Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm : Yaralı Geyik

@takmakullan_

Dedesinin dağ evinden Batum’a doğru yol alırken hâlâ Türkiye sınırları içindeydi. Anneannesinin kendisine bahsettiği şeyler kafasını kurcalıyordu. Onlar seni korurlar , demişti anneannesi. Onlar seni bulurlar , demişti. Sormuştu kim bunlar diye ama anneannesinin de bilmediğini öğrenmişti ya da öyle göstermek istemişti , pek anlatmak istememişti sanki.

 

Şimdi avucunda tuttuğu gümüş kolyeye arada bakıyordu. Çok garipti. Hilal vardı , onun sivri uçları arasında yerleştirilmiş , yeşil taşlı sekiz köşeli türk yıldızı ve yıldızdan çıkan kanatlar. Taşın ne taşı olduğunu anlayamamıştı , genel olarak kolyenin anlamını anlamamıştı aslında.

 

Gece karanlığında giderken aniden bir şeye çarptığını hisseder hissetmez gözlerini kolyeden ayırıp aracı durdurdu. Farların aydınlattığı kadar dışarıyı gözetlerken bir geyiğe çarptığını fark etti. Daha sonrasında bacağından kan aktığını gördü. Geyiğin ayrıca yarası vardı.

 

Yaralı geyiğin bu halini görür görmez anneannesinin anlattığı şeylerden biri aklına düştü.

 

“ Biz Türk’lerde geyik işarettir , yol göstericidir. Bir geyiği görüyorsan iyiye yorulur amma velakin yaralı geyik aksinedir. Bela getirir , uğursuzluktur. Heleki yaralı geyik bir insana yaklaşıyor ise onun yarasına şifa olan el olmak gerekir. “ demişti seneler önce. Anneannesi hep böyle şeyleri anlatırdı , Suna ise dinleyip geçerdi ama bu sefer farklıydı , ciddiye almadığı şey ile karşılaşınca ürkmüştü ve içinden bir güç onu iyileştirmek için harekete geçmişti. Arabadan indiğinde yaralı geyik ona bakıyordu. Suna sakin kalmaya çalışırarak geyiğe yaklaşmaya başladı. Geyik ise bir kaç kere başını uzatıp geri çektikten sonra topallayan adımlarla uzaklaşmaya başladı.

 

Suna’nın beyninde yankılanan anneannesinin sözleri de onu harekete geçirmişti , o da peşinden gitmeye başladı. Bu durum neredeyse kovalamaca olmuştu , yaralı geyik gidiyor Suna peşinden geliyordu. Ama durum biraz farklıydı , Suna durunca geyikte duruyor sanki onun peşinden gelmesini istiyordu. Suna ise ormanın içinde geyik ilerledikçe daha çok ilerliyordu ama bir yerden sonra kaybolduğunu , dönüş yolunu bulamayacağını anlayınca geyiğin peşinden gitmeye başladı.

 

Suna geyiği takip ederken silah seslerini duyunca anında olduğu yere çivilendi. Nabzı hızlanırken tüm vücudu gerildi.Eli belindeki silahına giderken aklına anneannesinin istediği kolye geldi. Bir an arabada unuttuğunu düşündü , sonra elleri ceplerine gidince pantolonun cebinde olduğunu anladı. Hızla cebinden çıkarıp boynuna taktı kolyeyi , kaybetmek istemiyordu. O o an durunca geyikte durmuştu , üstelik silah sesleri hayvanı ürkütmüş daha da hızlı gider olmuştu.

 

Suna da korkmaya başlamıştı. Zifiri karanlıkta , tek başına , yol iz bilmez yalnızca geyiği takip ediyordu. Bu takipi yaklaşık beş on dakika daha sürdü. Sonrasında uzaktan aydınlık bir yer gözüne çalındı Suna’nın. Yaralı geyik ise oraya doğru ilerliyordu. Saatlerdir Suna iyileştirmek için peşine düştüğü geyiği kaybolmamak için takip ediyordu. Geyik hızla oraya giderken Suna durakladı , elindeki silahı daha bir sıkı kavrayıp derin nefes aldı , neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Sonra yaralı geyiğin ona baktığını gördü.

