Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Bölüm 8-Gi̇zli̇ Görev-

@symdaldalli

Merhaba yine yeni yeniden karşınızdayım.


Bölümlerin gidişatı hakkında neler düşünüyorsunuz bakalım?


Oylar ve yorumlar bol olursa mutlu olacağım.


Gidişat hakkında neler düşündüğünüzü, kaç kişi devam ettiğimizi merak ediyorum.  Geri dönüt bu noktada olursa daha sağlıklı bir yol almamız muhtemel.


Yeni kapak hakkında ne düşünüyorsunuz? 


Kapağına göre yargılanıyor denilince biz de gerekeni yapalım dedik. 


Profilimde Kül ve Aftiel kitaplarını da bulabilirsiniz. Ama şu an daha çok buna yoğunlaştım. Çünkü, o kısımda sürpriz olsun.


O haldee keyifli okumalar.


.


.


İnstagram: Seymadaldalli


.


.



Dünya kavgalar ve savaşlar gördü. İntikamlar, aşklar ve tutkular...


Tüm olan şeyleri yaşamın kırılgan yanları bir şekilde insanlar da görebilsin diye ortaya koydu. Aşklar nefretle son buldu. Çok azı bu kaideyi bozdu.


İntikam bir döngüde kayboldu. Savaşlar çözümsüz kaldı. Denge denilen o garip söylem ağızlarda dolanırken aslında gerçek denge çoktan kaybolduğunu gazetelerin ilan köşesinde duyurdu,  bilinmezliğin arasında yeni bir noktada durdu.


Ortada durmak ve yeni bir düzende yaşamayı öğrenmek için vazgeçilen şeyler vardı. Şimdi bir devri böyle bir vazgeçişle kapatırken yeni bir devir açmak için ilk adımı attım.


Bu defa vazgeçtiğim şey hayatım değildi. Bir hayat uğruna yakmayı göze aldığım bir dünya vardı.


Birlikle ilk tanışmada bu alevin kıvılcımı yakıldı. Birlik kavramı, bana uzak bir köşeden bakarken ben onun arkasından, baktığını sandığı yerden de geriden onu izledim. Arkamda değildi ama öyle sanıyordu.


Birlik kavramı, yanlış yerde duruyor ve doğru olduğunu sanıyordu. Ona dahil olan herkes ete kemiğe bürünmüş hatalardan ibaretti. Onu kabullenmek, kendini reddetmekten sonra geliyordu.


Elimde tuttuğum aynaya gözünün hiç kayamayacak olması bundandı.


Bu kavramı ben doğduğumda bileklerimden kanıma doğru puşeleyen herkes vakti geldiğinde bileklerimden zehri almaya çalışacaktı. Zehir kanımda değil kalbimde yeni bir yerde çoğalacaktı. Karanlık ilk kez o zaman onların da kulağına gidip 'Merhaba' diye fısıldayacaktı. Benim aksime onlar buna merhaba diye karşılık vermeyecekti.


Biliyordum.


Çünkü karanlık sanılan şeyle, gerçeğinin tamamen zıtlıklarla dolu olduğu bir kavramdı. Gözlerim gözlerinde büyümeseydim, ömrüm boyunca göz göze bile gelmek istemezdim ama ben yaşama onunla birlikte itildim.


Herkes yeni bir şansı hak eder miydi? Yok edilen tüm duygulara rağmen, kalpte hissedilemeyen hislere ve gerçek bir acının ardından gelen hissizliğe rağmen yeni bir şans verilebilir miydi?


Bunun cevabını biliyordum. Söylemek zordu ama kalbimle hissettiğim şeylerin dilimden dökülmesine gerek olmadığını uzun yıllar önce öğrenmiştim.


Her yenilgi bir zaferle karşı karşıya değildi mesela. Bunu da öğrenirken önce konuşamamıştım.


İki tarafın da kaybettiği bir alanda yeniden doğmak için her şeyi yakan bir kadın gördüm. Elinde tuttuğu ateş küçük bir çöpün alevinden ibaretti. Gözüm alevi takip etti. Titreyen parmaklarının arasından sıyrılan ateş, düştüğü yerde uzayarak kendine bir yol açtı. Kadın durduğu yerden bakmaya devam ederken ben de onu izledim.


