Yeni Üyelik
34.
Bölüm

31. Bölüm

@tanvakti108

Vote ve yorum vermeyi unutmayın lütfen <3 yazım yanlışları varsa affedin lütfen gün boyu elektrik olmayınca pek düzenle yemedim.

 

Keyifli okumalar<33

 

"31 Bölüm"

 

Roya'nın gözleri şokla aralanırken Cihanagir'in bedeni geriye doğru savrulmuştu gelen darbeyle. İkisi de ne olduğunu doğru düzgün anlamamıştı. Basıldıkları ortadaydı da Şerwan'ın onları basması hiç bekledikleri gibi olamamıştı. Beklemiyorlardı bile ki...

 

"Ulan ne dönüyor burda!" Diye haykıran Şerwan, duyduklarıyla delirecek gibiydi. Yakasından tuttuğu Cihangir'e bir tane daha yumruk attığında dudağından fırlayan kan Roya'nın üzerine doğru sıçramıştı.

 

Aklında sürekli Gülistan'ın biraz önce söyledikleri dolanıp duruyordu.

 

Elbisenin üzerine çok az miktar sıçrayan kanla birlikte kendisine gelen Roya şaşkınlığı, korkuyu bir kenara iterek ağabeyine atıldı hiddetle. "Şerwan! Dur!"

 

"Ne durması! Ne!" Bugün yeterince öfkelenmiş ve aklı darmaduman olmuştu. Şimdi ise tüm hıncını kardeşini öpen adamdan çıkarıyordu.

 

Cihangir alt dudağını koluyla sertçe silip Roya'nın üzerine yürüyen Şerwan'a doğru atıldı. Kafasını yüzüne geçirdiğinde iki kadında çığlık attılar. Gülistan dışarı çıkarken yardım çağırmak için birilerine bakınıyor aynı zamanda tüm suçu kendisinde buluyordu. Ne vardı da bağırmasaydı!

 

"Bağırma lan Roya'ya!" Tekrar kafa atacağı zaman Şerwan yaralı olduğunu unutmuş bir şekilde yumruğunu yüzüne geçirmek isterken omuzuna geçirdi. Onları ayırmak isteyen Roya ikisini ayırmadığı için hem ağlıyor hem de durmadan bağırıyordu.

 

Cihangir aldığı darbeyle acıyla inledi. Yüzü buruşurken kırmızıya dönmüş elini omuzuna bastırdı. Lanet olsun canı acımıştı!

 

"Cihangir!" Korkuyla geriye çekilip kolunu tutan adama doğru atıldı ancak buna Şerwan'ın barikat kurup engel olmasıyla dolu olmuş gözleri ağabeyinin gözlerini buldu.

 

"Bana hemen şimdi düzgün bir açıklama yapacaksın yoksa yemin ederim elimde kalacak bu şerefsiz!" Öfkeyle soluyor kız kardeşinin gözlerine sinirle bakıyordu. Aklı almıyordu. Cihangir ile Roya imkânsızdı. Onları aynı karede bile düşünemiyordu.

 

Roya için ise herşey bir anlık durmuştu. Şerwan'ın, Cihangir'e şerefsiz demesinden sonra kendisinde olan tüm bağlar kopmuş tüm öfkesiyle beraber Şerwan'ın göğüsüne doğru tüm acısını çıkarırcasına vurdu. "Sakın dedi," vurmaya devam ederken. "Ona şerefsiz diyemezsin!"

 

Göğüsünde ki elleri bileklerinden tutup kendisine doğru çekti Roya'yı, Şerwan. "O zaman bana doğru bir açıklama yap." diyerek adeta tısladı dişleri arasından.

 

Bileklerini çekerek Cihangir'e kısa bir bakış attı. Kendisine bakan gözlerindeki sevgi tüm korkularını geride bıraktıracak güçteydi. Dudağı kanamaya devam ediyordu ama bu onun umrunda bile değildi. Biraz önce kendi dudaklarına dokunan dudaklara içi giderek baktı, Roya.

 

"Sana açıklama yapmak zorunda değilim." diyerek dönü Şerwan'a doğru. Kenarda duvara yaslanmış Cihangir'in yanına gitti. Elini koluna uzattıp, "İyi misin?" dedi hiçbir şey olmamış gibi. Daha çok ona bir şey olacak korkusuyla.

 

"Hiç olmadığım kadar," dedi Cihangir, Şerwan'a bakış atarak. Tekrar Roya'ya döndüğünde gözleri ışıl ışıldı. Kendisi için bu kadar korkması içine işlenmişti...

