@tanvakti108
|
Selamm! Okumaya geçmeden önce vote ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Ahmet Şafak, Neyleyim
16.Bölüm
Gördüklerimin yanlış olmasını o kadar çok isterdim ki... Hatta hayata dair şansımın hepsini bu an için kullanabilirdim.
Ah, şansız biri olduğumu unuttum. Bunu unutmamam gerekiyor biliyorum. Bana doğru tüm öfkesi ile gelen Yusuf ağanın bakışları beni ürkütsede kendime gelmeyi başarmıştım. Geri geri attığım adımların bir yere takılmaması için önüme dönerek koşmaya başladım.
"Roya!" Diye bağıran Dilşah'ın sesiyle arkama doğru baktım. Korku dolu gözlerle bana doğru geliyordu ancak ben durmak yerine koşmaya devam ediyordum.
"Cihangir'i ara! Dilşah Cihangir'i ara!" Art arda bağırdım ancak anlayıp anlamadığından emin olamıyordum. Kalabalığın uğultusu arasında kaybolmuş olabilirdi sesim. Kalabalık arasında koşuştururken çoğu kişiye çarpıyordum. Bilmediğim bir şehirdi Hakkâri.
Bilmediğim şehirde nereye, hangi tarafa gideceğimi bilmeden koşuyordum. Omuzunun üstünden arkama doğru bakmaya fırsatım bile yoktu. İçimdeki yangın büyük bir top hâlini almış nefesimi keserken içimden lanetler okuyordum.
Bir gülüşüme ömürlük acı yüklemek için gelmişti Yusuf Ağa, buna emindim.
Titreyen ellerimi elbiseme sürerek boşalmış sokaklarda nereye gideceğimi bilemden koşmaya devam ettim. Göğüsüm düzensiz nefeslerimin acısıyla kasılıp duruyordu. Boğazım kurumuştu, buz gibi havanın yüzüme vuruşuyla yüzümün kızardığını hissediyordum. Şimdi ne olacaktı? Nasıl baş edecektim ben?
Neden hep bu son dediğim anda, hayatım başa sarıp duruyordu.
"Karadağ kızı!" Duyduğum gür sesle koşmaktan sızlayan adımlarım hızla kesildi. Öne doğru hırçınlıkla savrulan saçlarımın arasından aldığım büyük nefeslerle birkaç saniye durdum. Hafif bükülmüş sırtımı yavaşça dikleştirdim. Görüşümü kapatan saçlarımı geriye doğru çektim. Koştuğum için yüzümün, boynumun kızardığını hissediyordum. Başımı arkama doğru çevirdim usulca.
Celladım tam karşımdaydı. Biraz uzağım da birkaç adamıyla bana bakıyordu. Siyahlar içine hapsedilmiş bedeni aldığı nefeslerle yükselip alçalıyordu. Uzun, siyah saçları alnına bir bir dökülmüştü. Heybetli bedeninde çöküntüler meydana gelmişti. Ela gözlerinin derinine bakınca sertçe yutkundum.
"Benden kaçacağını mı sandın?" Sesinde hissedilebilir öfke benliğimi sarstı. Kızgındı. Bana, ona yaşattığım utanç için kızgındı ancak ben de kırgındım.
Kızgın ve kırgın.
Yüzümde beliren tebessümle burnumu havaya diktim. "Sanmadım Yusuf Ağa, Kaçtım."
Çatık kaşları daha da çatılması mümkünmüş gibi alnına doğru uzandı. Alçalıp yükselen göğüsü anlık bir duraksama yaşadı. Ela gözlerinde alay eden pırıltılar, kızgın bir lava dönüşünü an beyan gördüm.
Ellerimi iki yana açarak önüme dönerek sırtımdaki delici bakışları görmezden geldim. "Senden kaçmak hiç zor olmadı Yusuf Ağa! Senden kaçmak çok kolaydı." Söylediklerimin onda yarattığı etkiyi görmeden sağım da bulunan sokağa doğru yönlendirdim bedenimi. Birkaç saniyenin vermiş olduğu enerjiyle hızlı olmaya çalışarak koştum.