Alevler büyüdü. Büyüyen ve büyürken her yeri yutan bir yaratık gibiydi. Yüzü yoktu ama elleri vardı. Yürümüyordu ama çok hızlıydı. Saniyeler içinde koca bir dünya alevler içinde kaldı.


Oradaydım. Zaman bile içinde küle dönerken gözlerim kadının hareketlerinde takılıydı. Kaçmıyordu, bilincindeydi kaçarsa yakalanırdı.


"Bence," camın önünden parmağıyla ileriyi gösterdi. İntikam dedim onu izlerken, neden acıyı görmezden gelmekle başladığını anlıyorum. Çünkü o zaman fiiler oluşuyor yapma düşünceleri değil.


"Şurada tutuluyor." Derin bir nefes aldım. Fiiler başlamıştı  artık benim için. Bunu kulağımda tekrar eden tınıyla daha net anladım.


"Kimse yok burada." Başını salladı. "Çok adam olduğunu sanmıyorum." Dudak büzdüm.


"İyi o zaman ben gideyim daha tanımıyorlar. sonuçta" Behram bir an bana dönüp kaşlarını kaldırdı.


"Ya da birlikte gidip bu işi çözmek için geldiğimizi söyleyelim, ısrar ederlerse de lütfen deriz." Kaşlarımı kaldırdım. Ben de onu taklit ederek dalgaya vurdum.


"Bu işi nasıl çözmeyi planladığımız sorulursa da sevgiyle deriz." Beline uzanıp silahı aldı. "Ya da,"  Parmaklarının arasında tuttuğu silahla bakışlarım aşağı yukarı hareket etti.


"Yok artık." Behram dışarıya çevirdiği bakışlarıyla etrafı taradı.


"Adamları öperek ikna edecek halimiz yok." Diye mırıldandı.


"O yüzden gel hadi şuradan gireceğiz." Kapıyı açıp bir ayağını dışarı attı.  Arabadan indiğinde bir süre arkasından baktım. Durup bana doğru döndüğünde cam bakışlarındaki keskinliği azalttı.


 Arabadan indiğimde adımlarım zeminde tok sesler çıkardı. Yanına gidip kolundan tuttum.


"Öldürmek yok." Gülümsedi.


"Ya onlar ya biz." Derin bir nefes aldım. İçeri girince beni arkasına alarak sessiz ve kontrollü bir yol sağladı. Farklı bir adım sesi duyunca geri itip bir kolonun arkasına geçmemizi sağladı. Nefes alışverişlerim hızlandığında mesafe olarak fazla yakındık.


Gözleri loş ışığın düştüğü eski binanın etkisiyle siyah görünüyordu. Yutkundu.


"Ölüm emrin çıktı kardeş." Gözlerimi Behram'dan çekip adamları görmeye çalıştım.


"Kimseye bir şey söylemem ne olur gideyim!" Behram da kafasını uzatıp etrafı inceledi.


"Herkes niye alınmıyor sanıyordun? Burada ihtimal yok." Behram bana yaklaştı. Kulağıma doğru eğildi.


"Ben şimdi yaklaşacağım ama sen burada bekliyorsun. Eğer kontrolden çıkarsa arabaya bin ve uzaklaş." Kaşlarımı çattım.


"Behram." Bir parmağını dudağıma koydu.  Beni susturup yeniden gözlerime baktı.


"Saniyeler," etrafa baktı yeniden. "Her şey onlara bağlı sakın düşünme. Söz ver." Başımı olumsuz anlamda salladım.


"Dünya söz ver." Diye üsteledi. "Bu çok saçma." Diye mırıldandım. Yüzüme doğru yaklaşınca nefesimi tuttum.


"Şu an bir kaç saniyemizi çaldın bile," nefesi dudaklarıma çarptı. "Söz ver." Dedi sakince. Gözlerimi kapattım.


"Tamam." Dediğimde dudağımın kenarında bir baskı hissettim. Kalbim tüm durumların etkisiyle daha gürültülü atmaya başladı. Geri çekilince gözlerimi açtım.


