@takmakullan_
|
Ve bazen bir şey düşünemezsin. Bazen düşüncelerinden hızlı akar zaman.
Batuhan başını arkasına çevirmesiyle kan davalı olduğu ailenin lideriyle bakıştı. Aklında ise annesinin söylediği söz yankılandı.
Suna halanın ölmesine sebep olanlar , Ertan BAYSUNGUR'dur.
Batuhan karşısındaki adamı başından beri sevmezdi ama ailesinden birinin canını aldıklarını duyunca onlara daha da bir kinlenmişti. Genç yaşında halasını canından etmişlerdi. Bahadır ise gördüğü kişiyle kaşlarını havalandırdı , ukala ir gülüş dudaklarında yer etti. Batuhan'ın gülümsemesi buz gibi bakışlara çevrilmişti. Kitlenmiş bir şekilde düşmanına bakıyordu.
“ Vayy kimler buradaymış. “ dedi Bahadır yılışık bir şekilde, Batuhan’a doğru bir adım atıp. Batuhan’nın yüzünde mimik oynamazken ifadesinde öfke ve sinire dair bir imge dahi yoktu.
“ Sen benim karşıma çıkabilir miydin yaa ! “ dedi aynı tonda. Batuhan ise duyduğu şeye tepki vermemeyi seçti. Suna ise merdivenlerden inmiş , konuşulanları duyacak kadar uzakta duruyor o da herkes gibi onları izliyordu.
“ Sen ne cüretle benim kardeşimin davetine geliyorsun ! “ dedi alaylı tavrını bırakıp ciddiyetle konuşurken.
“ Canına mı susadın ! “ deyip konuşmasını bitirince Batuhan sakin bir tavır ile başını az ötelerindeki Suna’ya çevirdi ve bir kaç saniye sadece baktı. Suna da aynı Batuhan gibi tepkisiz bir ifadeyle ona karşılık verirken Batuhan bakışlarını çekip karşısındaki hasmına dikti.
“ Bizzat Suna hanımın davetiyle buradayım. “ deyip durdu bir süre. Ardından yüzündeki ilk ifade belirirken dişlerini sıkıyordu.
“ Şuan bunları diyen çeneni kırmıyorsam bil ki onun hatırı için. “ dedi öfke saçan gözlerle. Her kim ki ikisinin de bakışlarını üstünde hissetme dili tutulur , dizlerinin bağı çözülürdü ama iki dişli rakipte birbirinden güçlüydü.
Bahadır aynı alaylı ifadesini takınırken başını kardeşine çevirdi. Suna ise ona sert bir ifadeyle bakıyordu , yine bir işini berbat etmesini istemiyordu. Tam o sırada mekanın koruma şefi Suna’nın yamacına gelerek konuştu.
“ Efendim , iki beyefendi ve yanındakiler silahlarını teslim etmeden içeri girdiler. “ dedi. Suna ise abisinden daha çok Batuhan'a şaşırmıştı , böyle bir densizliği abisinden beklerdi ama Batuhan'a şaşırmıştı. Suna başını onaylanmış bir şekilde salladıktan sonra gözlerini yumarak hızla derin bir nefes aldı. Eteğinin önünü tuturak yanlarına vardı.
“ Benim mekanımda , benim davetimde hiç kimse artistlik yapamaz , racon kesemez ve başka birine tehditte bulunamaz. Bunu yapanı beni tanımıyor sayarım ona göre davranırım. “ dedi. Bütün gözler ona çevrilmiş , ağzından çıkan her kelimeyi sır tutuyorlardı.
“ Buradaki davetlilerimin can güvenliğinden ben mesulüm. Hepsi , sağ olsunlar , beni sayıp canlarını bana emanet etmişken sizin bu saygısızlığınızı görmezden gelecek değilim. “ dedi sertçe.