Belki de son şansımdı.
Şans benden yana olur muydu bilmiyorum ama olmasını diliyorum.
Arkamda hissettiğim adımlara rağmen koşmaya devam ettim. Dizlerimde artık derman kalmamıştı. Ayağımdaki ayakkabıların topuğumu yara yaptığını hissediyordum. Saptığım birkaç sokağı daha arşınlarken artık son gücümü de tükettiğimin farkındaydım.
Hani Cihangir koruyacaktı beni?
Yağmurdan ıslanmış elbisemin uçları yerdeki tüm kirleri temizlerken gözlerimin önünü kapatan saçlarım sinirlerimi bozuyordu. Nefes nefese koştuğum için göğüsüm daralıyor sanki dışarı çıkacakmış gibi atan kalbim canımı yakıyordu.
"Ecelinden kaçamazsın Karadağ kızı!"
Duyduğum boğuk sesle şaşkınlıkla arkama baktım. Yusuf Ağa pes etmeyen bir ifadeyle hâlâ peşimdeydi. Caddeye çıkma umuduyla daha da hızlandım. Dilimde bitmek bilmeyen dualarım dudaklarımdan firar ederken sağa doğru yönümü değiştirdim. Taş duvarlara tutunup koşmaya devam ediyordum.
Bir silah sesi gökyüzüne doğru büyük bir çığlık oluşturduğunda dudaklarım arasından da korku dolu nida yükselerek silah sesine eşlik etti. Tiz çığlığımla beraber ellerimi kulaklarıma bastırıp durmak zorunda kaldım.
"Bir adım daha atarsan ölürsün!"
Dağ ayısı.
Omuzumun üstünden ona baktım. Saçları alına doğru dökülmüş uçlarında biriken ter damlalar halinde dökülüyordu. Tam anlamıyla bir katildi. Can almak onun için çocuk oyuncağı olmalıydı lâkin unuttuğu bir şey vardı ben bir oyuncak değildim.
Ben bir kadındım. Onu nikâh günü terk eden bir kadın. Bir Ağa'ya, töreye rest çekmiştim. Beni ölümle mi korkutuyordu? Benim derdim ölüp ölmemek mi?
Gerçekten bu mu?
Başımı gülerek eğdim. Yusuf Agir Bozbey beni çok yanlış tanımıştı. "Ölümden korksaydık, ölmek için doğmazdık Yusuf Agir Bozbey!" Ona doğru bir adım attım. "Bedenime sayacağın kurşunların canımı acıtacağını düşünüyorsan yanılıyorsun." Başımı öne doğru eğdim. "Durma, eğer silahı çektiysen vurmak zorundasın beni!"
"Ulan kadın! Benim derdim seni öldürmek miydi? Değildi. Ben sana yaşam vaddettim."
Aldığım soluklar arasına gülüşüm eklendi."Vaddettiğin yaşam değildi Yusuf Ağa, senin vaddettiğin ölümdü."
Yüzünde oluşan bozgunluk birkez daha kaçma fırsatı yarattı bana. Arkamdan geleceğini bile bile öne doğru atıldım ancak keskin fren sesiyle, korkuyla geriye doğru çekildim. Az kalsın bir arabanın altında kalıyor olmam korkuyla gözlerimin büyümesine neden oldu. Önümde duran siyah arabaya korkulu gözlerle bakıyordum. Tanıdık arabanın filimli camından görünen kahvelerle, gözlerim birleştiğinde dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı.
Gelmişti.
Seni koruyacağım demişti, koruyacaktı.
Cihangir Atabeyoğlu bana verdiği sözü tuttacaktı. Sözünün eri olduğunu kanıtlıyordu.
Arabadan inişi, yanıma gelişi birkaç saniye içinde olunca, bocaladım. Gözleri bir an olsun ayrılmadı gözlerimden. Endişe tohumları dikilmiş gözleri, gözlerimden bir saniye bile ayrılmadı. Güven veriyordu. Bakışlarına sığınmak istedim.
