Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@tanvakti108

Lütfen kitabın yükselmesi için önerip, yorum ve yıldıza basmayı unutmayın bu yolda hep beraber büyüyelim.

 

Keyifle okuyun<3

 

Sinan Güleryüz feat Özge Özder, Senle ben.

 

13.Bölüm

 

Ya yar olacaktı ya da yâra Araf Ağa.

 

Ama Araf Ağa ikisi olmayı da becerebilmişti. Şüphesiz yar olmak istese de yara olarak kalmıştı artık. Prangaların atılmış olduğu düşüncelerinin, özgürlüğe kavuştuğunu hissediyordu artık genç kız. Sadece kendini düşünecek ve kendisi için ayakta duracaktı. En kısa zamanda da, bu yaşatılan acının sebebi olanlara çok güzel bir ders verecekti. Aklında dolanan oyunların hadi hesabı yoktu. Sadece biraz daha beklemeli ve sabretmeliydi birçok şeyi.

 

Geniş yatağında oturmuş öylece parmağındaki yüzüğe bakıyordu, bakarken içi kıyılıyor, gözleri kendiliğinden doluyordu. Dün gece parmağına geçirilen bu halka, duydukları ile boynuna da geçmiş, onu boğacak şekilde acı çektirmişti. Artık eskiyi değil, ileriyi belirlemeli ve ona göre hareket etmeliydi. Yanabilirdi bu yolda, şüphesiz oldukça yanmıştı zaten ancak artık yanmak hiçte umrunda değildi.

 

Varsın yansındı.

 

Kendini boşluğa bırakmıştı dün geceden sonra. Araf'ın söyledikleri bir an olsun aklından çıkmazken, bugünü nasıl geçireceğini de bilmiyordu. Sabah erken saatlerde kalkıp kıldığı namaz sonrası rabbine dönüp bugünün bir an önce bitmesini dilemişti.

 

"Roya?" Diyerek kapıyı çalan evin emektarı, Zeliş sultan içeriye girmeye tereddütlüydü. Roya duyduğu kapı sesi ile yatağından kalkarak küçük çantasını eline aldı. Gözlerini birkaç saniye kapatıp rahatlamak için bir çabaya girdi ancak bu çok boş bir eylemdi. 'Allah kahretsin! Bugün nasıl bitecekti!' diyerek dilini dişleri arasına kıstırıp gözlerini açtı. Gözleri açılır açılmaz, elbise dolabının aynasındaki yansıması ile göz göze geldi. Gözleri soluk teninden birkaç gün içinde erimiş bedenine doğru yol alırken, giydiği siyah elbisenin hakkını verircesine yas yeriydi yüreği. Dudakları kıvrıldı. Bunlar geçecekti elbet! Bu günler geride kalacak, mutluluğu bulacaktı.

 

"İyi olacağım." Diye telkinler verdi kendisine ne kadar işe yaramayacağını bilse de. Kapıya doğru giderek beklemeden açtığında başını yerden kaldıran Zeliş sultan ile karşılaştı.

 

"Heh! Hazır mısın? Bozbey'ler geldi seni beklerler." diyerek beklemeden diline dolananları söyleyen kadına uzanıp, yanağını öperek geri çekildi Roya.

 

"Azıcık daha bekleseler ölecekler mi? Zeliş'im."

 

Kadın duydukları ile iflah olmayan kıza baktı. Bu gidişle çok bela alacaktı başına bu deli kız. "Dine! Sessiz ol, duyacaklar şimdi." Dedi etrafına telaşlı hâli ile bakınıp. Duymaları Roya'nın çokta umrunda olduğu sayılmazdı.

 

Omuzunu umursamazca silkti. "Tamam Zeliş sultan, bu kadar gerilme!" Kaşlarımı çattı bu duruma. Kimseden çekinmesi gerekmiyordu. Bu yapılan zaten normal bir durum değildi ve onu bu yola sürenler biraz da kendi laflarını yemişse, çokta kötü sayılmazdı.

 

Derin bir nefes aldığın da aklı, geçmiş anılara uğradı. hatırlamak istemediği ancak sürekli aklına doluşan anılarla sertçe yutkundu. Aklına dolanmaması gereken bu anılar ruhuna fırtına katıyordu. Hafifçe iç çekti.

 

"Dilberay, geldi mi?" Diye sorarken merdivenlerden inmeye başlamıştı. Sabah saatleriydi, arkadaşının gelmiş olmasını istiyordu. Bu alış veriş saçmalığın tek başına çekemezdi. Onu anlayacak birinin yanında olması daha çekilir kılabilirdi bu günü.

 

"He keçamin, biraz önce Sedat ağabeyin gidip getirdi."

 

Duyduğu isimle gerilmesini engeleyemedi. Bugünün en mutlu kişisi tabii ki Sedat'tı. Onun içindeki coşkuyu hisseder gibiydi Roya. Buruk bir tebessüm baş gösterdi dudakalarında. Sadece kendini düşüneceğim derken hâlâ başkalarını düşünmesi sinirlerini yıpratıyordu.

 

Merdivenlerin sonuna vardığında avluda bekleyen topluluğa kısa bir bakış attı. Bozbey kadınları tüm ihtişamıyla gelinlerini bekliyorlardı. Berfin Hanım, merdivenlerden inen genç kıza bakınca kendi gençliğini görür gibi oluyordu. İçi öyle bir ısınmıştı ki genç kıza, hep yanında olsun istiyordu. Allah büyüktü, belki de kaderlerin de yazılan buydu, belki de oğlu ile ilerde çok mutlu olacaktı. Düşüncelerine karşı büyük bir istek ile 'amin' dedi.