 

Şerwan, Cihangir'in bakışıyla deliye döndü adeta. İki adımda yanlarına varıp Roya'yı kolundan tuttuğu gibi kendisine çekti. "Yürü!" Diye bağırıp Roya'yı sürükleyerek kilerden dışarı çıkartırken Cihangir büyük bir öfkeyle arkalarından gitti.

 

"Bırak beni Şerwan! Ne yapıyorsun sen ya!"

 

"Asıl sen napıyorsun Roya! Kiler köşelerinde o herifle ne yapıyorsun!" diye patladı bir anda Şerwan. Roya'nın kolunu savurarak bırakıp üzerine doğru yürüdü. "Ulan sen bizi ayakta mı uyutuyorsun ha? Doğru söyle ne zamandır birliktesiniz?"

 

"Şerwan ağzını topla yoksa ben bir güzel dağıtacağım!" derken sesi oldukça sert çıkmıştı Cihanagir'in. Şerwan'ın kendinde olmadığını görüyordu. Bu nedenle de Roya'ya yanlış, istemediği şeyleri söylememesi için elinden geleni yapacaktı.

 

"Sen karışma!" Parmağını Cihangir'e doğru uzattı hiddetle. "Sıra sana da gelecek!"

 

"Sıra beklemeye gerek yok," öne doğru adım atmasıyla Roya, ağabeyinin önüne geçti bir kere daha birbirlerine zarar vermelerini engellemek için.

 

"Dur artık! Dur! Bana karışamazsın derken ciddiydim ben! Bunca zaman olup bitene karışmadan durmayı becerdiysen şimdide duracaksın!" Ellerini saçlarına götürmüş ve her saç telini yolmak istercesine saçlarını çekiştirdi Roya. "Biz kötü bir şey yapmadık!"

 

"Ulan öpüşüyordunuz daha ne kötüsü olacak!"

 

"Ne var bunda!" Ona doğru kaldırdı hırçın bakışlarını Roya. Bir an ağabeyi olduğunu unutmuştu. "Siz birilerini öperken sorun olmuyor da biz kadınlar yaparken neden sorun oluyor! Bizim ki namusa sizin ki ne?!" O kadar çok bağırmıştı ki tüm aile fertleri avluya akın etmişti.

 

Şerwan birkaç saniye duraksamadan sonra başını kardeşine inanmayarak salladı. "Sen çok değişmişsin! Utanmadan hala yaptığını savunuyorsun!"

 

"Utanacak bir şey yapmadım ben!"

 

"Şerwan!" Annesi uyarı dolu sesiyle bağırırken merdivenleri iniyordu. Gülistan'ın söyledikleriyle tüm aile az kalsın küçük dillerini yutacaklardı. Ne demek Cihangir ile Roya?

 

"Dâye senin bu kızın ne haltlar yiyor haberin var mı?"

 

Roya inanmıyordu. Karşısındaki ağabeyi olduğunu anlamıyordu. Nasıl böyle konuşabildiğini ise hiç bilmiyordu. Kendisine değişmiş son diyordu ama aynaya bir kez dönüp baksa kendisinin ne kadar değiştiğini görürdü. Omuzları küçük bir çocuk gibi küskünce düşerken ona bakan Cihangir sabrının son sınırlarında kol geziyordu. Elleri yumruk olmuş öfkeyle Şerwan'a bakıyordu. Onu şuan bir güzel benzetirdi ama Roya'nın da daha kötü olmasını istemiyordu.

 

İki arada iki derede kalmıştı.

 

"Sen ne kadar kötü biri olup çıkmışsın? Sen nasıl değişmişsin böyle?" Hayretler içerisinde soruyordu Roya.

 

Şerwan, Roya'nın gözlerinde gördüğü acı yüzünden derince yutkunup gülümsedi. Değişmemişti. Kardeşini kıskanması doğaldı ona göre. Roya'nın tekrar büyük bir hayata kurban gitmesini istemiyor, kendince en doğru kararı verdiğini sanıyordu.

 

"Senin bir hata daha yapmanı istemiyorum ben ondan bu sinirim, öfkem!" Dişleri arasından tıslarken bakışlarını çok kısa Cihangir'e çevirdi. "Senden kaç yaş büyük bu adam farkında mısın?"

 

"Sevmek hata mı Şerwan?"

 

"Evet hata! Senin sevmen hata!"

 

"Peki sen neden seviyorsun Şerwan? Sevmek hataysa sen de aynı hatayı yaptın?"