Bakışlarına sığınmak...
Tam karşıma geçtiğinde çatık kaşları kısa bir süre yumuşadı ancak hemen tekrar eski halini aldı. "İyi misin?"
Elini kaldırdı, önüme düşen saçlarımı geriye doğru taradı. Gözlerim birkaç saniye kapandı. Büyük nasırlı elleri yüzümdeydi.
"Roya?"
"İyiyim." Dedim endişesini yok etmek adına. Başıyla beni onayladıktan sonra yanağıma sürterek indirdiği elini sırtıma uzatıp beni arkasına doğru çekti. Ne olduğunu anlamadan bedenim arkasındaki yerini almıştı.
"Habersiz gelmişsin Yusuf Ağa!" Karışımızda duran Yusuf'a baktım. Bakışları üzerimden Cihangir ağabeye kaydı. İkimizin duruşuyla ilgili aklından her ne geçiyorsa öfke yüzüne resmedilmişti.
"Haber vermemeyi sizden öğrendim Cihangir," dedi gür bir sesle. Biliyordum, Yusuf'un inadı burada da devam edecekti.
Kolunu tuttuğum Cihangir ağabeyin bedeninin kasıldığını hissettim. Kendine değil de benim yüzümden suçsuz insanların başına geleceklerden korkuyordum.
Belki de en çok Cihangir'in yara almasından..
***
Cihangir, telefonunun ahizesinde duyduklarıyla şaşkınlığa uğradı. Kız kardeşinin söylediklerinin doğruluğunu duyduğu silah sesiyle anlarken durdurduğu arabanın gazına bastı hırsla. Gözleri korkuyla büyümüştü. Dudaklarından firar eden hakaretler onu teselli etmeye yaramıyordu. Yana doğru fırlattığı telefonunu eline aldı ve ağabeyi Arif'in numarasını bulduğu gibi aradı.
"Nerdesin?" Diye sordu direkten.
"Dilşah'ın konum attığı yere geliyorum." Dedi Arif, daha sonra hızla ekledi: "Sakın yanlış bir şey yapma Cihangir! Roya'yı zora sokacak bir şey yapma!" Kardeşinin deli öfkesinin nelere mal olacağını az çok tahmin ediyordu ve bunun olmaması için elinden gelenin fazlasını yapacaktı.
"Onu elimden kimse alamaz Arif Atabeyoğlu! Onun eceli olacağım!" Dedi öfkeyle. Duyduğu silahın hedefinin Roya olmaması için hakaretlerle beslenen dili şimdi ise dualarla besleniyordu.
"Cihangir ben gelene kadar sakin bir şey yapmayasın! Duydun mu beni?!" Duyuyordu ama cevap verecek gücü yoktu. Söz veremezdi!
"Söz veremem!" Diye bağırdı.
"Cihangir san..." devam etmesine engel oldu Cihangir. Abisinin yüzüne belki de ilk kez telefonu kapatıyordu telefonu Cihangir.
"Dayan Roya, dayan..." Bedenini saran boşluk hissini hiç sevmemişti. O boşluğun varlığından ilk kez bu kadar nefret ediyordu.
Birkaç ara sokaktan geçtikten sonra sağa doğru döndüğü an arabanın önüne atlayacak olan kadınla frene uzandı. Bastığı fren sesi boş sokakta tiz bir çığlık attı. Öne savrulan bedeni koltuğa sertçe çarptığında gördü az önce çarpacağı kadını.
Roya'sıydı.
Korku dolu bir hâlde kendisinin son anda geriye çeken kişi Roya'ydı. Yüzünü kapatan saçlarının arasından arabanın içine baktığında kendisini gördüğünü kıvrılan üst dudağından anlamıştı Cihangir.
Gelmesine sevinmişti.