 

Roya, Berfin Hanım'la göz göze geldiğin de gözlerinin içinin güldüğünü görür gibi oldu. Bu kadına karşı hissettiği samimiyeti kendi annesinden hissetmemek çok ağır geliyordu ona. Omuzuna çöken ağırlıkla annesine baktığında, annesinin yüzündeki keyifli gülüşü gördü. Mevsim Hanım, sonunda kızını vereceği için heyecanlıydı. Geçmişte yaşanan o kara günden sonra Mehmet Hancıoğluna, Hancıoğlu aşiretine düşman olmuşlardı. Düşman olan büyüklerdi aslında. Kızının Hancıoğlu'lardan Araf Ağa'yla olan aşkını öğrendiği günden beri nefretle dolmuştu, Mevsim Hanım. O soysuz aileye kız vermeye asla müsade etmezdi ki Allah dualarını duymuştu.

 

Kocasının sebebi olmuş o aileye kız vermek dursun, bir parça ekmek bile vermezdi. Mevsim Hanım, İdo Ağa ve Yâde Rozan bu işi en ince ayrıntısıyla halletmişlerdi. Herşey sorunsuzdu onlar için.

 

Yanılıyorlardı. Herşey daha beter bir hâl alacak, yaptıkları için pişmanlığı en derinden hissedecelerdi.

 

Çok geç olacaktı dönmek için.

 

"Geldin mi keçamin?" Diye soran Yâde Rozan, torununa içi giderek baktı. Şimdi oğlu bura da olsa 'ne yaparsın sen dâye!' diye paylardı onu.

 

Gözlerini ona değdirmeden başını 'geldim, görmüyor musun?' anlamında olumlu anlamda salladı Roya. Berfin Hanım ve eltisi Hacire Hanım'a selam veren Roya, Berfin Hanım tarafından güzel karşılanırken Hacire Hanım memnuniyetsiz bakışlarla genç kızı süzerek, başını salladı sadece. Yusuf Ağa'ya kızını vermek isteyen biri olarak Roya'ya kötü gözlerle bakıyordu. Olan bu duruma da anlam veremiyordu. Sırf şu kız için yaşananları saçma buluyordu.

 

"Hamit, sen kızları götür, diğerleri de bizim araca binsin," dediğinde Berfin Hanım, Roya'nın bakışlarını siyah minibüse çevirdi. Dilberay, Aslı ve Aslı'nın yanında çekingen yüz ifadesiyle duran Delâl, minibüse doğru yürümeye başladıklarında gözü hemen ötesinde duran Sedat ağabeyine takıldı. Koyulaşmış gözleri giden kızın ardındaydı, dudaklarında küçük bir gülüş ile derin bir nefes alıp başını çevirdiğinde göz göze gelmeleri kaçınılmazdı.

 

Roya'ya yakalandığı için utanmıştı. Yüzünü eğerek kaçırdığı gözlerini tekrar arabaya çevirmiş ve nefesini düzene sokmaya çalıştı. Sevdiği kıza bakarken hayatını dağıttığı kuzeniyle göz göze gelmek onu oldukça utandırmıştı.

 

Nefeslenerek çantasının ince askılarına tutundu Roya. Geçecekti elbet bunlar.

 

Göremediği ağabeyleri ile dönüp yanında duran Heja'ya bakındı. "Ağabeylerim yok mudur?" Erkekler elbette alış verişe gelmezdi ancak evde olup onları göndermeleri gerekirdi.

 

"Toplantı varmış, erken gittiler delâlamın." Başını olumlu anlamda salladı. Heja'nın koluna dokunup gülümsedi sonra. "Neva'ya ne alsın halası?" Diye sorarken onunla baş başa kalmadığı için üzgündü bir yanı.

 

Heja, duyduğu isim ile gülüşünü engellemedi. Güzel gözlerinin içi şenlendi görümcesinin söylediğiyle. O da bu alış verişe gitmek istese de, isteyen tarafı kızı tarafından engellenmişti. Küçük kızı şimdiden onun hayatına engel olmaya başlamıştı. Heja, uzanıp yanağına dokundu Roya'nın, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle. Roya, Heja'nın en sevdiği yanlarından biri kocaman gülüşüydü. Bir insan bu kadar güzel mi gülerdi!

 

"Kızımın istediği tek şey halasının mutluluğudur."

 

Kocaman bir soluk verdi Roya. "Geldiğim de seveceğim onu." Diyerek söylendi. Mutluluğu o kadar kolay elde edeceğine emin değildi.

 

Yâde Rozan, "Roya," diye seslendiğin de ona doğru döndü genç kız. Bostanı tutan ellerinin, Roya'nın yanına gelmesi için uzattığında isteksiz adımlarla ona doğru yöneldi Roya. Tam karşısında durduğunda başını kaldırıp yaşlı kadının gözlerine baktı. "Gözlerin tıpkı babanın ki gibi asi bakar keçamin."

 

Babasını dile getirip ne yapmaya çalışıyordu?

