Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm : Kurt Kurultayı

@takmakullan_

 

 

 

 

 

Dolunay vaktinde

 

 

 

 

 

 

Ulu kurtların ulu vaktinde

 

 

 

 

 

 

Kalaçar vadisinde

 

 

 

 

 

 

Korkmayacak kadar bizden

 

 

 

 

 

 

Atalarımız kadar yürekliysen

 

 

 

 

 

 

Er başına

 

 

 

 

 

 

Özünü bulmaya

 

 

 

 

 

 

Yaşama amacını öğrenmeye

 

 

 

 

 

 

Çağrılırsın.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Eline ulaşan bu çağrının izinia

 

 

 

 

 

 

klın dışında her yerden yok edesin.

 

 

 

 

 

TAMGA

 

 

 

 

 

 

Kalaçar dağının vadisinde arabasını gizli bir yere park etmiş , ışıklarını kapamış, dolunayın vadiyi aydınlatışını gözetliyordu. Elinde kendisine bir hafta önce gönderilen ulak vardı. Kapağını açıp tekrar içindeki yazıyı okudu. Tek başına Ankara’dan buraya çağrılmıştı. Ne olduğunu bilmek istiyordu , şüpheleniyordu ama en çok da eski zamanların kağıdına mührü vurulmuş tamga ona güven veriyordu. Bunu ona gönderenler bir Türk’tü , yalnızca onu anlamıştı zaten.

 

 

Özünü bulmak , yaşama amacını öğrenmek ; bunlar iddialı sözlerdi. Ulu kurtlar… ulu kurtların ulu vakti… dolunay.. vadi.. ve korkmayacak kadar bizden. Bu nasıl bir sözdü , atalarımız kadar yürekli ..? Ataları aynı olanlar kimlerdi ? Neyden korkmayacaktı ? Ve neden bu zamandı , burasıydı ? Babasının memleketi , doğduğu şehir , öldüğü şehir… Bunların hepsi bir tesadüf değildi , ayarlanmış şeylerdi.

 

 

Batuhanın aklından bunlar geçerken başını kaldırıp vadiye baktı. Dolunayın ışığıyla vadiyi yüksekçe bir yerden izliyordu. Kurtlar geliyordu , sayıları teker teker artıyordu. Bozkurtlar vadideki nehrin yanında toplanıyorlardı. İki iken üç oldu , beş oldu ve sonrasında dakikalar içerisinde sürü toplandı. Ömründe görmediği olaya şahit oluyordu. Yabani kurtlar vadinin ortasında dolunayda toplanmıştı. Sürü sayısı artmıştı. Bir ordu gibiydi. Daha tam olarak toplanmamışlardı. Kimisi nehir kenarından su içiyor kimisi bir biriyle uğraşıyordu. Dakikalar sonra hepsi bir yöne yöneldi. Batuhan ömründe ilk kez gördüğü bu olayda daha fazla şey görmek istiyordu. Kendinden emin olup aracından indi ve onları daha iyi görebileceği yere doğru ilerledi. Geldiği yerde uçta bir yerdeydi , aşağısı uçurumdu , ağaçlarla da gizli değildi , apaçık ortadaydı. Ama korkmuyordu , beş yüz metre ilerisindeki kurtları izlemek istiyordu.

 

 

Ve vakit geldi içlerinden en irice ve boz olanı onlardan yüksekçe bir yere çıktı. Artık tüm bozkurtlar odaklıydı , herkes ne yapacağını biliyordu. Ve o ilk uluma çağlardır aynı kurttan çıktı , liderlerinden. Peşinden ona eşlik eden koca bir sürü vardı. Sanki kafkasya'nın tüm kurtları orada toplanmıştı. Batuhan şahit olduğu şeyi her zerresiyle fark ediyordu. Bu bir kurt kurultayı , dedi içinden. Bir Kurt kurultayına şahit oluyordu. Ulumalar durdu. Şimdi bir kaç hırlama duyuluyordu. Ne olduğunu anlamak için bir adım daha attı Batuhan. Kurtlar aralarında bir şeyler yapıyorlardı. Hırlamalar arttı , bir kaç kurt çember içine alınmıştı , çembere alınan o kurtlar da hırlıyor diş gösteriyorlardı , cüsseleri çoğundan büyüktü , kendinden eminlerdi. Çemberdeki bazı kurtlar hızla çenelerini birbirlerine vuruyorlardı , diş vuruyorlardı. Bir anda kara bir kurt ortadaki kurdun üstüne atıldı , hemen birkaç hırlama ve işaretten sonra diğer kurtlar onları ayırdı. Batuhan şaşkınlıkla olanları izliyordu.