İndiği gibi kadının önüne geçti, Roya'nın arkasında onlara bakan adamı umursamadan. Şuan tüm duygularının hedefi Roya'ydı. Gözleri ayak ucundan saç uçlarına doğru yol aldı. Bedenin de hiçbir darbe görmediği için rahatlarken kulakları çınlıyordu. Elini kendisine bir kahraman misali bakan gözlere çevirdi. Elini uzatıp önünü kapatan saçlarını geriye doğru taradığında kendilerine bakan bakışları umursamıyordu. Tek derdi Roya'nın iyi olmasıydı.
Onun iyi olmasıyla iyi oluyordu.
'Siktiğimin adamları' nasıl Roya'yı koruyamadı diye düşünürken çatık kaşları alnına uzandı.
"İyi misin?" Diye sordu Cihangir. Roya'nın birkaç saniye kapanan göz kapakları duyduğu soruyla aralandı.
"Roya?"
"İyiyim." Dediğinde tek amacı karşısındaki adamın endişesini yok etmekti.
Cihangir, Roya'nın sırtına uzanıp arkasına doğru çektiğinde gözleri onlara bakan adamla kesişti. Yusuf'a baktığında bedenini saran öfke tekrar damarlarında gezinmeye başladı.
Yusuf Ağa gördüğü manzaranın bir açıklaması olmasını istiyordu lâkin eğer bu manzaranın bir açıklaması yoksa elinde tutuyor olduğu silahın iki beden de oluşturacağı deliklere hazırdı. Roya'nın, halasının yanına gelişini dün öğrenmiş ve hemen yola çıkmıştı. Atabeyoğlu aşiretlerinin namını, gücünü biliyordu. Geldiği gibi Hakkari'de olan biteni öğrenip Roya'yı bulmuştu.
Bulmuştu bulmasına da yanında Cihangir Ağa'yı hiç beklemiyordu. Aslında beklediği Cihangir değil Cihangir'in Roya'ya olan davranışlarıyla bakışlarıydı! Roya'ya bakışını hiç beğenmemişti.
"Habersiz gelmişsin Yusuf Ağa!" Diye bağıran adam kendine hâkim olmak adına zor duruyordu.
Yusuf önce arkasına sakladığı Roya'ya daha sonra da Cihangir'e baktı. "Habersiz işleri sizden öğrendim Cihangir!" Roya'nın kaçtığını her bir yana salındığını biliyordu. Herşeye rağmen kendilerine haber verilmediği için ayrı bir öfkeliydi Yusuf. Kaşları çatılmış üstü hafif nemlenmiş Yusuf Ağa, Cihangir'e karşı kem küm edecek biri değildi. Asla da olmaya niyeti yoktu.
"Keşke bizden adamlığın ne olduğunu da öğrenseydin." Dedi Cihangir gür sesiyle. Sesi insanı titretecek kadar kuvvetliydi.
Duyduklarıyla sert çehresi gerildi Yusuf'un. "Söylediklerine dikkat et Cihangir Ağa şüphesiz o ağzını düzeltmekten zevk alırım. Adamlığımı sorgulayacak son insan bile değilsin sen!"
Duyduklarıyla bütün sinir sistemi alt olan Cihangir yumruk yaptığı elini belinin arkasına götürerek gümüş rengi silahını çekip aldı.
"Cihangir ağabey..." Arkasında duran genç kızın titreyen sesini bile duymak yatıştırmadı Cihangir'i.
"O biraz sıkar Yusuf Ağa! Şayet attığın adımla kalırsın."
Roya iki adamın arasındaki fırtınayı gördüğünden hissettiği korku çığ gibi büyüdü. Çekilen silahların bir yara açmasından korkuyordu.
Yusuf'un ela gözleri alay dolu sinirle parladı. "Uzatma Cihangir! Roya'yı buradan almadan ne ölürüm ne de seni sağ bırakırım! Bu böyle biline!" Bu kesin konuşma Cihangir'in öfkesine öfke katmaktan başka bir işe yaramadı. Alamayacaktı! Roya'sını ondan kimse alamazdı! Buna cüret edeni yok ederdi.
"Beni yorma Yusuf! Sana ne verecek can ne de kız vardır!"