 

"Keşke sen de bir şeyler alsaydın evladından Yâde Rozan." Diline hâkim olamayacak kadar doluydu Roya. "Benim bu hâlimi iyi ki babam görmedi. Hissetmişse de sizin yüzünüzden mezarında ters dönmüştür." Dilinden dökülen zehirle arkasını dönüp herkesin bindiği araca ilerledi.

 

Yâde Rozan duymayı beklemediği sözlerle sendelediğin de Heja hemen tuttu yaşlı kadını kolundan. Roya kim bilir yine ne söylemişti?

 

"İyi misin yâde?" diye, telaşla konuştu Heja. Roya kim bilir ne söylemişti?

 

Yaşlı kadın gelinine bakarak iç çekti. "Biz çok yanlış yaparız keçamin lâkin bundan sonra geri dönüşümüz de yoktur."

 

Heja duydukları ile korna çalan ve ardından su atan Zeliş sultana baktı üzgün yüz ifadesiyle. Yanlış yapıldığını biliyordu o da.

 

*

 

Huzursuz nefesler arabanın içinde fink atarken, keskin gözleriyle arabanın deri koltuğuna sinmiş bekliyordu Roya. Karşısında oturan kızın bakışlarını üzerinde hissediyor ancak ona konuşma hakkı vermemek adına bakışlarını karşılamak istemiyordu.

 

Delâl yanında oturan Aslı yengesine baktı çaresizlikle. Karşısında oturan Roya ile konuşmak istiyordu lâkin buna cesareti yoktu. Hayatını karartmışken ne diyecekti? Özür dilerse fayda mı edecekti? Şüphesiz ne yaparsa yapsın dönüşü olmayan yoldaydılar.

 

"Roya," diye mırıldandı, kırık çıkan titrek sesiyle.

 

Dilberay, Roya'ya seslenen Delâl'ı göz hapsine aldı. Güzel kızdı vesselam. Kara gözleriyle uyumlu gece karası saçları beyaz tenini süslüyordu. Narin görünse de bir Bozdağ kızı olarak içindeki asiliği taşıdığını görebiliyordu.

 

"Benden nefret edebilirsin ama..." Nefeslendi. "Ama bir dinlesen ben..."

 

"Kes sesini!" Birkaç saniyeliğine kayan yoldan gözlerini ayırıp sinirle, dolu gözlere dikti yeşil harelerini. Dilinin ucuna gelen kelimelere hâkim olmak adına kendisi ile büyük bir uğraş içine girdi.

 

Dudaklarını ağzının içine alıp ısırdığında yengesi olacak kadının gözlerine baktı. "Özür dilerim, kaçmam belki hatay..."

 

"Sus!" Diyerek söyleyeceklerini böldü Roya, Delâl'ın. "Sakın yapma bunu! Sevdan için kaçıp pişmanlığı diline dolama. Bunları bilerek, olacakları görerek kaçtıysan olanlara da karışma, yapma bunu. Yoksa sadece sevginize olan saygımı da kaybederim!" Sert konuştuğunun farkındaydı. Delâl'ın suçu yok diyemezdi, vardı! Bu olanların başını çeken onlardı da.

 

Emrine boyun eğdi Delâl. söylediklerin de haklıydı Roya. Bir kere kaçmıştı ve pişman değildi şimdi pişmanlıkla dile dolarsa hiçbir şey değişmezdi. Aslı, görümcesine bakarak dudaklarını büktü. Roya'nın haklılık payı vardı, bunu kabul ediyordu ama yine de görümcesini kıran bu kelamlar onu üzmüştü. Sustu o da tıpkı görümcesi gibi gidecekleri yere kadar. Ne dese boştu.

 

Dilberay, dostunun koluna dokundu usulca. "Ben yanındayım." Roya kardeşi bildiği kızın sözlerine başını salladı. Derin bir nefes alıp rahatlamaya çalıştı. Başını cama yaslayıp gideceği yere kadar o da sustu arada gözleri Delâl ile kesişse de söylediklerinden pişman değildi.

 

Araba büyük çarşının girişinde park edilince arabanın kapısını açan şöfor ile ilk inen Roya, aldığı temiz hava ile derince nefeslendi. Öndeki arabadan inen Berfin Hanımlar kızların yanına geldiklerinde geride duran Roya içindeki yangınla baş etmeye çalışıyordu.

 

"Oğlum, bizi Samet Bey'in dükkânına götür önce altın işini halledelim sonra alış verişe başlarız, olur mu Mevsim Hanım?" Diye soran Berfin Hanım iki dünürüne baktı. Berivan Hanım da olumlu anlamda başını salladığında Berfin Hanım gülümsedi.

 

"Olur olur, altını hâl edelim önce."

 

Verilen kararla çarşıda ilerlemeye başladılar. Geride kalan Roya'yla Dilberay, öndekileri takip ederken üzerlerinde olan bakışları görmezden geliyorlardı. Etrafta bulunanlar Urfa'nın iki büyük aşiret kadınlarını yanyana gördükleri için şaşkın aynı zamanda meraklı bakışlarını gizlemiyorlardı.

 

Büyük ve oldukça lüks olan kuyumcu dükkanına girerken onların geleceğinden haberdar olan Samet Bey güler yüzü ile onları karışıladı.

 

"Hoş geldiniz hanımağam, buyrun oturun bir çay, kahve ikram edeyim." Berfin Hanım güler yüzü ile, "sağolasın Samet Bey biz alacaklarımızı bir an önce alıp gidelim, malûm düğün yarın."

