Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 2- Kısa Bir Öykü-

@symdaldalli

Kapsüle geri döndüğümde oturmadan, uzun uzun küçük kapsülün içinde turlamaya başladım. Beynim sinyal vermiş durumdaydı ve tüm mantığım hislerimle harmanlanmıştı.

 

Bir daha hislerim olmayacaktı...

 

Ellerimi kaldırıp baktım ve parmaklarımı açıp kapattım. Aldığım nefesi tuttum. Açık pencereden giren rüzgâr saçlarımı dağıttı. Sessizliğin içinde nefes alışverişlerim büyüdü ve koca bir gürültü oluşturdu.

 

Hissedemeyecektim.

 

Kapsülün kapısının ufak cam kısmından tık tık sesleri yükselince omzumun üzerinden bakıp gözlerimi açıp kapattım. Bir vuruş daha oldu, kendime gelip kapıyı açtım. Karşımda Barlas'ı görünce yutkundum. İçeri girip bana bakmadan pencereye yaklaştı.

 

Sessizlik ona bakarken büyüdü. Zaman durdu, an yavaşladı.

 

Kalbimin ritmi bozulup atmaya başlayınca gözlerimi kapattım. Bir daha onu gördüğümde kalbim atmayacaktı. Kırmızı yanıp sönmeye başlayan dövmeli kolumu görmemesi için belimin arkasına doğru götürdüm. Barlas gözleriyle beni takip etti, ardından göz göze geldik.

 

Gri.

 

Tüm renkler bu rengin içinde solmak için 12 saate sahipti.

 

12 saatin sonunda bir daha renkleri hissedemeyecektik... Sertçe yutkundum.

 

Barlas, "Böyle bir şeye izin veremeyiz." Dediğinde başımı sağa sola doğru umutsuzca salladım.

 

"Dövmeleri nasıl yok edeceğiz? Çoktan tenimizin altına işlediler." Diye karşılık verdim. Kafasını kaldırıp bana baktı.

 

"Pes mi edeceğiz?" Dediğinde gözlerimi kapattım, nefesimi bıraktım. Kalbim bu defa acıyla attı. Babam gözlerimin önünde belirdi. Tabakasını tutuşu, sigarayı içine çekişi...

 

Feda ettiği hayat ne içindi?

 

"Hayır." Diye mırıldandım. Bir meydan okumaydı ama fazlasıyla sessizdi. Babamın hissinin, üzerimde olan ağırlığı gibiydi. Onu bir daha özleyemeyecek miydim?

 

Barlas'ın ellerini, ellerimde hissettiğimde yutkundum. Karmaşık hissediyordum. Ona bakarken de kalbim bir daha böyle atmayacaktı. Elleri kalbimin üzerinde durdu ve bastırdı. Hissettiklerimi anlamış gibiydi.

 

"Çok saçma..." Diye mırıldandı. "Bunu hissedemeyecek olmak." Diye devam etti.

 

"Barlas." Gözlerimi açtığımda göz göze geldik. Gözünü kırpmadan bakıyordu, bakışları yüzümde uzun uzun gezindi.

 

"Halledeceğim." Kaşlarımı çattım.

 

"Daha önce de yakalanmak üzereydik Barlas tehlikeli bir şey olsun istemiyorum." Başını yere doğru eğdi.

 

"Ama oldu. Az önce meydanda Nox'un açıklaması sence tehlikeli değil miydi? Bizim artık düşünmemizi, hissetmemizi istemiyorlar Nehir. Bizi insanlıktan çıkarmak uğruna verdikleri savaşa bir bak. Şu halimize bir bak." Dedi geri çekilip etrafımızı gösterdiğinde.

 

"Önce kabul edilebilecek yasalar çıktı, alıştırdılar her şeye sonra yavaş yavaş yok etmeye başladılar. Nehir sen uyurken en son gördüğün rüyayı hatırlayabiliyor musun?" Yutkundum. Haklıydı bu da çoktan kaybettiğimiz bir değer olmuştu.

 

"İki dakika önce hissetmenin yasaklanmasının haberini verdiler. Normalde buna kıyametin kopması gerekirken herkes şu an kapsüllerine döndü ve yarın kapılarına bırakılacak enjektörü bekliyor." Başını sallayıp derin bir nefes verdi.

 

"Seni kaybetmek istemiyorum." Dediğimde yüzüme baktı.

 

"Bir şey olmayacak merak etme. Eğer başarılı olursam bu saçmalık son bulur ama eğer yakalanırsam zaten bir şey hissetmezsin." Gözlerine bakınca bir elim yumruk haline geldi.

 

"Yakalanırsan bunun arkasına mı sığındın Barlas?" Diye sorduğumda gözlerini kaçırdı.

 

"Başka bir seçeneğim yok." Anlayış bekler gibi bakarken bana doğru bir adım yaklaşmıştı. İçim, dışım karmakarışıktı. Sadece tek bir his vardı her yere hakim olan, öfke. Damarlarımda gezinen varlığını her koşulda belli eden ama dıştan görünmeyecek olan bir öfke.

 

"Peki, birlikte yapalım o zaman." Dedim tek hamlede. Nefesini bıraktı. "Olmaz." Başımı aksi yönde sallayıp ellerini sıktım.