Behram arkadan dolanıp adamlara yaklaşmaya çalışırken ben de köşede kalıp izlemeye başladım. Kalbim dudağımın kenarından atmaya devam etti. İki kişilerdi. Emir bir sandalyede bağlıydı. Behram görüş açılarından çıktığında nişan alıp birini vurdu.


Gözüm adamda kalırken sertçe yutkundum. Ölümün sesini ve hissettirdiği o tüyler ürpertisiyle ilk kez burada bu kadar yakın bir mesafeden tanıştım. Silah kullanmayı öğrenmek gibi değildi. O zaman namlunun ucu boştu. Bir insan hedef tahtasında can vermeyi beklemiyordu.


Nefes alışverişleri yavaşlayan adama bakmaya devam ettim. Bu eski ve terk edilmiş binada beş kişiydik ama şu an bir eksilmiş ve iki çoğalmıştık. Artık ölümde bizimle beraberdi. Hatta o kadar varlığını yanımda hissettim ki benim yanımdaydı ve olan biteni onunla yan yana izliyorduk.


Hayat buzlu bir camın arkasında gibiydi ve camlar kırılıp dökülmek için bir yerden gelecek olan hareketi bekliyordu.


Beynim bu görüntü etkisiyle uyuştu. O hareket Behram'ın parmaklarının ucundan barut izleriyle birlikte geldi. Camlar etrafa yayılırken ben yine o köşeden izledim. Her şey o kadar hızlıydı ki bir an zamanın bile gerisinde kaldım.


Nefesimi tuttuğumu anladığımda sakince bıraktım. Gözlerim yine etraftaki hareketliliğe kaydı.  Diğeri etrafına bakıp nişan alırken Behram bu defa ona doğrulttu silahı. Diğer adamın saniyelerle telaşı artsa da o temkinli bir şekilde izliyordu tehlike unsurlarını.


Derken göz göze geldik. Uzattığı namlu bana çevrilince geri çekilip kolonun arkasına saklandım. Ölüm saklanmadı. O yavaşça bana doğru bakıp, 'ya sen ya o.' Diye Behram'ı taklit etti. Ben seçim yapabilseydim onu seçer miydim? 


Büyük bir ihtimalle hayır. Ama bu seçimin sonucu o kadar büyüktü ki bana sorulmadı bile çünkü yaşam saniyelerle karar verilen durumlar için çok kişiye seçenek sunmazmış. Onu da eski bir depo ve bina gözlerimin içine baka baka haykırdı. Önce kabul etmek anlamsız geldi sonra etmemek. Karşı çıkmak bir yere kadar götürürdü insanı. Karşı çıkmanın bir bedeli hep vardı.


Babama karşı çıktığımda çocukluğumu kaybettim. Anneme karşı çıktığımda birlik uğruna yanan hayatımı, birliğin çıkışında o karşılaşmada kaybettim. Beril'i kaybettim ama ikimiz de karşı çıkmadık. Ben bu karşı çıkmazlığa karşı çıktım. Hayat seçimlerden ibaret olduğunu o zaman yine anlattı kendine has yöntemleriyle.


Koca bir aile yok oldu içinde çocukluğu gözyaşlarıyla geçen ruhlarla beraber.


Şimdi yine karşı çıkıyordum. Bu defa kaybedecek ne kalmıştı?


"Gördüm seni çık çabuk! Kimsin?" Adamın sesi kulağıma dolunca yutkundum. Behram değil o güvendeydi. Emir, onu kurtarmak için çok çabalamıştım o kendini çoktan kaybetmişti.


Kendim... Bir ben kalmıştım geçmişin enkazlarından sıyrılan parçalarımın toplamı kadar.  Ve sözde dahi olsa bir bile etmiyorduk geri kalanlar olarak. O kadar yarım ve o kadar eksikti ki belki de kaybedecek hiçbir şeyim yoktu artık. 


Bir el ateş sesi duydum. Yakınımdan gelmişti. Hemen onu takip eden bir ateş daha edildi. Yılları toplayıp sonunda bir ben bile edemediğim hayatıma atılan iki kurşun sesi kulağımda ötmeye başladı. 