 

Yavaş adımlarla oraya yaklaştığında ilk başta farları açık bir araba gördü. Etrafı hızla kolaçan ettiğinde kimsenin orada olmadığını düşündü. Elinde silah ile yavaş yavaş arabaya yaklaştı arkadan , içinde birileri olabilir düşüncesiyle içini kontrol etti. Kimse yok mu ? Bu arabayı buraya kim bıraktı ? Ben bununla gidebilirim , diye düşünürken Suna bu sefer yaralı geyiğe yaklaşıp yarasına bakmak istedi , belki elinden bir şey gelir düşüncesiyle. Arabanın aydınlattığı tarafa doğru ilerlerken bir anda yerde bir insan gördü. Bu fark ediş onu korkutmuştu.

 

Adamın yaralı olduğunu gördü sonra hızla başını yaralı geyiğin olduğu yere çevirdi ama geyik yoktu. Tüm her yerde geyiği aradı ama yoktu. Neler oluyor , diye içinden geçirdi Suna sonrasında cebinden telefonu çıkartıp hemen 112’yi aradı ama telefon çekmiyordu.

 

“ Hay ben böyle işi. “ deyip hızla kulağından çekerken sinirle telefonu fırlatamadı ve cebine koydu. Sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes alıp adama yaklaştı. Adamın yüzünü seçtikçe tanıdık gelmeye başlamıştı. Yüzü hiç yabancı gelmiyordu , sanki bir yerden çıkaracaktı. Adamın yanına geldiğinde nabzını kontrol etti.

 

Yaşıyordu , adam hâlâ yaşıyordu. Demek silah sesleri buradan geliyordu , diye düşündü Suna. Arabada da zaten bir kaç yerinde mermi izleri vardı. Hızla elindeki silahı beline yerleştirip adamın yarasının nerede olduğunu bulmak için üstündeki gömleği açtı. Kana bulanmış gövdesinde kurşun karnının sağına saplanmıştı. Yarayı fark ettikten sonra aklına gelen ile geri ayağa kalktı.

 

“ Bu Batuhan KIZILTAN ! “

 

“ Batuhan.. Batuhan KIZILTAN ! “

 

“ Abimin düşmanı… “dedi dehşete kapılırken. Eli ağzını kapatırken ağzından çıkanları duymak istemiyordu. Bu karşılaşma imkansızdı.

 

“ Senin yaşaman gerek , seni kurtarmam gerek ! “ diyerek tekrar adama yaklaşıp nabzını kontrol etti. Hâlâ yaşama tutunmaya çalışıyordu adam. Suna arabaya gitti , tampon yapacak bir kaç şey lazımdı. Arabada hiçbir şey yoktu , bir telefon bir de eskilerin ulak kabı vardı , bir de eski parşömen dikkatini çeksede onunla ilgilenmedi. Arabanın bagajını açtığında da hiçbir şey bulamamıştı. Daha sonra arabanın arka kapısını açıp adamın başına döndü. Adamın üstündeki ceketin çıkarıp onu yerde sürüklemeye başladı. Daha sonra zar zor arabanın arkasına yatırıp çıkardığı ceketi alıp sıkıca yaranın üstüne tutturdu. Arabaya bindiğinde aklına bu gece kolyeyi aldığı dedesinin dağ evi geldi , buraya yakındı , telefon da çekiyordu. Hızla arabayı oraya doğru sürmeye başladı.

 

Son gaz eve gitmeye çalışırken hat çekiyor mu diye kontrol ediyordu , arada bir de araya bakıyordu. Neredeyse yarım saatlik yolu on dakikada almış eve getimişti. Arabadan indirmeden hemen 112’yi aradı daha sonra evine sokup bir yatağa yatırdı ve nabzını kontrol etti.

 

“ Hayatta kalman gerekiyor , bak bu kadar dayandın biraz daha dayan ! “ dedi. Daha sonra en azından yarasına tekrar tampon yapmak için hızla bir kaç şey getirdi. Hemen yanına oturup sıcak su ile gövdesinde ki kanları sildi.

