Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Sessi̇zler Krali̇çesi̇

@tanelthebooks


Herkese selam nasılsınız bu kitabın resmi instagram hesabı olan "GolgelerinSessizligiofficial" hesabını takip ederseniz çok sevinirim. Herkese güzel okumalar yorumlarınızı belirtmeyi unutmayın! 🫶🏻


2


SESSİZLER KRALİÇESİ

"Her göz bir yarına açılır bu yaşadığımız dünyada olmasada!"


2023 - Türkiye


Gözümü açtığımda beyaz tavanları olan bir evde uyandım. Bizim evimizde. Ahmetle yaşadığımız evde.

Yataktan kalkmak için başımı dikleştirdiğimde bir sorun vardı. Bu bizim evimiz değildi. Duvarları ölüme terk edilmiş ev bizim olamazdı.

Olumlu düşünmeye çalıştım. Gözlerimi kapatıp birşeyler hatırlamayı denedim.

KAÇIRILMIŞTIM!

Aklımda canlanan akıl almaz olayın perdeleri daha da netleşiyordu. Hayır bu olamazdı. Kim benden ne isterdi.

Sırf bir yarışma kazandım diye mi bunlar başıma gelmişti. Kafamda olayın detayları canlanırken ben her seferinde daha da şaşırıyordum.
Ahmet neredeydi ?

O beni yalnız bırakmazdı, bırakamazdı.
Kafamda canlanan olayların beni kemirmesine izin vermeyip etrafı incelemeye başladım.

Etraf oldukça ıssız görünüyordu. Bir sorunumuz daha vardı ve kapı çelik'ti. İstesemde burdam kaçamazdım.

Zaten buna gücüm yetmezdi. Etrafı incelerken fark ettiğim bir diğer şey yatağımın baş ucunda serumların takılabilmesi için demir ve uzun bir alet vardı. Adını bilmiyordum ama ona serumların takıldığı barizdi.

Olamaz dediğim bir şey daha oldu. İsmini bilmediğim alete takılı bir serum torbası ve onu bana bağlayan bir hortum vardı.

Bu gördüklerim karşısında ağzım açık kaldı. Çığlık atmamak için kedimi zor tuttum ve elimle ağzımı kapadım.

Hız kesmeden bana bağlı olan hortumu kolumdan nazikçe çekip vücudumdan çıkardım. İçinde ne olduğunu bilmiyordum ve bu bana zarar da verebilirdi. Oda oldukça rutubetliydi.

Kapıya vurup yardım çağırmak istedim ama eminim ki korumalar vardı.
Bir anda kapı açıldı.

Gelen kimdi yoksa ayık olduğumumu fark ettiler. Beni kaçirdıklarında alkolle uyutmuştular. Hırsızlar...
Evet onlar için doğru bir kelime seçemedim ama şu anlık onlara hitap etmem için iş görürdü. Neticede beni kaçırmıştılar.

Ayık olduğumu belli etmemek için arkamı dönecektim ki dönemeden kapı tam bir şekilde açıldı.
Yüzünü görmek için kapıya doğru baktım. Fakat bir sorun vardı. Hırsız yalnızdı.

Buda neydi böyle kapıda bir adam durması rezaletti. En az 20 koruma beklerdim. Adamı incelediğimde yüzü oldukça kusursuzdu.

Spor yaptığı vücudundan belliydi.
Banane yaparsa yapsın.

Bunu boş verip incelemeye devam ettiğimde kirli sakalları ve kanlı elleri vardı.

Neden kanlı elleri vardı? Beni bayıltmışlardı neticede. Ellerini yıkayabilirdi.

Kafamdaki sorular gittikçe artarken onları bir kenara bırakıp tekrar incelemeye devam etti.

Gördüklerimle ağzım açık kaldı. Adamın arkasında onlarca kanlı yatan insallar baygındı. Bu adam neyin nesiydi? Onları neden bayıltmıştı?

Adam bakışlarını benimle buluşturarak "Ben sana zarar vermeyeceğim" dedi. Neden bana zarar vermek istemesin ki yada bana zarar vermeyecek olsa beni kaçırmazdı. Yüzümde tarif edilemez bir endişe vardı.
" Hayır" dedim güçlü durmaya çalışarak. "bana zarar vermeyecek olsan beni kaçırmazdın."

Güçlü ve keskin bir bakışlar attım. Oda bakışlarını benden ayırmıyordu.
"Onlar seni kaçırdılar bense kurtardım." Dedi şaşkınlığımı artırarak. Beni neden kurtarmak istesin ki. Kölelik sistemi yıllar önce kalktı. Beni köle olarak kullanamaz.

" Beni neden kurtarasın ki. Beni kandırmaya çalışma. Yoksa beni tekrar mı uyutacaksın." Arkamdaki serumun ne işe yaradığını bulmuştum. Beni kısa süreliğine uyutuyor olmalıydı vücuduma verdiği ilaç ile. Dedikleri doğru olabilirdi. Arkasında ki onlarca insan baygın yerde yatıyordu.
Birşeyler söyledi bana güven vermeye çalışarak.

" Arkama bak. Onlar, yerde yatanlar. Mafya şirketine bağlı bir kurumda çalışan insanlar. Onların amacı seni bayıltmak. Ben seni kurtardım onlar senin kapında nöbet tutuyorlardı. Ben olmasam bir on dört yıl daha

uyutabilirlerdi seni." Son söylediği cümle ile ağzım açık kalmış gözlerim kararmıştı. Bu nasıl olur teknoloji bu kadar ilerlemedi ki.

