Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@tanvakti108

Selam!

 

Okumaya geçmeden önce bir şey demek istiyorum sizlere. Verdiğiniz oylar beni çok mutlu etse de düşünceleriniz beni daha çok motive ediyor. Her bir yorumunuz yazmamı daha güzelleştiriyor okurken olmasa dahi sonda bölüm hakkında düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. <3

 

Bazı yerlerde harf kaymaları olmuş olabilir şimdiden kusura bakmayın en kısa sürede düzenleyeceğim.:(

 

Keyifli okumalar!

 

22.Bölüm

 

Hayat adil olmayı bırakalı epey olmuştu.

 

Dizlerinde uzanmış genç kızın saçlarını elleriyle okşayan Roya ne diyeceğini bilemez bir haldeydi. Söyleyeceklerini söylemişti aslında. Geçecek demişti. 'Bu acı geçecek, alışacaksın,' demişti.

 

"Ben onu çok sevdim, Roya." Gözyaşlarının yatağa doğru akmasını durduramıyordu.

 

Roya doğruları söyleyerek Dilşah'ın daha fazla üzülüp üzülmeyeceğini bilmiyor ve eğer söyledikleriyle onu kırarsa kendisini kötü hissedeceğini biliyordu. Derin bir of çekti. Ne olurdu da birazcık bu konuda abisine çekseydi?

 

Roya başını tavana dikip Allah'tan sabır diledikten sonra yavaşça Dilşah'a baktı. "Onun mutlu olmasını istemez misin, Dilşah?" diye sorarken dilinin ucuna geçirdi dişlerini. Onu kırmak istemiyordu.

 

"İsterim tabii, nasıl istemem."

 

"Biliyorum senin için oldukça zor bir durum ama şunu anlaman lazım; Senin onu sevdiğin gibi o başkasını seviyor." Cümlelerinden sonra dizlerinin üzerinden kalkan Dilşah, Roya doğru döndürdü yüzünü.

 

Dilşah'ın yüzündeki ağlamaklı ifade yerini yenilmişliğe bıraktı. Yüzü, gözü ağlamaktan şişmişti. Dudaklarını birbirine bastırıp tavana bakarak derin bir nefes çekti, soluksuz kalan ciğerlerine. Nasıl bilmezdi ki? O başkasına vurgundu...

 

"Bunu defalarca kendime söyledim Roya. O başkasını seviyor, yapma dedim." Eliyle yüzüne gelen saçlarını geriye doğru tararken titreyen ellerini saklamak istedi. "Gözümün önünde gün be gün büyüyen bir aşk onların ki. Ayrılmışlardı yemin ederim ben onları rahatsız edecek bir davranış sergilemedim! Sadece izledim. Ölür gibi olsam da izledim." Asla kendisini, ailesini küçük düşürecek bir davranış sergilemezdi. Onun başkasına olan sevgisini izlerdi sadece ama... Ama ayrıldıklarında kendisini ona açıklamak istemişti, açıklamıştı da fakat Azad Ağa, 'Cihangirin bacısı benimde bacımdır. Bunları ne duydum ne de sen söyledin' diyerek kendisini paylamıştı.

 

Çok boktan bir durumdu.

 

"Senin öyle bir kız olmadığını elbette biliyorum, Dilşah." İç çekerek saçlarını çekiştiren genç kızın ellerine uzanıp avuçları arasına sakladı. "Senin şu yanan yüreğini severim." Gülümsemeye zorladı kendisini. "Unut diyemem çünkü unutmak kolay değil ancak unutmaya çalış. Başkasıyla mutlu olan bir adamı sevmeye devam edeceğine kendi hayatını sev." Ağlamaktan helak olan dostu için kendisi de ağlayacak gibi olsa da kendisini tutmayı başarıyordu. "Onu sevmeye devam etmen, kendine zarar vermekten başka bir işe yaramıyor, yaramayacak."

 

"Sen de kendi hayatını sevecek misin, Roya? Başkasıyla mutlu olmaya çalışan bir adamı sevmeye devam mı edeceksin?" Ağır konuştuğunun farkında değildi o an için Dilşah.

 

Roya duyduğu sözlerle birlikte derince yutkundu. Böyle bir şey beklemiyordu. Çenesi titreyince dişlerini birbirine bastırdı.

 

Dilşah kuzeninin halini fark edince söyledikleri kafasına dank etmişti. Kalkmak için harekete geçen Roya'nın koluna tutundu hızla. "Özür dilerim Roya! Yemin ederim seni üzecek bir şey demek değildi niyetim!"

 

"Sorun değil, alışığım."

