@symdaldalli
|
Bölüm şarkısı: Lilium- Open . İnstagram: seymadaldalli .  Aile bütün kötülüklerin iyi niyetle yapıldığı yerdir. İçimde dönüp duran bu söz zamanla tonunu arttırdı. Emir annesini ağlarken gördüğünde aradaki camı aşıp ona ulaşmaya çalıştı fakat biliyordu bu mümkün değildi. Şu an bizimle ya anlaşma masasına oturacaktı ya da... İkinci bir ihtimal benim için yoktu ve eğer olması gerekirse ne yapmam gerektiğini henüz düşünmemiştim. Şimdi direnmekten vazgeçmiş ve masaya koyduğu başını kaldırıp bize bakmaya başlamıştı. Gözlerinden bir kaç saniyede o kadar fazla duygu gelip geçti ki bir tanesi hafızama silinmemek üzere kazındı. Nefret... Bana gözlerinde yalnızca ikimizin anlayacağı bir nefret taşıyarak bakmıştı. "Ne öğrenmek istiyorsunuz?" Pes ettiğini verdiği nefesten anlayabiliyorduk. Behram oturduğu sandalyede geriye doğru yaslandı. "Her şeyi." Emir gülümsedi. "Olur konuşalım zaten kaybedecek bir şeyim kalmadı." Gözü yavaşça bana kaydı. "Hani beni hep suçluyorsun ya Dünya, isteyerek girdin diyorsun ya; ben isteyerek falan girmedim." Donuk bir yüzün ardında şaşkınlığımı gizledim. Yüzünü sıvazladı birkaç kez. "Ders çıkışıydı ve sen takip ediliyordun ben de o an gidip durumu anlamaya çalıştım. Önce dayak yedim sonra bir yerde tutuldum. Bana sürekli sen kimsin dendi. Hepsine aynı cevabı verdim. Bir hukuk öğrencisiydim ve hayatımda yalnızca annem vardı. Onu söylemedim ama bulmuşlardı, bana o gün iki seçenek sunuldu." Gözlerini gözlerime dikti. "Ya onlardan olacaktım ya da ben ve beni oluşturan her şeyi yok edeceklerdi." Başımı öne doğru eğdim. "Başka şansım yoktu benim." Duraksadı. "Şimdi düşünüyorum da o gün görmezden gelseydim hayatım nasıl olurdu? Annemi yıllardır uzaktan izliyorum." Arkaya doğru bakıp gülümsedi. Parmağını sallayıp camla mesafesini gösterdi. "Şu mesafe bile değil. O kadar uzak..." Derin bir nefes aldı. "Birlikte babanı gördüğümde neden bilmiyorum ama güvende hissetmiştim. İçten içe onun da senin için orada olduğumu bildiğini düşünürdüm. Sonra anneni gördüm." Kaşları kalktı. "Ben daha önce hiç bu kadar sert ve kararlı bir kadın görmemiştim. Bazen uzaktan izlerdim ve yumuşak kararları hiçbir zaman istemediğini anlardım. O yüzden her zaman bir çizgide yönetimin çoğunluğunda olurdu." Alnını ovdu. "Ben annemden başka bir güç öğrenmiştim, az da olsa merhamet yoksa güç de yoktu. Çünkü o zaman seçim devreye giriyordu, seçim yoksa güç yoktu. Neyse işte o an anladım, annen güçlü falan değildi yalnızca bir amaç uğruna tüm dünyanın karşısında duruyordu." Tekrar camın arkasına annesine kaydı gözü. "Sonra seni daha iyi anladım." Dudakları acıyla kıvrıldı. "Neden bu kadar kopuk bir hayat yaşadığını onları görünce anladım. Ve haklıydın katılman benim için büyük bir sürprizdi. Çünkü senin adalet anlayışın onlarla benzer bile değildi. Sana yaklaşamamışken ben bunu gördüm ama ailen bunu göremedi." Parmağımın kenarıyla oynarken son sözden sonra tırnağımın kenarından sızan kan parmaklarımın arasına yayıldı. "Madem yolun sonu o halde suçlu kalmak istemiyorum. Ben yıllardır bir bedel ödüyorum, neyin bedeli onu bile bilmiyorum." Dizimi sallamaya başladım. "Annemi bu işten uzak tutun, size bunun için yalvarıyorum." Diye sessizce fısıldadı. Behram