 

Başını sallayan Samet Bey, "Ne çıkaralım?" Diye sordu hiç uzatmadan.

 

Berfin Hanım, Roya'ya bakarak gülümsedi. Başı ile yanına çağırdığın da, Roya yorgun adımlarla ilerledi kaynanası olacak kadının yanına. Daha şimdiden ağırlık çökmüştü üzerine. Samet denen adam birkaç şeyi çıkarıp tezgâhın üzerine dizerken, Berivan yenge gelini olacak Delâl'e birkaç şey gösteriyordu. Delâl, yüzünde heyecanlı bir ifade ile altınlara bakarken Roya bakmaya tahammül etmiyordu.

 

Az kalmıştı.

 

Bunun bitmesine az kalmıştı sadece biraz daha sabredecekti.

 

"Bu nasıl keçamin?" Diyen Mevsim Hanım oldukça gösterişli bir altın kemeri gösterdiğin de gözlerini yummak ve bir daha açmamak istedi Roya.

 

"Çok şaşalı, sürekli kullanabileceği bir şey seçse daha iyi olur." Diyen Hacire Hanım sinsi bir sesle lafını söylemekten çekinmedi. "Hem Roya kuru bir şey, beli desen yok." Sürmeli gözlerini umursamazca Roya'nın üzerinde gezdirdi. "Bu kemer yakışmaz ona."

 

Dişlerini sıkan Roya yumruklarını sıktı. Dilberay ise Roya'nın koluna dokunup gülümsedi usulca. "Hacire Hanım isterseniz siz deneyin?" Diyerek siyah eteğinin gösterdiği göbeğine gitti bakışları. "Siz de bel de var göbekte, bence yakışır değil mi, Mevsim jınap?" (yenge)

 

Mevsim Hanım Dilberay'ın sözleri ile şaşırsa da başını salladı usulca. "Pek güzel dedin keçamin."

 

Roya, annesi ile Dilberay'ın hareket ve sözleri ile gülümsedi. Bu ikisi gerçekten çoğu zaman kendisinden deli oluyorlardı.

 

Hacire Hanım konuşan genç kıza ters ters bakarak ellerini önünde bağlayadı ve Berivan kadına yaklaştı. En iyisi şimdilik karışmamaktı. Aslı'nın görümcesine gösterdiği bileziği takmasına göz ucuyla izledi. Deseni hiçte hoş değildi.

 

"Kusura bakmayasın keçamin," mahçup sesi ile kendine geldi Roya. Başını Berfin Hanım'a çevirip 'sorun yok' derecesine salladı.

 

"Bu nasıl hanımım? Özel tasarlandı hem kullanışlı hem de oldukça şık ve zarif bir parça. Ayriyeten bir set olduğundan tercih edilecek bir parça." Roya adamın gösterdiği kolyeye baktı. Aslında hemen birkaç şey alıp gitmek, bu kasvetli havadan kurtulmak istiyordu.

 

"Bence Roya'nın boynunda çok güzel duracak." Diyerek içeriye giriş yapan adam ile herkesin bakışları kapıya çevrildi. Heybetli yapısı ve yıkılmaz yüz ifadesi ile ona yaklaşan adamı gören Roya, içindeki cam kırklarının kendisini yaraladığını hissediyordu. Bu adamı gördüğü her an teninde bir ürperti kol geziyor, nefesi daralıyordu. Ve tam şuan da nefesinin kesildiğini hisseti.

 

Yusuf Agir Ağa, ellerini belinin arkasında kavuşturmuş heybetli duruşuyla yıkılmaz olduğunu tüm Urfa'ya haykırıyordu adeta. Harelerini derhal adamın üzerinden çekti ve kuyumcu adamın çıkardığı sette baktı. Güzel duran bu set Yusuf Ağa'nın beğenisi ile gözüne kötü gelmişti ancak tek kelam etmedi. Yusuf Ağa'nın geleceğinden haberi olmadığından beklemiyordu.

 

Annesi ve müstakbel kayınvalidesi gelen Yusuf Ağa ile konuştuğunu duyuyordu. Kaynanası neden geldiğini sorarken Yusuf Ağa 'işinin bu taraflarda olduğunu, ve bize uğramak istediğini' dile getirmişti. Seti almak istediğini söyleyen Yusuf Ağa birkaç şey daha göstermesini istediğinde bakışlarını kendisine bakmayan kıza değdirdi. Giydiği siyah elbise dudaklarında kıvrılma oluştururken, saçının üzerine attığı siyah şalın yanaklarına temas etmesine kadar inceledi karısı olacak güzel kadını.

 

İçindeki kıpırtıyla başını setlerde gezdirip kardeşi için de bir tane alırken Delâl, mahcup bir eda ile ağabeyine bakıp teşekür etmişti. Berivan Hanım, Delâl'ın istediklerini aldıktan sonra geriye çekildiğinde Yusuf Ağa, donuk bakışlarla tezgahta ki altınlara bakan genç kıza çevirdi bakışlarını tekrardan.

 

Dilberay, arkadaşının dirseğine dokunarak, "başka bir şey beğendin mi Roya?" Diye sordu. Amacı dostunu kendisine getirmekti. Dalgın ifadesi yok olurken başını iki yana 'hayır' anlamında salladı. "Bunlar yeterli fazlasına gerek yoktur." Eliyle şalını düzeltti.

