@taekookunevi
|
“Yalnız olmanızın iyi bir fikir olduğundan emin değilim.” “Sen varsın Yoongi, yalnız değilim.” Taehyung, gözlerini şehrin ışıltısından ve kalabalığından alamıyordu. İnsanlar akşam üstünün telaşıyla oradan oraya gidiyor, herkes son kez çarşıdaki işlerini hallediyordu. Kimisi satıcılardan alışveriş yapıyor, kimi mal alıp satımında son pazarlıkları için anlaşmaya son dokunuşlarını ekliyordu. Bazıları ise çocuklarının elini sıkıca tutmuş, akşam eve gelecek eşine yemek yapabilmek için alışverişinden dönüyordu. Prens Taehyung seviyordu bu karmaşayı ve insanların bu halini. Herkesin kendi işine odaklanıp kendisini fark etmiyor olmaları hoşuna gidiyordu. Halktan biri gibi hissediyordu kendini Taehyung. Bu ışıltı yaşamı kendisi seçmemişti... Prens Kim Taehyung’un özel ve saygıdeğer biri olması şahsından önce dünyaya gelmiş olmasından kaynaklanıyor. Oysa Taehyung, bir Prens olmasından önce kişiliğiyle tanınmış biri olmayı her şeyden çok istemiş ve kendi çapında da bunu başarmıştı. O Kral Kim’in biricik oğlu Varis Prens Kim Taehyung değildi. O yalnızca Veliaht Prens Taehyung’du. “Prensim, meydana gitmeye ne dersiniz peki? Seversiniz orayı.” Komutan Yoongi Veliaht Prens’i fazlasıyla iyi tanıyordu. Uzun bir süreyi efendisine hizmet etmek için geçirdiği için birbirlerini bu kadar iyi tanımaları... “Olur Yoon, severim. Bilirsin...” Hafifçe gülümsemişti Taehyung. Yoongi’ye o kadar çok güveniyordu ki... Anlatamam... Atını ayak topuklarıyla dürtmüş, avuçları arasındaki yuları çekiştirmişti genç Prens. Atıyla uzun koşular yapmayı sevdiği gibi onunla çarşıda dolaşmayı da çok seviyordu. Prens ve Yoongi’nin meydana ulaşmalarına çok bir şey kalmamıştı. Ancak ikisi de meydana varmadan durma gereği hissetmişlerdi. Bağırış ve yalvarma sesine kayıtsız kalmalarının ihtimali bile söz konusu olamazdı. “Lütfen efendim! Bu haftaki paramı verin en azından!” Cılız bir beden, meydana yakın bir fırının kapısını yumrukluyordu. Tüm gücünü kullanıyor, ancak incecik kollarıyla zayıf düşmüş bedeni ile ne kadar etkili olduğu tartışılırdı. “Yalvarırım efendim lütfen! Ona ihtiyacım var!” Ağlayarak konuşuyordu zayıf çocuk. Prens onun yüzünü göremiyordu ancak sesinin titremesinden anlamıştı bunu. Bülbüllerin şakımasına benzer eşsiz bir sesi vardı çocuğun. Etkili, nazik, ne ince ne de kalın. Ancak pürüzsüz diyebiliriz. İnsanı mest edecek türdendi. “Defol! Daha fazla burada çalışamazsın Jungkook!” Jungkook mu? Ah, evet! Tabi ya... Cılız çocuğun ismi bu olmalıydı. Prens Kim Taehyung, hâlâ neden kendisini zerre kadar ilgilendirmeyen bir olayı atının üzerinden izlediğini bilmiyordu. Ancak gitmeye niyetli değildi. Gerekirse Yoongi’nin yardımıyla bu minik olayı halletmeliydi. Sebepsizce Jungkook adındaki çocuğun masum olduğuna içtenlikle inanıyordu. Çocuğun tepkisini ve karşısındaki hafif yaşlı adama nasıl karşılık vereceğini merak ediyordu. Jungkook’u kendince test ediyordu. Bu neden yaptığına dair en ufak fikri olmamasına rağmen hem de... “Efendim, bakın benim hiçbir-“ Sözlerini bitirememişti henüz Jungkook. “Kes şunu çocuk, yeteri kadar sorun açtın başıma zaten. Git buradan ve bir daha da gelme!” Elinde duran Jungkook’a ait şalı da çocuğun yüzüne doğru fırlatmıştı adam. Cılız çocuğun çalıştığı iş yerinin patronuydu adam. Oldukça da kızgın bir patron. “Yoongi...” Prens karşısındaki çocuğun hıçkırıklarla ağlamasına dayanamıyordu artık. O kadar içli içli ağlıyor, o kadar çok sarsılıyordu ki omuzları... Sanki kaybettiği tek şey işi değilmiş gibiydi. Aslında öyleydi ancak Prens, Jungkook’un kim olduğunu kimin nesi olduğunu araştırmadan bunu bilemezdi. Çocuğa şuan yardım etmesi pek mümkün değildi zaten. Bu yüzden hemen yanı başında kendisiyle beraber ağlayan çocuğu izleyen komutana seslenmişti. “Emredin Bay Kim.” Halka açık alanda Prense ismiyle, unvanı veya tam adıyla seslenemezdi. “Gidelim, saraya dönelim. Geç oldu.” “Duydunuz mu Prens Taehyung için şahsi hizmetli seçilecekmiş.” Çarşıdaki genç kızlar aralarında fısır fısır konuşuyor, başkalarının duymasından çekiniyorlardı resmen. Eh böylesine bir bilginin yayılması demek rakiplerin çoğalması demekti. Kızlar