elini dizimin üzerine koyunca bakışlarım ona kaydı. Sakin olmamı ister gibi bakıyordu o sırada içimden kopup düşenlerle koca bir zihin darma duman oluyordu. "Bu da benim hikayem olsun belki bir gün biri hatırlar da bu dünyadan bir Emir geçti der." Yavaşça ayağa kalkıp odadan çıktım. Gözümden bir damla yuvarlanıp sertçe yere düşerken yandaki duvara sırtımı dayadım. Kapı açıldı. Behram önüme geçip bana baktığında bir yaş daha yuvarlandı. "Her şeyi mahvettim." Diye mırıldandım. Diğer gözyaşı da tutunamayıp düştü kirpiğimden. "Şşh bilmiyordun." Dedi bana karşılık. Elleri yüzüme çıktı ve baş parmaklarıyla gözyaşlarımı sildi. "Onlara bir şey olmayacak değil mi?" Behram gözlerimin içine baktı. "Elimden geleni yapacağım. Buradan çıkar çıkmaz güvenliklerini sağlayacağım. Bir de Emir yalnız seninle konuşmak istiyor şu an, ben yan odadayım sen gir yanına." Burnumu çekip başımı salladım. Ellerimin titrediğini kapıyı açmaya çalışırken fark ettim. Tekrar içeri girdiğimde Emir başını kaldırıp bana baktı. Yüzü, az önce yaşanan şeylerden başka bir hisle şekil alırken gözleri gözlerimdeydi. Sakin hareketlerle karşısına oturdum. "Özür dilerim." Diye fısıldadım. Gözümden bir yaş daha kayıp ellerime düştü. Bir kaç dakika birbirimize baktık. "Ağlama." Dediğinde gözlerimi kapattım. İki farklı kirpiğimden aynı anda inci taneleri döküldü. Ayağa kalkıp yanıma gelirken göz kapaklarım aralandı. Önümde durup dizlerinin üzerinde çöktü. "Seni hiçbir zaman suçlamadım sen de öyle yapacaksın." Başımı olumsuz anlamda salladım. "Yapamam." Dediğimde gülümsedi. "Yapacaksın." Derin bir nefes alıp başını eğdi. "Bak ben onların düzenlerini çok iyi biliyorum, benim kurtulma ihtimalim yok. Ben bunu bilerek şu an karşında duruyorum, sen de bil ileriye hiçbir şeyi taşıma." Ellerimle yüzümü kapattım. "Bundan nefret ediyorum." Diye mırıldandığımda ellerimle yüzümü silip burnumu çektim. "Tamam ağlama artık bak ben ateşkes ilan ettim. Bir de ilk defa bana böyle güzel baktın. Tüm yenilgiye rağmen bu zaferi unutmayacağım." Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı yana eğdim. Ayağa kalkıp karşıma oturdu. Bir gözü annesine kaydı yine. "Sor." Derin bir kaç nefes alıp yutkundum. "Bilseydim bunların çoğu olmazdı." Dediğimde nefesini bıraktı. "İşine yarayacak şeyler sor ki burada olmamın bir anlamı olsun." Zihnimin derinlerinde yatan o yakıcı ateş tekrar harlandı. Saçlarımı geri itip oturuşumu dikleştirdim. "Peki." Gözlerimiz birleşti. "Adalet anlayışları ne?" Kaşları kalktı. "İntikam." Dediğinde başımı kaldırdım. "Bu çok insani bir duygu, biri gelir sevdiğini alır senden hak ettiğini vermek istersin, gözün görmez bir yerden sonra o kadar kaptırırsın ki kendini..." Yüzü tiksinir gibi buruştu. "Göremezsin adalet sandığın şeyin yeni bir adaletsizlik yarattığını." Ellerini masaya ritimle vurdu. "Sonra bir bakmışsın dünya üzerinde kendi adaletini sağlamak için neyin yanlış neyin doğru olduğunu anlamaz hale gelmişsin." Başını eğip iki yana salladı. "Kural 1- adalet yoksa onlara yeni bir adalet kavramı yarat." Hızla başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Ela gözleri acıyla parlıyordu. Bu soğuk oda kumral saçlarını siyaha döndürmüştü. "Sence intikam her zaman adaleti sağlayabilir mi?" Elim yumruk halini aldı. "Yargı da onlar, yasa da. Vicdan yok, aile kavramı yok." Sustuğunda odada derin bir sessizlik oldu. Bu süreçte nefes alışverişlerimin bozuk olduğunun ve düzensiz atan kalp atışlarımın onun tarafından duyduğundan emindim. "Peki, en büyük amaçları neydi?" Ellerini birleştirdi. "Duymak istediğine emin misin?