamında ceza uygulanacaktır." En başa gelip ilk sayfadaki Kural 4'ü parmağımla gösterdim. "Kural 4- Düzeni bozmaya yönelik tüm davranışların cezası, ölüm." Diye mırıldanıp kağıtları bıraktım. "Eminim bunu daha önce duymadım. Başka neler var?" Sağa doğru bakıp baş parmağımı havaya kaldırdım. "Duygular eğer düzeni bozacaksa yasak," İkinci parmağımı kaldırdım. "Tek başına hareket edip onları görmezden gelirsen yaptırım var." Dudak büzdüm. "Çok fazla var ve hepsi de bize fazla aykırı." "Ben kural 4 kapsamında çoktan gitmiştim. Babanı dövdüm, seni kaçırdım, aşık oldum, Emir'i kurtardım." Kaşlarım havaya kalktı. "Babanı dövdüm mü dedin?" Tek kaşını kaldırıp ağzından kaçırmış gibi hafifçe gülümsedi. "Yanlış yere odaklanıyorsun." Dediğinde başını yavaşça sağa sola salladı. "Ne zaman?" Diye sordum. "İlk zamanlardı, oluyor baya." Gözlerimi kıstım. "Neden?" "Çünkü o da seni." Duraksayıp gözlerini kapattı. "Her neyse kahve içer misin? Zift olanından yoksa uyuyacaksın." Yutkundum. Geçmişten gözlerimi çekip Behram'a götürdüm. Çünkü beni... Ne yapmıştı acaba yine? Ayağa kalkıp arkasına geçtim ve çenemi omzuna koydum. Saçlarım yandan döküldü. "Benim yüzümden kendini tehlikeye atacak bir şey yapmamalıydın." Diye mırıldandığımda elleri ellerime çıktı. Sandalyeyi döndürüp ellerimden çekti ve önüne geçmemi sağladı. "Senin içindi." Dedi tek hamlede. "Senin için her şey yapılmalı." Sırtımı masaya koyup yüzüne baktım. "Sana zarar vermemeli." Diye mırıldandım. "Gerekirse," Ayağa kalkınca boy farkımız ortaya çıktı. "Ölmeli." Diye cevap verince yutkundum. "Hayır." Kaşlarım çatılmıştı. "Az kaldı başkanı bulduktan sonra onlarla bir daha araya gelmeyeceksin böylece sorun kalmayacak." Diye devam ettim. "Gerekirse," Dedi yine yavaş bir tınıyla yüzüme bakarken, "Sorunun kendisi olunmalı." "Behram." Dediğimde aramızdaki mesafeyi azaltmak için bir adım atıp, "Hı?" Diye mırıldandı. Yutkundum. Saat çok geç olmuştu. Kimse yoktu, herkes uyuyordu. Bir iz aramak için salondaydık ama bulduğumuz izler karmakarışıktı. Kaptan'ın karısı ağlayarak gitmek istediğini söylemişti. Boşanmak istiyordu. Sebebini çözemedik ama kadını gönderemedik de. Beril çok hızlı adapte olmuştu. Enes ile iyi anlaşmış olmalarına seviniyordum çünkü ikisinin de burada yalnız hissetmesini istemiyordum. Enes zor kabullenmişti o gece yaşananları. Belli etmemişti belki ama verdiği kayıp çok ağırdı. Babasını iki kez kaybetmiş gibi hissediyordu, bunu gözlerinden anlamak zor değildi. Şu an çok iyi hissetmediğini ve kabusların bitmediğini biliyordum çünkü aynılarını Behram'da yaşıyordu. Bu şekildeyken yalnızlık ne o ona ne de bize iyi gelecekti. Sinan sessizliğini ara ara patlamalarla bozuyordu. Öfkesi çok derindi. Nedenini kimse bilmiyordu. Zaman zaman yaşadığı öfke nöbetlerine yalnızca bir kez rastladım ve acısını anlamaya ilk kez o denli yakındım. Ne olduğunu anlamasam bile derinlerde bir yer sarsıldı. Ada vardı bir de o da her şeye rağmen mutlu olmaya çalışıyordu. Ada ve Sinan'ın neden burada olduklarını bilmiyordum. Behram onların kardeş olduklarını söylediğinde şaşırmıştım. Ada nasıl bu kadar mutlu diye düşünmeden edememiştim. Şimdi hepsi uyuyordu. Biz uyanıktık. Arıyorduk ve aradığımız şeyler çok karmaşıktı. Başkanı anlatan özellikler hem çok spesifik hem de fazla özeldi. Herkes uyuyordu ve biz karmakarışıktık. "Bana söz ver." Dediğimde gözlerim yüzünde gezindi. "Ne yaşanırsa yaşansın, kendinden vazgeçmeyeceksin." Diye mırıldandım. Yutkunup omuzlarımı dikleştirdim. "Şartlı söz veriyorum. Sen de yapmayacaksın bunu." Nefesimi verip başımı salladım. Elimi uzattığımda elime baktı. "Anlaştık." Elimi tutup sıktı. Ardından kendine doğru çekip sarıldı. Kulağıma doğru yaklaşınca, "Senin için dünyam'dan vazgeçmişken bu anlaşma biraz sallantıda," Geri çıkıp yüzüme baktı. "Ama eğer için rahat edecekse, anlaştık." Dedi tane tane. Bir kaç saniye sessiz kaldım. Göz kırpıp salondan çıktı ve mutfağa girdi. Ellerimle yüzümü kapatıp başımı iki yana salladım. Arkamdaki dosyalardan birine uzanıp elime aldım. Bakmadığımız dosyalardan biriydi. Sayfaları tararken ortalarda bir yerde koyu puntoyla yazılan bir cümle dikkatimi çekti. 