Bir kaç dakika sessiz kalıp bekledim. Kafamı çıkarıp bakmak için yeltendiğimde bir an Behram ile burun buruna geldim.


"Dünya sen böyle iki güne paçayı ele verirsin. Hiç mi öğretmediler sana kafanı kolonun arkasından çıkarma diye." Cıklarken yüzüne  baktım. Elleri yüzüme doğru kaydı. Bana yaklaştığında vücudumu kontrol etti.


"İyi görünmüyorsun, bir şey olmadı değil mi sana?" Dedi sesine bulaşan panikle. "Yok iyiyim, geçer birazdan." Diye cevapladım. Gözüm binanın içinde gezinirken bir noktada pes edip Behram'ın gözlerinde dinlenmek adına tırmandı.


"Öldüler mi?" Diye sorunca silahla yanını gösterdi.


"Bence bayıldılar." Gösterdiği yere doğru başımı uzatınca çok yakınımda olduğunu gördüm.


"Neredeyse buraya gelmiş." Dediğimde başını hafifçe olumsuz anlamda salladı. "İzin vermem korkma." Aldığım nefesi tuttum.


"Şu çocuğu alıp çıkalım. Acele et." Başımı salladım. Emir'e doğru yürürken kafasının önüne düşmüş olduğunu gördüm. 


"Bu bayılmış mı lan?" Diye mırıldandı Behram. Yanına gidince birimiz ellerini diğerimiz ayaklarını çözdük.


"Emir!" Diye seslendim.  Behram alayla, "Bir de bayıl istersen hem korkuyor hem de başına açtığı dertlere bak. Emir!" Diye seslendi. Ben de ayağa kalkıp yüzüne bir kaç kez tokat attım. Yavaşça kendine geldi.


"Valla ben bir şey yapmadım." Dedi ve duraksadı. "Dünya ne işin var burada?" Behram ayaklarını çözmeyi bitirince ayağa kalkıp kollarını açtı.


"Sürpriz." Dedi gülümseyerek. "Seni almaya geldik özel teslimat." Göz kırpınca uzanıp Emir'in  kolundan tuttum.


"Hadi kalk gidiyoruz çabuk!" Emir sakince ayaklarına doğru baktı.


"Çalışmıyorlar. Ben onları hissetmiyorum." Behram derin bir nefes aldı.


"Robot musun birader neyi çalışmıyor?" Emir yutkundu.


Behram nefesini verirken bana baktı. "Sınanıyorum. Fark ediyorsun değil mi?" Başımı geriye doğru attım.


"Ağlayacağım artık gidebilir miyiz ya?" Behram Emir'in omzuna girip çıkışa doğru yürüdü. Arkalarından giderken kalbim hala çok gürültülü atıyordu. Binadan çıkınca temkinli bir şekilde arabaya bindik. Behram Emir'i arkaya nazikçe (!) Koyduktan sonra sürücü koltuğuna geçti.


Yerime oturup başımı geriye doğru attım ve gözlerimi kapayıp alnımı ovmaya başladım. Binada ölüm ve iki ceset kaldı. 


Behram yerine oturduktan sonra arka koltuğa doğru baktı. "İyi misin?" Emir yan bir şekilde yatıyordu.


"İlerle sen birazdan çözülürüm." Başımı ovalamaya devam ettim.


"Siz beni nasıl buldunuz?" Behram kontağı çalıştırırken dikiz aynasından baktı.


"Yeteneklerimi soran herkesle paylaşmıyorum." Kontrolü elimde tutmaya çalışarak arkaya doğru baktım.


"Onlar hakkında ne biliyorsun?" Aniden sorduğum bu soru ile Emir kaşlarını kaldırdı.


"Anlamadım?" Derin bir nefes aldım.


"Emir az önce eğer oraya gelmeseydik ölecektin. Sen bu adamlar hakkında ne biliyorsun da birlikten çıktığın an gözden çıkardılar seni?" Emir bakışlarını kaçırdı.