Düşmanlık safhası belirleniyor, çizgiler hiç silinmeyecekmiş gibi çekiliyor ve sınırlar durmaksızın geçiliyordu. Yusuf Ağa kadar Cihangir Ağa da sınırları geçti. Yusuf Ağa kendisinde olan sabrın sonuna gelmişti. Yerle bir olan adını da namını da kurtaracaktı. "Töreden kaçanı, saklayıp evine göndermemek ne zaman ağalığa sığar oldu? Senin yaptığın yanlıştır!"
Cihangir Atabeyoğlu duyduklarıyla kızgınlık beyninde alev almıştı. Üzerlerine silah doğrultmuş ve ağalığına laf söyleyen Yusuf Ağa'nın yaptığı hatayı görmeyecek kadar kör olmasına şaşırıyordu.
"Evime sığınan düşmanım dahi olsa kovmaz, ucunda ölüm olsa bile dış kapı etmem! Atabeyoğlu aşiretini iyi araştırmamışsın Yusuf Ağa şayet araştırsaydın, gönlü başkasında olan bir kızı, başkası ile sözü verilmiş bir kızı kendine eş olarak almaz, hele ki," diyerek öne doğru bir adım çıktı. "Töre'yi bahane ederek almanın bizde namussuzluk olduğunu bilirdin!"
Söyledikleri Roya'nın yüreğine dokundu. Dolu dolu olmuş gözlerinden yanaklarına akan yaşların sebebi doğru kişiye güvenmiş olmasıydı. Söylediği sözler tam kalbinden vurmuştu.
Yusuf Ağa elindeki silah kabzasını sımsıkı tutuyordu. Parmak boğumları bembeyaz kesilmişti. Bu ise girişirken hiç böyle olacağını bilmiyordu. Aldığı ağır ithamlar öfkeli bakışlarına nefret eklemişti. Ela gözleri nefret içeriyordu. Cihangir'in arkasındaki Roya'dan nefret ediyordu. Kendisini ve ailesini yerle bir etmişti! Hayatlarını mahveden Roya'ydı.
Yanlıştı aslında en günahsız olan kişi Roya'ydı ama Yusuf Ağa bunun farkında değildi ve farkına varacağı zamanda çok pişman olacaktı.
Pişmanlıkla boğulacaktı ancak geri dönüşü yoktu.
"Sizin töreniz beni alâkadar etmez! Ben size göre değil bize göre giderim Cihangir Ağa! Şimdi çekil önümden ver bana Roya'yı!"
Cihangir kafasını salladı usulca. Sert çehresi Roya'yı ona vereceğini düşünen adama gülüyordu. "Gel," dedi ve başı ile Roya'yı işaret etti. "Gel kendin al."
Roya, Cihangir'in söylediğiyle tuttuğu kolu sıktı. Gitme fikri midesini bulandırıyordu.
Yusuf'un kızgınlığı arttı. Kendisine alay eden bu ağa bozuntusuna haddini bildirmek gülen çehresini kırmak istiyordu. Roya'yı bu denli koruması, kuzeni olduğundan daha farklı bir amaç olduğunu düşünmeye başlamıştı. Düşüncesi bile canını sıkarken gerçek olması yok ederdi Yusuf Ağa'yı.
Burun kemerini sıkan genç adam içinden binlerce küfrü savurdu. Bilerek yapıyordu! Cihangir Atabeyoğlu sabrını zorluyordu. "O benim Cihangir Ağa! Roya Karadağ benimdir! Ve sen, bedenin de kurşun yarası açılmasını istemiyorsan onu bana vereceksin!" Yusuf söyleyeceğini söylemiş ama olacakları tahmin etmemişti.
İşte bu cümle büyük bir darbe yarattı Cihangir Atabeyoğlu'nda. Gözlerini sımsıkı kapatan adam yuvalarında birer bombaya dönen ve patlamaya meyleden gözlerini ona engel olan minik ellere, onun önüne geçen bedene çevirdi. Ela gözlerin kendisine korku dolu bir ifadeyle bakması daha da zorlaştırıyordu durumu. Önünde duran bedeni nasıl yıkacağını bilmiyordu. Karışsında pişkince 'Benim' sıfatını kullanan bu adamın yürek yediğini düşünüyordu Cihangir. Dişlerini birbirine bastırdı. "Çekil Roya," dedi fısıltı ile lâkin sesindeki şimşekleri hissetmişti Roya.