Karşımda bir yalancı duruyordu. Beni kandırmaya çalışan arkasında yatan adamlardan farksızdı oda.

Bir adım geri çekildim bakışkarımı ondan kaçırarak.

"Güven bana" dedi. "Burası şuanda güvenli değil, buradan gitmemiz gerek. Sana söz veriyorum ki herşeyi sana açıklayacağım eğer anlattıklarımı duyduktan fikrin değişmezse seni rahat bırakırım."

Ona bir şans vermeliydim. Başka çağrem yoktu. Arkasında yatan adamlar ölmüş olmalıydı.

Eğer bir polis gelirse ben suçlu olabilirdim. Ona bir şans verip daha sonra kaçabilirdim bana yalan söyliyorsa beni serbest bırakmazsa.

"Tamam ama bir şartla" dedim sert bakışlarımı onunla buluşturarak "beni Ahmetle buluşturmanı istiyorum."

Evet bunu istiyordum. Ahmet bana bütün saçmalıkları açıklardı. Değil mi? Yoksa onada mı zarar vermişlerdi. Hayır Ahmet'i kaçırmamışlardı. Dertleri benimleydi, ve tablomla.

"Umarım fikrini değiştirmezsin anlattıklarımı duyunca" Oldukça kararlıydı bunu söylerken.
Sadece kafamı sallamakla yetindim.

Ardından elini tutmam için bana doğru uzattı. Arkasında yığılan adamlara bakılırsa geçmek oldukça zor olacaktı.

Elini her ne kadarda geri çevirmek istesemde yapamadım. Ölü cesetlerin kanlarının bana buluşmaya niyetleri vardı ama hakları yoktu. Buna izim veremezdim.

Elimi ona doğru uzatınca yumuşak bir şekilde elimi kavradı. Ellerindeki eldivenler oldukça yumuşaktı. Boş elindeki tahta parçasını cesetlerin üzerinde doğru savurdu ve yavaşca geçmem için yol açtı.

Eldiven kullanmak akıllıcaydı. Parmak izini onların üzerinde bırakmaz ve yakalanamazdı. Yumuşak bakışlarını tekrar benimle buluşturarak kendini tanıttı.

"Beni tanımadığını biliyorum Eylül. Ben Savaş Çakır. Şimdilik senin için ismi gizli olan bir kuruluşunun yöneticisiyim." Şaşırmıştım ismimi biliyordu. Bence bana dair tüm bilgileri biliyordu.

"Tanıştığıma memmun oldum." Demekle yetindim. Samimi olacak değildim. Sonuçta beni Ahmet'in yanına bırakınca bunlar bir hatıra olarak kalcak ilerde hatırladığımızda gülerek geçecektik.

Tuzak gibi cesetlerin üzerinden atlarken çok dikkatli oluyor ve temas etmemeye çalışıyordum. İsmini yeni öğrendiğim Savaş bana ilerlemem konusunda oldukça yardımcı oluyordu. Üzerinde siyah bir tişört altında ise siyah renk eşofman altı bulunuyordu. Üzerinde giydikleri oldukça yabancı gelmişti gözüme. Bizim mahallenin giydiği tarzlar değildi.

Daha sonra beynimi donduran bir bilgi canlandı aklımda. Savaşın ilk söylediği cümleler beni 14 yıl daha uyutabilecekleriydi. Bu demek oluyordu ki 14 yıl ilerideydik.

Kafamda yaptığım ufak bir hesaplamadan sonra 2023 yılının sonları doğru olduğumuzu anladım. Yani ben 38 yaşındaydım. Olamazdı ben 14 yıl boyunca uyutulamazdım. Ahmet ne yapmıştı bu süre zarfında. O da mı benim gibi uyutulmuştu yoksa ölmüş müydü ?

Kafamdaki sorular beni yerken biz dışarı cıkmış ve oldukça lüks olduğu dışından belli olan arabaya doğru ilerliyorduk. Yeni nesilin arabasıydı işte.

" Bak şu ilerde ki araba benim. Şimdi seninle bir yere gideceğiz, ekibimin diğer yarısına. Sakın korkma onlarda güvenilirler. Anlaşmamız geçerli" bunu söylerken bileklerimi tuttuğu elleri beni sıkmamak için bolarmıştı.

" Anlaşıldı. Anlaşmamızın geçerli olmasına sevindim." Dedim ve farklı bir soru yönelttim.
" Ahmet nerede? Odamı kaçırıldı?" sesim gergindi.
" Şuanda kafanı sorularla doldurma ekibimizle sana herşeyi anlatacağız" dedi Arabaya ulaştığımızda. Bileklerimi serbest bırakıp arabanın kapısını elindeki anahtar ile açtı. Herşey çok gelişmiş aldığım hava bile değişmişti. Araba açılınca garip bir ses çıkardı ve ben bu sesle irkildim. Gelişen teknoloji herşeyi etkilemişti.

Savaş kapıyı açıp benim arabaya girişimi izledi ardından kemerlerimi bağlamam için hafifçe uyardı.

Savaş oldukça zevkli biriydi. Bunu giyimindem ve kullandığı arabadan anlamak zor değildi.
Yol boyunca etrafı izledim. Savaş ise beni kontrol edip suskunluğunu korudu. Çevrede fark ettiğim herşey bana çok yabancıydı.

