Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Bölüm 7- Uzlaşma-

@symdaldalli

Merhaba yine yeni yeniden karşınızdayım.

Bölümlerin gidişatı hakkında neler düşünüyorsunuz bakalım?

Oylar ve yorumlar bol olursa mutlu olacağım.

O halde keyifli okumalar.

.

.

İnstagram: Seymadaldalli

.

.

Behram'ın masaya bıraktığı silaha gözüm kaydı. Ayağa kalkıp silahın yanına doğru yürüdüm. Nabzım baskı yaparak atarken yutkundum.

"Ne yapıyorsun?" Behram'ın sesi arkamdan geldiğinde çok geçmeden nefesini boynumda hissettim. Başını omzuma koydu.

"Bana kullanmayı öğretsene." Dediğimde güldüğünü hissettim.

"Öğrenmek istiyorsun demek..." Diye mırıldanıp önüme doğru geçti. Yavaş hareketlerle silahı eline alıp çevirdi.

"Her şey nasıl başlar biliyor musun?" Silahı bana doğru çevirdi.

"Tüm bu karanlık işler, iyinin bile altına sızmış halde bulursun onları. Bak mesela bana ya da babana her ne amaç uğruna olursa olsun biz temiz miyiz sence?" Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Bununla alakası yok Behram ikinizi aynı değerlendirmem mümkün değil. O kendi adaleti için yaptı ama sen gerçek adaleti sağlamaya çalıştın." Gülümseyerek başını yana eğdi.

"Toprağın üstünde gözyaşı akıtan annelere soralım mı bunu?" Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Öyle sandığın gibi olmuyor işte, eline aldığın ilk an parmaklarına yapışıyor ve öyle kolay kolay yakanı bırakmıyor." Nefesini bıraktı.

"Neden istiyorsun?" Diye devam etti. Bakışlarım yüzüne çıktı.

"Çünkü birliğe katılacağız." Kaşları çatıldı.

"Ne yapacağız anlamadım?" Dudaklarımı yaladım.

"Bitirmenin tek yolu bu, o yüzden oyunu kurallarına göre oynayacağız Behram. Benimle misin değil misin?" Silahı sıkan parmakları sertleşti.

"Sen babanları bitirmek uğruna kendini ateşe atacaksın öyle mi?" Başımı geriye doğru attım.

"Öyle değil, ateş falan yok." Dudak büzüp kafa salladı.

"Gözlerin öyle demiyor ama onu ne yapacağız?" Tekrar gözlerimiz birleşti.

"Öğretmek istemiyorsan, uğraşmak istemiyorum demen yeterliydi." Dediğimde arkamı dönmek için hamle yaptım. Kolumdan tutup kendine doğru çekti. Sırtım göğsüne çarptığında yutkundum.

Elimi havaya doğru itip avcuma silahı koydu. Alttan diğer eli destek olurken nefesi kulağıma çarptı.

"Bir gün beni buna pişman etme olur mu?" Zafer kazanan bir gülümseme yerleşti dudağıma.

"Ee nereye atış yapıyoruz?" Dedim bir kaç adım öne doğru giderek.

"Elma koyayım kafama." Dedi yanımdan geçip botlarını giyerken. "Montunu al soğuk." Dediğimde omzunun üzerinden baktı.

"O kadar uzun kalmayız öğrenmen için üç şans vereceğim." Yüzümü buruşturup üzerime montu geçirdim. "Sadece üç tane mi?" Derken kenara koyduğum silahı tekrar alıp botları giydim. Dışarı çıktığımızda soğuk yüzüme çarptı. Gün batmak üzereydi ve hava kızıla boyanmıştı.

Behram karşıya bir kaç tane teneke kutusu bir kaç tane de cam şişe dizdi. Yanıma doğru gelip silah olan elimi havaya kaldırdı.

"Nişan almak her şeydir. İyi bir nişan alırsan hedefi kaçırmazsın." Kolum yavaşça titredi.

"İkinci kural!" Diye kelimeleri kulağımda patlattığında kulağımı omzumla kapattım.