haklı... “Evet, babam dün eve geldiğinde söylemişti. Bu hafta içi bir gün Prens bizzat şehre inip kendisi seçecekmiş. Biliyorsun babam iç işleri bakanı ve onu görmek için saraya ne kadar sık gidersem gideyim Prens Taehyung’u fazla göremiyorum. Bu kişisel hizmetçi işi onun ilgisini çekebilmem için inanılmaz bir fırsat olacak.” Babasının bakan olduğunu söyleyen genç kız, uzun saçlarını tek eliyle savurmuştu. Güzeldi. Hem de çok güzel bir kızdı. Ancak mantıken bir bakanın kızı neden hizmetçi olmak istesin ki? İnsanların amacı çok farklıydı. Elindeki kendi yaptığı minik ekmeklere bakan Jungkook, kafasını bunlar iflah olmaz dercesine sallamıştı. Tek düşüncesi Prens Kim’in kendisi için en iyi çalışanı bulması yönündeydi. Prens’i daha önce birkaç kere görmüştü ve tabi ki onun hakkında çok şey duymuştu. “Çok şanslısın Han-ea... Babanın torpiliyle sarayda istediğini yapabilirsin!” Son sözlerini heyecanla söylemişti genç kızlardan biri. Zaten iki kişiydiler ve saçını savuran kızın aksine az önce cümlesini bitiren kız daha sevecen birine benziyordu. Jungkook elindeki ekmeklere bakarak derince nefes alıp vermişti. Sarayda çalışmayı isterdi. Tabi bir torpili ya da içeriden bir tanıdığı olsaydı. İki hafta önce fırındaki adam kendisini kovmuş, elinde kalan son altınları idareli kullanmaya çalışıyordu. Zaten çalıştığı son haftanın maaşını vermemişti gıcık adam. Jungkook kendi halinde işini yaparken soylu bir gencin kendisine sarkıntılık yapması yüzünden fırında olay çıkmıştı. Eh haliyle bu ilk olay olmadığı için fırın sahibi Jungkook’u işten çıkarmıştı. Kökten çözüm... Kimsenin umurunda değildi, kimsesiz bir gencin üç kuruş para için çalışıp didinmesi. Sonuçta iş arayan çoktu.
1 hafta sonra... “Veliaht Prens Kim Taehyung!!!” Konvoyun en önündeki atlı asker tüm gücüyle bağırmıştı. Konvoyda o kadar çok asker vardı ki çarşıdaki insanların sayısını neredeyse ikiye atlayacak kadar çoktu. Askerler keskin kılıçlarını, oklarını ve en ihtişamlı zırhlarını kuşanmışlardı. Bir nevi gövde gösterisi yapıyor, prenslerini en iyi şekilde koruduklarını gösteriyorlardı. İtinayla cilalanan zırhlar ve silahlar insanların gözünü korkutmak istercesine ışıl ışıllardı. Askerlerin kalıplı, iri ve kendinden emin dik duruşundan söz etmiyorum bile. O kadar ki hepsinin keskin bakışları dört bir yanı tarıyor, en ufak bir tehlike için tüm hücreleriyle tetikte bekliyorlardı. Veliaht Prens’e bir şey olursa... Askerlerin öbür dünyada bile yeri yoktu. Ruhları eski bir inanca göre huzura kavuşamazdı. Çarşıdaki tüm insanlar, soylular da dahi, secde edercesine yere kapanmıştı. Kimsenin üstünün kirlenmesi umurunda değildi. Benim de öyle... Kendi ellerimle yaptığım minik ekmekleri hemen yere – yanıma – bırakıp secde edercesine kapanmıştım. Kıyafetlerim zaten kirli ve bakımsız olduğu için her zaman olduğu gibi şimdi de bu durumu göz ardı etmiştim. Prense göz ucuyla bile bakmak yasaktı, ki ona bakabilmemiz için bizzat Prens Kim Taehyung dan emir almış olmamız gerekiyordu. Ancak ben o mertebeye erişebilecek son kişi bile olamazdım... Uygun adımlarla yürüyen askerler olduğu yerde durmuş, hazır ol da bekliyorlardı. Prens’i göremediğim için ne olduğunu bilmiyordum. Ancak ayaklarını görebiliyordum. Merakıma engel olamıyordum. Gözlerimi askerlerin ayaklarından bacaklarına kadar çıkarmış, etrafı çaktırmadan izlemiştim. Birbirinin tamamen aynısı olan ayakkabıların tam ortasında aşırı pahalı ve ince işlemeli ayakkabılar gözüme çarpmıştı. Bir asilzadeye ait olmalı düşüncesi kafamı hafif yerden kaldırmam ve Prensle göz göze gelmem bir olmuştu. Hassiktir!!! Bittin sen Jungkook...
Kısa bir bölümdü kabul ediyorum ama üniversite derdinden başımı kaldıramıyorum. Hepinizden çok özür dilerim. 😔 Yok tübitak projesi, yok sunum, yok dersler quizler falan fistan canımı okudular 🥹✌️ Ayrıca biliyo musunuz, ben çok kötü hasta olmuştum ama şimdi daha iyiyim. İyileştim... MON AMOUR için de yakında bölüm gelecek millet!!! 🙈 Bölümler üzerinde çalışmaya başladım ancak haftada bir bölüm sözü veremem maalesef, ancak daima burada olduğumu ve sizden gelen bildirimleri görüp hevesle cevap verdiğimi bilin lütfen 🙏🥹🙂
|
0% |