 

"Roya..." Kendi aptallığına kızıyordu Dilşah. "Öyle demek istemedim, lütfen gitme."

 

Burada kalmak istemiyordu Roya. İsteyerek dile getirmediğinin farkındaydı ancak söylenmiş sözleri de geriye alamazdı. Söz bir kez ağızdan çıkmıştı.

 

"Eve gitsem iyi olur." Kolundaki eli tutarak indirdi. "Yarına kadar düşün Dilşah. Ne yapacağını düşün ve her ne kadar verirsen ben yanındayım," dedikten sonra yavaşça odanın kapısına doğru ilerledi. Ardından odadan çıkıp merdivenlere yöneldi ve o an konağın avlusunda gördü O'nu, Cihangir'i.

 

Sımsıkı yumdu gözlerini. Derin bir soluğu çekerken ciğerlerine soru sormaması için dua etti.

 

Tam o anda kendisine dönmüş adamı fark etmeyecek kadar üzgündü Roya. Gözlerini açtığı an karşılaştığı kahve hareler, göğüs kafesini söküp atmak istercesine döven kalp ritimleri hızla çarpıyordu. Gözleri birbirine tutulmuş bir şekilde indi avluya. Kendisinden gözlerini çekmeyen adama inat bir şekilde kendisi de çekmedi bakışlarını.

 

"Nereye böyle?" diye soran adam ile dudaklarını ıslattı.

 

"Eve geçeceğim," dedi kuru bir sesle.

 

Cihangir'in kaşları çatıldı. Kaşlarının çatıldığını gören Roya'nın da kaşları çatıldı. 'kaşlarını çata çata öyle duracak' diye söylendi içinde.

 

"Burada kalacakmışsın? Saat gece yarısını gelmek," kolundaki saate baktı. "Hatta geçmek üzere," derken neden eve gitmek istediğini kafasında kurcalıyordu Cihangir. Sert mizacını sert tonuyla tanımsız bir duygu sardı bedenini o an.

 

İçinde öldürdüğü çocuk o an öyle bir darbe vurdu ki kendisine ne yapacağını bilemedi. Hafifçe adama doğru eğildiğin de o da ne yaptığını bilmiyordu. "Gece yarısı bez bebek olmadan eve yetişmem lazım." Dedikten sonra bedenini geri çekerken Cihangir, hissettiği yakınlık ve burnuna ilişen kokuyla afalladı.

 

Gözleri şaşkınlıkla açılan adamı izlerken kıkırdadı, Roya.

 

"Biliyordum!" diyerek role geçen Cihangir, kendisine gülen kıza doğru iyice yaklaştı.

 

Roya bu yakınlıkla geriye doğru çekilirken kendisinin üstüne üstüne doğru gelen adama şaşkınlıkla ve hayretle bakıyordu. "Ne geliyorsun üzerime be!" sırtında hissettiği soğuklukla kirpiklerini kırpıştırdı. Sırtı, oymalı duvara dayanmış bu yetmezmiş gibi önünde dev gibi Cihangir Ağa duruyordu. Yana çekilmek için hareket ettiğinde Cihangir'in sağ kolu ona engel olduğunda gözleri şaşkınlıkla daha da büyüdü. Sola doğru kaydığında bu sefer de Cihangir'in sol kolu ona engel olduğunda başarısız oldu. Kafasını biraz yukarı kaldırıp dibinde kendisini abluka altına alan adama kötü bir bakış attı.

 

Durdukları pozisyonu biri görse kimsenin dilinden kurtulamaz ve daha büyük hatalara yol açarlardı ancak bu hiç karşısındaki adamın umrunda değilmiş gibi görünüyordu.

 

Burnuna dolan kokuyla şaşkına uğradı. Gece gece, Allah'ım neler oluyor? İçindeki isyanı dile getirdi. Kendisine doğru eğilmiş adamın çehresi ile karşılaşmak yüreğinin hop etmesini sağlarken, burununa dolan kokusuyla istemsizce mest oldu. 'Hayır' diyerek inatla reddetti hemen. Neler düşündüğünün farkında değildi! Karışısında, hayır! Dibindeki adamın bakışları yüzünü talan ederken yutkunmaktan alamadı kendisini. Arada milimlik mesafe vardı. Kimse görmeden bu pozisyondan kurtulmalıydı.

 

"Cihangir," dedi uyuşmaya başlayan bacaklarının titremesiyle.

 

"Efendim?"

 

"N'apıyorsun?" sorusuyla Cihangir'in göz bebekleri titredi.

 

"N'apıyorum?" diyerek karşısında titreyen kızı daha da çileden çıkartmak peşindeydi.

