@tanvakti108
|
Figen genç, Nazende sevgilim
Sonra aramıza şehirler girecek, hiç karşılaşmayacağız.Tesadüfler bile bir araya getiremeyecek.Sonra belki birimiz öleceğiz, diğerimiz hiç bilmeyecek.🍂
Nazım Hikmet.
12.Bölüm
Kötü günleri geride bıraktığını sanarken daha kötü günlere gebe bırakıldığını bilmeden kapının girişinde bekliyordu Roya Karadağ. Aklındaki Yusuf Agir Bozbey'in varlığı ile ilerde göreceği Bozbey ağası, arasında uçurumlar olduğunun farkında ise hiç değildi. Yapacaklarının neye mal olacağını bilmeyen Roya Karadağ için artık her şey çok, geç kalınmıştı.
Dediğim dedik, cesaretin tüm bedenine hükümettiği, Roya içeride konuşulanları duyarken saç diplerimden ayak uçlarına kadar titriyordu. Titreme sebebi korku değildi; elinden alınan sebeplerden ötürüydü.
"Burada daha ne kadar bekleyeceksin," diye söylenen dostu Gülistan'a göz ucuyla baktı. "Kendimi iyi hissedene kadar galiba." İçini çeke çeke sırtını giriş duvarına yasladı.
"Vallahi sen iyi hissetmeye çalışırken Yâde Rozan da yerinde kuduracak." Roya, yüzünde peyda olmuş tebessümle Gülistan'ın koluna vurdu. "Belki de istediğim asıl şey budur, ha?"
"Aboo! Yâde Rozan duymasın keçamin," diyen kadın ile Roya, yerinde kıpırdanıp durdu. Odada dağıttığı çaylardan sonra dışarı çıkan, Zeliş sultan, kapı girişinde bekleyen deli kıza göz devirdi. Hele duydukları da neydi öyle? Vallahi Yâde Rozan duysa bacaklarını kırmaya yeltenirdi. Tüm Şanlıurfa bilirdi Yâde Rozan'ın deli öfkesi ile keçi inadını. Tepsiyi bir eliyle tutarak genç kızın yanağını avuçladı. Yüzü güzel bahtı kara olan kızdı Roya Karadağ.
Güzelliği ile nam salmış kaderi ile de anlar ağalatan deli yürekli kızdı.
"Böyle yapma keçamin burada durarak hiçbir şeyi halletmiş olmazsın, hadi içeri girde o, yaşlı kurdu daha da sinirlendirme." Gülistan'ın da kendisinin çekiştirmesiyle oflayarak yüzünü astı Roya. "Onun siniri de inadı da bir bana zaten Zeliş sultan."
Gülistan tatlı tatlı gülümseyerek, "seni çok sevdiğinden delâla min..." Diyen Gülistan'a dirsek atarak kızgın bir şekilde güldü Roya. "Aman kalsın," dedi Roya düzgün olan üstünü düzeltmeye başlarken. "Onun sevgisi beni yok ederken nefreti ruhumu öldürür ki zaten onu da el birliği ile yaptılar."
"Şshh keça dîn! Duyan olacak şimdi!" Korku ile konuşan Zeliş sultan deli kızına sahte kızgınlıkla baktı. "Gülistan, sen benimle gel, sen de gir içeri keçamin, hadi!" Diyen kadın arkasına bakmadan giderken Roya rahatsız edici bir nefes alıp vererek ofladı.
Gülistan, can arkadaşına aynı zamanda kuzenine baktı. "Allah büyük Roya," dedikten sonra mutfağa doğru yol aldı.
Yanlız kalan Roya kulağına dolan gülüşlerle baştan aşağı titredi. Bu olanları hak etmiyordu. Sonkez etrafına göz gezdirerek içeriye doğru girdiğinde olacaklar için kendini hazırlamıştı.
Odaya girdiği an sesler kesilmiş herkesin bakışları Roya Karadağ'a çevrilmişti. Yarım saatten fazladır otururken gelmeyen genç kıza üzülen Berfin Hanım ona doğru gelen genç kızı baştan aşağı süzdü. Urfa'nın dilinde olan güzelliği dilleri lal edecek kadardı. Zorla, evine getirilen kız gitmiş yerine ayakları üzerinde sapasağlam duran Roya Karadağ gelmişti. Sanki ikisi farklı kişilerdi.