 

Adamın ela gözleri Roya'nın parmağındaki yüzüğe kaydı. İnce, uzun parmağında kendisine ait olan yüzüğü görmesiyle iç çekti sessizce.

 

"De xayde o zaman, altın işi bittiğine göre alış verişi yapalım." Berfin Hanım ellerindeki altın kutularını yanında gezen adamları Ahmet'e uzattı.

 

Herkes memnun bir şekilde kuyumcudan çıkarken Roya, yine tepkisizdi. Nereye çekilse oraya gidiyordu. Dilberay, Yusuf Ağa'nın kendisine bakması ile dostuna baktı, ne kadar içi onları yanlız bırakma taraftarı olmasa da hızlı adımlarla Aslı onlara yetişti.

 

Roya arkada, yanında olan adamla beraber yürürken huzursuzluğu her zaman olduğu gibi üzerindeydi.

 

"Yüzün yine gülmez Karadağ kızı." Sakince konuştu Yusuf. Sakin ama tehlikeliydi.

 

"Ağlamadığıma şükret Yusuf Ağa!" Boğazından yükselen hırıltılı sesiyle ona baktı. "Zira istediğin hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Bunu defalarca sana söyledim ama sen anlamazlıktan geliyorsun." Gerçekten sürekli aynı şeyi dile getirmekten bıkmıştı. Geri kafalı olabilir miydi Yusuf Ağa? Ya da aklı geç mi basıyordu?

 

"Aklından geçenin kalbinden de geçtiğine inanmam çünkü. Senin file getirdiklerin ile benim dediklerim uyuşmaz. Gün gelecek güleceksin." Bundan emindi bu kadını er ya da geç kendisinin yanında, kendisine gülmesini istiyordu. Zaman her şeydi ve şimdi de sadece zamanını beklemeliydi.

 

Zaman Karadağ kızını ona getirmişti, şimdi de gülüşünü getirecekti.

 

Bedenini Yusuf'a çevirdi. "Elbette güleceğim ama seninle değil, bunu artık bir kafana koy. Sen istedin diye bir şey yapmayacağım. Seni isteklerin benim yanımda bir hiç!" Belirten sesinde ince bir tını vardı. İkisi sokak ortasıda öylece durmuşlardı. "Tabii kafan geç basmıyorsa söylediklerimi anlarsın." Yusuf dibinde duruyor, istemeden aldığı kokusu ciğerlerine siniyordu.

 

"Bana bak Karadağ kızı!"

 

"Baktım, buyur?!" Diyerek diklendi. Bu iki defadır oluyordu. Yusuf Ağa'nın artık bazı gerçekleri görmesi gerekiyordu tıpkı Karadağ kızının onu sevmeyeceği gibi.

 

Yusuf'un burun delikleri hiddetle büyüyüp küçüldü, karşısındaki kadının ona diklenen asi tavırları hoşuna gitse de asabını da epeyce bozuyordu.

 

"Ağzından çıkanı kulağın duysun! Bozbey gelini olacaksın yarın! Bu tarz konuşmalarına son ver! Ben hariç kimseye gülemezsin!"diye bağırdığın da güçlü sesini duyan herkes onalra doğru dönmüştü.

 

"Bozbey gelini olacağım Yusuf Ağa! Kendimi yok etmiyorum yani, bu kadar büyütmesen mi Bozbey soyadını!" İkisi de nerede olduklarını umursamıyordu. Tek dertleri kendileriydi.

 

"Çok fazla oluyorsun kadın! Benim asabımı bozma!"

 

"Bozsana ya! Çok merak ediyorum ne olacak diye?" Nefeslenmeye çalışarak baş parmağını kaldırdı. "Ve sana yeminim olsun ki! Eğer sana gülerse..."

 

Dudaklarını kapatan elle gözleri iri iri açıldı. Sözlerinin tamamlamasına izin vermeyen Yusuf, işitmek istemediği yeminle ne yaptığını bilmiyordu. Bu deli kadın eğer yemin ederse, yeminini uygulardı! Derin bir nefes aldıktan sonra Roya'ya yakınlaşarak öne doğru hafif kamburlaştı ve kısık bir tonda topu patlattı: "şimdiye kadar güldüğün insanların sana yaptığına baksana Karadağ kızı? Şu haline bir bak." Yeşil gözlerindeki öfkeyi bu kadar yakından görmek onu bambaşka biri yapıyordu. "Onların yanında solan gülüşün, yarın benim koynumdayken tekrar canlanacak. Bakalım o zaman da Bozbey soyadını bu kadar küçük görecek misin!"

 

İşittikleriyle, içindeki kırklarının darbelerini her santiminde acı acı hissetti kadın. Gözlerini sımsıkı yuman Roya, dudaklarını birbirine sımsıkı bastırıp bir adım çekilerek dudaklarına yaslı elden kurtuldu. Acı boğazına oturunca yutkunamadı.

 

Duydukları ağırdı.

 

Onların yanında solan gülüşün yarın koynumdayken tekrar canlanacak!

 

Bu, bunu nasıl öylece söylerdi? Ayakta kalmaya gayret etti. Roya güçlü kadındı. Dirayetini koruyacak bu adama asla yenilmeyecekti. Olacaklar için ise artık hiç düşünmeyecekti.

 

Bu sözleri teker teker yedirtecekti bu adama!

