Yeni Üyelik
25.
Bölüm

24. Bölüm

@tanvakti108

**Bölümü kontrol etme fırsatım olmadı yazım yanlışı ve kelime kayması olabilir mazur görün lütfen :/

 

Emir Can iğrek, yangınlı şiir

 

 

24.Bölüm

 

Korktuğu gelmemişti...

 

Huzur bulduğu gelmişti.

 

Roya, kapının girişinde yüzü, yara bere içinde kalmış adamı görünce içinde bir yerleri sızım sızım sızladı. Geçmişin esintisi bedenini alan etti adeta.

 

Ne zaman bitecekti bu esintiler?

 

Kolunu tutan Dilşah'ın eli çekildiğinde suratına gülümseyerek bakan adama doğru bir adım attı. Karşısında yara içinde duruşu içini acıtırken şuan burada oluşu huzur vermişti Roya'ya. Gülümsediğinde karşısındaki adamın da dudakları kıvrılmaya başladı ancak patladığı için bu eylemi gerçekleştiremedi.

 

"Ali..."

 

Başını aşağı yukarı salladı, Ali. Kollarını havaya kaldırıp elleriyle gel işareti yaptığında heyecandan titreyen ellerini elbisenin kumaşına sertçe sürttü. Avuç ayası terlemişti. Bir iki adımda koşarak açılan kollarının arasına girdi Roya. Geride bıraktığı herşeyin birer birer sırtına yüklendiğini hissetti o an. Bir zamanlar ağabeyi Şerwan'a sarıldığında babası gibi hissederdi. Şimdi de öyle hissediyordu. Kendisine kısa bir zaman içerisinde bu kadar yakın olan adam babasına sarılıyormuş gibi hissettiriyordu kendisini.

 

"İnanmıyorum!" Geri çekilip kollarını sıkıca tuttu. "Buradasın. Ne zaman geldin?" Elini kaldırıp Ali'nin yüzünü iyice inceledi. "Bu hâlin ne Ali?"

 

"Bugün geldim, sabah."

 

Kaşları çatıldı hemen Roya'nın."Niye haber vermedin?" diye sordu.

 

Omuzlarını silkti Ali. Kendince kalacak yer ayarlayıp sürpriz yapmak istemişti ama hesaba katmayı unuttuğu bir şey vardı. Tüm Karadağ adamlarının kendisini Araf'ın arkadaşı olduğunu hatırlıyor olmaları. "Sürpriz yapmak istedim." Gözünü kırpmaya çalıştığı an açılan kaşından dolayı acıyla inlemesiyle Roya'nın yüzünü buruştu. "Tabii beni tanıyıp döveceklerini bilemedim."

 

Roya yerdeki adamlara baktı üzgünce. "Şimdi kim daha yaralı anlayamadım."

 

"Ali galiba," diyerek kendilerine katılan Dilşah, kendince tespitini yapmıştı.

 

Ali konuşan kıza kısa bir bakış attı. "Onlar baygın ama."

 

"Baygınlar, senin gibi eli yüzü dağılmış değiller." Gülmemek için alt dudağını çekiştirip bıraktı Roya. "Dilşah haklı Ali. Sen süpriz yapacaken Karadağ adamları sana sürpriz yapmış."

 

Bayılttığı adamlara ters bir şekilde bakarak ofladı Ali. Ulan oysa çok vurmuştu? Yaraları neredeydi? Keşke biraz yüze çalışsaydım, düşünceleriyle nefesini dışarı verdi.

 

"Bu durum hoşuna gitti sanırım Roya Xanım?" Kaldıramadığı tek kaşı yüzünden yüzü buruştu.

 

Roya omuz silkti. "Haber vermediğin için hak ettin."

 

"Kırılıyorum ama..."

 

"Kırıl," derken Roya oldukça umursamazdı.

 

Ali kendisine bakmayan kıza doğru başını salladı. Bıraktığı gibi göreceğinden çok korkmuştu fakat hiç öyle değildi. Roya Karadağ iyileşmişti. Bunu Roya'nın gözlerine bakarak anlayabiliyordu. "Yazık değil mi bana?" Elini Roya'nın omuzuna attı. "Hem uzak yerden gelmişim üstüne bir de dayak yemişim bir de bu yetmezmiş gibi sen de kırarsın kalbimi."

 

Elini uzatıp sarılacağı an boş sokakta duyduğu araba sesleri ve ardından çığlık atan tekerlek sesiyle kendisini geri çekerken yanlarında duran arabaya şaşkınlıkla baktı, Roya. Arabanın filimli siyah camın ardında olan adamla göz göze gelmişti eve,t belki hiçbir şey görünmüyor olabilirdi ama o, kahve gözlerin ağırlığını hissediyordu. Arabanın kapısı açılıp içinden gömleğinin üst düğmeleri açılmış bir şekilde inen Cihangir Atabeyoğlu'yla yutkundu.