 

"Sesiniz tüm Urfa'ya yayıldı! Sakin olun artık! Bağırmadan konuşmayı bilmiyot musunuz!?" Diye bağıran halaları Cihangir'e ters bir bakış fırlattı. Oğlunun yeğenini sevdiğini elbette biliyordu şimdi ise ikisinin bir olduğunu bildiği için, oğlunun artık mutluluğu yakaladığı için mutluydu ama bu kadar erken ortaya çıkmasını hele ki kuytu köşede... Tövbe estağfurullah. Bu iş bir düzelsin bir güzel fırça atacaktı Cihangir'e.

 

"Benle sen birmiyiz!" dediğinde kaşları çatıldı Roya'nın. Gelecek cümleleri bilirmişçesine gerilerken Şerwan'ın söylememesi için yüzüne dolu gözleriyle bakıyordu.

 

Şerwan ise gözü hiçbir şeyi görmüyordu o an. "Senin sevmen hayatımızı alt üst ediyor! Bir kere sevdin dağıldık! Bu kez de mi dağılalım istiyorsun? Sen sevme Roya! Sen kimseyi sevme!" Dudakları kapandığında söyledikleri beyninde çark misali dönüp durdu. Gözleri korkuyla büyüdü. Elleri titredi, dudakları titredi.

 

Dilberay sevdiği adamın söyledikleriyle gözlerini yumdu sımsıkı. 'Ben nasıl böyle bir adamı sevdim?' dedi içinden. Sevdiği adam bu değildi. Karşılarında, kız kardeşine hak etmeyen sözler söyleyen adamı değil; kız kardeşi için canını verecek adamı sevmişti.

 

Roya'nın yerdeki bakışları bir ok misali saplandı Şerwan'ın gözlerine. Ona bakarken dudakları düz bir çizgi hâlini aldı. "Keşke daha önce duysaydım bunları o zaman sevmemek için tedbir alırdım ama maalesef Şerwan Karadağ ben Cihangir Atabeyoğlu'na âşık oldum." Gözleri Cihangir'in gözlerine çevrildi.

 

İleriye doğru atılan Cihangir'i, Hazal Hanım kollarıyla sarmış, Şerwan'a gitmesine engel olmaya çalışıyordu. Yeğeninin son sözleri herkesi darmaduman ederken Roya'nın söyledikleri kollarının uyuşarak açılmasına neden oldu. O gözlerde gördüğü saf sevgiyi hisseti en derinden.

 

Cihangir Atabeyoğlu, kendinden emin adımlarla annesinin kolları arasından kurtulup Roya'ya doğru yürüdü. Sırtı Şerwan'a dönük bir şekilde durup Roya'nın gözlerinden düşen yaşları parmaklarının sırtıyla silmeye çalıştı. İçinden ona sımsıkı sarılmak vardı. Kolları arasına alıp ağlama demek, saçlarını severek öpmek istiyordu. Kırılan kalbinden öpesi vardı. "Beni sevdiğini daha güzel bir yerde söyleyebilirdin," dediğinde tek amacı Roya'nın hüzün bulutlarının toplanmış olduğu gözlerini sevindirmekti.

 

Omuz silkti burnunu çekerek Roya. "Borcum olsun."

 

"Borcun olsun." Alt dudağını ağzına yuvarlayıp bıraktı Cihangir. Arkasını usul usul döndüğünde pişmanlığın gözlerine kadar yayıldığı Şerwan'a baktı uzunca. "Seni öldüresiye dövmek istiyorum Şerwan ama değmezsin. Bunca söylediklerinden sonra bir daha konuşmaya cesaret edersen seni kaybettiririm. Değil Urfa'ya ayak basmak Türkiye sınırlarından bile geçemezsin." İşaret parmağını adamın göğüsüne doğru vurdu sertçe. "Sevmek hata değil Şerwan. Sen sevmeyi bilmediğin için anlayamazsın."

 

Cihangir'in ateş püskürttüğü sözleri ile herkes kaskatı kesiliverdi.

 

Bugün ikincisi kez aynı sözleri duyuyordu Şerwan.

 

"Cihangir!" Diye kükrerken artık ne yapacağını bilmiyordu Şerwan. Söylediklerinin affı olmazdı. Kız kardeşinin yaşlı gözlerle kendine bakıyor olmasıyla hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı da ortadaydı.

 

"Konuşabilirsin demedim Şerwan!" Derken ses tonu keskindi, Cihangir'in.

 

Sırtını bir kez daha Şerwan'a döndü. Elini uzatıp Roya'nın elini sımsıkı tuttu. Roya böyle bir şey beklemediği için utançla Cihangir'e baktı kızarmış gözlerle. Utanması elini tutmasından değil halasının ve diğer herkesin bakışlarının onlarda olmasındandı.