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Gizli bir şekilde çalışıyorlardı. Üyeleri, kimlikleri, faaliyetleri yalnızca belirli kişiler biliyordu. Tek amaçlarının suçluları cezalandırmak olduğunu söylediler." Hayatın sunduğu ince bir ipin üzerinde adımlar atıyordum. "Suç ne Dünya? Suçlu kim? Eğer beni dün oradan kurtarmış olmasaydınız ben suçluydum. Tek bir kişi bir suça karar verebilir mi?" İp o kadar ince ve kırılgandı ki sallantılı bir yolda değil sallantının tam ortasındaydım. "Onlar sözde adaletini sağlarken, yine sözde cezalılar cezalandırıldı." İki yanımda farklı uçurumlar oluşmuştu. Hangisine düşersem düşeyim değişmeyen bir sonucu olacaktı. "Annenin gözlerindeki intikam alevi hiç sönmedi Dünya. O hep yanmaya devam etti. Sen hiç onun gözlerine baktın mı?" Ben yeni bir uçurum oluşturmaktan ziyade olanların derinliğine derinlik kattı. "Amaçları onlara göre çok kutsal ama bana sorarsan önemli olan şeyin insan hayatı olduğunu söylerdim." Nefesini bıraktı. "Yasa dışı işler ne boyuttaydı?" Diye sordum. "Birlik gizliydi demiştim ya üyeler, kimlikler, faaliyetler bu yasaları çiğneyen il etmenleriydi. İkincisi hukuka aykırı şeyler yapılıyordu. İnsanları yakalamak için yasa dışı yöntemler kullandılar. İşkence, kaçırma, tehdit..." Sıkıntıyla yüzü şekillendi. Ailem bir canavara dönüşmüştü. "Bir yerden sonra sadece suçluları cezalandırmakla kalmayıp kendi yasalarını uygulamaya başladılar. Ve her şey o zaman değişti. Üyelerden bazıları yöntemleri sorguladı. Adaletsiz olduğunu dile getirdiler. Sonra hepsi birer birer kazara öldüler." Gülümsediğinde kanım çekildi. Soğuk bakışlarının altında bir yangın vardı. "Sonra?" Dedim titreyen sesimle. "Hiçbir şey olmadı, her şey kaldığı yerden devam etti." İnsan uçuruma ne kadar fazla bakarsa bir yerden sonra gördüğü gözler kendi gözleri olurmuş. "Şimdi neyi amaçlıyorlar planları ne?" Sorumla omuzlarını kaldırdı. "İki tane isim vereceğim sana onlara ulaş ve seni benim gönderdiğimi söyle." Elini uzattı. "Telefonunu ver." Telefonu çıkarıp uzattım. Rehbere iki numara kaydetti. Geri uzattığında ekrandaki isimlere baktım. Sertçe yutkundum. "Daha fazlasını anlatmak isterdim ama şu anlık bunları bilsen yeter." Başımı salladım. Ayağa kalkıp telefondan Ata'nın numarasını aradım. "Ata'yı arayacağım gelsin." Emir bana baktı. "Dünya." Dedi uyararak. "Onunla da görüş çok merak etti seni." Emir ayağa kalkıp bana doğru geldi ve kolumu tuttu. "Dünya." Dediğinde gözlerine baktım. "Gelmeyecekler." Nefesim boğazıma acıyla oturdu ve gözlerim doldu. "Çok endişelendi ama senin için bir kez görsün ne olur?" Emir'in de gözleri dolarken dudakları kıvrıldı. "Olmaz." Dediğinde başımı salladım. "Neden?" Göz pınarımdan akan damlada tüm acı toplanmıştı. Uçurum bana bakmaya başladı. "Çünkü buradalar Dünya, daha fazla insanı tehlikeye atamayız." Kaşlarım çatılınca annesine baktı. "Annemle görüşeyim sonra