 

Roya ise tüm bedenine yayılan aflamadan alıkoyamıyordu kendisini. "Ben de sana soruyorum işte? Çekilir misin, bir gören olacak sonra al başına belayı," derken iki eliyle Cihangir'i geri çekmeye çalışsa da olmadı. Kaşları çatılmış bir şekilde başını kaldırıp geri çekilmeye adama baktı. Sinirlenmeye başlıyordu.

 

"Ne güzel işte benden daha yakışıklı bela mı bulacaksın?"

 

Daha fazla nasıl şaşıracaktı Roya, kendisi de anlamıyordu. Göz bebekleri büyümüş yanlış duyduğunu sanan yüz ifadesi yanılgıya düşmüştü.

 

'Yakışıklı ve bunun farkında' diyen düşüncelerini salmak adına başını iki yana hafifçe salladı. "Yakışıklı ama aynı zamanda kendini beğenmiş bir bela." derken çatılı kaşları düzelmiş yüzünde uzun zaman sonra sahici bir gülüş peyda olmuştu. "Belanın yakışıklısını da," iyice kendi sınırlarını işgal ederek Cihangir'e yaklaştı. "Çirkinini de istemiyorum. Benim başımdaki belalar oldukça yeterli."

 

Cihangir küçük burnunu havaya dikerek kendisine meydan okuyan kadına biraz daha yaklaştığında bedenlerinin birbiriyle teması gerçekleşti. Sönmüş bir yanardağın faaliyete geçmesi gibiydi bu temas. Usul usul yanmaya başladı iki yürek. Yanmak onlar için bir umuttu.

 

Roya hissettiği bu duygu seline korkuyla tepki verdi. Korku onun bir adım gerilemesini sağlasada arkasındaki duvar buna engel oldu. Cihangir onun narin ve incecik elini tuttuğunda bedenine yayılan ısıyla afalladı.

 

Afallayan sadece bedeni değildi, ölüme tutsak olmuş ruhu da bu afallamayı yaşıyordu.

 

Adamın yaptığı hareketten sonra kendine gelebileceğine emin değildi.

 

Cihangir ise ne yaptığından habersiz bir şekilde kendisini duygularının akışına bırakmıştı. "Belki," derken sesi öyle bir şekle bürünmüştü ki kendisi bile duymuyordu. Bedenindeki tepkilerin kalbine iyi geldiğini hissediyordu yalnızca. "Ben istiyorumdur bela olmak."

 

"Ol... Bela ol ama bana değil."

 

Başını iki yana salladı, Cihangir. "Sana olmak istiyorsam?"

 

"Seni yakarım," dedi, hiç durmadan Roya. "Yemin olsun seni yakarım!" Cihangir'in neyden bahsettiğini anlıyordu. Şaşkındı ve aynı zamanda üzgün. Cihangir Atabeyoğlu kendisine bir şeyler hissettiğini kelime oyunlarıyla birlikte ifade ediyordu bunu anlamamak aptallıktı.

 

Sevda denilen şeyin kötülüğünü çok iyi biliyordu ve buna Cihangir'i dahil etmek istemiyordu. Kendisi karmakarışık iken başka bir duygu yoğunluğu içerisine girmeyecek kadar yorgun ve bitkindi.

 

"Yanmaya hazırsam?" dediği an Cihangir, Roya kendini adamın gözlerine bakmaktan alıkoyamadı. İkisinin arasındaki gerilim elektrik çarpmışçasına ikisini de ürkütürken derince yutkundu Roya.

 

Daha fazla açığa vurulmayan cümlelerden kaçmak için, "eve gitmek istiyorum, geri çekil." dedi.

 

Cihangir karışısında kendisine bakmayan yeşil hareleri saran hüzün rüzgârına burukça tebessüm etti. Kolunu geri çekerken içinde bir yerlerin ağır ağır devrildiğini ve kendisine acı verdiğini hissediyordu. 'Lânet olsun?' dedi içinden. Lanet olsun ki kendini daha fazla tutamamış ve ona karşı duygularını hafiften beli etmişti.

 

Açılan alanla birlikte birbiriyle olan soluksuz bakışmayı keserek avlunun kapısına doğru ilerledi. Arkasında nasıl bir harabe bıraktığının farkında değildi.

 

Avlu kapısını açtığında kendisine dönen bakışları umursamadan çaprazındaki eve giderken biraz önce yaşadıklarını düşünmek dahi istemiyordu. Unutmak istediği duyguların tekrar kendisine misafir olmasından korkuyordu. Kapıyı birkaç kere çaldıktan sonra kapıyı açan adamlarına baş selamı verip odasına çıktı. Odasına girdiği gibi kapıyı kapatıp sırtını kapıya yasladığında elleri boynuna sarıldı. "Allah'ım sen bana yardım et." Biraz önce yaşadıklarının bir kâbus olmasını diledi. Kendisine ağabey demesini istemeyen ve sürekli yanında olan adamı şimdi daha iyi anlıyordu.