 

Kendisine gelen haberle birlikte nasıl geldiğini bilmeyen adam karşısındaki kızın ayaklarından başlayıp göremediği saçların ucuna kadar dikkatle baktı. Karışısında kendisine şaşkın şaşkın bakan kızın hiçbir yerinde yara olmadığını görünce elini araba kapısının üzerine yerleştirip derin bir nefes çekti korkan yüreğine.

 

"Şükür," dedi dudakları. "Şükür yarabbim."

 

"Ağabey?"

 

Kardeşinin kendisine seslenmesiyle ona baktı fakat gözleri Roya'nın yanında duran adama değince vücuduna verilmiş bir elektrik akımıyla bedeni gerildi. Yüzü yara bere içinde olsa da karşısında kendisine bakan adamın kim olduğunu biliyordu ancak neden burada ve yaralı halde olduğunu anlamamıştı. "N'oluyor burada?" derken gözleri yerde bayılmış olan adamlara değdi kısa bir süreliğine.

 

"Yanlış anlaşılma," derken tutulduğu gözlerde adeta boğulurken nefes almak için üstün bir çaba sarf ediyordu Roya. Kendisine korkuyla bakan adamın gözlerinde boğuluyordu.

 

Bu hissettiği de neydi böyle? Sanki ucu sivri bir mızrak saplanmıştı göğüsüne. İnce, sızım sızım sızlayan yüreğine dikiş atmak ister gibi...

 

"Ali sürpriz yapmak istemiş ancak onun benim arkadaşım olduğunu bilmeyen adamlarımız üzerine saldırınca kendisini korumak zorunda kalmış," kendisine dikkatli bakan adama düz bir ifadeyle bakmaya çalıştı. "Dediğim gibi yanlış anlaşılma."

 

"Arkadaşının dili yok mu?" Diye sorduğunda Dilşah dahil üçü bozguna uğradı kendilerine hesap soran adama karşı. "Bir gece vakti bekar bir erkeğin sürpriz yapması ne kadar doğru?" Aslında söylemek istediği bunlar değildi fakat içindeki kıskançlık duygusu kendisini bu sözlere yönlendirmişti.

 

Söylenenlere karşı kaşları çatılan Roya gerçekten Cihangir'i anlamakta zorluk çekiyordu. Nasıl bir tür insan olduğunu anlamıyordu. Yeri geldiğinde iyi yeri geldiğinde geri kafalı konuşmalar yapması sinirlerini bozuyordu. "O vakit sen niye buradasın Cihangir Ağa?"

 

Kendisine yöneltilen soruyla dudakları sinirle kıvrıldı. Kapıyı kapatıp birkaç adımda Roya'nın tam önünde durduğunda çenesini diken kıza sinirle baktı. "Tehlikede olduğun haberi geldi be-"

 

"Sana mı kaldı?" Tek kaşı manidar bir şekilde havalanmıştı. "Ağabeylerim dururken senin gelmen doğru mu?"

 

Cihangir Ağa dilinin ucuna yerleşen cümleleri kurmamak için dişlerinin arasına sıkıştırdı. Söylenecek cümlelerin onu yaralamasındansa dilini keserdi daha iyi ki öyle de oldu. Keskin dişleri dilinde yara oluşturmuş kanın tadı damaklarına bulanmıştı.

 

İkisinin birbirinden ayrılmayan bakışlarına güldü Ali. Karşısında kız kardeşi olduğunu kabul ettiği Roya'ya bakan Cihangir Atabeyoğlu'nun gözleri güzel bakıyordu.

 

Cihangir Atabeyoğlu kör kütük aşıktı, Roya'ya.

 

Gördüklerini Roya'nın görmemesi belki de Cihangir Ağa'nın imtihanıydı.

 

Zor bir sınavdı.

 

"Tü xerhati, Ali." Roya'yı es geçip Ali'ye elini uzattığında Roya alışık olduğu dengesizliğe göz devirdi.

 

"Sağol Cihangir Ağa."

 

Roya yanına gelen Dilşah'la birlikte konuşan iki adama bakakaldı. Cihangir olan biteni anlayıp baygın olan adamları hastaneye götürmeleri için adamlarını çağırırken konağın önüne gelen üç arabayla birlikte bir cümbüş olmuştu. Herkes neler olup bittiğini anlamaya çalışırken Roya'nın gözleri sürekli Cihangir'e kayıp duruyordu. Herkes avluda bulunan sedirlere kurulmuştu. Roya hala temizlenmemiş yaralarıyla oturan Ali'ye içi giderek baktıktan sonra yerinden kalktı. Mutfağa gidip ise yarayacak bir şeyler ararken kendisine yardım eden evin emektarıyla elindeki tepsiyle oturanların yanına vardı. Kendisine bir de tepsiye bakan ailesine ne var dercesine bakarak Ali'nin soluna doğru oturmak için hamle yaptı fakat Cihangir'in kardeşi Uraz'a göz işareti yapmasıyla Uraz adeta Ali'ye yapıştı.