“ Sizin korunmanızdan ben sorumluyum. Şimdi lütfen , geceye devam etmek istiyorsanız , silahlarınızı teslim edin. “ deyip ikisinin de ortasındayken ellerini uzattı ve ikisininde gözlerine baktı. Bahadır , Batuhan'dan gelecek hamleyi beklerken o direkt Suna’ya bakıyordu. Ve göz göze geldikten sonra da belindeki silahı alıp kabzasını Suna’nın avucuna bıraktıktan sonra namluyu Bahadır’a doğru çevirip konuşmaya başladı.
“ Bunları sizden duydum , emin oldum. Silahımı size emanet ediyorum , gece sonunda da sizden alırım. “ deyip elini çekti namlunun üstünden. Batuhan'ın bu davranışı Suna'nın yüreğini ferahlatmıştı.
Suna namlusu Bahadır’a dönük silahı kavrarken başıyla onayladı , ardından ciddiyetle gözleri abisine kaydı. Abisi belinden silahını çıkardı , elinde çeviridikten sonra havaya kaldırdı ve Suna’nın gözlerinin içine bakarak silahı ardındaki adamına uzattı. Suna abisine gıcık olsa da bu davranışı da başıyla onayladıktan sonra etrafta dolanarak konuştu.
“ Arkadaşlar adına sizlerden özür dilerim , lütfen geceye kaldığımız yerden devam edelim. “ dedi. O sırada kendine ayrılan , Çetin’in bir iş adamıyla konuştuğu kokteyl masasına yöneldi. Bahadır’ın koluna Orhan AKBERGÜ girip onların masasına götürürken Batuhan ve ardındaki Alper , babasının dostlarından Kıraç GÖKMEN’in yanına geçtiler. Yanında da Kutay Darhan da vardı.
“ Uyma şuna evlat. “ dedi Kıraç GÖKMEN. Batuhan ise gergince başını salladı. Boş yere gerilmişti yine.
“ Hiçbir şey yapamaz o ! Kız kardeşi bile onu alt eder ! “ dedi Kutay Darhan , Bahadır’ı aşağılayarak.
“ Valla kıza helal olsun ! Yürür gider. “ dedi Kıraç.
“ Suna hanımı gördükçe annesini görür gibi oluyorum. Onun gibi aynı. “ dedi Kutay DARHAN.
“ Zavallı kadın … Sonları aynı olmaz umarım. “ diye devam etti Kutay.
“ Niye öyle dedin ki ? “ diye sorguladı Batuhan.
“ Annesi , Ertan BAYSUNGUR'a gönül verince kadının hayatı değişti. Balabek HANZADE bile engel olamadı , o kadar seviyordu. “
“ Bahadır da babasına çekmiş. “ dedi Kıraç.
“ Ama ondan daha beter , Ertan hastalanınca akıllanmıştı , bu meymenetsizin düzeleceğine aklım ermiyor. “ diye de devam etti içindeki kini kusmaya. Batuhan'ın ise canı daha farklı bir şeye sıkkındı.
“ Mardine gidecek sevkiyat iptal. Adamlarımı öldürüp tırları yakmışlar. “ dedi ticaret masasının şu anki lideri Kutay’a , Batuhan. Öfke onu ele geçirmişti , şu sıra hiçbir işi rast gitmiyordu , ayrıca çözmesi gereken bir sistem vardı. Kardeşi ona karşı çıkmış ortalıklarda bir başına " vurun beni " der gibi gezerken ne yapacağını şaşırmıştı.
“ Kimin yaptığını düşünüyorsun ? “ dedi Kutay sakince.
“ Bahadır’ı mı düşünüyorsun. “ diye araya girdi Kıraç GÖKMEN. Batuhan gergince başını iki yana salladı.
“ Keşke o yaptırsaydı diyeceğimiz biri , bana kalırsa. “ deyince Kutay ve Kıraç dediğini anlayamadı.
“ Yani ? “ dedi Kutay aynı sakinlikle.