"Söyleyemem." Behram bana bakıyordu.


"Gerçekten mi ya!" Sinirden iyice gerilmiştim. Depoda iki ceset kaldı.


"Konuşacaksın Emir." Diye mırıldandım sesimi kontrol altında tutmaya çalışarak. Ölüm nefesini enseme verirken arabada dört kişiydik.


"Konuşamam Dünya! Annem var işin ucunda unut bunu." Tekrar geriye doğru baktım.


"Annem hep vardı! En başından sana söylemediler mi oğlum biz tehlikeliyiz! Bak yarın olur çıkmak istersin ailenle tehdit ederiz, sana bunları en başından söylemediler mi!" Emir sessiz kaldı.


"Sen şu an söylesen de söylemesen de zaten o tehlike var anla şunu!" Behram biraz daha gaza bastı.


"Şu ana kadar ne işlere karıştın, kimlerle iş yaptın hepsini anlatacaksın." Arabada susmamla birlikte bir sessizlik oluştu.


"Siz bizi koruyamazsınız." Dedi bir kaç saniye sonra cevap olarak.


"Senin de öyle korumuş bir halin yoktu az önce, yalvarırken adama." Gözlerini kaçırdı.


"Korkudan elin ayağın tutmadı bana burada efelenme ya! Bize güvenmek zorundasın. Senin şu an bir tane seçeneğin var. Görüyor musun onu?" Göz göze geldik. Başımı çevirip önüme döndüm.


"Gözleme yemek isteyen var mı?" Behram kenarda duran tesise bakıyordu. Emir sessizdi. Kalbim sinir ve adrenalinin etkisiyle hızlı hızlı atıyordu. Öfkeliydim. Behram'ın bunu yok etmeye çalıştığını anlarken de öfkem devam ediyordu.


"Herkes yemek istediğine göre giriyorum." Araba tesise girince biraz daha sabit hızla devam edip park alanında durdu.


"Emir seni burada güvenliğin için kilitliyorum. Ekstra istediğin bir şey var mı?" Behram arkaya baktı. Emir başını olumsuz anlamda salladı.


"Güzel o sırada sen iyice düşün, biz  birazdan geliyoruz." Behram arabadan inince ben de indim.


"Gözleme mi yiyeceksin şu durumda." Bana baktı.


"Açım." Bir şey söylemedim. Satın almasını beklerken gözüm arabadaydı. Bir kıpırdanma olması ihtimaline karşın tetikte bekliyordum.


"Biraz sakin olmalısın. O iş bende konuşacak merak etme sen." Sessizce kulağıma doğru söyledikten sonra geri çekildi.


"Nasıl söyleyecek?" Göz kırpınca yüzünde gezindi bakışlarım.


"Küçük bir kaç yöntem." Parayı ödedikten sonra arabaya doğru ilerledik. 


Sakin atılan adımlarıma doğru bakıyordum. Telefonu çalınca açıp, ısırık aldığı gözlemesini çiğnerken, "Alo." Dedi tok bir sesle. Ardından gözlemeyi bana doğru uzattı. Ben de bir parça ısırdım. Geri çekip karşı tarafı dinledi.


"Anladım. Eyvallah gerisi bende." Telefonu kapattığında arabanın önüne gelmiştik. Kapıyı açıp bindim. Behram da bindikten sonra gözlemenin birini Emir'e uzattı.


"Afiyet olsun Emir, annen elimde konuşmaya rahat bir yerde devam edelim." Göz gezdirdi.


 "Böyle pek rahat görünmüyorsun." Bakışlarım Behram'daydı. Gözlemeyi Emir'in yüzünün yakınına doğru bıraktı.  Önüne dönerken bana baktı. Göz kırptığında belirsiz bir gülümseme kapladı yüzümü. 


Tekrar yola çıktığımızda içimden saymaya başladım. Yolun görünen sonuna kadar ölümle aynı hızda yaşama yarışı yaptık. Bu defa ben kazandım ama yol henüz bitmedi. Farkındaydı.


Farkındaydım...


Arabada iki kişi kaldık.


ŞEYMA DALDALLI


Loading...
0%