Yollar, arabalar, yüksek binalar, fabrikalar ve insanların elinde olan yürürken bile ona baktıkları ne olduğu anlayamadığım yeni nesil aletler. Eskiden olsa çok kolay tahmin ederdim. Tarih oldukça ilgimi çeker kendimi bu alanda geliştirirdim.

Yolda giderken Ece'yi anımsar gibi oldum. Acaba ona ne olmuştu yoksa oda herkes gibi beni unutmuşmuydu. Peki ya Gülcan abla. Onu geçen bu 14 yılda nasıl umuturdum. Onlarında beni unutmadığına eminim ama 14 sonra bir ihtimal belirdi içimde.
Yol boyunca ikimizde sessizliğimizi koruduk. Araba yavaşlar gibi oldu ardından Savaş konuştu.

"Geldik" dedi önce "burası bizim ekibimizin çalışmaları yürüttüğü Türkiye hattı" diye devam etti.
"Nasıl yani yurt dışı hattıda mı var?" bunu sesli söylememem gerekiyordu. İçimden geçirmiştim.

"Evet biz kötü amaçla kurulan şirketlerin peşindeyiz" buna oldukça şaşırmıştım ve tepkimi gizlemedim.
Kapıya doğru yöneldi Savaş ardından benim kapımı açtı.
"Buraki insanlar çalışıyorlar ben sana birşey söylemeden onlarla konuşma." Artık yürüyorduk. Sesi oldukça setti.

Üzerimdeki eski dönem kıyafetlerini umursadan "meraklısı değiliz" diye mırıldandım. Bunu duymamasına sevinmiştim. Bana bakar gibi oldu ama sessizliğimi koruduğumu görünce bakışlarımı üzerimden çekti.

İçeriden girerken oldukça gergin görünüyordu. Gerginliği banada geçmişti.
Tahmin ettiğimiz binaya giriş yaparken tek katlı olduğunu fark ettim.
"Bina bize ait" dedi bana bakarak.

Neden benimle böyle bilgileri paylaşıyordu ki, gizli olması gerekmez miydi? yoksa Savaş sandığımdan daha da salak mıydı? Salak olsa yönetici olmazdı ama.
İçeri girerken etrafı inceledim. Etraf oldukça sessiz ve herkes yeni nesil bilgisayarların başında çalışıyordu. Savaş beni etrafı izlememe süre tanımadan bir odaya götürdü.

"Burası benim odam" kapı çelikti. Burada ki tüm kapılar çelikti.
Bunu söylemesine sevinmiştim. Kafamda ki bir soru ben sormadan yanıtlanmıştı.
Odası oldukça gösterişliydi. Alıştığım yüksek mevkili odalara benzemiyordu. Gösterişli koltuğuna otururken elini önünde ki koltuğa oturmam için işaret etti.

" Geçen 14 yılından sonra nasıl hissediyorsun ?" sorusu basitti.

" güzel"

Artık söyleyeceklerini dinlemek istiyordum.

Yumuşak bakışlarını benimle buluşturdu.

" Ahmet'i merak ettiğinin farkındayım." dedi eline bir kalem alarak.

Sonunda konuya giriş yapıyordu.

" Ahmet şuanda senin tablon ile çok popüler birisi. Seni unuttu ve çok olan parasıyla New york'ta yaşıyor."

Sözler bir kurşun gibi delip geçerken kalbimi, buna inanmadım. Ama inanmalıydım.

Yoksa 14 yıl beni arardı bulurdu ve o uyandırırdı. Terk etmezdi beni hiçliğin ortasında.

İlk başta inanmak zor geldi ama alıştım cümlesine devam ederken. Belkide alışmamış inanmak istememiştim.

" Senden isteğimiz seni kaçıran şirketi ve Ahmet'in sahte maskesini düşürmek."

Derin bir nefes aldı.

Onunla birlikte nefesimi tutmaya devam ettiğimi fark ettim ve bende derin bir nefes aldım.

"Anlaşmamızdaki gibi diyorsan beni özgür bırakın kararına saygı duyarız. Ama senin gidecek bir yerin yada geçimini sürdürebileceğin bir paran yok. Senin için hepsini sağlayacağız. Fikrın ne yönde ?"

Her söylediği kelime beni daha da derinden sarsmıştı.

Biraz düşündüm. Geçen sürenin farkında değildim ama en az 10 dakika aralıksız düşündüm.

Bir karar vermem gerekiyordu ve ben çıkmaz sokakların birinde tıkanmıştım.

"Kararım kesin" dedim sert bir izlenim bırakmak istercesine. "Sizinle olmak için bana bir kanıt gösterin. Mesela Ahmet'in zenginliği."

"Tamam"

Yolda gördüğüm cihazı eline aldı.

Elinde ki ne diye sordum merakımı gidermek için.

"Telefon."

"Yeni nesil bir teknoloji harikası. Elimde ki telefon ile tüm işlerimi kolayca hallede biliyorum. Senin anlayacağın dilken söyleyecek olursam tuşlu telefon. Onlar gelişti ve dokunmatik oldular. Artık dokunarak ekranı hareket ettirebiliyoruz."

Oldukça şaşırmıştım ama bunu gizledim.

Elinde ki telefonu alıp parmaklarını üzerinde gezdirdi. Ardından bana bakarak ekranda açılan bir görsel gösterdi.

"Bak bu Ahmet. Şimdi hayal edemeyeceğin kadar iyi yaşıyor,bunu senin tablonla yapıyor hemde. Onlarca fabrikası ve parası var. Sen kaybolurken o yükseliyor. İstediğini köle gibi kullanıp pis işlerini yaptırıyor. Eğer bizimle gelirsen bunları sen de göreceksin. Peki bu gördüklarine hayır demeyimi seçiyorsun yoksa bu acımasız dünyada gözden kaybolmayı mı?"