siz onu da alıp gidin." Kolunu tuttuğumda başını eğip bana baktı. "Emir seni burada bırakmam." Bana doğru eğildi. "Mecbursun, artık endişelenmek için çok geç." Parmağıyla yüzümü silip kolunu indirdi. "Özür dilerim, özür dilerim..." Diye mırıldandım. "Annemi göreyim." Dedi tekrardan. Bir kaç adım atıp kapıya yaklaştı ve eli kola doğru gitti. Hareketleri oldukça yavaştı. "Dünya." Dedi omzunun üstünden bakarken. "Seni sevmek güzeldi." Başımı yana eğdiğimde gözlerini çekti. Kapıyı açıp çıktı, uçurum benimle doldu taştı. Camın arkasına geçtiğinde Behram ayağa kalkıp Emir'e baktı. Emir annesine sarılınca Behram odadan çıkıp benim olduğum odaya geldi. Yavaş adımları yanımda sonlandı. "Ne oldu?" Emir annesinin gözyaşlarını sildi. Bir şeyler söyledi kadın daha fazla ağlayıp oğluna sıkıca sarıldı. "Adaletin şirazesi kaydı." Diye mırıldandım. Emir annesinin göğsüne kafasını koyup gözlerini kapattı. Bir yaş daha gürültüyle akıp yanağımdan yuvarlandı ve yerde parçalandı. "Buradalar." dediğinde bakışlarımı camdan çekmedim. "Onları koruyacağız." Dediğimde annesinin bakışları bize kaydı. Camdan dolayı onlar bizi göremiyordu ama kadının bakışları gözlerimde durmuştu. Acı katlanarak artarken ben o kadının bakışlarıyla tıpkı bir damla gibi parçalara ayrıldım. "Destek istedim gelmek üzereler." Kadın gözlerini kapatıp açtı. Hala gözleri bendeydi. Başımı sallayıp kadından bakışlarımı çektim. "Kapıda bekleyelim." Dediğimde odadan çıkıp kapının oraya geçtim ve sırtımı duvara yaslayıp kollarımı göğsümde birleştirdim. İçeri Behram'ın çağırdığı adamlardan bir kaçı girdiğinde başımı kaldırdım. Behram da karşımdaki duvara yaslanmıştı. "Herhangi bir hareket var mı?" Diye sordu Behram. "Yok savcım şu an temiz. Ne yapmamızı istersin?" Behram sırtını duvardan çekti. "Arka taraftan geldiniz değil mi?" Çocuk başını salladı. "Güzel ikisini de oradan çıkaracağız." Behram kapıyı açtığında annesi gözlerini sildi. "Vermem oğlumu. Anlattı bana her şeyi, oğluma bir şey yapmayın beni öldürün ama çocuğuma dokunmayın." Kadın ağlarken başımı eğdim. "Teyze bak ben az önce anlattım ya sana savcıyım dedim ve ikinizi de kurtarmak için buradayım." Kadın bana baktı. "O da mı?" Behram kaşlarını kaldırdı. "Yok o daha olamadı bir şey. Atama bekliyor." Emir gülümsedi. "Söz ver oğlumu koruyacağına." Behram başını salladı. "Teyzem seni ayırmayacağım zaten ondan ama acele edin bir an önce arabaya ulaşmanız lazım. Emir hadi." Emir önce kendi ardından da annesini kaldırdı. "Mis kokulum ben seni yıllar sonra böyle mi görecektim." Diye mırıldandı kadın. Arkamı kollayarak yürürken Behram elime bir silah verdi. Gözlerine bakınca halkalarının koyulaştığını gördüm. Tehlike yakındı. Bunu hissetmekten de öte bir hisle yaşıyorduk. Dışarı çıktığımızda siyah arabaya yaklaşırken Emir ve annesinin etrafında koruma amaçlı çevrelemiştik. Biz biraz daha gerideydik. Behram etrafa bakıyordu sürekli. Arabanın yanına geldiğimizde annesi bindi. Emir ile gözlerimiz birleştiğinde hafifçe gülümsedi. Uçurumdan bakmaya başladım etrafa. Zaman kırıntılarını bıraktı saniye saniye. Kalbim hızla atmaya devam ediyordu. Tehlike hala geçmemişti. Emir başını sallayıp bir ayağını arabaya attı ama o an bir şey oldu ve ayağını geri çekip