"Eğer elin titrerse aldığın nişan bile kurtarmaz seni. O yüzden o silahı eline aldıysan korkuyu da aldığın yere bırakacaksın." Başımla onayladım.

"Tabancayı el ve parmaklarla kavrayacaksın, dirsek tutuşu önemli ve son olarak parmağın tetiğe gidiyorsa bu ateş edeceğin anlamına gelir." Benden ayrıldı. "Yani tetik çekilirse karanlığa hoş geldin." Silahı indirip başımı geriye doğru çevirdim.

"İçeride cevabımı alamadım da Behram bir daha soracağım. Benimle misin?" Hedeflere dönüp nişan aldım. Tek tek ateş ederken bir kaç saniye içerisinde hem tenekelerin parçalanma hem de şişlerin kırılma sesi yükseldi. Silahı tutan kolum aşağı düştüğünde elimi tetikten çekip yüzüne baktım.

Gözlerime bakarken kaşları çatıldı. Gözleri bir kaç saniye kapalı kaldı. Kalkıp inen göğsüm ve kulaklarımda duyulan uğultu ardından yutkundum. Behram yavaşça gözlerini açtı. Bir kaç saniye daha sessizlik içinde birbirimize kenetlenmiş halde kaldık.

"Seninleyim."

***

Birlik dediği yerin önündeydik. Araba içinde bir müddet sessiz bir şekilde oturduktan sonra Behram babamı arayıp gelmesini söylemişti. Behram'ın bakışlarını üzerimde hissettim.

"Hemen gelmekle doğru mu yaptın? Hala öfkeli olduğunu biliyor." Başımı salladım.

"Ama bir şans vereceğimi de düşünüyor. Beni kafasında koyduğu yerdekiyle gerçeğinın farkını hala göremiyor çünkü." Gözlerim demir kapıdaydı.

"Dikkatli olacaksın Dünya, bana bir söz ver. Daha açık açık hiçbir şeyi konuşmadık. O yüzden lütfen bensiz bir şey yapma." Yutkundum.

"Merak etme, yanımdasın bana bir şey olmayacak." Babamın kapıdan çıkınca bize doğru gelirken etrafına bakmasını sakin gözlerle izledim. Arabanın yanına ulaştığında arka kapıyı açıp bindi.

"İkiniz de geldiğinize göre nasıl yorumlamalıyım?" Boğazımı temizledim.

"İçeri girip nasıl bir birlik kurduğunuzu görmek istiyorum. Teklifini ona göre değerlendireceğim." Babamı dikiz aynasından görebiliyordum. Dudak büzüp başını salladı.

"Dünya biz staj kurumuna mı benziyoruz?" Başımı gülerek salladım.

"Beni istiyor musun? İstemiyor musun?" Diye sorarken Behram'ın gözü ikimizde gezindi.

"Tamam gelin." İsteksiz tınısıyla gülümsedim. Arabadan inip birliğe doğru hareket ederken Behram elimi tuttu. Parmaklarım avcuna sarılıp güç almak ister gibi sıkarken hayatımı bitiren kuruluşa ilk adımı attım.

İçerisine geçmek için iki şifreli kapıdan girdik. Babam hiçbir şey söylemeden yürüyordu. Ayaklarım kendinden emin adımlarını atarken içimden dökülen hisler görünmez bir şekilde zihnimin duvarlarına yapışıyordu.

"Burası." Dediğinde etrafıma baktım.

"İnsanları toplayacağım o zamana kadar bir yere ayrılmayın." Behram bana doğru eğildi.

"Emir'i sormuştun bak şurada." Kafasıyla gösterdiği yere baktım. Bir masanın arkasında bilgisayarla uğraşıyordu.

"Beklesene geliyorum." Dediğimde Emir'e doğru yürüdüm. Yanına ulaştığımda elimi masaya koydum.

"Kolay gelsin." Sesimi duyunca korku dolu gözlerle birden başı bana çevrildi.

"Ne işin var burada?" Kaşlarımla kendini gösterdim.

"Buralar bizim de senin ne işin var asıl?" Diye sorup göz kırptım.