 

Yüzündeki dağınık ifadeyi yok ederek alayla gülümsedi. Yusuf Ağa'nın sürekli zamandan bahseden sözleri ile vuracaktı onu."Zaman Yusuf Ağa, zaman. İnsan neler olacağını bilemez." Aradaki boşluğu tekrar kapatıp yaklaştı adama. "Senin yanında neden gülmek istemem bilir misin Yusuf Ağa?" Öfkesine yenilen kadın yüzüne doğru bağırdı. "Gülmek senin gibi bir adama yakışmıyor çünkü! Gülüşün yakışmadığı bir adama ise ben hiç gülmem!"

 

Adam duyduğu gerçekle sarsıldı. kafasına dank edenle ne yaptığının farkına varsa da geri dönüşü yoktu söylediklerinin. Roya ise sarsılan adamı öylece bırakıp hırsla ilerlemeye başladı. Sinir tüm bedenini sarmıştı. Yusuf, ona yatağıma gireceksin diyordu! Duymayı beklemediği sözlerdi bunlar. Kendisine ağır gelen sözlerdi!

 

Dilberay arkadaşının yüzünü görünce korkuyla ona yaklaştı. "Roya? İyi misin?" Diye sordu.

 

"Değilim! Değilim, Dilberay!"

 

"Ne dedi o ağa bozuntusu?" Diyen Dilberay küfretmemek için debelenirken, Roya'ya ne diyeceğini şaşırdı.

 

Titreyen elleriyle başındaki şalı çekerek omuzlarına düşürdü. "Cibiliyetsiz! Koynumda güleceksin dedi! Bana dedi. Ben bunları kaldırmam Dilberay!"

 

Dilberay duyduğu ile dudaklarını elleri ile örttü. "Ne!?"

 

"Sessiz ol da içeridekiler duymasın!"

 

"Roya, ben ne diyeceğimi bilmiyorum."

 

"Deme bir şey Dilberay. Çünkü ben bile kendime ne diyeceğimi bilmiyorum." Sinirden titreyen ayaklarına elini bastırıp ilerlemeye başlarken, yanında meraklı bakışları ile ona bakan arkadaşına göz ucu ile baktı. "Şu saçma alışveriş bitsin de gidelim bir an önce." Kafasını olumlu anlamda sallayarak arkadaşını takip etmeye başladı.

 

Alış veriş listesi anneleri tarafından hazırlandığı için çok bir şey söylemesine gerek yoktu Roya'nın. Onun yerine konuşan bir annesi vardı. Onların beğenisi yeterdi. Girilen AVM'de nereye gideceğini karar verenlerin ardında, aklında dolananlarla sürükleniyordu öylece. Alınan elbiseleri denemekten kaçınsada kaynanası için giymişti. Bir robot misali ne derlerse başını sallıyor beğenip beğenmediğini sorduklarında ise tek bir 'güzel' kelimesi dudaklarından firar ediyordu. İç çamaşır mağazasında bile annesinin kararı ile alınmış birkaç şeye mide bulantısı ile baktı Roya. Aklında çark misali dönen sözlerden sonra bunları görmek kendisini boğmuştu.

 

Dilberay ile göz göze geldiğinde ağlamamak için zor tutmuştu kendisini. Tam şuan haykırıp ağlamak istiyordu. Bakışları titredi, derin bir nefes almak için elbisenin yakasını çekiştirip durduğunda ona bakan Delâl ile kesişen bakışlarını çekerek dudaklarını ıslattı. Bu kadar zor olmak zorunda mıydı? Bu nasıl bir imtihandı?

 

Bu akşam zor bela ikna ettiği için Sedat ağabeyi ile Delâl'in imam nikâhı kıyılacak, yarın sabah erken saatlerde ise kendisinin ki kıyılacaktı.

 

Kıyılan nikâh değil kendisi olacaktı.

 

Ölecekti bir nevi. Diri diri gömülecekti toprağa.

 

En son gittiği gelinlikçi de hem kız tarafı hem erkek tarafı o ve Delâl için gelinlikler beğenip sorarken dudakları, 'ben...' demekten sonrası için açılmıyordu, gerisinde başı devreye giriyor sadece kafasını salıyordu. Giydiği gelinlikte ailesi karar kılarken Berfin Hanım, ne kadar kendisine 'beğenmediysen başka bakalım' dese de giydiği ikinci gelinlikte karar kılmıştı.

 

Hayır o değil, çok sevgili annesi karar kılmıştı. Kendisinin bu durgunluğundan yararlanıp istediğini yaptırdığı için mutluluğunu görüyordu Roya.

 

Nihayet alış veriş bitmiş ellerinde bir sürü poşetlerle berber yemek yemek için restoranta gitmişlerdi. Yusuf Ağa ortalıkta kaybolmuş annesine işi çıktığı haberini vermişti. Roya oturduğu sandalye ile bütünleşmişti adeta birkaç gündür yemediği doğru dürüst yemeği Berfin Hanım'ın zoru ile yemişti. Yemekten sonra hava kararmadan tekrar arabaya binip nihayet konağa varmışlardı.

 

Bugün de bitmişti çok şükür.

 

Konağa girdiği an gördüğü ağabeyleri ile başını eğmişti. Sonra dayanamayıp başını kaldırıp ona hüzünle bakan ağabeylerine baktı. İki ağabeyi avlunun ortasında öylece durmuş ona bakıyorlardı. Yavaş adımlarla onlara doğru yürüdü ve şaşırmalarını fırsat vererek ikisine de sarıldı.