 

"Neden olmasın?" Diye sordum gözlerine bakarak. Yüzümü inceledi yavaş yavaş, "seni tehlikeye atamam." Diye fısıldadı. Nefesinden ruhuma bu defa başka duygular geçti. Umut yoktu arasında ama umut doğdu. Öfke umudu doğurdu. Acı çığlıklar yükselmedi, ölü doğum yapmanın gözyaşları aktı yüzünden. Doğum sağ ve tam başlamadı. Teknik olarak yok hükmü başından verildi ama bir gerçek daha vardı. Doğum gerçekleşmişti.

 

"Aynı konumdayız işte Barlas, kaybedersek dibe ineriz ama başarırsak birlikte yükseliriz." Gözlerindeki ifade yumuşadı. Başımı yana atıp hafifçe gülümsedim. "Değmez mi?"

 

 

 

***

 

 

 

Yol karardı. Zaman koluna taktığı akrebi gece yarısına taşıdı. Pencereler sıkı sıkı örtülmüş, kapılara kilitler vurulmuştu. Tek ses yoktu etrafta. Her şey sakin bir şekildeyken bir gölge belirdi sokak başında. Gölge, taş yoldan yürürken tok ayak sesleri ara sokaklarda yankılandı. Sokak lambaları, aydınlatıyordu tüm puslu karanlığı. Bir kedi çöp konteyneri kenarına kıvrılmış, mırıltılar çıkararak uyuyordu. Yıldızlar görünüyordu artık ve kıyıya çarpan dalgaların sesi kendini belli ediyordu sessizliğe ses olarak.

 

Gölge, bir evin karşısına geçti. Bir manevrayla cebinden tabakayı çıkarıp içinden çektiği sigarayı dudaklarına yerleştirdi. Karanlık yüzü, çakmağın aleviyle hafif bir şekilde aydınlandı ardından dumanlar yüzünü kapattı.

 

Sonrası yine karanlık...

 

Göğsü sakince aşağı inip yukarı kalkıyordu. Kedi kollarını uzatıp diğer yöne döndü. Tekrar uyumadan önce kuyruğunu etrafına sardı. Gözleri kapandı gölgenin. Derin bir duman daha çekti içine. Zaman yanıp biten izmaritine tutundu.

 

"Ben geldim." Dedi eve doğru. "Yine uyuyorsunuz." Yutkundu. Bu kadar kararmasaydı dünya, biraz aydınlık dahi yeterdi uzuvlarını görüp anlamaya. "Borcunuzu ödeyin demeye geldim ama onu bile beceremezsiniz." İzmarit ince uzun parmakları arasında titredi. "Ne kolaydı değil mi batan gemide boğulmak?" Kafasını kaldırıp üst kata baktı.

 

"Ah siz yok mu siz? Ne çok sevdiniz uyumayı. Ölenleri bile uyudu sandınız ama yanıldınız." Başını iki yana doğru salladı. "Hesap sormaya gelmedim çünkü biliyorum ki vereceğiniz yanıtlar beni tatmin etmeyecek." Bir duman daha çekti içine. "Ben neden vaz geçtiniz diyeceğim siz başka türkü söyleyeceksiniz, ben neden görmediniz diyeceğim siz uyuduğunuzu kabullenmeyeceksiniz. Ben neden dedikçe siz o gemi batarken batmadığını iddia edeceksiniz." Gülümesedi.

 

"Hayır, size hesap sormayacağım çünkü siz ölenleri uyuyor sandınız."

 

Gece, evin penceresine ayın gölgesini düşürdü. Adam gözlerini kısıp yanına bir yıldız kondurdu.

 

"Her şey uzun bir zaman önce başladı ve size inanmanız için önce kabuslar anlatıldı. Herkes inandıktan sonra kötünün iyisi başladı. Gemi güvertesinde danslar ettiniz, denizin derinliklerinin yüzeyinde salınırken yedikleriniz için kime teşekkür ettiniz?" Gece biraz daha karardı.

 

"Gemi rotasından çıkıp yavaş yavaş batmaya başladı." Elleri titredi tekrardan. "Dışarıdan kimseyi almayacaktınız ya, beni öyle attınız sonra içeri tanımadığınız insanları alıp kardeş masallarına sarıldınız. Ben su üzerinde kalmaya çalışırken kahkalarınızı dinledim. Soğuk suda donmadan önce geminin dibinde açılmış deliği gördüm." Sigara bitince izmarite baktı. Ardından tabakayı açıp bir tane daha çıkardı. Alev yine yüzünü aydınlattı ve dumanlarla birlikte alev sönüp kayboldu.

 

"Size hesap sormaya gelmedim. Neden attınız beni demeye gelmedim. Uyuduğunuz için ölümü hissetmediğinizi söylemeye de gelmedim." Sigarayı dudaklarına koyup derin bir kaç nefes çekti art arda.

 

"Tek bir şey söyleyeceğim bu gece." Dudaklarından kalan dumanlar da sızdı. "O delik içten açılmıştı." Sigarası bitmeden kenera doğru attı. Eve yaklaşıp cebinden çıkardığı fotoğrafı kapının kenarına iliştirdi.

 

"Ölenleri uyuyor sandınız." Yutkundu. "Ve aslında siz de sandığınızdan daha çok ölüsünüz." Bir kaç adım geri çıktı. "Zaman bile bulamayacak izinizi." Arkasını eve dönüp yürümeye başladı. Adamın tabakası cebinden düştüğünde büyük bir dalga gelip kıyıya çarptı.

 

Tabaka dalgaların içinden salınarak kıyıya vurdu.

 

Loading...
0%