"Dünya bunu kimsenin bilmemesi gerekiyor." Uzun bir nefes alıp verdim.

"İyi sen söyleyene kadar ben kimseye bir şey söylemeyeceğim sonra da istifa edip gideceksin." Ayağa kalkıp karşıma geldi.

"Dalga mı geçiyorsun?" Biraz daha yanıma yaklaşıp kulağıma doğru fısıldadı.

"Baban eğer istifa edersem ailemi hayatta bırakmayacağını söylüyor sen de bana istifa mı et diyorsun?" Yüzüne baktım.

"En başında mı söyledi bunu sana?" Başını salladı.

"Niye girdin o zaman?" Yutkundu.

"Öyle gerekiyordu." Gülümsedim.

"Sırf benden intikam almak için yaptın değil mi?" Dediğimde derin bir nefes adlı.

"İşler kontrolünden çıkana kadar da bu amaç içindeydin çünkü biliyordun ben buraya gelmeyecektim." Gözlerini kaçırdı.

"Ama hiçbir şey istediğin gibi gitmedi. Bu saatten sonra seni burada durdurmam. İstifa edeceksin." Gözleri arkamda bir yerde durdu.

"Dünya ne demek bu?" Babamın sesiyle onu da karşıma alacak şekilde durdum.

"Ben bununla aynı yerde durmam. Gidecek." Babam yüzünü sıvazladı.

"Sabrımı sınama." Başımı yana eğdim. "Sen yapmazsan annemden isteyeceğim." Elini yüzünden çekti.

"Emir sen gidebilirsin." Emir yutkundu. "Ama ben..." Sözünü kesti. "Emir gidebilirsin, bir defaya mahsus istifayı kabul ediyorum." Emir ile gözlerimiz birleşti.

Bir kaç saniye baktıktan sonra arkasını dönüp çıkışa doğru yürüdü.

"Başka bir isteğiniz var mı hanım efendi?" Düz bir ifadeyle yüzüne bakıp Behram'ın yanına gittim.

"Ne oldu?" Diye sordu. Omuz kaldırıp indirdim. "Hiç."

"Arkadaşlar toplanma salonuna gidiyoruz tanışmak isteyen biri var sizinle." Herkes yavaş yavaş odadan çıkıp camla çevrili büyük bir konferans solunu tarzı yere giderken ortamın durulmasını bir köşede bekleyip çok geçmeden biz de girdik.

Koltuklardan birine yan yana oturduk. Babam yukarı çıkıp salondakilere baktı.

"Başkanlardan yalnızca ben eşlik edeceğim. Sizi kızımla tanıştırmak istiyorum." Bana baktığında ayağa kalkıp ona doğru yürüdüm. Bir kaç saniye süren bu yolculuk sonunda yan yanaydık.

Bir anda herkes ayağa kalkınca gözüm kapıya kaydı. Yaşça buradaki herkesten büyük bir adam kapıdan geçip yanımıza doğru geldi. Kalabalık yine oturup bizi izledi.

Adam yanımıza geldiğinde elini bana doğru öpmem için uzattı. Eline baktıktan sonra elimi havaya kaldırıp avcunu sıktım. Babam boğazını temizlerken ben elimi geri çektim.

"Sonunda tanıştık." Dediğinde yüzüne baktım.

"Henüz değil." Diye karşılık verdim. Gülümsedi.

"Benim takdirimi kazanmak zordur. Sen babanı karşına alarak bunu başardın." Dedi.

"Ama merak ediyorum, hiç mi tereddüt etmedin?" Bakışlarım yüzünde gezindi. Bir gram bile samimiyet yoktu.

"Ettim siz babanızın karşısına geçeceğinizi bilseniz tereddüt etmez miydiniz?" Başını sallayıp gülümsedi.

"Ederdim ama neyse ki buna gerek kalmadı. Artık onun yanındasın." Dediğinde içten içe düşündüğüm cevapları verememenin nahoşluğu bulaştı yüzüme.

"Henüz değil." Diye mırıldandım.

"Nasıl?" Dedi kaşlarını çatarak.