"Hoş geldiniz," diyen Roya gözlerini kaçırıp kesik bir soluk aldı.
Berfin Hanım, hâline baktıkça üzüldü. Dik duruşuna hayran kalmış aynı zamanda onu bu hâle getiren herkesten bir kez daha nefret etmişti.
Roya birkaç adımla Berfin Hanım'ın yanına vardı. Eline uzanıp öperken boğazına takılan düğümleri biraz da olsa görmezden gelmeye çalıştı. Elini öpen genç kıza bakıp tebessüm etti. Berfin Hanım'ın yanında, kucağındaki üç yaşlarındaki erkek çocuğu ile oturan gelini Aslı gözlerini Roya'dan alamıyordu. Elbette Roya'yı tanıyordu. Can arkadaşı olan Heja'nın kardeşi gibi gördüğü görümcesiydi ayriyeten Urfa'da kime Karadağ kızı desen hemen anlatacak şeyler bulurlardı.
"Tü xerhati, (hoş geldin) Aslı." Aslı'nın sarılıp kucağındaki erkek çocuğunun yanağına dudaklarını bastırıp doğrulduğun da Yâde Rozan'ın yanına oturmak için hareketlendi ancak Berfin Hanım buna engel oldu. "Gel yanıma otur keçamin."
Roya, Berfin Hanım'a teşekür edercesine kafasını sallamış ve yanına oturmuştu. Yâde Rozan degli ellerini yüzünde gezdirip gülen yüzüyle karışısındaki manzaya baktı. Şimdi can yoldaşı Emine Hanım, yaşayıp bunu görecekti.
"Nasılsın kızım?" Diye soran Berfin Hanım bir eli ile gelini olacak kızın elini avuçları arasına almıştı. Oğlu Yusuf'la, sevdalı bir yüreği kendine eş yapmaması için konuşsa da Berfin Hanım, Yusuf Ağa onun da gönlü var diyerek annesini susturmuştu. Roya'nın gönlü varsa seve seve gelini değil kızı olarak görürdü onu.
Roya, kadının bakışlarının farkındaydı. Kendisine sorulan 'iyi misin' sorusuna ise ne cevap vereceğini bilmiyordu. İyi miyidi sahiden? Burada oturup evlilik adımı attığı için nasıl hissediyordu?
"İyiyim çok şükür siz nasılsınız?" Diye konuşurken içindeki yangını bir kenara çekti.
Berfin Hanım, "iyi olmanı çok isterim kızım." Baş parmakları ile Roya'nın elini okşadı. "Yüreğindeki ateşi görmem sanırsın lâkin ben görür bağrındaki sesleri net duyarım." Şaşkın bir şekilde ona bakan genç kıza gülümsedi. "Zorla güzellik olmayacağını bilirsin değil mi?" Diye sordu. Oğlu doğru söylese dahi kendi kulakları ile de duymak istiyordu.
"Berfin Xanim," diye uyarı veren Mevsim Hanım, karışısındaki kadının ne yapmaya çalıştığını anlamakta zorluk çekiyordu. Zor bela Roya ikna olmuşken kaynanası olacak kadının söylediklerine anlam vermesi güçtü.
"Bırak da kızım olacak, gelinimle ben konuşayım Mevsim Xanim."
Mevsim Hanım homurdanarak ellerini önünde bağladı.
Roya, annesine bakarak iç çekti. "Ne isteyeceğimi bilecek yaştayım. Yusuf Ağa ile kendi rızamla evlenirim, içiniz rahat olsun." Bu kadını üzmek istemiyordu Roya. Yusuf Ağa'nın onu evlerine götürdüğünde Berfin Hanım'ın kendisini savunmuş olması Roya'nın kalbinde taht kurmuştu.
Ne iyiliği ne de ona yapılan kötülüğü unutmazdı Roya Karadağ.
Asla unutmazdı ve er ya da geç herkesin karşılığını verirdi.
Verecekti.
Berfin Hanım duydukları ile bedenini dikleştirip kocaman gülümsedi. "Eh, bundan sonra bize laf düşmez."
Roya karşısındaki kadını ne kadar kırmak istemese de diline dolanan kelimelerini yutarak küçük bir tebessümle cevap verdi.
Yâde Rozan torunu ile Berfin Hanım'a baktı. "Kızımız, kızındır Berfin."