“ Bahadır bizim ticaret masamıza saldıracak kadar salak değil , o direkt bana saldırmayı bekliyor. Daha güçlü biri olması lazım , sonuçlarını göze alabilen biri. " dedi Batuhan.
“ Yanlış düşünmüyorsun. Olabilir. " diye onu onayladı Kutay.
“ Bence bunu yaptıran kişi bana , bizim masamıza değil de sevkiyatın ulaşacağı kişiye zarar vermek istiyor. “ dedi Batuhan , tüm olasılıkları düşünüyor ve bunu atlamak istemiyordu.
“ Ama emin olamayız , hem böyleyse işin içinden çıkmamız daha da zorlaşacak. “ dedi Kıraç.
“ Peki ya ATAMAN'lar ? “ diye bir soru yöneltti Kutay DARHAN. Batuhan'a Elçin yüzünden hasım olduklarını hatırlatmıştı.
“ Bilmiyorum. “ dedi Batuhan allak bullak bir şekilde.
“ Onlar yapmış olsaydı , şimdiye gövde gösterisi yapmaya gelirlerdi. “ dedi Kıraç onlara uzak bir masayı başıyla işaret ederek. Onlar orada konuşurken birlikte iş yaptıkları ticaret masasının diğer üyeleri de geldi.
Suna’nın ise yanına bir mafya geliyor, diğeri gidiyor. Onu tebrik ediyorlar ve dostane yaklaşıyorlardı. Bazen de Suna masalara gidiyor , onlara hoş geldin diyordu. Gözleri sürekli Kapgar'ı görüyordu. Herkesle iletişimini düzgün bir seviyede tutuyor ve Suna’nın kurduğu lojistik şirketinden bahsediyordu. Çoğu kişi onun babasını tanıyordu ve gördükleri kişiyle ufakta olsa şaşırıyorlardı. Babası çok gaddar ve zalim biriyken oğlunun bu kadar efendi ve düzgün olması herkesi şaşırtmıştı. Kapgar arada bir Suna’nın yanına geliyor , gözlerinin içiyle gülümsüyor ve onu rahatlatıyordu ama sanki söyleyemediği diline takılan bir şey var gibiydi. Sürekli bir şey diyecek oluyor sonra ağzını geri kapıyordu. Suna ise Kapgar'ın yanında kendini bir garip , bir hoş hissediyordu. Dört sene öncesine dayanan dostluklarında Kapgar'ın onu sevdiğini , kendisinden hoşlandığını hatırladıkça düşünüyordu. Bir keresinde Kapgar ona açıldığında Suna bunu reddetmiş ve arkadaş olarak devam etmişlerdi. Ama Kapgar'ın pek arkadaş gibi devam etmediğini seziyor ve arkadaşlarının da en azından bunu tek bilen Zeren'in bu konuda Kapgar'ı desteklediğini biliyordu. Bazen de düşünüyor , gerçekten hayatımda onun gjbi birine ihtiyacım var diyordu ama bir türlü gönlü istemiyordu Kapgar'ı. Aklının dediğine kalsaydı şimdiye evlenmiş bile olabilirlerdi.
Gece ilerlemiş ve bu sakinlikle devam etmişti. Suna bir ara boş kalınca Zeren Suna’nın yanına geldi.
“ Suna burası ney böyle ? Ben burada duramam. “ dedi yamacına gelerek. Suna ise herkese göz gezdirdikten sonra Zeren’e döndü.
“ Alışıyorsun Zeren. Onlardan biri olunca… “
“ Senin moralin mi bozuk ? “
“ Yok yaa , gerginim biraz. Şu gece olaysız bi bitseydi. “ deyince Zeren destek olmak babında elini sıktı.