"Ben buraya gelirken bir testten geçtim. Ve şimdi sizde sıra neden yanınızda olmalıyım? Gerçekten amacınız adalet mi?" Gözüm salonda gezindi. Çıt çıkmıyordu. Adamın bakışları babama kaydı.

"Atakan?" Babam aramıza girdi.

"Bana kızgın o yüzden böyle davranıyor merak etmeyin bir sorun çıkmayacak." Derin bir nefes alıp salondakilere göz gezdirdi.

"İşinize dönebilirsiniz." Salon boşalırken başkan, babam, ben ve Behram kaldı sadece.

"Eğer bunun altından bir şey çıkarsa bedeli ağır olur." Diye babama baktı başkan.

"Kontrolüm altında." Cevabını aldıktan sonra o da gitti.

"Dünya, sakın yanlış bir şey yapma." Gülümsedim.

"Adalet için elimden geleni yapacağım baba, aklın kalmasın." Babam sakalını çekiştirip odadan çıktı.

"Dünya bugünlük yeter gidelim mi artık?" Behram'ı onaylarken yanına gidip kolundan tutundum.

"Bu adam hakkında ne biliyorsun?" Bakışlarını üzerimde hissettiğimde salondan çıkıp çıkışa yönelmiştik.

"Evde konuşuruz." Diye karşılık verdi kulağıma eğilip.

Birliği geride bırakıp çıktığımızda derin bir nefes aldım. Düşüncelerim yavaş yavaş zemine otururken ben onların zamanlarını hesaplayıp vakitlerinin gelmesi için bir köşeye çekildim ve beklemeye başladım.

"Dünya kızım..." Annemin sesini duymayı beklemiyordum. Henüz onunla karşılaşmak için çok erkendi. Daha ona sıra gelmemişti.

Omzumun ardından gelen sesi göz ardı ettim. Behram ona doğru baktıktan sonra bana kaydı gözleri.

"Ben senin geleceğini duyunca," aramıza yeni bir bariyer koydum. Annem şu an yüzleşmek istemediğim bir insandı. Bakarsam onu daha büyük bir ateşe atmaktan çekinmeyecektim.

Nasıl, ile başlayan bir çok soru ona doğru yol alacaktı ve hepsi cevapsız kalacaktı. Biliyordum çünkü annem çok iyi bir yalancıydı.

Biliyordum çünkü hayatım mahvolurken o benimle birlikte yas tutup, babamla birlikte ateşi harlatmıştı.

Biliyordum çünkü her konuşma esnasında beni kurtarmaktan bahseden masallar anlatıp, kurtulmam için saptığım yollara benzin döküp çakmağı tutan parmaklarıyla saçlarımı okşamıştı.

Bildiğimi sandığım yönlerinin aksine ben onun farklı bir kimliğiyle yüzleşmiştim. Yüzleşirken de geçmişin üzerine kalın bir örtü örtmek zorunda kalmıştım.

Hepsini yeniden tanımak, hepsiyle başka yollardan mücadele etmem gerekiyordu artık çünkü hepimiz eskiyi alevler içinde bırakıp arkamızı dönmüş ve bunu yaparken de zamanı şahit tutmuştuk kendimize.

"Dünya..." Zaman bana son kez bir dönüş sağlarken ben ondan bir kaç dönüş borç aldım. Fazla değil dedim, ödeyeceğim. İnanmadı ve oldukça haklıydı.

Olsun dedi, ben bu borcu farklı bir yöntemle kapatırım. Olur dedim, o an bilseydim istemezdim. O an bilseydim her şeyi o ana hapsederdim. Zaman alacaklı olmazdı. Ben bu kadar kaybetmezdim.

Ama olmadı. Ben aldığım her nefeste farklı bir anlaşma gördüm zamanın gözlerinde. Hepsinden gözlerimi kaçırdım.

Behram kolumu tuttuğunda, gözlerinde bu defa onun izleri oluştu. Bakışlarımı kaçırıp arabaya doğru yürüdüm.

Bindiğimde Behram ikimize bir müddet baktı. Pes etti. Herkes biraz pes ederdi o da etti. Arabaya binip motoru çalıştırdı. Yola çıktığımızda kafamı çevirip ilk kez arkama baktım.