 

Yanılmak istiyordu.

 

Beklenmedik bu sözler karşısında ne yapacağını bilemiyordu.

 

Odasının penceresini açmak için uzanan elleri Cihangir Atabeyoğlu'nun orada olduğunu bilir bir şekilde yanına güçsüzce düştü. Geri geri giderek elbiselerini çıkartıp pijama takımını üzerine geçirip yatağına uzandığında gözlerine yaşlar hücum ederken, nefes almak için olağanüstü bir çaba sarf etti.

 

"Allah'ım yanılmış olayım. Lütfen yanılmış olayım."

 

*

 

"Uyannn!" Diyerek bağıran genç kızın sesiyle kendisine gelen Roya hızla yerinden kalkarken kendisine gülerek bakan Dilşah'ı gördüğünde önce şaşırdı sonra kaşlarını çattı.

 

"Ne deliler gibi bağırırsın kere!" (Eşek!) Dün gece Cihangir Ağa yüzünden uyumamışken şimdi de kardeşi yüzünden uykum bozuldu diyerek isyan etti Roya. "Abisi biter kardeşi başlar," derken bedenini tekrar yatağa bıraktı.

 

Dilşah tekrar uzanan Roya'ya göz devirdi. Yanı başına gidip pikesini çekiştirirken söyleniyordu da aynı zamanda "Kalksana ya! Çok işimiz var Roya Xanım, sizin uykunuzu bekleyemeyiz."

 

Üzerinden çekilen pikeyi avuçlayarak tekrar üzerine doğru çekti. "De git Dilşah başkası ile uğraş ya! Uykum var benim uykum!"

 

"Vallahi ben sabah olsun diye uyumamışken seni de uyutmam! Hadi, lütfen kalk," Roya kapalı gözlerini bezgince açtığında kendisine eğilmiş gülümseyen kızı görünce pes etti. Dün ağlayan o değilmiş gibi yüzü gülüyordu ancak Roya bu maskeyi iyi biliyordu fakat çatırmayacaktı. Gördüğü kadarıyla Dilşah Atabeyoğlu kararını, unutmakla vermişti...

 

Dilşah gözlerini açan kuzenine güldü. "Rojbaş!"

 

Ters bir ifadeyle kendine kocaman gülen Dilşah'a bakarak yataktan doğrulurken dilini çıkardı. "Gıcık!"

 

"Manyak!" diyerek gülen Dilşah, dün kırdığı kuzeninin şuanki hâline sevinmişti. Kısa saçları dağılmış bir şekilde kendisine dil çıkarırken küçük bir kız çocuğundan farksızdı.

 

"Salak!"

 

"Ker!"(eşek)

 

İki kuzen ve aynı zamanda arkadaş olan ikili aynı anda birbirine kollarını açtıklarında Dilşah koşarak kendisine açılan kolların arasına girdi. Kendisinden uzun olan Roya'ya sarılırken iyileşmiş olan yaraya yine de dikkat etti. Canının acımasını istemezdi.

 

"Özür dilerim," diyen Dilşah'ın elleri Roya'nın kısa saçlarındaydı. "Seni üzmek değildi niyetim."

 

"Unuttum bile ben!" diyerek geri çekildi Roya. "Seni böyle mutlu gördüğüm için sevindim, neye borçluyuz?"

 

Dilşah'ın gülen yüzünü saliselik bir hüzün kapladığın da Roya'nında tek kaşı sorgular bir şekilde kalktı. "N'oldu?"

 

"Abim," deyince Roya'nın göğüsüne ufak bir acı sindi. Ona bir şey mi olmuştu? "Bugün Azad'a kız istemeye gidecek yarın da nişanı varmış," dili söylerken cayır cayır yanıyordu. Sertçe nefesini dışarı verdiğinde düşen omuzlarını kaldırmaya çalıştı ama başarılı olamadı "İki hafta sonra da düğün." Sevdiğinin evlenme haberini alan bir insanın nasıl hareket etmesi gerektiğini bilmiyordu. Ağlasa olmayacaktı, konuşsa dağılacaktı en mantıklısı susmaktı.

 

Dün gece yeterince ağlamış ve kendi kendine bir söz vermişti. Ciğeri alev alev yansa da sevdiği adamın mutluluğuna göz kıymayacak uzaktan izlemekle yetinecekti. Canı mı yanacaktı? Yansın. Ağlayacak mıydı? Evet. Ölecek miydi? Belki ama asla kendisini sevmeyen bir adam için düşmeyecekti. Roya'nın ellerini tutarak araya biraz mesafe kattı. "Biz o nişana ve düğüne davetliyiz."