havadan indirdiği bakışlarını bana çevirdi. Emir'in yüzü gerilince Behram ve diğerleri de etrafına bakıp koruma pozisyonu aldı. Emir "Dünya!" Diye bağırması ile bana doğru gelip sarılması bir kaç saniye içinde gerçekleşti ve o an bir merminin patlaması kulaklarımda çınlama bıraktı. Emir yavaşça kollarını çektiğinde annesinin 'Oğlum!' Diye bağırmasını duydum. Zihnim bir çok şeyin dışında kalmış gibiydi. Emir bana baktı. "Üzülmek yok." Diye mırıldandı yere düşmeden önce. Başımı sallayıp elimdeki silahı attım. Emir'e doğru eğildim. "Hayır, hayır Emir sakın gözlerini kapatma kurtaracağız seni!" Emir yüzüme baktı. "Annene söz verdik Emir hayır, lütfen ölme..." Behram'a kaydı gözüm. "Bir şey yap! Ne olur Behram bir şey yap!" Annesinin ağlaması şiddetlendi. Emirin kafasını kucağıma koyunca bir elim sırtına doğru kaydı. Parmaklarımda hissettiğim sıcaklıkla sarsıldım. "Emir beni duyuyor musun?" Gözleri hissizleşmeye başlamıştı. "Emir böyle ölemezsin!" Diye bağırdım. Bir hıçkırık kaçtı boğazımdan. Etrafta olan sesler boğuklaşıyordu yavaş yavaş. "Kınalı kuzum!" Diye gelip Emir'e sarıldı ağlarken. "Beni yine mi sensiz bırakacaksın aç gözünü kurban olduğum." Emir gözlerini zorlukla açtı. "Anne." Dedi zorla. "Söyle kuzum, söyle annem." Emir ağzını açtı ama cümle kuramadı. O an Behram'ın sesi doldu kulağıma. "Buldum seni." Çatıya doğru bir el ateş etti. Ardından adamlardan biri oraya doğru gitti. Etrafımda olup bitenleri yavaş yavaş algım gerçek dışı bırakıyordu. Ölümü hissettim yine bu defa kanımda dolaşmaya başlamıştı. Boynumda atan damar kadar yakınımdaydı. Zaman şimdi hepimizi çevrelemişti, eksik kalmış bir haldeyken ona direndiğimizi düşünüyordu. Oysa hepimiz pes etmiş ve yenilgilimizi kabul etmiştik. Behram diğerlerine bir işaret verdiğinde Emir'i arabaya götürmek için aldılar. Yerde oturmaya devam ettim. Sırtında olan elim yere doğru kaydı. Parmaklarım kana boyanmıştı. Annesini de kaldırıp arabaya götürdüler. Elime baktım. Kan... Behram eğilip yüzüme baktı. "İyi misin?" Oynayan dudaklarından okumuştum bu iki kelimeyi. Çünkü kulaklarımda hala silah patlamaya ve Emir vurulmaya devam ediyordu. Gözümü Behram'dan alıp arabaya götürdüm. Hepsi binmişti bize haber veren çocuk hariç. Onlar giderken o elinde tuttuğu silahla etrafına bakıyordu. Önüme döndüm. Behram yüzümü ellerinin arasına aldı. "Dünya." Dediğinde sesler yavaş yavaş yerine oturmaya başladı. "Ölmesin." Diye mırıldandım. Elime baktım kanla kaplanmış parmaklarım bana yabancıydı. Behram elimi tuttu. "Bana bak, burada bitmeyecek kendini bırakma." Başımı salladım. "Savcım." Dediğinde çocuk kulağında tuttuğu elini çekti. "Bu kağıdı bulmuşlar adamın üzerinde." Behram eline kağıdı alıp okuyunca yüzü gerildi. Elinden kağıdı aldım. 'Kız zayıf noktası eğer namluyu ona doğrultursanız kendisi ölmeyi kabul edecek.' Kağıdı avcumda sıkıp gözlerimi kapattım. "Bir de şey oldu aradılar şimdi." Duraksadı. "Başımız sağ olsun." Sertçe yutkundum. Başımı kaldırıp gök yüzüne doğru baktığımda tepemizde olan bir ağacın kuru dalına oturmuş kuzgunu gördüm, bana bakıyordu gözlerini ayırmadan. Gözümden bir damla süzülüp kuru toprağa karıştı. Ölüm bize bu kadar yakındı... Şeyma Daldallı --- Bugünlük bu kadar internet yeter. :) |
0% |