 

"Biz biraz nefes alıp geleceğiz! Kaçırma falan yok yani!"

 

Roya, boğazına dizilen yumrularla baktı Şerwan'ın kendisi gibi dolu gözlerine. Sonra hemen bakışlarını kaçırdı ve elinden tutup götüren adamın peşine takıldı usulca.

 

"Sonunda torunumun yüzü güldü." Dedi yaşlı kadın. Şerwan'a ters ters bakarak elindeki bastonu yere vurdu, herkesin şaşkınlığını yerle bir ederek. "Benim bu sevdaya iznim vardır olmayan da karşısında beni bulur!"

 

Hazal Hanım ilk defa annesinin kararına başı dik bir şekilde gülümseyerek onayladı. "Roya'dan iyi gelin mi alacağım!" Yanına gittiği Mevsim Hanım'ın kolunu, koluyla dürttü. "Ne güzel işte dünür olacağız, Mevsim."

 

Mevsim Hanım burukça gülümsedi. "Ben de Cihangir'den iyi damat bulamam ama önce bu oğluma bir güzel sopa geçirmem lazım!"

 

Herkesin yüzünde buruk gülüşler yer edindi. Daha güzel bir şekilde duymak varken Roya'nın ağabeyi tarafından sözleriyle ezilmesi herkesi üzmüştü.

 

Şerwan'a hepsi sırtını çevirecek, kadın dayanışması yaparak burnundan getireceklerdi her sözünü.

 

Çok pişman edeceklerdi öyle ki Şerwan kaçıp kurtulmak isteyecekti. İlk darbe de yukarıdaki terasta kollarını göğsünde bağlayan Dilberay'dan geldi. Kollarını çözüp hazırladığı çantasını eline alarak merdivenleri indi. Hazal Hanım'ın yanına gelince gülümsedi.

 

"Ben de artık eve gideyim, Hazal hâlâ," dediğinde, gözleri avlunun ortasında, başı eğik bir şekilde duran adamdaydı. Dili ateş misali yanarken sözleri de cayır cayır can yakacak cinstendi. "İstemeye gelecek yarın akşama beni. Annem gelmemi istedi."

 

Şerwan duyduklarıyla başını hızla kaldırıp elinde küçük çantayla annesi ve halasıyla vedalaşan kıza baktı. Ne saçmalıyordu bu kız Allah aşkına!

 

Ne demek görücü?

 

*

 

Düşünmek yasak.

 

Ağlamak yasak.

 

Ağzını açmıyor alıp giden yola bile bakışlarını değdirmiyordu Roya Karadağ. Aklı istemeden abisinin dediklerinde takılı kalmıştı.

 

Bu kadar ağır konuşacağını bilmiyordu. Sahi şimdi o sözlerden sonra içi rahat mıydı Şerwan'ın? Ben ne yaptım diye kendisine kızıyor muydu? Yüzünü buruşturdu. Pişman olsa bile çok geçti. Bu kaçıncı hatasıydı! Onu affetmeyecekti! Onu affedemezdi. Kendisine 'senin sevmen bize zarar verir' diyen adamı affetmezdi.

 

Cihangir'in onu kendisiyle birlikte sürükleyerek arabaya binmiş, kemerini takmış ve sessizliğe gömülmüştü. Ne konuşacaklarını ya da ne yapacaklarını hiç bilmiyordu. Yaklaşık yarım saat önce yaşananlar aklına geldikçe de daha da çıkmaza sokuluyordu.

 

Cihangir'de sessizdi. Kendi içine çekilmişti o da. Kendisinin elini tutup seviyorum diyerek beraber o konaktan çıkmışlardı. Hâlâ inanmakta güçlük çekse de yanına baktıkça yüzü keyifleniyor ancak Şerwan itinin söyledikleri yüzünden hevesi kursağında kalıyordu. Keşke biraz daha dövseydim diye düşünmüyor değildi.

 

Boğazını temizledi bu sessizliğe son vermek adına. "İyi misin?" Diye sordu sakince. İyi olmasını o kadar çok istiyordu ki...

 

Başını Cihangir'e çevirmeden sadece başıyla belirtti iyi olduğuna.

 

"Konuşmayacak mısın?"

 

"Ne dememi bekliyorsun?" Derken bakmıştı Cihangir'e. Yeşil gözleri adamın patlamış dudağında ki kurumuş kana bakarak iç geçirdi.

 

"Bir şeyler söyle. Susman beni iyi hissettirmiyor Roya." Derken ses tonunda farklı tınılar vardı. "Hesap sor bana ya da kız?"