 

Roya anlamsızca Uraz'a baktı. "Biraz çekilir misin Ali'nin yaralarına müdahale edeyim."

 

"Ben temizlerim sonra Roya, gerek yok," diyen Ali, Cihangir'in ve Şerwan'ın bakışları yüzünden böyle söylemişti. İkisi de kendisine öldürecekmiş gibi bakıyorlardı. Neyi anlamak istemiyorlardı ki? Bir kadın ve bir erkek arkadaş olabilirdi.

 

"Saçmalama Ali, ben temizlerim hemen," diyerek Uraz'a ters bir bakış atıp diğer tarafa geçeceken Zilan ablanın eşi, Aziz ağabey saçlarıyla oynayarak Uraz gibi Ali'ye yapıştı.

 

Sinirlenen Roya tepsiyi sıkarak arkasını döndüğünde Şerwan ile Cihangir'in kendisinden kaçırdığı bakışlarıyla onların işi olduğunu anladı. İki adam da ilk defa bir hususta yan yanaydılar.

 

"Aziz ağabey biraz müsade etsen mi? İkiniz yer kapmaca misali oturacağım yere geçip duruyorsunuz? Ha şurada yer var kaysana Uraz?" Sinirlenmeye başlıyordu. İki adamın ortasında kalan Ali büyüklerin kendilerine baktığını gördüğü için sesini çıkarmıyordu. İki kıskanç adamın kendisine şimdiden uyguladığı baskı kendisini zorlayacaktı.

 

Uraz sağ ayağını sol ayağının üzerine atarak gerinip ayakta kendisine bakan gelecekte yengesi olacak kıza baktı. Şuan yenge dese ne olurdu acaba? Desemiydi? Şayet Roya'nın gazabından korkmasaydı derdi. "Benim yerim gayet rahat Roya'cım. Hiç keyfimi bozamam."

 

"Uraz ba-"

 

Ali elini uzatıp Roya'nın koluna dokundu. "Gerek yok Roya birazdan ben temizlerim."

 

"Olmaz öyle," diyerek inat etti, Roya. "Sen yapamazsın ben yapacağım."

 

"Niye, sen hemşire misin?" Hazar Ağa oğlunun kızına attığı lafla başını uslanmaz oğluna doğru olumsuzca salladı. "Ben temizlerim diyor işte ne zorluyorsun."

 

"Sen niye zorluyorsun Atabeyoğlu? Kasabım ben tamam mı? Şimdi ben Ali'ye ilk yardım yaptıktan sonra senle Şerwan ağabeyimi keseceğim! Öküz kesmiyordum bu aralar!" Gözlerini ağabeyine çevirdi hırsla. "Sen bir de tıpçı olacaksın! Yazık! Hani sizin yemin? Hani göremiyorum?" Gözleri ani bir şekilde açılan tüm aile bireylerini umursamadan Uraz'ın ayağına bir tekme atıp dengesini kaybetmesini fırsat bilerek Ali'nin yanına oturduğunda Hazal Hanımla Zilan Şen bir kahkaha attılar Roya'nın iki adamı dumar etmesine.

 

"Sinir ediyorlar beni!" derken gülen Ali'nin yüzünü hızlı bir şekilde suyla temizlemeye başladı fakat daha tam bitirmemişken elinden çekilen pamukla başını elinden pamuğu alan ağabeyine çevirdi.

 

Şerwan sıkılı dişleri arasından, "çekil şuradan ben yaparım."

 

"Gerek yok," demesiyle gözünü yumdu Şerwan.

 

"Roya, zorlama Xuşkamin (!)"

 

Roya ağabeyine bir de Ali'ye bakarak oturduğu yerden kalkarken Hazar Ağa'nın yanına doğru yürüdü. Giydiği elbiseyi hala çıkarmamıştı, elbisenin altındaki topukluları çıkarmıştı sadece. Şalı başından düşmüş kısa saçları göz önündeydi. Hazar Ağa'nın yanına oturana kadar kendisini izleyen Cihangir Atabeyoğlu nefesini tutmuştu. Çıplak ayaklarından başlayıp tepeden tırnağa izlediği güzel gökyüzünü içi gide gide izledi.

 

Nasıl bir güzellik bu? Nasıl bir yüreğe işlenmelik bu?