Söylediği sözler kalbimi ağrıtmıştı. Ahmet bey zamanın girdabına yakalanmış insanları ezmeyi seçerken beni atladığını unumuştu. Yolda Savaş'ın dediğine göre beni para karşılığında uyutuyordu. Bunu bilmek bile beni sinirlendirmeye yetmişti.

Gördüklerim artık gerçekti Ahmet bir fırtına yaratmıştı. Atladığıı bir şey vardı. Her fırtına sessizler kraliçesine karşı gelemezdi. Ben sessizce onu içten fet ederken onun ruhu duymayacaktı.

Bunu sesli söylemek istedim ama sustum.

Son gördüğüm görseldeki Ahmet'in resmiydi. Büyük bir villa'nın önünde çekilmişti. Bunun yalan olma ihtimali yoktu.

Zaten yoldan geçerken bile çekse bu fotoğrafı üzerinde ki kıyafetleri alacak bir maddi durumumuz yoktu o zaman. Şimdide ne kadar artabilirdi ki benim tablom olmasa?
Sorularımı Savaş'a sormak istiyordum artık.

Onun bu konu hakkında bilgisi olmalıydı.

"Sana bir sorum var. Ben gelişen teknolojiye alışmış değilim henüz. Beni çok kolay kandırırlar ve sizin planlarınızı ele geçirirler. Bunun için nasıl bir çözümünüz var?"

Doğrusunu söylemek gerekirse sabırsızlanmıyordumda ama beni seçtiklerine göre bu detayıda atlamış değillerdir umarım.

Atlarsalar uzun bir süreç bizi bekliyordu. Tabi bununlada gelen onlarca başarısız deneme daha.
"Evet bir fikrimiz var.

Seni bir eğitim merkezine göndereceğiz. Orada aşamalı eğitimlerden geçtikten sonra test olacaksın. Bizde senin eğitim aldığın süre boyunca planlar geliştireceğiz.

Eğer başka bir sorun yoksa seni ekiple tanıştırayım" Ekiple tanışmak için sabırsızlanıyordum ama onlarla arkadaş olmamam gerekiyordu.

Ahmet yurt dışında ve daha yurt dışında ki ekiple ilişki içinde olacaktık tahminlerime göre.

"son bir sorum var"

"Beni kayıtlardan yada onca kişinin hafızasından nasıl sildiler"

sorumun yanıtını bildiğinden emin değildim.

"Bunu anlaman gerekiyor ki artık seni kayıtlardan silmek için bile para yada mevki yetiyor. O şimdi zengin. Birkaç milyon dolarla seni kayıtlardan silemeyeceklerini mi sanıyorsun" tablom o kadar ediyormuydu benim neden haberim yoktu?

Ahmet'in benim emeklerimi çalmasına sinirlenmiştim. O benim tablomdu ve öyle olacaktı!

Kaşlarım çatıldığını hissettim düşüncelerimden ötürü. Artık birşeyler söyleme sırası bendeydi.

"Kabul ediyorum"

Savaş birşeyler not almayı bıraktı ve "çıkalım" dedi.

İlk o çıktı ve çıkabilmem için bana kapıyı açtı.

Kapıyı kapattıktan sonra biraz yürüdük. Vardığımızda ise beni ekiple tanıştırdı.

"Bu Echo. Ekibimizin gerekli bilgilerini bize iletir. Araştırma yapar ve operasyan yapacağımız yer, çalışacağımız insanlar hakkında bilgi toplar"

Savaş sandığımdan daha da zekiydi. Onlara gerçek isimleri ile hitap etmemiş takma isimleri ile tanıtmıştı.

"Memmun oldum"

Echo tepki vermedi.

Kafamı biraz sağa döndürdüğümde yanında başka biri yine bilgisayarla ilgileniyordu.

Bilgisayarları bizim dönemdekilerden fazlasıyla değişmediği için kolayca anlayabilmiştim.

Echo'nun yanında oturan kişiye yöneldi ve onu tanıttı.

"Rex bizim giriş yapamadığıımız yani gizli siteleri hackler ve ele geçirir.

Kısacası bir marketten paranın yetmediği ürünleri daha ucuza almamızı sağlar." Şaşırmıştım ve bunu yüzüme yansıtıyordum.

"Şimdilik seni 2 kişi ile tanıştıracağım. Diğerleri'nin işleri var. Daha sonra Amerika'daki ekiplede tanışacaksın."

Amerikaya gideceğimi unutmuştum. Bunun için sabırsızlanıyordum.

"Amerika için sabırsızlanıyorum."

Savaş kısa sürede uyum sağlamama sevinmişti.

"Aç olmalısın. Ne yemek iştersin 14 yıl aradan sonra."

"Benim bildiğim cok güzel bir mekan var gitmek istermisin?"

yemek yiyeceğimize sevinmiştim. Karnım guruldamaya başlamıştı artık.

Mekandan çıkıp arabaya geçtik.

Yol boyunca Amerika ve birkaç merak ettiğim konu hakkında sorular sordum.

Sorularım dışındada çevreyi izlemeyi ihmal etmedim.

Yeni dünyama hoşgeldin Eylül, Sessizler Kraliçesi.

Mekana vardığımızda Savaş arabadan çıkıp kapımı açtı.

Üzerimde ki kıyafetlerden dolayı çekinerek gelmiştim ama Savaş yolca içimi rahatlattı.