"Kızınız emanetimdir Yâde Rozan." Kısa bir sessizlik yaşandı. Kucağında kıpırdanıp duran oğlunu seven aynı zamanda Heja ile konuşan Aslı eltisi olacak genç kıza baktı.
"Okul, okuyorsun Roya?" Diye sordu.
"Dışardan okuyorum aynı zamanda tekrar sınava hazırlanıyorum da," dedi naif bir tonla. Dışardan Adalet bölümü okuyup adaletsiz yerde hüküm süren birydi Roya.
Ne kadar başka şehirde okumak istese de olmamıştı. İstediği hedefi tutturamadığı için dışardan bir bölüm okurken aynı zamanda sınavına da hazırlanıyordu.
"Yaa ne güzel ben de çok okumak istedim de işte okul diye çocuk verildi kucağıma," diyerek dudak büken Aslı Heja'nın attığı çimdik ile inledi.
"He he!" Diyerek aklına gelenlerle Aslı'yı taklit etmeye başladı. "Çok aşığım Heja! Okumasam da olur Heja! Yeter ki Aram Ağa ile evleneyim Heja, diyen kimdi?"
Aslı arkadaşının yaptığı ile yüzü kıpkırmızı kesildi. "Ne utandırıyorsun beni? Sen benden farksız mıydın?" Yüzünü acıyla kasıp "Aslı şu ağa bozuntusu galiba kalbimi çaldı! Off Aslı bugün gelmedi!" Diye o da karşılık verdiğinde Heja, Aslı'ın haline kıkırdayarak güldü.
Roya tatlı tatlı tartışan ikiliye bakıp güldü. Allah'tan diğerleri sohbet ediyorlardı da duymuyorlardı diye düşünürken Berfin Hanım olaya dahil olarak güzeller güzeli gelinini daha çok utandırdı. "Gelinime karşıma Heja. Benim oğlum çok peşinden koştu Aslı'nın." Altan bir gülüş atarak, "tabii Aslı'nın de payı var biraz."
"Dâye!" Diyerek yüzünü eğen Aslı'ya odada bulunan herkes güldü.
İçeriye giren Gülistan'la Dilberay herkese selam vererek Roya'nın yanına oturduklarında Berfin Hanım onlara da birkaç soru sorup muhabbet açmıştı.
Roya'nın kulağına eğilen Dilberay aksi sesi ile "Erkeklerin ne konuştuğunu merak etmez misin Roya?" Diye sordu.
Dilberay dostunun gözlerinde gördüğü öfkeyi net bir şekilde anlamıştı. "Konunun ben olduğumu bildiğim için merak etmem Dilberay lâkin sen ağabeyimi merak ediyorsan gidip bakabiliriz?"
"Gıcıklık yapma! İyiliğini düşünmekte kabahat! Hem ben neden merak edeyim ki Şerwan ağabeyi?"
"Şerwan ağabeyi yakında Şerwan sonra da evinamın olur Roya," diyerek onlara katılan Gülistan ile Roya gülmemek için zor tuttu kendisini.
Oturma odasının kapısı çalınıp içeriye Zeliş sultan girdiğinde Roya oraya dikkat kesildi. "Roya'yı Rizgâr oğlum çağırır Yâde Rozan."
Roya duyduğu ile ayaklanırken Berfin Hanım'a "izninizle," diyerek dışarı çıktı. Kapıyı kapatıp Zeliş sultana doğru, "hayırdır Zeliş sultan, ağabeyim ne için benimle konuşmak ister?"
Kadın güzel Roya'ya bilmem dercesine bakıp üst katı işaret ettiğinde Roya derin bir nefes alıp merdivenlere yöneldi.
Dışarı çıktığından beri onu göz hapsine almış Yusuf Ağa'yı görmüyordu. Yusuf Ağa, Rizgâr Ağa'yla berber terasta Roya'yı bekliyorlardı. İçeride verilen karar ile bu hafta içi düğün olacaktı. Daha fazla olayların yaşanmaması için düğünün erken yapılması herkes için olumluydu. Şu zamana kadar, Roya'ya fikrini sormayan ağalar şimdi kıza sormak istemişlerdi ki zaten verilen kararı uygulayacaklardı bu neyin nesiydi ki?