 

"Delâla min..." İlaç gibi gelen sesle Roya, gözlerini sımsıkı kapadı. Ağlamamak için direndi.

 

Şerwan'ın eli saçlarını buldu. Rizgâr ile göz göze geldiler. İçlerinde kopan fırtınaları birbirlerine anlatırcasına birbirlerine baktılar. "N'oldu? Bir sorun mu var?"

 

Sorun mu? Vardı sorun. En büyük sorun bu evlilikti.

 

Roya, sesine canlılık katmak için cebelleşti. "Sorun yok! Çok mutluyum, ev-evleniyorum." Cevabını sahte gülüşü ile verdi.

 

Rizgâr, kardeşini kendilerinden çekerek inanmaz gözlere izledi. "Abi kardeş biraz sohbet edelim mi?" Diyen Şerwan'a baktı.

 

Buna ihtiyacı vardı ancak ne diyecekti? Nasıl konuşacaktı? Konuşsa anlarlar mıydı? Bu karmaşadan çekip alabilirler miydi? Başını iki yana doğru salladı. Şerwan Rizgâr'dan izin alıp kollarının altına aldığı kızkardeşi ile merdivenlere doğru ilerledi.

 

Roya basamakları yorgunluğuna rağmen hızlı çıktı. Ağlamamak için çabalasada yanağına süzülmüştü bile göz yaşları.

 

Odasına geçtiklerinde Şerwan, Roya'yı kendisine doğru çevirdi usulca. "Ağlıyor musun?"

 

Başını salladı. "Öyle yapıyorum."

 

İç çekti Şerwan. Kolunu uzatıp kardeşini kendisine çekti. Mis gibi kokan saçlarına bastırdığı dudakaları sızladı. "Özür dilerim delâla min! Seni çekip alamadığım için özür dilerim."

 

"Dileme ağabey bu durumu anlamam ben! Ama çözeceğim, neden bunlar yaşandı bulacağım! Beni O'ndan ayıranın ne olduğunu öğreneceğim ve o zaman kimsenin göz yaşına bakmayacağım!" Bu böylece sarf edilmiş cümleler değildi. Bu büyük bir yemindi Roya Karadağ için.

 

Ne kadar, daha da durmak istese de geriye çekildi ağabeyinin göğüsünden.

 

"Sana söz veriyorum, ne pahasına olursa olsun ben de bu işin aslını öğreneceğim."

 

Gülümsedi Roya. İçtenlikle güldü çünkü bir daha görmeye bilirdi bu güzel yüzü. Şerwan uzanıp kardeşinin göz yaşlarını silip alnına dudaklarını bastırdı. "Birazdan gidip nikâh kıyacağız biz gelene kadar dinlen, uyu."

 

Roya başını sallayarak tekrar gülümsedi. Bu gülüş acı bir tebesümdü aslında.

 

Ağabeyinin gidişinden sonra direk olarak telefona sarıldı. Uzun zamandır armadığı ikinci annesini aradı, biraz rahatlamalıydı.

 

Belki de biraz dinlenmeye çekilmeli...

 

Telefonda konuşurken heyecenlı ifadesi gözle görülürdü.

 

Ne kadar uzun konuşmak istese de onun kimle konuştuğunu duymamaları için telefonu erkenden kapatıp güzel bir duş aldı. Duşunu aldıktan sonra yatağında oturdu ve gelecek haberi bekledi. Bugün olanları aklına getirmemeye çalıştı. Avluda zılgıt silah sesleri duyunca çok şükür dedi. Şükürler olsun ki bitmişti işte.

 

Telaşsız bir hâlde terasa çıktı. Aşağıya, avluya baktığında dudakları kıvrıldı. Sedat üzerindeki bakışları hissedince başını yukarı doğru kaldırdı ve o an ona bakan kuzeni ile kesişti gözleri. Yutkunamadı. Kendisinin yüzünden kuzeni mutsuz olacaktı hâlbuki bir bilse hiç kabahati yoktu sadece o da bir piyondu.

 

Roya odasına çekilip dolabına doğru yürüdü.

 

Bundan sonra herşey istediği gibi olacaktı.

 

Kimse önünde duramazdı.

 

Gün, onundu.

 

*

 

Kara haber tez duyulur derlerdi.

 

Bu bir kara haber miydi yoksa direnişin başlangıçı mıydı, bilinmezdi şüphesiz.

 

Karadağ aşireti bugün kıyılacak imam nikâhı için avluya doluşmuştu. Bozbey ailesi yola çıkmıştı ancak eksik vardı. Eksikler vardı.

 

Herkesin yüz ifadesi aynıydı bugün; öfke.

 

Rizgâr Ağa ile Şerwan Ağa herkesi sakinleştirmek isterken böyle birşeyin olduğuna hâlâ kabullenemiyorlardı. Nasıl olmuştu bu?

 

İdo Ağa'yla Yâde Rozan birbirlerine baktılar usulca herşey iyiye giderken düşünmedikleri bu detay onların planlarını yerle bir etmişti.

 

Karadağ konağının kapısı hiddetle açılıp duvara çarptı. Gelen sesle huzursuzlanan ağalar oturduğu yerden kalkarken, Yusuf Agir Bozbey duyduklarının doğru olmaması için buraya nasıl geldiğini bilmiyordu. İçinde kopan fırtınayı sakinleştirmeye çalıştı ama olmuyordu. Aklını kaçıracak duruma gelmişti. Bir şeyler kırıp dökmek, yok etmeliydi. Ancak o zaman belki öfkesi, siniri biraz olsun dinebilirdi ama yok, yok dinmezdi artık!