 

Gidecek miyidi yani? Sevdiği adamın düğününe?

 

Canı yanardı... Canı çok yanardı. Kendinden biliyordu, Roya.

 

"Emin misin?"

 

Dilşah başını sallayarak göz yaşlarının akmaması için yüzünü elleriyle yelpaze eder gibi salladı. "Gideceğim elbet! Şimdi seninle güzel bir alışverişe çıkıyoruz! Tüm aşiret üyelerinin olacağı bir nişan ve düğün olacak Atabeyoğlu kızları silik bir görüntüye sahip mi olsun?" diyerek dağınık yatağı toplamak adına pikeyi elleriyle tuttu.

 

"Peki ben neden alışveriş yapıyorum? Geçen aldığımız bir sürü elbise varken hemde?"

 

"Sen onlara elbise mi diyorsun Allah aşkına! Tüm Hakkari, Van ve Şırnak aşiretleri töreye boyun eğmeyen Karadağ kızını merak ediyor," diyerek olacaklar için heyecanlı bir hâlde hızla pikeyi katladı. "Azad... Azad Ağa Sarıkaya aşiretinden ve kız istiyorlar. Bizden sonra ki ikinci büyük aşiret. Oldukça kalabalık olacak yani."

 

Roya duyduklarıyla gözlerini devirdi. Herkesin gözleri üzerinde olacağı için şimdiden huzursuzlukla yerinde kıpırdanmıştı. Yüzünde memnun olmayan bir yüz ifadesiyle Dilşah'a baktı. "Allah aşkına Dilşah abartılı bir şey istemiyorum," derken karışısında yatağı düzelten genç kıza hiç güvenmiyordu. Başını iki yana doğru sallayarak odasındaki banyoya girdi ellerini, yüzünü ve dişlerini iyice fırçaladıktan sonra odaya girdiğinde Dilşah'ın odada olmadığını görünce iç çekti.

 

İyi olmaya çalıştığını görüyor ve seviniyordu, Roya. Onun daha iyi olması için elinden ne geliyorsa yapacaktı.

 

Nisan ayına girmeye az kaldığı için havalar serindi her an yağmur yağacak havası olsa da güzeldi. Dolabını biraz karıştırdıktan sonra üzerine seçtiği şifon çiçek desenli yazlık bir elbiseyle aynanın karşısına geçtiğinde kısa saçlarını tarayarak yengesi Heja'nın ona aldığı şallara baktı. Hâlbuki şalları alan Heja değil ağabeyi Şerwan'dı. Elbisesinin çiçeklerine uyumlu olan yeşil salı kısa saçlarının üzerine örterek krem rengi spor ayakkabılarını da ayağına geçirip yatağın üzerindeki çantasını alarak aşağı inmek için odasından çıktı.

 

 

 

Merdivenleri inerken Rizgâr ağabeyi ile Dilşah'ın birbiriyle konuştuğunu görünce kaşları çatıldı hele ki kendisinin geldiğini gördüklerinde sus pus olmaları tek kaşının sorgular bir şekilde havaya kalkmasına sebep olmuştu.

 

"Beni mi çekiştirirsiniz?" Sorusunu sorarken ağabeyinin kucağındaki yeğenine kollarını uzattı. Rizgâr kızının saçlarına dudaklarını bastırıp kız kardeşine verirken 'fesupanallah' çekti.

 

"Sana bakılırsa her iki sözümüzden biri sensin Xuşkamin."

 

"Genelde öyle olunca," derken gözlerini açmış kendisine bakan küçük yeğeninin yanaklarını sevdi.

 

Rizgâr kardeşinin, kızına bakarken yüzünde oluşan muazzam tebessüme iç geçirdi. Bir zamanlar her anında gülümseyerek bir şeyler yapan kız kardeşinin gülüşüne hasret kalmıştı. "Dışarı çıkarken haber verseydin keşke," dedi Rizgâr iki elini arkasında birbirine kenetlerken.

 

"Bir yere giderken siz bana haber verirseniz ben de veririm elbet." Dilşah Roya'nın cevabıyla gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken elinde süt dolu biberonla gelen Heja gülüşünü tutmamıştı.

 

"Hah! Bin yaşa Roya! Bende sabahtan beri bunu anlatmaya çalışırım."