Yusuf Ağa salına salına merdivenlerden çıkan kıza bakarken heyecanı yükseliyordu. Kendisinden küçük olan bu kıza karşı bir çekimi olduğunu yalanlamayacaktı. Karadağ kızını güzel buluyordu. Bu evliliğin mutlu geçeceğini bilmese de bir kez girmişti bu yola. Sevdayı tatmamıştı hiç. Sevdanın yükü ağırdı. Hoşlandığı olmuştu elbette, hatta okul okurken bir sevgilisi de olmuştu ama bunlar birkaç günlük tanıdığı Roya Karadağ kadar etkilememişti adamı. Düz saçları, güzel gözleri kiraz dudakları ile yutkunulacak kadar etkiliyordu Yusuf Ağa'yı. Boğazını temizleyip önüne döndü. Kendine bir an önce gelmeliydi! Koskoca Yusuf Agir Bozbey bir kıza mı dayanamıyordu? nereden geldiği bilinmez hisleri hiç sevmemişti Yusuf Ağa.
Rizgâr Ağa, Yusuf Ağa'nın bakışlarını fark etmemişti eğer etseydi hiç hoş şeyler olmazdı. Zaten yeterince gergindi. Kız kardeşini bu beladan çekip almadığı için kavruluyordu. Bir de ağabeyi olacaktı! Babasının emanetine sahip çıkamamış bir adam şimdi nasıl babalık edecekti kızına?
Kızının bu hâle düştüğünü düşününce tüyleri diken diken oldu. İçini saran korku ile başını iki yana sallarken kız kardeşinin girdiği yola küfürler yağdırdı. Lanet olsun ki başaramamıştı! Kız kardeşine baba olamamıştı!
Roya, biten merdivenlerden sonra başını kaldırdığında terasta duran iki adam ile karşılaştı. Gözleri önce Rizgâr da, daha sonra da Yusuf Ağa'ya çevrildiğinde onun gözlerinde gördüğü pırıltılarla utansa da bakışlarını çekmedi. Onun gözlerine bakmalı ve çekilen ilk kendisi olmamalıydı.
Yusuf Ağa'nın karısı olmak için sıraya giren kızlardan değildi Roya Karadağ ve bunu Yusuf Ağa'ya anlatacaktı. Hiçbir zaman kalbine girmeyeceğini anlayana kadar anlatacaktı.
Rizgâr gördüğü bakışma ile ağzının içinde homurdanarak yerinde kıpırdandı. "Gel buraya delâlamın."
Roya ağabeyinin seslenişi ile bakışlarını Yusuf Ağa'dan çekerek onlara doğru yürüdü.
"Beni çağırmışsın ağabey," dedi.
"Seninle düğün hakkında konuşmak istedim," diyen ağabeyine alay dolu bir ifade ile baktı.
"İşinize gelen yerlerde nasıl da fikrimi almak istersiniz böyle," diye konuştuğunda Yusuf Ağa'nın dudağı yukarı doğru kıvrıldı. Bu kadının dili yılan misali ne güzel sokuyordu herkesi. Kendisini de sokmuştu ve genç kızın bu hâlini sevmişti Yusuf Ağa. Dik başlılığı içinde kıpırtılar oluşturuyordu.
"Roya..."
"Şaka ağabey! Siz hiç öyle şey yapar mısınız, değil mi?" Yapmışlardı. Derin bir nefes alıp evliliği için yapılmayacak listesini iki adama karşı savurmaya başladı. "Kına gecesi istemiyorum," dedi, kesin bir dille.
"İmkânsız bu," diyerek araya katıldı Yusuf Ağa. Bir Ağa'nın kına gecesi olmak zorundaydı. Tüm Urfa evlilikleri ile çalkalanıyorken kına gecesinin olmaması hoş karşılanmazdı. Koskoca Bozbey aşiretinin ağası evleniyordu!
Roya, konuşan Yusuf Ağa'nın gözlerinin içine bakarak "Elime töre kınası yakmam ben Yusuf Ağa!" Diyerek son noktayı koydu. "Kına olmayacak!"
"Biz kabul etsek dahi diğerleri etmeyecek kadın!"
"Bu sence umrumda mı?" Sol omuzunu iki ağaya umursamadığını belli edercesine kaldırdı. "Evliliği kabul ettiysem onlarda bazı şeyleri kabul etmek zorunda! Tabii işlerine gelirse."