 

 

Sonra tüm hırlamalar anında kesildi. Başları ayağa kalkmış bir şeyler yapıyordu , sanki bir şeyler anlatıyordu. Batuhan olanları izlerken kendisinin bu gergin vahşi ortamda apaçık orada olduğunu unutmuş , dili tutulmuş bir vaziyette kıpırdamadan gözetliyordu onları. Sonra bir anda kurtlar arasındaki hareketlilik durdu. Ansızın bir kurt ulumaya başlarken diğerleri ona eşlik etti , çember bozuldu , çemberin içindeki kurtlar da ulumaya katıldı.

 

 

Tam o sırada başları olan kurt başını Batuhan'ın olduğunu yöne çevirdi. Batuhan'ın o an nefesi tutuldu , sanki bozkurtla göz göze gelmişti , gözleri o kadar uzaktan kesişmiş ruhurları değmişti. İçini bir ürperti alırken kıpırdamadı , içinde adlandıramadığı garip şeyler oluyordu. Kurtlar ise Batuhan'ı başından beri fark etmiştilerdi aslında ama bir şey yapmamışlardı. Kurtların içlerindeki kavgadan biri ise buydu , liderlerinin bu adamı koruması. Liderleri Batuhan'ın olduğu tarafa uzun uzun baktı sonra başını kaldırıp uzun uzun uludu. Batuhan çivilenmiş gibi kıpırdayamazken orada birkaç dakika daha geçirdi , kurtlar geceyi orada geçireceğe benziyordu , yine kendi aralarına dağılmışlardı.

 

 

Sonra kısa farları görünen bir araç yaklaştı ona ve durdu. Camı açıp başını ona yöneltmeden konuştu.

 

 

“ Beni takip et. “ Batuhan ise büyülenmiş gibi şuan her denileni yapabilirdi. Aracına bindi ve sorgusuz sualsiz onu takip etmeye başladı. Baya bir ilerlemişlerdi , dağ yollarından birine girmişlerdi. Batuhan içindeki merak ve yaşanılanların etkisiyle adamı takip ediyordu.

 

 

Batuhan'ın aklında bir kaç soru daha vardı. Koca vadide onu nasıl bulmuşlardı. Burada olduğunu nasıl öğrenmişlerdi. Ve şimdi nereye gidiyordu. Bir tuzağa çekilebilirdi ama yine de takip ediyordu. Baya bir süre dağın sırtına tırmandılar. Vardıkları yeri yolu kapatmış olan bir arabayı görmesiyle anladı. Takip ettiği araç kendisiyle aynı hizaya gelip tekrar yüzünü göstermeden konuştu.

 

 

“ İn arabadan. “ Dedi adam sakince , sonra da oradan uzaklaştı. Şimdi yalnızca karanlığın ortasında , ormanın içinde iki araç belli bir mesafeye karşılıklı duruyordu. Batuhan arabadan inmemişti , ne olduğunu anlayamamıştı. Bu gizemli tavır neden hâlâ sürüyordu bilmiyordu. Ama karar vermişti , karşısındaki araçtakiler inmeden inmeyecekti aracından. Batuhan aracın içideki belli belirsiz karartıyla bakışırken bir kurt uluması duydu. Sonrasında karşısındaki aracın içindeki adam indi. Yaşlı bir adamdı. Hafif kır sakalı vardı. Siyah takımı içindeki turkuaz cep mendili dikkatleri üstüne çekerken ceketin yakasına kondurulmuş rozete takıldı Batuhan. İlk defa gördüğü adam aracın önünde durunca kendisi de inmeye karar verdi. İkisi de bu koca ormanda teklerdi. Batuhan da adamın karşısına geçti ve sadece durdu. Aklında binlerce soru varken yalnızca susmuştu.