"Hırsızlık olayları çok yaşanıyor bu süre" dedi ve elini uzattı.

Ellerine dokunmaya meraklısı değildim ama onu geri çeviremedim.

O buna izin vermedi.

Mekana varınca boş bir masaya oturduk.

Eskiden restaurant'lardan yemek yemezdik. Sanırım bu ilk oluyordu.

Oturduğumuz masanın yanına genç bir çocuk geldi ve elinde ki menüleri bize uzattı.

Savaş biraz inceledi fakat incelemediğimi görünce "bir sorun mu var Eylül?" Dedi.

"Hayır sadece ne yiyeceğimi bilmiyorum."

Biraz çekingen davranmıştım.

"Burası hamburgeri ile tanınır. İstersen hamburgerlerini deneyelim."

Kibar bir hareketti.

Olur anlamında kafamı sallamakla yetindim.

Savaş bir garson çağırdı ve ikimiz içinde hamburger sipariş etti. Bizde bu süre zarfında beklemeye başladık. Oldukça yorgundum ve ayakta durmakta zorluk çekiyordum.

"geldi!"

Gelmesine sevinmiştim çünkü kurt gibi açtım.

Garson hamburgerlerimizi servis ederek masadan uzaklaştı.

Bende yemek yerken Savaşı soru yağmuruna tutmayıp yemeğe odaklandım.

Yemeğimiz bitince Savaş kasadan yemekleri ödedi ve mekandan ayrıldık.

Dönüş yolunda sadece etrafı izledim ve nerey gideceğimizi sordum.

Savaş'ın evine gidecektik.

Bir pansiyonda kalmayı tercih ederdim ama sorun çıkarmayıp uyum sağladım.

Araba yavaşladığında Savaş'ın evine vardığımızı anladım. Ev oldukça büyük ve lükstü.

2 katlı ve geniş arka bahcesi vardı.

Araba tamamen durduğunda kapımı açtı ve evi işaret etti. Acaba hangi odada kalacaktım yada odam genişmiydi?

Evin bahceye giriş kapısından içeri girdik. Evin içi dışı kadar lüks'tü. Büyük avizesi ve aynalı ayakkabı dolabı vardı. Ev gözüme eskiden temizliğe gittiğim zengin evlerden dolayı yabancı gelmemişti.

Evin fayansları eve hareket sağlalarken duvarlarından ki dekoratif ürünler de uyum sağlamıştı. Evi incelemeyi bırakıp Savaş'a doğru döndüm ve bir soru yönelttim.

"Benim odam nerede?"

Sesim boğuk çıkmıştı.

"Üst katta"

Hızlı adımlarla üst kata çıktık. Burada ne kadar kalacağımızı bilmediğim için eve bağlanmamaya çalıştım.

Bir odanın önünde durunca geldiğimizi anladım. Benim odam olmalıydı.

"Bu senin odan. İçinde ihtiyacın olan tüm malzemeler var. Eğer bir yardıma ihticayın varsa karşı odadayım" dedi ve odamın kapısını açtı.

Odaya girdim ve kapıyı kapattım. Odanın anahtarı olmasına sevinmiştim. Odayı incelemeye devam ederken büyük bir banyo, içinde kaybolabileceğim bir yatak ve güzel oda dekorları ile oda bana göre hazırlanmıştı.

Odada bir adet kitaplık ve içinde okuyabileceğim kitaplar vardı. Odada ki dolabı açtığımda içinde benim tarzımı yansıtan kıyafetler vadı. Odadın hazırlanması için epey uğraşılmıştı. Buna mutlu olmuştum.

Kiyafetlerden rahat olanları seçip banyoya girdim. Banyoda güzel bir duş aldıktan sonra üzerimi değiştirdim ve makyaj masasına oturdum. Banyoda geçen süre'nin farkında değildim.

Saçlarımı üzerinde Dyson yazan kurutma makinesinde kuruladım. Bunu yaparken zorlanmıştım ama Ece'nin evinde kaldığım bir gece bana göstermişti.

Artık dinlenme vaktiydi. Yatağa geçip gözlerimi yumdum ve havanın kararmasını bekledim.

Tık tık.

Kapının çalmasıyla uyandım. Gelen Savaş olmalıydı. Doğruldum ve saçlarımı düzelttim.

"Gelebilirsin"

Kapı sertçe açıldı. Gelen Savaş'tı ve üzerine vücudunu tamamen saran bir tişört giymişti.

"Yemek hazır"

bunu duyduğuma tekrardan sevinmiştim.

Yataktan kalktım ve yumuşak terliklerimi ayağıma geçirdim. Merdivenlerden ilerken uyuku sersemi olduğum için konuşmadım.

Mutfağa girdiğimizde yemek kokuları etrafı sarmıştı bile. Nasıl bu kadar güzel yemek yapıyordu bu kadar genç yaşta. Annesi mi öğretmişti acaba? Bu soruları sormam doğru olmazdı.

Onun kendi hayatı.
"Yardıma ihtiyacın var mı?"

tabikide yoktu.

Benden iyi yemek yaptığı kesindi.

Yemek masasına oturdum ve ikimiz için sürahiden su doldurdum.

Oda değişik sosu olan makarnaları servis etti ve masaya oturdu.

"Ellerine sağlık." Aramızda uzun konuşmalar hiçbir zaman olmamıştı.

Bunu yeni tanışmamızdan dolayı olduğunu düşünüyordum ama onun benim hakkımda ne bildiklerini öğrenmem gerekiyordu.

