@takmakullan_
|
Yaşadığımız için mi ölürüz
Yoksa ölmek için mi yaşarız ?
Hayat mıydı insanı zorlayan
İnsan mıydı yaşamayı zorlaştıran ?
~ yazardan
Suna Gürcistan'dan İstanbul'a dönmüştü. Ama tam olarak dönmüş müydü bilinmez. Aklı orada kalmıştı , orada yaşadıklarında , orada duyduklarında , orada gördüklerinde kalmıştı. Anneannesine yanında gelmesi için çok çabalasada yaşını almış kadın doğup büyüdüğü , en güzel anılarının olduğu yerde kalmak istemişti. Ailesinden bir anneannesi kalmıştı , abisini saymazsak.
Suna anneannesinin dediklerinden pek bir şey çıkaramamıştı. Onlar seni korurlar , demişti. Ama , demişti. Bu kolyeyi takınırsan gücün kadar düşmanın olur , dünyanın dört bir yanından sana saldırırlar , demişti.
Suna’nın hiç hasmı yok muydu ? Üç sene önce namı olan bir adamın torunu olarak yeraltı dünyasına üstelik kadın olarak girince ona karşı saf alanlar olmuştu. Dedesinin zamanındaki düşmanlığı sürdürenler olmuştu. Dedesinin zamanında nasıl ailesini yok edip mirasının üstüne konmak isteyenler varsa şuan onların sayısı bir o kadar artmıştı Suna’nın başa geçmesinden ötürü , onu küçük lokma gördüklerinden ötürü.
Üstelik gençti , yeraltı dünyasında insanlar Suna gibi genç olanlara tecrübesiz gözüyle bakıyorlardı , ufak görüyorlardı ama hiç hatırlamıyorlardı onlar zaten o dünyaya doğmuşlardı.
Aslında Suna ona rağmen uzak kalmak istemişti bu dünyadan. Daha yirmili yaşlarının başındayken nefret ediyor tiksiniyordu bu işlerden. Annesi ailesinin başındayken rahattı , sadece kendi geleceğini düşünüyordu , aklında buralardan uzaklaşıp normal bir hayat yaşamak vardı.
Babasının koltuğuna ağabeyi oturmuştu ama Suna onun ne denli kötü işler yaptığından bir haberdi. Annesiyle abisi sık sık tartışırdı son zamanlarda hem de şiddetli bir şekilde. Suna ise artık ağabeyini bu hayattan vazgeçiremeyeceğini anlayınca küçük kardeşinin üstüne titredi. Onu da kendi yanında götürme planları kuruyordu. İşletme okuyordu , payına düşen mirası alıp dünyanın diğer ucunda bir işletme açmak istiyordu , sürekli kardeşine yaşayacakları hayatı anlatıyordu , bu dünya umurunda değildi , babasız büyümüşken kendini başka bir acıdan korumak istiyordu.
Ama işler istediği gibi gitmemişti. Annesi içine doğmuş gibi ölmeden iki ay önce tüm ailesini toplayıp kararını açıklamıştı. Kendisinin yönettiği büyük bir oteller zinciri vardı , eşinden kendisine kalandan hariç Tilbe BAYSUNGUR , yeraltının namlı kabadayılarından Balabek HANZADE’nin tek varisiydi. Tilbe’nin omuzlarına binen yük ne kadar fazla olsa da büyük bir mirası vardı ve Tilbe evlatlarının nasıl kişiler olduğunu biliyordu.
Büyük oğlu Bahadır babası öldükten sonra onun bıraktığı kanlı, balçıklı tahta oturmuştu ve o taht her saniye oğlunu yutmaya başlamıştı. Bahadır daha yirmi yaşına girmeden babasının işlerini devralmıştı. Bunu yaptıran annesinin babası Balabek kızını işlerden uzak tutmak isterken torununu koruyacağına söz vermişti ama büyük hata yapmıştı. Çünkü para ve güç hırsı Bahadır’ı avuçları arasına almış onda insanlık namına bir şey bırakmamıştı. Tilbe bunu babası öldükten sonra oğluna hesap soracak kimse kalmadığında daha çok hissetmiş ve görmüştü. Elleriyle bir zalim büyüttüğünü düşündükçe yaradandan af diliyordu. Tilbe bu yüklü paranın masum insanlara zarar vermemesi için bir karar aldı , Bahadır’a vermeyecekti , küçük oğlu Alaz’a da vermeyecekti çünkü ağabeyi aklını karıştırır alır diye. Yalnızca kızına verecekti mirası , ömrü boyunca kendisine ve kimseye zarar vermeden rahat bir şekilde yaşasın diye.