 

Kendini toparlamak adını yerinde kıpırdanıp durdu. 'Bakma oğlum' dedi kendi kendine. 'Bakma, bakarken yakma.'

 

Halasıyla eniştesi arasına girip başını Hazar Ağa'nın göğüsüne yasladığında Hazar Ağa küçük kızı gibi gördüğü Roya'nın saçlarına dudaklarını bastırdı.

 

Roya başını kaldırıp baba bellediği adama baktı.

 

"Senin bu çocukların beni çok sinirlendiriyor Hazar Ağa." derken küçük, nazlı bir kız çocuğuna benzemişti.

 

"Onlar olduğuna emin misin kızım?" Hazal Hanım eşine yapma der gibi baktı.

 

Roya yaslandığı yerden doğrularak hayret içerisinde Hazar Ağa'ya baktı. "Ben mi ediyorum Hazar Ağa?"

 

"Senin de payın var hiç darılma." Hazar Ağa kendisine kızgın bakan Roya'ya uzandığında, Roya buna engel olarak oturduğu yerden kalktı.

 

"Çok ayıp ettin bana Hazar Ağa. Bak küstüm seninle," Hazar Ağa kendisine trip atarak giden kızın ardından güldü huşu içerisinde.

 

Boş yer yokmuş gibi Cihangir'in yanına oturduğunda herkesin gözleri bu çifte katmıştı. Rizgâr çatık kaşlarla kardeşine bakarken Heja'nın koluna dokunmasıyla bir sabır çekti.

 

Roya oturduğu adamın kendisine bakmasıyla yüzünü ona çevirdi. İkisi birbine bakarken ne diyeceklerini bilmiyorlardı. İkisinin gözleri birbiriyle çakıştığı için ortada dönüp duran yangınlar ikisinin de etrafını sarmıştı. Roya, kendisine derin derin bakan adamın gözlerinde kendi suretini görüyordu. Kendisini Cihangir Atabeyoğlu'nda görmek kalp ritimlerini hızlandırdı. Bu neydi? Bu duyguları tanıdıktı.

 

Yüzünü eğerek bakışlarını kaçırdı.

 

Cihangir'in yüzünde bir tebessüm oluştu. Kendisinden kaçırdığı gözleri görmek için biraz daha Roya'ya yaklaştığında bu sefer Roya şaşkınlık kendisine yaklaşan adama baktı. Yeşil hareleri iri iri açılmıştı. Birbirine kenetlenmiş elini kaldırıp önüne düşen saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı.

 

Şaşkın gözleri görmenin keyfiyle dudaklarını ıslatarak öne doğru eğildi Cihangir. "Yarın müsait misin, Karadağ kızı?"

 

Kendisine sorulan soruyla başını Ali'ye çevirdi. Yarın müsait değildi fakat müsait olsa da Cihangir Ağa'ya söyleyeceğini pek sanmıyordu. "Değilim," dedi kahverengi gözlere dönerek.

 

Gerçekten de değildi. Yarın tüm gününü Ali'ye ayırmayı planlıyordu.

 

Adamın çehresinin düştüğünü gördü. Müsait olmadığı için üzülmüş müydü? Pek sanmıyordu.

 

Cihangir başını biraz daha Roya'ya doğru eğdi. Her yaklaştığında irice açılan yeşil hareleri kendisine muazzam bir görsel sunuyordu şüphesiz her zaman aniden yaklaşıp bu güzle şöleni izleyecekti.

 

"Ağzımın içine mi gireceksin? Geri bas biraz!" Sinirle tıslayan Roya'ya karşı Cihangir tutmadığı kahkahasını dışarı saldı.

 

Herkesin gözü bu kahkahayla iki gence daha da meraklı ifadelerle dikkat kesilmişti.

 

"Sakin ol Roya Xanım."

 

"Çekilirsen olacağım!"

 

"Çekilmezsem?" diyerek meydan okuyan adamın tek kaşı yukarı doğru kalktı. Dudağının kıyısında küçük bir tebessüm emaresi bulunuyordu.

 

"Öyle bir şansın yok," derken sesi tehditkârdı. Cihanagir'in tek kaşı gibi kendisinin de tek kaşı kalkmıştı. İkisi de birbirlerine meydan okuyorlardı.

 

Cihangir Ağa elini dizine vurup kalkmadan önce; "yarın hazır ol Karadağ kızı, kuyumcu dükkanı bakmaya gideceğiz."

 

"Yarın müsait değilim, dedim." Roya kalkan adamın ardından hemen ayağa kalktı. Kendisini anlamıyor muydu?

 

Cihangir Ağa, Roya'ya üstten bir bakış atarak, "Bu beni ilgilendirmiyor. Ya yarın benimle gelirsin ya da iş sahibi olmayı unutursun."