Bunu merak ediyordum çünkü rezil olmak istemiyordum.

Daha ilk günümüzdü ve çalışacağımız uzun bşir süreç bizi bekliyordu.

"Afiyet olsun" dedi ve yememi bekledi.

Benim yediğimi görünce oda yemeğe başladı ve yemek boyunca sessizliğini korurdu.

Gece boyunca centilmence hareketleri devam etti.

2 GÜN SONRA:

2 gündür aynı evde elim kolum bağlı kitap okumaktan başka birşey yapmıyorum. Biraz hava almak için salona geçtim ve salonu incelemeye başladım.

Kapı sessiz bir şekilde açıldı.

Buna alışık değildim. Gelen Savaş'tı.

"Kalk seninle bir yere gidiyoruz."

Buna şaşırmıştım ama bu haberi duymak güzeldi.

Evde sıkılmaktan iyidir diye düşündüm ve ayağa kalktım.

"Nereye gidiyoruz. Saat geç oldu."

Bakışlarımı Savaştan çektim ve elime koltukta ki kitabımı aldım.

Kitabın yazarı oldukça sevdiğim Şilan'a aitti.

Şiir kitaplarını okumam geçirdiğim bu zorlu dönemi atlatmaya çalışmamda büyük etkisi olduğunu şimdiden hissedebiliyorum.

Yaşadığım bu sarsılmadan kopmak istiyordum ama geçmişe dönük zincirlenmiş bağlarım vardı ve kopamıyordum.

"Arkadaş gurubumun yanına"

açıklayıcı değildi ve sorar gözlerle Savaş'a baktım.

"Bir mangal partisi düzenlemişler bana söylemişlerdi ama aklımdan çıkmış seni evde yalnız bırakmak istemiyorum. Beraber gideriz diye düşündüm. Kaç gündür evde sıkılıyor olmalısın. Sana yaptığımız plan'dan dolayı uzun zamandır görüşmüyoruz onlarla bu yüzden geri çevirmek istemedim ama eğer gitmek istemezsen anlayışla karşılarım, gitmeyiz."

Uzun bir cümle olmuştu biraz düşündüm. Sanırım gidersem daha iyi olur.

"Benim için sorun değil gideriz."

Savaş'ın yüzünde bir tebessüm belirdi. Sert bakışları uçup gitti. İlk defa onu bukadar neşeli görüyordum.

Hazırlanmak için odaya geçtim. Bugün hava güneşliydi.

Hızlıca dolabı açtım ve kıyafet aramaya başladım.

Ya çok abartılı elbiseler yada çok sade elbiseler vardı. Savaş basit bir kombin yaptığı için abartılı giyinmeme gerek yoktu.

Gözlemlediğim kadarıyla Savaş giyimine önem veriyordu.
Artık hazırdım. Üzerimde siyah bir bloz altımda ise uzun bir eşofman altı vardı.

Çok abartılı değillerdi ama bloz'un üzerinde ki süslemeler oldukça hoştu. Saçımı at kuyruğu yapıp odadan ayrıldım. Hiç makyaj yoktu.

Eskiden magazin dergisinde gördüğüm makyajları sokakta ki insanlar yapıyordu. Buna alışmam zor olacaktı.

Merdivenlerden dikkatli adımlarla inerken Savaş'ın ayakta beklediğini gördüm.

"Neden ayakta duruyorsun? Bir yere otursana."

Bakışları benimle buluştu.

"Sorun değil, çok şık olmuşsun." Diye iltifat etti.

"Beğenmene sevindim" deyip yanına yaklaştım ve onu süzdüm.

Üzerinde beyaz gömlek altında ise siyah kot vardı altı vardı.

Taktığı takılar zevkini belli ediyordu.

"Çok yakışıklı olmuşşun. Çıkalım mı?"

iltifatını karşılıksız bırakmam yanlış olurdu.

Kafasını olumlu anlamda salladı ve arabaya doğru geçtik.

Yol boyunca onu tanıyabilmem için sorular sordum.

Bütün yol Savaş'ın yaptığı esprilerle gülerken geçen zamanın farkında değildim.

Havuzu olan ev oldukça büyüktü. Tahtadan dekore edilmiş olması kendine ayrı bir hava katıyordu.

"Hoş geldin kardeşim" yükselen ses bir erkeğe aitti.

Savaş'ın gelmesiyle birlikte herkes bize doğru döndü.

Savaş hepsi ile selamlaştıktan sonra beni tanıttı.

"Bu Eylül yeni arkadaşım!" beni arkadaşı olarak tanıtmasına şaşırmadım çünkü operasyon gizli olabilirdi.

"Hoş geldin Eylül, gel bize katıl!"

bu bir kadın sesiydi.

Kıvırcık saçları omzuna kadar uzanıyor ve yaptığı makyajla beraber magazin dergilerinden fırlama gibiydi.

Etrafta gözlemlediğim herşey gözüme yabancı geliyordu ama dikkat çekmemek için soru sormadım.

Parti'nin dışarıda yapılması işimi kolaylaştırıyordu.

Hazırlanmam biraz uzun sürdüğü için erken gelememiştik.

Oturduğum sandalye havuzun arkasında olmadığı için içim rahatlamıştı.

İsmini yeni öğrendiğim Ateş önümde ki tabağa yeni pişmiş olduğu etrafa yaydığı sıcaklıktan belli olan tavuk kanat koydu.

Koyduğu porsiyonlar oldukça büyüktü ve bir an için gözümü korkuttu.