4 YIL ÖNCE
Bazen her şey insanoğlunun düşündüğü gibi olmuyordu. İnsanın duyguları o kadar güçlüydü ki çoğu kişinin aklının mantığının önüne geçiyordu. Suna’nın annesi ölünce abisi Bahadır ona iyi davranmaya başlamıştı , sürekli sizi koruyacağım , ailemin intikamını alacağım lafları etti. Suna istemiyordu intikam almak , korkuyordu. Annesi öldükten sonra sahte bir ailenin içinde buldu kendini. Bir tek kardeşini korumak istiyordu artık ; ona içten bir şekilde kan bağını hissettiren kardeşini korumak , sakin bir hayat yaşamak istiyordu. Ama abisi kardeşi Alaz’ı da sözleriyle kendi safına çekiyordu , annemin kanı yerde kalmayacak diyordu. Alaz’ı kandırmıştı , başaramamıştı Suna kardeşini o içine çeken balçıktan kurtaramamıştı. Artık her yemeklerinde kavga eder olmuşlardı , sürekli kardeşimi bu işlere sokma , vazgeç şu zalimliklerinden diye bağırsa da iş işten geçmişti.
Bahadır üç kardeş yedikleri bir yemekte Alaz’ın mirasını da kendisine vermek istediğini söyleyince kafası atmıştı Suna’nın. O gece çok şiddetli bir kavga etmişlerdi. Gözünün kendi üstündeki mirasta olduğunu fark etmişti. O geceden sonra evden ayrıldı. Suna çekip gitmek istiyordu ama kardeşini burada bırakmak istemiyordu , sürekli kardeşine bırak bu işleri gidelim desede Bahadır Alaz’ın yüreğine intikam kıvılcımını bırakmıştı. O intikam hırsını her sözüyle harlarken eline tutuşturduğu silah ve göstermelik güç ile avcunun içine almıştı kardeşini.
Babasını pek hatırlamayan annesiyle büyüyen oğulun anne acısı yüreğinde kor olmuştu , intikam almak acısını dindirmek istiyordu. O saatten sonra Alaz Bahadır’ın piyonu olmuştu.
Büyük kavgadan sonra Bahadır tekrar Suna’nın yanına gidip özür dilemişti , yapmayacağım hiçbir şey gel eskisi gibi olalım ayağına bir restoranda yemek planı ayarlamıştı. Suna çekip gideceğini abisine söylemişti , Bahadır böyle bir şey olmasını asla istemezken tamam demişti , son bir kez yemek yiyelim , demişti.
Yemek gecesi üç kardeş çok eskiden olduğu gibi bir yemek yemişti , kavgasız gürültüsüz. Hatta Bahadır kardeşi Alaz’ı da alıp götürebileceğini söylemişti Suna’ya. Güzel bir yemek yiyip birbirlerine sözler vermişlerdi. Saat gece yarısını geçerken mekandan çıkmışlardı. Alaz ve Bahadır arabaya bindikten sonra Suna da kendi arabasına bindi. Tam peşpeşe hareket edecekleri sırada Bahadır gelen bir telefon ile araçtan inip uzaklaşırken arka araçlarındaki Suna da merakından bekledi onları. Başını abisinden çekip öndeki araçta tuttu ve onu yıkan gerçekliğe şahit oldu. Gözleri önünde kardeşinin içinde olduğu araç patladı.
Suna kulakları çınlarken öylece donup kalmıştı , ne olduğunu idrak etmeye çalışıyordu. Kendi arabasının camı patlamış üzerinde cam kırıkları sıçramıştı. Burnuna yanık kokusu çalınıyordu. Önündeki araç cayır cayır yanıyordu , bedeninde bir sıcaklık hissediyordu , şah damarı yanıyordu. Kulaklarındaki çınlama geçince çığlıklar , bağırışmalar duydu. Suna idrak edemiyordu yalnızca önünde yanan aracı izliyordu.
Bir yarım saat sonra hâlâ yavaş yavaş araç yanarken abisi yanına geldi ağlayan gözlerle. Suna sersemce ona döndüğünde beyninde yıldırımlar çakmış , olayı idrak etmişti. Ama kabullenmeyen bir tavırda sakince konuştu.
“ Kardeşimi bul. “ dedi. Abisinden istediği hareketi bulamayınca bağırdı.