Yusuf kaşlarını çattı. Bu kadının inadını da kıracaktı elbet. Dik başlılığı, asilliği güzel, hoş olsa da sinirlerini yıprattığı yerler oluyordu. Kafasını salladı. "Tamam kabul." Roya zaferle gülümseyeceken tuttu kendisini. Önüne gelen saçımı sırtına doğru saldı.
Rizgâr, "başka?" Diye sorduğunda Roya düşünür gibi yaparak Yusuf'un gözlerine sabitlediği güzel gözlerini. Bilmiyordu ki, Yusuf Ağa o gözlerin her kendisine bakışında daha çok Roya'ya çekiliyordu.
"Sedat ağabey ile Delâl yarın nikah kıyacak," Roya'nın aklında dolanan tilkiler zaferle kuyruklarını havaya kaldırmışlardı. Yusuf Ağa gür sesi ile kahkahasını savurdu. Güzel bir kahkahadan daha çok sitem gibiydi. Bu kahkaha sinirden atılandı. Ellerini arkasında birleştirerek öne doğru bir adım çıktı. "Senin aklından ne geçiyor Karadağ kızı?" Diye sert yüz ifadesiyle konuştu. Karadağ kızının bir şeyler yapacağı düşüncesi, istediği bu şarttan sonra daha da kafasında yer edinmişti.
Neyin peşindeydi Karadağ kızı?
"Aklımdan geçeni bilecek kadar zeki olmadığınızı zaten bilirim ağam, keşke bu kadar beli etmeseydiniz."
"Roya!" Rizgâr'dan gelen ikaz sesi ile çenesini dikleştirip göz ucu ile ağabeyine baktı. Rizgâr ne kadar kardeşinin dik başlılığını sevse de bir Ağa'ya ki kocası olacak bir Ağa'ya bu kadar sert konuşulmamalıydı.
"İlk sizin evliliğiniz sonra Sedat ile Delâl'in ki kıyılacak."
"Kabul etmiyorum onların ki ilk kıyılacak!"
Yusuf Ağa aklına gelenle kafasını salladı bir kez daha. "Tamam, kabul ancak yarın bizim nikahta kıyılacak, bu da benim şarttım." Yusuf Ağa gerçekten nereden vuracağını iyi bilen biriydi.
Roya sertçe yutkundu.
İmam nikâhının koyulması demek prangaların onu erkenden bağlanması demekti anacak eğer bunu kabul etmezse Sedat ve Delâl da kavuşmaya bilirdi. "Kabul. Bugün yüzükler takılsın yarın imam nikahı ve alış veriş, diğer gün düğün."
Rizgâr Ağa kardeşinin ağzından çıkanlara bir anlam veremedi. Bu acele de nesin nesiydi! "Ne kaçırırız, Karadağ kız?"
Yusuf Ağa sezdiği şeylerle öfkenin bedenini ele geçirdiğini hissediyordu. Yusuf'un sözleriyle gözlerini bayan kadın güçlü durduğu için kendisini tebrik etti. "Ben bir şey kaçırmam ağam. Sizin yaptığınız gibi işimi aceleye getiririm."
Yusuf Ağa duydukları ile bakışlarını evleneceği kadının gözlerine sabitledi. Söylediklerinden ne çekiniyor ne de utanıyordu. Cesareti zaten deli cesaretiydi. Rizgâr, Roya'ya bakarak "İçeride bekleyenlere haberi verip geliyorum sen aşağı in." Dedi. Daha fazla Yusuf ağanın kardeşine bakışlarını kaldıramazdı.
Roya, Rizgâr'ın söyledikleriyle kafasını sallayıp merdivenlere doğru yöneldi.
Aşağı inip derin derin soluyan Roya gözlerini kırpıştırarak başını yukarı doğru kaldırdı. Gökyüzünde, tek bir yıldız bile yoktu. "Allah'ım sen bana bugünleri sağ salim geçirmem için güç ver." İmam nikâhı aklının ucundan geçmemişti ancak yapacakları için birşeyleri feda etmek zorunda kalmıştı.
Gülüşme seslerinin geldiği odaya girdiğinde İdo amcasının kızlarının da geldiğini gördü. Şimdi yerinde olması gereken Dila'nın bakışlarından, rahatsız bir şekilde önüne döndü Roya. Berfin Hanım'ın bakışlarına karşılık verip otururken Gülistan'ın eğilerek, "N'oldu?" Sorusuna "Birazdan görürsün" dedi.