“ Senin arkandan konuşulanları duymadın mı ? “
“ Herkes seninle iş yapmak istiyor. “ dedi Zeren gülümseyerek. “
“ Bu gece yalnızca yüzüme gülümsüyorlar Zeren. “
“ Ama daveti beğendiler. “
“ Evet , onları içinde iyi oldu. Bu gece çoğu birbiriyle ticaret için anlaştı. “ dedi Suna. O sırada yanına abisi Bahadır geldi. Bahadır selam verdikten sonra Zeren’e bakınca Zeren istemeyerek yanlarından ayrıldı. Suna’nın ise aklından abisiyle ilgili düşünceleri geçiyordu , hâlâ ona karşı ciddi ve bir yabancı gibiydi.
“ Her geçen gün beni şaşırtıyorsun Suna. “ dedi normal bir tavırla.
“ Niye ? “ dedi Suna soğuk bir şekilde.
“ Dedemin şirketini işletmek , lojistik işine başlamak , mafyalarla ticarete oturmak… Özellikle bu gece , çok değişmişsin. “
“ Bu beni sen yarattın abi. “ dedi yıllar sonra , gözlerine acıyla bakıyordu.
“ Hayır Suna , yalnızca kendini avutuyorsun. “
“ Sen de Alaz gibi bu yolu seçtin. “ deyince acıyla gülümsedi Suna.
“ Seçmek… Alaz mı seçti ? - “ Tam devam edecekti ki durdurdu kendini. Derin bir nefes alıp ciddileşti.
“ Babamdan bana kalan mirası alacağım , haberin olsun. “ deyince Bahadır da ciddileşti.
“ Sebep ?! “
“ Ne sebep ?! Canım istedi alacağım , miras benim değil mi ? “
“ Yetmiyor mu koca HANZADE mirası ? “
“ Burası seni ilgilendirmez. “ dedi net ve kısa bir karşılıkla Suna.
“ Vermiyorum. “ dedi Bahadır kesin bir yanıtla.
“ İyi , avukatıma dersin bunu artık. “ deyince Suna , Bahadır şaşırdı.
“ Yok yaa ! Ben gençliğimi , hayatımı vereceğim şirketi büyüteceğim sen de gelip miras diyeceksin öyle mi ?! “ dedi sinirlice. Suna’nın yüzü ise buz gibiydi.
“ Alaz’ımın mirasını aldığına say. “ deyince Bahadır gene şok oldu.
“ Sen ne değişmişsin ne paragöz olmuşsun yaa ! “ deyince Suna abisinin yüzüne acıyla baktı. Gerçekten paraya taptığını gördü bir kez daha.
“ Tamam. Anlaşma yapalım. Sen bana kardeşimin canını alanların canını ver , ben de çekimleyim mirastan. “ dedi yüzüne donuk bir şekilde bakarken. Bahadır ise işittikleriyle öylece kalmış , bir şey diyememişti.
“ Ben… bilmiyorum. “ deyince Suna’nın yüreğindeki köz tekrar harlandı.
“ Bul o zaman. “ dedi ve terasa çıktı. Yüreğindeki yangını biraz olsun gidermek , biraz olsun serinlemek istemişti. Terasın korkuluklarından tutup İstanbul'u izlemeye daldı. Geçmişini aklımdan silemiyor , yerine farklı bir düşünceyi koyamıyordu. Yüreğinde tutuşan intikam ateşinin abisini öldürmesiyle son bulacağını düşünüyordu. Beyninde yankılanıyordu abisinin sözleri.
Şaşırtıyorsun beni.
Sende bu yolu seçtin.
Dakikalar sonra yanına gelen kişiyle düzelmeye çalışsa da kimin geldiğine bakmamıştı. Kokusunu aldığında bir tuhaf olmuştu. Başını çevirdiğinde göreceği kişinin canını kurtardığı adam olmasını beklemiyordu. İstemsizce ikisi de birbirine bakıp gülümsedi. İlk konuşan Batuhan oldu.