 

 

Bilinmezlik , ciddiyetin hakim olduğu bu gergin ortama bir hayvanın ayak sesleri eklenince daha çok gerildi ortam. Batuhan adamın gözlerinden gözlerini çekemiyor , etrafı kolaçan edemiyordu. Etrafta o kadar çok kurdun olduğunu bilirken yalnızca adamdaydı dikkati. Sonra gözlerini çekmediği kadraja o hayvan girdi , kurt. Adamın sol tarafında bir kurt duruyordu. Geldiğinde bir kaç kez etrafında dolanıp sonra sol tarafında durmuştu. Kurtta adam gibi kendisine bakıyordu. Batuhan'ın gözleri kurda kayınca bu kurdun sürünün lideri olan kurt olduğunu hatırladı. Beş yüz metreden onu hisseden göz göze gelen kurtla şimdi aralarında on metre yoktu. Aslında çok korkunçtu karşısında diğerlerinden irice kurdun ona odaklanmış bir şekilde bu kadar yakınında durması ama Batuhan'ın eli silahına bile gitmiyordu. Adam ile tekrar göz göze geldiklerinde gözleri hariç hiçbir yeri kıpırdamamıştı. Adam derin bir nefes alıp ilk defa yüksek sesle konuştu. Sanki bağırıyordu.

 

 

“ Korkmayacak kadar bizden misin ?! “ dedi ama Batuhan'dan ses çıkmamıştı.

 

 

“ Er başına gelecek kadar yürekli misin ?! “ diye bağırdı bu sefer. Adamın şivesi farklıydı , kelimeler sert ve keskin çıkıyordu ağzından. Batuhan'ın alışık olmadığı bir ağızdı bu.

 

 

“ Özüne dönmek , niçin yaşadığını öğrenmek mi istersin ?! “ diye bağırdı bu sefer ama Batuhan'dan tık yoktu. Adam en sonunda daha şiddetli bir sesle bağırdı.

 

 

“ Çağrıya yanıt vermez misin ?! “ Batuhan neyin içinde olduğunu anlamıyordu. Bir sürü sembolik işaret vardı. Bu sistemin , kuruluşun ya da örgütün her ney ise Türk olduklarını anlamıştı yalnızca.

 

 

“ Bilmediğimi konuşmam. “ dedi en sonunda Batuhan. Adam ağır ağır kafa salladı.

 

 

“ Türk olduğumu bilirsin bu yetmez mi ? “ Deyince Batuhan afalladı. Aslında Türk olmalarının kesinleşmesi onu bir nebze olsun rahatlatsada kendi bildiğinin ne olduğunu bilmesi onu şüphelendirmişti ama yine sustu. Ama yaşını almış adam tekrar konuştu.

 

 

“ Ben seni bilirim , bu yetmez mi ?! “ dedi bu sefer. Kurt ise tekrar dolanmaya başlamıştı etrafta. Hayatında ilk defa böyle şeyler yaşıyordu Batuhan ama şuan kendisine zarar geleceğini düşünmüyordu , öyle bir endişe bile düşmüyordu yüreğine. Adam tekrar konuşmaya başladı.

 

 

“ Yetmez , insanoğluna yetmez. “ Bir solukluk ara sonrası konuştu.

 

 

“ Biz seniz , sen de biz. “

 

 

“ Biz senin için varız , sen de bizim için varsın. “

 

 

“ Amaçlarımız , hedeflerimiz , niyetlerimiz aynıdır. “ diye devam etti. Bu sefer Batuhan sordu.

 

 

“ Niyetiniz nedir ? “ deyince adam hafifçe gülümsedi. Çözülmeye başlamasına sevinmişti.

 

 

“ Sen niyetini bilmez misin ! Yoksa beni dinlemez misin ! “ dedi adam sertçe. Yüzü gergin bir hâl almıştı hemen.

 

 

“ Ben niyetimi bilirim , benim dışımda da kimse bilmez niyetimi. “ diye sertçe konuştu Batuhan. Adam Batuhan'ın böyle konuşmasına tekrar hafifçe gülümsesede tekrar ciddiyetini sağlamıştı.

 

 

“ Her şeyi bilen vardır , içindeki seni bilen , düşünceni duyan vardır. “ dedi adam ağır ağır ve bu belirli bir süre suskunluğa sebep oldu. Adam Batuhan'dan bir konuşma belkiyordu ki o da oldu.

 

 

“ Özüm sizle aynı , sözüm sizle aynı , atam sizle aynı , niyetim sizle aynı ise nedir bu gizem , kimin bildiğini kimden saklarsınız ? “ deyince adam Batuhan'a uzun uzun baktı , dediğinden etkilendiği aşikardı.