 

Roya'nın kaşları çatıldı anında. "Sana neden kızayım ki?"

 

Omuz silkti Cihanagir. "Seni kilerde öptüm diye."

 

İkisinin bakışları anında kesişmiş ama Roya bunu hemen keserek başını yola doğru çevirmişti bile. Adam hala öpmeyle ilgili konuşuyor diye düşündü Roya.

 

"Daha sonra bunun için sana kızarım ama şuan canım kızmak istemiyor." Derken gözlerini camdan çekmemişti bu sefer. Akıp giden yolu görmüyordu o anlarda. Aklında sürekli ikisini öğrenmiş olan ailesi geliyor ve bundan sonra nasıl davranacağını bilemiyordu gerçekten. Nasıl davranmalıydı? Hem halası da hiç şaşırmışa benzemiyordu... Yoksa biliyor muydu? Gözleri büyüdü. "Halam biliyor mu?" diye sordu sesindeki utançla.

 

"En başından." Diyerek doğruladı Roya'nın düşüncelerini. "Çok sevinmiştir şimdi," derken yüzünde buruk bir gülüş peyda olmuştu, Cihanagir'in. "Kaç gece dizinde adınla uyudum bir bilsen Karadağ kızı..."

 

Bu cümle yetmişti Roya'ya. Adamın yola bakarken ki gülüşünde asılı kaldı gözleri. Kendisi için ağlayan bu adama kızmayı bırakın yanından bir saniye bile ayrılmak istemiyordu artık Roya. Olanlar bir anlık yok olmuştu. Uzanıp ona dokunmak istedi Roya. Adama dokunmak sımsıkı sarılmak istedi. Bu kadar çok sevmiş olmasına akıtmak istedi göz yaşlarını. Çok sevdin ama ben geç geldim sana demek istedi.

 

İstedi de istedi...

 

"Geç geldim sana," diye mırıldanmadan edemedi.

 

Sesini işiten Cihangir çiftlik evinin taşlı yoluna direksiyonu kırarken gözleri de Roya'nın yeşilleriyle buluşmuştu. O güzel dudaklarından kendisine dair çıkan her kelimeye ölürdü. Ah ulan! Geç geldim diyor ya hani onun bu düşüncesi bile yüreğime oturuyor!

 

"Kader..." dedi Cihangir. Sesi bunu kendisine de kanıtlamak istercesine çıkmıştı. "Kader işte Karadağ kızı."

 

Sustu Roya. Araba büyük bir çiftlik evinin önüne gidene kadar da hiç çıt çıkarmadan sustu. Araba evinin önünde durduğunda Roya'nın gözleri gördükleri ile kocaman açılmış nutku tutulmuştu. Elbette onlarında çiftlik evleri vardı ama bu başkaydı. Hemde bambaşka. Cihangir'i beklemeden arabadan inip doya doya baktı Roya etrafına. Etrafta bu çiftlikten başka ev yoktu her yer yeşildi. Onu en çok şaşırtan ise büyük olmasa bile bir gölün kenarında inşa edilen evdeydi. Su sesi öyle huzurlu geliyordu ki oraya doğru istemeden yürümeye başlamıştı bile. Göl kenarında birkaç tane bank vardı.

 

"Burası muhteşem! İnanmıyorum, ördeklere baksana Cihangir!" Gölün üzerinde yüzen ördeklere kocaman gülümsemesiyle bakıyordu Roya. Burayı sevmişti. Evin dışı o kadar güzeldi ki içini görmesine bil gerek yoktu. Etrafını çevreleyen ormanın o cam kokusu, suyun sesi büyülemişti kadını.

 

"Beğendin mi?" diyen adamın sesi kulaklarına ulaştığında ona döndü.

 

Uzamış saçları hafif esen rüzgarla birlikte yüzüne doğru savrulmuştu. Başını sallayarak saçlarını yüzünden çekerken güzelliği adamı mest ediyordu her zaman olduğu gibi.

 

"Beğenmek ne kelime! Bayıldım burayı gördükten sonra eve döneceğimi hiç sanmıyorum." derken sesi oldukça canlı çıkmıştı biraz öncenin aksine.

 

"Dönmeyelim," dediğinde ciddiydi Cihangir. Roya isterse gitmezlerdi.

 

Roya'nın bakışları sekteye uğradı. Bakışlarını kaçırırken,"lafın gelişi söylemiştim."

 

"Ben lafın gelişi söylemedim ama," dedi naifçe. "Söylemedim yani."