Kafasını olumsuzlukla iki yana salladı Roya. Bırakırsa öldürürdü şüphesiz Yusuf'u.
Yusuf ağanın bu kadar ileri gideceğini elbette biliyordu. Kendisine 'Benim' diyerek baş kaldıran bu adamı, Cihangir'in vurmasına izin vermeyecekti. Değmezdi. Çekilmesi için konuşan adamın göğüsüne sırtını dayayıp yüzünü Yusuf Ağa'ya çevirdi. Yeşil gözleri yuvasından çıkacak kadar öfke içinde büyüdü ve kıpkırmızı oldu.
"Ben hiç senin olmadım Yusuf Ağa! Ben kimsenin değilim! Ben oradan oraya sürükleyeceğiniz biri değilim!"
"Roya," derken sesinde uyarı vardı.
"Benim bi kadın olduğumu unutuyorsunuz!" Derken ileriye doğru yürümeye başladı. "Seninle evlenmediğim için kuduruyorsun değil mi?" Diye sorarken yüzünde inanılmaz güzel bir gülüş peyda olmuştu. Dudaklarını arşınlayıp dışarı firar eden dişlerini hafifçe birbirine bastırdı. "Kudur Yusuf Ağa! Seni öylece ortada bırakıp gittiğim için kudur! Tüm Urfa'ya alay konusu olduğun için kudur, kudur ki bir daha bir kadına oyun oynamanın nelere sebep olduğunu anla!"
İçinde birikip duranları öylece savururken arkasında ona hayran kalan Cihangir Atabeyoğlu'nun göğüsü kabardı.
İşte dedi, işte benim sevdiğim kadının duruşu.
İşte benim sevdiğim kadının yıkılmayan yanı.
Yusuf, kendisine doğru gelerek konuşan Roya'nın arkasında kalan Cihangir'e baktı. Kendisine söylenen sözlerden keyif alır gibiydi.
"Ölümü hak ediyorsun Karadağ kızı!"
Bir insanı öldürmenin kolay olmadığını biliyordu. Kolay değildi Allah'ın verdiği canı almak ama yapması lazımdı. Aslında öldürmek değildi niyeti fakat öfke ile söylenen hissedilen şeylerin önüne o saniyeler geçmiyordu.
Annesinin sözleri kulaklarında çınlasa da yapacaktı.
Roya birkaç adım kala durdu. Ölüm diyordu. Zaten bilerek gitmemiş miydi? Ölüm korkutmazdı onu. Ölüm Roya için cenneti.
Babasına kavuşurdu.
Yusuf silahın hedefini Roya'nın tam kalbine doğru odakladı.
Cihangir Atabeyoğlu Roya'nın yanına yürümeye başladı. Deli cesaretine, asaletine kurban olurdu.
Attığı adımların oluşturduğu depremleri ardında bırakarak Roya'yı es geçip Yusuf'un tam karşısında durdu. Elindeki silahı Yusuf'un ne olduğunu anlamasına fırsat vermeden alnına dayadı. Boynundaki damarları öfkesinden iyice belirginleşmişti.
"Yusuf Ağa!" Diye bağırdı. "Aramızdaki fark ne biliyor musun? Sen düşünürsün, ben uygularım!" Dedikten hemen sonra silahı sol omuzuna doğru tutarak bir el ateş etti.
Kulak zarını arşınlayan silah sesiyle Cihangir'e doğru atılan genç kadın bir kez daha duydu silah sesini.
"O zaman o farkı eşitlerim Cihangir Atabeyoğlu!" Omuzundan vurulsa dahi bir el ateş etmeyi becermişti Yusuf. Aslında bile isteye atılmamıştı silah tutan omuzuna yediği merminin de yardımı vardı. Cihangir Ağa'yı hedef alan silahı yediği kurşunla rotasını şaşırmış Roya'nın karnına isabet etmişti. Farkında olmadan sıkmıştı.