 

 

“ Vakit vardır vakit vardır. Bir ağaç vaktinden önce meyve vermez , bir kurt vaktinden önce atılmaz. “ deyince adam Batuhan etrafında bir kurt olduğunu tekrar hatırladı ve gözü uzakta bir yerde bir ağacın altında oturduğunu gördü.

 

 

“ Bu hangi vakittir ? “ diye sordu Batuhan.

 

 

“ Bu kendini tanıma vaktidir , kim olduğunu bilme , ne için yaşayacağını farketme vaktirdir. “

 

 

“ Özünden olma vaktirdir. “

 

 

“ Özüm nedir ? “ diye sordu Batuhan. Artık farklı bir şeyler duymak istiyordu.

 

 

“ Özün bizdir , başın bizdir , sonun bizdir. “

 

 

“ Neden özüme döneyim ki ? “ diye sordu. Bir nevi neden sizlerle birlik olayım diyordu , karşısındaki adam bu konuşmada onun ne kadar şüpheci ve zeki olduğunu anlamıştı , onunla aynı dilden konuşuyorlardı.

 

 

“ Bizimle bir olan niyetini gerçekleştirmek için , hayatta kalabilmek için , özünden olanı korumak için. “

 

 

“ Özümden olanı koruyan yok mudur ? Yaşamamın tapusu sizlerde midir ? Niyetime araç mı gerektir ? “ Diye sordu Batuhan. Karşısındaki adam için Batuhan'ın sorularından etkilenmemek elde değildi.

 

 

“ Özünü korumak kendini korumaktır , yaşamanın tapusu elbet bizde değildir ve niyetine araç değil bilgi şarttır , güç şarttır ; bunlarda özünde , bizde vardır. “

 

 

“ Sizi tanımadan elinizdekileri tanımam , size güvenmeden bana vereceklerinize inanmam. “ dedi Batuhan. Artık gerçekleri , içindekileri söylüyordu.

 

 

“ Şu ulu kayın şahittir ! “ diyerek kurdun altında yattığı koca ağacı eliyle işaret ettikten sonra Batuhan'a döndü.

 

 

“ Yer şahittir , gök şahittir , tarih şahittir ki biz seni emanet biliriz , emanete hiyanet etmeyiz , biz emaneti gözümüzden sakınırız. “ dedi adam seslice. Batuhan denilenleri anlayamayınca tekrar sustu , adam ise tekrar konuştu.

 

 

“ Bunca zaman seni kollayan biziz. “

 

 

“ On senede yeraltına girdirip orada köklendiren biziz. “

 

 

“ Seni güçlendiren , aksi çıkacak işini düzelten biziz. “

 

 

“ Hazarda yanacak gemilerini söndüren biziz. “

 

 

“ Atan ölünce sizi sırtlanların arasında büyüten biziz. “

 

 

“ Altı yaşında , birinci sınıfın mayıs ayının 18. günü seni elinden tutup öldürmek için götüren adamdan çekip alan biziz ! “ deyince adam Batuhan'ın kafası şakladı , bunu annesine bile anlatmamıştı , kimse bilmiyordu. Batuhan duyduklarına inanamadı. Her zaman fark ediyordu , bir anda işler lehine dönüyordu , talih kuşu onu buluyor gibi , üstünde sanki koruyucu bir melek varmış gibi hissediyordu. Bunları yapanların hepsi bu kişiler mi , diye geçirdi aklından.

 

 

“ Siz kimsiniz ? “ diye sorabildi Batuhan zar zor yaşadığı gerçeklik algısı içinde.

 

 

“ Biz bizden olanı koruyanız. “

 

 

“ Biz üç kıtada ayak izi olan Türk’ü esirgeyenleriz , bu şuur üzerine birleşmiş kişileriz. “

 

 

“ Nizam sağlayanlarız. “

 

 

“ Biz yerdeki kulak , gecenin karanlığında gören göz , zemheride ateşiz. “

 

 

“ Soydaşlarımızın yüreğindeki kanayan yara , od’uz. “

 

 

“ Biz serdenge- “ diyecekken kurt bir anda ayaklandı ve hırlayarak ormanın içine atıldı. Konuşan yaşlı adam ve Batuhan direkt onun baktığı yöne bakarken boğuşma seslerinin arasından silah patlamaları geldi. Adam dehşete kapılmış bir şekilde şiddetle Batuhan'a döndü.