 

Roya, yengesinin hâlâ abisine karşı olan tavrına dudakları kıvrıldı. "Sen de çok gider gibisin ağabeyimin üzerine, Heja?" diye sorarken kendini huzurlu hissediyordu. Eski günlerine dönecekti yavaş yavaş.

 

Heja, görümcesinin kendisinin tarafını tutmasını beklerken ağabeyinin kini tutmasıyla birlikte dudakları bir parça aralandı. "Pes Roya! Ben senin için tavır alırken sen onun sırtını tutuyorsun!"

 

"Yaşa be bacım!" Rizgâr Ağa kardeşinin yanına geçerken yanağını sevmeyi de unutmamıştı. "Bu yengene artık biri dur demeliydi, yemin ederim koltukta yata yata sırtım demir gibi tutulmuş."

 

Dilşah tutamadığı kahkahasını serbest bırakırken Heja kocasının sözleriyle kıpkırmızı kesilmişti. "Utanma da yok!" Sessiz isyanını duyan Roya yeğenini yengesine verirken kulağına eğilmişti. "Hazır biz evde yokken," daha cümlesini tamamlamasına varken Heja gözlerini büyüterek kendisini geriye çekti.

 

"Vallahi yaralı demem döverim seni Roya! De git beni dellendirme!" Kızını sıkıca tutarak mutfağa doğru giderken söylenmeyi de ihmal etmiyordum. "Abi kardeş aynı! Vallahi aynı!" Sözlerini söylerken yüzünde büyük bir tebessüm oluşmuştu. Nihayet eski neşesine dönüyordu ailesi.

 

"Çıkalım mı Roya?"diye soran Dilşah'a başını sallarken kendisine bakan ağabeyine gülümsedi Roya.

 

"Sen de evdeyken karının gönlünü al Rizgâr Ağa."

 

Rizgâr kardeşinin kendisiyle konuşmasıyla rahat bir nefes alıp verdi. "Başım gözüm üstüne," diyerek kardeşinin başına bir öpücük bıraktı. "Yorulduğun an eve geliyorsun," dediğinde Roya başını onaylar anlamında salladı.

 

Konağın büyük oymalı kapısından geçip, dar sokağa çıktıklarında onlara dönen adamlardan biri kapının önüne getirilen arabanın arka kapısını açarken Roya eli ile adamı durdurdu. "Adın ne senin?"

 

"Kerim, Roya Xanım."

 

"Anahtarı ver Kerim, arabayı ben süreceğim."

 

Kerim önce karşısında duran kadına sonra da arkasında duran Atabeyoğlu kızına baktı. Verip vermemekte kararsızdı.

 

Roya karşısındaki adamın kararsızlığına kaş çattı. "Kerim, eğer benim çıkarmamı istemiyorsan uzat anahtarı."

 

Kerim elindeki anahtarı kadına uzatırken tedirgindi. Rizgâr Karadağ'dan daha çok Cihangir Atabeyoğlu'nun gazabından korkuyordu. Eğer karşısındaki iki kadına da bir şey olursa neler olacağını tahmin bile etmek istemiyordu.

 

Roya sürücü koltuğuna geçmeden önce başına taktığı siyah gözlüğü gözlerine düşürürken dudaklarında çarpık bir gülüş vardı. "Hadi bakalım, atla Atabeyoğlu gülü! Hakkari'nin tozunu alalım."

 

Dilşah ön kapıya gülerek açarken gözlüklerinin arkasından kendisine gülerek bakan Roya'ya doğru başını sallayarak bedenini deri koltuğa bıraktı. "Sonunda kız kıza gezebileceğim! Allah'ım dualarım kabul oluyor!" Ellerini açıp dua eden kıza bakarken kıkırdadı Roya.

 

"Gör bak daha neler yapacağız!"

 

Dilşah kuzeninin lafıyla gözlerine eklenen pırıltılarla kıkırdadı. "Roya Karadağ, tekrar döndü diyor muyuz o zaman?"

 

Arabayı çalıştırıp hareketlendirdiğinde hafifçe öne atılmasıyla başını salladı Roya. "Döndü kurban! Döndü."

 

Dilşah uzanıp bir şarkı çalarken ikisi de eşlik ediyor sanki tüm yükleri yok olmuşçasına gülüşüyorlardı. Araba güzel bir yolculukla yol aldıktan sonra Dilşah'ın da direktifleriyle birlikte çarşıdaki büyük otoparklarından birine park ettikten sonra ikisi de gözlüklerini takarak indiler arabadan.

 

İki kuzen yan yana yürürken attıkları adımların asaletinden bir haberdiler. Yan yana öyle güzel gözüküyorlar ki otoparkta araçlarını park eden birçok insanın bakışlarının hedefi olmuşlardı bile.