Ani patlamayla yerine çakılan Roya gözlerini sımsıkı kapadı. Bir anlık duruşu sarsıldı. Durduğu yerde sallandı.
O kurşun kendisine isabet etmişti.
Cihangir, bedeninde acı hissetmediği için arkasına bakmaya korkuyordu. Cihangir Atabeyoğlu korkuyordu. O kurşun Roya'ya isabet etmemişti. Hayır, bu ihtimali düşünmek istemiyordu. Kabullenemiyordu.
"Roya," diyen Yusuf Ağa dizeleri üzerine düşüşü sert oldu. Oluk oluk akan kanı parmaklarına bulanmıştı. Gözleri yaptığının pişmanlığıyla yanarken gözlerini acıyla kapadı. 'istemedim.' Arkasına hızla dönen genç adam gözlerinden yaşlar akan kadınla göz göze geldi. Afallayan adam gördüğü görüntüyle ölmek istedi. Seni kurtaracağım derken bundan bahsetmemişti. "Roya," sesinin fısıltı halinde çıkmasına engel olamamıştı. Korku bütün bedenini sinsi yılan gibi sarmıştı.
Genç kadın karşısında ona bakan Cihangir'in korkusunu yok etmek istedi. Elleri karnında öylece dururken gücünün tükendiğini hissediyordu. Kısık ve zayıf sesiyle, "Babamı özledim." Dedi.
Babasını özlemişti.
Roya'nın beyninde bütün cümleler silindi. Söylediği tek bir cümle, bir bıçak kesiği gibi soluğunu kesmişti adamın. İleriye doğru atılarak Roya'nın düşüşüne engel olurken korku dolu yüzüyle "Hayır!" Diye bağırdı. Neye 'Hayır'. Kime bu reddediş. Öylece elinden kayıp gitmesine izin vermeyecekti, gerekirse canını verecekti ama kucakladığı kadını kaybetmeyecekti.
"İzin... Ver," dedi Roya titreyen sesiyle. Bedeninde hissettiği kurşun yarası yanıyor, canını yakıyordu.
"Cihangir!" Diyerek koşan ağabeyi Arif gördükleriyle nefesi kesildi. Sekteye uğrayan adımları kardeşinin yüzünü görünce tekrar devreye girmişti. Kucağında elbisesi kırmızıya boyanmış Roya'yla nereye gideceğini bilmez bir hâlde bir sağa bir sola doğru gidip geliyor, yanı başındaki arabasını fark etmiyordu.
Gözlerinin gördüğü sadece Roya Karadağ'dı.
Cihangir ne için izin isteğini anlamıyordu. "İyi olacaksın! Şu arabayı bir bulayım iyi olacaksın!" Nerede bu lanet araba! Nerede!
Roya, bulanık gördüğü yüze doğru gülümseme çalıştı. "Baba...mı özledim. İzin ver, kurtarma beni." Sadece Pes etmek değildi bu; yıkılıştı.
Yorgunluktu.
Duyduklarıyla yerinde çakılı kalan Cihangir'in gözleri kapandı kısa bir süre. Gözleri onlara doğru koşan ağabeyine kaydı daha sonra yalvarırcasına baktı kucağında gözleri kapanmış kadına. "Öylece gitmek kolay değil Roya! Eğer gitmek bu kadar kolay olsaydı yıllardır ben giderdim senden!" Şüphesiz giderdi.
Gitmek isteyip gidemeyendi Cihangir Atabeyoğlu.
Başını iki yana sallayıp duruyordu. Gidemezdi.
İzin vermezdi.
Bölüm sonu🥀
Bitti! Nasıldı bölüm?. <33
Karşılaşma nasıldı?
Roya'ya ne olacak?
Cihangir??
Sizleri çok seviyorum <3 varlığınız gerçekten beniçok mutlu ediyor. |
0% |