“ KARDEŞİMİ BUL ! “
Bahadır aldığı tepkiyle sendelerken arabaya doğru ilerledi. Adamları bir ceset çıkardılar aracın içinden. Suna çıkan bedenle başını başka tarafa çevirdi , içi titredi , nefesi kesildi. Suna bir saat boyunca yanına varamadı tanınmayacak haldeki cesedin. Çıkan bedenin bacakları kopmuştu , ve yanmaktan kömür gibi olmuştu. Gözleri dolup dolup taşıyor karşısında ağlıyordu. Tam Bahadır emir verdi ki ceset alınsın diye Suna oturduğu kaldırımdan bir hıcımla kalktı.
“ HAYIR ! HAYIR ! İZİN VERMİYORUM ! “ diyerek karşısında dikildi Bahadır’ın.
“ DOKUNMA KARDEŞİME ! “ dedi bağırarak. Ve bağırırarak konuşmaya devam etti.
“ HEPSİ SENİN YÜZÜNDEN OLDU ! “ diyerek işaret parmağıyla hedef aldı onu.
“ SEN ÖLDÜRDÜN KARDEŞİMİ ! “ diyerek onu ittirdi.
“ O LAĞIMA SOKMA DEDİM ! “ diye bağırdıktan sonra tekrar ittirdi ve göğsüne vurmaya devam etti , bağırarak ağlıyor , kızıyordu Bahadır’a.
“ SEN BENİM KARDEŞİMİ ÖLDÜRDÜN ! “
“ SEN BENİM HER ŞEYİMİ ALDIN ! “ diye diye vurarak abisini geriye sendeletti , en sonunda gücü tükenip yere düştü. Abisi onu sıkı sıkı tutarken o artık çaresizce onun omzunda ağlamaya başladı.
“ NASIL ABİSİN SEN ! “
“ NE İSTEDİN LAN ÇOCUKTAN ! “
“ HİÇ Mİ ACIMADIN ! “
Nefes nefese abisinin göğsünde kaldı , gözünden yaşlar dur durak bilmeden akıyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu aklına kardeşiyle olan anıları geldikçe. Abisinin göğsünde belli bir süre ağladı daha sonra ayağa kalkıp yavaş yavaş kardeşinin yanına geldi. İçindeki yangını söndürmek adına derin bir soluk çekti ciğerlerine.
“ Allah'ım dayanma gücü ver. “ diyerek baş ucuna oturdu. Tekrar derin bir nefes aldıktan sonra parmaklarını kafasına dokundurmaya çalıştı. Yanık ceset kokusu , kan kokusu burnuna geldikçe içi dolup dolup taşıyordu.
“ Suna , hadi eve götüreyim seni. “ dedi abisi yanına gelip.
“ Yalnız bırakın bizi ! “ dedi sertçe.
“ Suna , yapma. “
“ Siktir olup gidin buradan. “ dedi sesini yükselterek. Abi daha fazla ısrarlamazken Suna’nın gözlerinden yaşlar aktı.
“ Kardeşim. “ dedi ağlamasını bastırmaya çalışarak. Boğazındaki düğüm iğne gibi batmaya başlamıştı , yutkunduktan sonra kardeşinin ölü bedenine dokundu sonrasında gövdesini kendine çekip dizi yerleştirdi. Yanmış saçlarını ağlayarak okşadı. Bacakları kopmuş , et parçaları yanmıştı , gözü oraya değince başını başka yöne çevirip gözlerini yumdu. Yüreği inip kalkarken acı içine çarpmıştı.
Artık bir ailesi kalmamıştı. Suna kendini hiç bu kadar yalnız , hiç bu kadar tek başına hissetmemişti. Hayallerini anlattığı kardeşinin yanmış , parçalanmış bedeni kollarının arasındaydı. Ağlaya ağlaya gözleri kurumuştu ama yüreğindeki acı bir nebze olsun hafiflememişti.
Zaman ilerlemişti , alasayvan vaktiydi. Yüreğindeki intikam ateşi sebebi olmuş , adı olan ateş onun eceli olmuştu. Annesinin acısını dindirmek isteyen bir çocuğun sonu olmuştu intikam hırsı. Yüreğindeki intikam ateşi harlandıkça harlanmış en sonunda tüm bedenini kaplamıştı.
Kızıl tan vakti , yeni günün doğuş sancılarında Alaz’ın ruhu gökyüzüne çekilirken yüreğindeki korsan bir kıvılcım düşürdü Suna’nın yüreğine. Kardeşinin sonunu getiren intikam ateşi kendi yüreğine de düşmüştü. Kardeşinin masum olduğunu , çok güzel hayalleri olduğunu ve daha yirmi yaşına bile basmadan yanarak can verdiğini hatırladıkça içine düşen kıvılcım harlandı. Suna sakinleşmek için içine çektiği her nefeste yüreğini kaplayan intikam ateşini harları ve o anda , o günün en soğuk anında , gece bitimi gün başlangıcında , tüm gökyüzü kan rengini aldığı anda bir and içti Suna.
