@talkwithyourbooks_
|
Gece mi bu kadar parlaktı yoksa yıldızlar mı parlatırdı geceyi? Ay gizlice öptüğünde yıldızları, kıkırdardı gökyüzü sanki utangaç bir sevgili gibi... Gece uzanabildiği kadar uzanırdı güneşin saçlarını okşamak için... Güneş doğar, ay ise gökyüzünün arkasına saklanırdı... İkisi de gökyüzünün ve Tanrı'nın mucizesiydi... Sonsuz bir film gibiydi evren ... Sonsuz bir döngüyle doğardı ay ve güneş... Ama onları birbirinden ayıran nedenler vardı... Ay'ın yıldızları, güneşin ise gölgesi vardı... Ne güneş vazgeçebilirdi gölgesinden ne de ay vazgeçerdi yıldızından... Tanrı önce güneşi sonra da ayı yarattı. Fakat onları birbirinden ayıramadı. Ay ne kadar yıldızlara muhtaç olursa olsun güneşe olan aşkından vazgeçemezdi. Altı Işık efsanesi iki ülke arasında ne kadar çatışmaya yol açsa da güneş ve ay birbirinden ayrılmazdı. Derlerdi ki; Güneş çıktığında gerçekler de gün yüzüne çıkar ama ay saklar tüm gerçekleri. Gece olduğunda evren uyur, sabah olduğunda ise evren uyanırmış. Güneşin, aya olan özlemi biter miydi hiç? Özlemek sadece insanlarda olan bir duyu değildi ki. Bir bulutu, Bir yıldızı, Bir karanlığı, Ve bir aydınlığı özlemez miydi ay ve güneş? Özlerdi...
|
0% |