Yarım saat sonra herkes büyük avluda toplanmıştı. Kararı duyan aile fertlerinin onaylamaya nidalarına İdo Ağa ile Yâde Rozan engel olmuştu. Berfin Hanım oğluna ve yanında duran genç kıza doğru ilerleyerek avuç ayasını açarak eline uzandı. Roya hissiz bir şekilde elini Berfin Hanım'a uzattı. Göz yaşları indi inecekti yanaklarına. Boğazı kupkuruydu. Başını eğdi usulca.
"Başını dik tut keçamin," sözleri ile başını kaldırdı. "Töreye boyun eğilmez."
Eğdiler, Berfin Hanım. İlk sizinkini eğdiler.
Töre kurbanı oldunuz lakin mutluluğu da buldunuz. Roya da mutluluğu bulur muydu? İşte bu gerçekten bilinmezdi.
Berfin Hanım gelinin olan genç kızın narin parmağına geçirdi zarif, işlemeli altın yüzüğü. Roya hissettiği halka ile nefesi kesildi.
"Düşünsene Roya, parmaklarımızda evliliğin sembolü yüzüklerle seveceğim seni. Korkmadan, çekinmeden, utanmadan... Doyasıya seveceğim seni."
Genç kızın aklına gelenle içi gitti. Yüreği sevdiği adamdan edinmişti. İçi titredi. Hayır, sadece içi değil kendisi zangır zangır titriyordu. Korku ve endişenin payı büyüktü. Karadağ konağından bir an da zılgıtlar yükseldi.
Burnunun direği sızladı.
"Sözüm olsun sana Araf Ağa! Parmağımıza yüzüklerimiz takıldığında ilk zılgıtı ben çekeceğim."
Kulağında geri dönüşü olmayacağını kutlayan zılgıtlar vardı. Ardından silah sesi, hadi büyüklerin elini öp diyen annesinin sesi.
Çekemediği zılgıtla boğulmuştu Roya.
Ne kahvesi vardı, ne de kesilecek kurdelesi.
Ne sevdiği adam vardı yanın da, ne de mutluluğu.
Yusuf Ağa, parmağına takılan yüzükle güçlü bir soluk alıp yanında ruhsuzca duran genç kıza baktı. Nasıl yapacaktı, nasıl olacaktı bilmiyordu ancak Karadağ kızını mutlu edecek gül pembesi dudaklarının gülüşünü görecekti.
Şerwan Ağa kız kardeşinin gözlerinin içindeki acıyı gördüğü hâlde çaresiz bir şekilde durmayı kendine yedirmeyordu. Gitmek için arkasını döndüğünde kolunu tutup onu durduran Dilberay'a baktı.
Dilberay, çekingen bakışlarla, "Şimdiye kadar mutluluğu için çabalamadınız, bundan sonrası için de üzülmeyin Şerwan Ağa!" Diyerek yanından geçip dostuna doğru yürüdü.
Şerwan'a ilk defa 'ağabey' sıfatını kullanmamıştı. Şerwan işittikleri ile dişlerini sıkıp yerinde durdu. Bu mutsuzluğu görmeyi hak etmişti. Kardeşinin her acı çekişinde vicdanındaki yara daha açılacak olsa da yanında olacaktı.
Bozbey ailesi yarın için konuşup yavaş yavaş arabalarına doğru giderken geriden yürüyen Roya'ya yaklaşan Yusuf Ağa, gelini olacak kızı kolundan tutup görünmeyen bir kenara çekti. Roya ne olduğunu anlamamıştı bile. Önündeki bedeni gördüğün de ise gözyaşlarını saklamak için başını eğdi.
"Artık bir Bozbey gelinisin Roya Karadağ." Roya kafasını bir an olsun bile kaldırmadı. "Zaman birçok şeyi değiştirir, demiştim." Parmaklarının sardığı kolunu bırakıp önüne düşen saç tutamlarını parmaklarına dolayıp kulağının arkasına toplarken heybetli bedeni Roya'ya doğru eğilmişti. Yusuf Ağa, burnuna dolan koku ile gözlerini zor bela açık tuttu. Yeni bir şey daha öğrenmişti; Karadağ kızının kokusu da, çok güzeldi.