Annemi ve zamanı gördüm bu defa yan yana duruyorlardı tam arkamızda. Boğazımda bir yumru oluştu.

"Saç saçma." Diye mırıldandım. "Bu çok saçma..." Gözümden bir damla yuvarlandı.

"İyi misin?" Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Bu çok fazla." Diye mırıldandım. Sessiz kaldı. Herkes biraz sessiz kalırdı sözlerin tükendiği anda.

"Keşke annem bu işe bulaşmamış olsaydı." Behram hızını arttırdı.

"Ben yapamazdım, benim bir kızım olsaydı izin veremezdim." Başımı dışarı doğru çevirip derin bir nefes aldım.

"Onunla savaşacak olmamız gerçeği canımı yakıyor." Diye fısıldadım. Behram'ın elini bacağımda hissettiğimde ona kaydı gözlerim.

"Herkes bir seçim yapar, bunu sen istemedin." Tekrar yola baktım.

"Ata ile görüşmek istiyorum." Sesim çok net çıkmıştı.

"Tamam ara geldiğimizi söyle." Gözlerini kıstı ve yanda duran paketten bir sigara çıkardı. Çakmaktan çıkan alevin ucu sigarayı tutuşturdu. Çakmağı vitesin önündeki boşluğa doğru attı.

Telefonu çıkardım ve Ata'yı aradım. Birkaç çalıştan sonra açtı.

"Efendim?" Boğazımı temizledim. "Görüşmemiz lazım." Duraksadı.

"Bir şey mi oldu? Sesin iyi gelmiyor." Behram gözlerini diktiği yoldan ara sıra çektiği bakışlarını üzerimde gezdiriyordu.

"Müsaitsen sana geleyim o zaman konuşalım." Arkadan Seda'nın sesi gelince duraksadım.

"Seda orada mı?" Birkaç hışırtı geldi.

"Evet sorun olur mu?" Diye sordu. Tek hamlede "Hayır." Diye cevapladım.

"Tamam, görüşürüz." Telefonu kapattıktan sonra başımı cama doğru yaslandım.

"Müzik açmamı ister misin?" Düşüncelerimi bastırmak istiyordum. Ellerimi dizlerime koyup öne doğru götürdüm.

"Senin bir planın var mıydı Behram?" Bana doğru döndü.

"Tüm planım az önce bozuldu." Havaya doğru baktım.

"Üzgünüm." Dediğimde nefesini bıraktı. "Üzülme en azından bir b planımız var." Başımı salladım.

"Aklımda tek bir soru var." Başını sağa sola doğru salladı. "Ne?" Ellerimi dizlerimden çekip başımı geriye doğru yasladım.

"Beril bu denklemin neresinde?" Aramızda bu defa uzun bir sessizlik oluştu. Gözlerimi diktiğim yoldan çekmeden akan zamanı izledim.

Aradan bir saate yakın bir zaman geçti. Arabayı park edip binaya doğru gitmeye başladım. Behram da arkamdan sessizce gelerek beni takip ediyordu.

Kapıyı açan Ata'nın arkasında Seda duruyordu. Seda Ata'nın koluna yaslanmıştı. Şu ana kadar birbirlerine pek temas eden bir ilişki düzenekleri olmamıştı. O şekilde görmek gülümsetti. Ata güldüğümü fark edince bakışlarını kaçırdı.

"Hoş geldiniz." İçeri girince bir koltuğa bıraktım kendimi. Alnımı ovarken hepsi oturup beklemeye başladılar. Ata'ya bakarak Behram'ı gözümle işaret ettim.

"Tanışıyor muşsunuz?" Ata'ya başını yere doğru eğdi ve bir süre sessiz kaldı.

"Öğrendin mi?" Öne doğru eğilip ellerimi dizlerimin üzerinde birleştirdim.

"O kadar fazla şey öğrendim ki Ata, ben öğrenmekten yoruldum." Dudaklarımı yaladım.

"Bana yalan söylemiş olmana inanamıyorum." Avuçlarımı ona doğru açtım. "Ben senin omzunda ağlamıştım." Diye mırıldandım.