 

"Görebiliyorum bunu," derken adama doğru yaklaşıyordu. "Ama olmaz ki..."

 

"Olmaz demi," dedi kendisiyle de bir tartışma içerisine girerken. Elini ensesine atıp kaşırken o kadar masum duruyordu ki onun otuz yaşında olduğuna inanamadı Roya.

 

"Olmaz tabii."

 

"Gün boyunca buradyız ama," dedi Cihangir, Roya'nın da bunu onaylamasını isteyerek.

 

"Buradayız." derken sırıtıyordu kadın. Tamam burda kalalım dese asılmış yüzü canlanacak gibiydi.

 

Uzanıp kadının elini tuttu Cihangir. "O zaman seninle gezelim mi? Yada istersen eve geçip dinlenebiliriz de?"

 

Bu huzurlu ortamdan kopmak istemedi Roya. Ama ondan daha önemli bir şey vardı. "Gezelim ama önce dudağına pansuman yapılması gerekiyor," dedi elini tutan adamın sıcak parmaklarının teninde bıraktığı heyecanla.

 

Cihangir unuttuğu ama eliyle yokladığı an aklına gelen yarayla yüzünü buruşturdu. "Kurudu zaten sonra yaparız. Hem ufak bir şey sıkıntı olmaz."

 

"Olmaz öyle şey Cihangir!"

 

"Olur olur," diyerek geçiştirdiği kadının elini bırakmadan ormanlık alana doğru döndürdü bedenini.

 

El ele berabe orman alanında yürürken ikisi de tüm olanlara rağmen mutlulardı.

 

"Roya," dedi söze başlayarak, Cihangir. "Bugün olanlar için özür dilerim senden, düşüncesizce davrandım. Seni zorda ve," ağır ağır yutkundu. "İstemeyeceğin sözleri duymana sebep oldum."

 

İkisi de topraklı yolun ortasında durmuşlardı. "Bu sözleri bugün olmasa da yarın veya diğer gün duyacağıma emindim Cihangir." Adamın kendisini suçlu gördüğünü hissediyordu, Roya. "Kendini suçlama lütfen."

 

"Şerwan'ın bu denli değişmesi... Onu dövmek istiyorum."

 

"Ben de," dedi anında Roya ve bu durum Cihangir'in hoşuna öyle çok gitti ki elini uzatıp yanaklarını avuçları arasına aldı.

 

"Seni üzen herşeyden nefret ediyorum." Yanaklarını sevdi usul usul. "Ağlamana dayanamıyorum..."

 

"Cihangir..."

 

"Cihangir'in canı."

 

"İyi ki geldin," dedi içinden gelen en güzel bir ihtiyaçla. "Yanımda olduğun için çok teşek..."

 

"Teşekkür yerine daha güzel şeyler yapabilirsin aslında. Hem o zaman daha çok sevinirim."

 

Tek kaşı kalktı Roya'nın. Merakla: "Ne yapmamı istersin?"diye sorarken sesi titremişti.

 

Roya'yı dumara uğratacak bir şekilde kendisine çekti sımsıkı. Gözleri dudaklarına düştü. "Beni öpebilirsin mesela..." Ve dudaklarını Roya'nın dudaklarına değdirdi hafifçe fakat unuttuğu yarası yüzünden anında geri çekilmişti kaşları çatık bir şekilde.

 

"Canın mı acıdı?"

 

"Şimdi ben bu yara yüzünden seni öpemeyecek miyim?"

 

Gözlerini çevirdi Roya. Yanaklarına ateş basmıştı. Hâlâ öpmekten bahseden adamdan uzaklaşıp ilerlemeye başladı onu gerisinde bırakarak. Yüreği mutlulukla kanat çırpıyordu. Bu adam onu daha ne kadar mutlu edecekti?

 

"Şu dudağımda ki yara için geri dönüp Şerwan'ın yüzünü dağıtabilirim," diye bağırdığında tıpkı oyuncağı elinden alınmış küçük bir çocuğu andırıyordu. Elleri yumruk olmuş öfkeyle gökyüzüne bakıp kahkaha atan kadına baktı. Hızlı adımlarla yanına gittiğinde konuşmuyordu. Öpmek istiyordu! Hatta evlenmek istiyordu! Ne vardı yani Şerwan dudağı yerine gözüne vursaydı!

 

İkisi kendilerini ormanın güzelliğine bırakıp ilerlerken Cihangir manzaradan daha çok Roya'yı izliyordu. Yılların acısını çıkarırcasına izliyordu hem de. Dayanamadı ve onu göğüsüne çekip öyle yürümeye devam etti. Dudaklarını kızın saçlarına sürekli bastırıp duruyordu aynı zamanda.