 

 

“ Yalnız değil miydin ! “ diye şiddetle bağırdı. Her şey bir anda gerçekleşti , kurdun boğuşma sesleri silah sesleri. Batuhan belindeki silahı çıkarmışken siyah bir araba geldi. İçinden teçhizat ile donatılmış onlarca adam inip sesin geldiği yere giderken adamı araca bindirip oradan uzaklaştılar.

 

 

Batuhan neler olduğunu anlamıyordu. Birileri onlara tuzak mı kurmuştu ? Kimdi bunlar ? Birileri kendisini mi takip etmişti ? Hemen o da gecenin zifiri karanlığında çatışmanın olduğu yere gitmeye kalkıştı , kurdun gittiği yere doğru gitti. Oradaki çatışmayı gördü. Daha demin konuştu adamın adamları bir kaç kişiyle çatışıyordu. Sonra karşı taraftaki bir adamın yüzünü seçer gibi oldu. Kendi adamı gibiydi. Sonra bir seslenme duydu. Bu da kendi adamlarından birinin sesiydi. Kimse birbirini seçemezken şahit olduğu şeylerle inanamadı. Hemen bir ağacın arkasına saklanmaya çalıştı. Kendi adamlarının burada ne işi vardı ? Oysa yalnız başına gelmişti ? Kim emir vermişti onlara ? Hainler miydi yoksa ? Bunun hesabını sormak için evvela hayatta olmaları gerekiyordu. O da adamları gibi daha güvenmediği kişinin paralı askerlerini hedef aldı. Onların birini vurduğunda bu sefer paralı askerler ona da ateş açmaya başladı. Hiç kimsenin şu anda avantajı yoktu , hele kendilerinin asla. Kendisini korumak için karşısındaki düşmanı bile seçemezken onlarda gece görüş gözlüğü vardı ve ormanda ağaçlar dışında kendisini saklayacağı bir yer de yoktu.

 

 

Batuhan kendi adamlarının bir bir vurulduğunu görünce adamları üzerine çekmek için gerilemeye başladı. Aklındaki arabanın arkasına geçip daha fazla avantajlı olmaktı , hem kendini kurşunlardan koruyabileceğini hem de adamları gecenin karanlığında orada seçebileceğini düşünüyordu.

 

 

Ama her şey düşündüğü gibi olmuyordu , her zaman seni birileri koruyormuş gibi hissetmiyordu insan , bazen ölümün kıyısında olduğunu hatırlıyordu. Şu anda o anlardan biriydi. Tam arabanın arkasına geçerken bir kurşun bu sefer ona isabet etmişti. Dakikalarca onlarca mermi ıskalarken bu seferki hedefi şaşırmamıştı. Bu sefer olaylar aleyhine olmuştu , bu sefer kaybeden kendisi olmuştu ve belki de ölen kendisi olmuştu.

 

 

Ölüme yine böyle bir kaç kez daha yaklaştığını hatırladı yerde yatarken. Ama bu farklıydı , dağ başında yalnız başına ölümü beklerken tek dileği sıcak kan kokusunu alan vahşi hayvanların onu canlı canlı yememesiydi.

 

 

Karnındaki acı kendini göstermeye başlamıştı. İlk başta uyuşan vücudundaki acıyı yeni yeni hissediyordu. İçi bulanmaya başlamıştı , gözlerini de açık tutmakta zorlanıyordu. Adamların gittiğini fark ettiğinde boş bir çabayla kendini toparlamaya çalıştı , ellerini toprağa basıp bedenini kaldırıp vücudunu arabaya attı. Sırtını gecenin karanlığında farları açık arabanın önüne attı.

 

 

Soluk alırken nefesi titriyordu. Artık gözlerini açık tutamıyordu , kendi kan kokusu burnuna çalınıyordu. Arabaya sırtını vermişti , gözlerini aşağıya diktiğinde kana bulanmış bedenini gördü. Niye çelik yelek giymemişti ki ? Neden bunu düşünmemişti ? Ama gerçi o hiç kullanmamıştı ki çelik yelek. Aklından bunlar geçerken parmaklarını yarasının üstüne dokundurmaya çalıştı. Karnındaki ağrı tüm bedenine dalga dalga vuruyordu. Dişlerini sıkmaktan kırılacaktı. O sırada ansızın aklına kurt geldi. Kurt nasıldı ? Hayatta mıydı ? Diye aklından geçen şey bilinci kapanmadan önceki son düşüncesiydi.

 

Loading...
0%