"Yemin ederim sana zarar verecek hiçbir şey yapmadım." Ayağa kalkıp yanıma doğru geldi.

"Bak ben Behram'ın seni sevdiğini gördüm ve yardım etmek istedim. Sonra seni tanıdıkça yani o işler öyle devam etmedi." Behram'a baktı. "Öyle değil mi?" Behram başını salladı.

"Seni kaybetmek istemiyorum." Diye fısıldadım akan gözyaşımı silerken. "Herkesi kaybettim seni de kaybetmek istemiyorum." Bana hafif bir şekilde sarılırken dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Yanında olacağım." Benden ayrılıp yüzüme baktı.

"Özür dilerim." Başımı salladım. Yüzümü ellerimle sildikten sonra burnumu çektim.

"Neyse başka bir konu için geldim zaten." Seda sessizce bizi izliyordu. Behram'ın bakışlarının ağırlığı ise hiç gitmemişti.

"Emir babamın yanında çalışıyormuş." Dudaklarımı yalayıp kenardan aldığım peçeteye gözlerimi ve burnumu sildim. "Nasıl ya?" Dedi Ata. Dudak büzdüm.

"Bana bir ima yapmıştı dedim ya sebebini anladım onun. Bugün de gördüm oradaydı. İstifa ettirdim." Behram'a doğru dönünce göz göze geldik.

"Hala eve gelmemiş olması normal mi?" Diye sorduğumda gözlerini kaçırdı.

"Birazdan anlarız." Eliyle yüzünü sıvazladı ve kalkıp telefonla birini aradı.

O sırada Ata ayağa kalktı. "İyi de nasıl yapmış böyle bir şey? Emir yani..." Seda da afallamıştı.

"Ayak işlerini yapıyordu." Dedi Behram sertçe telefonun açılmasını beklerken. Ata Behram'a baktı.

"Alo, neredesin?" Behram olduğumuz odadan çıkarken arkasından baktım.

"Bu işin sonu kötü bitmez umarım." Diyen Seda ile ona döndüm. Ellerimle saçlarımı geriye doğru ittim.

Seda, "Sen iyi misin gerçekten?" Diye bu defa bana doğru baktı. Sorusunun ardından ifadesiz kaldım.

"Bilmiyorum." Ayağa kalkıp yanıma doğru geldi. Koltuğun köşesine oturup başımı ona yaslarken saçlarımla oynamaya baladı.

Behram'ın konuşmasının bitmesini beklerken Ata bana baktı.

"Ben anlamıyorum bu çocuk geçen yıl babasını kaybetti şimdi kalkıp her şeyi tehlikeye atması... Kafası yiyeceğim. Annesi her an beni arayıp oğlunun durumunu soruyor. Emir annesini görmeye gidemiyor bile. Nasıl bir işe girdiyse korkusuna gidemiyor. Ben de olayları bilmediğim için kadına sürekli iyi diyorum. Bu kadın ileride benden hesap sorarsa ben ne diyeceğim?" İçimde bir kıpırdanma oldu bu sözlerin ardından fakat belli etmeden başımı kaldırdım.

"En az hasarla çıkmasını sağlamaya çalıştım. Bundan sonra ne olur bilmiyorum ama istifa etmesi bizim için daha normal bir tercihti." Seda'nın parmakları saçımda gezinmeye devam etti.

"Sizi suçlamıyorum. Niye şu ana kadar istifa etmemiş?" Gözlerimi kapattım.

"Çünkü ailesi ortaya konmuş." Gözlerimi açtığımda Behram da içeri girdi.

"Küçük bir problemimiz var." Ata ayaklanıp ona doğru dönünce ben de yüzüne baktım.

"Emir şu an bir yerde tutuluyormuş." Kaşlarımı çattım.

"Neden?" Behram etrafına baktı.

"Çünkü bu birlik hakkında çok fazla şey biliyor. Böyle durumlarda iki tercih sunulur ya ölürsün ya da çok uzaklara gidersin." Nefesimi tuttum.