 

Roya ise yerinden gayet hoşnuttu. Tüm yaşananlara rağmen mutluluğu nihayet bulmuştu.

 

"Sevda bizden yana bu sefer." dedi Cihangir ormanın derinliklerinde sadece sevdiği kadınla beraber omuzlarına ithafen.

 

Başıyla onayladı Roya. "Kader de bizden yana."

 

Kader de sevda da ikisinden yanaydı.

 

İkisi içinde en güzel adımlar atılacak, en güzel yollar çizilecekti.

 

Sadece biraz daha sabır gerekiyordu.

 

***

 

"Allah aşkına Dilberay giy şunu da anneni bağırtma lütfen!" diyerek elbiseyi uzatan Roya, arkadaşına bir türlü laf anlatamadığı için sinirleniyordu. Zaten duyduklarıyla bir şok geçirmiş nasıl geldiğini bile bilememişti. Kendisinin telefonu yanında olmadığı için Cihangir'i arayan Dilberay bir çırpıda herşeyi anlatmıştı. Yarın geleceklerini bildiği görücülerin ise bugün akşam geleceklerini söylemesiyle Roya'yı aramış onun iyi olmadığını bildiği halde tek destek alabileceği arkadaşının yanında olmasını istemişti. Roya ile Cihangir ormandan döner dönmez Dilberay'ın evlerine gitmişlerdi. Cihangir bir kere daha bu bağ evine gelmeleri için söz aldırtmış şimdide Dilberay'ın babası Mahmut Bey ile misafir odasında oturuyordu.

 

Mahmut Bey ve Zeliha Hanım kendilerine misafir gelen Cihangir Atabeyoğlu ile o kadar sevinmişlerdi ki... Onun gibi mert birinin evlerinde olması onları onurlandırmıştı.

 

Saat akşamın altısına gelmek üzereydi ve Dilberay kara kara yatağında oturmuş düşünüyordu. Yanlış mı yapıyordu bilmiyordu. Kendi hayatına bakacağını dair kendisine söz verirken şimdi arkadaşının tuttuğu elbiseyi giymek istemiyordu.

 

Çok şey istememişti ki hayatından. Sadece sevsin istemişti Şerwan onu. Onun gibi o da onu sevsin istemişti. "Roya doğru olanı mı yapıyorum sence?" Diye sormadan edemedi. "Ben çok şey istemedim ki..." İstememişti.

 

"Doğru olan senin kalbinin sana ne söylediği, Dilberay." Abisini artık tanıyamadığı için arkadaşına tavsiye veremezdi.

 

"Kalbim önüne bak diyor." diye mırıldandı, dolan gözlerini kaçırarak. "Ama bu kadar erken değil..."

 

Yanına giderek oturdu Roya. Elbise ellerinin arasındaydı halâ. Dilebray'ı çok iyi anlıyordu. "Sadece bir tanışma Dilberay. Mahmut amca seni istemediğin birine vermez, biliyorsun."

 

"Biliyorum." dedi babasının kendisine ne kadar düşkün olduğunu bilir bir şekilde.

 

Elindekini uzattı gülümseyerek. "O zaman şu yüz ifadeni sil ve giy şunu."

 

Önce elbiseye daha sonra arkadaşına baktı Dilberay. Sanki bugün hiçbir şey olmamış gibi davranmasına bir yandan sevinmişti. Bunun olmasının da en büyük etkisinin Cihangir Atabeyoğlu olduğunu da biliyordu. "Bugün bir geçsin seninle şu Atabeyoğlu'nu konuşalım olur mu?"

 

Bakışlarını anında kaçırdı Roya. Elbiseyi yatağa bırakıp kalktığında odanın da kapısı açılmıştı. Gelen elbette ki Zeliha Hanımdı. Kızına bir de Roya'ya baktı. "İkna ettin mi bu keçiyi kızım?"

 

Gülerek arkadaşına bakıp Zeliha hanıma ilerledi Roya. "Evet, Zeliha teyze hadi biz çıkalım da giyinsin."

 

"Annem ne meraklı çıktı beni vermeye ya!"

 

"Sus kız! Atmayayım terliği!"

 

Oflayarak kapıyı kapattı kapıyı.

 

Roya, Zeliha Hanıma yardım etmek için mutfağa gittiğinde, Cihangir de su içmek için giriş yapmıştı kapıdan.

 

Uzun ve heybetli bedeni her zaman kendisini belli ediyordu. Heyecanlanan Roya ona baktı hemen. "Bir şey mi isteyeceksin?"