Derine doğru bakışlarımı çevirdim ve salatayı uzatmasını istedim.

"Salatayı uzatabilir misin?"

Derin minik bir tebessümle salatayı uzattı.

Hız kesmeden 14 yıl aradan sonra canımın çekebileceği herşeyi tabağıma koydum.

Ben koyarkan mangal başında ki Savaş arkamdan tabağıma ilave yaptı.

Ani gelişi beni korkutmuştu ama bunu kimse fark etmedi.

Kısa bir süreden sonra herkes masaya oturarak yemeğe başladı.

Savaş yanıma oturmuştu. Bu huyu beni rahatsız etsede bunu ona söylemekten vazgeçtim.

Arkadaşlarının yanında dikkat çekmeye niyetim yoktu.

Yemeğimi hızlıca bitirip tabağımı mutfağa götürdüm. Karnım dolduğu için herkesin daha fazla yemek alma teklifini reddetmiştim.

Yüksek bir sesle " Lavabo ne tarafta" dedim.

Savaş diğerlerine müsaade vermeyip koşar adımlarla yanıma geldi.

Burada ki odalarda geldiğinde üstünü değiştirmiş ollmalıydı çünki üzerinde vücudunu saran beyaz bir atlet vardı.

"Karşıya bak!"

dediği gibi yaptım.

" karşıda 2. kapıdan içeri gir hemen orada"

teşekkür edip yanından ayrıldım ve yürümeye başladım.

Lavabo oldukça sade ve şık dekore edilmişti.

Elimi yıkadım ardından aynada kendime baktım.

Kapı sert bir şekilde açıldı. İçeri giren Kıvılcımdı.

Yer açıp geçmesine izin verecektim ki konuşmaya başladı.

"Herkesin içinde vermek istemedim" dedi.

Anlamaz gözlerle ona bakarken eline telefonunu aldı ve telefonundan bir ekran açtı.

"Bu benim numaram eğer bir şeye ihtiyacın olursa bana buradan ulaşabilirsin."

Olumlu anlamda başımı salladım.

"Telefonumu şarjda unuttum ama Savaş'tan öğrenirim eve gidince"

Telefonum olmadığı için yalan söylemiştim.

"Tamam canım" diyip kapıdan çıktı.

Bende çok geçmeden saçlarımı düzelttim ve lavabo'dan ayrıldım.

Dışarıda Savaş'ın üzerinde tişört yoktu ve Kıvılcım ateşli gözlerle ona bakıyordu.

Acaba Savaş'a mı aşıktı?

Savaş sandalyesinin üzerinde ki kirlenmiş tişörtünü aldı ve bakışlarını bana çevirdi.

"Eve gidelim mi?"

Olumlu anlamda kafamı salladım ve mutfakğa çantamı almak için girdim.

Arkamdan koşar adımlarla Derin geliyordu. Acaba bir sorun mu vardı?

Arkamı dönüp Derin'e baktım.

Telefonunu eline aldı ve oda Kıvılcım gibi numarasını verdi. Nedense Derin bana daha sıcak kanlı gelmişti.

Derin telefonu bana gözterirken aklımı başka bir soru kemirdi.

Acaba onlara bu akşam nasıl yazacaktım? Savaş'tan bana telefon almasını istesem yanlış bir şey istemiş olur muydum?

Başka bir sorunumuz daha vardı ben telefon kullanması bilmiyordum.

"Teşekür ederim Derin." Dedim ve rica ederek yanımdan uzaklaştı. Bende Savaş'ı bekletmeden mutfaktan ayrıldım ve yanına geçtim.

"Ben hazırım gidebiliriz Savaş."

Savaş olumlu anlamda başını salladı ve ikimizde onlarla vedalaştık. Hava kararmak üzereydi ama sorun etmeyip arabaya geçtik.

Arabayı sürerken bile üzerinde tişört yoktu. Yol boyunca bakışlarımı ondan uzaklaştırarak çevreyi izledim.

Güneş batarken birden durduk.

Ne olduğunu anlamadım ve Savaş'a baktım.

Savaş arabadan indi ve lastikleri kontrol etti.

"Lastik patlamış"

mutsuzluğumu gizleyemedim.

Bütün olumsuzluklar beni buluyordu.

Aniden Savaş'a doğru bir kurşun yükseldi. Bu kurşunu hangi çocuk atmıştı.

Burası park değil gidin kendi oyun alanınızda oynayın.

Buna sinirlenmiştim.
Savaş seri bir şekilde kapıyı açıp beni elimden çekti.

Galibaba kurşun gerçekti ve biri bizimle oynuyordu. Kimdi bu şerefsizler? Ağzımı istemsizce onlar için bozmuştum ama umrumda olmadı.

Savaş beni nazik ve hızlı bir şekide araçtan çıkardı ve araba'nın arkasına çömeldik.

Bunu yaparken dikkatini dağıtmamak için sustum.

"Onlar seni kaçırdığım gün orada öldürdüğüm adamların ekibi"
dedi ve yüzüm bir anda değişik bir şekil aldı.

Savaş'ın arabası kurşun geçirmez olduğu için içim rahattı.

Bunu Savaş'ın ekibi ile tanıştığım gün öğrenmiştim.

Kurşunlar'ın sayısıyla beraber çoğalan araba sayısıda artıyordu.

Artık ne yapacağımızı bilmiyordum ama onları bir şekilde atlatmamız gerekiyordu.

Kurşunlar arabanın ön camını parçaladı ve camlar etrafa saçıldı.