“ Kanını yerde koyarsam senin kanında boğulayım kardeşim. “
“ Bana bu acıyı yaşatanlar bu acıyı yaşamadan ölmeyecekler. “
“ And olsun ki bütün zalimleri öldüreceğim. “
“ And olsun ki Alaz’ımın sonunu getiren abi senin ecelin olacağım. “
“ Senin ecelin olacağım ki başka kimseyi kurban edemeyesin , başka kimse bu acıyı yaşamasın. “
“ And olsun , Bahadır BAYSUNGUR seni ben öldüreceğim ! “
“ And olsun ! “
“ And olsun… “ Diyerek sayıklayarak başını kardeşinin başına koydu.
§
“ Suna , Gürcistan'da bir şey yaşamadın değil mi ? “ diye sordu babasının eski sağ kolu Suna’nın da şimdi en güvendiği adam olan Çetin.
“ Niye sordun ki ? “ dedi Suna gözleri kısımlarak.
“ Akın , bir gece kaybolduğunu sabah eve geldiğini söyledi. “
“ Dedemin dağ evine gitmiştim. Ha bu arada Çetin amca ben de sana bir şey soracaktım. “ deyip otel odasındaki odasına gidip kasadaki ahşap kutuyu alıp tekrar yerine geldi. Kutuyu açıp içindeki kolyeyi eline aldı ve sonrasında Çetin’e uzattı.
“ Bunun bir anlamı var mı ? “ diye sordu.
“ Bilmiyorum , ilk defa gördüm. Sen nereden buldun. “
“ Anneannem verdi. Bunu takınırsan seni korurlar ama dünyanın dört bir yanından düşmanların olur , dedi. Sence tanınmalı mıyım ? “ deyince Çetin anlamamışça baktı.
“ Kim koruyormuş seni ? “ diye sordu Çetin.
“ Bilmiyorum , anneannem de bilmiyormuş. “
“ Başka bir şey demedi mi ? “
“ Yok demedi. “
“ Allah Allah. “ dedi tecrübeli adam elindeki kolyeyi kurcalayarak.
“ Çolpan hanıma kim vermiş bunu ? “
“ Onlar vermişler dedi. “
“ Başka bir şey bilmiyor mu yani ? “
“ Çok zorladım belki söylemiyordur diye ama yok , gerçekten başka bir şey bilmiyor. “ dedi. Çetin elindeki kolyeyi tekrar Suna’ya uzatırken ahşap kutu da bir de rulo şeklinde bir parşömen gördü.
“ O ne ? “ diyerek işaret etti.
“ O önemli bir şey değil yaa ! “ diyerek kutuyu kapattı.
“ Sence takınmalı mıyım davette ? “
“ Bilmiyorum ki ? Sen korunacaksan düşmanının olması kaç yazar ki ! Bence takın belki kim olduklarını belli ederler. “ deyince Suna kafasını salladı.
“ Yarınki gece için her şey hazır değil mi ? “ diye sordu Suna.
“ Evet ama başka bir sıkıntı var. Biz şimdi ÜÇOK’ların yönettiği ticaret masasına katılırsak bunlar bize tam olarak ne taşıttıracaklar ? “
“ Bizim istediğimiz şeyleri taşıttıracaklar. “ dedi Suna sorarcasına.
“ Ya masanın kararı senin istemediğin bir karar alıp uyuşturucu taşıttırırlarsa ? “
“ Ben o masaya tek başıma oturmuyorum ki Çetin amca. AKBERGÜ ailesinden iki kişi , GÜMÜŞDAĞ ailesinin lideri o masadalar. “ deyince Çetin sıkıntıyla başını salladı , başlarına polisin bela olmasından çekiniyordu yoksa o da biliyordu illa bir sorun çıkıyordu bu işlerde.
“ Bu masada yaptığımız işler daha da tanınır ve güçlü kılacak seni o yüzden şart. Ama bu işler için gemi sayımız az , üç tane büyük yük gemisi lazım. “ deyince kafa salladı Suna , kimden alacağını iyi biliyordu.
“ Çetin abi aslında benim sana bir sorum daha var ! “
“ Sor kızım. “
“ Abi bu KIZILTAN’lar abim ile niye düşmanlardı ? “ diye sorunca Çetin şaşırdı.
“ Niye sordun ki ? “ dedi tedirgince ,
“ Merak ettim , gemi deyince aklıma geldi. “
“ Aralarında bir ticaret yaptılarsa sorun çıkmış olabilir. “ diye bir şeyler salladı.