 

"Su," dedi sadece. Zeliha hanım iki genci yalnız bırakarak odaya geçerken Roya aldığı cam bardağa su doldurmuş kendisine yaklaşan adama uzatmıştı.

 

Roya'dan bakışlarını çekmeden suyu üç yudumda bitirip tezgaha bırakıp biraz daha yaklaştı Roya'ya, Cihangir. Roya'nın gözleri korkuyla büyüdü. "N'pıyorsun Cihangir?"

 

Omuz silkti adam. "Ben de istiyorum." Dedi hiç uzatmadan Cihangir.

 

Roya'nın kapıdaki bakışları tedirginlikle Cihangir'e sabitlendi. "Ne istiyorsun?"

 

"Seni."

 

Ne?

 

Aniden duyduğu kelimeyle ne yapacağını şaşıran Roya'nın şaşkınlıkla gözleri büyüdü. Kendisine aşkla bakan adamdan gözlerini kaçırarak yutkundu.

 

"Anlamadım?"

 

"Bunda anlaşılmayacak bir şey yok ki." adam daha ne kadar açık olacağını bilmiyordu. Kadının bozguna uğrayan, gözlerini kaçırışını, yutkunuşunu aşkla izliyordu. Ne güzeldi Karadağ kızı! Cihangir'in güzeliydi.

 

"Ben anlamıyorum ama!"derken sesi biraz yüksek çıkmıştı.

 

Ürkek bir ceylandan kaplana dönmeye başlayan kadına biraz daha sokuldu. "Ben de seni istemeye gelmek istiyorum." Birkaç saniye durduktan sonra masumca "İstemeye geleyim mi seni?" diye sordu.

 

Tüm bedeni korku, heyecan, tüm duygu karmaşasından titrerken ne diyeceğini bilemedi. Cihangir'in gözlerindeki isteğe baktı sadece. Dudakları aralandı kapandı.

 

Gülümsedi sonra anında gülüşü silindi.

 

Tam bir şeyler söylemek isterken çalınan kapı ona yardım çığlığı gibi geldi. "Kapı çalıyor!" Diye heyecanla bağırmıştı kendisine hâkim olamadan.

 

Cihangir'in kaşları çatıldı. "Sen niye heyecanlanıyorsun?" Kıskançlığın belirtisi olan bu adım kim bilir biraz sonra nelere şahit edecekti bizi.

 

"Ne heyecanlanması canım! Ben öyle aniden şey olunca şey ettim."

 

"Aynen Canım (!)."

 

Gülümsedi ikisi de kendi hallerine. İçeriden ses gelmesiyle yanından sıyrılıp kapıya giden Roya'nın arkasından derin bir iç çekerek gitti o da.

 

Hepsi kapı önünde bekliyorlardı Dilberay yoktu sadece. Dilberay odada dönüp duruyordu.

 

Kapıyı açan, Mahmut beyle birlikte gelenler gözükürken Roya gördüğü adamla bir an şaşkınlıkla küçük bir çığlık atacaktı. Bir zamanlar kendi aralarında Dilberay'ı ona yakıştırdıkları Denizer aşiretinin ortanca oğlu, Çağan Denizer vardı kapıda.

 

Elinde büyük bir buket kırmızı gül vardı. İkisi göz göze gelince adam gülümsedi ve hiç olmayacak bir şey yaptı. Gülleri Roya'nın kucağı bıraktı.

 

Cihangir'in yanında ona gülümseyip gülleri Roya'ya vermişti. Üstüne yetmezmiş gibi: "Çok güzelsin," demişti kendisinin ve sadece Cihangir'in duyabileceği bir tonla.

 

Roya'nın gözleri korkuyla Cihangir'e döndüğünde Cihangir adamın üzerine atlamak için atağa geçmeye hazırlanıyordu.

 

Roya bir Cihangir'e bir de Çağan denen adama baktı ve daha sonra kucağında kendisine değil Dilberay'a verilmesi gereken güllere.

 

Şans hiç mi gülmezdi ya!

 

Bölüm sonu 🥀

 

Bölüm sonuna geldik!

 

Nasıldı bölüm? Sevdim mi?

 

Şerwan'a ne diyorsunuz?

 

Roya ve Cihangir?

 

Ahhhh Dilberay sizce ne karar verecek?

 

Peki sondaki sahne? Sizce nereler olacak?

 

Gelecek bölüm çok eğlenceğiz :))

 

Sizleri seviyorum gelecek bölüme kadar kendinize iyi bakın<33

Loading...
0%