“ Yorulmuşa benziyorsun. “ deyince Suna'nın yüzündeki gülümseme büyüdü.
“ Sende iyileşmişe. “ deyince Batuhan da kocaman gülümsedi. Batuhan normalde kadınlarla böyle iletişime geçen biri değildi ama asıl mevzuya nasıl gireceğini bilmiyordu.
“ Gidiyorsun sanırım. “ dedi Suna gözlerine bakarak , onda olan emanet için geldiğini düşünerek.
“ Şimdi değil. “ dedi Batuhan. Suna ise başıyla onaylayarak yönünü tekrar İstanbul’a döndü , şimdi aklındakiler gitmiş rahat hissediyordu Suna. İkisi de yan yana terasın korkuluğuna ellerini koymuş İstanbul'u izliyorlardı. İkisinde aklında birbirleri ile ilgili binlerce soru olmasına rağmen susuyorlardı. Bir kaç dakika geçmedi ki Batuhan konuştu.
“ İstanbul , sanırım özletmiş kendini. “ dedi Suna’ya başını dönerek. Suna ise İstanbul'a bakmaktan geri durmayarak konuşmayı sürdürdü.
“ Özlenmeyecek gibi mi ki ? “ dedi şehrin efsununa kapılmış bir vaziyette.
“ Şehr-i İstanbul. Konstantinopol. Adına onlarca milletin şiir yazdığı şaheser. “ dedi Suna. Batuhan Suna’yı seyrediyordu , Suna da İstanbul'a bakarak anlatıyordu.
“ Özlediğim kadar kıskanıyorum İstanbul'u. “
“ Onun yerinde olmak isterdim. Onun kadar değerli , onun kadar önemli ve onun kadar güçlü. “ Batuhan Suna'nın dudaklarından dökülen her cümleye hayret edip kulağına nasıl bu kadar şiirsel geldiğini düşünürken bir yandan da ilk defa yeni tanıştığı bir kadının ona bu kadar samimi olması vuruyordu.
“ Belki sende başka birinin İstanbul’usundur. “ dedi Batuhan Suna’ya bakarak. Suna ise duyduğu şeyle başını ilk kez Batuhan'a çevirdi ve gözlerinin içine baktı. Gözler birbirlerine hiç yabancı gelmiyordu , bu gereksiz yakınlık ikisini de rahatsız etmiyordu. Batuhan'ın kurduğu cümle Suna'nın aklını bulandırırken bir an kendisini sevdiği ihtimalini düşündü. Neden böyle bir şey dediğinin peşine düştü kendi içinde. İçi içini yiyor yanıtını bulamadıkça " niye böyle bir şey dedin ? " diye sormak istiyordu içindeki Suna. O sırada Suna’nın gözlerindeki gözler hareketlendi ve aşağı kaydı. Suna göz rengini yeni fark ettiği adamın sesini işiterek düşüncelerinden sıyrıldı.
“ Kolyeniz güzelmiş. “ dedi Batuhan gözlerini kolyeden çekmeyerek. Suna gülümser gibi içindeki nefesi verdikten sonra karşılık verdi.
“ Sizinde yüzüğünüz güzelmiş. “ dedi Suna gülümseyerek , az biraz önce parmağında fark ettiği şeyi.
İkisinin de taşı aynı renkti ve Suna aynı taş olduklarını tahmin etti Batuhan gibi , taşın anlamını ise gündüz öğrenmişti. Şimdi gözleri Batuhan'dan çekilip parmaklarındaydı. Batuhan yönünü değiştirip yüzüğüne bakarak onunla uğraştı. Kolyeye baktığında aklına kendisine ulak gönderen sistemin mührünü hatırlamış ve Suna'nın bir ilişkisi olduğunu düşünmüştü ama şimdi aldığı karşılıkla aklı Sarp’a gitmişti bir anlığına.