Korkum giderek artarken ne yapacağımızı bilmiyordum. Savaş ekibe haber versede onların gelmesi en az yarım saat isterdi.

Savaş bagajı açtı ve oradan siyah bir çanta çıkardı.

Çantayı bagajdan alıp içini açtığında içi silah doluydu.

Artık beni kaçırmak istediklerini anlamıştım.

Savaş eline bir tabanca alıp karşılık vermeye başladı.

Karşı ekibin gözü döndüğü için acımasızca davranıyordu.

Onlara gölge diyecektim her yerde gölgeler gibi gizlenip susan susan şerefsizler.

Fakat unuttukları birşey vardı liderleri onlara gizlenmeleri gerektiğini söylememişti.

Onlar bizi köşeye sıkıştırdıklarını zannederken Savaş onlara karşılık verdi ve onlarda arabalarının arkalarına koşar adımlarla gittiler.

Savaş bu sürede 3 adamı yere sermişti.

Fakat bir sorun vardı.

Biz en büyük şeyi atlamış bir aptallık yapmıştık.

Bizim arkamız boş ve arkamızdan gelen araba sesleri işimizin bittiğini fısıldıyordu.

Gölegeler ışıkta gizlenmiş yerimizi fısıldarken biz bunu duymuyorduk.

Gölgeler sessizliğini korumaya devam ederken korku dolu gözlerle Savaş'a baktım.

Savaş açıklama yapmak ister gibi oldu ama yapamadı. Yapamazdı artık yerimzi belli edemezdik. Arabanın altından sıkmasınlar diye doğa ederken Savaş'ın kulağına fısıldadım.

"Solumuz orman oraya kaçabiliriz."

Bu söylediğimi kuşlar bile duymamıştı.

Bulunduğumuz ıssız yolda sokak lambaları bile olmadığı için arabalarının farları kendi gölgelerini belli ediyordu.

Savaş olumlu anlamda başını sallayınca başka çaremizin olmadığını anladım.

Arkamızdan ve önümüzden gelen araçlar bize daha da yaklaşıyordu.

Elimin tersi ile anlımda ki terleri sildim.

Farkında olmadan o kadar terlemiştim ki sırılsıklamdım.

Savaş dudaklarını oynatarak içinden saydı.

Onu anlayabiliyordum.

Saydığı süreler dolunca koşmaya başladık.

Artık özgürlüğümüz için koşuyorduk. Ben özgürlüğün hasretini 14 yıl çekmişken kendi ellerimle tekrar bunu yapamazdım.

Ağaçlara doğru koşarken gölgeler bizi fark etti.

Kurşunlar havada konfetiler patlatırken bizim için bu kurşunlardan kaçmak tek şansımızdı.

Bir kurşun üzerimize doğru gelirken beni isabet aldığını anladım.

"Hayır bu seferde beni öldürmeyi mi planlıyorsunuz!"

İstemsizce sesli söylemiştim. Öfkem gittiçe artarken kurşun etrafında dönerek bana doğru geliyordu.

Koşarken kurşun yağmurundan kaçmak oldukça zordu deneyimsiz birine göre.

Yerimizi fark eden gölgeler arkamızdan koşuyordu.

Kurşunlar üzerimize yağarken başka bir şeyden daha kaçacaktık. Hayır bu olamaz diye haykırırken dikkatsiz bir anıma geldi ve tabanca tekrar beni isabet aldı.

Kurşun üzerime koşmayı seçerken ben bunu çok geç fark etmişdim.

Kurşunun hedefi kalbimdi!

Kurşun kalbimden geçmek için sevinç çığlıkları atarken Savaş bunu fark etti ve üzerime atladı.

Hayır bu olamazdı hedef Savaştı! Başka birini daha kaybetmeye gücüm yetmezdi.

Kurşun Savaş'ın içinden geçerken arkamızda ki adamlar koşuşlarını hızlandırmış bize doğru geliyordu.

Bende bu sürede ne olduğu anlayamamıştım.

Gözlerimde ki yaşlar şelale olmayı seçmişken Savaş'ın içinden geçen kurşun ise bir katil olmayı tercih etmişti.

Savaş kollarımda bayılırken kurşun neresine isabet ettiğini göremedim.

Ama benim için kalbimden geçmeyi hevesleyen kurşun Savaş içinde bunu istiyor olmalıydı.

Arkamızda ki insanlar artık bize yaklaşmış ben bir çıkmazdaydım.

Kucağıma yığılan kaslı kollarla beraber bende otların üzerine doğru dengemi kaybedip düştüm.

Artık bize kurşun ateşlenmemesinin hiçbir etkisi yoktu.

Savaş'ın baygın vücudama devrilip ikimizde bayıldık.

O sırada gölgeler şu sözleri haykırdılar uzaktan bile olsa bağırarak; "Her göz bir yarına açılır bu yaşadığımız dünyada olmasada!"

bunu o kadar istekli söylemişlerdi ki yere yığılan vücudum bu isteğe karşı gelmek için çok direndi. Ama... diye cümleler kendini tamamlarken konuşmak benim hakkım değildi.

_____________________________________



3. Bölümü beklediğiniz farkındayım şuanda yazıyorum.

En kısa zamanda yayınlayacağım.

yeni bölümün haberini almak için beni wattpad'ten ve Gölgelerin Sessizliği'nin resmi instagram hesabı olan
"GolgelerinSessizligiofficial" dan takip edebilirsiniz! ✨️

Loading...
0%