"Zaman seni bana getirdi Roya." Kulakları duymayı reddettse de hücrelerine kadar sesini, boşlukta salınan sesini hissetmişti. "Umarım uslu durur ve beni kötü bir adama dönüştürmezsin ki sana asla zarar vermek istemem, isteyeceğim bir şey de değil."
Roya Karadağ kafasını kuvvetle kaldırdı. "Evine git Yusuf Ağa." Dedi zorlukla. Yusuf Ağa bedenini dikleştirip sonkez baktığı Roya'ya tebessüm ederek yanından ayrıldı.
Arabaya binen Bozbey ailesi çaldıkları korna sesleri ile bir kez daha Urfa'ya düğün telaşının haberini verdiler.
Roya kimseye bakmadan odasına doğru seri adımları ile ilerlerken son anda vazgeçip ahıra doğru yol aldı.
"Bu deli kız nereye gider?" Diyen Mevsim Hanım'la birlikte herkesin odağı ahıra giren Roya'ya kaydı.
"Şerwan," diyen İdo Ağa'yla Şerwan ahıra doğru hızla gitti ancak yetişmedi çünkü Roya Karadağ, bindiği Ak kızla rüzgara meydan okurcasına ilerliyordu. Şerwan çaresizlikle elini dizine geçirdi.
"Gitti mi?" Diyen sesle arkasını dönen Şerwan, bugün epey beynini kurcalayan kızla karşılaştı.
"Gitti."
Dilberay burukça gülümsedi dostunun ardından bakarken.
"Evine dönecek misin?"
"Hayır, Roya ile kalacağım, hayırlı akşamlar," diyen kızla aralanıp kapanan dudaklarını dişleri arasına kıstırıp giden kızın ardından baktı uzun uzun.
*
Atın üzerinde rüzgârla çatışan genç adam, herşeye meydan okuyordu. İleriye bakıyordu sadece Kasılmış çenesi, dağınık saçları ve kızarmış gözleri ile atını mahmuzladı Araf Ağa. Eyerin üzerinde azametiyle öyle bir indi ki ayaklarının altındaki toprağın çığlığını kuşlar duydu.
'Sakin ol, Araf. Sakin ol.' diyerek nafile çabalara girdi, kendisini sakinleştirmeye çalıştı ama lânet olsun ki olmuyordu! Hem, hem nasıl olsun ki! Duyduğu zılgıt sesleri, silah sesleriyle yıkılmıştı. Cayır cayır yanıyordu şimdi.
Belindeki silahı çekip çıkardı ve rastgele havaya ardı ardına ateş açtı. Her sıkılan mermi ile isyan edercesine bağırıyordu.
Sertçe tuttuğu silah kabzasını dizleri üzerine düşen bedenine rağmen yere doğru geçirdi. "Evleniyor! Evleniyor lan! Benim sevdam evleniyor!" Silahta kalmış son mermiyi kendisine doğru tuttuğunda duyduğu tanıdık sessin uyarısı ile gözlerinden boşalan yaşlarla elindeki silahı sıkıca kavradı.
"Tekrar kendine mi sıkacaksın Araf!"
"Ölsem iyidir Ali! Ben onu kaybettim..." Omuzları sarsıldığın da Ali, bakışlarını kardeşi bildiği adamdan çekerek derin bir iç çekti. "Kendi elimle ona verdim!"
"İyi bok yedin! Lan şerefsiz," diyerek Araf'a yaklaşıp onu ittirdi. Yere düşen Araf Ağa, çocuk misali ağlıyordu. Ağlamasının fayda etmeyeceğini bile bile sarsılarak ağlıyordu.
Ali düşen Araf'a doğru eğilip yakasından tuttuğu gibi yumruğunu yüzüne doğru geçirdi. Acıyla inleyen Araf, bu yumruğu hak ettiğini biliyordu. "Ulan o kız senin için neler yaptı lan! Senin sevgin bu kadar mıydı!"
Bir yumruk daha atarak ayağa kalktı, öfkesine sahip çıkmaya çalışan Ali. Biraz daha kendisine engel olmayı başaramazsa Araf elinde kalırdı. Karşılık vermeyişi daha da öfkelendiriyordu Ali'yi.