“ Yada taşı güzel incelikli bir tercih. “ dedi Suna. Batuhan ise Suna’nın bu bilgiyi bildiğini anlamasıyla gözlerini gözlerine çıkardı. Kadın her seferinde Batuhan'ı hayrete düşürüyordu.
“ Aile yadigarı , ya sizin kolyeniz ? “ dedi Batuhan , kolyenin peşini bırakmak istemiyordu.
“ Benim de öyle. “ diye bir yalan uydurdu Suna , ama o da mührü görmüştü. Batuhan’ın kolyeyle bu kadar ilgilenmesi ve ayrıca mührün olduğu parşömeni onun arabasından almış olması Suna’nın aklında düşünceler oluşturmuştu. Anneannesinin dediği “ onlar “ kişilerinden olduğunu düşünmeye başlamıştı Suna.
“ Ama sizinkinin anlamı daha fazla bence. “ deyince Batuhan , Suna bu konu hakkında bir şeyler öğrenmek için daha da açtı konuyu.
“ Sizce ne anlama geliyor ? “ deyince , Batuhan'ın gözleri tekrar kolyeye değdi.
“ Sekiz köşeli Türk'lerin değer verdiği bir taştan yapılmış bir Türk yıldızı ve altında hilal. Benim aklıma Azerbaycan bayrağını getirse de hilalden çıkan kanatlar... “ dedi ve durdu.
“ Bir melek kanadı olmadığı aşikar. Bu bütünlemeye uyacak tek kuş kanadı kartalındır. Bu da aklıma Kazakistan bayrağını getirse de Selçuklu Devleti'nin sancağındaki çift başlı kartal da olabilir. “ dedi Batuhan. Suna ise duyduklarından etkilenmişti , Batuhan çok güzel tasvir etmişti.
“ Yani ? “ dedi Suna gözlerini kısarak , tek ve genel bir anlam istiyordu ondan , aklındaki şüphelere kanıt değerinde.
“ Çok daha anlamlı yani. “ dedi gülümseyerek. Suna ise bu yanıttan beklediğini alamamıştı ama yine de gülümseyerek karşılık verdi.
“ Bu arada , siz benimle neden bir görüşme istemiştiniz ? “ diye sordu Suna merakla. Batuhan'ın , Suna'nın bu konuya değinmesiyle işi kolaylaşsa da nasıl diyeceğini seçmeye çalışıyordu.
“ Bir kağıt vardı arabamda. Eski bir kağıt , parşömen. “ diyerek konuya girdi Batuhan.
“ O gece , tuzağa çekildiğim gece arabamdaydı. Sabahında aracımda bulamayınca sizin dikkatinizi çekti mi diye soracaktım. Belki de merak edip almışta olabilirsiniz ? “ diye açık açık sorunca afalladı Suna. Böyle bir şeyi fark edeceğini etse bile bunu yapan olarak kendisini düşüneceğini akıl edememişti Suna. Oysa Batuhan'ın ilk şüphelendiği kişi Suna'ydı.
“ Ne kadar önemli bir kağıttı ki bu benimle görüşme ayarlayacaktınız ? “ dedi Suna tek kaşını kaldırarak. Batuhan ise aldığı yanıtla onun aldığından biraz daha emin olmuştu.
“ Birini tuzağa çekmek için düzenlemiştim o kağıdı. “ deyip devam etti.
“ Ansızın ortadan kaybolunca sizin almış olmanız aklıma geldi. “ dedi. Suna şaşkın bir ifade vermişti yüzüne.