'Oğlumu benden aşk aldı. Bir kadın için her şeyi bıraktı. Aşk acizlikti, benim oğlum bunu yaptı ama bir daha aynısı olmasına göz yummayacağım. Benim kanım güçle anılacak.' *** Beril Ertekin Yatakta sağa dönüp elimi yüzümün altına aldım. Gözlerim duvarda gezindi. Sessizlik büyürken nefes alışverişlerim karıştı içine. Yataktan kalkıp koridora doğru yürüdüm. Banyoya doğru ilerlerken Enes'in aralık olan kapısına gözüm kaydı. Mırıldanma sesleri geliyordu. Durup yutkundum ve içeri doğru minik bir adım attım. Uyuyordu. Hayır, kabus görüyordu... Yanına ilerlerken yutkundum. Gözüm yüzünde gezindi. Yavaşça yanına yaklaşıp yüzüne baktım. Siyah yumuşak saçları buğday rengi tenine dökülmüş ve birbirine karışmıştı. Kaşları hafif çatılmış yüzü oldukça gergin görünüyordu. Yanağında minik bir ben vardı. Bir eli ensesinin altında kalmıştı. "Anne," diye mırıldandı. Duraksayıp sertçe yutkundum. Beklemediğim bir yerden vurdu... Boğazımı temizleyip koluna dokundum. "Enes." Dediğimde birden iki kolumdan tutup gözlerini açtı. Kolumu sıkarken acıyla yüzümü buruşturdum. "Benim Beril." Dediğimde hala anlamadığı ortadaydı. Bir kaç saniye sonra kollarımı bıraktı ve kafasını yastığa attı. Bileklerimi ovdum. "Kusura bakma." Dedi düz bir sesle. "Kabus görüyordun geçip gitmek istemedim." Diye karşılık verdim. Yatakta doğrulup ayaklarını sarkıttı. "Gideyim ben artık." Diye arkamı dönünce tekrardan bileğimi tuttu. Yanına oturmamı sağladıktan sonra eğdiği kafasını çevirip bana baktı. "Cazibeme dayanamadın kabul et." Hafifçe gülümseyip göz kırptı. "O ne yeniyor mu?" Diye kaşlarımı kaldırınca başını tekrar yere eğip sağa sola salladı. "Denemeden bilemezsin." Koluna sertçe vurup gözlerimi kıstım. "Oldukça çirkin ve kabasın." Çirkin dediğim an bakınca yutkundum. "Çirkin derken içi çirkin, pis yani." Diye açıklama yaparken buldum kendimi. Başını geri atarak gülünce sustum. "Devam et, durma." Dedi uykulu bir sesle. "Oturup tüm kötü yanlarını sayamam şu saatte." Dediğimde saate baktım. Sabah olmak üzereydi. "Neden uyumadın?" Diye sordu. "Olur ya bazen bazı geceler uyuyamazsın. Onlardan biriydi." Diye karşılık verdim. Tırnağımda gezindi parmağım. Bana dönünce çenemden tutup ona bakmamı sağladı. "Bir haftada kaç gece oluyor bu?" Kahverengi gözlerinde gezindi gözlerim. Dudak büzdüm. "Saymadım." "Çok tehlikeli," Diye elini çekti. "Neden sinirli olduğunu buldum, uykudan yoksunluktan dolayı." Parmağını havada salladı. "Sana da uyku ilacı." "Aklından bile geçirme." Dediğimde kaşlarını çattı. "Zinde olmalısın. Yarın bir yere gideceğiz ikimiz." Dedi ikimize baskı yaparak. "Neden yine sen? Ölmeyeyim diye mi?" Diye sordum alayla. "Hayır, dosyayı alırken kameraları kapattım demiştim ya birini açık unutmuşum." Dediğinde gülümsedi. Duraksadım ve yüzüne ciddi olup olmadığını anlamak için baktım. Yalan söylüyordu ya da ifadesi öyleydi bilmiyorum ama açık unutmamıştı, açık kalmasını istemişti. Gözlerinde yatan bu gerçek çığlık çığlığaydı. "Ne demek unuttum?" Diye sordum. "Unuttum işte." Omuz silkip başını geriye doğru attı. "Bilerek bıraktın." Diye mırıldandım. Mırıltılı bir ses çıkardı. "Neden?" Kaşlarım çatılmıştı. Açık vermeyi istemesi çok saçmaydı. Oraya gidip ne yapacaktık? Evet biz aldık bunlarda bileklerimiz infazımız için kelepçe geçirebilirsiniz diye kollarımızı mı uzatacaktık? "Çünkü onlarla görülecek bir hesabım var." Kaşlarımı çatıp yataktan kalktım. "Saçmalık." Dediğimde başını kaldırdı. Odada bir kaç tur attım. "Bencilsin." Diye ona döndüğümde sessizce bakmaya devam etti. "Hem kendini hem beni hem de tüm planı tehlikeye attın." Gözlerini kapatıp açtı. "Bencilim." Diye mırıldandı. "Biliyorlar mı?" Dediğimde başını olumsuz anlamda salladı. Saçlarımı geri atıp yutkundum. "Kahretsin." *** Nasılsınızz? Nasıl ilerliyor kitap, artık ruhsal kısımdan çıktık ve aksiyona geçtik. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. instagram, Seymadaldalli Twitter, symdaldalli
|
0% |