 

Şalının uzunluğu, kısacık kestiği saçlarını örtmekte ustaydı. Kestiği saçları sayesinde kendisini iyi hissediyordu. Her aynaya baktığında yüreği yansa da iyi hissediyordu.

 

"Nereye gidiyoruz?" diye sordu Roya, otoparktan çıkarken.

 

"AVM, normal dükkânlar kısaca giyim bulunan heryere," diye kısaca yanıtladı.

 

Çarşının içine tamamen girdikleri an iki genç kızda oluşan heyecan gözle görülüyordu. Kızlar kafalarının estiği her mağazaya girip kendileri için bir şeyler bakarken onları tanıyan herkesin bakışları üzerlerindeydi hatta bir ara Dilşah kendilerine bakarak konuşan bir grup genç kadınlara laf atmış Roya kendisini zor tutmuştu.

 

Dilşah kendisi için beğendiği bir elbiseyi denerken Roya da kendine uygun bir şeyler bakıyordu ancak o kadar şaşalılardı ki Roya bunları giyemediği için başka şeylere yönelip dururken kendisine seslenen Dilşah'la başını kabinlerin olduğu tarafa çevirdi ve gördüğü genç kızla yüzünde büyük bir gülüş peyda oldu. Üzerine giydiği siyah saten bilekten uçuş uçuş olan elbisenin kolları fakirdi ve göğüs kısmı ise v harfinde küçük bir dekolteye sahipti. Üzerine oturan elbise inanılmaz güzeldi ancak elbiseden daha çok Dilşah güzeldi. Esmer tenine siyah yakışmıştı.

 

"Çok yakışmış," diyerek gülümsedi. Dilşah aynadaki yansımasına bakarken memnundu. Elbiseyi kendisi de çok beğenmişti. Elini kenarlara koyarak, "Birazcık daralsa daha iyi olur gibi, değil mi?"

 

"Bence oldukça güzel ama yine de sen bilirsin," diyen Roya gözünün tesadüfen çarptığı elbiseye doğru adımlarken, Dilşah mağazada çalışan yardımcıyla elbise hakkında konuşuyordu.

 

Gözüne çarpan zümrüt yeşili ile ördek yeşilini andıran elbiseye doğru giderken inanılmaz heyecanlıydım. Dokunduğum elbiseyle gülümsedim. O kadar güzeldi ki...

 

Balon kolları tüldendi. Göğüse doğru inen dörtgen boşluğa bir v harfinde dekolte verilmişti ancak bu dekolte insanı rahatsız edecek kadar değildi. Bedenine uyanı bulduğu gibi Dilşah'a doğru gittiğinde hala oldukça heyecanlıydı.

 

"Dilşah, şu elbisenin güzelliğine bakar mısın?" Dediği an karşılaştığı adam ile ne olduğunu anlayamadı. "Senin burada ne işin var?" Etrafa baktığında Dilşah'ı göremediği için elindeki elbiseyi sıkıca tutarak karşısındaki Cihangir'e yaklaştı. "Dilşah nerede?"

 

Cihangir karşısındaki kadının kendisine kızgın bir şekilde bakmasına alışacaktı. "Önce sakin ol," derken kendisini gördüğü için endişeli bir hâle bürünmesini sevmemişti. "Dilşah kabinde, ben bir tehdit mesajı aldığım için geldim," derken doğruları neden söylediğinin farkında değildi.

 

"Tehdit mi?"

 

"Siz, nasıl adamları atlayarak tek başınıza çıktınız dışarı?"

 

Roya gözlerini kaçırdı kendisine dik dik bakan adamla. Dilşah fark etmese bile Roya arkasına takılan adamları fark etmiş ve ustalıkla izlerini kaybettirmeyi başarmıştı.

 

Cihangir kimden olduğunu bilmediği mesaj sayesinde nerede olduklarını öğrenmiş, nefes dahi almadan yanlarına gelmişti. Gelene kadar içi içini yemiş stresten birkaç defa kaza yapacaktı. "Dilşah'ın peşindeki şerefsizden haberdar değil misin, Roya?" derken karşısındaki kızı kırmak istemiyor ancak onun dışarı çıkmasının yasak olduğu hâlde çıkartmasına da göz yumamıyordu.

 

Roya daha dün gece bildiği adamın Dilşah için neler yaptığına şahit olurken şuan tek başlarına dolaşmalarını onaylamadı o an. Hata yapmıştı! Eğer Dilşah'ın başına bir şey gelseydi kendisini affetmezdi ancak bilemezdi ki!

 

O, arkadaşının mutlu olması için çabalıyordu sadece.