 

"Bu ne demektir Rizgâr Ağa! Roya nerdedir!"

 

Rizgâr, bir taraftan sevinse de bir taraftan olacaklar için endişeliydi. Omuzlarını dikleştirip ilerlemeye başladı. Yusuf Ağa'nın tam önünde durduğun da elinde tuttuğu kağıt parçasını karşısındaki adamın sert göğüsüne vurdu.

 

Deli kardeşi birkez daha deliliğini ispatlamıştı.

 

Yusuf, Rizgâr'ın göğüsüne yapıştırdığı kağıdı öfkeyke alıp geri çekildi.

 

Elindeki kağıdı yok etmeden önce okumak için katlanmış kağıdı açtı.

 

Öfkeden kudurmuş seni görür gibiyim Yusuf Ağa ama bu pekte umrumda değil açıkçası. Ben, töre denen saçmalığa meydan okuyorum! Evlenmiyorum ulan! Seninle ev-len-mi-yor-um!

 

Ben olmadığıma göre töre, İdo amcamın kızını benim de infazımı kabul edecek ama bil bakalım ne oluyor, bu da umrumda olmuyor.

 

Sizler sözünün eri değilseniz ben de değilim!.

 

Şimdi, bu güne kadar nasıl ben yandıysam siz de yanın! Çektiğim acda boğulun!

 

Ben yokum! Dün söylediğin sözü de artık İdo amcamın kızı ile uygularsın. Bir daha yüz yüze gelmemek dileği ile.

 

Karadağ kızı.

 

Okudukça elleri titriyordu adamın, gözleri öfke ile bürünmüş, nefret işlenmişti bedenine. "Ulan... Ulan!" Belinden çıkardığı silahla havaya ateş açtı ancak bu öfkesini dindirmek yerine daha da harlamıştı. Bunu Karadağ kızının yanına asla bırakmayacaktı.

 

Bunu yaptığı için pişmanlıktan kıvransa dahi onu bulduğun da ölmek için yalvartacaktı!

 

Yapacaktı bunu!

 

Urfa, bu kez bir düğünü değil Roya Karadağ'ın direnişini, özgürlüğünü konuşmaya, dilden dile aktarmaya başlamışlardı. Bir ağa kızının, en büyük aşiretlerin başını çeken Karadağ aşiretinin, kızını konuşuyordu Urfa. Evlenmeye zorlanan çoğu gencin umudu olmuştu bilmeden Roya. Yaptığının mal olacağı şeyleri bilerek gitmişti ama sadece kötü şeyler değil iyi şeylere de vesile olacaktı bu gidiş.

 

Sessizliğin yankı yaptığı Urfa, Roya'nın gidişiyle yankılanıyordu. Duyanların çoğu korku ile dururken birçok kadın ise gururla adını anıyorlardı.

 

Sessizliğin sesi olmuş bir kadındı Roya Karadağ.

 

***

 

Roya göğüsün deki sızıya rağmen gülümsedi akıp giden yola. İstediğine kavuşmuştu. Özgürdü artık. Urfa'nın acı dolu sokaklarından kurtulmuştu. Gözleri usul usul kapandı. Burnundan derin ve hırslı bir nefes çekti içine. Bundan sonra güzel günleri ümit ediyordu. Gülecek, eski neşesi yerine gelecekti.

 

Dudaklarındaki kıvrılmayı engelleyemedi. Gülmek hatta kahkaha atmak istiyordu. Şoför koltuğundaki adama baktı. Herşeyi hal eden bu adama minettardı. Eğer o olmasaydı belki de bunun altından kalmaz ve o nikâh gerçekleşirdi, bunun düşüncesi bile tüylerini havaya dikiyordu.

 

"O kadar acıdı ki canım, bana bu acıyı reva gören herkesin canını yakmışımdır inşallah. Onların acı çekmesi, onların pişmanlığı benim içimdeki yaraya merhem olur Ali." Dedi direksiyon sıkı sıkı kavrayan adama bakarak. "Özgür olduğumu haykırasım var."

 

"Haykır xwişkamın! Bundan sonra özgürsün." Genç adam Roya'nın gülen yüzüyle gülümsedi. Öyle bir kördüğümün içinden çıkmışlardı ki buna değil haykırmak zılgıt çekilse azdı.

 

Hakkâri yazan tabelaya değdi gözleri Roya'nın. İkinci annesi aslında gerçekten annesi olarak hissettiği halasının, onu kurtarmak adına yaptığı fedakârlıkları asla unutmayacaktı.

 

Bir daha acı çekmek yoktu.

 

Gülmek vardı.

 

Güldü.

 

Delicesine güldü ona eşlik eden Ali ile.

 

Bölüm sonu 🥀

 

Bitti! Nasıldı bölüm?

 

Böyle bir şey bekliyor muydunuz?

 

Roya'nın yaptığı

nı taktir edenler?

 

Yusuf Ağa bundan sonra ne yapacak sizce?

 

Ali'nin yaptığı peki? Gerçekten adam yaa.

 

Okuyan gözlerinize sağlık, sizleri çok çok seviyorum <33

Loading...
0%