"Etraf evliliği ile kaynıyor Ali. Zılgıtları duydum. Şimdi onun parmağında başka adamın yüzüğü var."
Ali iki adımla yanına vardı. Kardeşi bildiği adamın elini tutup kaldırdı. "Senin parmağında ne var! Siktirme belanı! Seni kaçırdığında gelen kimdi? İlk vazgeçen kimdi?!"
Gerçeklerin ortaya serilmesi ile elini kendisine çekip ayağa kaltı Araf. Karşısında tüm asaleti ile duran arkadaşına tebessüm etti, doğru söylüyordu çünkü. "Bendim ama mecburdum."
Yüzünü silerek acıyla yutkundu. "Mecburdum Ali!"
Ali, Araf'a doğru parmağını salladı. "Ne mecburiyeti? Siktiğimin ne mecburiyeti!"
Bu öfke, acı nasıl dinecekti bilmiyordu Araf. Yavaş yavaş yok olurken mi tükenecekti acısı?
Araf yere attığı silahı alıp beline sıkıştırdı. Biraz ötede duran atına doğru giderken önünü Ali kesti.
"Ne mecburiyeti?" Diye sordu alamadığı cevapla Ali.
Derin bir iç çekti Araf. "Hasta," dedi sadece. "Rojin, kanser Ali. Ölecek..."
Babası bile geldiğine sevinmişti çünkü Rojin'nin ölmeden istediği tek şey Araf ile evlenmek istemesiymiş. Araf bunu hasta yatağında yatarken öğrenmişti. Çok düşünmüştü ve Roya'yı bırakma kararı almıştı yaptığı yanlıştı ancak Dicle'nin ölümüne de göz yumamazdı.
Ali sekteye uğradı. "Yani sen," diyerek güldü Ali. İnanmak istemiyordu. O zaman niye gitmişti Roya ile? Güldü. "Sen Rojin ölmesin diye Roya'yı öldürdün?"
Araf kulağında çınlayanla başını eğdi. Siyah gözlerinden dökülen inciler yanaklarına oradan da dudaklarına misafir oluyordu.
"Öyle yaptın değil mi? İkisini aynı kefeye koydun ve Rojin'i seçtin?!"
Sertçe yutkundu Araf Ağa. Yapmıştı. "Öyle yaptım! Rojin ölmesin diye hem kendimi hem sevdiğim kadını öldürdüm!" Haykırarak söylediği sözlerden sonra ikisini şaşkına uğratan bir ses duyuldu.
Atın kişneyişi.
Ak kızın sesi.
"Deh!" Diyen ses ve atın kişneyişini duyan Araf etrafına baktığında sağ tarafında ağaçların arasından çıkan genç kızı gördü.
Roya Karadağ şaha kaldırdığı atını geriye doğru bakmadan koşturuyordu.
"Roya..." Diye şaşkınlıkla soludu. Dizleri üzerine tekrar düştü. "Duydu." Duymuştu. Roya Karadağ, sevdiği adamın ilk ondan vazgeçişini duymuştu.
Çıkmaz bir sokağa artık tamamen giriş yapmıştı iki sevda.
Sevda ikisine de ağır gelmişti.
Kim haklı kim haksız belirsizdi.
Roya, dudağında buruk, kırık bir tebessüm, gözlerinden yanaklarına süzülen yaşlarla ilerliyordu.Rojin ölmesin diye kendisini bırakan sevdasının cümleleri zihnin de yer edinmişti. Ağlayarak bir kahkaha attı.
Sebepsizce gülüyordu. Hem ağlıyor hem gülüyordu.
"Hayat yine vurdu vuracağı yerden! Bir kez daha vurulduk ak kızım!" Atı onun acısını anlamış gibi şaha kalkarak sertçe yere indiğinde artık dermanı kalmamıştı Roya'nın.
Artık sadece kendisini düşünecekti.
Bölüm sonu 🥀
Bölüm bitti! Nasıldı?
Hikaye ilerleyişi hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben herşeyin yavaş yavaş ilerlemesi yönündeyim sizce?
Yusuf ve Roya hakkında ne düşünüyorsunuz? Veya Yusuf Ağa'nın?
Araf Ağa'nın yaptığı peki?
Berfin hanım?
Bölümü sevdiysek bir kalp alabilir miyimm?
Sizleri seviyorum <3 |
0% |