"Yani biz de çıkmak istediğimizde?" Diye mırıldandım. Ata bana doğru baktı.

"Ne? Sen de mi girdin?" Behram'a bakmaya devam ettim.

"Behram ben yalnız devam edeceğim. Seni böyle bir tehlikeye atamam." Behram gülümsedi.

"Güzelim ben senden önce girdim bu işe hatırlatayım." Ata ikimize seslendi.

"Siz ne yapıyorsunuz?" Sorusu ile ona baktım.

"Her şeyi yeniden başlatacağız. Şimdi gidip şu Emir işini halledelim ve bu mevzu sonsuza dek kapansın." Ayağa kalkıp Behram'ın yanına gittim.

"Biz de gelelim o zaman." Diye araya giren Ata'ya ters bir bakış attım.

"Daha fazla insan olmaz. Bizden haber bekleyin." Seda korkuyla baktı.

"Bir şey olamayacak değil mi?" Derin bir nefes aldım.

"Bilmiyorum elimizden geleni yapacağız." Ata başını salladı. " Telefon açık ne zaman istersen ulaşabilirsin." Başımı olumlu anlamda salladım. İkisiyle de sarıldıktan sonra evden çıktık. Behram'a baktım.

"Kiminle konuştun?" Bana bakmadan sürücü koltuğuna oturdu.

"İçeriden biriyle." Birden kafasını kaldırıp bana baktı. "Orada söylemedim ama durum sandığımızdan daha ciddi görünüyor."

"Ne olabilir en fazla?" Gülümsedi. "Ölebilir ." Dudak büzdüm. Başım yana doğru eğildi.

"Kurtarma payı hiç yok mu?" Başını salladı.

"Var ama şartları ne olur onu bilmiyorum." Önüme döndüm.

"Benim yüzümden oldu." Dediğimde bakışlarının bana döndüğünü göz ucuyla gördüm.

"Seninle bir alakası yok Dünya." Başımı cama saylayıp gülümsedim.

"Var, benim yüzümden girdi oraya." Behram derin bir nefes aldı.

"Şunu yapmayı bırak artık, başkalarının seçimleri seninle bağlantılı değil." Gözlerimi kapattım.

"Benden intikam almak istedi." Dediğimde nefesimi bıraktım.

"Al işte." Dediğinde bakışları yüzümde gezindi. "Burada nasıl suçlu sen oluyorsun?" Omuzlarımı kaldırıp indirdim.

"Bilmiyorum sadece bu şekilde hissediyorum." Dedim. Yüzü farların ışığıyla aydınlanıyordu.

"Biliyor musun? Artık bazı şeyleri neden yaptığını daha net görüyorum." Yutkundum.

"Neden yapmışım?" Dediğimde başımı geriye doğru atıp yüzüne baktım.

"Fazla feda etmek de kendine suç sayılır unutma olur mu?" Dediğinde kaşlarım kalktı.

"Olur, unutmam." Gülümseyerek arkasına yaslandı.

Yola kayan bakışlarım bir yerden sonra kapandı. Boğuk tekerlek ve klima sesi kapladı etrafı.

"Sırf bu yüzden benden ayrı kaldığın her yılın hesabını sormak istiyorum senden ama kıyamıyorum da bir yandan." Diye fısıldadı Behram yavaşça. Kafamı kaldırdım.

"Soralım," Dedim sakince. "Yıllardır ben soruyorum zaten."

Zihnim düşünmeyi bıraktığı zaman berrak bir hal alsa da geride bir yerde devam eden karmaşa vardı. Bunun, ben ve kayıplığı tanıyan tüm benliğim bir şekilde farkındaydık.

Susmalarla inşa edilen hayatlar şimdi çığlıklarla yıkıma uğruyordu.

Behram'ın yüzünde bir geçrek duruyordu. O hayatın tüm acı tecrübelerini yaşadığım ama aynı yerden çatlayıp bir umut filizlenen bedenin ve fikirlerin sahibiydi.

Hayat dedim sakin bir tınıyla. Yoksa yaşamak bu mu?

Şeyma Daldallı


Loading...
0%