“ Bende bu düşüncemi yanlışlamak veyahut doğruysa da geri almak için bir görüşme istemiştim. “ dedi açık açık. Açık açık söylemesi Suna'yı afallatmıştı. İster istemez yüzü gerilmiş , ciddileşmişti. " Anladım. " diyerek kafasını salladı. " Açıkça şüpheniz dile getirdiğiniz için teşekkür ederim. Ama ben yapmadım. O anki telaşla varsa bile fark etmedim. " dedikten sonra kısa bir süreliğine gözlerini Batuhan'ın gözlerinden çekip İstanbul'a baktı ve konuşmaya devam etti. Batuhan ise onun yaptığına dair tek bir kanıt bir ipucu arıyordu yüzünde , sözlerinde. " Böyle bir şey yapmadığım hâlde sizin benim hakkımda böyle düşünmüş olmanız beni üzdü. " " Ben size güvenmek isterken , dost olmaya çalışırken bu düşünceniz aramızdaki bağları zedeledi. " dedi Suna açık açık. Batuhan derin bir nefes aldı. " Benim canımı kurtardığınız hâlde hâlâ benden bir zarar gelebileceğini düşünüyorsanız ben kendime kızarım. " dedi Batuhan Suna'nın gözlerine bakarak. " Ama siz de anlamıştırsınız ki şüphemi boş bir şeye dayandırmadım. Yalnız sizin benim arabamı kullandığınızı düşünecek olursak , haksız sayılmam ama değil mi ? " dedi kaşlarını yükselterek onay bekler bir vaziyette. Suna ise onu manipüle edememenin verdiği hırsla içinde bir cenkteydi. İçinde bir şeytan " Onu alt edemiyorsun işte. Tek çare onu kendine aşık etmek. " diyordu. Suna ise istemeyerek Batuhan'ın dediklerini onaylayarak başını salladı. " Ben size silahınızı teslim edeyim. " deyip yanına bir adam çağırdı ve onun kulağına sessizce fısıldadı. Bu sırada gözleri etrafta adamını arıyordu Batuhan'ın. Alper daimi bir şekilde onu izlediği için gözleri kesişti. Alper gözlerini sıkıca yumup açtıktan sonra başını onaylarcasına salladı. Batuhan ise anladığını belirtmek için başını salladı ama sinirden dişlerini sıkıyordu. Adamı Çebi'yi Suna'nın evini ve otel odasını o davetteyken kurcalamasını ve o kağıdı bulmasını istemişti. Ve şimdi Alper'den haber gelmişti. Aradıkları parşömen Suna'da çıkmıştı. Kadın dakikalardır onun yüzüne yüzüne yalan söylerken o dan şüphelenmesine de kızmıştı. Sinirden gülesi gelmişti Batuhan'ın. Suna ise gördüğü Batuhan ile şaşırsada konuştu. " Bir şey mi oldu ? " deyince Batuhan gülmesini kesti. Bilmemezliğe vuracaktı. " Yoo. " deyip kalçasını terasın taştan korkuluğuna yasladı. Elleriyle de iki yanından tutuyordu. Karşıya bakarken kulaklarına bir müzik geldi. Bir dans müziğiydi ve eşleriyle gelen çiftler dans etmeye başlamışlardı. Batuhan az sonra başını Suna'ya çevirdiğinde yüzünün güldüğünü gördü. Yine sinirden gülesi gelse de sadece tebessüm ederek konuştu. " Sizi bu kadar gülümseten şey ne ? " dediğinde Suna az önceki sorguyu atlattığını düşünerek konuştu. " Arkadaşlarım , dans ediyorlarda. " dedi. Batuhan Akın ve Zeren'i gördüğünde demek istediğini anladı. Ama Batuhan başka bir şeyi de fark etmişti. Başından beridir onlara kitlenmiş bir vaziyette onları izleyen Kapgar'ın hâlâ kendilerini izlediğini fark etmişti ve o an anlamıştı Suna'ya aşık olduğunu. Çünkü hiç kimse yarım saattir gözünü ayırmayacak bir şekilde bir yeri