 

"Bu yaptığın hiç etik değil! Resmen zor durumda bırakıyorsun." Kendisini resmen tehdit ediyor bu da yetmezmiş gibi üste çıkmaya çalışıyordu Cihangir. Roya kıpkırmızı olmuş yüzüyle Cihangir'e diklensede verilmiş kararından dönmeyecek kadar kesin konuşmuştu.

 

"Sen nasıl istersen Karadağ kızı. Bu senin tercihin, yarın saat sekiz de kapının önünde bekleyeceğim. Şewbaş." Arkasında sinirden tepinen kızı bırakıp ayağa kalkan ailesinin yanına giderken yarın baş başa olacakları için bir heyecan duygusu sarmıştı bedenini. Yarın geleceğinden adı gibi emindi. Gözleri Ali'ye değince gülmeden edemedi. Onun Ali'yle yan yana kalmaması için her şeyi yapardı.

 

Giden herkesin ardından herkes odalarına çekilmiş Ali'ye de misafir odası hazırlanmıştı. Saat gecenin birine gelirken Roya odasından çıkıp terasa doğru yürüdü. Sabah gidip gitmemek arasında kalmıştı. Kendisine yapılan bu haksızlığı elbet Cihangir Ağa'dan çıkaracaktı.

 

Terasın köşesinde bulunan iki kişilik salıncaklı koltukta oturan adamı görünce gülümsedi. Yerini ya yadırgadığı ya da yüzündeki yaralardan uyumamış olduğunu düşündü, Roya.

 

"Hayrola Ali Bey, neden uyuyamadınız?"

 

Ali daldığı düşüncelerden sıyrılıp yanına oturan kıza bakarken elindeki sigarayı hemen söndürdü. Odasını gösteren Rizgâr Ağa'yla biraz konuşma fırsatı olmuştu. Rizgâr Ağa kardeşinin başına gelenleri anlatmıştı ve Ali bunları duyduğu andan beri kendinde degildi. Yaralanması, ölümden dönmesi kızgınlığını, öfkesini harlamıştı. Başına taktığı siyah şal, saçlarını kemesi...

 

Araf kendisine Roya'yı ilk anlattığında saçlarının uzunluğundan bahsetmişti. Roya'nın onları çok sevdiğini... Şimdi kısa saçları görünce kendisini de suçlu hissediyordu. Araf'ın arkadaşı olduğu için utanıyordu.

 

"Uyku tutmadı," derken sıkıntıyla iç çekti. "Seni de mi tutmadı?"

 

Roya kendisine yönelen soruyla buruk bir şekilde güldü. "Ne zaman tuttu ki?" İkisi de birbine baktılar buruk bir gülüş eşliğinde.

 

"İyi gördüm seni," dediğinde gerçekten herşeye rağmen iyi görmüştü Roya'yı. Daha farklı bekliyordu aslında ancak şuan gördüğü görmeyi beklediği halinden bin kat daha iyiydi.

 

"İyiyim çünkü," eliyle saçlarını düzeltti. "İyi olmamak elde değil, burası huzur veriyor."

 

"Urfa başka ama değil mi?"

 

Başını aşağı yukarı salladı Roya. Urfa bambaşkaydı. "Babam orada nasıl başka olmasın." Aklına gelenlerle bedenini Ali'ye tamamen döndürdü. "Sen den bir şey isteyebilir miyim Ali?"

 

"Sorman hata," dedi o da Roya'ya bedenini döndürerek.

 

"Bu aramızda kalacak," derken artık geçmişin perdesini aralamaya başlamıştı Roya.

 

"Babam, biliyorsun ki intihar ederek öldü. Geçenlerde Gülistan'la konuştuğumda amcamın 'zaten Roya istese de evlenmezdi, Yâde Rozan'nın yaptığı aslında torunlarını korumaktı' dediğini duymuş." Derin bir nefes aldı. İçi titriyordu anlatırken. "Babamın ölümüne," derince yutkundu. Uzun zaman sonra ilk defa adını anacaktı. "Araf'ın ailesiyle ne gibi bir bağlantı olduğunu öğrenmem lazım, Ali."

 

"Sen ne diyorsun Roya?" Şaşkınlıkla yerinden kalktı Ali. "Ne demek sebebi?"

 

Roya da kalktı. "Bilmiyorum ama öğrenmem lazım. Benim neden hayatım karardı, neden babam öldü bilmem lazım." Ellerini terasın demirlerine atarak sıkıca tuttundu. "İntikam isteyen bir yanım var Ali! Herkesten almam gereken bir intikamım var." Başını yanında karmaşık yüz ifadesiyle buğulanan adama baktı. "Bana yardım eder misin?" Sona doğru titreyen sesine engel olamadı.