 

O bunları yaparken kafasındaki düşünceler hiç dur durak bilmiyordu. Yaralı geyiği iyileştirmek için yola düşmüştü ama o onu yaralı haldeki abisinin düşmanına getirmişti. Neden abisiyle düşman olduğunu pek bilmiyordu , belirli öyle maziye giden bir düşmanlık değildi. Çoğu kişiyle düşman olduğunu hatırlar gibi oluyordu , pek dostu yoktu. Ama güçlü bir düşmandı , bunu biliyordu. Yük gemisi üretim fabrikası vardı , kaçakçılık yaptığını biliyordu. Yeraltında yaptığı işler sebebiyle adı kulağına bir kaç kez çalınmıştı ama onu ilk defa karşısında görmüştü , hep fotoğraflardan bilirdi.

 

Onu kurtarmayı başka bir sebepten dolayı istiyordu , kendisine borçlanmasını istiyordu. Bu gücü kendi safına çekmek istiyordu. Onu vezir gibi kullanmak istiyordu. Ne de olsa düşmanları ortaktı ama bunu şu an yalnızca kendisi biliyordu.

 

O bunları düşünürken temiz beyaz tülbentleri de katlayıp yarasının üstüne tampon yaptı. Yaptığı tamponu kuvvetlendirmek için etrafını sarıp bağlayacakken yarasının üstüne fazla basmış olacak ki adamın dudaklarından acı bir inilti koptu. Suna hızla elini tampondan kaldırırken sarmak yerine eliyle hafifçe tampon yapmaya karar verdi.

 

Zaman ilerlemişti ve Suna eliyle yaraya tampon yapıyor , kanlı tülbentleri değiştiriyordu. Bir an bu kadar çok kanının olmasına şaşırdı Suna. Gerçekten adam hayata sıkı sıkı tutunuyordu. Gözleri gövdesinde ve yüzünde durdukça aklına olmayacak şeyler geliyordu ve Suna kendine kızıyordu ama yine de aklından çıkaramıyordu bu gereksiz düşünceleri. Hemen gözlerini başka tarafa çekiyor ama düşünceleri durmuyor olayları bir bir sıralıyordu kendi lehine.

 

Şeytan diyordu , adamı kendine aşık et ve gücünü kullan diye ama Şuna hayır diyordu sonra içindeki ses tekrar konuşuyordu. Ne olacak sanki zaten düşmanlarınız aynı , adam da yakışıklı bir daha bu fırsat eline gelmez diyordu ve Suna tekrar içindeki sesi bastırmaya çalışıyordu.

 

Dağ başında oldukları için ambulans geç gelmişti. Şimdi aracın içinde hastaneye doğru gidiyorlardı. Suna şu an her şeyden çok onun hayata tutunmasını istiyordu , kendisine borçlu kalınmasını istiyordu ama gerçi ya hatır sayan biri değilse diye içindeki ses konuşuyor Suna tekrar o sesi bastırıyor Hayır diyor , öyle biri değil hem olsa bile en azından bir hayat kurtardım diye kendini avutmaya çalışıyordu.

 

Att’ler yaralı adamı hayatta tutmaya çalışırken aralarındaki bir konuşmaya Suna şahit oldu.

 

“ Kan lazım , hemen hastaneyi arayalım. “ dediklerinde Suna yavaşça konuşmalarına dahil oldu.

 

“ Ben kan verebilirim , eğer uyuyorsa. “ deyince bir kadın hemen ona döndü.

 

“ Kan grubunuz nedir ? “ diye sordu.

 

“ B negatif. “ dediğini duyunca kadın kafa salladı.

 

“ Uyuyor. Hemen alalım arkadaşın kanını ama yine de çok lazım hastaneyi de arayalım. “ deyip yanındaki att’lere iş verdi. Biri Suna’nın kanını alırken Suna gereksiz merakına yenik düşerek soru sordu.

 

“ Batuhan'ın kan grubu nedir ? “

 

“ AB negatif. “ dedi kadın ve Suna ona kafa sallayarak karşılık verdi.

 

 

§

 

 

Suna Batuhan'ı hastaneye getirdikten iki saat sonra ameliyathanenin önüne kapkara takım giymiş iki adam geldi. İlk önce hemşirelere Batuhan'ın durumunu sorduklarını duymuştu Suna , dikkati de adamlara kayarken adamlar konuşma bitince ona doğru yöneldiler. Suna adamların kendisine geldiklerini görünce oturduğu yerde dikleşti. Adamlardan biri bir adım önde durarak ona elini uzattı. Suna ciddiyetini koyarak ayağa kalktı adamın elini sıktı.