izleyemezdi , bunun tek sebebi kıskanmış olmasıydı. Batuhan bunları düşünürken içinden başka bir şey daha düşünmüştü. " Allah var , kıskanılmayacak kadar da değil. " diyerek Kapgar'a hak vermişti. Kapgar'ı ise babasından ötürü tanıyor , biliyordu , bir kaç kez babasıyla aynı ticaret içinde olmuştu. O sırada Suna ile kendisinin yanına gelen adamı Kapgar durdurdu ve silahı aldıktan sonra yanlarına doğru gelmeye başladı , bunu Suna fark etmemişti , yalnızca dans edenleri izliyordu şu an ve içindeki şeytanla meşguldü. Şeytan diyordu " Adamla dans et , tam sırası , onu kendine aşık et. " diyordu ve Suna biraz daha yeniliyordu o şeytana Batuhan'ı manipüle edemedikçe. Kapgar yanlarına geldiğinde Batuhan aynı Kapgar'ın az önce kendilerine baktığı gibi ona kitlenmiş bakarken belindeki tabancayı Batuhan'a uzattı. Suna şaşkınca Kapgar'a bakıyordu. Batuhan ise yavaşça elindeki silahı alıp beline yerleştirdi. " Silahın yerini nereden biliyordun ? " diye sordu Suna. " Öğrendim. " deyince Suna az önceki olayı görmediği için tekrar soru sordu. " Niye getirdin silahı ? " diye bir soru sordu bu sefer Suna. Kapgar ise yanlarındaki Batuhan'a dönüp sert bir şekilde bakarken yanıtladı. " Artık gider diye düşündüm. " deyince Batuhan ciddiyetini bozmadan dudaklarını hareket ettirmeden gözleriyle güldü Kapgar'a. Suna ise Kapgar'ın yaptığı bu davranışına gözlerini büyütüp , Batuhan'a döndü. " Siz Kapgar'ın dediğine bakmayın , dilediğiniz zaman gidebilirsiniz. " deyince , Batuhan duyduğu şeyle Kapgar'ın yüzüne gülümseyip Suna'ya döndü. " Aslında , dans edenleri gördüğünüzdeki gülümsemeyi görünce aklımdan sizinle dans etmek geçmişti. " deyince , Suna böyle bir şey beklemediği için afalladı ve anlamaya çalıştı. " Hem bana olan güveninizi kırdığım için , özür mayetinde. " diyerek gülümsedi. Şuan Kapgar'ın yüz ifadesine bakmak istiyordu , sırf onun kendisine ettiği lafın karşılığı için böyle bir teklif etmişken. Ama Şuna da şaşırdığını saklayamayarak çok komik görünüyordu , Batuhan'ın gözünde. " Hımm. " dedi Suna şaşkınlığını saklayamayarak , içindeki sesi susturamadığından. Batuhan ise Suna'nın yüzünden aldığı güvenle elini uzattı. Suna ise içindeki dürtülere engel olamayarak , kendini çoktan Batuhan'a kaptırarak elini uzattı. Batuhan başını hafif eğdikten sonra birlikte içeriye doğru yürümeye başlayacakken yanlarından geçtiği Kapgar'a baktı. Batuhan karşıya baktığında içeri mekana doğru yürürken Bahadır'a da iyi bir cevap olacağını düşündüğünde gülümsedi ve Suna'nın teninin soğukluğunu hissetti parmaklarında. Suna ise ilk defa bu kadar sıcak parmakları parmaklarında hissediyordu. Zaman sel gibi akmış mekanın orta yerinde durmuştu , adamı Alper hemen Batuhan'ın bildiği bir dansı açtırırken Batuhan Suna'ya daha çok yaklaşmadan önce şok içinde olan Bahadır'a bir bakış attı. Suna'nın yamacına geçip aralarındaki mesafeyi kapatıp sol elini belinin oyumuna yerleştirip diğer elindeki parmakları daha sıkı kavradı. Suna ise kendini Batuhan'a bırakmış gibiydi. Göz göze geldiklerinde Batuhan gözleriyle gülümsedi Suna'ya.
|
0% |