“ Yok , son zamanlarda hatta abim babamın işlerini devraldığı zamandan beri bir iş yapmamışlar. “ diye üsteleyince Çetin daraldı.
“ Babamın zamanından düşmanlarmış sanırım hatta babam annemle evlenmeden önce. “ deyince Çetin’nin beti benzi sarardı.
“ Ya kızım baban annenle evlenmeden önce iyi bir adam değildi. “ deyince Suna bir şeyler saklamaya çalıştığını anladı , zira babasının sağ koluydu , bilmemesini düşünmüyordu.
“ Yani Çetin abi ? Bana gerçeği söyle , söyle ki ona göre hareket edeyim. “ deyince Çetin ayaklandı.
“ Önemsiz bir konuydu , hâlâ hasımlık tutmaları bile gereksiz. “
“ Çetin amca ! Anlatmanı istiyorum. “ dedi sertçe , sağ kolu olarak yanında tuttuğu adamın kendisinden bir şeyler saklamasından hazzetmemişti.
“ Kızım , baban Tugay KIZILTAN'ın bacısını seviyordu. “ deyince şok oldu Suna. Bunu asla bilmiyordu , tahmin bile edemezdi.
“ Yani , sonra ? “ dedi merakla.
“ Kadını öldürdüler. “ deyince anlayamadı Suna , kaşları havalandı , gözleri yuvalarında büyüdü.
“ Nasıl yani ? Kendi kardeşini mi öldürdü ? “ diye sordu hayret içinde.
“ Yani , evet. Ondan dolayı. “ deyince Suna inanamadı.
“ Ne ? Yok artık ? İnsan kendi kardeşini öldürür mü ? “
“ Yani…babana kaçarken öldürmüşler. “ dedi toparlamaya çalışırken.
“ Niye hep böyle oluyor ? Niye hep masumlar ölüyor yaa ! “ diye üzüldü Suna.
§
“ Turan ŞEHİDOV. “ dedi Batuhan adamın elini sıkarken.
“ Bu gelişi neye borçluyuz , Batuhan KIZILTAN ? “
“ 35 sene öncesine. “ deyip karşılıklı koltuklara oturdular.
“ Taa sen doğmadan önce , niye eskiyi deşersin de hele ? “ dedi şüphesini sözleriyle kapamaya çalışarak.
“ Beş yıl önce otuz beş yıl öncesine ışık tutunca bende geçmişi deşmeye başladım. “ dedi Batuhan.
“ Ve şimdi yine ışık tutmanı isterim. “
“ Sözlerime olan tavrın hoşuma gider , beni şereflendirdin. “ deyince Batuhan başını eğdi.
“ Sen bana babanın katili BEBUTAŞVİLİ ailesi dediğinden beri düşünürüm. “
“ Bu arada benim bunun hesabını BEBUTAŞVİLİ Gürcülerine sormamam ne benim bu meseleyi önemsemememdir ne de senin sözlerini kulak ardı etmemdir. “ deyince Turan da başını eğdi , teşekkür babında.
“ Evvela geçmiş olsun , kötü hastalık atlatmışsın. “ dedi Batuhan , Turan ŞEHİDOV'a.
“ Sağolasın. Duydum ki sende yaralıymışsın. Sana da geçmiş olsun. " deyince Batuhan şaşkınlığını gizleyemedi.
" Kafkasyadaki kartalın sabah avladığı hayvanı da bilirsin değil mi ? " dedi şaka babında ve ikisi de gülüştüler.
“ Daha deminki konuya gelince , ben de düşündüm. Bu adamlar neyine güvenip babamı öldürdü hem de onlara girip çıkan neydi ki atamı öldürdü. “
“ Diye düşündüm doğruyu söylemek gerekirse. “ deyip sözünü bitirdi.
“ Haklısın , doğru düşünmüşsün. Bunu bana danışman beni yüceltti , varolasın lakin bunun yanıtı bende yoktur. Ama dilersen soruştururum. “ deyince Batuhan kafasını salladı.
“ Var olasın. Var mı bizden istediğin bir şey , yapacağımız bir iş ? “
“ Canının sağlığı. “ diye karşılık aldı Turan ŞEHİDOV’dan. Ardından el sıkışıp mekanını terk etti. Arabasına bindiğinde yanına gelen Çebi konuştu.
“ Şef bir sıkıntı var. “ deyince gözlerine baktı Batuhan.
“ Mardin’e giden tırlarımızı yakmışlar. Adamları da öldürmüşler. “
|
0% |