 

Bakışları birbirinden ayrılmazken, Roya'nın kırgınlığını gördü adam. Yaptığının hata olduğunu anladığını yüz ifadesinden anlamıştı. Bir anlık hakimiyetsizlikle bunu belli eden Roya kendini toparlamak için geç kalmıştı. Yeşil hareleri dolmuştu istemeden.

 

Cihangir üzülen Roya'yı gördüğü an, kadını yakaladığı gibi göğüsüne bastırıp sımsıkı sarılmak istediyse de yapamadı. Daha dün kendisine 'yakarım' diyen kadına sarılması olmazdı.

 

Roya, tuttuğu nefesi verirken kendisinde oluşan bu garip durumu anlamamıştı. "Ben bir anlık gaflete düştüm, aklıma dahi gelmedi." Sözcükleri döküldü Roya'nın dudaklarından.

 

"Bu nasıl Roy-" diyerek kabinden çıkan Dilşah'ın kaşları gördüğü yüzle havaya kalktı. "Ağabey? Senin ne işin var burada?"

 

Cihangir kardeşinin üzerindeki elbiseye daha sonra da yüzüne baktı. "Buradan geçerken uğradım elbisenizi seçtiyseniz sizi eve bırakayım."

 

"Arabayla geldik," diyen Roya neden cevap verdiğinin farkında değildi. Dün geceden sonra böyle bir diyaloğun içinde hiçbir şey olmamış gibi konuşmaları tuhaf aynı zamanda Roya'yı mutlu etmişti.

 

"Arabayı aldırız." Genç kadının elinde sımsıkı tuttuğu elbiseyi fark edince alt dudağını dişledi. "Elbiseni dene öyle gidelim," dediğinde Roya kendisine gelerek elinde tuttuğu elbiseye baktı.

 

"Denemeye gerek yok," diyerek kasaya doğru giderken Dilşah bir ağabeyine bir de Roya'ya bakıp durdu. Geri geri giderek kabine girdiğinde dışardaki ikili arasında birşeylerin geçtiğini düşünüp durdu.

 

Roya elbisesi uzatan kasiyere kartı uzatıp ücreti öderken üzerindeki yoğun bakışlar altında derin derin soluklar alıp verdi. Güzel giden günü berbat olmuş hissediyordu.

 

Dilşah'ın elbisenin ücretini ödeyerek Cihangir önde kızlar arkada mağazadan çıktıklarında kapının önündeki arabaya bindiler. Dilşah öne, Roya ise arkaya binmişti. Cihangir, dikiz aynasından yüzü düşen Roya'ya bakarken huzursuzluk kaptı her yanını.

 

Sessizlikle giden yolculuğu bozan telefon sesiyle Cihangir açmak için eline aldığı telefonu yanından geçen araba yüzünden hızla sağa doğru yönlendirirken telefonu elinden kayıp Dilşah'ın tarafına doğru düştü. Cihangir hızla giden arabaya küfür ederken Roya, Cihangir'in ürettiği küfürlerle gözleri kocaman olmuştu.

 

"Yavaş olsan mı?" diyerek susturmadı kendisini.

 

Cihangir, Roya'nın kendine karşı çıkmasına boğazını temizleyerek sustu. Normalde asla bu hataya düşmezdi fakat üzerinde olan gerginlikle tutamamıştı kendisini. Durmadan çalan telefonda beynini sikip duruyordu.

 

Dilşah, elinde çalan telefonda gördüğü isim ile küçük dilini yutacaktı. "Ağabey bu kız seni niye arıyor?" diye sorarken şaşkındı.

 

Cihangir kardeşinin elinden telefonu alıp ekranda yazan isme bakınca sessiz bir küfür savurdu. Bu kadından kurtulamayacak mıydı!

 

Roya öne doğru hafifçe eğilip Dilşah'ı şaşkınlığa uğratan isme baktığında Cihangir'in gözleriyle dikiz aynasından göz göze geldi.

 

"Mizgin Şahan" yazan ekrana kısa bir bakış atıp gülümsedi, Roya.

 

Geçen gece kendisine bahsettiği kadın belki de Mizgin Şahan'dı.

 

Belki de dün kendisine ilgi göstermesini yanlış anlayan kendisiydi.

 

Belki...

 

Bölüm sonu 🥀

 

Bölüm nasıldı? Sevdik mi?

 

Roya - Cihangir uyumu? Yavaş yavaş çatırdamalar oluyor...

 

Dilşah sizce doğru olanı mı yapıyor?

 

Mizgin Şahan neden aramış olabilir?

 

Nişanda çok eğleneceğiz :))

 

Sizleri ve güzel desteğinizi çok seviyorum ❤️

Loading...
0%