 

“ Merhaba. “ Diye karşılık vererek elini sıktı. Adamın gözleri boynundaki koyleye belli olacak kadar kaldıktan sonra konuşmaya başladı.

 

“ Batuhan beyi hastaneye getiren sizsiniz değil mi ? “

 

“ Evet , benim. Siz kimsiniz ? “

 

“ Biz Batuhan beyin korumalarıyız. Bir kaç sorumuz olacaktı. “

 

“ Buyrun. “

 

“ Batuhan beyi nasıl buldunuz ? “

 

“ Şans eseri. “

 

“ Biraz daha açıklar mısınız ? “

 

“ Neyini açıklayayım , karşıma çıktı. “

 

“ Gece vakti orada ne işiniz vardı ? Yanınızda başkaları da mı vardı ? “

 

“ Tek başımaydım. “

 

“ Peki oraya nasıl geldiniz , gece vakti ormanda mı yürüyordunuz zira Batuhan beyin arabasıyla getirdiğinizi düşünürsek başka araba yoktu orada. “ deyince Suna şaşırdı bu sorgulayıcılık karşısında. “

 

“ Arabam başka bir yerdeydi beyefendi. “

 

“ O zaman neden ormanın içinde gece vakti yürüyordunuz ? “ deyince Suna daraldı.

 

“ Düzene , belki deliyim. “

 

“ Hanımefendi lütfen zorlaştırmayalım iletişimimizi. “

 

“ Yaralı geyik gördüm , yaralı geyik görünce iyileştirmek için peşinden gidince patronunuzu gördüm. Oldu mu ? Bitti mi sorgulamanız ? “

 

“ Bitti , teşekkür ederiz. “ deyince Suna ciddiyetle kafasıyla onayladı , onlar gidince arkasında bağladığı ellerini çözüp koltuğa gergince kendisini bıraktı.

 

“ Ne değişik adamları var yaa ? Bu ne her şeyi öğrenme çabası ? “ diyerek yakındı.

 

 

§

 

 

 

Suna oturduğu koltuktan pencereden dışarıya bakıyordu. Aydınlık karanlığa galip gelmeye çalışıyordu. Gecenin son altıda biri , yeryüzünün en soğuk olduğu zaman , ayaz yalnız insanın bedenini değil ruhunu da tır tır titrettiği zamanda , alaca karanlıkta , kızıl tan vakti , alasayvan zamanı Suna düşünüyordu. Adının anlamı olan bu zamanı düşünüyordu. Bu zamanda başına neler geldiğini düşünüyordu. Bir bir yok olan ailesini düşünüyordu ve şuan yanında yatan tanımadığı adama nasıl güveneceğini düşünüyordu.

 

Kafasında bir plan kurmuştu ama adama güvenmesi gerekiyordu. İçindeki ses onu kendine kör kütük aşık edersen güvenirsin diyordu ama o bunu istemiyordu. O bu yola karakterinden ödün vermek için çıkmamıştı , doğru olanı yapmak , kardeşinin ailesinin intikamını almak , onlarca masumu katledenleri öldürmek için bu işlere kalkışmıştı. Vicdanı rahat etmediği için , vicdanını susturamadığı için yapılanları sineye çekmemiş , göz ardı edememişti.

 

Batuhan hastaneye geleli beş saat olacaktı , ameliyattan çıkmış uyanmasını bekliyorlardı. Suna da odada onun uyanmasını bekliyor , kendisini kurtaranın kendisi olduğunu bilmesini istiyordu.

 

Suna alasayvana dalıp gitmişken Batuhan'da kıpırdamalar olmuştu. Bilinci yavaş yavaş kendisine gelmişti. Boğazından sessiz bir inleme çıkmıştı. Yarasının acısını hissetmişti. Neler olduğunu tamamiyle hatırladığında gözleri açılmış tavana bakıyordu. Kendisini uykulu hissediyordu , zorlayamıyordu bedenini. Karnındaki ağrı yine dalga dalga azalarak bedenine yayılırken hastanede olduğunu anlayıp bakışlarını i etrafta gezdirdi. Hastane odasını görürken ayrıca bir kadının da odada oturduğunu gördü. Kafası karışırken o kişiye bakakaldı. Daha sonrasında bir ses çıkardı.

 

“ Kimsiniz siz ? “

 

 

Loading...
0%