 

Ali göz bebekleri dolmuş Roya'yı kendine doğru çekti. "Ederim Xuşkamin. Senin intikam almana yardım ederim."

 

Karşı avluda su içmek için kalkan Cihangir Atabeyoğlu gördüğü manzarayla elindeki su dolu bardağı sıktı hırsla, kıskançlıkla. Gecenin bir vakti terasta sarılmalarına kötü düşüncelerle bakmak istemese de kendine engel olmamıyordu.

 

Sıktığı bardak elinde tuzla buz olurken acıyla inledi. Yere düşen cam parçalarının çıkardığı ses dışarda yankı yaptığı için kendisini görmemeleri için hızlı bir şekilde kendini odasına attı. Yere damlayan kanı üstüne sürerken derin derin soluyup duruyor, bedenindeki tüm kasları gerim gerim geriliyordu. Alt dudağını hırsla dişleri arasına aldı. Hissettiği bu duygu kendisini aciz hissettiriyordu. Bu duygu çok farklıydı; bir delhizde kaybolmuş gibi hissettiriyordu. Öfke içinde bir o yana bir bu yana gidip gelirken kanayan elini sinirle düz duvara geçirdi. "Bu kıskançlık fazla Cihangir! Yapma oğlum!" Başını yasladı duvara. "Zarar verirsin Roya'ya! Yapma!"

 

Kıskançlığı için kendisine kızan adamın adıydı Cihangir.

 

Sevdasına zarar vermemek için kendisine zarar veren adamdı Cihangir Atabeyoğlu.

 

"Çok seviyorum lan!" titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. Hafif vjr yumruk daha geçirdi duvara. "Çok seviyorum," bir kez daha şahit oldu odası sevdasına. Duvarları duydu da Roya duyamadı.

 

Kaç gece? Kaç gün? Kaç ay?

 

Sahi zaman nasıl geçmişti Cihangir Atabeyoğlu için?

 

Yavaş yavaş yere kayarak oturdu. Ayaklarını uzattığı gibi başını da davara yaslayıp gözlerini yumdu. Elinden akan kanı tenine bulaştı. "Kimse dokunmasın, kimse bakmasın istiyorum." Derin bir iç çekti. İç çekişi bir kasırga gibi dağıttı yüreğini. "Sadece ben bakayım, ben dokunayım istiyorum. Bir bana gülsün, bir bende ağlasın istiyorum." Başını art arda duvara geçirdi. "Çok şey istemiyorum Allah'ım! Yemin ederim çok şey istemiyorum."

 

Çok şey istemiyordu Cihangir Ağa. Sadece... Sevdiğini istiyordu.

 

Belki de kavuşurdu.

 

Belki de yok olurdu.

 

Kader gerçekten bilinmeyen bir denklemdi. Ne olacağını bilmiyordu insan.

 

*

 

Kaşları çatık huzursuz bir şekilde kendi kendine söyleyene söyleyene yürüyen Roya vardığı arabanın kapısını sertçe açtı. Karşılaştığı kahverengi gözleri yok etmek istermiş gibi bakarak kendisini koltuğa bıraktığında ağzını açmamak için zor duruyordu. Sabahın erken saatlerinde kendisini titreten mesaj sesleriyle adeta taciz edilmişti. Bugün müsait olmadığını söylese de şuan yanında oluşunu anlayabilmek güçtü.

 

Kendisini ona çekilmiş bir hâlde bulmak tuhaftı.

 

"Oldu mu?" diye sordu çantasını kucağına bırakarak. Sertleştirilmiş çehresini kaldırdı.

 

Arabayı çalıştıran Cihangir başını salladı. "Oldu," dedi kendisine öfkeyle bakan kızı görmezden gelerek.

 

Roya önüne dönerken tövbe estağfurullah çekip duruyordu. Deliydi! Kendisiyle uğraşan bir deli! Gözleri adamın direksiyon tutan eline kaydığında kaşları çatıldı hemen. Merak eden tarafı sorması için kendisini dürtüklerken sessiz durmak zordu. Umursamaz görünmek iter gibi, "eline ne oldu?" diye sordu önüne bakarak.

 

Cihangir eline bakmadan soru soran kıza güldü alayla. Seni gördüm bu hale düştüm dememek için zor tuttu kendisini. "Kesildi," dedi önüne bakarak. "Kahvaltı yaptın mı?"

 

"Derin mi kesildi?"

 

İkisinin ağzından farklı dökülen cümlelerin amacı aynıydı; merak. İkisi de merak etmişlerdi bir birini.

 

"Önemli bir şey değil," direksiyonu sağa doğru kırarak başka bir yola saptığında Roya il dışında çıktığını anladı. Kaşları çatılıp huzursuzca yerinde kıpırdandı. "Nereye gidiyoruz?"

 

"Kahvaltı yapmaya."

 

Karşı çıkmak istese de sessizliğini korudu varacakları yere kadar, Roya. Sessiz geçen yolculuğa anlamsız bir şekilde geçiren Roya, Cihangir'e bakıp duruyordu. Bugün ayrı bir sessizliği vardı moreli bozuk gibiydi bunu yüzünden anlıyordu.

 

Araba bir restorantın önünde durduğunda ikisi de sessiz bir şekilde arabadan indirler. Cihangir'in gözleri sürekli dalıp gidiyordu oysa gün bugünü ne kadar çok istemişti. Yapacağı, yaptıracağı bir sürü şey vardı.

 

Roya, öylece dalıp giden adamın arkasından baktı bir süre. Kendisinin yanında yürümediğini bile fark etmemişti. Yüzü bu duruma buruştu. Ne gibi bit derdi vardı ki?

 

"Cihangir!" diye bağırdı.

 

Cihangir duyduğuyla arkasını döndüğünde kendisine anlaşılmaz bir şekilde bakan yeşil harelerle karşılaştı.

 

Birkaç adımda Cihangir'in önünde duran Roya elini kaldırdı Cihangir'in yüzüne doğru. Cihangir merakla Roya'nın ne yapacağını izlerken alnına elinin tersini yerleştirmesiyle bozguna uğradı.

 

"Ateşin yok, hasta mısın? Yüzünden düşen bin parça?"

 

"Hastayım," dedi Cihangir eğlenir bir sesle.

 

"Neyin var?" Saf bjr merakla soran Roya'ya güldü bir kez daha Cihangir.

 

"Sen varsın," dedi pat diye.

 

Roya anlamayan bir yüzü ifadesiyle baktı kendisine hafif eğilmiş adama. "Anlamadım?"

 

"Ne zaman anladın Karadağ kızı? Sana şuan hislerimden bahsetsem ya anlamazsın ya da anlamamazlıktan gelirsin, değil mi?" Şuan ne dediğinin farkında değildi demek istedim fakat Cihangir ne dediğinin gayet farkındaydı. Artık zamanlarının boşuna akmasını istemiyordu. Hayır hayır zamanlarının Roya'sız akmasını istemiyordu.

 

Uzanıp şok olmuş bir vaziyette kendisine bakan genç kızın elini tuttu. Roya duyduklarıyla büyük bir şok dalgasına uğramıştı. Cihanagir'in ağzından dökülen kelimeler beyninde çark misali dönüp dolaşıp duruyordu.

 

Roya'nın narin elini yaralı eliyle tutup göğüsünün tam ortasına yerleştirdi. Yüzü acı çektiği için kasılıp duruyordu.

 

"Şuan, tam şuan sana olan sevdamdan bahsetsem ne dersin?" Güldü sebepsizce. Açılmış koca yeşil hareler kendisine inanmayarak bakıyorlardı.

 

Biraz daha yaklaştı sevdiği kadına. Dün gece öyle bir kafa patlatmıştı ki Roya'ya açılmaktan başka şansı bulamamıştı kendisinde. Artık onsuz yapamıyordu. Başını eğdi hafifçe. "Söylesene Karadağ kızı şuan sana sevdamdan bahsetsem ne yaparsın?"

 

"Arkama bakmadan giderim," diyen Roya Karadağ'ın cevabını beklenmeyen Cihangir Ağa, dumar oldu. Roya, hırçın gözleriyle beraber kendisini geri çekerken elini de adamın tutuşundan kurtardı. "Bana sakın sevdadan bahsetme Cihangir Ağa. Ben başımdaki şalı takarken ne dedim?"

 

Sertçe yutkundu sendeleyen adam.

 

"Benim başımdaki siyah şal, yüreğimin yası! Ben olmam, anladın mı?" Dilinden dökülen zehirli kelamlar adamın yüreğine bir kurşun misali saplandı.

 

"Beklerim," dedi adam çaresizce. İlk defa bu duruma düşüyordu. İlk defa bir kadın uğruna çaresiz kalıyordu. "Yasının bitmesini beklerim."

 

Geri geri giden Roya'nın canı acımaya başlamıştı. Gözleri neden dolmuştu? Neden ağlamak istiyordu?

 

"Benden sana yâr olmaz Cihangir Ağa." Başını iki yana salladı. "Sana acı çektiririm," yanağına iri bir yaş düştü.

 

Cihnagir uzattı elini. "Kabulümsün."

 

Bir adım daha geriledi Roya. "Sevemem seni," derken başını gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes aldı.

 

Cihanagir, kendisinden adım adım uzaklaşan kadına bir adım attı. "Sevmem demedin," içinde filizlenen bir umutla "Belki seversin," derken gülümsemeye zorladı dudaklarını. "Sevilmez bir adam değilim sonuçta, değil mi?"

 

Roya hiddetle salladı başını. "Bunları duymadım ben! Duymadım!" Arkasını dönerek koşmaya başladı. Nereye gittiğini bilmeden koştu. Geride yaralı bir adam bıraktı.

 

Adam gözlerini sımsıkı yumduğu an gelen çığlık ve tiz, sertçe çekilen bir fren sonrası çığlık atan tekerlek sesiyle gözleri korkuyla açıldı.

 

"Roya!" diye var gücüyle haykırdı.

 

Koşarak Roya'nın gittiği yere girince tam yolun ortasında, dizleri üzerinde ağlayan genç kızı görünce göğüsü acıyla kavruldu.

 

Ona bir şey olmuş korkusu tüm bedenini amansız bir titremeye tabii tuttu.

"Roya," yanına diz çöktü. Elini uzatıp dizlerine gömdüğü başını kaldırdı. Yüzünü avuçları arasına aldı hızla. "İyi misin? Bir yerine bir şey oldu mu?"

 

"Birden atladı önüme! Yemin ederim görmedim!" Arabadan inen sürücü korkuyla bağırıyordu.

 

"Roya, güzelim." Eliyle akan göz yaşlarını sildi. "Bir şey söyle!"

 

Roya kendisine korkuyla, endişeyle bakan adama doğru baktı. Kahverengi saçları alnına düşmüş kendisine endişeyle bakan gözleri yutkunmasına neden oldu. Titreyen çenesini durdurmak için burnunu çektikten sonra biraz daha yaklaştı yanı başındaki adama. Ellerini uzattığı gibi boynuna doladı ve kendisine doğru çekti Cihangir'i.

 

Cihangir ne olduğunu anlamadan kendisini genç kızın kolları arasında bulunca dudakları aralandı. Bu nasıl bir şeydi böyle? Tüm bedeni alev alev yanmaya başlamıştı adeta. Kendisine sarılan Roya'yla rahat bir nefes alıp verdi.

 

"Çok şükür," dedi. "Allah'ım çok şükür."

 

"Görmedim ben!" Diye bağıran adamı umursamadan genç kızı kolları arasına alıp arabasına doğru ilerledi. Göğüsünde ağlayan Roya neye ağladığını bilmiyordu. Neydi onu böyle ağlatan?

 

"Ağlama, geçti." Ne geçmişti? Ya da geçmiş miydi?

 

"Neden söyledin ki!" diye isyan eden Roya, Cihangir'i üzecek olmanın verdiği acıyla ağlıyordu. Gömleğinin yakalarını avuçları arasına aldı. "Neden sırtıma böyle bir yük bindirdin! Benim acım bana yetiyordu!"

 

"Özür dilerim," dedi kucağındaki kızın saçlarına dudaklarını bastırıp. "Söylemedim say."

 

"Söyledin ama!"

 

"Özür diledim."

 

"Dileme özür falan," diyerek çıkıştı Roya.

 

"Tamam."

 

Açtığı araba kapısını ayağıyla tutarken genç kızı koltuğa bıraktı usulca. Geri çekilmek için hamle yaptı fakat Roya adamın yakasını bırakmadan tekrar kendisine doğru çekti. Aralarında azalan mesafe yüzünden ikisi de zorlu bir savaş içerisine girmişlerdi.

 

"Senden uzak duracağım Cihangir Ağa."

 

Cihangir aralarındaki mesafeyi biraz daha kapattı. Kendisine meydan okuyan kadına aşıktı.

 

Üst dudağı alt dudağını es geçerek yukarı doğru kıvrıldı. "Attığın her adımda," nefesini kızın ensenine doğru üfledi. "Tam yani başında olacağım Karadağ kızı."

 

Roya Karadağ dediğini yapabilecek miydi? Cihangir Ağa'nın üzerine attığı ağdan kurtulabilecek miydi?

 

Kim uzak durmayı becerecekti?

 

Roya yapabilecek miydi?

 

 

Bölüm sonu 🥀

 

 

Bölüm bitti! Sevdik mi?

 

Ali'nin gelişine sevindik mi?

 

Cihangir'in yarım itirafı peki? Bunun olması lazımdı eğer Roya'nın Cihangir'i sevmesini, fark etmesini bekleseydik emin olun uzun sürerdi çünkü Roya Araf'ı gerçekten çok sevmişti...

 

Gelecek bölümler biraz olaylı olacak :))

 

Sizleri sevdiğimi söylemiş miydim? Çokça kalp size <33

 

Bu arada BOZBEY tanıtım videosunu tiktok gmzcllk hesabımdan yayınladım bence kesinlikle bakmalısınız!

Loading...
0%